' 28 ŞUBAT'IN SAVCISI BENİM, BİR TEK BENİM İFADEME BAŞVURULMADI ' BÖLÜM 2
“ÜÇ BÜYÜK TEHLİKE ARTMA ÖTESİ BİR HAL ALDI”
Türkiye'deki 3 büyük tehlikeyi,
‘‘Bölücülük’’,
‘‘Şeriat’’ ve
‘‘Çeteler’’ olarak sıralamıştınız.
Bugün bu sıralamada değişen bir şey var mı?
Tehlike şu bakımdan devam ediyor. 3 büyük tehlike artma ötesi bir hal aldı. Bir takım müzakereler yapılıyor, Oslo’da görüşmeler vs…Zübeyir Aydar ile yapılıyor. Sosyal Demokrat Halkçı Parti ile HEP işbirliği yapıyor, Zübeyir Aydar hemen Sedat Edipbucak ile randevulaşıyor. “Siverek ve Hilvan’da PKK’nın faaliyet göstermesine karşı gelmeyin, biz Bucak ailesine hiçbir zarar vermeyeceğiz, Siverek ve Hilvan’da kamu kurum ve kuruluşları, askeri ve polis tesisleri bizim hedefimiz olacak” diyen adam. Bunlar çok ilginçtir, herkes zannediyor ki, sırf Kürtçe konuştuğu için Zanaları götürdüler…Leyla Zanaların mahkum olması yaptıkları faaliyetler nedeniyledir. Öcalan bizzat şunları söyledi: “HEP kökenli milletvekili adaylarının seçiminde etkili olduk. Seçimlerden evvel Zübeyir Aydar, Leyla Zana, Ahmet Türk, Hatip Dicle, Sırrı Sakık ile görüştüm, 91 yılında HEP’e oy vermeyen herkesin tavuğunu bile öldürün talimatı verdim, Leyla Zana’nın yemin töreninde Kürt kimliğini öne çıkartmasını ben söyledim ve Kürtçe konuşması konusunda önerim oldu. DGM’ye yansıyan Leyla Zana da Sedat Edip Bucak’a gidiyor. Diyor ki: “Benim Genel Sekreterim Sayın Öcalan, senin hemşerin, telefon numarasını verelim Öcalan ile görüş, PKK’nın Hilvan ve Siverek’e girip girmemesi konusunda daha rahat anlaşırsınız. HEP kapatılıyor, DEP’in Başkanı Hatip Dicle oluyor. Tuzla’da tren istasyonunda bomba patlatılıyor, 5 askeri öğrenci ölüyor. DEP’in Başkanı Hatip Dicle diyor ki: “Tuzla istasyonunu bombalama eylemini savaş operasyonunun gereği olarak görüyoruz, bunlar askeri üniformalıydılar, savaşta böyle masum insanlar da ölür, Cenevre Anlaşmasına göre savaşta askeri hedefler vurulur”
“ELLERİ EN TEMİZ ÜLKE, TÜRKİYE’DİR”
“ YENİ YAPILACAK ANAYASADA, “ TÜRKİYE’NİN MİLLETİYLE BÖLÜNMEZ ” HÜKMÜ RAFA KALDIRILACAK ”
Bütün bunların meşrulaştırılması çabaları var. Bir de yeni yapılacak Anayasada, “Türkiye’nin milletiyle bölünmez” hükmünü rafa kaldıracak, demokratik özerklik mi diyecekler, federasyon mu diyecekler vs…bunlar tartışılıyor. Ama kimlerle tartışılıyor, bunları söyleyen, yapan, Öcalan’ın talimatından başka hiçbir şeye önem vermeyen insanlarca yapılıyor. Devrimci Hukuk kitabımda en önemli bölüm, “Elleri en temiz ülke, Türkiye’dir” 1950’de çok partili hayata geçtik. Ekseriyet sistemi de var, CHP, Hatay, Gaziantep, Urfa, Hakkari, Edirne vs gibi yerlerden oy almıştır. 54, 57 seçimlerinde de böyledir. Tunceli’de yapılanlarla ilgili kıyametler koparılıyor ama CHP’nin en çok oy aldığı il hala da Tunceli’dir. 27 yıllık tek parti iktidarında iddia edilen şeylere rağmen, halkımız 3 seçimde de CHP’ye oy vermiştir çünkü Cumhuriyetimiz oraya nizam, düzen getirmiştir. Ama sonradan öyle hatalar yapılmıştır ki, orada toplumun lideri durumunda olan kim varsa, “ Bunlar Demokrat Partiyi destekliyor ” diye mecburi iskana tabi tutulmuşlardır, sürülmüşlerdir(Ahmet Türk’ün ailesi de dahil), hepsi devlete düşman edilmiştir. Diyarbakır Hapishanesinde yapılanları tasvip etmeye olanak var mı? o kadar büyük hatalar yapılmıştır ki.
“TERÖR ÖRGÜTÜNÜ KINAMAMAK DAHİ PARTİ KAPATMA NEDENİ OLABİLİR”
HADEP’in seçimlere katılmaması için talepte bulundunuz. Sizce Kürt siyasetinin, Türk siyasetinde bir yeri olmalı mı?
Ne münasebet? Siz terörü teşvik ediyorsanız. PKK’nın lideri dahi kimlerin milletvekili olacağını kararlaştırıyorsa, “Sizin partinize oy vermeyen kişinin köyünü yakın” diyorsa, Hatip Dicle’nin Tuzla bombalanmasını meşru göstererek savaş halinde olduklarını haykırıyorsa, Leyla Zanaların Silvan ve Siverek’in kendilerine lazım olduklarını söyleyip, askeri tesislere saldırmaları bu kadar ortadaysa hala da bütün bu insanlar bu politikaların oluşturulmasında rol alıyorlarsa ve yüzlerce eylem destekleniyorsa…En son Batasuna Partisinin kapatılması davasında, bırakın diğer eylemleri terör örgütünü kınamamak dahi parti kapatma nedeni olabilir dendi. Şunları söyleyen, yapan, eyleme geçiren, öğretmenlerimizi bile dağa kaldıran insanları demokrasi adına anayasayı uygulamaktan başka yol olmamalı. Ama şöyle bir durum da var, AİHM’e başvurmak. Bizim Anayasa Mahkememiz; 2’ye karşı 9 oyla Refah partisi kapatılsın, diyor. AİHM büyük heyet olarak toplanıyor, bir tek muhalife karşı daha büyük oyla haklı buluyor.
“TERÖRİST ÖRGÜTLERİN YAPTIKLARI ÇOK SAPIK BİR İNSAN HAKKI İHLALİDİR”
Siz zaten insan hakları ihlallerinin devlet görevlilerinden çok terörist örgütler tarafından yapıldığını söylüyorsunuz.
Tabi ama yalnız ben söylemiyorum, birleşmiş Milletlerin kararını tebliğ ediyorum. Avrupa’ya, Amerika’ya göre ancak devletler insan hakkı ihlali yapar, terörist örgütlerin yaptıkları insan hakkı ihlali sayılmaz. Bu çok sapık bir insan hakkı ihlalidir. Bir devlet görevlisi birine iki tokat atsa, insan hakkı ihlali ama bir terörist örgüt atom bombasıyla bir şehri ortadan kaldırsa insan hakkı ihlali değil, çünkü devlet yapmadı örgüt yapmadı. Birleşmiş Milletlerde, “Terörist örgütlerde insan hakkı ihlali yapabilir” diye karar çıktı ama bütün Avrupa ülkeleri ve ABD çekimser oy kullandı.
