Annan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Annan etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2017 Çarşamba

Annana da.., Planına da HAYIR



Annana da..,  Planına da HAYIR


Ali Özsoy
05.04.2004/Sayı:53





Annan Planı kimseyi bağlamaz

Kıbrıs'ta oynanan oyun son aşamasına geldi. 24 Nisan'da gerçekleştirilmesine karar verilen referandumla yalnız Kıbrıs Türkünün değil, Türkiye’nin de kaderi oylanacak. Referanduma yönelik ilk kampanyayı Tayyip başlattı. Görüşmelerden Türk tarafının zaferle ayrıldığını ilan eden Tayyip, referandumda evet tercihinden yana tavır koyacaklarını da daha ilk geceden duyurdu.

Daha kimsenin okumadığı, Türkçesi bile yazılmamış, TBMM'ye getirilmemiş bir anlaşmayı kabul ettiğini ilan etti. Oysa kendisi bile plana İsviçre'de imza atmamıştı. Plan, Türk -Yunan mutabakatı olarak değil, Annan’ın son önerisi olarak referanduma sunulacak. Bu bile nasıl büyük bir dayatmanın sözkonusu olduğunu ortaya koyuyor.

Kıbrıs’ta planın referanduma götürülmesi dahi hem Türkiye Cumhuriyeti hem de KKTC’nin yasalarına aykırı. Annan Planı referandumla onaylansa bile TBMM’ye getirilemez çünkü 24 Nisan’da onaylanması durumunda 1000’lerce sayfalık “ana hatları” belirlenmiş plana yeni ekler yapılacak. Daha yazılmamış bir uluslararası anlaşmayı peşinen kabul etmek anayasaya göre imkansız. Buna cüret edecek iktidar ve meclis sadece geleceğin İstiklâl Mahkemeleri'nde yargılanacak suçlarına bir yenisini eklemiş olur.

Türkler asla varolmayan bir anlaşma uğruna varlıklarını oylayacaklar. Çünkü AB derogasyonları kabul etmeyeceğini şimdiden açıkladı. De Soto ve Prodi en yetkili ağızlardan AB hukukunun gelecekte Annan Planı’nı devre dışı bırakacağını açıkladı.

Bu noktadan sonra “olmazsa olmaz”ların, “kırmızı çizgi”lerin, “kazanım”ların ve “taviz”lerin hepsi çöpe atılabilir. AB’nin hukuken tanımadığı bir anlaşma Türk tarafına kendi eliyle içirilen bir zehirden başka hiçbir anlam taşımıyor.

Nazi generali Verheugen24 Nisan'da plan değil, Türk'ün idam kararı oylanacak

Tayyip ve Batılı güçler Annan Planı’nın hiçbir hukuki değeri olmadığını bildiği için, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve yasalarının plana izin vermemesini hiç önemsemiyor. Annan Planı’nı AB hukukunun saf dışı edeceğini bilen Tayyip, herhalde gelecekte de kendisini Türk hukukundan AB hukukunun kurtarmasını umuyor.

Olacakları bugünden görmek için Annan’a, Prodi’ye ve De Soto’ya kulak vermek yeter. AB hukuku Annan Planı’nı tanımak zorunda değil. Yani bu planı kabul ettirerek KKTC’yi ortadan kaldıracaklar, Kıbrıs’ı anavatandan koparacaklar, Türk Ordusu’nun Kıbrıs Türkünü korumasını imkansız hale getirecekler, gerisi de AB’ye kalacak.

Kıbrıs Türkünün bütün kazanımları ortadan kaldırıldıktan ve Kıbrıs AB’ye üye olduktan sonra AB’nin de tanımak zorunda olmadığı bir planın sunduğu garantilerin elbette ki hiç bir anlamı kalmayacak.

