Ateşkes etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Ateşkes etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Kasım 2017 Salı

Ateşkes ya da Öcalan ile Müzakere Sürecinin Başlaması

Ateşkes ya da Öcalan ile Müzakere Sürecinin Başlaması 

Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ*
* 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı 



Kürt Açılım süreci AKP Hükümeti ile A. Öcalan’ın bu konuda yetkilendirdiği DTP arasında yapılan görüşmeler ile resmen başlamıştır; ancak çok kısa bir süre sonra A. Öcalan, DTP’nin AKP Hükümeti ile görüşmelerden çekilmesini emretmiş ve muhatap olarak kendisini göstermiştir. AKP Hükümeti’nin bu talebi kabul 
etmemesi üzerine tıkanan açılım sürecini açmak ve gerçek muhatabın kendisi olduğunu göstermek isteyen A. Öcalan PKK’lı bir grubu Türkiye’ye davet 
etmiştir. AKP Hükümeti bu daveti kabul ederek, aslında Öcalan’ın tuzağına düşmüştür. 

Habur’da yaşananlar PKK ve Öcalan açısından bir propaganda zaferine dönerken, AKP Hükümeti bunu ilk aşamada anlamayarak yaşananları umut verici olarak 
nitelendirse de halkın tepki göstermesi üzerine geri adım atmıştır. 

2009 Aralık ayından itibaren Öcalan hem AKP hükümeti tarafından muhatap alınmak hem de hükümet üzerinde baskıyı artırmak amacı ile kentlerden başlayarak sokak terörü sürecini tırmandırmıştır. AKP Hükümeti, muhatap alınan DTP’nin geri plana atılmasından sonra da açılımın devam ettiği yönündeki söylemi ile istemeden de olsa PKK’nın elini güçlendirmiştir. PKK da AKP Hükümeti’nin “Açılım devam ederken terör uygulanması” şeklinde yumuşak karnına terörü tırmandırarak saldırmıştır. 

2010 Mayıs ayının başında Hükümet ile Öcalan arasında başlayan görüşmeler kopmuştur. 31 Mayıs 2010’da Öcalan PKK’nın gerek kırsal alanda gerek kentlerde terörü zirveye taşıması emrini vermiştir. PKK terörü Haziran-Temmuz 2010’da artarken referandum sürecinde olan Türkiye’de AKP Hükümeti, kendisini gittikçe artan bir baskı altında hissetmeye başlamıştır. Bu baskıdan dolayı Hükümet yetkilileri, İnegöl ve Dörtyol gibi nedenleri çok açık, failleri belli olan ve kökeninde PKK tahriki olan olayları, PKK dışında izah çabası içine girmişlerdir. A. Öcalan ise AKP Hükümeti’nin üzerindeki baskıyı iyi okuyarak Temmuz başından itibaren hem görüşme hem tehdit sarmalını avukatları aracılığı ile kamuoyuna taşımıştır. 

Öcalan bir yandan Temmuz başında ,

1)Karşılıklı eylemsizlik, 
2)TBMM bünyesinde Hakikat ve Adalet Komisyonu kurulması, 
3)PKK’lıların KCK ile görüşülerek toplu olarak geri dönmesinin sağlanması ve 
4) Müzakerelerin kendisi ile sürdürülmesini önerirken, öte yandan hükümetin cevap vermesi durumunda kendisinin de STK’ların yapmış olduğu ateşkes çağrısını desteklemeye hazır olduğunu açıklamıştır. 

Öcalan, halkın yorulduğunun, terörden bıktığının, genelde örgüt yanlısı çizgide olan STK’ların dahi uygulanan terör sürecine eleştirel baktığının farkındadır. 
Bundan dolayı bir yandan STK’ları doğrudan karşısına almamayı tercih ederken öte yandan STK’lara baskıyı kendisine değil hükümete yöneltmeleri gerektiği uyarısında bulunmuştur. Öcalan, 28 Temmuz sonunda ise demokratik özerklik süreci ile AKP Hükümeti üzerindeki tehditlerini yoğunlaştırmıştır. 
Öcalan’a göre demokratik özerklik; KCK’nın ve BDP’nin güçlü olduğu yerlerde kentin güvenliği dâhil bütün yönetimi devralmasıdır. 
Öcalan örneğin Diyarbakır’da 5000 KCK’lının güvenliği devralacağını ve bu durumda çıkacak çatışmalarda günde 1000 kişinin öleceğini söylemiştir. 