“ ECEVİT, ULUSAL BİR ÇAĞRI YAPINCA DSP’YE KATILDIM ”
“ CHP, KEMALİST ÇİZGİSİNİ KORUSAYDI TÜRKİYE BAMBAŞKA OLURDU ”
“ CHP’NİN TANINMAZ HALE GELMESİNDE İNÖNÜ’NÜN DE SORUMLULUĞU VAR ”
“ HİTLER İLE KEMAL DERVİŞ’İN BAĞLANTISI…”
Sizin siyasi girişimlerinize gelelim…Bülent Ecevit'in lideri olduğu dönemde DSP'ye katılarak ''Atatürk'ün partisi dahi tanınmaz hale geldi. Türkiye'nin gerçekten ulusal bir çağrıya ihtiyacı olduğunu hep düşünüyordum.” diyerek , milletvekili aday adayı oldunuz. Sizce CHP’nin tanınmaz hale gelmesinde Baykal’ın ve Kılıçdaroğlu’nun payı ne?
CHP’nin tanınmaz hale gelmesinde İnönü’nün de sorumluğu vardır. CHP, Kemalist çizgisini koruyabilseydi, bugün bambaşka bir Türkiye’de yaşıyor olurduk.
Ben hiçbir zaman siyaset düşünmüyordum, DSP dahil hiçbir partide siyaset düşünmüyordum. Antalya’da Eyilik Tv vardı, haftada bir defa, “Vural Savaş ile uzun uzun” diye bir program yapıyordum, biterken benimle söyleşi yapan arkadaş, “Mutlaka sizin gibi adamlar siyasete girmeli” diyordu, en sonunda rest çektim, bir daha bu soruyu sorması halinde programa çıkmayacağımı söyledim. Ecevit ulusal bir çağrı yapmıştı, o gün de yine sormaz mı…”Valla dedim düşünmüyordum ama bir Başbakan ulusal çağrı yapıyor, bize de bir görev düşüyorsa ben hazırım” dedim, bir saat sonra bir telefon. “Vural bey, sabah bekliyoruz”…Ecevit’e şunu söyledim: “Yüzde 4’ten fazla oy alamazsınız” Atatürk’ün kemiklerini sızlatan CHP kitabımda ayrıntılarıyla hepsini anlattım. Bana o zaman Kemal Derviş’i en çok eleştiren kişi olduğum hatırlatılarak, Ecevit’in kendisini getirdiğinden bahsedildi. Kemal Derviş bu partide olsaydı ben bu partiye girmezdim, dedim. II.Cihan Harbinde Türkiye’ye çok önem veriliyor, 3 tane namlı anılarını yazdı, üçünde de müşterek husus, kendi tarafına çekmek için en çok casus Ankara, İstanbul’daydı. Hitler, eski Başbakan Von Papen’i Ankara büyükelçisi yapıyor, Von Papen yanında tek kişiyle gelmiştir. Bu kadın Kemal Derviş'in annesi Gerti Jeathke'den başkası değildi.
“ GAP PROJESİ DAİMA ENGELLENDİ ”
AKP'nin Enerji Bakanı Hilmi Güler, enerji için yaptıklarını anlatmak için bir konferans vermişti, ben de gittim, güzel anlattı. Dedim: “Siz hiç büyük barajlardan bahsetmediniz” “Ya Vural bey, Kemal derviş 15 günde 15 yasa çıkartmış, bir tanesi büyük barajları devlet su işleri yapmayacak, özel sektör yapacak, özel sektör de yapmıyor. Biz ne yapalım” dedi. Güneydoğu’da terörü bitirmenin en büyük projesi GAP projesiydi. Birinci 5 yıllık kalkınma planı diyor ki, “Bu projeyle Türkiye’nin 1/3 geliri, 3 katına çıkacak, 12 milyon kişiye de iş sahası açılacak. Fakat bu proje daima engellenmiştir. Hala da tamamlanacağı şüpheli.
“İLK PARTİ KAPATMA DAVASINI DSP İÇİN AÇACAKTIM”
“MHP’NİN PARTİ KAPATMAYA NEDEN OLACAK HİÇBİR FAALİYETİNİ TESPİT EDEBİLMİŞ DEĞİLİM”
Atatürkçü çizgisini koruyamayan partilerle ilgili bir probleminiz oldu mu? Kaos ortamı demişken ülkücü camia da bir zamanlar ülkeyi karıştıranlar arasında gösteriliyordu. Yapılan bazı yanlışlıklara dikkat kesilmenize rağmen, “MHP'ye inceleme yok” şeklinde beyanatlarınız oldu. MHP’nin ülkenin bütünlüğüne ters düşen eylemlerini saptadınız mı?
Parti kapatma nedenleri bellidir. SHP’den misal vereyim. Kongresini yapmıyordu. “Kongreyi zamanında yapmama parti kapatma nedeni” Benden önceki başsavcı müracaat etmiş, süre de verilmiş, ona da uymuyor… Başsavcı olur olmaz ilk karşılaştığım sorun bu oldu. Fakat 3-4 sene geçmiş, Başsavcı gereğini yapmamış. Ben derhal Rahşan Ecevit’i aradım. “Makul bir sürede kongrenizi yapmazsanız partiniz hakkında kapatma davası açarım” demişimdir. İlk parti kapatma davasını DSP için açacaktım. Ama CHP’nin bir bölücü faaliyeti yok, laikliğe aykırı faaliyeti yok. Neye dayanarak o partiler hakkında bir şey yapacaksınız? MHP’nin parti kapatmaya neden olacak hiçbir faaliyetini tespit edebilmiş değilim. Bizim partilere bir düşmanlığımız yok ama yapsaydı da onun hakkında da en azından delil toplar, gereğini yapardık. MHP, ülke bütünlüğünü ihlal edeceğine inandığı kişi veya davranışlara karşı bir takım söylemlerde bulunuyor.
Irkçılık, Milliyetçilik suç Sayılmıyor mu?
Irkçılık bambaşka bir şey. Şu ırkçılığa delalet eder diye bir şey bizim ne dinimizde, ne de Osmanlıdan gelen geleneklerimizde ne de tarihimizde var.
“28 ŞUBAT’IN SAVCISI BENİM. ŞİMDİYE KADAR BİR TEK BENİM İFADEME BAŞVURULMADI”
“Eğer başka bir partide Refah Partisi devam ettirilmek istendiğini saptarsam, o parti için de kapatma davası açarım” demiştiniz. “AKP çoktan kapatılmalıydı” kitabınıza rağmen, bugünkü konjonktürde Ak Partinin kapattığı dönemler konuşuluyor. Yani kapatılmıyor, kapatıyor…?
Karşı devrim denilen husus budur. Yargı vesayet altındaydı. Son zamanlara gelinceye kadar Yargı kadar temiz kuruluş yoktur. Yassıada Mahkemeleri misal verilir, o da özel kurulmuş. Ne karar vereceği önceden belli. 27 Mayıs ihtilalı olmuştur, Yassıada bir takım kararlar vermiştir, o kararların tasvip edilecek tarafı yok. Ama 17 dava Anayasa Mahkemesine intikal etmiştir. İçinde en büyük yolsuzluk diye nitelendirilen kromit davası var, Demokrat partiye yardım edenlerle ilgili davalar var vs..Ben de o zaman Anayasa Mahkemesinde stenograf olarak çalışıyordum, zabıtları da ben tutuyordum, 17 davada da Başsavcı berat istemiştir, Anayasa Mahkemesi de oy birliği ile hepsini berat ettirmiştir. 12 Eylül zamanında Demirel, Ecevit, Baykal hepsi hakkında davalar vardı, bir tek mahkumiyet kararı çıkmamıştır. Refah partisi kapatma davasını AİHM bile haklı bulmuş. Hem de ben 3 ayrı nedenden dava açtım, Anayasa Mahkemesinde “Başsavcı açtığı davada haklıdır” diye karar çıkmış. Zaten herkes şaşıyor. 28 Şubat’ın Savcısı benim. Şimdiye kadar bir tek benim ifademe başvurulmadı. Benden sonra görev yapan Sabih Kanadoğlu dinlendi vs…Çünkü katiyetle yaptığımız her işin Anayasaya, hukuka uygun olduğunu onlar da biliyor.
