Batı Erdoğan İlişkilerinde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Batı Erdoğan İlişkilerinde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Eylül 2018 Çarşamba

2015’te Batı Erdoğan İlişkilerinde Muhtemel İki Yol

  2015’te Batı Erdoğan İlişkilerinde Muhtemel İki Yol 














Ümit Özdağ tarafından yazıldı.
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü                            
Avrupa Birliği Araştırmaları Merkezi
28 Kasım 2016 Pazartesi


    15 Temmuz FETÖ’cü darbesinden sonra darbe öncesinde ortaya çıkan ve darbenin nedenlerinden birisi olan Türkiye ile ABD ve Türkiye ile Avrupa Birliği arasında gerilim bir yandan Türkiye’nin Rusya ile gelişen ilişkileri diğer yandan Batı başkentlerinde endişe ile izlenmektedir. Bu endişeler Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Türkiye yüzünü Şanghay İşbirliği Teşkilatına çevirmeli, orada daha rahat ederiz söylemi ile daha da artmaktadır. Türkiye’nin eksen mi değiştirdiği, NATO ve AB’den ayrılıp ayrılmayacağı hatta çıkarılıp çıkarılmayacağı konuşulmaktadır. 

Aslında bugün yaşananlar çok şaşırtıcı değildir. Çünkü, Erdoğan’ın önünde 2015’e girerken artık ABD-AB dışında bir baka yolun olduğu açık bir şekilde 
görülmekteydi. Bunun ile ilgili emareler belirginleşmişti. Batıdan kopma süreci 
2015 sonunda daha da güçlenmişti. Aşağıdaki analizi 2 Ocak 2015’de 
www.21yyte.org’da yayınladım. 
Kasım 2016’da bu analizde öngörülen sürecin geliştiği görülmektedir. Ümit Özdağ

2015 senesi Türkiye tarihinin en önemli senelerinden birisi olabilir. Bu sene, 
yıllardan bu yana biriken birçok sorunun radikal bir şekilde çözüme doğru 
ilerlediğini görebiliriz. Türkiye, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadesi ile “Fetret 
Devrinden geçerken”, Erdoğan’ı iktidara gelme sürecinde destekleyen Batı Dünyası ile ilişkilerinde büyük bir bozulma görünmektedir. Bu bozulmanın zaman içinde biriken ana nedenleri, İsrail ile gerilim politikası, ABD’nin AKP Hükümetini 
eleştirdiği ve 20 açıklama yaptığı Gezi Olayları, Suriye’de AKP’nin Selefi 
güçleri destekleme stratejisi, Mısır’da askeri darbe sonrasında netleşen genel 
Ortadoğu stratejisi konusunda yolların ayrılması ve nihayet Kobani çatışmaları 
sonrasında ayrılan yollar başlıkları altında toplanabilir. Bu gerilim yüklü 
ilişkinin çok uzun bir süre devam edemeyeceği görülmektedir. ABD ve AB, 
Erdoğan’ın “hesap edilemez ve öngörülemez” bir lider olduğundan hareket ile 
Erdoğan’ın siyasi yaşamını sonlandırmayı hedefleyen bir politika izleyebilir.

ABD ve AB’nin bu tasfiyeci politikasına karşı, Erdoğan’ın önünde iki seçenek 
görünmektedir. Bunlardan birisi Batı Dünyasının uzun süreden beri Türkiye’ye 
dayatmaya çalıştığı talepleri kabul ederek, siyasal yaşamını uzatma seçeneğidir. 
Diğer seçenek ise, ABD ve AB ile ilişkileri sert bir şekilde koparma niteliği 
taşıyacak bir politik çizgiyi izlemektir. Erdoğan’ın her iki politikayı da 
izleyebileceğine dair emareler vardır. Aşağıda bu iki seçeneği destekleyen 
emareler ile izah edilmiştir.

                Batı’ya Teslim Olma Seçeneği

Cumhurbaşkanı Erdoğan, cumhurbaşkanlığı makamına geçtikten sonra parti içindeki gerilimleri de göz önünde tutarak, dışarıda ABD ve AB ile, içerde cemaat ve büyük sermaye grupları ile eşzamanlı olarak çatışarak iktidarını sürdürmesi nin mümkün olmadığını düşünebilir. Bu noktada ABD ve AB’nin kendisine yönelik politikalarını yumuşatmak amacı ile bazı stratejik adımlar atabilir.

