CHP Atatürk’ün Partisi mi,?
BÖLÜM 2
Ali Özsoy
10 Mayıs 2010
Şu Meşhur 1989 Kürt Raporu,
CHP Programında Atatürkçülüğe ve Atatürk milliyetçiliğine aykırı Kürtçü tavizler bu yaptığımız alıntılarla sınırlı değil ve çok daha fazla uzatılabilir. Şu açık ki CHP bu alanda AKP ile yarışmaktadır. Ancak bir olguyu daha belirtmek zorundayız. O da 2008 CHP Programının çok açık bir şekilde 1989 SHP Kürt Raporu’na gönderme yapmasıdır.
Bilindiği gibi Tayyip Erdoğan meşhur Kürt açılımını ilan ettiğinde kamuoyu ilginç bir tartışmaya şahit olmuştu. AKP ve CHP’liler kimin daha çok Kürt dostu olduğunu ispat etmeye çalışmıştı. CHP’nin 1989’daki Kürt Raporunu öne sürmesi ise çelişkili bir durum yaratmıştı. “Kürt dostluğu” açısından bu rapor iyi bir kanıttı ama aynı zamanda AKP Kürt açılımını kat kat aşan bölücü tavizler içerdiği için rapor CHP’yi zor durumda bırakmıştı.
2008 Programı raporu açıkça savunmakta ve 1989 Kürt Raporu’na programatik bir içerik kazandırmaktadır:“CHP daha 1989 yılında Kürt kökenli yurttaşlarımızın karşılaştıkları sorunları acık yüreklilikle ortaya koymuş; etnik köken farklılıklarına, kültürel çoğulculuğa, bireysel kültürel haklara olan saygımız, demokratik değerlere, eşitliğe ve hoşgörüye olan bağlılığımız çerçevesinde toplumumuza, üniter devlet ve ulus devlet temeli dikkate alınarak kısıtlamaların kaldırılması ve çağdaş, kalıcı çözümler bulunması için politikalarını sunmuştur.”
Bugün CHP’nin internet sitesine girildiğinde bu rapor ve 1999 Tunceli Raporu en başköşede bulunmaktadır. Geçmişte yazılan her türlü raporu sitesine koyan CHP ne hikmetse 1930’larda Atatürk’ün emriyle İnönü ve Bayar’ın yazdığı doğu raporlarını yayınlamamaktadır.
1989 Kürt Raporu ise AKP ve hatta PKK uzantısı BDP’ye parmak ısırttıracak talepler içermektedir. Bu raporda sorun terör sorunu değil, “Kürt sorunu”dur denmektedir. Bu 1989’da Türkiye’de bir tek PKK’nın kullandığı bir kavramdır. Rapor “Kürt halkı” yerine “yöre halkı” tanımı kullanılmakta ama aynı anlamı vermektedir:
“Yöre halkının meşru taleplerini istismar edenlerin itibarları ve güçlerinin ellerinden alınması” ile “Kürtlerin eskiden olduğu gibi yeniden CHP’ye yönelecek ve Cumhuriyet ilkeleri ışığında entegrasyona uyum sağlayacak”tır.
“Kürt halkının meşru talepleri” ise bakın nasıl karşılanacak: Kürtçe eğitim, Kürtçe yayın, üniversitelerde Kürt akademileri, Kürt Dili ve Edebiyatı fakültelerinin kurulması, PKK’nın silahlı kadrosuna yönelik “kısmi af”, Anayasa’da Kürt kimliğinin tanınması, Türk vatandaşlığı kavramının terk edilmesi, yerine “Türkiyelilik” veya “Türkiye vatandaşlığı” kavramının konması...
Bu inanılmaz rapordan kısa bir süre sonra bilindiği gibi SHP-HADEP ittifakı kurulmuş ve solun oyları %20’lere kadar düşmüş, bunun karşılığında ise PKK meclise taşınmıştı.
Eğer bu rapor CHP 2008 Programının 46. sayfasında belirtildiği gibi program düzeyinde kabul ediliyorsa, ki Baykal ve Kılıçdaroğlu defalarca bu raporu kamuoyunda savunmuştur; o zaman CHP bırakın Atatürk partisi olarak adlandırılmayı, üniter devleti bile savunamayan bir parti konumuna düşer.
Bu rapor hakkında Tayyip Erdoğan’ın söyledikleri ne yazık ki doğrudur: “Maşallah, çok ileri. Biz o raporda yer alan bazı şeyleri hayal bile edemiyoruz.” Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en gerici ve en bölücü iktidarı olan AKP iktidarı bile daha bu raporun sınırlarına ulaşamamıştır.