“BİR İNSAN KENDİ DİNİNİ BİLMEDEN TOPLUMU ANLAYAMAZ”
İsveç Ankara Büyükelçi Michael Sahlin’i RP’nin kapatılmasına yönelik ikna ettiğiniz konuşmada: 7-8 yaşlarındaki çocuklara kuran ezberletilmesinin ve din adamı yetiştiren bu okulların çoğalması endişenizi paylaşmışsınız. İkna edemediğiniz kimse kaldı mı?
6-7 yaşındaki çocukların hiç bilmedikleri bir dilde(Arapça) o dev kitabın, kelime kelime ezberlettirilmesi, o çocuğun psikolojisini nasıl bozacağı, ondan sonraki tüm davranışlarını nasıl etkileyeceği konusunda kurslara katılan insanlardan, bu konudaki en değerli bilim adamlarına kadar görüşlerini naklettim. Bir insanın Kuran’ı öğrenmesi kadar tabi bir şey yok. Ben de çeşitli tefsirleri Arapça bilmememe rağmen okumuşumdur. Kendi dinini bilmeden bir insan toplumu anlayamaz ama denetimsiz Kuran kurslarında küçük yaştaki çocuklara, Kuran-ı Kerim’i tek kelimesini anlamadan baştan sona ezberlettirilmesini ne pedagojik bakımdan ne dinimizi öğrenme bakımından doğru bulmuyorum. İsveç Ankara Büyükelçi’ne dedim ki, “Sizin din kitabınızın da aslı Latince, 6-7 yaşındaki çocuklara bunu baştan sonra ezberletseler bunu onaylar mısınız? “Ben papaz çocuğuyum, hiçbir dinde böyle bir şey olamaz” diye cevap vermiştir bana.
“ İMAM HATİPLİLER DİNCİ PARTİLERE OY VERİYOR ”
Siz bir din eğitimi alsaydınız, ilahiyatçı olsaydınız, din eğitiminin insan üzerindeki olumlu etkilerini konuşuyor olurduk. Öyle değil mi?
Bir anket yapılsın, 2 milyona yakın imam hatiplilerin kaçı İslamcı referansları olmayan bir partiye oy vermiş? Bu şekilde eğitim gören insanlarda ne laiklik olur, ne çağdaş Türkiye olur…
Şeriat büyük bir tehlikedir, hatta bunlarla uğraşmak büyük sevap demiştiniz. Ve sırf dini referans alıyor diye bir parti için kapatma davası açmanızı, cehenneme gitmekten korkmuyorsunuz diye karşılayanlara “Dini siyasete alet edenler hakkında gereğini yaptığım için cennete gidebileceğime inanıyorum” yanıtı verdiniz.
Değil, şeriat büyük tehlike, demedim. Cennete gidersem bir tek sebepten giderim, dini siyasete alet edenlerle bir mücadele yaptığım için. Buna samimiyetle inanmaya devam ediyorum.
“KURAN’IN ÖĞRENİLMESİNİ EN ÇOK ATATÜRK VE ATATÜRKÇÜLER İSTEMİŞTİR”
“HİÇBİR İSLAM ÜLKESİNDE DEMOKRASİ GERÇEKLEŞEMİYOR”
Dini siyasete alet etmeyenleri nasıl ayıracağız peki? Dini devlet yöntemine karışmasının hiç makul bir yolu yok mu? asıl korkulan şey burada İslam mı, İslam’ın kullanılma biçimi mi?
Dinimizi asıl anlamının hata Kuran’ı Kerim’in tam öğrenilmesini en çok Atatürk ve Atatürkçüler istemiştir. Hutbeler Arapçaydı, Türkçe okunmasını ve anlaşılmasını istedi. Ahmet Hamdi Yazar’a Kuran-ı Kerim’in Türkçesini yazdırmıştır ve binlerce adet bedava dağıtmıştır. Sorun dinimizden değil, dini siyasete alet ederek sömürenlerden. Bütün İslam ülkelerinde dine en büyük zarar verenlerin kendileri olduğunu görüyoruz zaten. Kuran-ı Kerim çok daha ileri bir dünya görüşünü insanlara anlatmaya çalışan çok önemli bir kitap. Fakat dini eğitim alan din adamlarının politikaya etkili olduğu hiçbir ülkede çağdaşlık olmaz. Niye ortaçağ diyoruz? Avrupa, 1000 yıl İslamiyet’ten daha geri bir durumdaydı cadı kazanları, engizisyonlar vs. Dinimiz esasları bakımından diğer dinlerden üstün olduğu halde neden hiçbir İslam ülkesinde demokrasi gerçekleşemiyor? Veya hangi yerde laik eğitim yok da orada demokrasi olmuş? Ben Türkiye’de artık olabileceğine inanmıyorum.
Yahudi asıllı Naumark, Avrupalının Türkleri neden sevmediğini Hıristiyanlık açısından ele almış. Türklerin Müslüman olduğu için sevilmediğini aktarmış. O zaman Avrupa’ya karşı gücümüzü ortaya koyabilmemizin yolu, İslam’dan geçmiyor mu?
Orada diyor ki: “Batı, her zaman İslamiyet’i sapık inançlara kanalize etmiştir. Vehhabiliği kuranlar, İngiliz Dominyon Bakanlığının adamlarıdır. Ahmet Emin Yalman anılarında yazıyor. Fransızlar geliyorlar, o zaman Milli Eğitim Bakanı olan Maarif Nazırı “Aman bu modern okulları bırakın, eski mahalle okullarına dönün, halkı daha kolay idare edersiniz” diyorlar. Yalman bile O gerici sistemi ülkemizde yaşatmak istediklerini yazdı. Avrupa hangi ülkenin kalkınmasını, ilerlemesini ister? Ülkeleri geri bırakacak tarikatları Batı daima desteklemiştir. Dış İşleri Bakanı olarak önemli iki isim var biri Genel Kurman Başkanlığı da yapmış, Colin Powel. Berlin’de bir televizyon programında soruyorlar, “Irak’ta kaybettiniz mi?” diye. “Yok Irak’ta kaybetmedik, bundan sonra bütün İslam ülkeleri tamamen dini rejimlerle yönetilecek, Anayasaları da Kuran olacak” En son 3 ay önce Henry Alfred Kissinger (Nobel barış ödülü almış, küresel yeni dünyanın mimarlarından kabul ediliyor) ile bir söyleşi yapılıyor, “ABD niye etkili diye soruyorlar?” “Biz ABD’de vatan hainlerini öldürüyoruz, diğer ülkelerde de vatan hainlerini kahraman haline getirip iktidara taşıyoruz” Ben her zaman söylüyorum, emperyalist güçler bir partiyi, tarikatı destekliyorsa, bilin ki bu coğrafyadaki ülkeleri paramparça etmeyi planlıyorlar. Demirel ile yapılan bir söyleşi var, “En çok askeri müdahaleler size karşı yapıldı, niye?” “Ne zaman komşularımla münasebetleri düzeltmeye kalksam başıma bir felaket geldi”
Kitapta Rıza Şah ile Atatürk arasındaki sohbete yer vermişsiniz. Orada Atatürk, ”Toplumda köklü değişiklikler yapmak isteyen her lider yobazlarla muharebe etmeye mecburdur” sözleri paylaşılmış. Atatürk’ün bugünkü AK Partiye bakışı ne olurdu sizce? AK Parti ile mücadele etmeye muktedir bir güç var mı?