28 Temmuz’da Öcalan tehdidinin zeminini yükseltmiştir. Öcalan, “Sen sorunu müzakere ile siyasi yolla çözmezsen, Dörtyol, İnegöl gibi çatışmalar kentlere sıçrar. 
Bunun çok daha ağır sonuçları olur. Örneğin Yüksekova gibi bir yerde kent çatışması olursa yüz bin kişi bir anda sokağa dökülür. İnsanlar silahlanır, 
halk arasına gerilla da karışırsa uçaklar kalkar, bombalar düşer, panzerler tarar, bir anda on bin kişi ölebilir. Bunun İstanbul, Mersin, Adana, Diyarbakır, gibi kentlerde olması halinde bir günlük bilanço 30 yıldaki şiddet kadar çok olur.” diyerek tehdidini tekrarlamıştır. 

Öcalan’ın bu açıklaması, PKK’nın Dörtyol’da halkın nasıl tepki vereceğini bilerek neden polisleri şehit ettiğini ve hükümetin yumuşak karnını ne ölçüde zorlayabileceğini göstermiştir. Böylece, 2009 sonundan itibaren gerçekleştirdiği terörist saldırılarda askeri inisiyatifi eline geçiren PKK, AKP Hükümetine karşı da politik inisiyatifi eline geçirmiş; Hükümeti referandum öncesinde “terörü yükselterek Batıda evet oyunu artırır, doğuda boykotu güçlendiririm” şeklinde ifade edilecek ciddi bir kıskaca almıştır. 
Öcalan’a Geçen Politik İnisiyatif ve Müzakerelerin Başlaması Bu tehdidi haklı olarak ciddiye alan ve içine girdiği kıskacı gören AKP Hükümeti, Öcalan’ın 4 ve 11 Ağustos tarihlerinde yapacağı görüşmeleri engellemiştir. Böylece kendisini süreçten çektiğini söyleyen A. Öcalan ile AKP Hükümeti müzakere sürecini başlatmıştır. 

Bu durum siyasal girişim üstünlüğünün de A. Öcalan’a geçmesi sonucunu vermiştir. 28 Temmuz – 11 Ağustos tarihleri arasında AKP Hükümeti A. Öcalan arasında yapılan müzakerelerle Öcalan’dan 15 Ağustos 2010’da demokratik özerkliğin ilan edilmesini ertelemesi ve ateşkesi desteklemesi istenmiştir. 

Ateşkes açıklamasından sonra bir değerlendirme yapan Murat Karayılan, AKP ile Öcalan arasındaki müzakereyi şu şekilde anlatmıştır: 

“Artık açıklanmasında bir sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişme de devletin, önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunmasıdır. 
Aslında önderliğimiz aradan çekilmişti; ancak, talep üzerine yeniden devreye girerek, çağrıları ve devletten doğru gelen istemi de dikkate alarak, bir kez daha barışa şans tanınması için hareketimize bir mesaj gönderdi.”

KCK da yaptığı açıklamada AKP Hükümeti ile A. Öcalan arasındaki bu yeni doğrudan müzakere sürecinin altını çizmiştir: 

