Etnik Parçalara Ayırma Planı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Etnik Parçalara Ayırma Planı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

16 Aralık 2017 Cumartesi

Batı'nın Türkiye'yi Etnik Parçalara Ayırma Planı

Batı'nın Türkiye'yi Etnik Parçalara Ayırma Planı



Özgür Erdem,*
* Ankara Üniversitesi SBF Yüksek Lisans Öğrencisi

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir.” Mustafa Kemal Atatürk’ün Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesini anlatan en önemli sözlerinden birisi budur. Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet etnik bir temele değil, tarihsel, coğrafi ve kültürel bir ortak geçmişe ve ortak paydaya sahip “millet” kavramına dayanır.

Osmanlı’nın emperyalizm tarafından parçalanmasında ve yıkılmasında etnik ayrımcılığın önemli payı vardı. Emperyalistler Osmanlı’yı parçalamak için her zaman bilfiil işgal etme yöntemini kullanmamışlardır. Zaman zaman, çeşitli etnik unsurları kışkırtarak, işgal edilmiş milletleri özgürleştirme iddiasıyla ayaklanmalar çıkartmak yoluyla belirli bölgeleri koparmışlardır. Türkiye Cumhuriyeti ise, son etnik parçalama saldırısının püskürtülmesiyle kurulmuştur. Emperyalizmin uydurduğu her tür etnik kimliği reddederek “Türk Milleti” temeli üzerinde inşa edilmişti.

Günümüzde ise, etnik ayrımcılığın emperyalizm tarafından yeniden körüklenmeye başlandığını görüyoruz. Türkiye çok kapsamlı bir bölünme programıyla karşı karşıya. Bir yandan Kamu Yönetimi Reform Tasarısı gibi kanunlarla Türkiye’nin üniter devlet yapısı çökertilmeye çalışılıyor, diğer yandan Türk milleti, etnik parçalara ayrılarak zayıflatılmak ve emperyalizmin etnik bölünme oyununa getirilmek isteniyor.

Son dönemde Türkiye’nin etnik yapısı üzerine piyasaya çıkan kitapların içerikleri bile bu konuda çok dikkat çekici örneklerle dolu. Türkiye’nin Asurisinden Lazına, Çerkezinden Kürdüne pek çok etnik unsur tarafından oluştuğu tezi pek çok kitabın temasını oluşturmakta.

Çıkan çeşitli müzik albümleri, düzenlenen konserlerde bile bu görülebiliyor. Her geçen gün, Ermeni, Nasturi, Keldani, Süryani gibi ismi bile çok duyulmamış pek çok etnik yapı müzikleriyle tanıtılmaya çalışılıyor.

Türk kültürünün Anadolu’daki pek çok etnik azınlığın kültürlerinin bir toplamı olduğu anlayışı yayılmaya çalışılıyor. İşin ilginci, Türkiye’deki etnik ayrımcılığı özendiren bu tip faaliyetler kültürel zenginlik adına devlet tarafından da destek alabiliyor.

Kısacası Atatürk’le birlikte durdurulan Türkiye’nin paylaşılması senaryolarının yeniden sahnelenmeye başladığını görüyoruz. Atatürk’ün ölümünden sonra başa gelen Batı işbirlikçisi yönetimler sayesinde emperyalizm etnik ayrımcılık propagandasını rahatlıkla yapmaya başladı. Batıya adım adım verilen ödünler, kişiliksiz işbirlikçi dış politikalar nedeniyle Türkiye Cumhuriyeti’nin “Türk Milleti”ne dayanan kuruluş felsefesi, Cuhuriyet’in “tek millet, tek devlet” anlayışına dayanan üniter yapısı, içinde yaşayan herkesin “Türk” kabul edildiği sınırları Batılılar tarafından yeniden tartışılmaya başlandı.

Yüzyılın başında Osmanlı’nın yaşadığı senaryo, yüzyılın sonunda yeniden yazılmaya başlandı. Türkiye Cumhuriyeti yeniden etnik parçalarına ayrılıp bölünme tehlikesiyle karşı karşıya. Etnik bölücülük ve ayrılıkçılık Batının bilfiil desteğiyle geliştiği gibi, devletin üniter yapısı da sorgulanmaya başlanarak devlet yıkıcılığı da başladı.