“ATATÜRK ZAMANINDA VATAN HAİNLİĞİNİN CEZASI KOMÜNİZM PROPAGANDASINDAN DAHA AĞIRDI”
“ECEVİT YASAYI DEĞİŞTİRMESEYDİ AKP KAPATILMIŞTI”
“28 ŞUBAT ÖNCESİ, SONRASI YAPILANLAR AKP'NİN İŞİNE YARAMIŞTIR”
“AKP KAPATILSAYDI, YARGIYI ELE GEÇİREMEYECEKLERDİ”
Türkiye Cumhuriyetinin temelleri çok sağlam atılmıştır. Meclisin ilk çıkarttığı yasalardan biri, “İhanet-i Vataniye yasasıdır. Birkaç değişiklik yaptırmıştır ve Atatürk, yasa gereği dini siyaset alet edenleri vatan haini olarak kabul etmiştir. 163.madde çok önemlidir. 163. Madde bizim Anayasamızın 24 son maddesiyle kelime kelime aynıdır. “Hiç kimse dini istismar edemez” Ve çok ağır cezası vardı. Atatürk zamanında bu 163. Madde vardı ve komünizm propagandasından bile cezası ağırdı. Demokrat parti bunun cezasını daha da ağırlaştırdı. Ve 11 sayılı yasa ile de hem 163.madde vatana ihanet, bölücülük kapsamında kabul edildi. Özal zamanında hem ihanet-i vataniye yasası hem de 163. Madde yürürlükten kaldırıldı. Dolayısıyla dini siyasete alet eden kişiler vatan haini olmaktan çıktı ve bu kişilere karşı bir cezai müeyyide uygulamaya imkan kalmadı. Halkı kışkırtma gibi esasları kapsayan bir 312. Madde kaldı. Onu da Tayyip Erdoğan’ın mahkumiyeti var diye, o suçtan mahkum olanlar partiye üye bile olamıyor diye Deniz Baykal öncülük yaptı, o da kuşa çevrildi…kala kala bir parti kapatma müeyyidesi vardı. Ecevit, kapatılma oylamasını 6’ya 5’ten, 7’ye ‘e çıkarttı. 7’ye 5’e çıkartmasaydı şimdi AKP kapatılmıştı. 6’ya 5 kapatılsın diye oy kullandı. Kapatılsaydı, Tayyip Erdoğan’ın milletvekilliği, dolayısıyla Başbakanlığı düşecekti. Hakkında bekleyen dosyalar açılacaktı, yargıya hesap veren kişi o olacaktı, pek çok kişinin milletvekilliği düşeceği için Anayasa değişikliği meclisten geçemeyecek, yargıyı ele geçiremeyeceklerdi. 28 Şubat öncesi, sonrası yapılanlar hep AKP'nin işine yaramıştır.
“ERDOĞAN’IN SİİRT’TEKİ SEÇİME KATILMASINA İMKAN YOKTU”
Deniz Baykal’ın da onayıyla Erdoğan’ın yasakları kaldırıldı. Fakat milletvekili olmasına yine de imkan yoktu, Siirt’te bir milletvekili istifa ettirildi, fakat yasa diyor ki:” Bir yerde yenileme yapılırsa, eskiden seçime katılanlar yeniden katılabilir” Recep Tayip Erdoğan’ın yasalarımız gereği Siirt’teki seçime katılmasına imkan yoktu. Yüksek Seçim Kurulu yasayı ihlal ederek seçime girmesine izin verdi, hatta YSK Başkanı: “Hukuki değil siyasi bir karar verdik” dedi. Ve çok ilginç, onun YSK’da görüşüleceği zaman tarihte ilk defa Amerikan Büyükelçisi Edelman YSK’yı ziyaret etti. “Gereğini yapın, Erdoğan seçimlere girsin vs” diye. Anayasa Mahkemesi “1’e karşı 11 oyla bu partinin laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmiştir, dedi ama çoğunluk: “Laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmiştir ama devlet yardımını az alsın, ülkeyi yönetmeye devam etsin” Çünkü meclis çoğunluğu da elinde, yasayı değiştirmeye gücü var….Tamam deliller yeterli değil, dersin, partiyi kapatmazsın bunu saygıyla karşılarız ama bir yandan laikliğe aykırı eylemlerin odağı haline gelmiş bir partidir diyeceksin ama Türkiye’yi yönetmeye devam etsin dediğin zaman yaşadığımız ve bundan sonra yaşayacağımız her şeyin önünü açmış olursun. Tüm bunlar 28 Şubat sürecinde yapılıyor, bu yargıdan niye bu kadar şikayet ediyorlar, sanki askeri vesayet varmış gibi…her şey hepimizin gözü önünde.
“ŞİMDİ BAŞSAVCI OLSAM, HİÇBİR PARTİNİN KAPATILMASI İÇİN DAVA AÇMAM”
Vatana hainliği dedik de…“Öcalan’ın yargılanacağı sırada, “Apo için vatana ihanet dosyası yeter” demiştiniz. Bugün Vatana İhanetin yerini alan başlıkları nasıl görüyorsunuz? Öcalan’a verilecek tavizler vatanı ihanet döngüsünden kurtarır mı?
Gerek ihanet-i vataniye kaldırılarak, gerek vatana ihanet kabul edilen 163.madde kaldırılınca Vatan’a İhanet kavram olarak suç olmaktan çıktı. Hukukumuzda “Vatana ihanet” diye bir suç yok. Ancak Cumhurbaşkanı vatana ihanetten yargılanabilir deniyor. Ne yaparsa vatana ihanet sayılacağı hususunda Erdoğan Teziç dahil pek çok bilim adamı çok ciddi makaleler yazdı. Eski uygulamalardan faydalanabileceğini söylüyorlar. Neler vatana ihanet kabul edilmiş: Dini siyasete alet etmek, Türkiye’yi bölmeye çalışmayı kabul etmiş…ama yine de bunu taktir edecek TBMM’dir çünkü savcı dava açmayacak. Son Anayasa deşikliğinden sonra parti kapatma davası açmanın hiçbir anlamı kalmadı. Şimdi Başsavcı olsam, hiçbir partinin kapatılması için dava açmam. Çünkü yasaya göre, bir parti kapatılsa dahi hiç kimseye siyasi yasak gelmeyecek, milletvekillikleri düşmeyecek. AKP kapatılsa, Recep Tayyip Erdoğan’ın milletvekilliği düşmeyecek, Başbakan olarak kalacak, partinin ismi değişecek vs. 163 kalkınca neye dayanarak dava açacaksın?
“ 5 YIL İÇİNDE TÜRKİYE FİİLEN BÖLÜNÜR ”
“ TAVİZLER, TÜRKİYE’NİN PARÇALANMASINI HIZLANDIRIR ”
Müzakere yürütülen kişilerin ne yapmak istedikleri ortada. Bunlara verilecek tavizlerle Türkiye’nin parçalanması hızlanır. Gidiş gidiş değil. Cüneyt Özdemir ile iddiaya girdik. Yapılan uygulamalar, dış güdümlü politikalar, buna destek veren güçlerin etkinliğini göz önünde bulundurarak söylüyorum: 5 yıl içinde Türkiye fiilen bölünür. Cüneyt Özdemir, “Vural Bey bu kaseti saklayacağım, 5 sene sonra yayınlayacağım” dedi. Türkiye bölünmezse en çok ben sevinirim. Şimdiye kadar söylediğim hiçbir şeyden mahcup olmadım. Mahcup olmayı temenni ediyorum. Kağıt üzerinde bölünmese dahi, Türkiye’nin toprak bütünlüğünü 5 yıl içinde bozulacağına inanıyorum. Kademe kademe yapılan uygulamalarla laikliğin de elden gittiğini düşünüyorum. Her şey arzu etmediğimiz bir düzenin kurulması için yapılıyor. Fakat Türk vatandaşlarımızın, özellikle kadınlarımızın şunu hiç unutmaması lazım. Şu anda kadınlarımız için en katı kurallar Afganistan’da uygulanıyor. Yanında erkek olmadan dışarı çıkmak yasak, okuması yasak…Taliban el koymadan Afganistan’daki durum şuydu: Doktorların %50’si, öğretmenlerin %70’i kadındı. Şu anda liberal pek çok aydın yetmez ama evet oyu kullanıp, Türkiye’yi bu hale getirdikleri için sızlanmalara başladılar. Bunları destekleyenlerin %90’ı 5 sene sonra –zaten ağızlarını açıp bir şey söylemeyezler de- hepsi(özellikle kadınlarımız) pişman olacaklardır.
