BURHAN İŞCAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
BURHAN İŞCAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Ekim 2016 Perşembe

Y-CHP’den PKK’ya bir “Kredi” daha!..



Y-CHP’den PKK’ya bir “Kredi” daha!..



hacli_icin_gorev_basindalar_tayyip_bahceli_kilicdaroglu225

Y-CHP’den PKK’ya bir “Kredi” daha!..

Y-CHP‘nin PKK’ya tanıdığı ilk resmi kredi; “ana dilde eğitimin” en ateşli savunucularından,
“Habur Açılımı”nda PKK’lı militanları savunan, eski Diyarbakır Barosu Başkanı, CIA’nın yan kuruluşu Stratford‘un 705 numaralı bilgi kaynağı Sezgin Tanrıkulu‘nu, Atatürk’ün partisi CHP’nin, Kurultay’dan sonraki en yetkili organı olan, 80 kişilik Parti Meclisi’ne seçmekle açılmıştı!.. (1)
İkinci kredi; CHP’nin “Kürt Sorunu”nun çözümüne ilişkin önerilerinin odak noktasına, Apo’nun “ Yol Haritasını ” (2) oturtmakla açılmıştır. Anımsayınız o tarihlerde Kılıçdaroğlu, bu yolda “Siyasi hayatımı feda etmeye hazırım” demişti… (3)  Şimdi anlaşılıyor ki, bir kaset operasyonu sonunda CHP’nin başına getirilen SOROS‘un bu has adamından, nihai olarak beklenen görev; bugünlerde yaptığı açıklamalardır!.. Görevini gereği gibi yerine getiremezse, siyasi hayatının sonlanacağını zaten göze almıştır, gerisi şansına kalmış!..

PKK’ya üçüncü kredi; biricik avukatları Sezgin Tanrıkulu’nun, Y-CHP’nin İnsan Haklarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcılığı ile TBMM’nde kurulmuş olan İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanvekilliği  görevlerine, CHP kontenjanından atanmakla açılmıştı… CHP’de bu görevleri yapabilecek olan  daha yetkin kaç tane milletvekilleri vardır, bunu da siz hesaplayın.  Belli ki Kılıçdaroğlu,  bugünleri düşünerek bu seçimini yapmıştır… Nitekim,  ülkeyi kurtaran ve Cumhuriyeti kuran bir parti olan CHP, şimdi ülkenin parçalanmasında ve Cumhuriyetin yıkılmasında  görev almıştır. Bu görev süresince de CHP’nin “tek ağızdan” konuşmasını (4) sağlayacak  kişi olarak, görev ve yetki Sezgin Tanrıkulu’na verilmiştir!..

Kılıçdaroğlu, Hükümet’e kredi veredursun, Erdoğan onu ciddiye bile aldığı yok!.. Büyük olasılıkla  hükümetin bu yeni açılımı,  yaklaşan seçimlerde oy potansiyelini artırmak içindir. Eskiden olduğu gibi yine PKK ile anlaşmaya varılmıştır. Süreci bu şekilde yöneten Erdoğan’ın kurduğu tuzağa Kılıçdaroğlu balıklama atlamıştır. Çünkü Kılıçdaroğlu’nun siyasi “vizyonu” yok, CHP’ye yakışan bir genel başkan değildir!.. Bu olasılık doğru çıkarsa, siyasi rakibinin başarılı olması için üstünü başını parçalayan bir siyaset adamını dünya siyaset tarihi ilk defa yazacaktır!.. Akıllarınca hep beraber kazanacaklar. Peki, o zaman kim kaybedecektir?..