Bugün Türkiye’nin yaşadığı etnik yıkım projesinin iki yönü bulunmakta. Öncelikle Türk olmayan azınlıklar üzerinden oyun planlanıyor. Ermeniler, Rumlar ve Yahudilerin azınlık haklarını arttırma adına, Türkiye’nin Lozan’la emperyalizme kabul ettirdiği ulus-devlet kimliği zayıflatılmak isteniyor. Hıristiyan azınlıklara daha fazla hak tanınmasının propagandası yapılıyor.

Planın ikinci bölümünde ise Türklük kimliği etnik unsurlarına bölünerek zayıflatılmaya çalışılıyor. “Türkiyelilik” ve mozaiklik kavramlarıyla hem Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesi olan üniter devlet yapısı zayıflatılmak isteniyor, hem de devletin dayandığı Türk milleti kavramı da bulandırılmak istieniyor.

Batı Türkiye’yi Sadece Bölmek Değil Türkleri Anadolu’dan Atmak İstiyor

Bu noktada şu ayrımı yapmamız gerekiyor. Batının Türkiye üzerindeki emelleri basit bir böl-parçala-yönet anlayışı değildir. Türkiye Batı için doğal kaynakları sömürülecek bir ülkeyle sınırlı değildir. Batı, tarihsel olarak baktığımız zaman Türkiye’yi “bölmek” değil, “yok etmek” istemektedir.

Türkiye’de uygulanmak istenen plan örneğin Araplar’da uygulanandan farklıdır. Tek bir Arap milleti 22 farklı devlete “bölünmüştür”. Ancak hazırlanan emperyalist planlarda, Türkler Araplar gibi farklı devletlere bölünmeyecek. Türkler için yazılan senaryoda ise Ege ve Marmara bölgesi’nde Büyük Yunanistan, Karadeniz’de Pontus, Güneydoğu’da Kürdistan, Doğu Anadolu ve Doğu Akdeniz’de Ermenistan kurulacaktır.

Hatta, İç Anadolu’da Kapadokya Devleti adı altında bir Rum Cumhuriyeti kurulması bile planlanmaktadır. Peki ya Türkler? Türkler zaten Anadolu’ya sonradan gelmiştir. Orta Asya’ya geri dönmelidir. İşte bu “bölmek” değil, “yok etmek”tir.

Türkler’i Anadolu’dan kovmadan ne Ermenistan kurulabilir, ne de Yunanistan Ege Bölgesi’ni ele geçirebilir. Çünkü bağımsızlık talebinde bulunabilecek yerel çoğunluklar da bulunmamaktadır. Anadolu 1000 yıllık süreçte tamamen Türkleşmiştir. Türkler’den önce Anadolu’da bulunan Ermeni ve Rumların çoğunlukta olduğu tek bir bölge bulunmamaktadır.

Azınlık olarak belirtilen diğer etnik unsurların durumu ise daha da ilginçtir. Tarihte Anadolu’da bir Ermeni Krallığından, Bir Pontus ya da Bizans İmparatorluğu’ndan bahsedilebilir. Ancak diğer etnik unsurlara dayanan bir krallık, hatta uçbeyliği bile bulamazsınız. Tarihte Gürcüler’in, Çerkesler’in, Lazlar’ın kurduğu kasaba boyutunda bile bir devlet bulunmamaktadır.

Üstelik tüm bu etnik unsurlar, yüzlerce yıllık Türk hakimiyeti altında Türk kimliği içinde erimiş, milli bir kimlik olarak ortadan kalkmıştır. Emperyalizm yüzlerce yıl önce Türklük içinde erimiş bu unsurları, yeniden bir milli kimlik haline getirmeye çalışmaktadır. Türk kimliği içinden ayırarak suni bir şekilde emperyalizm tarafından yaratılmak istenen Kürt kimliğine de tarihte rastlanmamaktadır. Kürtler’e ait ne bir devlet , ne bir beylik, ne de tüm bunların dışında milli bir yazılı ya da sözlü kültür bulunmaktadır.

Dolayısıyla Batı, olmayan bir Rum ve Ermeni çoğunluğuna dayanarak Ermenistan, Yunanistan ve Pontus hayalleri kurarken, Türklük kimliği içinde erimiş çeşitli etnik unsurlardan uydurma milletler ve devletler yaratma peşindedir.