“ERDOĞAN, MECLİSİ FESİH ETME YETKİSİ İSTİYOR”
1932 Mis Turkey güzeli Keriman Halis, M. Kemal’e çektiği telgrafta Atatürk’ün dini siyasete alet eden siyasetçiler için, “Vatan Haini” ifadesini kullanmış. Din, siyasetin tekelinden çıkartıldığında, askeri vesayetten kurtulmanın verdiği rahatlığın aynısını yaşayacak mıyız?
Türkiye’de gerçek bir demokrasi olsaydı, askerlerin bizim de tasvip etmediğimiz girişimlerde bulunmasının ortamı olmayacaktı. Ama ne doğru dürüst bir seçim sistemi olur, o sisteme rağmen ne ön seçim doğru dürüst yapılır… bunu daha da pekiştirecek adımlar atılıyor. O çok eleştirilen Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, Taslağa göre, Anayasa’da değişiklik yapılacak, Atatürk’e Recep Tayyip Erdoğan’ın istediği gibi meclisi fesih etme yetkisi verilecek. Mahmut Esat Bozkurt: “Bu hiçbir zaman parlamenter sistemle bağdaşmaz” diyor ve onun karşı çıkışıyla bu taslaktan çıkartılıyor. Ve Erdoğan’ın istediği değişiklikler, meclisi fesih etme yetkisi hangi Başkanlık sisteminde var? Yargıtay üyesini veya Anayasa Mahkemesi üyesini Başkan seçecek, diyor. Almanya’da bütün Anayasa Mahkemesi üyelerini meclis seçiyor. Ama 2/3 çoğunlukla seçiliyor. Bizde ombudsman dahil hepsi oy çokluğu ile yani AKP kimi isterse? Getirilen bir takım yasa çıkarma yetkileri dünyanın hiçbir yerinde yok. Belki hitler hariç Anayasa ile hiç kimseye böyle yetki verilmemiştir. O yetki verilen kişilerin de ülkelerini ne hale getirdiğini de tarih kaydediyor. Taslağı hazırlamak dahi niyetin açık göstergesi değilse biz hiçbir şeyden anlamıyoruz. Şu anda Anayasa değişikliği ile herkesin uygulamalarından şikayet ettiği yepyeni bir yargı düzeni kurulmadı mı? Siz Anayasa Mahkemesinin, AKP'nin önem verdiği bir yasayı iptal edeceğine inanıyor musunuz? Ona rağmen her şeyi ben tayin edeceğim durumu var. Bunun için en son meclisteki bölücü partiyle anlaşması konuşuluyor. Onların ne isteyeceği belli. Bu tarafın ne isteyeceği belli. Allah sonumuzu hayır etsin.
“AKP, CUMHURBAŞKANININ HERŞEYİ YAPABİLECEĞİ BİR SİSTEM İSTİYOR”
Başkanlık sistemi için ne tür kaygılar besliyorsunuz?
Başkanlık sistemi zaten bize özgü. Başkanlık sisteminin başarıyla uygulandığı görülen tek ülke ABD. ABD’de de Başkan’ın meclisi fesih etme yetkisi var mı? Atadığı senatonun onayı olmadan Yüksek Mahkeme üyesi seçilebilir mi? Almanya’da meclis seçiyor ama 2/3 çoğunluk dediğiniz zaman mecliste bulunan her partinin oyu gerekiyor. Orada barajlar düşük. Bizde öyle bir sistem kurulmaya çalışıyor ki, AKP, onun seçtiği veya halkın seçtiği Cumhurbaşkanı her türlü icraatı(kanun hükmünde kararnameler çıkartmak dahil) her şeyi yapabilecek.
“HUKUKÇULARIN ÇAĞDAŞ HUKUKU YAKINDAN TAKİP ETMEME SORUNU VAR”
Peki Ergenekon ve Balyoz tutuklularına gelelim…Uzun tutukluluk süreleri için nasıl bir yasal düzenleme yapmak lazım?
Hukukçuların çağdaş hukuku yakından takip etmeme sorunu var. Ceza Mahkemeleri usulü kanununda bizden önce en önemli değişikliği 1989’da İtalya yaptı. Aynen kabul etsek hiçbir meselenin kalmayacağı 275.maddesinde şu hüküm var: “Olağanüstü büyük önleme zaruriyetinin varlığı dışında şu hallerde tutuklamaya başvurulamaz. Sanığın hamile olması, emzikli anne olması, ağır hasta olması veya 65 yaşından büyük olması. Fakat Amerika daha ileri gidiyor, diyor ki: “Tutuklama kararı bir kişi hakkında verildikten sonra 30 gün içinde mutlaka iddianame düzenlenecek, bundan sonra en geç 70 gün içinde dava bitirilecek”
“TÜRKİYE, HUKUK DEVLETİ OLMAKTAN ÇIKMIŞTIR.”
Parti kapatılamıyor ama bir gün Ergenekon olayı, ‘Keser döner sap döner gün gelir hesap döner” atasözünde olduğu gibi bir gün tersine dönebilir mi?
Fehmi Koru’nun yazdığı şey şuydu: “Ergenekon soruşturmaları, Bush-Erdoğan görüşmesinde kararlaştırıldı.” Ondan sonra yapılanlar: Kim tahliye kararı vermişse uzaklaştırıldı veya sürüldü. Dün ilk defa şikayet üzerine bunca hukuksuzluk yapan Savcılardan biri hakkında soruşturma başlatıldı. Türkiye hakikaten şu andaki kadar hukuka aykırı pozisyon içine girmemişti. Avukatlardan öğrendiğimiz kadarıyla, mahkeme en sonunda değerlendireceğiz, diyormuş. Halbuki bunlar duruşma sırasında da gündeme getirilemez. Türkiye Cumhuriyeti hukuk devleti olmaktan çıkmıştır. Çünkü ne anayasa uygulanıyor, ne yasalar doğru dürüst uygulanıyor…Benim ilk görev yaptığım Kars’ta Kaymakam şoförü bir şey söylerdi: “Benim bozduğum arabayı hiç kimse tamir edemez” diye. Ne olacak Allah aşkına? Farzet Vural Savaş’ı Adalet Bakanı yaptılar. Ben ne yapabilirim? Bir tek bu hukuksuzluğu yapan Savcılardan birini yerinden alabilir miyim? HSYK’yı kim oluşturmuş? Anayasa Mahkemesine sevk etseniz, hangisi bakar? Bunları yargılayacak kurumları düzeltmenin imkanı yok.
“Yasadışı şekille bir Oramiralin 14 yaşındaki evladının odasına kamera koyanları bulmayıp görüntüleri iddianameye yazan kişi HUKUKÇU olamaz.” şeklinde bir tweet okumuştum. İyi hukukçuların da mı sonu geldi?
Bir ülkede “Parasız eğitim istiyoruz” diye pankart açan gencecik çocuklar, yıllarca hapse atılıyorsa Allah aşkına bu ülkede hukuk devletinden, demokrasiden bahsedemezsiniz. İktidarın besleme basının etkisinde kişilerden olmak lazım.
Arınç, “Saygın insanları farklı yargılamalıyız” dedi. Saygınlığın ölçütü nedir?
Taslağı başındaki heyete hazırlattığı Ergun Özbudun bile Yüce Divanda yargılanması lazım, diyor. “Ben yaptım oldu” deniyor. Bunu Başbakan dahi söylüyor. Demek ki hukukçu çevresi uyarıyor. Ona rağmen dinleyen yok. Öyle bir hukuk düzenine girdik ki, kimin başına ne geleceği belli değil.
Erdoğan da dinleniyor, uzun tutukluğa o da karşı…Kimin nasıl bu durumu düzelteceği belli mi?
