Füze Kalkanına etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Füze Kalkanına etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ekim 2018 Perşembe

Domates Tohumundan Füze Kalkanına (2)

Domates Tohumundan Füze Kalkanına (2)




Agah Oktay GÜNER
agahoktayguner@hotmail.com
23 Kasım 2010

Aslında İsrail kendisine ABD’nin eksik olmayan desteğiyle bir füze kalkan sistemi (Arrow) kurmuştur. Arrow’ların İran’a karşı durmada zorlanabileceği endişesiyle NATO İsrail’in elini güçlendirmektedir. ABD ve İsrail’in gerçek ve uzun dönemli stratejilerini idrak eden kafalarda; Türkiye ABD ve özellikle de İsrail için lüzumsuz bir risk altına mı giriyor?” sorusu ağırlık kazanmaktadır.İran rahatsız olabilir ama... Bizim değindiğimiz kapsamda olmamakla birlikte, Türk tarafı konuya ilişkin görüşmelerde bazı mülahazalar öne sürmüştür. İlki, Ankara, tehdit kaynağı olabilecek (diğerlerine göre, İran ve Suriye gibi) ülkelerin isimlendirilmesine karşı çıkmaktadır. Türkiye artık bir tehdit unsuru olarak görmediği İran’ın ismen zikredilmesinin bu komşusuyla olan yoğun ilişkilerini olumsuz etkileyeceğini düşünmektedir. İran’ın bundan rahatsız olacağı tezi doğrudur. 

  Ancak, İran’ın bölgemizde önümüzdeki yıllarda Türkiye için de tehlike, hatta tehdit edebilecek hareketlerde bulunmayacağının teminatı yoktur.Aksine, nükleer programı konusunda diplomatik bir çözüme varılamadığı takdirde, İran ister istemez, bölgede yeni sıkıntıların doğmasına yol açmış olacaktır. Türkiye bu çalkantıların dışında kalabilecek midir? Türkiye’nin bir diğer mülahazası, füze savunmasının bütün yönleriyle, her aşama ve kademesiyle bir NATO sistemi olması, sistemde üye ülkelerin eşit ve tam söz sahibi olmaları talebidir. Bu, tamamen yerinde ve doğru bir beklentidir. 
   Sistemin kapsamı, kaygılarımız...Türkiye’nin önemli başka bir kaygısı da sistemin kapsamına ilişkindir. Tesis edilecek savunma düzeninin ülkemizin topraklarının tamamını kapsayıp kapsamadığı hususunda haklı tereddütlerimiz olduğu anlaşılmaktadır. Bu konuda Türkiye’nin tatmin edilmesi gerekmektedir. NATO sisteminin Türkiye’nin her karış toprağını kapsaması sağlanmalıdır. Zira Türk yetkilileri İran’ı bugün bir tehdit olarak görmeseler de, yarın koşulların değişmesi mümkündür. 

  Son bir Nokta ise, Türkiye’nin sistem içindeki radarlar vasıtasıyla derlenecek istihbaratın İsrail’le paylaşılmamasını istediği yolundaki basın haberleridir. Füze kalkanı projesinin en önemli ayağı olan ve Türkiye’ye yerleştirilmek istenenX-Band adı verilen 900 milyon dolarlık bu radar sistemi belirli bir bölgeye sabit olarak yerleştirildiği gibi gemi üzerine ya da denize platform olarak da kurulabilmektedir. 

   X-Band dünyanın en gelişmiş radar sistemi olarak bilinmekte olup, ortalama menzili 2 bin km olmasına rağmen mobil haldeyken bu menzil 5 bin kilometreye kadar çıkabilmektedir. ABD’deki denemelerde, 4 bin 700 km uzaklıktaki bir tenis topunun havaya atıldıktan sonra takip edilebildiği belirtilmektedir. ABD Savunma Bakanlığının bu sistemlerden birini Kuzey Kore’nin füzelerine karşı Alaska’ya birini İsrail’e yerleştirdiği, bir diğerinin ise Pasifik’te hareket halinde tuttuğu kaydedilmektedir. 