Halbuki, Türklerin Anadolu’da egemen olduğu 1000 yıl boyunca ne Ermenilerin ne Rumların, ne de diğer etnik unsurların bağımsızlık ve ayrı devlet kurma talebi olmuştur. Tarihsel olarak inceledğimiz zaman da ayrılıkçı taleplerin ortaya çıktığı dönem Osmanlı’nın iyice zayıfladığı ve toprak bütünlüğünü Batıya karşı koruyamadığı 1800’lü yıllardır. Bu dönemde ortaya çıkan ayrılıkçı hareketler tamamen Batının kışkırtmalarıyla olmuştur.

Batının Türksüz Anadolu Hayali

Batının Türkleri Anadolu’dan atma planı, Mustafa Kemal’le birlikte kesintiye uğramıştı. Ancak, Batı için hesap daha bitmedi. Ege ve Karadeniz’in Yunanistan’a bağlı olduğu Megali İdea haritaları hâlâ Yunan internet sitelerinde duruyor. ABD’li subayların Irak’ta kullandıkları haritada Güneydoğu Anadolu hâlâ Kürdistan olarak gösteriliyor. Ermeniler hâlâ büyük Ermenistan hayali peşinde 1915’te soykırıma uğradıkları propagandasını yapıyor. Fener Rum Patriği hâlâ kendisini ekümenik “Konstantinopolis” patriği olarak tanıtıyor.

Kısacası Batının Türksüz Anadolu hayali hâlâ devam ediyor. Bu hayale ulaşmak için, 1800’lü yıllardan beri uyguladığı planı aynen devam ettiriyor. Azınlıkları ve uyduruk milletleri kullanarak Türkiye Cumhuriyeti’ni bölmek ve tarihsel olarak Anadolu’ya ait olmadığını iddia ettikleri Türkler’i Orta Asya’ya göndermek.

Bu planın bir kaç aşaması bulunuyor. İlk aşama devletin üniter yapısını bozmak oluşturuyor. Bunun için de Türk kimliği etnik unsurlarına ayrıştırılarak parçalanıyor. Üniter devletin dayandığı milli kimliğin parçalanması üniter devletin de zayıflamasının ilk adımı oluyor. Son günlerde tartışma konusu olan AKP’nin Kamu Yönetimi Reformu ve AB Uyum Yasaları gibi yasal düzenlemeler de zayıflatılan üniter devletin yasal dayanaklarının da ortadan kaldırılmasını sağlıyor.

Dolayısıyla emperyalizmin iki aşamalı bir planı önümüzde durmaktadır:

1. Türk kimliği etnik parçalara ayrılacak

2. Devletin üniter yapısı parçalanacak

Alman Profesör Türk Milletini 47’ye Bölüyor!

Gerek Batı kaynakların, gerekse “mozaikçi”lerin referans aldığı bir araştırma bulunmakta: Özgür Batı Almanya Üniversitesi öğretim üyesi Peter Alford Andrews’un 1989 yılında yayınladığı 660 sayfalık araştırma.

Bugüne kadar Türkiye’deki etniik grupların sayısı çok abartıldı, ancak bu araştırmdaki rakam kadar büyüğüne hiçbiri ulaşamamıştı. Bu araştırmanın sonuçlarını incelemek mozaikçi görüşlerin temellerini ve yanlışlıklarını görmek açısından faydalı olacaktır.

Bu araştırmaya göre Türkiye’de 47 etnik grup bulunmaktadır. Rakam sizi yanıltmasın. Bakın etnik gruplar olarak Türkiye’de kimler varmış? Sudanlılar, Estonlar, Almanlar, Polonezler, Molokanlar... Liste uzuyor. Ossetler, Dağıstanlılar, Keldaniler, Çingeneler...

Bunların çoğunun ismi bile duyulmamıştır. Peki kimlerdir bu etnik gruplar? Örneğin, 5 bin kişilik Sudanlı grubu, 250 kişilik Polonez grup, hatta daha da düşük nüfuslu, 40 kişilik Eston ve 21 kişilik Alman grup... Bu 47 etnik grubun 17’sinin nüfusu 5 binin, 25’inin ise 10 binin altındadır. 42’sinin nüfusu ise 100 binin altındadır.

Görüldüğü gibi büyük bir komedi yaşanmaktadır. 21 kişilik Alman grup, Türkiye’nin etnik yapısını belirleyen unsurlardan birisi olarak sunulmaktadır. Türkiye’ye çalışmak amacıyla yüz yıl önce gelmiş bir kaç köyde yaşamını sürdüren Sudanlılar, Estonlar, sanki Türkiye’nin bir unsuruymuş gibi yansıtılmaktadır.