“Hukuka aykırı şekilde elde edilen deliller kullanılamaz” hükmü Anayasamıza girdi mi, AKP zamanında ceza muhakemesi usulü kanunlardaki değişiklikten sonra: Bir Savcı, hukuka aykırı şekilde elde edilen delile dayanarak dava açamaz: açıyor. Mahkeme bu çeşit delillere dair iddianameyi reddeder: mahkeme hep kabul ediyor. Mahkemede hukuka aykırı şekilde elde edilen delil iddiası derhal karara bağlanması lazım: temyiz aşamasını mutlak bozma nedeni.
“28 ŞUBAT SÜRECİNDE ASKERLER EN ÇOK BENİ ELEŞTİRDİ”
“POMPALI TÜFEĞİN SUÇ KABUL EDİLMESİNİ ENGELLEDİM”
Tekrar 28 Şubat’a dönecek olursak…Talat Şalk, hükümet yetkililerinin imzalarıyla gerçekleşen hükümet feshinin bir darbe olmadığı görüşündeydi. Sizce 28 Şubat bir darbe mi, direniş mi?
28 Şubat kararları verildi. Başsavcı da benim. Askerlerden en çok eleştiriyi de ben aldım. O ana kadar hiçbir temasımız yoktu. Davayı açtım, Genel Kurmaydan bir Paşa bana telefon etti: “Vural Bey, bizim elimizde de deliller vardı” “Valla, ben parti kapatma davası açacağım, elinde delil var getirsin diye gazetelere ilan mı verecektim?” dedim. Genel Kurmay’dan bir takım deliller geldi, Anayasa Mahkemesine gönderdim. 28 Şubat kararlarının ekinde “pompalı tüfekler” mevzuu vardır. Pompalı tüfekler, o ana kadar Yargıtay’ca suç kabul edilmiyordu. 28 Şubat kararlarından sonra 8.ceza dairesi pompalı tüfekleri suç kabul eden bir karar verdi. Derhal itiraz ettim. “28 Şubat kararları kanun değildir, siz şimdiye kadar suç kabul etmediğiniz şeyi niye suç haline getirdiniz?” Ceza Genel Kurulu da benim itirazımı kabul etti. Bir kokteylde bir paşa yanıma geldi: “Vural Bey, pompalı tüfekleri ceza dairesi ne güzel suç kabul etti, siz niye itiraz ettiniz?””Biz hukukçuyuz, kanun ne derse onu yaparız vs”
“ERDOĞAN BANA TEŞEKKÜR ETTİ”
Recep Tayip Erdoğan İstanbul’da bir toplantı yapıyor, halk: “Vur de vuralım, öl de ölelim” diyor, Erdoğan diyor ki: “Sizin isminiz Vural mı ki vurayım, soy isminiz Savaş mı ki savaşayım?” İstanbul Başsavcılığı hakkımda öldürmeye teşvikten dava açıyor. O suçtan mahkum olsa, siyasi hayatı ebediyen biterdi. Fakat dava devam ederken bir yasa değişikliği yapılıyor, “Büyükşehir Belediye Başkanları hakkında Başsavcı Vural Savaş dava açacak” Dosyayı bana gönderdiler. 1 yıl geçmiş kişisel bir mesele, kendi imzamla takipsizlik kararı verdim. Ergun Poyraz hala eleştiriyor: “Vural Savaş’tır Recep Tayyip Erdoğan’ı kurtaran” diye. Erdoğan da bana televizyondan teşekkür etmiştir. Hatta Erbakan’a daha yakın kişiler, “Vural Savaş ile Erdoğan anlaştı” gibi uygunsuz laflar da etmişlerdir.
“ASKERLERDEN TEK KİŞİ BİLE BENİM DAVA AÇACAĞIMI BİLMİYORDU”
Askerlerle ilişkiniz nasıldı?
Askerlerden bir tek kişi Vural Savaş’ın dava açacağını biliyorduk veya tahmin ediyorduk desin, yalan bile olsa ben dünyanın en aşağılık insanıyım diyeceğim. Refah partisi kapatılma davasına kadar Vural Savaş’tan iyisi yok. Şevket Kazan da gidiyor, Tansu Çiller de gidiyor, Alparslan Türkeş de gidiyor bütün parti liderleri gidiyor beni Demirel’e öneriyor, referans oluyorlar. Bu davayı açıyorum, ertesi gün: “Yargıya brifing” diyorlar. Ben 22 Mayıs’ta dava açmışım, yargıya brifing 10 Haziran günü verilmiş. Hepsi yalan. 22’sinde dava açıyorum. 23’ünde Türkiye Gazetesinin baş yazısı: “Zaten Vural Savaş, Deniz Baykal’ın akrabası altlı üstlü bir yerde oturuyorlar” Hasan Celal Güzel, 28 Şubat komisyonuna ifade veriyor: “Bir emekli general tanıdığım var, Vural savaş başsavcı iken bana dedi ki, Vural Savaş ne namussuz adam, Genel Kurmay’dan çıkmıyor” Yemin ediyorum, 30 Ağustos törenleri hariç hayatımda bir defa Genel Kurmaya gittim, Hüseyin Kıvrıkoğlu’na, o da 6 kişi ile birlikte protokol gereği.
“BANA YAN BAKAN VATANDAŞA RASTLAMADIM”
“TOPLUMUN YARISI ERDOĞAN’I BEĞENMİYOR”
“BÖLÜCÜLÜĞE VE İRTİCAİ FAALİYETLERE KARŞI EN CİDDİ MÜCADELEYİ YAPMIŞ KİŞİ OLARAK ANILMAK BANA YETER”
Wolfgang Koydl sizin için “Taraflı olmaktan hoşlanmıyor, askeriyeden bağımsız, ödevi Atatürk Cumhuriyetini korumak” demiş. Bu ödevi kime teslim ettiniz, notunuzu Türk Halkı verseydi ne verirdi?
HADEP’i de ben Kapattırdım, Kayıp Trilyonu da ben ortaya çıkarttım. Ve kayıp Trilyon dolayısıyla her ildeki Refah Partisi il başkanı mahkum oldu.
Bana koruma ve araç tahsis ettiler, hepsini iade ettim. Şuraya dahi ben otobüsle geldim. Hap halkın içinde dolaşıyorum. Bir tek yan bakan vatandaşa rastlamadım.
Verilemeyecek hiçbir hesabım yok. “Çok olsa bizi öldürürler, bin tane Vural Savaş bu memlekete feda olsun” demişimdir. Hiçbir şeyden de korkum yok. Şu anda Erdoğan’ı vatandaşların %50’si çok beğeniyorsa, %50’si de ne oy veriyor, ne beğeniyor. Biz politikacı değiliz…Demek ki kendimi iyi-kötü anlatabilmişim ki, şimdiye kadar herhangi bir ne yuhalayan, ne acayip bir soru soran olmadı. Gayette demokrat bir insanım, herkes beni istediği gibi eleştirebilir. Bir eleştiriye dahi muhatap olmadım.
Bir gün hatırlanacaksam ben, “Bölücülüğe ve irticai faaliyetlere karşı en ciddi mücadeleyi yapmış kişi olarak anılmak bana yeter.” Lehime konuşmak politikacıların hoşuna gitmiyor.
“ ŞEVKET KAZAN BENDEN HELALLİK İSTEDİ ”
“ ASKERİ MÜDAHALENİN ÖNLENMESİNDE ÇOK BÜYÜK PAYIM VARDI ”
Az önce de bahsettik Şevket Kazan, Yargıtay C. Savcılığı için köşke çıkıp, Demirel’e sizin seçilmenizin uygun olacağını söylemiş. Kazan’ın bu girişimi sizde bir vicdan hesabı yarattı mı? Ahde vefa dururken ben biye böyle bir şeye kalkıştım, dediniz mi?
