Ekrem DUMANLI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ekrem DUMANLI etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ekim 2017 Cuma

Vesayete Bir Kere Boyun Eğerseniz


Vesayete Bir Kere Boyun Eğerseniz 


Ekrem DUMANLI 
27 Ekim 2008 07:03 
Zaman 


Hafta içinde Anayasa Mahkemesi (AYM) çok tartışılacak bir gerekçeli kararı açıkladı. Tartışmalı; çünkü kamu vicdanına da sığmıyor bu karar; hukuk kurallarına da. 
O yüzden onlarca makale yazıldı, AYM gibi çok önemli bir kurum yerden yere vuruldu. 

Yargının bu kadar sık tartışıldığı bir dönem hiç yaşanmamıştı. Yükselen siyasî tansiyonun da bunda payı var; ancak yargıyı tartışmanın tam göbeğine yerleştiren bizzat yargının kendisidir. Yargı, laiklik gibi tam bir uzlaşma sağlanamayan bir kavramı 'yaşam biçimi' olarak dayatıyor ve diğer yaşam biçimlerini tehdit olarak algılıyor. Yargı bu mantıkla hareket ederse adalet sağlanabilir mi? Hatalar zinciri o kadar açık ve o kadar rahatsız edici ki, AYM Başkanı Haşim Kılıç bile yapılana tahammül edemiyor ve bir hukuk manifestosu mahiyetinde itirazlar yapıyor. Bir mahkeme kendisiyle bu kadar çelişir mi, kendini imha edecek yanlışları peşi peşine yapar mı? 

Mesele sadece bir hukuk tartışması değil; bir özgürlük mücadelesine dönüşmüştür. Başörtüsü düşmanlığı 'öteki'ni yok etmeye yönelen faşizan bir eğilim haline gelmiştir. En azından görüntü budur. 'Yaşam biçimi' dayatması hangi renk ve hangi görüntü altında yapılırsa yapılsın, varacağı son nokta faşizmdir. Uzun zamandan beri birileri 'çoğunluk diktatoryası'ndan bahsediyordu. Şimdi bu kara propagandanın aslî sebebi anlaşıldı. Demek ki demokrasi ve sandık üzerine düşürülen 'çoğunluk diktatoryası' gölgesiyle yürütülen kara propaganda 'azınlık diktatoryası'nı gizlemek içinmiş. 

'Ergenekon terör örgütü'ne üye olmaktan tutuklu Doğu Perinçek ve adamları mahkemede bas bas bağırıyor ve 'Bizi AYM yargılasın' diyor. Niçin? Kendi düşünce dünyasını Mahkeme'nin içtihatlarına yakın buluyor. 'Biz siyasî partiyiz.' demeleri sadece bir kılıf. Dikkatle bakıldığında AB üyeliğinden özelleştirmeye kadar iki damar arasında bir paralellik görülüyor. Maalesef görüntü budur. Bir başka üzücü manzara da şu: AYM'nin hemen her konuya yaklaşım biçimi ile çağdışı siyaset anlayışından çok uzak CHP'nin keskin yaklaşımında ürkütücü bir benzerliğe rastlanıyor. 

Gerekçeli karardaki düşünceler, bunun en bariz misalidir. CHP ne diyorsa AYM onu tasdik ediyor. Toplumdaki algı budur. O yüzden AYM bir adalet mekanizması gibi düşünülmüyor; CHP'nin Parlamento'da yapamadığı muhalefeti yargı yoluyla yapmaya çalışan bir kurum gibi algılanıyor. Çünkü gerekçeli karar aynen CHP ağzıyla yazılmış. Akıl tutulması bu olsa gerek. Bu manzara yanlış! AYM, harakiri yapıyor. Sadece kendi saygınlığını tehlikeye atmakla kalmıyor; aynı zamanda bu ülkedeki adalet kavramını imha edecek algılara sebep oluyor. Çok açık bir şekilde yetkisini aşan AYM, yargı yoluyla kurulmak istenen bir diktatörlük algısına neden oluyor. Demokrasimiz adına korkunç bir hata, affedilmez bir yanılgı. 