Bunlardan birisi Kıbrıs’ta Annan Planı’nı da aşan ölçüler içinde taviz veren bir 
Kıbrıs planını kabul etmektir. Bu aynı zamanda bir Amerikan talebidir. ABD 
Dışişleri Bakan yardımcısı V. Nuland’ın Kıbrıs’ta çözümü öncelikli paket olarak 
gördüğü anlaşılmaktadır.(Hürriyet,16 Şubat 2014, Tolga Tanış, Türkiye Ne 
Verecek?) Bu süreç; 2014’ün büyük bir bölümünde ABD’nin denetiminde hızla 
yürümüştür. Washington, AKP Hükümetinin tutumundan çok memnun görünmüştür. Bu memnunluğunu ilişkilerdeki büyük gerilime rağmen AKP’ye teşekkür ederek ortaya koymuştur. KKTC’nin tasfiyesinin Türk halkına anlatılabilmesi için ise Doğu Akdeniz bölgesindeki enerji kaynaklarının Türkiye üzerinden dünyaya eklemlenmesi gerekçesinin hazırlandığı görünmüştür. Haziran 2014’te Washington’da “son birkaç ayda mükemmel bir iletişim kuruldu” ifadesi ile Ankara için çok olumlu rüzgarlar esmektedir. Olumlu rüzgarları estiren, Kıbrıs’ta içine ilerleyen süreçtir. (Hürriyet, 1 Haziran 2014, Tolga Tanış, Gezi’nin Yıldönümünde Amerikan İki Yüzlülüğü) ABD Başkan yardımcısı Biden’ın 11 Temmuz 2014’de yaptığı konuşma ABD’nin Kıbrıs konusundaki proje ve beklentilerini ortaya koymuştur. Ancak Kıbrıs’ta başlayan ve Amerikalıları memnun eden süreç, 2014’ün ikinci yarısından itibaren ilk hızı ile ilerlememiştir.

5-7 Aralık 2014’te yapılan 3. Türk-Yunan İşbirliği Konseyi görüşmelerinde 
Davutoğlu ve Yunan Başbakanı Samaras’ın Kıbrıs görüşmelerine ivme kazandırma kararı almaları ve daha önemlisi Türkiye’nin sismik araştırma gemisi Barbaros Hayrettin Paşa’yı Rum kesiminin münhasır ekonomik bölge ilan ettiği bölgeden çekme kararı aldığının açıklanmış olması geri adım şüphesi yaratmıştır. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 Aralık 2014’de yapmış olduğu konuşmada Rum Kesimi’nin münhasır ekonomik bölgesinin tanınmadığını vurgulaması, KKTC konusunda direnç olduğunun göstergesi kabul edilebilir. (Yeniçağ, 31 Aralık 
2014, Hüseyin Macit Yusuf, Navtex Kaldırılıyor mu?)

ABD Ermeni sözde soykırımı iddialarının kabul edilmesini talep etmektedir. V. 
Nuland’dan önce görev yapan P. Gordon’ın öncelikli dosyasının bu olduğu 
bilinmektedir. (Hürriyet, 16 Şubat 2014, Tolga Tanış, Türkiye Ne Verecek?) 2015 yaklaşırken, Türkiye Cumhuriyeti’nin Ermeni propaganda ve saldırılarına karşı 
mücadele etmek için hiçbir hazırlığı yoktur. Çünkü bu aşamada Ermeni tezleri ile mücadele etmek değil, Ermenistan ve Ermeni diasporasını tatmin edecek bir 
çözümün fikri alt yapısının hazırlanması ön plana çıkıyor görünmektedir. 
Davutoğlu’nun 2013’te Ermenistan ziyareti sırasında tehciri “gayri insani” 
diyerek eleştirmesi, 15 Nisan 2014’de Başbakan Erdoğan’ın yayınladığı bildiride 
tehcir için gayri insani nitelemesini kullanması, bir taviz politikasının 
girişini oluşturuyor olabilir.