Esasında benim ne kadar hüsn-ü niyetli olduğumu en çok o cephe bilir. Mustafa Kamalak, dava sürecinde benden ne zaman randevu istese vermişimdir, en az bir saat her mevzuyu konuşmuşuzdur. En son Antalya’da bir sempozyum da (Yabancılara mülk satışı ile ilgiliydi) Şevket Kazan ile konuşmacıydık, Şevket Kazan: “Gel helalleşelim” dedi, öpüştük. Onlar benim ne yaptığımı, niçin yaptığımı çok iyi biliyorlar. Benim üzüldüğüm şey şu: Bir yandan mütemadiyen Türkiye’de askeri güçlerin Amerikan kışkırtmasıyla sivil güçleri ve medyayı arkasına alarak askeri müdahalenin zeminin hazırlandığı herkes tarafından biliniyor. Demirel, “Bir askeri darbe olabilirdi” demiştir. Dava sonuçlanıncaya kadar Demirel ile parti kapatma mevzusunu hiç konuşmadık. Beni çağırdı: “Askeri müdahalenin önlenmesinde %50’den fazla payın var, seni kutluyorum, yasalarız doğru dürüst uygulanırsa rejim ayakta kalır, teşekkür ediyorum” dedi.
“ TEK ÜRKTÜĞÜM ŞEY, GİZLİ TANIK ”
“ MİLLİ GÖRÜŞ BENİM HÜSNÜNİYETİMDEN ŞÜPHE ETMEZ ”
“ Milli Görüş benim ne yaptığımı bilir, beni en çok da onlar anlar” diyorsunuz… Erbakan Baykal ile akraba olduğunuz iddiasında bulunan kişiymiş. Aynı Erbakan, aleyhinize açtığı tazminat davasını da yanlış yerde açmış, kaybetmiş hatta bu espri konusu olmuştu. Erbakan, karşılaştığı durumun acısını neden sizden çıkartmadı? Size hak vermiş olabilir mi?
Mili Görüşün beni neyi niçin yaptığımı biliyor ve onların hüsn-ü niyetimden şüphe ettiklerini zannetmiyorum. Bunların lideri durumundaki Abdullah Gül hariç kimseyle sorunum olmadı. O da davayı asker eliyle açtığımı söylemişti. Bunu ispat edemedi. Erbakan’ın birebir mücadeleye girişmemesinin nedenini bilemem. Elini vicdanına mı koydu, başka nedenlerle mi? Benim tek ürktüğüm şey, gizli tanık hikayeleri. Biri dese ki: “3 parti kapatmış…Vural Savaş şunu söyledi, bunu söyledi”
“ GİZLİ TANIK KİMBİLİR NELER SÖYLEYECEK? ”
Gizli tanıktan neden korkarsınız ki?
Gizli tanık ya PKK’lı Çıkıyor, ya Şemdin Sakıklar.. Gizli tanıkların; ya bilmem kaç kişinin ırzına geçmiş… Adam öldürmüş…kız kardeşini satmış kişiler olduğu anlaşılıyor.
Bu şekilde temin edilen kişilerin söylemeyeceği yalan yok. Kendi hakkımda açıktan, Abdullah Gül dahil, Erbakan dahil, en son Hasan Celal Güzel dahil bunca yalan söylenirken gizli tanık kim bilir ne söyleyecek? Ama ben o açık tanık gibi konuşanların yalanlarını matematik katiyetle ispat ettim, meydan okudum, “Bir kişi şundan duyduk desin ben istifa ediyorum” dedim, başsavcıdan kurtulurlardı. Tazminat davalarının(Nazlı Ilıcak vs) hepsini de kazandım.
“ FETHULLAH GÜLEN BENİMLE HELALLEŞMEK İSTEDİ ”
Mili Gazete bana: “Sizin için Erdoğan mı, Erbakan mı daha makbul?” gibilerinden bir sual sordu.”Aydın Menderes bir demeç verdi, her ikisinin de kusurları vardı fakat ikisi arasında tercih yapmam gerekirse daha milliyetçi, daha anti emperyalist olduğu için ben Erbakan’ı tercih ederim diyor, ben bu görüşe aynen katılıyorum, dedim. Bir baktım Fatih Altaylı makalesinde, “Vural Savaş da Erbakancı” diye. Doğrusunu söylerim. Kocaeli Kitap Fuarında kitaplarımı imzalıyorum, kelli felli bir adam geldi, “Vural Bey, uçak biletlerinizi hazırlayacağız, Fethullah Gülen sizinle helalleşmek istiyor” dedi. Şaştım kaldım, adam 5’e doğru bir daha geldi, bizi kırmayın dedi. Ben böyle bir şeyin mümkün olmayacağını ve helalleşmek için neden de yok, dedim. Üstelik davalı-davacı durumlarımız oldu, kabul etmedim. Hala merak ediyorum, gitsem ne olacaktı, niye çağırdı? Bütün bu olanlara rağmen hiç kimseye bir kırgınlığım yok.
“ FETHULLAH GÜLEN, KÜRESEL GÜÇLERE HİZMET EDİYOR ”
Fethullah Gülen için kişisel olarak nasıl bir öngörüye sahipsiniz? Sarozla işbirliği yapıp yapmadığı konusu dışında pek bir şeyine karışmadınız. Gülen’in devrimci bir tarafı var mı?
Benim tasvip etmediğim siyasiler, tarikat liderlerini Amerika destekliyor. I.Körfez harekatından önce Amerika: “Biz haçlı seferi yapıyoruz” dedi, Amerikan Dışişleri Bakanı: “Bu coğrafyada bir çok ülkenin sınırları değişecek” dedi. Ben ABD’nin himaye ettiğini düşünüyorum. Ben bile ABD’ye gitmek istesem, vize alabilecek miyim acaba? Söyledikleriyle vs Fethullah Gülen’in belli küresel güçlere hizmet eden kişi olduğunu(kendi beyanlarından da) biliyorum. Bunlar tamamen Fethullah Gülen’in beyanlarıdır: “Anglo-Sakson ve Galler ittifakı biçiminde bir ittihada ihtiyaç, hem de çok şiddetli ihtiyaç vardır…Aslında buna mecburuz. Amerika, şu andaki konum ve gücüyle bütün dünyayı kumanda edebilir. Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir. Amerika, bu dünya gemisinin dümeninde oturan bir milletin adıdır. Amerika, daha uzun zaman dünyanın kaderinde rol oynayacaktır, bu realite kabul edilmeli. Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. Şimdi bazı gönüllü kuruluşlar, dünya ile entegrasyon adına gidip, dünyanın değişik yerlerinde okullar açıyorsa, Amerika ile çatıştığınız sürece bu projelerin gerçekleşmesi mümkün olmaz. Amerika ile iyi geçinmezseniz işinizi bozarlar. Şurada bulunmanıza izin veriyorlarsa bu bizim için avantajsa, bu avantajı ABD sağlıyor demektir” Papa’ya bir mektup sunuyor: “Dinler arası diyalog için papalık konseyi misyonunun bir parçası olmak üzere Roma’da bulunuyoruz, bu misyonun tahakkuk edişini görmeyi arzu ediyoruz, en mütevazı yardımlarımızı sunmaya geldik” kendi beyanlarıyla dahi nasıl bir insan olduğu, hangi güçlere hizmet ettiği ortada.
“ SİYASİLER YASA DEĞİŞİKLİĞİ KONUSUNDA YAPTIĞIM BÜTÜN UYARILARI DİKKATE ALDILAR ”
Peki gelelim size…Siz, cumhuriyeti koruma misyonunun yanında askeri darbenin önüne geçtiniz ama bir başka kargaşayı körüklediğinizi düşündünüz mü? Zira Recai Kutan sizi ‘ülkeyi gerip, tahrik etmekle’ suçlamıştı. “ Perinçek'i ihraç edin, yoksa partiyi kapatırım” sözlerinizin yankılandığı bir dönem de olmuştu. Kaos ortamlarını tetiklediğinizi düşünüyor musunuz?
