SERAP'IN ÖLÜMÜNDE MİT'İN SORUMLULUĞU VE ÖCALAN'LI SINAV SORUSU ÜZERİNE DÜŞÜNCELER
Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
24.01.2015 07:26:33
Olayları ortaya atanlar, olay üzerinden kendi bakış açılarını ortaya koyup, onu kamuoyunu oluşturmakta kullanırlar. İstanbul'da, Otobüse atılan molotofla yakılıp sonradan ölen Serap Eser olayında olan da budur. (Serap Eser vücudundaki yanıklar nedeniyle hastaneye kaldırıldı. Vücudundaki yanıklar öldürücü değildi. Uygulanan tedavi ile sağlığına kavuşmuş üzere iken, hastanede yakalandığı enfeksiyon sonucunda öldü. Serap'ın ailesi bu konuda hastane aleyhine dava açmış da olabilir). Burada önemli olan hususu, meclise girip, grup kuran DTP'nin yasallığı ve meşruluğunun engellenmesinde bu olayın kullanılmış olmasıdır. Devletin bu konudaki sicili oldukça kabarıktır. Ancak, bu tür olayı devletin üzerine atıp kendi sorumluluğunu gizlemek de o kadar yanlıştı. Bu olayın gerçekleşmesi anında otobüse saldırı olayında başka gençler de orada vardır. İster MİT elemanı, isterse devletin bir elemanı olsun, Kürt Siyasal Hareketi(KSH) bakımından sorgulanması gereken devlet adına sızan birinin orada küçük de olsa bir kitleyi harekete geçirebilmiş olmasıdır. Başka bir deyişle KSH'nin sızmalara karşı hiçbir önlem almayışıdır. Sakine Cansız ve arkadaşlarının katledilmesinde rol alan tetikçinin sızmasındaki ihmal affedilecek nitelikte değildir. Kim bilebilir ki, buna benzer yüzlerce sızma vardır. Bunlar KSH'nin basın organlarından legal ya da silahlı kanadına kadar önemli bir yere de gelmiş olabilirler. Basın adı altında Qandil'e kadar gidip, KCK'nin en üst yöneticilerine yönelik ciddi planlamaların olduğu da zaman zaman basına da yansımıştır.
Aslında, devlet bu tür sızmaları yapabileceğini göstererek bunu Kürt siyaseti üzerinde bir baskı mekanizmasına dönüştürmektedir. Sürekli izlenme ve sızma psikolojisiyle onu daha fazla kontrol altına alabilmektedir.
Cemaat/AKP kavgasıyla birlikte, Serap olayının AKP'nin en azılı Zaptiye Nazırı İdris Naim Şahin(İNŞ) tarafından gündeme getirilmesinde de bundan daha ince bir politikanın izlerini görebiliyoruz. İNŞ, Serap olayından hareketle kendisinin karşıtı konumunda bulunan hem MİT'i suçlamakta hem de KSH'ni başlıbaşına MİT/Devlet uzantılı olarak gösterek, KSH'ni itibarsızlaştırmaktır.
Bu nedenle, İNŞ'nin söylediklerinin suçun itirafından başka bir anlama gelmediği bilinmelidir. Olayların görünüşünü kendi lehine gösterek KSH'ne karşı en büyük mücadelenin kendileri tarafından verildiğini göstermektir. Ergenekon operasyonları zamanında Ergenekon şüphelisi olarak tutuklananların savunması da bu yöndeydi. Ergenekon şüphelileri de kendilerini PKK'ye karşı en iyi mücadele edenler olarak gösteriyorlardı. Cemaat veya Cemaat adına Paralel Yapı oluşturdukları iddia edilenlerin yaptığı savunmlar bu yönüyle Ergenekon savunmalarına benziyor.
Hiç birisi, KSH'ne yönelik sürekli şiddet ve yasaklamaların yanlış olduğunu kabul etmiyor; tersine doğruyu kendileri tarafından yapıldığını söylemekle ilgilidir.
Bu da devletin Kürt konusu bakımından geçmişte de gelecekte de bir farklılık olmadığını gösteriyor. Bu da müzakere ve mücadelenin bir arada sürdürülmesidir. Aralarındaki fark, müzakere/mücadele dengesindeki sürekliliktir. Müzakere ayağı tökezlediğinde Kürt tarafı sorumlu tutularak ona karşı sınırsız mücadele/Sri Lanka modeli hazırda bekletilmektedir.