“Önemli gelişmelerin yaşandığı bu dönemde devletin bazı kurumları ile çeşitli çevrelerin öneri ve çağrılarını dikkate alan Önder Apo, hareketimizin yönetimine gönderdiği mesajda bir kez daha barışçıl çözüme şans vermiştir.” Ancak PKK ile yapılan ateşkes sadece Öcalan ile sınırlı kalmamış dışarıda da istihbarat servisi ile PKK’nın üst düzey yetkilileri arasında İstanbul’da balıkçıda sürdürülmüştür. 
Yapılan bu müzakerelerden sonra nihayet iki hafta sonra A. Öcalan 13 Ağustos’ta avukatları ile görüştürülmüştür. Öcalan, bu görüşmede avukatları na şöyle demiştir: “Bana burada dört kez ‘seçim var bekle’ dediler. Sonuç ortada… Bizi oyalıyorlar. 12 yıldır sabrettim; ancak benim de bir sınırım var. Referandumdan sonra “yine seçim var’ oyalamasına izin vermeyeceğim. Bir kerede her şeyi bozabilirim. Kim ne yaparsa yapsın diyebilirim. Bu takdirde Kürtler başlarının çaresine bakacaklar” diyerek yapılan pazarlığı ortaya koymuştur. Öcalan’a referandum sonrasında gerçekleştirilecek bazı sözler verildiği anlaşılmaktadır. Öcalan’ın bu müzakerelerden çok memnun görünmediği ya da bilinçli olarak öyle görünmeyi tercih ettiği ve AKP Hükümetine son bir şans verdiğini düşündüğü açıklamalarından anlaşılmaktadır. 

Öcalan ile Müzakerelerin İlk Sonuçları AKP açısından Öcalan ile müzakerelerin iki önemli sonucu vardır. Birinci sonuç, demokratik özerklik ilanının yaratacağı terör ve çatışmaların, referandumda “Hayır” oylarının artmasına neden olması ihtimalinin ortadan kalkmasıdır. İkinci sonuç ise, çatışmasız ortamda PKK’nın, halkın sandığa gitmesini engellemesi ve boykotu gerçekleştirmesi zorlaşacaktır. 
Hatta PKK ateşkesi Ramazan sonrası iki haftaya yayarak referanduma dolaylı evet desteği vermiş görünmektedir. Hayır oylarının önde olduğu, en azından hayır-evet dengesinin olduğu düşünüldüğünde BDP’nin “evet” desteği AKP için bir can suyu niteliği taşıyacaktır. Öte yandan Öcalan ve PKK ile yapılan görüşmelerden sonra PKK ateşkesi kabul ederken dört talep öne sürmüştür. Bunlar, 

a) Seçim barajının % 10’un altına indirilmesi, 

b) Askeri operasyonların durdurulması, c) KCK davası çerçevesinde tutuklananların serbest bırakılması ve d)Müzakere sürecine A. Öcalan’ın dâhil edilmesi talepleridir. 

PKK’nın bu taleplerinin Öcalan ve PKK ile yapılan pazarlık sonucunda mı oluştuğu yoksa bu pazarlıktan tamamen bağımsız mı olduğunu bilmek henüz mümkün değildir. AKP Hükümeti, Öcalan ne derse desin kendisi için referanduma kadar çok önemli bir zaman dilimi satın almıştır. 

Referandum Sonrasında Ne Olacak? Referandum sonrasında ise Öcalan ile tekrar görüşülecektir. Öcalan’ın taleplerinden sadece askeri operasyonların durdurulması ve KCK operasyonlarının/yargılamalarının yavaşlatılması talepleri karşılanacaktır. 
Hükümet, yaklaşan seçimlerde kendisi için yaşamsal öneme sahip olan % 10 barajını indirmeyi kabul etmeyecektir. AKP Hükümeti, yine yaklaşan seçimleri göz önünde tutarak Öcalan ile onun istediği gibi açık müzakere sürecine yanaşmayacak, bu sürecin başlaması için gelecek seçimleri kazanmayı bekleyecektir. 

Referandum sonrasında A. Öcalan ise kendisine verilen sözlerin hemen yerine getirilmesini isteyecektir. Aksi takdirde terör örgütü eylemlerini tekrar tırmandıracaktır. Ancak bir süre sonra tekrar hava koşullarının ağırlaşması ile kırsaldaki eylemler duracaktır. 
Demokratik özerklik projesinin ilan edilmesi dışında PKK’nın batıdaki kentlerde gerçekleştireceği eylemler ise iktidar tarafından “karanlık güçlerin eylemleri” şeklinde bir süreden beri devam eden “PKK eylemlerini dahi devlet içindeki bazı güçlere” mal etme söylemleri ile geçiştirilmeye çalışılacaktır. 

A. Öcalan’ın demokratik özerkliği ilan edilmesini istemesi durumunda ise Türkiye büyük bir karışıklığın içine sürüklenecektir. 