“Tek ağızdan” konuşma kararı, aslında milletvekillerine ve partililere  getirilen konuşma yasağıdır ki,  Parti Meclisi’nde değil, gizli odalarda alındığı bellidir. Kılıçdaroğlu,  Parti Meclisini toplamadan önce,  AKP-PKK ortaklığına desteğini ve içerikten yoksun dört koşulunu (5) peşinen açıklamıştır… Parti Meclisi toplaması, tamamen bir formaliteden ibarettir. Parti Meclisi üyesi Ercan Karakaş’ın, 1989 tarihli ve Parti Programı’nda da belirtildiği gibi “terörle mücadeleyi” esas alan “Kürt Raporu”nun  yenilenmesi isteği hiç dinlenmedi bile… Başka bir ifade ile CHP’nin Kurultay’dan sonraki en yetkili organı olan Parti Meclisi, bizzat Kılıçdaroğlu tarafından “bypass” edilmiştir!.. Görüldüğü gibi, en yetkili organın (Kurultay) kararı alınmadan, bir emrivaki ile  “terörle mücadele” yerine “terörle müzakere” esası dayatılmıştır. Bu noktadan itibaren CHP’nin PKK’ya teslim edildiğini söylemekte de bir yanlışlık olmasa gerek!..

Y-CHP’nin SOROS‘cu yönetimi, “görev” söz konusu olunca, ne hukuk tanıyor ne de CHP’lilerin iradesini takıyor!..
“Korku imparatorluğunu yıkmak” ve “Parti içi demokrasiyi işletme” sözlerini vererek, CHP’lilerin desteğini alan Bay Kemal,  yerini sağlamlaştırdıktan sonra “karşı tarafın” politikalarını hayata geçirmek için kollarını sıvamıştır… Bu görevini yerine getirmek için uygun bir ekip kurmuş ve her türlü eleştiriye kulaklarını tıkayıp, yoluna devam etmektedir. Başka bir anlatımla, Kemal Kılıçdaroğlu,  CHP’yi ABD’nin Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulayıcı bir birimi haline getirmiştir!..

Bu iddialı sözlerimin arkasını dolduramazsam eğer müfteri ilan edileceğimi biliyorum. Bunun için bu yazımın ekinde iki belge sunuyorum. Ayrıca dipnotlar arasına bağlantılarını koydum. Bunlardan biri CHP’nin Parti Programı, (6) diğeri  Apo’nun “Yol Haritası”dır…(2) Okuyucuya kolaylık olması bakımından, CHP Parti Programı’nın konu ile ilgili sayfalarını da dipnotların altına ekledim. Böylece “Kürt Sorunu” ve “Terör” konusunda,  CHP’nin en yetkili organı olan Kurultay’da kabul edilen fakat Y-CHP yönetiminin unutturmaya çalıştığı politikaları, son defa hatırlatmak istiyorum.  Zira bundan sonra CHP içerisinde yapılabilecek pek bir şey kalmayacaktır. Atı alan Kemal ile TESEV‘ci arkadaşları Üsküdar’ı geçmiş olacaklar ve kendilerine muhalif olanları birer birer tasfiye etmeye başlayacaklardır!..

Şimdi aşağıdaki bağlantıyı açıp, Apo’nun Yol Haritası’nı da bir zahmet okuyun. Söyler misiniz, Y-CHP yönetiminin, “İkinci Kürt Açılımı” konusunda izlediği politika, değiştirilmediği için halen yürürlükte bulunan Parti Programı’na uygun mudur?.. Bilindiği gibi Parti Programı, partinin en yetkili organı olan Kurultay’da görüşülüp onaylanır ve genel başkan dahil bütün parti yöneticilerini bağlar. Partililerin bu programa aykırı düşen davranışları, Parti Tüzüğü’nün 70. maddesine göre, (7) -partiden ihracı gerektiren- ağır “Parti Suçu” sayılmıştır!.. Partinin anayasası  sayılan Parti Programı’nı çiğneyen ve “Parti Suçu” işlemekte ısrar eden bir Genel Başkan’ın, hiç vakit geçirilmeden olağanüstü Kurultay’ı toplayarak görevine son verilmesi yurtseverliğin gereğidir!.. Bu kadarla da kalmayıp, Tüzüğün 70. maddesini açıkça ve bilerek çiğnediği için ihraç edilmesi de gerekir!.. Bu görev; Bay Kemal’in ifadesi ile “Brutus” dediği kurultay delegelerine düşmektedir. Aksi halde kurultay delegeleri de işlenmiş olan bu ağır parti suçuna iştirak etmiş olacaklardır!..