Bu noktadan sonra Talat’ın planın AB’ce uygulanması için Yunanistan Dışişleri Bakanı Moliviatis'ten söz aldığını, Gül’ün ise AB'nin Annan’a söz verdiğini açıklamasının tek bir anlamı var. Yalanlarına bin bir kez şahit olduğumuz Batı ve piyonları 24 Nisan için yeni Rum propagandaları üretiyor.

Dünyanın neresinde bir takım “sözler vererek” bir halk ortadan kaldırılmaya cüret edilebilir? 24 Nisan'da oylanacak olan Annan Planı değil Türk milletini adadan atma planıdır. Acil eylem planı da Türk milletini adadan kovmakta acele edeceklerini göstermektedir. Bu durumda AKP iktidarının Kıbrıs’ın satışını 1 Mayıs’a yetiştirme telaşı son derece haincedir. Kıbrıs Türkü yok edilmeye çalışılırken iktidarın en aciz işbirlikçilerden bile beklenecek bir direnci göstermemesi, tersine, bu işi çabuklaştırmak için çalışmasını tarih kaydedecektir.

Evet denirse Türk askeri ve Kıbrıs Türkü adadan kovulacak

Yalanlarla dolu referandum propagandası başladı. İşin tuhafı kampanyayı Annan veya Rumları değil içimizdeki Rumlar başlattı.

Annan Planı’nın Türk tarafı için mükemmel bir plan olduğu uyduruluyor. Oysa Türkiye'nin olmazsa olmazlarının başında gelen derogasyonlar AB tarafından tanınmadıktan başka, planın mükemmel denilen maddeleri 25 Nisan sabahı Türkleri adadan atmanın ilk adımı olarak uygulanmaktır.

Yere göğe sığdırılamayan plan eğer referandumla bir kez onaylanırsa 25 Nisan günü olacaklar nelerdir?

Türklerin adadaki bağımsız ve egemen devleti KKTC yıkılacak, Türkler AB tebaası olarak yıllarca kendilerini katleden ve bu katliamlara göz yuman Rumlara ve Batılılara teslim edilecek.

100 bin Türk evlerini, topraklarını, köylerini terk edecek ve göçmen konumuna düşecek. De Soto’nun deyimiyle ilk aşamada 100 bin Rum kuzeye akacak.

100'e yakın Türk köyü ve yerleşim birimi Rumlara teslim edilecek.

KKTC'nin su yatakları, en verimli tarım havzaları Rumların egemenliğine geçecek.

Rumlar sadece ilk aşamada kuzeyde mülkiyet iddialarının 3'te 1'ini anında elde edecek. Geri kalanı tazminat olarak ödenecek.

30 bine yakın Türk askeri adadan atılacak. İlk aşamada 6000, sonra 600 ve en sonunda 0 Türk askeri adada kalacak. Adadaki Türk milleti Rumların, AB ordusunun ve BM güçlerinin,onların deyimiyle “korumasına”, ama aslında insafına ve emrine terk edilecek. Adada geçici olarak kalan Türk birlikleri kışlalarından dışarı çıkamayacak. Temsili bir güç olarak adadan çıkarılacakları günü bekleyecek. Adada Rumların, AB ordusu içindeki Yunanistan'ın, İngiltere'nin ve pek yakında ABD'nin dahil her ülkenin gücü olacak. Türkiye hariç.

Türkiye'nin adadaki garantörlük hakları ortadan kalkacak. Annan’ın metnindeki temsili hak, bugün bile AB tarafından tanınmazken, yarın kendi ellerimizle kabul etteğimiz bir palandan sonra niye tanınsın. Adada askeri güç kullanma hakkı olmayan bir ülke adada garantör olsa ne ne olur, olmasa ne olur?

Annan planı geçici esas plan 2 Mayıs’tan sonra

Tüm bu maddeleri Annan Planı’nı tartışmak için saymıyoruz. Daha önce de bahsettiğimiz gibi bu plan AB ve Rumlar istediği sürece var. KKTC ortadan kaldırıldıktan sonra istedikleri an Annan Planı’nı çöpe atacaklar. Rumlara kuzeye göç etme ve mal edinmeye yönelik getirilen sözde kısıtlamalar tek bir Rum’un Avrupa Mahkemelerinde kolaylıkla kazanacağı bir davayla sona erecek.

