Önce o “ Sıradan Orta Asya Ülkeleri ” Kadar olsak da sonra Burun Kıvırsak
Selcan Taşçı
Bir panik, bir panik; Şanghay İşbirliği Örgütü’nü ağza almak bile Türkiye’yi demokrasiden uzaklaştırmak demekmiş.
Yıkılmadı gitti şu “naif, elit, çıt kırıldım, nazik, kibar, entelektüel, medeni, demokrat, centilmen, şövalye(!), sütten çıkma ak kaşık, masum Batı”, “hunhar, cani, barbar, vahşi, ilkel, cahil, yobaz, diktatör Doğu” ya karşı önyargısı.
Bir kerecik bile sormak aklına gelmez mi insanın;
Doğuya gittikçe demokrasiden uzaklaşacağı varsayılan bir ülkede, nasıl oldu da bütün darbeler “Batı” eliyle yapıldı?
“Aydın”larımızın, hâlâ bu zırvalıklarla oyalandığını ve gerçeği ve zamanı ve tarihin “aslında ne oluyor” faslına tanıklık etme şansını kaçırdıklarını görüyorlarsa, Adnan Menderes’ten tutun da Bülent Ecevit’e kadar sağdan, soldan kim bilir kaç siyasetçi mezarlarında ters dönüyordur şimdi!
Salvador Allende’den Ngo Dinh Diem’e ne kadar “Batı’nın demokrasi cinayeti maktülü” varsa, kahroluyordur:
- Aaaah ah; keşke bizde de mezarlarımızdan çıkıp, darbecilerimizle hesaplaşma çağrısı yapan olsa!
Yıkılmadı gitti şu “naif, elit, çıt kırıldım, nazik, kibar, entelektüel, medeni, demokrat, centilmen, şövalye(!), sütten çıkma ak kaşık, masum Batı”, “hunhar, cani, barbar, vahşi, ilkel, cahil, yobaz, diktatör Doğu” ya karşı önyargısı.
Bir kerecik bile sormak aklına gelmez mi insanın;
Doğuya gittikçe demokrasiden uzaklaşacağı varsayılan bir ülkede, nasıl oldu da bütün darbeler “Batı” eliyle yapıldı?
“Aydın”larımızın, hâlâ bu zırvalıklarla oyalandığını ve gerçeği ve zamanı ve tarihin “aslında ne oluyor” faslına tanıklık etme şansını kaçırdıklarını görüyorlarsa, Adnan Menderes’ten tutun da Bülent Ecevit’e kadar sağdan, soldan kim bilir kaç siyasetçi mezarlarında ters dönüyordur şimdi!
Salvador Allende’den Ngo Dinh Diem’e ne kadar “Batı’nın demokrasi cinayeti maktülü” varsa, kahroluyordur:
- Aaaah ah; keşke bizde de mezarlarımızdan çıkıp, darbecilerimizle hesaplaşma çağrısı yapan olsa!
***
Komedi olur; tabii ki tutup da Çin’in, Rusya’nın; hatta örgütteki Türk devletlerinin insanlık aleminde birer “demokrasi anıtı” olarak yükseldiklerini iddia edecek değilim!
Ama ABD’nin Irak’a götürdüğü kadar, Afganistan’a götürdüğü kadar da mı demokrasileri yok yani!
Guantanamo’dan, Ebu
Garip’ten beter midir mesela cezaevleri?
“Demokrasi” nin kutup yıldızı ABD mi, AB mi, Fransa’dan İsveç’e kadar teker teker “soykırımcı” Avrupa ülkeleri mi?
Putin kötü, fena, yaklaşmayalım aman ha da;
Beyzbol sopasıyla mesaj yollayan Obama mı iyi!
***
“Sıradan bir Orta Asya ülkesi olmayalım” mış;
Tamam.
“Sıradışı” bir Orta Doğu ülkesi mi olalım;
Pakistan mesela!
Libya?
Mısır?
“Dünyayı yönetmek için seçildiklerine” inanan bir avuç ruh hastasının kuklası mı olalım peki?
