28 Şubat Süreci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
28 Şubat Süreci etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2017 Salı

28 Şubat Süreci


                                      28 Şubat Süreci



Yekta Güngör Özden


Demokrasiyi ulusal yaşamda somutlaştıran laik Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu büyük Atatürk’ün, her alanda tam bağımsızlık ilkesini içtenlikle benimsemiş-özümsemiş bir yurttaş niteliğiyle, herhangi bir bağımlılıktan yana olamam. Görevlerimde ve özel yaşantımda buyruk almayı, inanmadığım oluşumlara katılmayı, uygun bulmadığım görüşlere destek vermeyi hiçbir zaman düşünmedim. Tartışmayı, uygar bir sonuç alma, kanı edinme yöntemi bilerek yeğledim. İnatlaşma ve zıtlaşmayı, yararsız ve yakışıksız buldum. Karşı çıktığım görüş ve düşüncelere kimi tartışmalar sonucu katılmayı, kendi yanlışımdan dönmeyi bir erdem saydım. Spor topluluklarının yandaşlığı türünde siyasal yakınlıkları da kınadım. Düşünceyi araştırma-eleştirme süzgecinden geçirilerek edinilmiş gerçekçi sonuçları temel almayan yapay yandaşlıklara hiç ilgi duymadım. İlkelerde, yürek-beyin birlikteliğini savundum. Bu nedenle kişileri, durum ve tutumlarını, olayları değerlendirirken o konuda kendimi yetkili ve yetenekli buluyorsam söz istedim. Yaranmak ya da gösteriş için yan tutmadım. Özellikle hukuksal konularda bilimsel yöntemleri gözardı ederek, gerçekleri yadsıyarak, usu bırakıp duygusallığa düşerek görüş açıklamadım. Düşünmeden konuşup yazmanın, öğrenmeden öğretmeye kalkışmak türü bir ilkellikten ayrılığı yoktur. “Adalet benim karakterimdir.” sözüyle özetlediğim bağımsızlık ve yansızlığımı kişiliğimn en onurlu göstergelerinden biri saydım. 

Kraldan Çok Kralcılık

“28 Şubat” adıyla ünlenip tarihe geçen olayın değerlendirilmesinde kimilerinin “kraldan çok kralcı” denilen tutumla karşı çıkışı tam bir siyasal katılık örneğidir. 28 Şubat sonucu iktidardan uzaklaşanlarla, iktidar nimetleriyle beslenmeleri kesilenler, 28 Şubat’a düşman kesilmişlerdir. Olanı-biteni, 28 Şubat’ın ne olduğunu anlamadan, irdelemeden, olmasaydı nelerle karşılaşabileceğimizi hiç düşünmeden. 28 Şubat’ı uygun bulanları anlamsız biçimde demokrasi karşıtı ve asker yönetimi yanlısı gösterip suçlayarak. İşlerine gelen uyarıları alkışlayarak.

28 Şubat kimi siyasal sonuçları yaşanmış bir olgudur. İktidarın aymazlıklarını yasal çerçevede öneri ve uyarılarla giderip, iktidar ortaklarını ahlak, hukuk ve anayasa sınırında tutmak kararıdır. Anayasanın 118. maddesine göre kurulup çalışan, kimi ülkelerde başka adlı, daha geniş yetkilerle donatılmış benzerleri bulunan Milli Güvenlik Kurulu; eğitim- öğretim, yönetimde yansızlık, hukuksal yapılanma, sağlık, çevre, terör, toplumsal barış sorunlarını, devletin ulusal siyasetiyle ilgileri yönünden incelemiş, laiklik başta olmak üzere cumhuriyetimizin nitelikleri, devletin varlığı, bağımsızlığı, ülkenin bölünmez tümlüğü, toplumun erinci ve güvenliği için alınması gereken önlemleri saptayarak Bakanlar Kurulu’na bildirmeyi öngörmüştür. Bunun neresi sakattır? 

MGK’nın Yasallığı

MGK’nın varlığı, kuruluşu, yetkileri, yararı ayrı bir tartışma konusudur. Ancak Anayasa’da yer alan bir devlet biriminin görevini yerine getirmesini sakıncalı bulup, ona karşı çıkmak, anlamsız olmaktan ötede bağnazlıktır. 6 Aralık 1983’den bu yana TBMM’nin değiştirme yetkisi içinde bulunan, bizim daha taslak durumundayken karşı çıktığımız bu Anayasa değiştirilir, bu konuda gerekli görülen ne ise o yapılırdı. Anayasa değişmeden MGK’nın kararlarını hukuka aykırı bulmak ağır yanılgıdır. 

