AKP’nin Kavgalı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AKP’nin Kavgalı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Haziran 2016 Cuma

AKP’nin Kavgalı Ortadoğu Politikası




AKP’nin Kavgalı Ortadoğu Politikası 


Bugün 03 Haziran 2016 Cuma  
Ümit Özdağ tarafından yazıldı
28 Haziran 2012 Perşembe
21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü



   Suriye ile ilişkilerimizin savaş öncesi durumda olduğu bir sürece girdik.Ankara, Suriye'de bir iç savaşa yolaçacak şekilde son aylarda isyancılara destek politikasını tırmandırarak sürdürdüğü sırada Suriye'nin bir Türk savaş uçağını vurması sonucunda gerçekleşti. Ancak, Türkiye'nin Ortadoğu'da sadece Suriye ile gerilim yaşamadığını, gerilimin daha genel bir gerilim olduğu görülüyor. Kendisinden önceki Cumhuriyet hükümetlerini Ortadoğu ülkeleri ile ilişkileri bozmakla suçlayan AKP Hükümetinin bugün Suriye, Irak ve İran ile ilişkileri taşıdığı noktanın hiç gelişmiş dostluk olduğunu söylemek mümkün değildir. Türkiye-Irak ilişkileri, Ankara-Şam krizinin gölgesinde kalsa da ağır bir krizden geçmektedir. 

Maliki Hükümeti ile yaşanan gerilimin birkaç boyutu vardır. Bunlardan birisi Türkiye'nin Irak'ta seçimlerden önce doğru bir şekilde laik Allavi bloğunu desteklerken seçimlerden sonra sunni politikaları desteklemeye başlamıştır. Ankara bu amaçla Suudi Arabistan ile birlikte Tarık Haşimi çizgisine destek vermeye başlamıştır. Bu adım Ankara ile Bağdat arasındaki ilişkilere ağır bir darbe indirmiştir. Ankara'nın Bağdat'ı rahatsız eden ikinci adımı, Kuzey Irak ile Bağdat'tan bağımsız petrol alanında ilişkiler kurmuş olmasıdır. Ankara'nın bu adımı Irak'ın egemenlik haklarının ihlali ve Barzani bölgesinin bağımsızlaşmasına katkıdır. Bağdat'ın sert itirazlarına rağmen, Ankara'nın Barzani ile petrol ilişkisi kurması ABD'nin bile tepkisini çekmiş, ABD'nin Bağdat Büyükelçisi Türkiye'yi sert bir dille eleştirmiştir. Bağdat ile Ankara arasındaki gerilimin bir başka nedeni de Türkiye'nin Esad rejimini devirmek için çalışırken, Irak'ın Esad rejimini desteklemesidir. Sonuç olarak Türkiye-Irak ilişkileri önümüzdeki süreçte, Suriye'deki gerilimin bir iç savaşa dönüşmesi durumunda daha da sertleşecektir.

Türkiye-İran ilişkileri de büyük gerilimlerle dolu bir süreçten geçmektedir. 

Hem Ankara hem Tahran büyük bir çaba ile ikili ilişkilerdeki tansiyonu kontrol altında tutmaya çalışsalar da özellikle iki başkent arasındaki ihtilaf konuları bu tansiyonun uzun süre kontrol altında tutulamayacağını göstermektedir. Tahran, Ankara'nın Suriye politikasını kendisine düşmanlık olarak görmektedir. Çünkü, Tahran için Suriye stratejik müttefik olmanın ötesinde ön cephedir. Suriye'de Esad rejiminin devrilmesi sonrasında Batı dünyasının kendisine saldıracağına inanan tahran ayrıca Esad rejiminin düşmesi sonrasında diğer stratejik müttefiki olan Hizbullah ile de bağlantısının kopacağını görmektedir. Tahran açısından bu 
sonucu ortaya çıkarma konusunda en fazla çabayı Türkiye ve Suudi Arabistan göstermektedir. Üstelik Ankara,Malatya Kürecik'e yerleşmesine izin verdiği 
Kürecik radarı ile İran'ın elektronik kuşatmasının en önemli ayağının gerçekleşmesini sağlamıştır. Tahran'da buna Irak'ta Türk menfaatlerine 
saldırarak cevap vermiştir. Ayrıca PKK'nın Suriye'de Şam rejimine destek vermesi Tahran tarafından organize edilmiştir. Keza 2012 yazı itibarı ile Doğu 
Anadolu'da PKK faaliyetlerinin altında İran istihbaratının parmak izlerini görmek mümkündür. Ayrıca İran'ın Azerbaycan'a yönelik sert politikalarının 
gerekçesinin Bakü-Tel Aviv ilişkileri gibi sunulsa da Tahran'dan yükselen sert tonlardan sonra Bakü'nün Türkiye'den giden orgeneraller tarafından ziyaret 
edilmesi, gerilimin arkasında Tahran'ın "sen Suriye'ye baskı yaparsan ben de Azerbaycan'a baskı yaparım" şeklindeki mesajı olarak okunabilir. Özetle, 
Türkiye-İran ilişkilerinin ilerleyen dönemde Türkiye-Suriye ilişkilerine dönmesi çok şaşırtıcı olmayacaktır.

Türkiye'nin Ortadoğu politikası her ne kadar "demokratikleşme" söylemi üzerine kurulu olsa da altta "sunni mezhepçi" bir zeminin olduğu görülmektedir. Öyle olmasa Ankara'nın Bahreyn'de ve Suudi Arabistan'da demokrasi talep eden Şiilerin taleplerinin de arkasında olması gerekir. Keza Kuveyt'te demokrasi talep eden ve parlamentoları ellerinde alınan sunileri arkasında Ankara'nın sesinin olması gerekir. Bu mezhepçi zeminde Ankara ile Riyad arasında bir ciddi yaklaşım olduğu anlaşılmaktadır. Ortadoğu siyasetinin sunni-şii ekseninde gelişmesi ve bölünmesi konusundaki alt yapı İran'ı bir numaralı milli güvenlik tehdidi olarak gören Suudi Arabistan tarafından geliştirilmiş ve ABD'de ile olgunlaştırılmıştır.

Ankara'nın dış politikasında gizli Riyad gölgesi artık üzerinde konuşulması gereken bir noktadır.