21. YÜZYIL
Prof. Dr. Ümit ÖZDAĞ

http://www.21yyte.org/arastirma/terorizm-ve-terorizmle-mucadele/2010/08/18/5308/ateskes-ya-da-ocalan-ile-muzakere-surecinin-baslamasi

***

13 Aralık 2016 Salı

Ateşkes Ya Da Öcalan İle Müzakere Sürecinin Başlaması



Ateşkes Ya Da Öcalan İle Müzakere Sürecinin Başlaması


21 YY TERÖRİZM VE TERÖRİZM İLE MÜCADELE MASASI
18 AĞUSTOS 2010 ÇARŞAMBA

Kürt Açılım süreci AKP Hükümeti ile A.Öcalan'ın bu konuda yetkilendirdiği DTP arasında yapılan görüşmeler ile resmen başlamıştır. Ancak çok kısa bir süre sonra A. Öcalan, DTP'nin AKP Hükümeti ile görüşmelerden çekilmesini emretmiş ve muhatap olarak kendisini göstermiştir. AKP Hükümeti'nin bu talebi kabul etmemesi üzerine tıkanan açılım sürecini açmak ve gerçek muhatabın kendisi olduğunu göstermek isteyen A. Öcalan PKK'lı bir grubu Türkiye'ye davet etmiştir. AKP Hükümeti bu daveti kabul ederek, aslında Öcalan'ın tuzağına düşmüştür. Habur'da yaşananlar PKK ve Öcalan açısından bir propaganda zaferine dönerken, AKP Hükümeti bunu ilk aşamada anlamayarak yaşananları umut verici olarak nitelendirse de halkın tepki göstermesi üzerine geri adım atmıştır.
2009 Aralık ayından itibaren Öcalan hem AKP hükümeti tarafından muhatap alınmak hem de hükümet üzerinde baskıyı artırmak amacı ile kentlerden başlayarak sokak terörü sürecini tırmandırmıştır. AKP Hükümeti, muhatap alınan DTP'nin geri plana atılmasından sonra da açılımın devam ettiği yönündeki söylemi ile istemeden de olsa PKK'nın elini güçlendirmiştir. PKK da AKP Hükümetinin "Açılım devam ederken terör uygulanması" şeklinde yumuşak karnına terörü tırmandırarak saldırmıştır.

2010 Mayıs ayının başında Hükümet ile Öcalan arasında başlayan görüşmeler mayıs sonunda kopmuştur. 31 Mayıs 2010'da Öcalan PKK'nın gerek kırsal alanda gerek kentlerde terörü zirveye taşıması emrini vermiştir. PKK terörü Haziran-Temmuz aylarında artarken referandum sürecinde olan Türkiye'de AKP Hükümeti kendisini gittikçe artan bir baskı altında hissetmeye başlamıştır. Bu baskıdan dolayı Hükümet yetkilileri, İnegöl ve Dörtyol gibi nedenleri çok açık, failleri belli olan ve kökeninde PKK tahriki olan olayları PKK dışında izah çabası içine girmişlerdir.

A. Öcalan ise AKP Hükümetinin üzerindeki baskıyı iyi okuyarak Temmuz başından itibaren hem görüşme hem tehdit sarmalını avukatları aracılığı ile kamuoyuna taşımıştır. Öcalan bir yandan Temmuz başında 

1) Karşılıklı eylemsizlik, 

2) TBMM bünyesinde Hakikat ve Adalet Komisyonu kurulması, 

3) PKK'lıların KCK ile görüşülerek toplu olarak geri dönmesinin sağlanması ve 

4) Müzakerelerin kendisi ile sürdürülmesini önerirken, öte yandan Hükümetin cevap vermesi durumundan kendisinin de STK'ların yapmış olduğu ateşkes çağrısını desteklemeye hazır olduğunu açıklamıştır.

Öcalan, halkın yorulduğunun, terörden bıktığının genelde örgüt yanlısı çizgide olan STK'ların dahi uygulanan terör sürecine eleştirel baktığının farkındadır. Bundan dolayı bir yandan STK'ları doğrudan karşısına almamayı tercih ederken öte yandan STK'lara baskıyı kendisine değil hükümete yöneltmeleri gerektiği uyarısında bulunmuştur.