İçeriğini uygun bulup bulmamak ayrıdır. Ortaya konulan görüşler, eleştiriler çoğunlukla amaçlı bir yönelişin belirtisidir. Zamanın iktidarının görevi bırakıp gitmesini, başarısızlıklarına değil, MGK’nın kararına bağlamak, Anayasa’ya aykırı davrananları değil Anayasa’ya uymaya, hukuka bağlılığa, devletin niteliklerine saygıya çağırmayı kınamak tam bir çelişkidir. Kim insan hakları ve demokrasi karşıtı olabilir? Kapatma davalarına konu olan olaylar demokrasi gereği midir? Demokrasi içte ve dışta ekonomik, hukuksal siyasal bağımlılıkların üzerine bir de şeriat zinciri takmak mıdır? Bunların hangisinin bağımsızlık, özgürlük, insanlık ve cumhuriyetle ilgisi vardır? MGK bu değerlere mi karşı çıkmıştır? Ne yapmıştır? Siyasal zikzaklarla, şeriat girişimleriyle giderek bozulan toplum yaşamını gözetip, yapılması gerekenleri bir dizi kararla Bakanlar Kurulu’na göndermiştir. Hem de katılanların oy birliğiyle. Yönetime, iktidara, başka birşeye mi el koymuştur? Hayır. Öyleyse gocunma, alınma, bağırıp çağırma, terbiye dışına çıkarak, yalan-dolanla Silahlı Kuvvetler’e saldırı niye? Siyasette asla gözü olmayan insanları, görev duyarlılıkları örnek kişileri karalayıp kötülemek, devlet organlarını yıpratıp yıkmak çabası niçin? 

Sözde Demokrat “ Liboş ” lar

İçimizdeki kimi sapkınlarla, sözde dostların kendilerini küçülten tutumlarının çıkara, siyasal katılığa, kirli ilişkilere dayandığı sezilmektedir. Sömürgeci ve yayılmacı yabancı güçlere karşı kazanılan Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın, tam bağımsızlığı ve çağdaşlığı amaçlayarak kurulan cumhuriyetin bilincinde olmayanlar, yaşamımızı ve onurumuzu ve namusumuzu nasıl kurturdığımızı, yabancıların ülkemizde yaptıklarını ve yapmayı tasarladıklarını öğrenmeyenler, müslümanların çoğunlukta olduğu 54 ülke içinde dinini ve demokrasiyi en iyi şekilde yaşayanların Türkiye’de olduğunu anlamak istemeyenler, radikal liberal olmakla övünmeyi marifet sayan “ liboşlar ” elbet “ Ne mutlu Türk’üm diyene! ” özdeyişinin kıvancını ve coşkusunu duyamazlar. 