1999 Tunceli Raporu’ndan bahis bile etmiyoruz. Bu rapor adeta TİKKO, PKK ağzıyla yazılmış, terör örgütünün ne kadar iddia ve talebi varsa hepsi CHP adına savunulmuştur. Bu rapor da CHP sitesinde var. İsteyen okuyabilir. Ancak 2008 Programı bu rapordan bahsetmiyor. O yüzden CHP Tunceli Örgütü’nün bir “hatası” deyip geçelim.
Kürtçülükte Türkiye Yetmedi K. Irak
2008 CHP Programı Türkiye’nin bölünme tehlikesiyle ilgili değil tek bir çözümü olmadığı gibi bir tespiti bile bulunmuyor. Programda bölücülük kelimesi bir kez bile geçmiyor. CHP liderleri nerede yaşıyor? Tüm Türkiye’nin bölücü terörü tartıştığı yerde CHP “kültürel çoğulculuk” diye tutturmuş. Peki bu ülkede terör ve bölücülük sorunu hakkında bu partinin tek bir önerisi yok mu? İktidara gelirlerse ulusal birliği nasıl savunacaklar?
Bölücülük konusunda CHP’nin naif tavrının en ilginç göstergelerinden biri olarak programdaki şu cümle örnek olarak gösterebilir:
“Büyük Ortadoğu Projesi ile Türkiye’ye Ilımlı İslam kimliği dayatılmasına kararlılıkla karşı çıkılacaktır. Türkiye’nin laik kimliği her koşulda korunacaktır.”
Oysa BOP’un simgesi “Büyük Kürdistan”dır. BOP haritasını artık ilkokul çocuklarının bile bildiği bir ülkede yaşıyoruz. BOP K. Irak merkezli bir kukla Kürt devletinin Türkiye, İran, Irak ve Suriye’den toprak almasını öngörmektedir. Ama CHP ABD emperyalizmi ve BOP’un yarattığı bu tehlikeyi yok saydığı gibi, BOP’un bir numaralı piyonu kukla Kürt devletini desteklemek için akıl almaz öneriler sunmaktadır. 2008 CHP Programı sayfa 292’de Kürtçülükte ülke sınırlarını aşıyor:
“Kuzey Irak Türkiye’ye dost bir bölge haline dönüştürülecektir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bölgesel kalkınmayı sağlamak ve bölgede kalıcı barışın zeminini güçlendirmek için başta Kuzey Irak olmak üzere komşu ülkelere Yeni Bir Pencere açılacaktır...
Kuzey Irak’lı gençlere Türkiye’de eğitim ve staj olanağı sağlanacaktır. Bölge ile iletişimde acılım yapılarak, kültürlerin buluşturulması sağlanacaktır. Kuzey Irak Bölgesi’ne yönelik Kürtçe, Arapça yayın yapılması karşılıklı uyum içinde yürütülecektir.”
Bu kadar Barzani dostluğunu Tayyip Erdoğan bile akıl edemezdi. Bu maddeyle her şeyden önce CHP K. Irak diye ayrı bir devleti tanımış oluyor. PKK’nın üssü haline gelen ve Türkiye için ulusal bir tehdit olan kukla Kürt devletçiğinin kadrolarını da bir de biz yetiştireceğiz. Üstelik CHP K. Irak’ta var olan ve Kürt saldırılarıyla her gün katledilen Türk nüfustan ya bihaber ya da onları insandan saymıyor. Bölge için “Kürtçe ve Arapça” yayın düşünülmüş. Ama Türkçe yine yasak...
“Atatürk’ün partisi” bunları yapacaksa, AKP’yi devirmeye ne gerek var? Her konuda aynı düşünen, Kürtçülüğe aynı tavizleri veren ve Türk kimliğini aşındıran iki parti... Koalisyon yapsınlar daha iyi.
Halkçılık Yerine Sosyal Demokrat İşbirlikçilik
2008 CHP Programının Halkçılık ile ilgili maddesi sadece iki cümleden oluşuyor. Bu iki cümle ise esas olarak hiçbir şey ifade etmiyor.
Halkçılık CHP’nin belki de en köklü ilkesidir. Daha 1. TBMM’de Anadolu ve Rumeli Müdafaa-ı Hukuk Grubu kurulmadan önce 1920 Eylül’ünde Atatürk Halkçılık Beyannamesi’yle yeni devletin ve devrimin siyasal temelini dünyaya ilan etti.
Atatürk’ün Halkçılık ilkesi liberalizm ve Marksizm’e alternatif yeni bir dünya perspektifidir. Liberalizm burjuvazinin egemenliğini savunur ve bunu piyasanın tek doğal düzen olmasıyla açıklar. Marksizmin sol kanadı ve Atatürk döneminde TBMM’de de çok tartışılan Bolşevizm sınıf mücadelesini ve proletaryanın başta burjuvazi olmak üzere diğer sınıflar üzerinde diktatörlüğünü savunur.