Bugün adada egemenken ve bizi bağlayan hiçbir koşul yokken bile AKP iktidarı Rumlara tazminat ödeyebiliyor. Yarın AB Annan Planı’nı kendi hukukuna uymadığı için iptal ettiğinde artık AB tebaası haline gelen Kıbrıs Türklerini kurtarmanın hiçbir imkanı olmayacak.

Çatı devlet adı altında kurulan ve tüm adayı yönetecek yeni Rum devletinin egemenliği altında, Türklere tanınacak sözde siyasi temsil hakları tıpkı 1960 anlaşmasını hatırlatıyor. 1960’dan sonra yaşadığımız gibi bu anlaşma da gelecekte hiçbir şekilde uygulanmayacak ama Türklere verilen sözde haklar ve imzalanan anlaşma, Rumların egemen tek güç olarak başlatacakları yeni katliamlara meşruluk kaynağı olacak. Üstelik bu anlaşma 60’ın da fersah fersah gerisinde.

O zaman Annan Planı'nı sadece Batı'nın geçici bir planı olarak değerlendirmeliyiz. Plan, 2 Mayıs günü KKTC'yi yıkmak ve Türk Ordusu'nu adadan silmek isteyenlerin elindeki bir silah. Dolayısıyla planı Rumlar beğenmedi biz beğendik, biz beğenmedik Rumlar beğendi şeklindeki tartışmaların hepsi Türk milletinin kafasını bulandırmaya yönelik boş laflar.

Rumlar nasılsa hayır oyu kullanacak, biz evet diyelim denerek, Kıbrıs Türk halkı kendi devletini yıkmaya ikna edilmek isteniyor. Oysa sorun Rumlara evet veya hayır dedirtmek değil. Onlar ne derse desin 1 Mayıs’ta AB'de. Amaç Türk milletini tuzağa düşürmek. Bir kez Türk milleti tuzağa düşürüldükten sonra, Rumlar için gerekirse kırk defa daha referandum yapılabilir.

Annan’ın kendisi ve AB zaten referandumun tekrar edilmesi olasılığını dile getirmeye başladı. Nasılsa Türk milleti kendi varlığını oylama noktasında kapana bir kez kıstırıldı. Bu oyun gelecekte sadece Kıbrıs’ta değil, güneydoğumuzda, İstanbul’da, tüm Türkiye’de tekrar tekrar sahneye konulacak.

Buna engel olmak için eğer 24 Nisan’da referandum gerçekleşirse Kıbrıs Türk halkı Annan Planı’na hayır demelidir.

Türkiye’de ise millete ve devlete düşen görev daha referanduma gidilmeden Türk’ü önce Kıbrıs’ta sonra Anadolu’da imha etmeye yönelik Batının acil eylem planını durdurmaktır.

Herkes kendi bayrağı altına

Rauf Denktaş’ın açıklamalarında ve MGK’nın kararlarında Türk tarafının olmazsa olmazları defalarca ortaya kondu. Tayyip ve Gül bunlara uyacaklarını defalarca taahhüt etmek zorunda kaldılar.

Neydi bunlar?

Türk Ordusu’nun adada kalıcı varlığı, Türkiye’nin sadece sözde değil fiili garantörlüğü, iki egemen devletin ve iki kesimliliğin korunması, iki eşit ve egemen halkın kabul edilmesi, Akdeniz’de Türkiye Yunanistan dengesinin korunması...

Eğer Batı ve AKP başarılı olursa 2 Mayıs günü bunlardan hangisi korunmuş olacak?

Hiçbiri.

Türk askeri adadan kovulacak. Türk egemen devleti yıkılacak yerine belediyelerden az yetkilere sahip ve Rumların kısa sürede çoğunluk olarak ele geçireceği “parça devlet” kurulacak. Rumlar kuzeye akacak, bu konuda az sayıdaki kısıtlamalar kısa sürede kalkacak. Kıbrıs tam bir Rum adası olacak.