“Analar ağlamasın” etkili sloganı ile  başlatılan görüşmelerde; Y-CHP’ye verilen görevin, MHP ile birlikte, Anayasa Uzlaşma Komisyonu masasında oturarak, süreci meşrulaştırmak olduğu bellidir!.. Kılıçdaroğlu’nun hükümetin Öcalan’la görüşmesine önyargılı bakmadığını ve “koşulsuz silah bıraktırma ile sonuçlanacak, halk doğru bilgilendirilecekse görüşme yöntemine bir itirazları olmayacağını” söylemesi, tamamen bir aldatmacadan ibarettir. Zira Kandil, silah bırakmaya niyetli olmadığını ve kendilerinden böyle bir talebin gelmediğini açıklamıştır. Kılıçdaroğlu “Biz de terör örgütü silah bıraksın, analar ağlamasın istiyoruz” (8) sözleri ile kamuoyunu yanlış yönlendirmeye çalışmaktadır…

PKK’nın fiili lideri Karayılan, anayasa tartışmalarına ve sürece ilişkin olarak örgüte yakın olan Fırat Haber Ajansı’na şu açıklamalarda bulunmuştur: “ Türk tarafının bizden istediği şey silah bırakmak değildir. Altını çizerek belirtiyorum; hem Oslo-İmralı sürecinde hem de şimdi bizden istenen şey silah bırakmak değil, silahlı güçlerimizin Türkiye sınırları dışına (Kuzey Irak’a) çıkartılmasıdır. Devletin bizden istediği budur. Açıktır ki, Kürt sorunu, anayasal bir sorundur. Madem anayasanın da yeniden yapılması gündemdedir. O zaman çözüm prespektifini anayasaya da yansıtmak lazım ve bu biçimde kalıcı-köklü çözüm temelinde toplumsal uzlaşmanın temelini yeniden atmak gerekiyor”…(9) Karayılan benzer bir açıklamayı 28 Kasım‘da da yapmıştı!.. (10)

Bu açıklamalar karşısında Kılıçdaroğlu’nun sözleri ne anlama gelmektedir? Bay Kemal görülmektedir ki, bu süreçte kraldan fazla kralcıdır!..

PKK ile Oslo’da yapılan görüşmelerde, PKK’ya verilen sözlerden biri “Eyalet Yasası” olarak bilinen “Bütünşehir Yasası” idi ve bu yasanın dayanağı  AB’nin dayattığı “Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı” gösteriliyordu. Bilindiği gibi bu sözleşmenin çekince konulmuş bulunan bütün maddelerini imzalama sözünü veren de Kılıçdaroğlu’dur. AKP’nin kamuoyu önüne getirmeye çekindiği bu konu, Y-CHP tarafından gündeme taşınarak, Apo’nun yol haritası önündeki  önemli taşlardan biri daha kaldırılmıştır. “Akil Adamlar Projesi”,  “Hakikatleri Araştırma Komisyonu”, “Ana Dilde Savunma” ve “Ana Dilde Eğitim” gibi ülkenin parçalanmasına neden olacak, Yol Haritası’nın kilometre taşları da ne yazık ki, Y-CHP tarafından döşenmiştir!.. Örneğin; ülkenin bölünmesinin son adımı sayılan “Ana Dilde Eğitim” konusunda  görüşü sorulan Kılıçdaroğlu, “Türkiye’nin anadilde eğitim konusunda hazır olmadığı kanısındayız” (11) şeklinde verdiği cevap ile asli görevinin bu kötü sona “halkı hazırlamak” olduğu, bir kez daha ortaya çıkmıştır!..

