OLİGARŞİK BİR TEHLİKE OLARAK "ÇÖZÜM SÜRECİ" BÜROKRASİSİ
Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
17.01.2015 10:58:23
HDP ve ondan önceki partiler sağlam, kitle ile bağı sıkı ve onu algılayabilecek ideolojik yapılanma yerine, hep örgütlülüğü ve örgütlemeyi esas aldı.
Elbette, örgütlenme önemli ve vazgeçilmezdir ancak ne kadar mükemmel bir örgütlemeniz olsa da onu anlamlı kılabilecek, canlandıracak ideolojik
canlanmadan yoksunsanız, sahip olduğunuz örgütsel yapı, kendi iç oligarşisini giderek lobileşmeyi yaratarak aşırı merkeziyetçilikle sonuçlanabilir.
Şu anda HDP'de yaşanan tam da budur. Kuruluş ve örgütlemesini Kürtlerin sorunlarını çözmekten alan bu harekette yer alanlar, Kürtlerin örgütlülük
olanaklarını kendi denetimlerine aldıkça, bunu kendi içinde oluşturdukları dar lobici gruplaşmalar aracılığıyla kendileri için kullanmaya başlarlar.
Bu da denetlenmesi mümkün olmayan kendine özgü merkezi bir yapının oluşmasını beraberinde getirir. Oluşan bu merkezi yapıya yerel dinamiklerin
etkisi yok gibidir. Mücadele dinamiğini sürdürenler dahi bunu denetlemekte zorlanırlar. Örgütlülüğün olanakları, bu görünmez merkezi yapı için seferberlik
halindedir.
Son yıllarda Kürtlerin sorunlarını çözmenin önüne çıkarılmış bulunan "çözüm süreci bürokrasisi" bunun en tipik örneğidir. Öcalan'la etiketlenen ancak
Öcalan'ın öz etkisinin minimum düzeyde olduğu bu bürokratik yapının devletle konuştuklarının son dönemlerde topluma açıklanmayışı kararı oluşan
bürokratik yapının sadece Kürtlerin haklarının kazanılması açısından değil, toplumun genel kazanımlarını da tehlikeye atmaktadır.
Toplumun Demokratikleşme ve Barış konusundaki sabrı ve umudunun tükenmesine neden olacak serzenişlerin, ani ve radikal bir şekilde çıkışına
neden olabilir.(*)
(*)Terzi Ve Dokumacı Tilki:
Önce, Lice'de sonrasında Yüksekova'da en sonunda Cizre'de olan tam da budur. Buradaki isyan ve başkaldırıyı sadece devlet karşıtı görmek gerçekleri
de görmemektir. Çözüm bulacağım diye ortaya çıkanların, çözüm getirmedikleri, oyalamaya araç oldukları görüldükçe, büyük beklentilerinin hiçbirinin
gerçekleşmediğini gören toplumsal güçlerin harekete geçişi söz konusudur.
Dikkat edilecek olursa, Lice'den bu yana özellikle 6-8 Kobani'ye destek eylemlerinden sonra "Çözüm süreci bürokrasisi" hep "Kürt tepkisinin" sınırlanması
ve sönümlenmesi için rol oynadı. Devletin şiddetinden hiçbir geri adım atılmadığı halde, çözüm süreci yürütücülerinin devlete bu konuda ciddi bir çağrısı
oldu mu?
Devlet, oyalamanın basit bir bürokratik ayağı haline gelen çözüm süreci bürokrasisne Hatip Dicle'yi eklemekten başka ne yaptı ki? Onu da hem hapisten
çıkarmak hem de çözüm süreci heyetine dahil etmek için çirkin pazarlıklar yapmadı mı? Devletin çirkin, dayatmacı, tehdit dolu pazarlıkçı anlayışını
görmek için sadece Hatip Dicle'ye yapılanlara bakmak yeterlidir. Tüm bunlara rağmen, Hatip Dicle'nin heyete dahil olmasından sonra gizliliğin esas hale
gelmesi ve bunun da onun aracılığıyla kamuoyuna deklare edilmesi çirkin pazarlıkların Kürtlerin aleyhine yürütülmeye devam ettiğini gösteriyor.