Bu haliyle bile Annan Planı bir kaç ayda tüm adadan Türk varlığını tasfiye etmeye yeterli. Rumlar daha fazlasını istiyor. Sadece bastırırlarsa daha fazlasını alabileceklerini bildiklerinden. Nasılsa Tayyip bir adım önde gitmeye zaten kararlı olduğunu ilan etti.

Tüm bunlar ortadayken Tayyip planı zafer ilan edip, planın onaylanamaz olduğunu söyleyen KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ı tehdit etti ve “Kimse köstek olmasın... Tarih affetmez” dedi.

Şimdi tarihin ve Türk milletinin önünde Tayyip’in ve işbirlikçilerin tek bir soruya cevap vermeleri gerekiyor. Zafer dedikleri belgenin Türkiye’nin tek bir “olmazsa olmazını” içermediği açıkça ortada. Ya millete yalan söylediğinizi kabul edin ve Annan Planı’nın tek bir istediğimizi bile karşılamadığını itiraf edin ya da açıkça safınızın Rum safı olduğunu belli edin, “olmazsa olmazların bizim için önemi yoktur” deyin, Türk çıkarlarını ABD, AB ve Rum çıkarlarına kurban etmek pahasına referandumda “evet”çi olduğunuzu ilan edin.

Artık oyun bitti. Denktaş hayır kampanyasını başlatınca Tayyip ve yandaşları ABD ve AB kervanına katılıp Rum kampanyasının sözcülüğünü yapmak zorunda kalacak. O zaman herkes kendi bayrağı altında toplanmak zorunda. Tayyip ve tüm işbirlikçiler Rumlarla birlikte 12 yıldızlı Haçlı bayrağı altında, Kıbrıs ve Türkiye’de Türk milleti ay yıldızlı bayrak altında, Denktaş’ın safında.

Vatanı savunamayan rejimi savunamaz

AKP’nin rejim karşıtlığıyla ilgili devletin zirvesinde çok şey söylendi, duyarlılıklar gösterildi, bazen kapalı kapılar ardından, bazen de açıktan gerekli uyarılar yapıldı. Ancak rejimin bugün en büyük saldırıyla karşı karşıya olduğu gerçeği algılanmak zorunda.

Cumhuriyet rejimi vatan savunması ile emperyalizme karşı kuruldu. Türk vatanını sonsuza kadar korumak ve yükseltmek için rejimin ilkeleri emperyalizme ve gericiliğe karşı Atatürk tarafından ortaya kondu.

Rejim vatanın savunulması demektir. Sınırlarını koruyamayan rejimler yıkılmaya mahkumdur. Vatanı savunamayan rejim, hakkında sömürgecilerin ve gericilerin vermiş olduğu idam kararını peşinen kabul etmiş demektir.

Kıbrıs’ta adadaki Türk varlığı değil Cumhuriyet yenilgiye uğratılmak isteniyor. Zaten ABD ve AB, açıklamalarıyla Kıbrıs’tan sonra devlete karşı atacakları diğer adımları sıraladı. Kemalist anayasal düzeni Türkiye’de baş düşman ilan eden Oastlender’in hazırladığı ve AB’ce onaylanan yeni AB raporu Türkiye’de laiklik ilkesinin antidemokratik olduğunu, azınlıkların hâlâ özgürlüklerini kullanamadığını duyurdu.

Tayyip’in Büyük Ortadoğu Projesi’nde bölünen, parçalanan ve ABD’ye bağlanan Türkiye ve Ortadoğu’da Halife olma hayalleri ABD tarafından öylesine destekleniyor ki ABD Dışişleri Bakanı Powell Türkiye’yi daha bugünden müttefik bir “İslam cumhuriyeti” olarak nitelendirdi.