Kendi bakış açısını hakim kılmanın örneklerinden biri de Siyasal Bilgiler Fakültesinde Barış Ünlü adlı bir öğretim üyesinin Siyasal Bilimle ilgili bir dersin sınavında, PKK ve Öcalan'ı siyasal bir vaka kabul ederek, süreç içinde PKK ve Öcalan'daki değişimi irdeleyen bir soru sormuş olmasıdır. Kuşkusuz KSH'nin bir fakültede soru konusu olması küçümsenecek bir durum değildir. Barış Ünlü'yü bu konuda cesaretinden ve bilim insanı anlayışından dolayı kutlamak gerekir. Barış Ünlü, benzer soruları Dünya'daki ve Türkiye'deki diğer örgütler için de sormuş olabilir. Hatta korkunç terör ve infazlar yaşatan IŞİD/El Qaide gibi örgütler için de sorabilir. Bunlarla ilgili sorsa bile gündeme gelmesi mümkün olmazdı. Olay Kürt, PKK, Öcalan olunca, bunu tartışanlar gündemi Hoca/öğrenci ilişkisinden farklıdır. Bunlar, geçmişte olduğu gibi Hocalar üzerinde sürekli olarak "Beşikçi sendromu" oluşturarak, Kürt konusunun üniversitelerde işlenmesini engellemeye çalışıyor. Bununla hem bunu yapıyorlar hem de güya AKP Kürtlere çözüm sürecini yürüttüğü için AKP'yi kamuoyuna şikayet etmiş oluyorlar. Katlana katlana yapılan bu tartışma ana merkezden başka bir yöne kayarak tam manipülasyona uygun bir zemin oluşturmaktadır. Burada dikkat çeken bir husus da Kürt sosyal medya çevresinin bu tartışmaya balıklama atlayışıdır. Kürt sosyal medyasında soru olayından hareketle "Öcalan'ın kabul edildiği" üzerinde tartışmalar yoğunlaştırılarak bundan olumlu sonuçlar alınmaya çalışılmaktadır. Onlar için sorulan soruya verilecek cevabın ne olduğu önemli değildir. Bu sorunun sorulması yeterlidir. Oysa bu derinlikli soru üzerinde düşünülürse, KSH'nin başlangıç noktası ile şu anda bulunduğu nokta arasındaki farklılığın tespiti halinde bunun, onca mücadelenin karşılığına değip değmediğinin anlaşılmasıdır. Bu cevaptan herkes kaçınmakta, genel geçer açıklama ve kalıplar doğrultusunda beyinler durmaya devam etmektedir. Kısacası, iyi olmayan oyuncular topu dar alana göndererek asıl olayı görmemize engel oluyorlar. Bu şekilde olay hakkındaki bakış açılarını kendi kamuoyuna hakim hale getiriyorlar.
***
Kendi bakış açısını hakim kılmanın örneklerinden biri de Siyasal Bilgiler Fakültesinde Barış Ünlü adlı bir öğretim üyesinin Siyasal Bilimle ilgili bir dersin sınavında, PKK ve Öcalan'ı siyasal bir vaka kabul ederek, süreç içinde PKK ve Öcalan'daki değişimi irdeleyen bir soru sormuş olmasıdır. Kuşkusuz KSH'nin bir fakültede soru konusu olması küçümsenecek bir durum değildir. Barış Ünlü'yü bu konuda cesaretinden ve bilim insanı anlayışından dolayı kutlamak gerekir. Barış Ünlü, benzer soruları Dünya'daki ve Türkiye'deki diğer örgütler için de sormuş olabilir. Hatta korkunç terör ve infazlar yaşatan IŞİD/El Qaide gibi örgütler için de sorabilir. Bunlarla ilgili sorsa bile gündeme gelmesi mümkün olmazdı. Olay Kürt, PKK, Öcalan olunca, bunu tartışanlar gündemi Hoca/öğrenci ilişkisinden farklıdır. Bunlar, geçmişte olduğu gibi Hocalar üzerinde sürekli olarak "Beşikçi sendromu" oluşturarak, Kürt konusunun üniversitelerde işlenmesini engellemeye çalışıyor. Bununla hem bunu yapıyorlar hem de güya AKP Kürtlere çözüm sürecini yürüttüğü için AKP'yi kamuoyuna şikayet etmiş oluyorlar. Katlana katlana yapılan bu tartışma ana merkezden başka bir yöne kayarak tam manipülasyona uygun bir zemin oluşturmaktadır. Burada dikkat çeken bir husus da Kürt sosyal medya çevresinin bu tartışmaya balıklama atlayışıdır. Kürt sosyal medyasında soru olayından hareketle "Öcalan'ın kabul edildiği" üzerinde tartışmalar yoğunlaştırılarak bundan olumlu sonuçlar alınmaya çalışılmaktadır. Onlar için sorulan soruya verilecek cevabın ne olduğu önemli değildir. Bu sorunun sorulması yeterlidir. Oysa bu derinlikli soru üzerinde düşünülürse, KSH'nin başlangıç noktası ile şu anda bulunduğu nokta arasındaki farklılığın tespiti halinde bunun, onca mücadelenin karşılığına değip değmediğinin anlaşılmasıdır. Bu cevaptan herkes kaçınmakta, genel geçer açıklama ve kalıplar doğrultusunda beyinler durmaya devam etmektedir. Kısacası, iyi olmayan oyuncular topu dar alana göndererek asıl olayı görmemize engel oluyorlar. Bu şekilde olay hakkındaki bakış açılarını kendi kamuoyuna hakim hale getiriyorlar.
***