Listeyi şişirme amacı gayet açıktır. 47 etnik grup var demenin yaratacağı etki farklı olacaktır, 20 etnik grup var derken yaratılacak etki farklı olacaktır.

Dolayısıyla Türkiye’yi etnik bir mozaik, Türkler’i ise diğer etnik unsurları asimile eden faşist millet olarak göstermeye çalışan Alman profesörün listesinin büyük çoğunluğunun (47 etnik grubun 42’si) nüfusu 100 bini bile bulamamaktadır. Anadolu’nun bir mozaik olduğu tezi kabul ettirilebilirse Türk milleti kimliğine büyük darbe vurulacaktır. 20 kişilik Almanları bile etnik gruplar arasında saymanın altında bu yatmaktadır.

Aynı araştırmada Türkler de 18 ayrı parçaya bölünmüştür: Türkler, Türkmenler, Sünni Türkler, Alevi Türkler, Sünni ve Alevi Türkmenler, Sünni ve Alevi Yörükler, Azeriler, Uygurlar, Kırgızlar, Kazaklar, Özbekler... Yani Türkiye’nin büyük çoğunluğunu oluşturduğu söylenen Türkler ise aslında 18 parçaya bölünmüş bir üst kimliktir!

Etnikçiliğin Arkasında Emperyalizm Var

Mozaikçilik ve Türkiyelilik kavramının Türkiye’nin bütünlüğünü sağlamak için savunulduğu iddia edilmektedir. 80’lerden beri emperyalizmin desteğiyle tehlike haline Kürtçü bölücü akımları zayıflatmanın Kürtlere ve diğer etnik unsurlara istedikleri kültürel hakları vermek olduğu savunulmaktadır.

Bu fikirleri maalesef kimi samimi yurtsever aydınlarımız da savunmaktadır. Bu fikirlerin en önemli yanlışı bölücülüğün kaynağını yanlış yerde görmeleridir. Bölücülük ve ayrılıkçılık Türkiye’de iç dinamiklerle oluşmamaktadır. Son iki yüzyıldır Türkiye’de ve Osmanlı’da nerede bölücülük ve ayrılıkçılık varsa mutlaka emperyalizm arkasında olmuştur. Emperyalizm ya bu bölücülüğü desteklemiş, ya da bizzat örgütlemiştir.

Emperyalizmin hedefi ayrılıkçı hareketler yoluyla Türkiye’yi önce zayıflatmak, daha sonra da küçültmek ve en son da Anadolu’dan atmaktır. Balkanlar’da İngiliz, Fransız ve Rusların kışkırtmalarıyla ayaklanan Bulgarlar Sırplar ve Yunanlılar. Yine İngiliz ve Fransızların kışkırtmalarıyla ayaklanan Araplar, ABD ve Fransa’nın kışkırtmalarıyla ayaklanan Ermeniler, ABD, İngiltere ve Fransa’nın kışkırtmalarıyla ayaklanan Kürtler bunun en güzel örnekleridir.

Emperyalistler Kürt Kimliğini Nasıl Yarattı

Kürtçülük, Türk milletini bölmek için en sık kullanılan akım olarak göze çarpıyor. Osmanlı’nın son dönemlerinde emperyalistler Kürtçülük akımını önemli ölçüde yaymayı başarmışlardı. Özellikle Sevr Anlaşması’nın imzalandığı dönemde bu etkinlikler artmıştı. Sevr Anlaşması’nda Kürt Devleti kurulmasına temel olacak bir Kürt milletinin inşası için dernekler kurulmuş. Tahmin edileceği gibi tüm bu dernekler emperyalistlerin desteğiyle ve bizzat girişimiyle kuruluyordu. Kendisine ait bir devlete sahip olacağı hayaline kapılan kimi aşiret liderleri de sözde Kürt halkını temsilen emperyalist başkentlerinde dolaşıyordu.

Aslında oynanan müthiş bir tiyatroydu. Emperyalistler 1850’lerden itibaren bir Kürt kimliği yaratmışlardı. Yapılan tüm araştırmalara rağmen bu kimliğe ait bir edebiyat, yazılı bir kültür kalıntısı bulunamamıştı. Batılı dilbilimcilerle hemen bu kimliğin alfabesi uydurulmuş, dilbilgisi kurgulanmış, hatta kimilerine edebi eser siparişleri bile verilmişti.