  Uykulu Halden Kurtulamıyoruz... Bu bilgiler dikkate alındığında, sistemin radarları için coğrafi konumu sebebiyle Türkiye’nin özellikle seçildiği, füze kalkan sisteminin dışında, bölgeden detaylı istihbarat elde etmenin önemli bir amaç olabileceği akla gelmektedir. Bu yolla attıkları adımlar bile anında rahatlıkla takip edilebilecek olan İran ve Rusya başta olmak üzere sistemin menzili içindeki ülkelerin huzursuzluk çıkarmaları muhtemeldir. Öte yandan Türkiye ağırlığını koyarsa bu imkanı kendisine yönelik  tehditleri takip etmede kullanabilir.Türkiye’ye yönelecek tehditler neticede yine yakın çevresindeki ülkelerden ve merkezinde bulunduğu istikrarsız bölgelerdeki gelişmelerden kaynaklanacaktır. Hükümetin “komşularla sıfır sorun” politikası veya bugün komşularla ilişkilere hâkim olan sanal iyi hava, bu gerçeği ortadan kaldırmamaktadır.Ne yazık ki dünya ve ülke sorunlarına bir sistem bütünlüğü içinde bakmıyoruz. Afyon yutmuş gibiyiz. Arada uyanıyor, bir şeyler görüyor, söylüyor ve yine uyuyoruz
.   Köklü Milli projelere muhtacız Domatesin tohumunu bile üretmeyen Türkiye neden kendi füze sistemini inşa etsin! Halbuki İsrail bir yana, Hindistan bile kendi füze sistemini kurmuştur. Sistemin maliyeti Türkiye için elbette fedakarlık isteyecektir ancak ülke savunmasında kimseye bağımlı olmamak bu fedakarlığa değer ve omuzlanır. 

   Köklü Milli projeler üretip domatesten Füzeye yerli olmak varken esasta emir kulu sadakatiyle ABD’ye teslim olup görüntüde kafa tutmak zavallılıktır. 

   Çok söyledik ama dinletemedik; Türkiye Irak savaşında İncirliği kapatacak iradeyi gösterseydi Kerkük, Musul, Telafer Türklüğü bu günkü hale düşmez, milyonlarca Müslüman şehit olmazdı. İncirliğin anahtarına sahip olamayan Türkiye, Füze sisteminin komutasını nasıl alacak? 

   NATO sözcüsü, NATO operasyonu söz konusu ise düğmeye NATO basar demiştir. Dış politikayı, iç politikada kullanmak ve halkın hoşuna gidebilecek sözleri sarf etmek ucuz siyasettir. Unutmayalım bizim devletimizin yüksek menfaatlerini korumamız ciddi, samimi dürüst ve en önemlisi seviyeli siyaset yapmamızla mümkündür. 

Devlet adamlığının ilk şartı ucuz olmaktan kurtulmaktır..   

Kaynak Yeniçağ: Domates tohumundan füze kalkanına (2) - Agah Oktay GÜNER 
http://www.yenicaggazetesi.com.tr/domates-tohumundan-fuze-kalkanina-2-15810yy.htm


***

Domates Tohumundan Füze Kalkanına (1)

Domates Tohumundan Füze Kalkanına (1)



Agah Oktay GÜNER
agahoktayguner@hotmail.com
22 Kasım 2010


19-20 Kasımda Lizbon’da yapılan NATO zirvesi, Lizbon’da son 10 yıldır yürürlükte olan ve NATO’nun “kırmızı kitabı” denilebilecek mevcut stratejik konseptinin yenilenmesinin yanı sıra gündemdeki önemli başka maddelerle son günlerin ilgi merkezi olmuştur.. 

    Dolayısıyla zirve, İttifak’ın yakın gelecekteki yönünü, hedeflerini, güvenlik ve tehdit algılamalarını tespit açısından özel önem arz etmektedir. Füze savunma sistemi, ya da daha çok kullanılan şekliyle füze kalkanı konusu ise Türkiye’yi bilhassa ilgilendirmektedir. Zor “olur” verilebilecek bir proje Füze Kalkanı sistemi; ülkemiz için üzerinde çok iyi düşünülmesi, tartışılması gereken bir konudur. Bu proje ile doğrudan telaffuz edilmemekle birlikte İran’ın muhtemel füze saldırılarına karşı ikaz ve ardından imha başlangıcı Türkiye’den olmak üzere tasarlanmaktadır. Kanaatime göre; Türkiye-İran ilişkilerinde son yıllarda kaydedilen gelişmeler dikkate alındığında böyle bir projeye olur vermek iktidar için pek kolay olmamıştır. 

   Konu, hem ulusal güvenliğimiz, hem de Türkiye’nin Uluslararası camiadaki yeri bakımından ele alınmalıdır.Türkiye, İran’ın siyasi stratejisini dikkatle değerlendirmelidir. Ne yazık ki bugüne kadar İran’la bizim aramızda gerçekleştirilmiş ciddi bir proje yoktur. İran’da yaşayan 35 milyonu aşmış Türk kökenli vatandaşının içinde bulundukları şartlar da tam bir felakettir. 

