Fevzi Çakmak Paşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Fevzi Çakmak Paşa etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17 Ocak 2016 Pazar

Dersim Yalanları ve Gerçekleri - 4 - Sinan Meydan,




Dersim Yalanları ve Gerçekleri - 4 - 

Sinan Meydan,


24 Ekim 1930 tarihinde 7.Alay saldırıya geçmiş ve bazı köylerdeki asiler etkisiz hale getirilmiştir. 28 Ekim 1930 tarihinde asilerin sert direnişiyle karşılaşan 7.Alay, Dağbek'in kuzeyine çekilmiş, ancak orada da tutunamayarak Panciras köyünün batısına kaydırılmıştır. Komutanlığın verdiği rapora göre bu çatışmalarda 200 kadar asi Kürt imha edilirken, 6 asker şehit edilmiş, 10 asker de yaralanmıştır. Bu sırada Erzincan'daki 73.Jandarma Bölüğü Doğu Dersim'e sevk edilmiş, Elazığ Valisi Fahri Bey de 200 kişilik bir askeri birlikle Nazımiye'ye gelmiştir. "1931 sonbaharında Dersim gene azgındı. Dersim'in içindeki ve yöresindeki halk yer yer şikayet ediyordu. Haydaranlar Kiğı'ya Yukarı Abbaslılar ve yine Seyit Rıza'nın himaye ettiği Koçgirililer, Kemaliye, Refahiye, Zara ve Sivas'a kadar soygunculuk yapıyorlardı. 

İki yıl içinde Dersim'de yapılan suçların takibi için çıkarılan mahkemeye çağırma, tutuklama ve yakalama müzakerlerinin ve özel müzakerlerin toplamı 4.680'i bulmuştu. Dersim'i çevreleyen kazaların 150 bin nüfusluk halkı, Dersimlilerin art arda ve sürekli, taaaruz ve tecavüzlerinden bıkmıştı. Dersim'e yakın yörelerin kazanç ve hayatları Dersimlilerin ayakları altında çiğneniyordu. Toplu ve büyük çetelerin köy basması, sürü götürmesi, mukavemet edenleri öldürmesi, son ayların adi vakaları arasına geçmişti. Dersim'e yakın yerlerdeki halk, malından, canından emin değildi, bu halkın manevi cesaret ve mukavemeti de kırılmıştı. Dersim'in içi daha acıklı idi. Çemizşkezek, Pertek, Mazgirt ve Hozat kazalarında aşiret hayatından ayrılmış çiftçilerin de ağaların eline düştüğü görülüyordu. Devlete asker ve vergi veren bu halk canını ve malını korumak için kendilerine musallat olan aşiretlere de haraç vermek mecburiyetindeydiler; soyuluyorlar, öldürülüyorlardı. Aşiretler arasındaki düşmanlık da pek canlı bir halde idi. Bu düşmanlık, tarih boyunca birbirlerini soymalarından başka, eski idarelerin aşiretleri birbirine kırdırmakla Dersim'e hakim olunabileceğini zanneden sakat hareketlerden de hatıralar ve izler taşıyordu." 1932 yılında Genel Müfettiş Dr. İbrahim Tali (Öngören) görevden alınmış yerine Sivas Valisi Vehbi Bey atanmıştır. 

Bu sırada Genel Kurmay Başkanı Fevzi (Çakmak) Paşa, Başbakanlığa sunduğu yeni bir raporda, Dersim'in devamlı sorun çıkarttığını, Dersim halkının cahil olduğunu,bölgede coğrafi koşulların çok kötü olduğunu, yolların yetersiz olduğunu, Dersimlilerin geçim sıkıntısı çektiklerini, arazinin tarıma uygun olmadığını, toprakların belli aşiretlerin elinde olduğunu, insanların yaşadığı evlerin çok yetersiz olduğunu belirterek, alınması gereken önlemleri şöyle sıralamıştır: 

1- Ana yolların yapımı, 
2- Silahların toplanması, 
3- Reislerin, ağa ve şeyhlerin, bir daha dönmemek üzere batıya sürgün edilmeleri, 
4- Reisler alındıktan sonra halktan azgın olanların toplatılarak uzak yerlerde Öz Türk köylerine yerleştirilmeleri; 