A. Öcalan, Temmuz sonunda ise demokratik özerklik süreci ile AKP Hükümeti üzerindeki tehditlerini yoğunlaştırmıştır. Öcalan'a göre demokratik özerklik; KCK'nın ve BDP'nin güçlü olduğu yerlerde kentin güvenliği dâhil bütün yönetimi devralmasıdır. Öcalan örneğin Diyarbakır'da 5000 KCK'lının güvenliği devralacağını ve bu durumda çıkacak çatışmalarda günde 1000 kişinin öleceğini söylemiştir.

28 Temmuz'da Öcalan Tehdidinin zeminini yükseltmiştir. Öcalan, " Sen sorunu müzakere ile siyasi yolla çözmezsen, Dörtyol, İnegöl gibi çatışmalar kentlere sıçrar. Bunun çok daha ağır sonuçları olur. Örneğin Yüksekova gibi bir yerde kent çatışması olursa yüz bin kişi bir anda sokağa dökülür. İnsanlar silahlanır, halk arasına gerilla da karışırsa uçaklar kalkar, bombalar düşer, panzerler tarar, bir anda on bin kişi ölebilir. Bunun İstanbul, Mersin, Adana, Diyarbakır, gibi kentlerde olması halinde bir günlük bilanço 30 yıldaki şiddet kadar çok olur " diyerek tehdidini tekrarlamıştır.[1]

Öcalan'ın bu açıklaması, PKK'nın Dörtyol'da halkın nasıl tepki vereceğini bilerek neden polisleri şehit ettiğini ve hükümetin yumuşak karnını ne ölçüde zorlayabileceğini göstermiştir. Böylece, 2009 sonundan itibaren gerçekleştirdiği terörist saldırılarda askeri inisiyatifi eline geçiren PKK, AKP Hükümetine karşı da politik inisiyatifi eline geçirmiş; Hükümeti referandum öncesinde "terörü yükselterek Batıda evet oyunu artırır, doğuda boykotu güçlendiririm" şeklinde ifade edilecek ciddi bir kıskaca almıştır.

Öcalan'a Geçen Politik İnisiyatif ve Müzakerelerin Başlaması

Bu tehdidi haklı olarak ciddiye alan ve içine girdiği kıskacı gören AKP Hükümeti, Öcalan'ın 4 ve 11 Ağustos tarihlerinde yapacağı görüşmeleri engellemiştir. Böylece kendisini süreçten çektiğini söyleyen A. Öcalan ile AKP Hükümeti müzakere sürecini başlatmıştır. Bu durum siyasal girişim üstünlüğünün de A. Öcalan'a geçmesi sonucunu vermiştir. 28 Temmuz – 11 Ağustos tarihleri arasında AKP Hükümeti A. Öcalan arasında yapılan pazarlıkta büyük bir ihtimal ile Öcalan'dan 15 Ağustos 2010'da demokratik özerkliğin ilan edilmesinin ertelenmesi ve ateşkesi desteklemesi istenmiştir.
Ateşkes açıklamasından sonra bir değerlendirme yapan Murat Karayılan, AKP ile Öcalan arasındaki müzakereyi şu şekilde anlatmıştır: "Artık açıklanmasında bir sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişme de devletin, önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunmasıdır. Aslında önderliğimiz aradan çekilmişti ancak, talep üzerine yeniden devreye girerek, çağrıları ve devletten doğru gelen istemi de dikkate alarak, bir kez daha barışa şans tanınması için hareketimize bir mesaj gönderdi."[2]
KCK da yaptığı açıklamada AKP Hükümeti ile A. Öcalan arasındaki bu yeni doğrudan müzakere sürecinin altını çizmiştir: "Önemli gelişmelerin yaşandığı bu dönemde devletin bazı kurumları ile çeşitli çevrelerin öneri ve çağrılarını dikkate alan Önder Apo hareketimizin yönetimine gönderdiği mesajda bir kez daha barışçıl çözüme şans vermiştir."[3] Ancak PKK ile yapılan ateşkes sadece Öcalan ile sınırlı kalmamış dışarıda da istihbarat servisi ile PKK'nın üst düzey yetkilileri arasında İstanbul'da "balıkçı"da sürdürülmüştür.[4]
Yapılan bu müzakerelerden sonra nihayet iki hafta sonra A. Öcalan 13 Ağustos'ta avukatları ile görüştürülmüştür. Öcalan bu görüşmede avukatlarına şöyle demiştir: "Bana burada dört kez 'seçim var bekle' dediler. Sonuç ortada… Bizi oyalıyorlar. 12 yıldır sabrettim. Ancak benim de bir sınırım var. Referandumdan sonra "yine seçim var' oyalamasına izin vermeyeceğim. Bir kerede her şeyi bozabilirim. Kim ne yaparsa yapsın diyebilirim. Bu takdirde Kürtler başlarının çaresine bakacaklar" diyerek yapılan pazarlığı ortaya koymuştur. Öcalan'a referandum sonrasında gerçekleştirilecek bazı sözler verildiği anlaşılmaktadır. Öcalan'ın bu müzakerelerden çok memnun görünmediği/ ya da bilinçli olarak öyle görünmeyi tercih ettiği ve AKP Hükümetine "son bir şans" verdiğini düşündüğü açıklamalarından anlaşılmaktadır.