Burada uygulanan ince siyaseti görmek gerekiyor; o da Kürt toplumunun çok önem verdiği iki ismin(Öcalan-Dicle) Kürt toplumu ile karşı karşıya getirmek.
Kendi çözümsüzlüklerine, Kürt liderliklerini alet etmektir. Kürt liderliklerinin bu ince siyaseti anlamaları gerekir. Bunu anlamak ve karşı koymak Öcalan ve
Dicle'den çok Kürt Siyasal Hareketinin(KSH) legal yapılanmasının kilit noktasında yer alanlara düşmektedir. Öcalan ve Dicle, her ne kadar KSH'nin örgütsel
yapısının olmazsa olmazları gibi görünüyor iseler de, onların oluşan bürokratik/lobileşmedeki rolleri göstermeliktir. Bürokratik yapı, kendisini meşru kılmak
için onları "etiket" olarak kullanıyor. Seçimlere az bir süre kalınca, bu şekildeki devamlılık onların da işine geliyor. O yüzden, "çözüm süreci bürokrasinin"
arkasında en çok da duracaklar onlar olacaktır.
Cizre'de 12 yaşındaki Nihat'ın öldürülmesinden sonra KCK'nin yapmış olduğu, “AKP devletinin, Kürt Halk Önderi Reber Apo'yla yaptığı görüşmelerin amacı
Kürdistan'da sömürgeci sistem istikrarını sağlamaktır." açıklaması, Kürt toplumunun genel duyarlılığını da ortaya çıkarıyor ise de, çözüm süreci bürokratik
yapısı onu da sınırlamış durumdadır. O da söylediğiyle kalmaktan öte bir şey yapamamaktadır. Demokratik olmayacak şeklindeki "İrade devri ve teslimi"
onu da sınırlamaktadır. Hatta bunun sonuçları, uluslar arası alanda Kürtler arası birlikteliğin avantajlarını kullanmalarını da engellemektedir.
Bunun bedeli de "Kürtleri, radikal İslam'la savaştırmak" şeklinde olmaktadır. Bu soruyu sormak zorundayız: Kürtlerin normal bir yaşamı olmayacak mı?
Hep savaşacaklar mı?
KSH'nin nerede olursa olsun(Irak, Türkiye, İran, Suriye, Diyaspora) bulunduğu yerlerdeki siyasal/idari yapılardan çok oradaki toplumsal dinamiklerle hareket
etmesi gereklidir. Oradaki toplumsal dinamiklerin, kendi siyasal/idari yapılanmalarıyla daha sıkı ilişkilere geçişlerine imkan tanımamalıdır.
Etnik ve inanç temelli yaklaşımlardan uzak durduğu müddetçe, oradaki toplumsal dinamikler de etnik ve inanç temelli yaklaşımlardan uzak duracaklardır.
Önümüzdeki aylarda yapılacak milletvekili seçimleri bunun olanaklarıyla dolu olduğu halde, tartışma ve gündem HDP'nin seçimlerde yaygın bir şekilde
uygulayacağı ideolojik/politik söylemden çok kimlerin aday gösterilecekleri noktasında düğümlenmiştir. HDP'nin genel olarak Ortadoğu'da özel olarak da
Türkiye'de oluşan etnik/inanç/kimlik/kişisel başarı/tanınırlık olgusu üzerinden oluşan politikayı ön plana aldığı görülüyor. Daha öncesinde, toplumsallık
ve sınıfsallığı esas alan HDK'nin başarısızlığı, HDP'ye başka bir yol bırakmamış gibi görünüyor. 2011 seçimlerinde olduğu gibi "sembolik aday" gösterme
anlayışı devam edecek gibi görünüyor. "Çözüm süreci bürokrasisini" koruma önceliği, ilkelerin önüne geçmiş durumdadır. Çünkü, yapılanma "çözüm süreci
heyetinin" devamı üzerindedir. Bu heyetin devamlılığının sağlanması için ileriki dönemde "yeniden bağımsız adaylarla seçime girme seçeneği" gündeme
gelirse şaşırmamak gerekiyor.