Dersim'de kalacak olanlara reislerin arazilerin dağıtılması. 
Fevzi Paşa'nın raporunda, "Dersim'den öncelikle çıkartılması gereken resileri" sıralarken, ilk sırada "Seyit Rıza, oğulları ve kardeş çocuklarına" yer vermiş olması, çok dikkat çekicidir. Atatürk'ün Dersim Islahat Hareketi Atatürk, 1935 yılında Meclisi açış konuşmasında Dersim'de yapılacak "ıslahat programını" şöyle açıklamıştır: "Yeniden iki genel ispektörlük ve yeniden bazı vilayetlerin kurulması da lüzumlu görülmektedir. Bu arada Dersim bölgesinde esaslı bir ıslahat programının tatbiki de düşünülmüştür. Milletimizin layık olduğu yüksek medeniyet ve refah seviyesine varmasını alıkoyabilecek hiçbir engel düşünmeye yer bırakılmadığını ve bırakılmayacağını huzurunuzda söylemekle bahtiyarım. (bravo sesleri, alkışlar) Tunceli'deki icraatımız neticeleri, bu hakikatın yakın ifadesidir. İleri hükümetçiliğin şiarı, halkı kuderetine olduğu kadar şefkatine de samimiyetle inandırabilmesidir. 

Büyük, küçük bütün Cumhuriyet memurlarında bu zihniyetin en geniş ölçüde inkişafına önem vermek çok yerinde olur." "Uzun yıllardan beri devam eden ve zaman zaman had bir şekil alan Tunçeli'deki toplu şekavet (eşkıyalık) hadiseleri, muayyen bir program dahilindeki çalışmaların neticesi olarak kısa bir zamanda bertaraf edilmiş, o mıntıkada bu gibi vakalar bir daha tekerrür etmemek üzere tarihe dev-rolunmuştur. (bravo sesleri). Cumhuriyetin feyzinden yurdun diğer evlatları gibi oradakiler de tamamıyle istifade edeceklerdir." Atatürk, Tunceli (Dersim)'deki eşkiyalığın, "Milletimizin layık olduğu yüksek medeniyet ve refah seviyesine varmasını" engellemesine izin verilmeyeceğini, bunun için de Tunçeli'de bir "ıslahat programı" uygulanacağını 1935 yılında açıklamıştır. Atatürk'ün "Dersim ıslahat programını" açıklarken söylediği, "İleri hükümetçiliğin şiarı, halkı kudretine olduğu kadar şefkatine de samimiyetle inandırabilmesidir. Büyük, küçük bütün Cumhuriyet memurlarında bu zihniyetin en geniş ölçüde inkişafına önem vermek çok yerinde olur" sözleri, "Atatürk Dersim'de soykırım yapmak istiyordu!" diyen Cumhuriyet tarihi yalancılarını utandıracak niteliktedir. Hükümetin halka "şevkat göstermesini" isteyen Atatürk, Cumhuriyet memurlarının bu "zihniyete" sahip olmalarının önemine işaret etmiştir. Tunceli'deki "eşkıyalığı" bitirmek için belirli bir program çerçevesinde çalışıldığını belirten Atatürk, "Cumhuriyetin feyzinden yurdun diğer evlatları gibi oradakiler de tamamıyle istifade edeceklerdir." diyerek, Cumhuriyetin Dersim halkına sahip çıkacağını ifade etmiştir. Dersim Islahat Hareketi İsmet İnönü, 1935 yılında Doğu gezisini tamamlayıp dönünce, hazırladığı rapor doğrultusunda çalışmalar başlatılmıştır. Dönemin iki önemli genaerali Kazım Orbay ve Abdullah Alpdoğan, Dersim'i baştan başa gezerek, "Dersim'in medeniyete açılması için" gereken önlemler konusunda raporlar hazırlamışlardır. İki komutan, I.Umumi Müfettiş'le görüşmüş, halkı dinlemiş kasabaları, köyleri, yolları, aşiretleri, incelemiş ve görüşlerini Başbakan İsmet İnönü'ye sunmuşlardır. Doğu raporları doğrultusunda Hükümet Dersim'de öncelikle yol, köprü ve kışlaları yaptırmıştır. 25 Aralık 1935 tarihinde 2884 sayılı "Tunceli İlinin İdaresi Hakkında Kanun" adıyla özel bir kanun çıkarılmıştır. Bu kanun doğrultusuna Tunceli iline, Genel Müfettişlik yetkileriyle donatılan "korgeneral" rütbesinde bir vali atanmıştır. Başbakan İsmet İnönü, Meclis'te "Tunceli Yasası"nın gerekçesini: "Kendilerini birtakım ağaların ve mütegallibenin nüfuz tesirlerinden korumaya muktedir olamayan cahil ve zavallı halkı hükümet cihazlarıyla korumak" diye açıklamıştır. 1936 yılında 4.Genel Müfettişlik ve Tunceli Vali Komutanlığı'na getirilen Abdullah Alpdoğan Paşa, göreve gelir gelmez bölgede bir dizi önlem almıştır. 