Benim ilk yaptığım şey, DSP’yi partinizi kapatırım diye uyarmak olmuştur. Dava açıncaya kadar siyasilerin fikirlerine en değer verdiği insanlardan biri olmuşumdur. Baykal’ın birlikte avukatlık yapma teklifi olmuştur vs…Genellikle mecliste ceza usulünü ilgilendiren şeyler komisyonda görüşülürken, Yargıtay hep Yargıtay temsilcisi olarak beni görevlendirmiştir. Siyasilerce yasa değişikliği konusunda yaptığım bütün uyarılar dikkate alınmıştır. Ve hayatım boyunca o kadar kişilikli davranmışımdır ki. Düşünün HSYK’ya büyük oylarla seçiliyorsunuz, araba veriyorlar, şoför veriliyorlar, gazeteler bedava, maaşınızdan ayrı tazminat alıyorsunuz, imparator gibisiniz, kim yargı mensubu olarak cezalandırılacak, kim Yargıtay üyesi olacak, kim Danıştay üyesi olacak…İkinci seçildiğimde, daha 3 sene 8 ay görev sürem var, Adalet Bakanı da Seyfi Oktay. Bir seçim ortasında istifa dilekçemi koydum. “Böyle doğru dürüst Yargıtay üyesi seçmeyen heyetle çalışmam” Hanımım bile “Bu kadar forslu bir görev bırakılır mı?” dedi. Ondan sonra bir yığın teklif aldım(Ömer İzgi’den…Bakancılık Denetleme Kurumu Engin Akçakoca’dan vs) ekonomik sıkıntılarıma rağmen hiçbirini kabul etmedim.
“ DAİMA GERÇEKLERİ ANLATTIM ”
“ MESUT YILMAZ’I AHMET NECDET SEZER, 5 DARBEDE EKONOMİYİ MAHVEDER DİYE UYARDIM ”
Ama Fatih Altaylı sizi şu açıdan eleştirdi: “ Evet görev süresince insanların hem nefretini hem sevgisini kazandı, Cumhurbaşkanı atamayınca kendisine veda ziyareti yapmadı, gerçekleri anlatmak atanamayınca mı aklına geldi?”
Daima gerçekleri anlatmışımdır. Ahmet Necdet Sezer’in seçtiği bütün kişiler, Haşim Kılıç, Anayasa Mahkemesi Başkanı olsun diye oy kullanmıştır. Seçtiği kişilerden bir tanesi, Refah Partisi kapatılsın diye oy kullansaydı şimdi bambaşka bir Türkiye’de yaşıyorduk. Biz 40 kişiyiz. Yargıyı da benim kadar kimse tanımaz. Niye sonra konuştuğuma dair bir anımı paylaşmak istiyorum. Ne diyecektim yani Anayasa Mahkemesi Başkanının, Cumhurbaşkanlığı için ismi geçiyor. Mesut Yılmaz bana telefon etti: “Ahmet Necdet Sezer’in Cumhurbaşkanı olması için bir mutabakata vardık, ne diyorsunuz?” Tek bir cümlede özetleyeyim: “5 darbede ekonominizi mahveder” dedim. Bir açılışa gitmek üzereydim, Başbakan Mesut Yılmaz sizi arıyor, dediler. Anayasa kitabını atma olayı olmuş. Daha basına intikal etmemiş, ilk beni arıyor: “Daha kaç darbe kaldı Vural Bey?” diye…Ben sonradan veya arkadan konuşacak biri değilim. Kara Kuvvetlerinde devir teslim töreni vardı, ben de eşimle gittim. Mesut Bey ile selamlaştık. “Vural Beyi dinlemedik, başımıza neler geldi” dedi.
“ REFAH PARTİSİ İLE İLK MÜCADELE EDEN KİŞİ: NECİP FAZIL’DIR ”
“ NECİP FAZIL’I, ORTAOKUL ÖĞRENCİSİYKEN “ KADIN BACAKLARI ” ŞİİRLERİ İLE TANIDIM ”
Geleceğin Emanetçileri kimler? Atatürk’ün bu Ülkeyi mollaların duasının değil, Türk Askerinin dökülen kanının kurtardığını başka vesileler ile dile getirdiğini yazıyorsunuz.
Benim kitaplarımda Atatürk’ün bir çok demeci var. Herhangi bir konuda( Milli Mücadele, tesettür vs) Atatürk’ün ne dediğini araştırıyorum. En beğendikleri kişilerden biri Necip Fazıl Kısakürek’tir…Halbuki Refah Partisi, ondan öncekiler ve son gününe kadar bunlarla en ciddi mücadeleyi yapan, Necip Fazıl Kısakürek’tir. Ki Abdullah Gül daha 19 yaşında iken: “Minnettarız, her şartta emrindeyiz” dediği adam. “Yafta Müslümanları, iman banknotunuzun sahtesi dedikten sonra Müslümanlığı partilerinin temsil ettiğinden ve Müslümanları kütüklerine kayıtlı olanlardan ibaret sayanlar bilmezler ve bir türlü anlamaya yanaşmazlar ki, kendilerinden davacı küfür değil bizzat Müslümanlık ve gerçek Müslümanlardır. Yaptıkları yolsuzlukları, başkalarına haram olan partimize helal anlayışını dile getirdikten sonra tablo korkunç” diyen adam Necip Fazıl. Ve ölmeden bir yıl önce 1982’de yazdığı şiirde diyor ki: “Aşksız yobaz, İsi gücü, Namazla Cennet takasında. Tam dört asırdır Müslümanlık, Cansız etiket markasında. Kuran kalbi kör ezbercide, Din, üfürükçü muskasında.” Ben ilk defa Necip Fazıl’ı, ortaokul öğrencisiyken “Kadın bacakları” şiirleri ile tanıdım. “Boynuma doladığım güzel putu görseler, insanlar öğrenirdi neye tapacağını, kör olsam açılır gözüm ona sürseler, İsa’nın eli diye bir kadın bacağını”
“BÜYÜK İNSANLARIN SÖYLEDİKLERİNİ BİZ SÖYLESEK, ‘KÂFİR’ İLAN EDİLİRİZ”
Siz bizim söylediğimiz bir takım cümleleri haklı olarak dile getiriyorsunuz da…Acaba şunları ben söyleseydim ne olurdu, Mehmet Akif diyor ki: "Hani Müslümanlık bir kardeşlik husule getirecekti. Nerede? Her tarafta Müslümanlık cehalet, sefalet içinde mahvolup gidiyor, Müslümanlık bize temiz, yüksek yaşam düzeyi vaat ediyordu, niye veremedi? Hepsi bizim cehaletimiz yüzünden. Müslümanların hepsi cahil; Arap’ı cahil, Kürt’ü cahil, Türk’ü cahil, hepsi cahil. Hepimiz kışkırtmaya kapılıyoruz. Hani müminler kardeş idi, o halde nedir Müslümanların bu hali? Cihanda 350 milyon Müslüman var, hepsi hurman içinde yaşıyorlar. Cehaletimiz yüzünden dini bu hale getirdik, İslam dini bir miskinlik dini oldu.”
Mehmet Akif bile Müslümanlık nerede, diyor. “Kaç Müslüman gördüysem hepsi de makberdedir. Sanıyorum ki artık Müslümanlık sadece göklerdedir” Bizler o büyük insanların sahip çıkmaya çalıştıkları şeylerin onda birini söylesek, “Kafir” ilan ediliriz.
“ERDOĞAN’A OKUDUĞU ŞİİR NEDENİYLE İLK TEPKİ GÖSTEREN ERBAKAN’DIR”
Edebi yönünüze hiç değinmedik ama Ahmet Hakan sizin için “Şiirlerini seven adamdan kimseye zarar gelmez diye düşünüyorum” diye yazmıştı. Erdoğan’ın okuduğu bir şiirle mahkum olması sizde hiç mi empati duygusu yaratmadı?
O şiir nedeniyle Erdoğan’a ilk tepki gösteren Erbakan ve arkadaşlarıdır. “Bu adam bizim partimizi kapatmak için orada bu sözleri söylüyor” dedi. Vural Savaş-Tayyip Erdoğan çekişmesini okuyun.
http://www.hukukihaber.net/roportajlar/28-subatin-savcisi-benim-bir-tek-benim-ifademe-basvurulmadi-h31077.html
***