CHP’nin bugün savunduğu sosyal demokrasi ise başta Markizmin sağ kanadında yer almış, giderek Marksizmden de kopmuştur. Ancak gelenek olarak Batı sosyalizmi içindedir. Sosyal demokrasi piyasayı kabul eder dolayısıyla burjuva egemenliği açısından liberalizme taviz verir. Ancak Batılı burjuvalarla proleterlerin işbirliğini savunur. Bu işbirliği sömürgelerden sömürgeci Batı’ya aktarılan kaynaklarla mümkün olur. Ancak Türkiye gibi ülkelerde sömürgelerden gelen zenginlik olmadığı için bugünkü CHP’nin savunduğu sınıf işbirliği ve “sosyal refah devleti” imkânsızdır. Sosyal demokrat model bir tek emperyalist ülkelerde söz konusu olabilir.
Atatürk tamamıyla Batılı toplumlar için olan tüm bu teorileri reddetmiş ve Halkçılık akımını savunmuştur. Bolşevizm ile emperyalizme karşı savaş noktasında birleştiğimizi ancak bizim Halkçı ve milliyetçi olduğumuzu belirtmiştir:
“Bizim görüşlerimiz, bizim prensiplerimiz herkesçe bilinir ki, Bolşevik prensipleri değildir ve Bolşevik prensiplerini milletimize kabul ettirmek için de şimdiye kadar hiç düşünmedik ve girişimde bulunmadık. Bizim inancımıza göre, milletimizin hayatının sağlanması ve yükselmesi kendi kararlılık yeteneğiyle uygun olan görüşlerle olacaktır. Fakat esas itibariyle incelenirse bizim görüşlerimiz –ki halkçılıktır- kuvvetin, kudretin, hâkimiyetin, yönetimin doğrudan doğruya halka verilmesidir, halkın elinde bulundurulmasıdır. Yine şüphe yok ki, bu dünyanın en kuvvetli bir esası, bir prensibidir. Elbette böyle bir prensip Bolşevik prensipleriyle zıt olmaz. Gerçekte bize millîyetsever derler. Fakat biz öyle millîyetseverleriz ki, bizimle işbirliği yapan bütün milletlere hürmet ve riayet ederiz. Onların bütün millîyetlerinin gereklerini tanırız... Özellikle Bolşevizm millet içinde ezilen, zarar görmüş olan bir sınıf halkı dikkate alır. Bizim milletimiz ise bütünüyle zarar görmüş ve zulme uğramıştır. Bu açıdan bile bizim milletimiz insanlığı kurtarmaya girişen kuvvetler tarafından korunmaya uygundur.”
Atatürk’ün 1920’de Meclis’te yaptığı bu açıklama yeni bir dünya analizidir. Atatürk’e göre bizim gibi mazlum uluslarda sınıf çelişmesi önemli değildir. Çünkü emperyalizm tüm milleti topyekun ezmektedir. Çelişki ezilen uluslarla ezen uluslar arasındadır. Bu yüzden kapitalizmi yıkmak için proleter mücadeleyi öne çıkaran Bolşevizm ve kapitalizmi reform ederek düzeltmek için sendikal-parlamenter mücadeleyi esas alan sosyal demokrasiden, Kemalizm çok farklı bir yol izler. Kemalizm’in yolu kapitalizme ve emperyalizme karşı milli mücadele vermek ve sömürgeciliği yıkmaktır. Atatürk’ün deyimiyle:
“Efendiler! Biz bu hakkımızı saklı bulundurmak, bağımsızlığımızı güven altına almak için toplumumuzca, milletimizce bizi yok etmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı milletçe mücadeleyi uygun gören bir mesleği takip eden insanlarız.”
CHP’nin 2008 Programı asla böyle bir perspektife sahip değildir. Programda yeni sömürgecilikten başka bir şey olmayan küreselleşme birkaç kez açıkça savunulmaktadır.
Ayrıca CHP, Atatürk’ün ifadesiyle “sınıfsız, imtiyazsız, kaynaşmış bir toplum” hedefini de Halkçılık maddesinden dışlamıştır. Atatürk devrimden sonra bu ilkeyi kapitalist gelişmeye ve sınıflaşmaya alternatif olarak önermişti. Böylelikle Halkçı düzen korunacak ve emperyalizmin ülkemize sızması, sınıf çatışmalarına yol açarak ulusu parçalaması engellenecekti.