Üçüncü geri çekilme alanı PKK ile sürdürülen müzakere görüşmelerinin 
sonlandırılması ve 2015 içinde PKK’nın otonomi talebinin kabul edilmesidir. Ve 
bunu Suriye’de PKK kontrolündeki kantonların meşruluğunu kabul ederek 
genişletmesidir. Bununla bağlantılı olarak, 2015 içinde Barzani’nin Irak’tan 
bağımsızlığını ilan etmesi durumunda Barzani’yi Bağdat’a karşı korumaya almak, Türkiye’nin Batı’yı yatıştırmak amacı ile izleyebileceği bir strateji olabilir.

              Batı’dan Kopma Seçeneği

Erdoğan’ın önündeki ikinci seçeneğin ABD ve AB ile kopma/ilişkileri zayıflatma 
seçeneği olduğu görülmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD-AB bloğunun ne yaparsa yapsın, uzlaşmak için hangi geri adımı atar ise atsın kendisini tasfiye etmede kararlı olduğuna inanabilir. Erdoğan’ın bu şekilde bir inanca sahip olması için güçlü gerekçeleri olabilir. Bu noktada Erdoğan çıkışı Batı Dünyası ile 
ilişkileri zayıflatma seçeneğinde görebilir. Bu çerçevede Türkiye, AB ile tam 
üyelik sürecini askıya alabilir ve Gümrük Birliği’nden çıkabilir. Türkiye’nin 
NATO içinde geri adım atan bir sürece girdiği görülebilir. Birinci seçeneğin 
gerçekleşeceğini gösteren belirtiler olduğu gibi, ikinci seçeneğin 
gerçekleşebileceğini gösteren gelişmeler de özellikle Ayn El Arap yani Arap 
Pınarı çatışmalarından sonra gözlenmeye başlamıştır.

Kerkük petrollerinin Türkiye üzerinden ABD’nin onayı ile geçirileceğine inanan 
Cumhurbaşkanı Erdoğan, PKK’nın Suriye’nin kuzeyinde bir Kürt koridoru açarak, 
Kerkük petrollerini Akdeniz’e ulaştırma projesine ABD’nin destek vermesi 
üzerinde sert bir dönüş yapmıştır. Erdoğan, “üst akıl” diye nitelendirdiği 
ABD’nin Türkiye’nin menfaatlerine saldırdığını birkaç defa açıklamıştır. Erdoğan 
alışılmadık bir şekilde şöyle konuşmuştur: “Ne içerideki ihanet şebekelerine 
(müzakerelerin sürdüğü PKK/HDP’yi ve cemaati kastediyor) ne de dışarıdan (ABD’yi kastediyor) gelen algı operasyonlarına Türkiye boyun eğecek, eyvallah diyecek bir ülke değildir. Sevr Anlaşması’nı yırtıp atmış, manda ve himayeyi elinin tersiyle itmiş, bağımsız, hür bir ülkeyiz, Türkiye’yiz.”(Yeni Akit, 4 Kasım 2014)

Bu arada Kırım ve Ukrayna’da izlediği politikalardan dolayı arası ABD ve AB ile 
olağanüstü gerilen ve yalnızlaşan Putin ile yalnızlaşan Erdoğan arasında ciddi 
bir yakınlaşma olduğu görülmektedir. Putin, Erdoğan’ın ikili görüşmelerinde 
“AB’yi ürkütmeyelim” şeklindeki uyarısına “boş ver önemli değil” diye cevap 
verdiğini açıklayıp, Erdoğan’dan delikanlı adam diye bahsetmiştir.

Putin Yönetiminin önemli isimlerinden olan Evgeniy Fydorov, (Aydınlık, 29 Aralık 
2014) verdiği bir demeçte şöyle demektedir: “Putin’in Türkiye ziyareti çok 
olumlu geçmiştir. Bu ziyaret insanlığın geleceğini etkileyecek kimi girişimleri 
başlatmıştır. Amerikan sömürgecilik sistemi sorgulanmaya başlanmıştır... 
Putin-Erdoğan buluşması, Çin ve Hindistan’ın bu sürece verdiği destekle birlikte 
Amerikan sömürgecilik sisteminden kurtuluş sürecini başlatmış oluyor.Yani özgür ülkelerden oluşan çok kutuplu bir dünya düzenini..Putin ve Erdoğan bu düzenin; 
ilk tuğlasını koymuş oldular… Rusya, Türkiye’nin Şanghay İşbirliği Örgütü’ne 
girmesi için elinden gelen desteği verecektir.