Kıbrıs’ta süngüsü düşen ve referandum sandıklarında vatan toprağını tehlikeye atan Türk devletinin önüne aynı sandık Diyarbakır’da da konacaktır.

Türk milleti ve devleti Kıbrıs nezdinde Türkiye Cumhuriyeti’nin saldırı altında olduğunu görmeli. İçteki düşman güçleri tecrit etmeli, Kıbrıs’ta Denktaş’ın elini güçlendirecek her türlü önlemi almalı. Kıbrıs’ta kazanılacak ilk zafer rejime karşı Batıdan ve gericilikten gelen tehdide ilk ciddi tokat olacaktır.

Annan'a da planına da hayır

Türk milletini ve devletini bu denli büyük bir tehditle karşı karşıya bırakan esas neden Batıya bağlanmanın Türkiye için onurlu ve kazançlı olabilecek bir yolunun bulanabileceğini düşünen yanlış stratejilerdir.

Bu düşünceyle savunulmaya çalışılan milli çıkarlar tek tek teslim edildi. İşbirlikçi cephe tutarlı bir şekilde her türlü maske ve taktiği kullanarak Türkiye’yi teslim etmek için çalışırken, Türk cephesi Batılıların masasına oturarak daha fazla vatanı savunamaz.

Annan Planı olmasa ve KKTC tamamen egemen bir devlet olarak Türkiyesiz veya Türkiyeli AB’ye girse bile sonuç aynı olacaktı. Tarih boyunca Batı Türk milletini anlaşma maddelerine dayanarak değil parayla, silahla, zorla katletti, topraklarını gasbetti. Egemenliğinden ve bağımsızlığından vazgeçen bir millet için en iyi anlaşmalar bile köleliğin üstünü geçici olarak örten süsler olmaktan öteye geçemez.

Türkiye AB üyeliği adında bu yola zorla sokuldu. Şimdi bu yoldan çıkmak için bir fırsatı bize Kıbrıs veriyor. Denktaş İsviçre’ye gitmeyerek ve gerekirse anlaşmayı veto edeceğini duyurarak başından oyunu onların kurallarına göre oynamayacağını ortaya koydu. Şimdi Türk devletinin zirvesindekilerin görevini yapması şarttır.

Cumhurbaşkanı Sezer Anayasa üzerindeki hassasiyetini hatırlamalı ve Annan Planı’nın referanduma götürülemeyeceğini, zira 24 Nisan’da çıkacak bir evet oyunun dahi Anayasa göre TBMM’de oylanamayacağını açıklamalıdır.

Ne KKTC ve Türkiye’nin ne de Rum tarafı ve Yunanistan’ın imzalamadığı Annan Planı uluslararası bir anlaşma değildir. Hem referanduma götürülmesi hem de Meclis’e götürülmesi yasadışıdır. Cumhurbaşkanını göreve çağırıyoruz.

Eğer referandum konusunda gerekli olan yapılmazsa Türk milleti, Batının Türkleri imha için kurduğu sandığı bir daha kurulmamak üzere parçalamak için birleşmelidir.

Kıbrıs’ta vatan savunması için açtığımız cephe Türkiye’nin Annan Planı dahil Batıya her türlü esareti reddetmesi için bir fırsat doğurmuştur. Eğer bu fırsat doğru değerlendirilirse, Türk milletinin Kıbrıs’taki tavrının seçimlerde kendisine altı puana mal olmasından yakınan Tayyip’e gerçek bedeli nasıl ödeyeceğini göstermesi çok yakın olacaktır.

ÖZEL NOT;  BUGÜN 22 ŞUBAT 2017 VE KIBRIS TÜRKİYENİN ELİNDEN KAYDI GİTTİ.. YUKARIDAKİ YAZI TARİHİ 13 SENE ÖNCE KALEME ALINDI AMAMAALESEF SİYASETÇİLERİN BECERİKSİZLİĞİ BUGÜNLERİ YAŞADIK..

http://www.turksolu.com.tr/53/ozsoy53.htm

***