Bilindiği gibi Atatürk öldükten sonra hem de İnönü döneminden başlayarak Türkiye yeniden sınıflı ve imtiyazlı bir ülke haline geldi. O zaman bugün Atatürkçü bir parti eğer Halkçılık İlkesini savunuyorsa, bu sınıflı ve emperyalist uydusu düzeni yıkmak ve yeniden “sınıfsız, imtiyazsız ve kaynaşmış” bir Türk toplumu yaratmak gerekliliğini mutlaka programında savunmalıdır.
Ancak sosyal demokrasi kanalıyla kapitalizmi ve dolayısıyla emperyalizmi ve küreselleşmeyi savunan 2008 CHP’si elbette ki böyle bir hedefe sahip değildir.
Piyasacı “Devletçilik”(!)
CHP’nin soldan kopuşunun en temel göstergesi Devletçiliği artık savunmamasıdır. Devletçilik emekten, bağımsızlıktan ve kalkınmadan yana ekonomik ve toplumsal düzenin tüm dünya tarihinde asla değişmeyen tek reçetesidir. CHP zaten Atatürk geleneğinden, soldan ve halktan Devletçiliği terk ederek kopmuştur.
CHP’nin 2008 Programındaki Devletçilik maddesi ise tıpkı Milliyetçilik maddesi gibidir. Madde neden Devletçi olmadıklarını adeta açıklamak için yazılmıştır. Maddenin ilk iki cümlesine bakalım:
“CHP Devletçidir: CHP’nin devletçiliği, devletin halka hizmet için yapılanmasını, katılımcı yönetimi, demokratik hukuk devletini öngörür...
(...)Yurttaş, devlet için değil; devlet, yurttaş için, anlayışının yaşama geçirilmesidir.”
Bu cümleler liberalizmin ve burjuvazinin Atatürk Devletçiliğine ve genel olarak devletçiliğe yönelik suçlamalarına ve kara çalmalarına karşı kendini sağlama alma cümleleridir. Nedir liberal suçlama? Devletçilik halka karşıdır, katılımcı değildir, demokrasiye aykırıdır, yurttaşı esas almaz, devleti esas alır...
CHP Programı kısacık Devletçilik maddesinde ciddi bir tanım yapacağına işi gücü bırakmış kendini adeta TÜSİAD’a şirin göstermeyle uğraşmıştır. Bununla bitmiyor. Bir türlü Devletçilik nedir öğrenemiyoruz. Ama Devletçilik ne değildir, CHP yine programında buna değinmiş:
“(Devletçilik...) Örgütlü sosyal piyasa ekonomisine karşı değildir.”
Mükemmel! Piyasa ekonomisini savunan bir tür Devletçilik... İyi de zaten Devletçilik piyasa ekonomisine alternatif bir düzen demektir. CHP Devletçiliği “balans ayarı” olarak görüyor:
“Özel yararlarla toplumsal yararlar arasındaki dengenin sağlıklı oluşması için getirilmiş bir güvencedir.”
Tamam da bu kadarını dünyanın en liberal ülkesi ABD’nin hükümeti de yapıyor. Buna Devletçilik değil tekelci devlet kapitalizmi denir.
Atatürk ve Devletleştirme
Devletçilik milli ve kamusal yararın gereklerinin devletçe ve planlı olarak saptanmasıdır. Piyasaca değil. Bakın 1935 Programı bu konuda ne kadar açık:
“Devletin fiili olarak hangi işleri yapacağının belirtilmesi ulusun genel ve yüksek asığlarına (çıkarlarına) bağlıdır. Bu lüzum üzerine devletin fiili olarak kendi yapmaya karar verdiği iş, eğer özel bir girişit elinde bulunuyorsa onun her defasında özgü bir kanun çıkarılmasına bağlıdır. Bu kanunda özel girişitin uğrayacağı zararın devlet tarafından ödem şekli gösterilecektir. Bu zarar oranlanırken gelecekteki kazanç ihtimalleri hesaba katılmaz.”
Atatürk’ün 1935 programındaki bu paragraf çok önemlidir. Çünkü 1931 programındaki devletçilik ilkesi bazı iş çevrelerine yakın CHP’liler tarafından çok eleştirildiği gibi hep çarpıtıldı. “Devlet ancak fertlerin yapamayacağını yapar” tekerlemesi devletçiliği sınırlamak için slogan haline geldi.
Atatürk bu yüzden 1935 programında Devletçiliğin sınırının ferdin yapamayacakları olarak değil, kamunun yararı ne gerektirirse her alanı içermesini yani adeta sınırsız olarak saptanmasını istedi.
Bu eklemenin diğer bir özelliği ise açıkça devletleştirmeden bahsetmesidir. Nitekim 1930’lar sadece devlet öncülüğünde kurulan kamu işletmeleri açısından değil, çok yoğun millileştirme ve kamulaştırmalar açısından da tam bir sol iktisadi fırtınanın yaşandığı yıllardır.