Sonuç olarak, Kürtlerin sorunlarını çözemeyen ancak onların örgütlü olanaklarından, bu örgütlenmenin, önemli yerlerinde yer alanların bu olanakları kendi gelecekleri için kullanmaları ne yazık ki, uzaklaşmak istediğimiz ancak hiçbir zaman uzaklaşmayı beceremediğimiz "oligarşik" tuzağa bir daha düşürüyor.
Örnek mi istiyorsanız, uzun yıllar milletvekili olanlar, sonrasında da hayatlarını belediye eş başkanı olarak sürdürenler...
Bir zamanlar aynı yerde bir kurt ile bir tilki yaşıyordu. Günün birinde ormanda karşılaştılar. Ve kurt tilkiye: Mesleğin nedir, yaşamını nasıl kazanıyorsun?"
diye sordu. Tilki: "Terzilk ve kumaş dokurum' diye cevap verdi." Kurt dedi ki: "Benim güzel bir elbiseye ihtiyacim var, bana dikiver"
Tilki: "Bana yirmibeş koyun getirirsen olur. Onlarin yününden sana çok güzel bir elbise yapacağım" dedi. Kurt kabul etti.
Tilki, ona bir ay sonra elbisesinin hazır olacağına dair söz verdi.
Kurt sözünde durarak gün koyunu yirmibeş koyunu getirdi.
Tiki ise elbiseye henüz başlamamıştı.
Bunun yerine o ve ailesi koyunları bir iştahla yediler.
Bir ay kadar sonra kurt gelip tilkiye elbiseyi sordu.
Korkan Tilki:
diye sordu. Tilki: "Terzilk ve kumaş dokurum' diye cevap verdi." Kurt dedi ki: "Benim güzel bir elbiseye ihtiyacim var, bana dikiver"
Tilki: "Bana yirmibeş koyun getirirsen olur. Onlarin yününden sana çok güzel bir elbise yapacağım" dedi. Kurt kabul etti.
Tilki, ona bir ay sonra elbisesinin hazır olacağına dair söz verdi.
Kurt sözünde durarak gün koyunu yirmibeş koyunu getirdi.
Tiki ise elbiseye henüz başlamamıştı.
Bunun yerine o ve ailesi koyunları bir iştahla yediler.
Bir ay kadar sonra kurt gelip tilkiye elbiseyi sordu.
Korkan Tilki:
"Ah diktim. Pantolonlar hazır, ama cekete yün yetmedi. evet Tümü için yirmi koyuna daha ihtiyaç var ve şu andan elbisenin hazır olması sonra da bir
ay zamana ihtiyacim var." dedi. Kurt kabul etti ve yimi koyun daha getirdi Tilki yine onları da iştahla yedi ve bir ay daha keyfine baktı.
Kurt, ikinci ayin sonunda geldi ve elbiseyi sordu Tilki yine çok korkmuştu. Elbisenin nasıl dikileceği ve kumaşin nasıl dokunacagını gerçekten hiç bilmiyordu.
Kurda şimdi ne söyleseydi acaba?
Tilki, hemen kafasında bir plan kurarak karısına ve küçük çocuklanna söyledi:
"Kurt geldiğinde hep birlikte inimizden çıkıp ona hoş geldin diyeceğiz Sonra en küçük oğluma, oğlum git kurt amcanin elbiselerini getir.' diyeceğim.
Küçük oğlum elbiseyi getirmek için ine girecek. Fakat gidip gelmeyecek. Sonra ortanca oglum, kurt amcanın elbiselerini almak için ine girecek.
Ancak sende geri gelmeyeceksin. Sonra eşimi elbiseleri almak için ine göndereceğim. O da inde kalarak dişan çikmayacak. Sonra ben kendim elbiseyi
alip getirmeye gideceğin ve ben de inde saklanacağım.
Ve aynen böyle oldu.
Kurt, Tilkinin ailesinin ortadan kaybolduğunu daha doğrusu hepisinin ine girip dışarı çıkmadıklarını görünce inde doymak bilmeyen bir vahşi hayvanın
oturduğunu ve içeri girerse, vahşi hayvanın kendisini de yiyeceğini düşündüğü için çok korktu.
Kurt ne mi yapti?
Orayı terketti ve eve elbisesiz döndü Tilki ve Ailesi kendine mükellef bir sofra kurmuşlardı.
***