Öcalan İle Müzakerelerin İlk Sonuçları

AKP açısından Öcalan ile müzakerelerin iki önemli sonucu vardır. Birinci sonuç, demokratik özerklik ilanının yaratacağı terör ve çatışmaların referandumda "Hayır" oylarının artmasına neden olması ihtimalinin ortadan kalkmasıdır. İkinci sonuç ise, çatışmasız ortamda PKK'nın halkın sandığa gitmesini engellemesi ve boykotu gerçekleştirmesi zorlaşacaktır. Hatta PKK ateşkesi ramazan sonrası iki haftaya yayarak referanduma dolaylı evet desteği vermiş görünmektedir. Hayır oylarının önde olduğu, en azından hayır-evet dengesinin olduğu düşünüldüğünde BDP'nin "evet" desteği AKP için bir can suyu niteliği taşıyacaktır.
Öte yandan Öcalan ve PKK ile yapılan görüşmelerden sonra PKK ateşkesi kabul ederken dört talep öne sürmüştür. 

Bunlar, 

a) Seçim barajının % 10'un altına indirilmesi, 

b) Askeri operasyonların durdurulması, 

c) KCK davası çerçevesinde tutuklananların serbest bırakılması ve 

d) Müzakere sürecine A. Öcalan'ın dâhil edilmesi talepleridir. 

PKK'nın bu taleplerinin Öcalan ve PKK ile yapılan pazarlık sonucunda mı oluştuğu yoksa bu pazarlıktan tamamen bağımsız mı olduğunu bilmek henüz mümkün değildir. AKP Hükümeti, Öcalan ne derse desin kendisi için referanduma kadar çok önemli bir zaman dilimi satın almıştır.

Referandum Sonrasında Ne Olacak?

Referandum sonrasında ise Öcalan ile tekrar görüşülecektir. Öcalan'ın taleplerinden sadece askeri operasyonların durdurulması ve KCK operasyonlarının/yargılamalarının yavaşlatılması talepleri karşılanacaktır. Hükümet, yaklaşan seçimlerde kendisi için yaşamsal öneme sahip olan % 10 barajını indirmeyi kabul etmeyecektir. AKP Hükümeti, yine yaklaşan seçimleri göz önünde tutarak Öcalan ile onun istediği gibi açık müzakere sürecine yanaşmayacak, bu sürecin başlaması için gelecek seçimleri kazanmayı bekleyecektir.
Referandum sonrasında A. Öcalan ise kendisine verilen sözlerin hemen yerine getirilmesini isteyecektir. Aksi takdirde terör örgütü eylemlerini tekrar tırmandıracaktır. Ancak bir süre sonra tekrar hava koşullarının ağırlaşması ile kırsaldaki eylemler duracaktır. Demokratik özerklik projesinin ilan edilmesi dışında PKK'nın batıdaki kentlerde gerçekleştireceği eylemler ise iktidar tarafından "karanlık güçlerin eylemleri" şeklinde bir süreden beri devam eden "PKK eylemlerini dahi devlet içindeki bazı güçlere" mal etme söylemleri ile geçiştirilmeye çalışılacaktır. A. Öcalan'ın demokratik özerkliği ilan edilmesini istemesi durumunda ise Türkiye büyük bir karışıklığın içine sürüklenecektir.