Yine tüm araştırmalara rağmen bu kimliğe ait bir tarih bulunamamış, bunun üzerine tarihte silinmiş hangi milletin Kürtlerin atası olabilecği konusunda araştırmlar başlamıştır. Kimi uygarlıklar hiç ilgisi olmadığı halde Kürtler’e mal edilmiş, hatta Anadolu’ya medeniyeti getiren milletin Kürtler olduğu bile iddia edilmişti. Sonra yine aynı emperyalistlerin parası, teşviki ve desteğiyle Kürt kimliğini “yaşatma ve koruma” dernekleri kurulmuş, zamanla bu dernekler Mütareke döneminde de göreceğimiz gibi Kürtler’in devlet kurma hakkını savunmaya başlamıştır.

50-60 yıllık bu hazırlık devresinden sonra emperyalistler sanki yeni keşfetmişler gibi Osmanlı üzerinde “Bakın burada Kürtler de varmış ve siz onları asimile ediyorsunuz” diye baskı kurmaya başlamıştır. Oyunun son perdesi Sevr Anlaşması olmuştur. Emperyalistlerin masa başında karar verdikleri sınırlarla 1000 yıllık Türk yurdu Kürdistan toprakları olarak belirlenmiş ve İngiliz himayesine verilmiştir.

Kürtçülük Hâlâ Kullanılıyor

Kürtçülük silahı Sevr’de tutmadı. Ancak son 20 yıldır yine emperyalizmin himayesinde, emperyalizmin teşvikiyle bir “Kürt Sorunu” yeniden yaratıldı. Batı, önce silah zoruyla; PKK’yı kullanarak, Kürtçülüğü yayabileceğini düşündü. Ancak Türk Ordusu’nun kararlı tavrı, Türkiye’nin silah zoruyla bölünemeyeceğini gösterdi.

Bunun üzerine Batı, Kürtçülüğü yasal yollardan yayma yoluna girdi. Aynen İttihat ve Terakki’nin 1910’larda yaptığı gibi, son hükümetlerimiz, etnik ayrımcılığa prim vererek Kürtçülüğün engellenebileceği yanlışlığını yaptılar. Halbuki, etnik ayrımcılığa prim vermek, bu ayrımcılığı güçlendirir, Türk kimliğini zayıflatarak farklı etnik kimliklere sapılmasına neden olur.

Özellikle AB ve ABD, Türkiye’de bir Kürt kimliği yaratmak için büyük ödenekler ayırıyor, kimi kuruluşlara büyük yardımlarda bulunuyor. Örneğin AB’nin yerel yönetimlere destek fonu, Sakarya depreminden sonra Sakarya Belediyesi’ne 1 milyon Dolar yardımda bulunurken, depremle hiçbir alakası olmayan Diyarbakır Belediyesi’ne 20 milyon Dolar veriyor. Bunun yanında Kürtçülüğü besleyecek yasal düzenlemeler de AB Uyum Yasaları adı altında Türkiye’ye dayatılıyor. Kürtçe eğitimin serbest bırakılması, Kürtçe yayın hakkı, Kürtçe isim hakkı, Türk alfabesine Kürt dilinde kullanılan harflerin de eklenmesi kimi yasal düzenlemeler TBMM’den oybirliğiyle geçebiliyor.

AB ve ABD’nin Farklı Kürt Kartları

Türkiye’ye Kürtçülük üzerinden dayatılan etnik ayrımcılığın iki yönü bulunmakta. Birincisi, AB tarafından yürütülüyor ve Türkiye içinde yaratılan bir Kürt azınlık yoluyla Kürdistan kurulmasını amaçlıyor. İkincisi ise ABD tarafından yürütülüyor ve Kuzey Irak’ta kurulacak Kürt Devleti’nin sınırlarını Türkiye’ye doğru genişletme yolunu izliyor.

İki plan da son yıllarda bir hayli yol aldı. Türkiye Kuzey Irak’ta fiilen kurulan Kürt Devleti’ne vaktinde müdahale etmedi. AB’nin Uyum Yasası dayatmalarına da ses çıkarılmadı. Gelinen nokta şudur: Türkiye’de Kürtçe dili devlet tarafından resmen kabul edilmiştir. Bu Türkiye’de Türk milletinden ayrı bir millet olduğunun da kabulu anlamına gelmektedir. Çünkü dil ayrı bir devlet kurmak için kullanılan en yaygın gerekçelerdendir. PKK’lı teröristler, hem yerel seçimlere hem de genel seçimlere diledikleri gibi girebiliyor, dilediği propagandayı yapabiliyor. Kürt ayrılıkçılığı böylece siyasi bir muhattap olarak kabul edilmiş oluyor. Ayrıca güneyimizde bir Kürt Devleti fiilen kurulmuştur. Bu devletin resmi bayrağı, meclisi bulunmaktadır. Türkiye’nin güneyinde Kürtlerin yaşadığı tezinin önemli bir dayanağı haline gelmiştir.