Bu açıklama, uluslararası ilişkiler alanında büyük bir yeniden yapılanmanın 
habercisi görünmektedir. Eğer Rus milletvekilinin söyledikleri doğru ise, 
Putin-Erdoğan görüşmesinde İsmet İnönü’nün 1964’deki ifadesi ile “Dünya yeniden kurulur ve Türkiye o dünyada yerini alır” içerikli görüşmeler yapılmıştır. 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Şangay İşbirliği Teşkilatı Genel Müdürlüğü kurulması 
için emir vermiş olduğu bilgisi eğer doğru ise, Evgeniy Fydorov’un 
söylediklerini doğrulamaktadır. İlk aşamada Türkiye, AB ile ilerlemeyen 
müzakereleri fiilen askıya alıp, Şangay İşbirliği Teşkilatı’nın gözlemci üyesi 
olabilir. Doğrusu böyle bir adım, Şangay İşbirliği Teşkilatı içinde büyük bir 
propaganda başarısı olacaktır. Keza Putin, Erdoğan’ın önünü Avrasya Ekonomik 
Birliği-Türkiye ilişkilerini bir şekilde kurumsallaştırma süreci başlatarak Orta 
Asya’da da açabilir.

Türkiye-Rusya yakınlaşmasının bir başka boyutuna ise 30 yıl Dünya Bankası’nda 
çalışan Peter Koenig dikkat çekmektedir. Koenig, Rusya ve Çin’in aralarındaki 
enerji ticaretini dolardan milli paraya çevirme kararı aldıklarını ve Brezilya, 
Hindistan, Güney Afrika ve Şanghay İşbirliği Örgütü üyeleri Tacikistan, 
Kırgızistan, Özbekistan ile Hindistan, Pakistan, Afganistan, İran, Moğolistan 
ile Şanghay İşbirliği Örgütü’ne yaklaşan Türkiye’nin de dolardan ayrılarak milli 
para ile ticaret için hazırlandıklarını ileri sürmektedir. 

(http://www.globalresearch.ca/free-fall-of-the-ruble-whos-behind-it-a-ploy-of-russias-economic-wizards-whose-chess-game/5420796)

Özgür Suriye Ordusu ile Esad’ın arasını bulmak için Moskova’nın başlatmış olduğu görüşmelerin Ankara’nın örtülü desteğini alıyor görünmesi ilginçtir. ABD’nin PYD/PKK’yı desteklemesine, Erdoğan Şam ile Rusya üzerinden uzlaşma perspektifini koyarak cevap vermiştir. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun 31 Aralık 2014’de; “Rusya ve İran, Suriye’nin politik dönüşümüne dahil olmalıdırlar” açıklaması, bu yeni politikanın bir parçası olarak yorumlanabilir.

ABD’nin İran’a yönelik ekonomik ambargonun kapsamını genişlettiği 2014 sonunda Türkiye ise, İran ile 1 Ocak 2015’den itibaren yürürlüğe giren ve amacı iki ülke arasındaki ticaret hacmini 13-14 milyar Dolar’dan 30 milyar Dolara çıkarmasını hedefleyen tercihli ticaret anlaşmasını imzalamıştır. Bu adım da Washington’da yüzlerin ekşimesine neden olacak bir adımdır.

Batı ile ilişkilerin kopma süreci içinde olup olmadığını gösterecek en önemli 
göstergelerden birisi Ankara’nın Çin’den alınmasına karar verilen füze 
sistemleri kararında ısrarcı olup olmayacağıdır. ABD ve NATO’nun bütün 
muhalefetine rağmen, Ankara Çin füzelerinde ısrarcı olur ise ABD/NATO-Ankara 
krizi derinleşecektir.

Özetle, Erdoğan’ın Batıya teslim olması bir seçenek iken, diğer seçenek de 
ABD’nin kendisini gözden çıkardığı inancı ile Batı ilişkileri kopararak 
Avrasyacı bir eksene kaymasıdır. Bu iki seçenekten birisinin seçilmesi durumunda Erdoğan’ın başta PKK ile müzakereler olmak üzere iç politikada da müttefik ve düşman şekillenmesi yeniden olacaktır. Erdoğan’ın bu seçeneği istese de gerçekleştirip gerçekleştiremeyeceği iç dinamikler değerlendirildiğinde ayrı bir sorudur.