[1] Milliyet, 15 Ağustos 2010, Can Dündar

[2] Milliyet, 18 Ağustos 2010, "Devletle anlaştık ateşkes yaptık"

[3] Hürriyet, 16 Ağustos 2010, Ferai Tunç

[4] Taraf, 15 Temmuz 2010, Yıldıray Oğur




[1]


Öcalan'ın bu açıklaması, PKK'nın Dörtyol'da halkın nasıl tepki vereceğini bilerek neden polisleri şehit ettiğini ve hükümetin yumuşak karnını ne ölçüde zorlayabileceğini göstermiştir. Böylece, 2009 sonundan itibaren gerçekleştirdiği terörist saldırılarda askeri inisiyatifi eline geçiren PKK, AKP Hükümetine karşı da politik inisiyatifi eline geçirmiş; Hükümeti referandum öncesinde "terörü yükselterek Batıda evet oyunu artırır, doğuda boykotu güçlendiririm" şeklinde ifade edilecek ciddi bir kıskaca almıştır.

Öcalan'a Geçen Politik İnisiyatif ve Müzakerelerin Başlaması

Bu tehdidi haklı olarak ciddiye alan ve içine girdiği kıskacı gören AKP Hükümeti, Öcalan'ın 4 ve 11 Ağustos tarihlerinde yapacağı görüşmeleri engellemiştir. Böylece kendisini süreçten çektiğini söyleyen A. Öcalan ile AKP Hükümeti müzakere sürecini başlatmıştır. Bu durum siyasal girişim üstünlüğünün de A. Öcalan'a geçmesi sonucunu vermiştir. 28 Temmuz – 11 Ağustos tarihleri arasında AKP Hükümeti A. Öcalan arasında yapılan pazarlıkta büyük bir ihtimal ile Öcalan'dan 15 Ağustos 2010'da demokratik özerkliğin ilan edilmesinin ertelenmesi ve ateşkesi desteklemesi istenmiştir.

Ateşkes açıklamasından sonra bir değerlendirme yapan Murat Karayılan, AKP ile Öcalan arasındaki müzakereyi şu şekilde anlatmıştır: "Artık açıklanmasında bir sakınca görmediğimiz diğer önemli bir gelişme de devletin, önderliğimizle geliştirdiği diyalog temelinde ateşkes talebinde bulunmasıdır. Aslında önderliğimiz aradan çekilmişti ancak, talep üzerine yeniden devreye girerek, çağrıları ve devletten doğru gelen istemi de dikkate alarak, bir kez daha barışa şans tanınması için hareketimize bir mesaj gönderdi."[2]

KCK da yaptığı açıklamada AKP Hükümeti ile A. Öcalan arasındaki bu yeni doğrudan müzakere sürecinin altını çizmiştir: "Önemli gelişmelerin yaşandığı bu dönemde devletin bazı kurumları ile çeşitli çevrelerin öneri ve çağrılarını dikkate alan Önder Apo hareketimizin yönetimine gönderdiği mesajda bir kez daha barışçıl çözüme şans vermiştir."[3] Ancak PKK ile yapılan ateşkes sadece Öcalan ile sınırlı kalmamış dışarıda da istihbarat servisi ile PKK'nın üst düzey yetkilileri arasında İstanbul'da "balıkçı"da sürdürülmüştür.[4]
Yapılan bu müzakerelerden sonra nihayet iki hafta sonra A. Öcalan 13 Ağustos'ta avukatları ile görüştürülmüştür. Öcalan bu görüşmede avukatlarına şöyle demiştir: "Bana burada dört kez 'seçim var bekle' dediler. Sonuç ortada… Bizi oyalıyorlar. 12 yıldır sabrettim. Ancak benim de bir sınırım var. Referandumdan sonra "yine seçim var' oyalamasına izin vermeyeceğim. Bir kerede her şeyi bozabilirim. Kim ne yaparsa yapsın diyebilirim. Bu takdirde Kürtler başlarının çaresine bakacaklar" diyerek yapılan pazarlığı ortaya koymuştur. Öcalan'a referandum sonrasında gerçekleştirilecek bazı sözler verildiği anlaşılmaktadır. Öcalan'ın bu müzakerelerden çok memnun görünmediği/ ya da bilinçli olarak öyle görünmeyi tercih ettiği ve AKP Hükümetine "son bir şans" verdiğini düşündüğü açıklamalarından anlaşılmaktadır.