Sonuç olarak Türkiye hem Batıdan hem de güneyden bir Kürtçülük kuşatmasıyla karşı karşıya. Bu kuşatmayı yarmanın yolu da Türkiye’nin tek millet tek devlete dayanan kuruluş felsefesine yeniden sarılmaktan geçiyor.

Yeni Maceralar: Çerkezcilik ve Lazcılık

Türkiye’de etnik ayrımcılık Kürtçülükle sınırlı yürümüyor. Son dönemde Lazcılık ve Çerkezcilik de Batının kışkırtmalarıyla siyasi hayatımızda boy göstermeye başladı. Çerkezler 1860’larda Rusların baskısından ve soykırımından Anadolu’ya göçmüş bir Kafkas halkı. Ancak Çerkezler çoktan Türk milletinin bir unsuru haline gelmiş durumda. Ne Cumhuriyet tarihi boyunca, ne de daha öncesinde, hatta Türkiye’de etnik ayrımcılığın en yaygın olduğu Mütareke döneminde, Çerkezlerden gelen bir ayrımcılık talebi olmadı. Üstelik Anadolu’da Çerkezler’in yurdu denilebilecek bir bölge de bulunmuyor, çünkü Çerkezler Anadolu’ya 150 yıl önce gelen bir toplum. Çerkezciliğin pompalanması, bu anlamda etnik ayrımcılığın ne kadar tabansız olduğunun bir kanıtı.

Lazcılık da hiçbir şekilde Anadolu’da temeli olmayan bir başka etnik ayrımcılık örneği. Lazlar da Türk kültürü içinde yerini almış, hiçbir ayrımcı talebi olmayan bir toplum. ABD’nin Mütareke döneminde Karadeniz’de bir Lazistan kurma çabası taban bulamamış, sonuçsuz kalmıştı. Lazcılık günümüzde tekrar körüklenmeye çalışılıyor, hatta Lazlar’ı Gürcistan’a bağlama planları bile yapılıyor.

Lazlar ve Çerkezler Türk kimliğiyle hiçbir sorunu olmayan, tarihsel olarak bir devlet geleneğine sahip olmayan ve Anadolu üzerinde etnik bir sorun yaratmamış unsurlardır. Bu unsurların bile Türk kimliğini parçalamak için kullanılması Anadolu üzerindeki emperyalist planların boyutunun görülmesi açısından önemlidir.

Lazcılık ve Çerkezcilik tehlikesi Türkiye’nin bölünmesi açısından Kürtçülükle karşılaştırıldığında tartışılmayacak derecede önemsizdir. Bu nedenle Lazcılar ve Çerkezciler kültürel haklarının tanınmasının ötesinde taleplere en azından şimdilik sahip değildir. Ancak Lazcılıkla Kürtçülük arasında büyük benzerlikler olduğunu görmemiz gerekmektedir. Emperyalizm Kürtçülük üzerinde 200 yıla yakın süredir çalışmaktadır. Lazcılık ve Çerkezcilik ise son birkaç on yılın ürünüdür. Ve henüz yeterli toplumsal taban ve destek bulamamıştır. Lazcılık ve Çerkezciliğin tabansızlığının yanısıra Kürtçülüğün de aslında ne kadar tabansız olduğunu görmemiz açısından bu sorunları incelemekte fayda vardır.

Anadolu’da Hıristiyan Devletler Ütopyasi: Ermenistan, Pontus, Megali İdea...

Batı, Sevr Haritası’nı hayata geçirememişti. Kurtuluş Savaşı ve ardından gelen milletleşme süreci, Sevr’i yırtıp tarihin çöplüğüne attı. Ancak, Türkiye Cumhuriyeti’nin Atatürkçü karakteri köreldikçe, Batı, Sevr’i yeniden gündemine alıyor.