1935 CHP Programı kamulaştırmaların bedelinin 1930’larda zaten çuvallamış olan özel sektör için bir kazanç kapısı olmaması için de çok kesin ifadeler içermiştir.
Bugünkü CHP Özelleştirmeci
Peki, sol bir parti olduğunu eden 2010 CHP’si ne durumdadır? Bugünkü CHP açıkça programında özelleştirmeyi savunmaktadır. Hem de 2010 yılında özelleştirmenin ne büyük bir emperyalist talan, yoksulluk ve işsizlik kaynağı olduğu toplumun her kesiminde bu kadar ayyuka çıkmış olmasına rağmen.
2008 CHP Programını üşenmedik, karadık. Tam 22 kere özelleştirme kelimesi geçiyor. Bu kadar çok özelleştirmeden AKP programı bile bahsetmez. Çünkü zaten her şeyi sattılar. CHP ise zaten elde kalmayan fabrikaları nasıl özelleştireceklerini, özelleştirirken kamuyu nasıl zarara uğratmayacaklarını, nasıl insanlara istihdam sağlayacaklarını sayfalar dolusu yazmışlar. Beyler, atı alan Üsküdar’ı geçti. Daha ne hikâye anlatıyorsunuz?
Peki, sosyal demokrat partimizin programında kamulaştırma, millileştirme veya devletleştirme ifadesi kaç kez geçmektedir? Yine üşenmedik, saydık. Sonuç: kocaman bir sıfır...
İnsaf! Çok örnek aldığınız AB’deki merkez sol partilerin programları bile bu kadar sağ değildir. 12 Eylül Anayasası’nda bile kamulaştırmayı düzenleyen maddeler var.
Bakın daha Türkiye’yi kurtarmadan önce 1 Mart 1922’de Atatürk Meclis’te ne diyordu:
“Genel yararı doğrudan doğruya ilgilendirecek kurumlar ve iktisadî girişimler malî gücümüzün ve teknoloji izni oranında devletleştirilmelidir.”
Atatürk’ü aştıklarını ve böylece solcu olduklarını zanneden, “çağdaş” CHP’lilerimiz 1922’nin gerisinde, 1800’lerde vahşi kapitalizm çağında yaşamaktadırlar.
CHP 2008 Programında, tıpkı bugün Kılıçdaroğlu’nun papağan gibi tekrarladığı bir tekerleme sürekli yineleniyor: “işsizliği bitireceğiz.”
İyi de her şeyi piyasaya ve vahşi kapitalizme teslim eden, bir kez bile kamu girişimi, planlama ve kamulaştırmadan bahsetmeyen bir CHP nereden istihdam yaratacak? Tayyip Erdoğan “atıyorsunuz” derken haklı değil mi? Çıkıp “Tayyip senin sattıklarını geri alacağız, millete iş vereceğiz” diyebiliyor musunuz? Hep halktan bahsediyorsunuz. Var mı siz de halk için uluslararası sermayeye karşı çıkma cesareti?
Devletleştirmeyi ve Devletçiliği savunmayan bir CHP nasıl olurda Atatürk’ün partisi olabilir?
2010’da CHP’de Devrimcilik: AKP Sağ Olsun!
Altı Ok’un son ilkesine Devrimciliğe geliyoruz. Atatürk devrimciydi çünkü eski düzeni devrimle yıkıp yeni düzeni devrimlerle kurdu. 1935 CHP Programı Devrimcilik ilkesini açıklıyorken reformistliğe ve düzenle uzlaşmaya şu cümleyle tokat atmaktadır, hem de devrimin 16. yılında:
“Parti devlet yönetiminde tedbir bulmak için derecel ve evrimsel prensiple kendini bağlı tutmaz.”
Bugünkü Türkiye’nin düzeni açıkça Atatürkçülük karşıtı bir düzendir. Emperyalist uydusu, gerici ve bölücü bir düzendir. Bu yüzden Atatürkçülük ve Devrimcilik ilkesi ilk başta düzeni devrimle yıkmak ve yeniden Atatürkçülüğü egemen kılmayı gerektirir.
Oysa 2008 CHP Programı devrimciliği değil, küreselleşmecilerin ve Cumhuriyet düşmanlarının bir numaralı sloganı olan değişim söylemini savunmaktadır. Aşağıdaki trajikomik alıntı Devrimcilik İlkesini sözde açıklayan sayfa 17’dendir:
“CHP 9 Eylül 1992’de onurlu ve tarihsel misyonu doğrultusunda siyasi yaşamına yeniden başlamış ve 1994’de kabul edilen YENİ HEDEFLER, YENİ TURKİYE Programı ile temel amaçlarını ortaya koymuştur. O programda öngörülen birçok hedefin 14 yıl içinde çeşitli hükümetler zamanında fiilen gerçekleşmiş olması partimizin uzak görüşlülüğünü kanıtlamıştır. Ancak geçen zaman içinde ülkemizde ve dünyada meydana gelen değişimler programımızın yenilenmesini zorunlu hale getirmiştir. ÇAĞDAŞ TURKİYE İCİN DEĞİŞİM PROGRAMI işte bu ihtiyaçtan doğmuştur.”