Kökten dinci terör örgütlerinin tiksinti uyandıran vahşeti onları etkilemez. Şeriat düzeninde korunup kollanacaklarını sanırlar. Yurt içindeki olağanüstü varlıkları gözetilirse yurt dışında da kaçacakları zaman kullanacakları yeterli olanakları da vardır. Kendini “liberal” diye tanıtıp sosyalbilimcilerden işine gelen alıntılarla bilgiçlik taslayan, faşist ruhunu şeriat yandaşlığıyla yamamaya çalışan, ilkesiz kimilerinin nerelerde bulunduğunu kamuoyu ibretle izlemektedir. Her yönden yepyeni devleti, olağan bir seçimle gerçekleşen iktidar değişikliğiyle bir tutmek, ulusal kurtuluş savaşı vermeyen ülkelerdeki oluşumları Türkiye Cumhuriyeti’nin doğuşuyla eşdeğer göstermek, numaracı cumhuriyetçilerin söylemlerini yinelemek 28 Şubat adıyla insan haklarına, demokrasiye, cumhuriyete, laikliğe, tam bağımsızlığa karşıtlıklarını sergilemektedir. Yürekleri yetmediğinden, bu kavram ve kurumlara karşı olduklarını açıklayarak tepki almaktan korktuklarından, saldırılarını 28 Şubat üzerinden sürdürmektedirler. Laikliğin demokrasinin ön koşulu olduğunu bilmeyecek düzeyde yetersizdirler. Dalkavukluğuna soyundukları kişiler, kurumlar, tutumlar ve durumlar, eksiklik ve bozukluklarının kanıtıdır. İşgali, ihaneti umursamayanlar, yeni ihanetleri, yeni işgalleri çağrıştırır.
Şeriat Girişimlerine Göz YumulamazSiyasal partilerin durduk yere kapatılmasını kim ister, kim kapatır? Yaptıklarını bilmezlikten ve görmezlikten gelerek, ne yaparlarsa yapsınlar, kapatılmamalarını önererek demokrasiye hizmet edilmez. Demokrasiyi yozlaştırıp, kötüye kullananlara engel olunması yurttaşlık görevidir, gereğidir. İşgalleri, ihanetleri, isyanları, 31 Mart’ı, Şeyh Sait, Kubilay, Çorum, Kahramanmaraş, Sivas olaylarını, etnik ve dinsel terörü savunurcasına tutumlarla gazete-dergi köşelerinde, televizyon ve radyo önlerine kurulmak, düşmanlarımızı mutlu kılan davranışlardır. Öneri ve uyarıyı baskı olarak algılamak tümüyle yanlıştır. Ancak aymazlar, bağnazlar, yobazlar, dönekler, çıkarcılar, bölücüler, yıkıcılar; suçlular hukuku dışlayıp, Silahlı Kuvvetleri etkisiz kılarak sonuç almaya çılışmaktadırlar. Varlıklarını borçlu oldukları kurumları kişisel ve partisel çıkarları için yıpratmaya çekinmeyenler, kendi oyun ve düzenlerine engel gördükleri için korolarının çığlığı duyulmaktadır. MGK şeriat girişimlerine göz yumsaydı, kendilerine destek verseydi, övgüler yağdırmaları kaçınılmazdı. 
Laikler adam öldürdü mü, öldürttü mü? Laiklik karşıtlarından başına kötü şeyler gelen oldu mu? Din bilimcileri, din adamları, din görevlileri kadın-erkek ayırdedilmeden öldürülmedi mi? Kimin baskıcı, kimin canavar, kimin soyguncu olduğu açık değil mi? Kimin inançlarını yerine getirmesi önlendi. Yaygaracılar siyaseti din ögesini sömürü biçiminde taşımadan önce bu ülkede Allah’a inanılmıyor, dinler sayılmıyor, peygamberlere bağlılık yaşanmıyor, dinsel gerekler yerine getirilmiyor muydu? 

Dinle Değil Hukukla Yönetmek Mutluluk Vericidir

Devletin bir insan ve hukuk kurumu olarak dinle değil, hukukla yönetilmesi gerçeği çağımızın mutluluk veren bir olgusudur. Kamu düzeniin bozmak koşuluyla tam bir özgürlükle yaşanan inanç, bireyin ve toplumun devlet güvencesinde bulduğu aydınlıktır. Cumhuriyetçi demokrasinin değerini bilmek kendine ve ulusa saygının belirtisidir. Devleti şeriat batağından ve tuzağından kurtarmak için görev kapsamında sunulan önerileri, yapılan uyarıları, demokratik ortamın gerçekleşmesi için konulan ağırlığı, yinelenen anımsatmayı toplumsal istençten ayrı tutmak demokrasi bilinciyle bağdaşmaz. Çoğulcu, katılımcı kurallar ve kurumlar düzeninde toplumun dilek, öneri ve uyarılarını yalnız siyasal partiler yansıtmaz. Gönüllü kuruluşlar, demokratik kitle örgütleri, herkes ülkesi için söz sahibidir. Günlük siyaset ayrı, siyasete ışık tutup onu hukuksallaştırmak ayrıdır. Demokratik gelenekler dışına çıkanları yetkilerini yerinde ve zamanında kullanarak uyarmak onlara da yardımdır. Atatürkçülüğün yinelenmesi ve vurgulanmasıdır. 

Bu konuda nice şeyler söylenebilir. Unutmamamız gereken toplumsal barışın ulusal dayanışmanın temeli olduğu, bunun da dışarıda düzenlenen kuşatma-çevirmeye karşı en etkili savunmayı sağlayacağıdır. Türkiye Cumhuriyeti temel nitelikleriyle sonsuza değin bağımsız varlığını sürdüreceğinden bu koşuya karşı çıkanlar sürekli uyarılacak ve durdurulacaklardır. Cumhuriyeti savunmak özeni ve duyarlılığıyla birlikte 28 Şubat’lar hep sürecektir. Uyumayanlar ve uyutmayanlar uyarmaktan geri kalmayacaktır. Kişi ya da kurum. Bugün birileri, yarın başkaları. Tersini düşünmek boşuna.

http://turksolu.com.tr/ileri/03/ozden3.htm


***