Pek çok aydının da açıkça ifade ettiği gibi AYM'nin 'Meclis'in yetkisini gasp etmesi' sonuçta bir vesayet sistemini dayatıyor. Buna 11 üyeli bir mahkemenin hakkı var mı? Olmaz, olamaz; olursa bu adaletsiz düzene 'juristokrasi' adını verenler haklı bir tespitte bulunmuş olur. Bu, Türkiye'ye verilecek en büyük zarardır; bunun altından kimse kalkamaz... 

Türk medyası, yargı vesayetine boyun eğmeyeceğini çok net bir şekilde ifade etti. Toplumdaki talep de budur. Medya daima özgürlüklerin yanında yer almalı. Bugün başörtüsü konusunda eğilip bükülenler, yarın diğer özgürlük taleplerinde de dimdik duramayacaklar. Bugün aşırı laikçilik hesabıyla AYM karşısında kem küm edenler, yarın kendi özgürlükleri kısıtlandığında da bir şey diyemeyecekler. Daha kötüsü; varlık sebebini ve gücünü temel hak ve özgürlükleri savunmaktan alan aydınlar (ve tabii ki gazeteciler) bu sınavdan geçemezse bir daha hiçbir sınavdan geçemeyecek. Çünkü bir defa vesayet sistemine boyun eğenler, bir daha özgürlük mücadelesi yapamaz! 

''Anayasalarda değiştirilemez hükümlerin olması demokrasi açısından kabul edilemez" 


***

10 Kasım 2008 21:45 

Anayasa Mahkemesi Raportörü Doç. Dr. Osman Can, Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi'nin büyük bir sorunu olduğunu söyledi. 

Bilkent Üniversitesi ve Alman Uluslararası Hukuki İşbirliği Vakfınca düzenlenen ''Anayasalardaki Değiştirilemez İlkeler'' konulu sempozyum, Bilkent Otel'de başladı. 

Sempozyumun açılış konuşmasını yapan Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Osman Gürzumar, Türk ve Alman anayasalarının ''değiştirilemez'' hükümler içerdikleri için birbirlerine benzerlik gösterdiklerini söyledi. Her iki anayasanın da anayasa yargısını düzenlediğini ve yargılama faaliyeti için anayasa mahkemesinin kurulmasını öngördüğünü ifade eden Gürzumar, iki mahkemenin özdeş sayılamayacağını ancak kuruluş görevlerinin benzerlik gösterdiğini anlattı. 

Gürzumar, Türk ve Alman anayasaları arasındaki benzerliklerin metin üzerinde kaldığını, tarihsel, toplumsal, kültürel özellikler nedeniyle uygulamada farklılıklar yaşandığını kaydetti. 

Sempozyumun birinci oturumunda konuşan eski Federal Alman Anayasa Mahkemesi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Winfried Hassemer sunduğu bildiride, hem Türk hem Alman anayasalarının çok mobil olduğunu, siyasi konulara girebildiklerini, medyada çokça yer aldıklarını söyledi. Her iki anayasanın da çok güçlü şekilde gözetim altında tutulduğunu ifade eden Hassemer, şunları söyledi: 

''Anayasalarda değiştirilemez hükümlerin olması demokrasi açısından kabul edilemez. Değiştirilemez hükümler yasaların uyum sağlayabilirliğini yok eder, böylelikle sosyal uyum gerçekleşemez. Oylanamaz bir şeyi ortaya koyarsak demokrasi sona ermiştir. Yine de değiştirilemez ilkelerin haklılığının bulunduğunu düşünüyorum. Toplum içinde bu normların yeri vardır. Bazı normlar istikrarlıdır, süreklidir.'' 

Bir anayasa değişikliği yapma çoğunluğu olunca anayasayı değiştirme çabası içine girildiğini, ancak çoğu zaman bunda hata yapıldığını dile getiren Hassemer, ''Çoğunlukla kimseye sormama hatası yapılıyor. Değişiklik anayasaya uygun mu değil mi bakılmıyor. Yasakoyucu çok yerde bu hatayı yaptı. Hükümet tarafından kötüye kullanılarak yapılan anayasa değişiklikleri de oluyor'' dedi. 