Bir parti düşünün! Kendi programı başka partilerin hükümetleri tarafından uygulanıyor. Ve bu parti bununla gurur duyuyor. Ve hatta bunu uzak görüşlülük olarak tanımlıyor. İnsaf! O zaman senin parti olarak varlığına ne gerek var? Zaten iktidarların yaptıkları ile senin programının aynıymış!
Ayrıca 1994 ile 2010 arasında geçen 16 yılda Türkiye’yi kimler yönetti. Refah-DYP-ANAP-DSP-MHP ve tam 8 yıl için AKP... Atatürk düşmanı, liberal, gerici, bölücü partiler iktidar olmuş ve hep beraber CHP’nin 1994 Programını uygulamış. “Atatürk’ün partisi” de bundan gurur duyuyor. Şimdi anlaşılıyor 2008 Programları ile AKP politikaları neden bu kadar örtüşüyor. Demek adamların kendileri ilelebet muhalefette kalmaya mahkûm ama fikirleri iktidarda! Gericilik, bölücülük ve emperyalizm bu kadar mı içselleştirilir?
Atatürk’ün Cumhuriyeti’nin yıkılma aşamasına geldiği son 16 yıla CHP’nin itirazı olmadığı gibi bu süreci “değişim”, “çağdaşlaşma” olarak görüyorlar. Ve utanmadan bunu da Devrimcilik İlkesi altında savunuyorlar.
Atatürk bugün yaşasa tek bir söz söylerdi: “Gafiller!”
Tam Bağımsızlık Sizlere Ömür
2008 CHP Programında çok alakasız bazı yerlerde “Tam Bağımsızlık”, “emperyalizme karşı olmak” gibi ifadeler geçiyor. Ancak CHP Programı emperyalist düzenin Türkiye’yi zincirleyen tüm kurumlarını savunuyor. Türkiye’yi neredeyse parçalanma ve sömürge olma noktasına getiren AB üyeliği açıkça destekleniyor, hem de Atatürkçülük adına:
“CHP başından beri Türkiye’nin AB üyeliğini desteklemektedir. Türkiye’nin AB’ye tam üyelik hedefi, Mustafa Kemal Atatürk’ün çağdaşlaşma devriminin, modernleşme vizyonunun doğal uzantısı olan bir toplumsal değişim projesidir. AB ile ilişkilerimizde koşulumuz; eşit koşullu, Cumhuriyetimizin kuruluş değerlerine saygılı, onurlu tam üyeliktir. CHP bunun dışındaki hiçbir seçeneği kabul etmez.”
Bu cümleler kimin? Tayyip Erdoğan’ın mı? CHP’nin mi? Atatürkçülüğe bundan daha büyük bir tahribat olabilir mi? Atatürkçülük eşittir çağdaşlaşma, çağdaşlaşma eşittir Batılılaşma, Batılılaşma eşittir AB tam üyeliği... Tam üyelikten asla taviz vermeyiz. Tam üyelik için de her tavizi veririz.
Nerede kaldı o zaman emperyalizm karşıtlığı ve tam bağımsızlık. Atatürk’ün memleketten kovduğu emperyalist devletlerin hepsini içeren emperyalist bir birliğe siyasi, ekonomik, kültürel, askeri her türlü egemenliğimizi ve hatta sınırlarımızın çizgilerini değiştirme hakkını bile teslim edeceğiz. Ve bu 19. yy’dan kalma gerici sömürgeci anlayışın adı “çağdaşlaşma” olacak.
Oysa bakın Atatürk bağımsızlığı nasıl tanımlıyor:
“Tam istiklâl demek, elbette, siyasî, malî, iktisadî, adlî, askerî, kültürel v.b. her alanda tam bir bağımsızlığa ve hürriyete kavuşmak demektir. Bu saydıklarımın herhangi birinde istiklâlden yoksun kalmak, millet ve memleketin gerçek anlamıyla bütün istiklâlinden yoksun kalması demektir.”
CHP tam bağımsızlığın bu unsurlarından değil bir tanesinden, hemen hepsinden taviz veriyor.