Yukarıda Emarelerini anlattığımız iki seçeneğe eklememiz gereken bir başka 
seçenek de Erdoğan’ın Batı’yı Rusya-İran-Çin seçeneği ile tehdit edip, vereceği 
tavizleri iç politik olarak hafifletip, Batı ile uzlaşma seçeneği olabilir. 
Ancak bu seçenek, Erdoğan’ın 12 yıl boyunca yapmış olduğu politik manevralara artık alışmış olan Batı’nın ulaşılan aşamada tahammülsüz tavrından dolayı 
oldukça zayıflamış görünmektedir. 2015 bu seçeneklerden hangisinin öne 
çıkacağının belirginleştiği sene olacaktır.

Uzman Hakkında
Ümit Özdağ
uozdag61@gmail.com

Uzmanın Diğer Yazıları

  AKP’nin PARTİ ORDUSU GİRİŞİMİ 
  Özdağ'dan Başkanlığa Karşı Mektup 
  2015’te Batı Erdoğan İlişkilerinde Muhtemel İki Yol 
  Askeri Sağlık Sistemi Neden Gerekli? 
  Kesnizani Tarikatı: Irak’ın FETÖ’sü 
  Gülenci Darbe ve Bir Kitabın Önsözü 
  Türkiye’ye Vatandaş İthalinin Felaket Niteliğindeki Sonuçları 
  Göçler ve Güvenlik 
  Orta Doğu’da Jeopolitik Dönüşüm ve Türkiye İçin Oluşturduğu Tehdit 
  Suriye'nin Kuzeyinde İşler Gittikçe Daha Kötüye Gidiyor 
  400 Milletvekili Olsaydı Ne Olacaktı? 
  Güneydoğu Anadolu’da Son Durumun Fotoğrafı 
  1 Kasım Seçimleri Yaklaşırken Neden MHP? 
  Seçime Giderken PKK Ayaklanması 
  Savaş Başlıyor ve Seçimler 
  Suruç Saldırısı veya Türkiye’nin Pakistanlaştırılması  
  MHP’nin Yükselen Oyları- Erdoğan ve Öcalan 
  Büyük İtiraf Geldi: AKP Toprak Verdi 
  Türkiye Musul’a Girecek mi ? 
  Öcalan'ın 10 Maddesinin Genel Seçimler İle İlgisi 
  HOCALI SADECE HOCALI DEĞİLDİR - Türk Katliamının Son Durağı Hocalı 
  Suriye’de Toprak Kaybetmedik, Peki Ege’de 
  Kesnizani Tarikatı veya Büyük Bir Örtülü Operasyon 
  Ortadoğu’da Bir Yeni Yenilgi: Süleyman Şah’tan Geri Çekilme 
  Ayn El Arap’ta Bilmediğimiz Neler Oluyor? 
  Ortadoğu’da Sınırlar Değişirken Casuslar 
  Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ, saat 20:00'de Habertürk TV'de Enine Boyuna  Programı'nda...  
  Gerilla ve Kontrgerilla Savaşı 
  Türk Deniz Kuvvetlerine Yapılan Saldırının Sonucu Ne Olmuştur? 
  Kudüs’te Son Türk Askeri 
  Türk Milleti Türkiye’nin Bölündüğünü Görmüyor mu? 
  Hayalin Böylesi: Güneydoğu Anadolu’yu PKK’ya Bırakan Ortadoğu’yu Şekillendirme Peşinde 
  Seçimler Yaklaşırken Güneydoğu Anadolu ve Siyasi Partiler 
  PKK Müzakereleri, Ayn El Arap ve Bölgesel Değerlendirmeler 
  Amerika Fransa’ya Nükleer Saldırı Yapmayı mı Planladı? 
  Devrimci Selefilik Antiemperyalist mi? 
  Paris’te Olanlar 
  Erdoğan Yönetimi ve Avrupa Ne Diyor? 
  Son Terörist Eylemler Ne Anlama Geliyor? 
  2015’de Batı-Erdoğan İlişkilerinde İki Muhtemel Yol 

Ahlatlıbel Mah. 1830. Sokak No:39 İncek/Çankaya ANKARA        alsancak escort
 Tel: +90 312 489 18 01 | Belgegeçer: +90 312 489 18 02 | Elektronik Posta: 
bilgi@21yyte.org 

***