DEMOKRATİK SİYASET VE MUSTAFA KARASU'NUN DEMİRTAŞ ELEŞTİRİSİ ÜZERİNE
DEMOKRATİK SİYASET, MUSTAFA KARASU, SELAHATTİN DEMİRTAŞ, ELEŞTİRİSİ,
Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
23.11.2014
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
23.11.2014
KCK Yürütme kurulu üyesi Mustafa Karasu'nun Özgür Politika gazetesindeki köşe yazısında, HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın psikolojik savaşın etkisinde olduğunu yazmış olması bir eleştiriden çok suçlamayı akla getirmektedir. Karasu, Demirtaş'a bu suçlamayı yaparken, Demirtaş'ın bir TV programında bazı yerlerde kontrolsüz eylemlerde bulunan gençlere getirdiği eleştirileri esas almıştır. Özellikle bazı gençlerin ilçelerde yol kesme, hendek açmasını yanlış bulduğunu söylemiştir. HDP'nin genel olarak bu tip eylemlerden rahatsız olduğu bilinmekte dir. Yol kesme türü eylemlerin yapılmaması gerektiği Haziran ayında KCK tarafından da dile getirilmiştir. Hatta Duran Kalkan daha da ileri giderek 'Lice'deki Mahsum Korkmaz heykelini" dikenleri de eleştirmiştir. Durum böyle iken Demirtaş'ın buna benzer eylemleri eleştirmesinin. 'Psikolojik savaşın etkisinde' olmakla ne ilgisi olabilir ki. Kaldı ki, Demirtaş, bunu söylemekle durma aşamasına gelen çözüm sürecini canlandırmak istediği de unutulmamalıdır.
KSH'nin AKP'ye bakışında kendi içinde farklılıklar vardır. Bunların bazıları, 12 yılı aşkın sürede AKP ile KSH'nin yürüttüğü ilişkileri görmezlikten gelirken, bazıları bunu hak ettiğinden daha fazla önemsemiştir. Belirli bir doğrultada olduğu sanılan KSH'nin bu konuyu netleştirmesi gerekmektedir. Bu doğrultunun bir türlü sağlanmamasının en önemli nedeni KSH'nin bir yandan DTK aracılığıyla bölgeselleşmeyi esas alması, diğer yandan HDK aracılığıyla Türkiyelileşmeyi esas alan siyaset arasındaki çelişkiyi aşamamış olmasıdır. İşin ilginç yanı Türkiyelileşme siyasetinin PKK üst kadrolarındaki hakimiyetinin HDP/BDP kadrolarından daha fazla olmasıdır. Bunun en önemli nedeni PKK kemik kadrolarındaki değişimin HDP'ye göre az olmasıdır. Eskiyi kendi içinde yaşayan ve yaşatan bu kadroların her biri adeta doğal bir parti temsilcisi durumuna gelmiştir. Her birisi kendi çapında teorisyen olan bu kadrolar, KSH'nin yayın organlarını doğrudan kontrolleri altında bulundurarak, yeninin önünü de kolayca kapatmaktadırlar.
Ancak pratik adım ve uygulamalar onları da kendi teorileriyle ters yaşamalarını zorunlu kılıyor. IŞİD, ABD Yardımı, PYD/PDK ilişkilerinin pratik durumu onları da zorluyor. Geçmişte, kendisini buna kapatanlar bunu daha da ileri götürerek 'çözüm süreci için ABD'yi gözlemci' olmasını ister duruma gelmişlerdir. Durum böyle iken, devletin de KCK'nin de kolay yolu seçip HDP'yi eleştirmesi en kolay ve kestirme yoldur. Kaldı ki, HDP'nin ideolojisi ve örgütlemesindeki KSH'nin etkisi de göz önünde bulundurulduğunda, Demirtaş'a yöneltilen suçlamaların bir yarardan çok devletin işine yarayacağı bilinmelidir.