Öcalan İle Müzakerelerin İlk Sonuçları

AKP açısından Öcalan ile müzakerelerin iki önemli sonucu vardır. Birinci sonuç, demokratik özerklik ilanının yaratacağı terör ve çatışmaların referandumda "Hayır" oylarının artmasına neden olması ihtimalinin ortadan kalkmasıdır. İkinci sonuç ise, çatışmasız ortamda PKK'nın halkın sandığa gitmesini engellemesi ve boykotu gerçekleştirmesi zorlaşacaktır. Hatta PKK ateşkesi ramazan sonrası iki haftaya yayarak referanduma dolaylı evet desteği vermiş görünmektedir. Hayır oylarının önde olduğu, en azından hayır-evet dengesinin olduğu düşünüldüğünde BDP'nin "evet" desteği AKP için bir can suyu niteliği taşıyacaktır.
Öte yandan Öcalan ve PKK ile yapılan görüşmelerden sonra PKK ateşkesi kabul ederken dört talep öne sürmüştür. Bunlar, a)Seçim barajının % 10'un altına indirilmesi, b)askeri operasyonların durdurulması, c) KCK davası çerçevesinde tutuklananların serbest bırakılması ve d)Müzakere sürecine A. Öcalan'ın dâhil edilmesi talepleridir. PKK'nın bu taleplerinin Öcalan ve PKK ile yapılan pazarlık sonucunda mı oluştuğu yoksa bu pazarlıktan tamamen bağımsız mı olduğunu bilmek henüz mümkün değildir. AKP Hükümeti, Öcalan ne derse desin kendisi için referanduma kadar çok önemli bir zaman dilimi satın almıştır.

Referandum Sonrasında Ne Olacak?

Referandum sonrasında ise Öcalan ile tekrar görüşülecektir. Öcalan'ın taleplerinden sadece askeri operasyonların durdurulması ve KCK operasyonlarının/yargılamalarının yavaşlatılması talepleri karşılanacaktır. Hükümet, yaklaşan seçimlerde kendisi için yaşamsal öneme sahip olan % 10 barajını indirmeyi kabul etmeyecektir. AKP Hükümeti, yine yaklaşan seçimleri göz önünde tutarak Öcalan ile onun istediği gibi açık müzakere sürecine yanaşmayacak, bu sürecin başlaması için gelecek seçimleri kazanmayı bekleyecektir.
Referandum sonrasında A. Öcalan ise kendisine verilen sözlerin hemen yerine getirilmesini isteyecektir. Aksi takdirde terör örgütü eylemlerini tekrar tırmandıracaktır. Ancak bir süre sonra tekrar hava koşullarının ağırlaşması ile kırsaldaki eylemler duracaktır. Demokratik özerklik projesinin ilan edilmesi dışında PKK'nın batıdaki kentlerde gerçekleştireceği eylemler ise iktidar tarafından "karanlık güçlerin eylemleri" şeklinde bir süreden beri devam eden "PKK eylemlerini dahi devlet içindeki bazı güçlere" mal etme söylemleri ile geçiştirilmeye çalışılacaktır. A. Öcalan'ın demokratik özerkliği ilan edilmesini istemesi durumunda ise Türkiye büyük bir karışıklığın içine sürüklenecektir.


· 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Başkanı

[1] Milliyet, 15 Ağustos 2010, Can Dündar

[2] Milliyet, 18 Ağustos 2010, "Devletle anlaştık ateşkes yaptık"

[3] Hürriyet, 16 Ağustos 2010, Ferai Tunç

[4] Taraf, 15 Temmuz 2010, Yıldıray Oğur




***