Bununla bitmiyor. CHP ABD ve NATO’ya olan esaretimizi de kutsuyor:
“CHP bütün ülkelerle dostluk ve işbirliği ilişkilerinin geliştirilmesini savunur. Amerika ve diğer NATO müttefiklerimizle karşılıklı saygı, dayanışma ve işbirliğine dayanan ilişkiler geliştirilmesini destekler...
CHP, NATO örgütüyle ilişkilerimizin güçlendirilerek devam etmesini; NATO’nun caydırıcı bir güç olarak, barış ve istikrarın sürdürülmesine yönelik görevini etkin olarak yerine getirmesine ve günümüz koşullarında konumunun yeniden belirlenmesine aktif katkımızın sürdürülmesini amaçlar.”
Dünyadaki Amerikan düşmanlığının en yüksek oranda olduğu millet Türk milleti. Türk milleti ABD ve NATO’yu düşman ve terörün kaynağı olarak görüyor. CHP ise işi gücü bırakmış programında NATO’ya akıl öğretiyor. Sayfa 120’ye göre NATO’nun üye sayısı artmalıymış, bu emperyalist saldırganlık makinesi daha da genişlemeliymiş.
Atatürk döneminde herhangi biri Türk Ordusunu düşman bir emperyalist devletin ordusunun komutası altına vermekten bahsetse herhalde Atatürk bu kimseyi İhaneti Vataniye Kanunun da yargılanması için İstiklâl Mahkemesine gönderirdi.
Bugünkü CHP’lilere sorsanız, zamanlar artık çok değişti. Zaten “Devrimcilik İlkesi” bunun için değil mi? “Çağdaşlığa” ayak uydurmak için tüm Atatürk İlkelerini böylelikle çöpe atabilirler.
İyi de o zaman Atatürk neden Kurtuluş Savaşı verdi. Mandayı kabul etseydik. O kadar “çağdaşlığı” Atatürk düşünemiyor muydu?
2010 CHP’sinin “çağdaşlık” adı altında yürüttüğü bu Atatürk karşıtı şarlatanlık artık iyice sırıtmaktadır. Atatürk İstiklâl Savaşı’nın bir numaralı hedeflerinden biri olarak kapitülasyonları kaldırmayı belirtmekteydi. Oysa bugünkü CHP Programı modern kapitülasyonlar olan Gümrük Birliği ve uluslar arası tahkim antlaşmalarını reddetmiyor. CHP, Avrupa Birliği, NATO, IMF gibi emperyalist kurumlara karşı çıkmadığı gibi açıkça en çağdışı sömürgeciliğin hortlamış hali olan küreselleşmeyi savunmaktadır.
CHP Programına göre küreselleşme “değişim”, “ekonomik fırsat” ve “teknolojik ilerleme” demektir. Oysa hem emperyalizm hem de 2010’un işbirlikçi CHP’si 1923’ün Atatürk’den iki yüz yıl geridir. Daha ulus devlet aşamasına gelememiş bir CHP nasıl Atatürkçü olduğunu savunabilir?
Kılıçdaroğlu ile Anti-Kemalizm
Bu araştırmada CHP’nin 2008 Programının metnine sadık kaldık. Oysa işin bir de programın dışında olan güncel siyasi çizgi boyutu vardır ki CHP bu açıdan çok daha geride ve içler acısı bir durumdadır.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun CHP Genel Başkanı olmasıyla CHP’nin anti-Kemalist yönelimi çok daha fazla hız kazanmıştır. Kılıçdaroğlu’nun genel başkan seçildiği kongrenin ilk gününden itibaren ve öncesinden tüm olgular bu yöndedir. Kongre konuşmasında bir kez bile Atatürkçülük, Kemalizm ve Atatürk’ten bahsetmeyen Kılıçdaroğlu’nun bu tavrı basın mensuplarını bile şaşırtmış ve bu hususun sorulmasına neden olmuştur. Kılıçdaroğlu ise “halk dedik ya, Atatürk de halk derdi” gibi ilginç bir yanıt vermiştir. Daha sonra da “halk” diyen Kılıçdaroğul koşa koşa TÜSİAD’ı ziyaret etmiş ve ilk sınavını burada vermiştir.
Kılıçdaroğlu AB büyükelçilerine verdiği yemekte ise Türkiye’yi ve Cumhuriyeti yok etme noktasına getiren AB sürecini bakın nasıl savunmuştur:
“CHP'ye yönelik olarak bugüne kadar yaptıkları eleştiriler, CHP'nin AB konusunda sanki olumsuz bir tutumu varmış gibi ortaya çıkan algının ne kadar yanlış bir algı olduğunu ifade ettik. Bugüne kadar parlamentoya gelen AB ile uyum sürecini öngören yasal değişikliklere destek verdiğimizi, daha önceki anayasa değişikliklerini desteklediğimizi ifade ettik. CHP’nin yönünün Batı uygarlığı içinde olduğunu belirttik.”