Sevr’in en önemli sonuçları, Anadolu’da kurulan yeni Hıristiyan devletlerdi. Böylelikle hem Türkler Anadolu’dan atılmış olacak, hem de 1000 yıldır Hıristiyan Batının kontrolünde olmayan topraklar ele geçirilmiş olacaktı. Batının kurmak istediği devletler Türkler’in Anadolu’ya gelmesinden önce Anadolu’da hüküm sürmüş kimi tarihsel imparatorlukların yeniden vücuda gelmesinden ibaret: Ermenistan ve Pontus. Ayrıca binlerce yıl önce Yunanlılar’ın yaşadığı Ege Bölgesi ve İç Anadolu’nun da Yunanistan’a verilmesi hedefleniyor.

Bu yazdıklarımız basit bir paranoya değil. Yunanlılar’ın Büyük Yunanistan hayali bir devlet politikasıdır. Örneğin, Kıbrıs bu hayalin önemli bir aşamasıdır. Kıbrıs’ı bir Yunan Adası haline getirme çabaları son 30 yıldır sürüyor, ancak Kıbrıs Türkleri bu plana karşı direniyor. Kıbrıs’ta ver-kurtulcuların kazanması ve KKTC’nin sona ermesi, Megali İdea’nın yalnızca yeni bir adımı olacaktır.

Bir sonraki adım Ege Denizi’nde Yunan üstünlüğünü getirecek kıta sahanlığı meselesi, bunun ardından Fener Rum Patrikhanesi’nin ekümenikliğinin tanınması ve Heybeliada Ruhban Okulu’nun açılmasıyla İstanbul’u Ortodokslar’ın Vatikan’ı haline getirmek ve sonra da İstanbul’un aslında bir Yunan şehri olduğunun propagandasını yapmaya başlamak.

İstanbul’u ve Ege’yi kaybetme tehlikesi henüz uzak olduğu için kimilerine komik gelebilir. Ancak son uyum yasalarında azınlık vakıfların mal edinme hakkının getirilmesi, ABD’nin ve AB’nin Fener Rum Patrikhanesi hakkında yaptığı baskılar, sürecin emperyalistler tarafından nasıl da planlandığını gösteriyor.

Bugün Edirne ne kadar Türk şehriyse, 1910 yılında Selanik de öyleydi. Ancak Türk Devleti’nin gafleti, emperyalistlerin baskısı ve Türk milliyetçiliğinin zayıflığı nedeniyle Selanik Yunanistan’a verilip nasıl bir Rum şehri haline geldiyse, Edirne de İstanbul’da bir gün Rum şehri haline gelebilir.

Megali İdea’nın tek hedefi Batı Anadolu değil, aynı zamanda Karadeniz kıyılarındaki Pontus’tur. Fatih Sultan Mehmet’in tarihin derinliklerine gömdüğü bir imparatorluk, Batının suni teneffüsüyle yeniden diriltilmeye çalışılmaktadır. Ancak Pontusçuluk, Karadeniz’e hakim olabilecek kadar yaygın değildir. Bu nedenle emperyalistler Pontus araştırmalarına büyük önem vermekte, Karadeniz köylerinde Pontusçuluk propagandaları sürmektedir.

Ermenistan da Türkiye’nin doğusunda kurulmak istenen bir diğer Hıristiyan devlettir. Ermeniler, 1850’lerden beri gerek ABD’nin, gerek Fransa’nın, gerekse Rusya’nın Doğu Anadolu üzerindeki emellerinin taşeronu olmuştur.

Birinci Dünya Savaşı’nda Doğu Anadolu’daki Ermeniler Ruslarla birlikte, Mütareke’den sonra Fransızlarla birlikte Türkiye’yi işgal etmek için çarpışmışlardır. Büyük Ermeni Devleti, propagandası emperyalizm tarafından yaklaşık 200 yıldır yapılagelen bir ütopyadır.

Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte bağımsızlığını kazanan Ermenistan, ilk fırsatta Azerbeycan’a saldırarak ve Azerbeycan’ın üçte birini işgal ederek Büyük Ermenistan hayalini göstermiştir. Türkiye ise Ermeni tehdidini önemsememiş, Azerbeycan’a yardım edeceğine, Ermenistan’la diplomatik ilişkilerini geliştirmiş, hava koridorunu bile açmıştır.

Batının Büyük Ermenistan hayali devam etmektedir. Her ne kadar Doğu Anadolu’daki Ermeni nüfusu %5’lerin bile altına inmişse de Batı bu hayalini sürdürmektedir. Batının tezine göre Ermeniler aslında Doğu Anadolu’da çoğunluktur. Ancak Türkler Ermenilere soykırım uygulamış ve 1.5 milyon Ermeni’yi öldürerek bölgedeki Ermeni çoğunluğunu ortadan kaldırmıştır. Bugün Ermeni Soykırımı’nı kabul ettirmeye çalışmalarının nedeni budur. Türkiye soykırımı kabul ettiği anda tazminat olarak sözde Ermenistan toprakları Türkiye’den istenecektir.