Yugoslavya modeli hoşunuza gider mi?
Tamam.
“Sıradışı” bir Orta Doğu ülkesi mi olalım;
Pakistan mesela!
Libya?
Mısır?
“Dünyayı yönetmek için seçildiklerine” inanan bir avuç ruh hastasının kuklası mı olalım peki?
Yugoslavya modeli hoşunuza gider mi?
***
Ne Şanghay; ne Washington, ne Brüksel; “demokrasinin olduğu yer” diye bir coğrafya yok yer kürede;
“Milli menfaatlerin olduğu yer” var; tabii görebilene, cesaretle izini sürebilene!
Yüzümüzü Washington’dan Moskova’ya, Pekin’e dönmek değil, konjonktüre Ankara’dan bakabilmeyi becermek bütün mesele!
Ha yegane derdiniz “demokrasi” ise de;
“Tek kutuplu dünya” önkabulünden daha “anti-demokratik” bir tutum olabilir mi; biraz düşünün bence üzerinde!
***
Keşke, “milli güvenliği” söz konusu olduğunda “düşmanından izin almak zorunda” olmadan tatbikatını da yapabilen, ülkesini “işgal karargahı” olarak kullanan yabancı askerleri kapı dışarı da edebilen, en önemlisi “dünyanın tek efendisi vardır ve diğerlerine düşen biattır” mantığını reddeden o “sıradan Orta Asya ülkeleri” kadar olabilsek de sonra burun kıvırsak “demokrasi”lerine!
Bir ucu PKK; öteki Vatikan’da...
Bence alın elinize birer kase çekirdek -patlamış mısır da olur- çitleye çitleye izleyin!
“Kavga” dediğinin bir raconu vardır; bu bildiğin Laurel-Hardy itişmesi. Gülünç yani!
Dershane meselesini diyorum; “Ya Allah” deyip kılıçları çektiler, “Vira Bismillah” diye donanmaları suya indirdiler de cenge girdiler ya;
Aaaa bir baktık “cephe” diye seçtikleri gazeteleri “ağlama duvarı” na çevirdiler iki haftada.
Onurlu bir hadisedir “kavga” esasında;
Çıkarsın “er meydanı”na, dövüşülecek mi dövüşürsün, çarpışılacak mı çarpışırsın; göğüs göğüse mi göğüs göğüse!
“Bileğinin hakkı” diye bir şey var nihayetinde;
Kazanırsan ne ala. Kazanamazsan... O zaman, bükemediği bileği öpmek düşer kaybedenin payına... Bakın ateşkes metinlerine; devletler arasında bile böyledir uygulama.
Ama nerdeee “kaybetmeyi göze alarak” kavgaya tutuşacak o yürek “yandaşlık”la varolmuş kalemşorlarda;
İdeoloji yok ki, inanmışlık, adanmışlık yok ki; “menfaat” çoğunluğunu bir arada tutan ortak payda.
Eh böyle olunca da, bir gün biri “kıymayın” diye gözyaşı döküyor, öbür gün diğeri “Mavi Marmara’daki Yunanlının, Gazze’deki yetimin, Arakan’daki gencin, Myanmar’da katledilenlerin umudu, BM önündeki “Rabia”ların, Gazze’deki yetimin sesi Erdoğan”a reva mı diye dövünüyor...
Buyrun şu ana kadarki en tesirli, en sarsıcı, en yıkıcı iki taarruz emri:
- PKK kadar hatırımız yokmuş!
Ve;
- Diyalog adına Vatikan’la görüşen bir ekol, ısrarla Başbakan’la diyalog kapılarını kapatmaya çalışıyor!
Bir taraf “PKK’dan esirgenmeyen muhabbet”e hasret, öteki “Vatikan’dan esirgenmeyen”e...
Tencere dibin kara seninki benden kara...
Hâlâ emin misin “taraf” olmak istediğine bu içi boşaltılmış kavgaya!
Seç, beğen, al vatandaş diyeceğim ama biraz olsun aşinaysam değerlerine, iki ucu da uymaz sana!
***