   İran, Yunanistan ve Ermenistanla ittifak çapında  anlaşmalar imzalamıştır. Savunma işbirliği vb anlaşmalarla adeta iç içe olduğu Suriye’nin de bu günkü can ciğer dost tavrının birazcık gerisine baktığımızda, Abdullah Öcalan’ın yıllarca nerede bulunduğunu, PKK’nın gelirlerinin hala hangi ülke bankalarında işletildiğini hatırlarsak, komşularımızla mevcut şartlarda sorunsuz gibi görülen ilişkilerimizin sağlamlığı ve istikrarı hususlarında şüpheci olmak paranoyak bir yaklaşım sayılmamalıdır.İlk adım Reagan döneminde atıldıÇok fazla gündeme gelmesi sebebiyle  okuyucularımızın yakın en bildiğini tahmin etmekle birlikte yine de bu füze kalkanı konusunda kısa bir hatırlatma yapmak istiyorum. Söz konusu proje ABD de ilk olarak Ronald Reagan döneminde ortaya (1980-1988) atılmış olup Amerika’yı bir füze saldırısına karşı koruyacak bir sistemin geliştirilmesini amaçlamaktadır. Başkan George W. Bush, bu fikri yeniden canlandırmış ve 2008 NATO Bükreş zirvesinde müttefiklerinin desteğini de sağlamıştır. 

Ancak, o dönemde savunma silah ve radarlarının Polonya ve Çek Cumhuriyeti’ne yerleştirilmesi  öngörüldüğünden, Rusya şiddetle itiraz etmiş, söz konusu ülkelerde de şiddetli protestolar olmuştur. Bush’tan sonra, Barack Obama ise, hem Rusya’yı yatıştırmak hem İttifak içindeki tereddütleri gidermek maksadıyla Doğu Avrupa’da konuşlandırmadan vazgeçmiş ve hayata geçirilme süresini safhalara bölerek uzatmış, öte yandan, konuyu bir ABD girişimi olmaktan çıkartıp, NATO projesi haline getirmiştir. Böylece sistemin amacı; NATO ülkelerinin nüfus ve topraklarını muhtemel bir füze saldırısına karşı korumak olarak sunulmuştur. Aslında ABD açısından tehdit kaynağı öncelikle İran’dır. 

   Kuzey Kore de bu bağlamda adı sık geçen bir ülkedir.Türkiye’nin rolü ne olacakLizbon’da tartışılan şekliyle, füze kalkanının radarları Türkiye’de konuşlandırılacak, imha füzeleri ise ilk etapta Akdeniz’deki uçak gemilerinde daha sonra da Romanya ve Polonya’da bulunacaktır.Buradaki ana soru, Türkiye’nin  bu sistemin kullanılması konusunda rolünün ne olacağıdır.NATO personeli yanında Türk Silahlı kuvvetleri mensupları da bulunacak mıdır? Sistemden elde edilen her türlü bilgiye Türkiye de vakıf olacak mıdır? Ve en önemlisi muhtemel bir saldırıda inisiyatif kullanabilecek midir?Kendi güvenliği açısından tehlike doğuran durumlarda yapılacak operasyonlara “hayır” diyebilecek midir? Bu soruların cevapları çok önemlidir. Tabii ki bunların her birinin ayrıntılı cevaplarının  açıklanmasını beklemiyoruz. Bu tür bir proje de bazı şeyler açıklanmaz açıklanmaması da doğaldır. Ancak -eğer varsa- bu açıklanmayan hususlar asla Türkiye’nin menfaatlerine aykırı olmamalı ve gizli bir oturumla TBMM bilgilendirilmelidir.Küba Krizi unutulmamalıNATO projesi gibi takdim edilse de tetiğinin ABD’nin elinde olacağı anlaşılan bu sistemin yaşanmış tecrübeler ışığında  Türkiye’ye ne kazandırıp ne kaybettireceği inşallah iyice irdelenmiştir. 

  Hafızamızı biraz zorlarsak; Küba Krizi sırasında yapılan görüşmeler neticesinde ABD, Sovyetler Birliği’nin Küba’ya uzun menzilli füze yerleştirmemesi  karşılığında, Türk Hükümeti’ne haber verme ihtiyacı duymadan NATO kapsamında topraklarımıza yerleştirilmiş bulunan Jüpiter füzelerini geri çekmişti. İran’ın elindeki Şahap-3 füzelerinin menzili 2.500 km olduğuna göre  İran’ın Türkiye ve İsrail’i bu füzelerle vurması mümkündür. Mevcut konjonktürde Türkiye-İran ilişkileri gayet iyi seyrettiğine göre İsrail tek hedef olarak kalmaktadır. İsrail geçmişte Irak’taki Osirak Nükleer tesisini bir hava taaruuzu ile tahrip etmiştir. Aynı şekilde Suriye’nin Deir Ez Zor bölgesindeki tesisleri de vurmuştur. 

   Günümüzde İran’ın Nükleer varlığından son derece rahatsız olan İsrail’in, bu ülkedeki nükleer tesislere de saldırması  beklenmeyecek işlerden değildir. Böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi halinde İran da şahap 3 füzeleri ile İsrail’e karşılıkta bulunabilir.  

Kaynak Yeniçağ: Domates tohumundan füze kalkanına (1) - Agah Oktay GÜNER 

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/domates-tohumundan-fuze-kalkanina-1-15797yy.htm

***