Türkiye’nin Etnik Parçalanmasız Bir Paranoya Değil

Türkiye’yi etnik ayrımları kullanarak, bu ayrımları körükleyerek, kimi zaman da etnik ayrımlar uydurarak bölme ve parçalamak emperyalizmin Türkler Anadolu’ya geldiğinden beri uyguladığı bir taktiktir. Ancak ülkemizde kimi hainler ve gafiller, Batının Türkiye’yi etnik parçalara bölme planını paranoya olarak göstermektedir.

Öncelikle şunu görmemiz gerekiyor. Sevr’i imzalayalı 80 yıl oldu. 5000 yıllık Türk tarihiyle karşılaştırıldığında Sevr’in aslında ne kadar yakın bir süre önce imzalandığını, ne kadar büyük bir sorun olduğunu görebiliriz. Batının parçalanmış Türkiye hayalleri çok tarihi, geçerliğini yitirmiş hayeller değil. Üstelik, Sevr’i ortadan kaldıran Lozan Anlaşması ABD başta olmak üzere kimi Batılı ülkeler tarafından hâlâ kabul edilmiyor.

Üstelik Sevr’de Anadolu’da kurulmak istenen Ermenistan, Kürdistan, Pontus emperyalizmin hâlâ gündeminde.

Türkler’i Anadolu’dan kovmak isteyen emperyalizmin 1000 yıllık hayali ortadan kalkmadı, bunu görmemiz gerekiyor.


http://www.turksolu.com.tr/ileri/20/erdem20.htm


Özgür Erdem'in diğer yazıları:

Sayı:40-41 Güney Afrika Modeli
Sayı: 38-39 Boykot Et, İzleme!
Sayı: 38-39 Kapitalizme Seyirci Kalmayın
Sayı: 38-39 Kürt-İslam Faşizminin Temelleri
Sayı: 36-37 Deniz’lerin Mirasçısı Kim?
Sayı: 35 “Saban Kılıcı Yener”
Sayı: 35 ABD ile Kürtler Arasındaki Stratejik Ortaklık
Sayı: 34 CHP’yi Kurtarmak mı? CHP’den Kurtulmak mı?
Sayı: 32-33 Hrant'ın Ülkücü Dostları
Sayı: 32-33 "Hepimiz Ermeniyiz" Soykırımı Kabul Etmektir
Sayı: 32-33 Atatürk Milliyetçiliği
Sayı: 31 Mazlumların Terminolojisini Yaratmak
Sayı: 30 Büyük Ortadoğu Projesi'ne Karşı Büyük Milliyetçi Direniş
Sayı: 29 Atatürkçülere Dayatılan Çaresizlik İdeolojisi: Neo-İttihatçılık
Sayı: 28 Tayyip Erdoğan'ın Mülkiyelisi: Baskın Oran 
Sayı: 27 Kürt Hareketi: ABD, Avrupa ve Rusya'ya Taşeronluğun Tarihi
Sayı: 26 Emperyalistlerarası İlişkiler: Çatışma mı Paylaşım mı?
Sayı: 25 İttihatçılar ve Atatürk
Sayı: 24 Batı Sömürgeciliğinin Keşif Kolu: Oryantalizm
Sayı: 23 Türk Milletinin Mazlumlara Hediyesi: Kadro
Sayı: 22 Cumhuriyetçilik: Hakimiyeti Milliye'nin Sağlanması ve Korunması
Sayı: 21 Atatürkçülere Avrasyacılık Tuzağı
Sayı: 20 Batı'nın Türkiye'yi Etnik Parçalara Ayırma Planı
Sayı: 16-17 Türk Milliyetçiliğinin Özü Solculuktur
Sayı: 11 Samir Amin - Entelektüel Yolculuğum
Sayı: 10 Türkiye’de İlericiliğin Kaynağı: Atatürk
Sayı: 8 Avrupa Kıbrıs’ı İlhak Ediyor kno
Sayı: 6 Terör Tekeli ABD
Sayı: 4 ADKF Anadolu Kurultayı'nda Yapılan Konuşma
Sayı: 2 Türkiye'nin Avrupa Serüveni 

***