O önlemler şunlardır: 
1- Dersim, Elazığ ve Bingöl'de sıkıyönetim ilan etmiş, 
2- Yolların ve köprülerin yapımına hız vermiş, 
3- Kahmut, Sin, Karaoğlan, Amutka, Danzik, Haydaran gibi bucak merkezlerinde birer karakol yamış, binaların inşaatına başlamış, 
4- Kulan'da yeni bir ilçe oluşturmuş, 
5- Askere gidilmesini ve vergi verilmesini istemiş, 
6- Başkalarının malına göz koyulmamasını istemiş, 
7- Bütün aşiret liderlerini Elazığ'da toplayarak görüşmeler yapmış; silahların, kanun ve asker kaçaklarının teslimini ve Devrim Knaunları'na uyulmasını istemiş, 8- Bu istekleri sonuçsuz kalınca da bölgeye yeni askeri birlikler kaydırmıştır. 

O günlerde 11 yaşında olan Mehmet Kangutan, Abdullah Alpdoğan Paşa'nın Dersim'de yaptıklarını şöyle gözlemlemiştir: "Abdullah (Alpdoğan) Paşa buraya geldiği zaman adli ve idari tüm yetkilere sahipti. İstese adam öldürebilirdi... Bütün aşiret reislerine emir çıkardı. 

Dedem Karabali aşiretinin reisi olduğu için ona da emir çıkardı: Herkes aşiretin silahlarını göndersin, fes yasak... Dedem belki yüz-yüz elli tüfeği katırlara odun yükler gibi yükledi, gönderdi. Herkes şapka giydi. Tüccarlarda şapka kalmadı. Ve adam yol yapmaya başladı. Atatürk'ün hastalığı zamanındaymış... Abdullah Paşa üç şey istiyordu: Askere gideceksiniz, verginizi vereceksiniz, birbirinizin malına göz koymayacaksınız... Abdullah Paşa'nın bu icraatına rağmen tek tük hadiseler oluyordu. Tabii bunlar büyük bir katliamı icap ettirmiyordu." İktisat Vekili Celal Bayar, Dersim'e gittiğinde Vali Abdullah Alpdoğan'la da görüşmüş ve bu görüşme sonundaki izlenimlerini raporuna, "General Abdullah Alpdoğan" başlığıyla şöyle aktarmıştır: " Geçen haftaki Doğu seyahatimde Dersim meselesi en kötü devrelerden birini yaşıyordu. Bu defaki seyahatimde Dördüncü Umumi Müfettiş, General Abdullah Alpdoğan'ın izahatını dinledim. Onun, kan dökülmeden bu meseleinin halli ve Dersim halkının diğer vatandaşlardan farklı olmayarak birer vatandaş haline gelebilecekleri hakkındaki ümidi başlı başına bir hadisedir. Mıntıkasındaki işlerle ciddiyetle uğraşan ve esaslı malumata sahip bulunan Alpdoğan, buna muvaffak olduğu takdirde, yalnız bundan dolayı vazifesini iyi yapmış sayılır ve takdir olunur". Celal Bayar'ın bu açıklamalarından, 

Dersim aşiretlerinin "İsyan ateşini" iyice alevlendirmeye başladıkları bir dönmemde bile Abdullah Alpdoğan Paşa'nın, Dersim'e silahlı bir müdahale yapmadan bu "sorunu" halletmeye çalıştığı anlaşılmaktadır .


..