Herkesin bildiği gibi AKP, ABD ve AB tarafından iktidara getirilmeden önce, PKK ağır yenilgiye uğratılmış ve  terör bitirilmişti! AKP iktidarı ile birlikte, terör  örgütü yeniden canlandırılmış ve bu defa terörle mücadele eden kahramanlar hapse tıkılmıştır! Teröristlerin elinde, ABD yapımı modern silahların bulunduğunu hiç bir zaman gözden ırak tutmamamız gerekir. Daha geçenlerde yakalanan bir silahla ilgili ABD’li askerlerin, bizimkileri sorgulaması, Irak’ta yaşanan “Çuval Rezaleti”nden çok daha beterdir. İşbirlikçi ve yandaş medya,  Apo’yu parlatarak,  “Kürtlerin ‘kült’  lideri” ve “kahramanı” haline getirmek için ne lazımsa yapmıştır. Bu sürece AKP yöneticileri de dahil olmuştur. TSK’ya yapılan o kalleş operasyondan sonra, sanki terör karşısında TSK yenilmiş gibi,  bitmiş olan terör için “Görüyorsunuz 30 yıldır terörü bitiremedik, silahla bu iş olmuyor, müzakere etmek lazım, Kürtlerin isteklerinin bir kısmını vermek lazım” temelinde, korkunç bir bilgi kirliliği yaratılıp, işler bu noktaya kadar getirilmiştir!.. Bu sürecin birinci derecedeki sorumlusu AKP ise, ikinci derecedeki sorumluları hiç kuşku yok ki, Y-CHP ile MHP’dir… Bu nedenle onlarla birlikte Türk halkının arayacağı bir çözüm kalmamıştır!..

Bugün PKK’nın Suriye Kanadı PYD, “Özgür Suriye Ordusu”na katılmış ve  ABD-AKP ittifakı içerisinde Esat’ı devirmek için Suriye halkına saldırmaktadır. Garip ama gerçektir, AKP ile PYD Suriye’de aynı safta bulunmaktadır!.. AKP ve PKK’nın ABD’nin Ortadoğu’daki piyonları olduğunun bundan daha açık kanıtı olabilir mi?.. Y-CHP ile MHP bu ittifaka açıktan katılamıyorlar elbette. Onların görevi ülkede yükselen muhalefeti kontrol etmek ve yanlış yöne sevk etmektir!..

Sonuç olarak; koşullar 1919 öncesinden çok daha kötüdür. İktidar, İstanbul Hükümeti gibi düşmanların baskı ve tehdidi altında acz içerisindedir. Başbakan’ın ofisi bile dinlenme aletleri ile abluka altına alınmıştır. Basın “Mütareke Basını”ndan çok daha seviyesiz yayınlar yapmaktadır. Onursuz Ali Kemal’ler yine yazı makinelarının başındadır. Muhalefet “dizayn” edilmiş, düşmanın istediği gibi “tek ağızdan” konuşma kararı almıştır; savaşın sonunda kime “yurttaş” olacaklarının hesabını yapmaktadırlar!..

Ne var ki, bu tablo asla “umutsuzluğun resmi” olarak anlaşılmamalıdır. Türk halkı, tarihte olduğu gibi yine doğru önderliği bulacak ve  bu felakati de atlatıp, kurulacak yeni dünyada onurlu yerini alacaktır!..

Cemil CAN - 07 Ocak 2013 - Ulusal Bakış

http://www.ulusalbakis.com/

Dipnot : (1) Sezgin Tanrıkulu’nun : http://www.mirhaber.com/haber.php?haber_id=36553
https://twitter.com/brhnhak26can  (   09 Oca 2013
BURHAN İŞCAN-(araştırmacı) -SİSTEM MAĞDURLARI BLOG. SPOT. COM.: Y-CHP'DEN PKK YA YENİ BİR KREDİ DAHA   )


**