-  RAPORTÖR CAN: '' KONUŞMAM  ANAYASA MAHKEMESİ'Nİ  BAĞLAMAZ ''- 

Aynı oturumda sunum yapan Anayasa Mahkemesi Raportörü Doç. Dr. Osman Can da yapacağı konuşmanın Anayasa Mahkemesini bağlamayacağını, akademik özgürlük kapsamında konuşacağını söyledi. 

Türkiye'de yüzyılı aşkın süredir, 1924 Anayasası hariç, ''ferman anayasalarnın'' yürürlükte olduğunu ifade eden Can, Türk Anayasası'ndaki değiştirilemez ilkelerin diğer anayasalardaki değiştirilemez ilkelerden, argümanlar açısından oldukça uzak olduğunu kaydetti. 

Değiştirilemez ilkeler arasında ''Milli Marş, devletin dilinin Türkçe'' olduğu gibi ''ilginç ifadeler'' bulunduğunu söyleyen Can, ''devletin dili değil, devletin resmi dili'' olacağını savundu. 

Anayasa'nın değiştirilemez maddeleri ile diğer maddeler arasında hiyerarşi kurulamayacağını ileri süren Can, bu maddeler arasında soyut ve somutluk ilkesi bulunduğunu, değişebilir normların, değiştirilemez maddelerin somut hali olduğunu anlattı. 

Bu nedenle bir Anayasa değiştirildiği zaman değiştirilemez maddelerine dokunmanın kaçınılmaz olacağını ifade eden Can, ''Çünkü her bir anayasa değişikliği o anayasaya aykırıdır, her bir yasa değişikliği o yasaya aykırıdır ama aykırı olduğu unsuru çıkarır atar'' diye konuştu. 

Türk Anayasası'nda ilk 3 madde dışındaki bütün maddelerin, demokratik kurucu iktidarların tasarrufuna bırakıldığını söyleyen Can, ''1982 kurucu iktidarı dahi 1982 Anayasası'nın demokratik bir dönüşüme kapalı olmasını arzulamadılar'' diye konuştu. 

-'' ANAYASA BEKÇİLİĞİ ''- 

Anayasa Mahkemesi'nin hiçbir zaman kaynağını Anayasa'dan almadığı yetkiyi kullanamayacağını, her düzenleyici normun bu takdir yetkisine işaret ettiğini anlatan Can, Anayasa Mahkemesi'nin yasama organı karşısında yasanın koruyucusu olduğunu kaydetti. 

Can, ''Basit parlamento çoğunluklarının Anayasa'ya aykırı eylemleri olabilir, bunu sürekli yaşıyoruz, mümkündür'' dedi. 

''Türkiye'deki Anayasa Mahkemesi'nin demokratik meşruiyet sorunu var. Türkiye'de yargı mekanizmasının demokratik meşruiyet sorunu vardır'' diyen Can, Anayasa Mahkemesi'nin kurucu iktidar karşısındaki konumunun ''Anayasa bekçiliği'' olduğunu savundu. 

Anayasa'nın aynı zamanda laik bir Anayasa olduğunu, değiştirilemez ilkelerin esnekliğe, işlevselliğe aykırı bir düşünce taşıyacağını ifade eden Can, yalnızca değiştirilemez ilkelerin esas alınmasının, demokratik talepler ile siyasal unsurlar arasında çatışmalara yol açabileceğini de ifade etti. 

 - ANAYASA MAHKEMESİ BAŞKANI KILIÇ - 

Açılışta konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç da sempozyumun konusunu Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıl dönümünde konu olarak tespit etmeyi düşündüğünü belirtti. Kılıç, ''Ancak bu konuda ne kadar cesaretli olabilirim, o konuda biraz endişeliyim. Ama görüyorum ki hem vakfın hem de Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin cesaretle tespit ettikleri konunun ne kadar önemli ve Türkiye açısından ne kadar hayati bir değere sahip olduğunu anlamak mümkündür'' dedi. 

haber 10


***