HDP'nin Demirtaş'ı CB'na aday göstermesi ve CB seçiminde alınan iyi sonuç, Kürt siyasetinin demokratik misyonu açısından en iyi dereceyi ifade eder. Aynı zamanda Kürt siyasetinin devleti ve devlet dışı örgütleri aracı yapmadan almış olduğu en önemli sonuçtur. Her şeyden önce ilk kez Türkiye çapında oy almış bulunan legal Kürt liderliği Demirtaş'ın şahsında sonuç almıştır. Öcalan dışında liderliğin geçer akçe olmadığı Kürt siyasetinin açılımda bulunması böyle bir çıkışı zorunlu görüyordu. Demirtaş'ın liderlik çıkışı bu bakımdan Öcalan'a alternatif bir çıkış olarak görülmemelidir. Tersine, Öcalan'ı tamamlayan ve onun yükünü hafifleten bir liderliktir. Geniş halk kesimlerinin kendisine verdiği temsil yetkisi onu Türkiye siyasetine de dönülmez bir duruma getirmiştir. Temsiliyet bakımından hiçbir deneyim yaşayamamış adının önünde KCK Yöneticisi sıfatı olsa bile böyle önemli bir başarıyı gösteren birinin suçlaması karşısında geri adım atmaması gerekir. Tersine, temsil meşruiyetinin verdiği yetkiyle onu psikolojik savaşın etkisinde gösterenlere karşı eleştiri ve cevaplarını vermekten çekinmemelidir. Onun hesap vereceği bir partisi ve seçmeni olduğunu unutmamalıdır.
En basit bir tartışma ve çelişkide devletle her an karşı karşıya gelen, devletin suçlamalarına gögüs geren de o ve partisidir. Bu nedenle başta HDP meclis grubu olmak üzere tüm seçilenler Karasu'nun Demirtaş'ın uslubu ve suçlamasına karşı koymalıdır. Aksi durumda, Demirtaş'ın yapacağı bir şey yoktur. Özellikle HDP içinde umudu kalmamış bazı marjinal kesimlerin HDK aracılığıyla pusuda beklediği bilinmelidir. HDK içindeki bazı bileşenlerin bu konuda HDP'yi yol ayrımına ve bölme girişimleri bunun peşinden gelebilir. Burada görev seçilmişlere düşüyor. Halkın seçilmişlere verdiği temsil gücü onların en önemli silahıdır. Bölünme ve yol ayrımını KSH'ne dayatılanlara bu fırsat verilmemelidir. Nasıl ki, bu anlayış HDP'nin yeniden kuruluşunda etkili olmadıysa HDK adı altında da etkili olmayacaktır. İçi boş bir kabuk gibi duran HDK'nin mevcut durumuyla KSH'ni etkisi altına alması da mümkün değildir. Gelecek yıl yapılacak seçimlerde başarı göstermek buradaki duruşla sonuç alabilecektir.
Yine Öcalan/Demirtaş uyum ve birliktelik dikkate alınmalıdır. Öcalan'ı eleştirmeyi göze alamayanların Öcalan'la birlikteliği şüphe götürmeyen Demirtaş'ı suçlamanın Öcalan'ı suçlamak anlamına geldiğini de göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü İmralı-HDP-Qandil denkleminde, ağırlık HDP/İmralı'dan yanadır. Burada eleştirilecek bir şey varsa, İmralı/HDP bütünlüğüne yapılmalıdır. Bu bütünlük görülmeden sadece HDP'ye suçlama getirirseniz, suçlamadaki samimiyetiniz de sorunlu olacaktır. Geçmişte, Öcalan, Qandil'e, devrimci halk savaşı yapacaksınız yapın, BDP'ye de serhıldanla sonuca ulaşacaksınız ulaşınız demişti. Ancak sonuçta her ikisi 'Öcalan İrademdir." Demedi mi? En büyük açmaz da burdadır. Bana göre bir eleştiri yapılacaksa, buna yapılmalıdır. Sonsuz yetki ve irade devrinin sorun yaratacağı ortadadır. Eğer bunun sorun yaratacağı düşünülemiyorsa, Öcalan diyalog sürsün diyorsa gerisi laf güzaftan başka bir şey değildir.
Öcalan, PKK'nin örgütlenmesinden, ideolojik yapılanması ve dönüşümünün tek mimarıdır. Öcalan dışarıdayken de içerideyken bunu sürekli olarak sürdürmüştür. Onun dışında dönüşümü aklına getirebilecek başka bir ideologu da yoktur. Sovyet Sosyalizminin yıkılışından sonra PKK bayrağından orak-çekicin çıkarılması, Özal döneminde ateşkes ilan edilmesi, 1999'daki geri çekilme, yeniden savaşa başlama ve 2013 Newroz'undaki 'silahlı siyasetin yerini demokratik siyasete bırakma' kararları hep onun kararları oldu. Onun dışında yıllarca kalem oynattığını sananlar, her seferinde Öcalan'daki ideolojik dönüşümü şaşkınlıkla kabul etmekten başka bir iş yapmadılar. Demirtaş'ı ve HDP'yi kolayca suçlayanlar konuya bu açıdan bakarlarsa, suçlanması bir yana eleştirilecek son kişinin Demirtaş olacağını çok iyi anlayacaklardır.
***