Bu AB kanunlarının Laikliği ve üniter devleti yıkmak adına Türkiye’ye ne büyük darbeler vurduğunu hepimiz gördük. CHP’nin tüm bu kanunların geçmesinde AKP’ye destek olması övünç değil ancak utanç kaynağı olabilir.
Kılıçdaroğlu bununla da kalmadı CIA’nin bir yan kuruluşu olan ve muhalefet partilerinden 6 yıldır randevu alamayan Amerikan-Türk Konseyi’nin Başkanı Armitage’la ve ardından ABD Büyükelçisiyle çok özel görüşmeler yaptı. Armitage’ın yaptığı açıklamaya göre Kılıçdaroğlu’yla bizzat Türkiye’de yükselen ABD düşmanlığını ve eksen kayması konuşmuşlar. Zaten Kılıçdaroğlu tam da bu ABD karşıtı ulusalcı yükselişi frenlemek ve uysallaştırmak için bulunmuş bir isimdir.
İki Kemal
“Atatürk’ün Partisi” olduğunu iddia eden bir partinin yeni bir lideri var. Adı Kemal.
Ve “Atatürk’ün partisinin” bu yeni lideri bugüne kadar bir kez bile “ben Atatürkçü”yüm demedi.
Hatta ben Türk’üm de demedi. Kendisine “Türk müsünüz” diye soranlara “biz bunları aştık” dedi.
CHP’li samimi Atatürkçülere sorumuz şu. İki Kemal var. Biri Mustafa Kemal, diğeri çakma Gandi Kemal. Hangisini takip edeceksiniz.
Mustafa Kemal Devletçiydi ve devletleştirirdi. Diğer Kemal hep işsizlikten bahsediyor ama ağzına bir kez bile Devletçilik ve kamulaştırmayı almıyor. Eğer satılan fabrikaları devlet geri almazsa kime nasıl iş bulacak?
Mustafa Kemal emperyalist uşağı isyancıları, bölücüleri, gericileri bastırır, liderlerini asardı. Diğer Kemal açıkça “genel affı” savunuyor.
Mustafa Kemal hainleri asıyordu, bu Kemal affediyor.
Mustafa Kemal mürteci-bölücü hainlere karşı “Milletlin elinden tutmaya lüzum vardır, devrimi başlatan tamamlayacaktır!” kararlılığıyla dikiliyor, Cumhuriyeti sonuna kadar ve her imkânla savunuyordu. Diğer Kemal terörle uzlaşmaktan bahsediyor “kanı kanla yıkayamazsınız” diyor.
Mustafa Kemal Diyarbakır’da, Ağrı’da, Dersim’de hain bölücüyü ezmiş. Bu Kemal “Dersim’de insanlık trajedisi oldu” diyor.
Mustafa Kemal Türk kadınını kurtardı. Laikliği getirdi. Bu Kemal CHP’de çarşaf açılımı rezaletinin mimarlarından, “üniversitede türban sorununu çözeceğiz” diyor.
Mustafa Kemal’in özü sözü bir... Diğer Kemal doğuda başka batıda başka... Hep söylediklerini düzeltiyor. Bir dediği öbürünü tutmuyor.
Mustafa Kemal kimsenin kökenine bakmaksızın “Ne mutlu Türk’üm diyene” diyor. Diğer Kemal bu anlayışı kavrayamayacak kadar etnik kompleksli.
Mustafa Kemal emperyalizmi yere çaldı. Mazlum uluslar için yeni bir çağ açtı. Bu Kemal ABD’ye AB’ye kendini beğendirme derdinde, dış projelerin koltuk heveslisi...
Bu CHP çok uzun süredir “Atatürk’ün partisi” değil. Atatürk Gençliğe Hitabesi’nde bırakın CHP’nin, kendi kurduğu devletin bile başına geçecek kişilerin “Gaflet, delalet ve hatta hıyanet içinde” olabileceklerini söylememiş miydi?
Biz ne zaman Atatürk desek, “ Zaman değişti, O’nu Putlaştırmayın ” diyen “ Çağdaş ” sosyal demokratlarımız neden başları sıkışınca utanmadan hemen “ Atatürk’ün partisiyiz” derler? Hani putlaştırmamak lâzımdı.
Atatürkçüler... Seçim yapmak zamanı geldi. Artık CHP’yi kurtarmak Türkiye’yi kurtarmaktan çok daha zor ve hatta imkânsız...
Türkiye’yi kurtarmak ise aslında çok kolay: Yeter ki Atatürkçü ve Atatürk gibi devrimci olmaya karar verin! Ulusal Parti bu kararın partisidir.
http://www.turksolu.com.tr/ileri/45/ozsoy45.htm