28 Aralık 2020 Pazartesi

OYALAMA SÜRECİ

OYALAMA SÜRECİ


Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN 01.05.2014
Hiçbir siyasal amaç ve düşüncenin hukuk karşısında üstünlüğü olamaz. Nasıl olsa ulus olarak özgür değiliz denilerek Kürtlerin hukuk ve demokrasi ihtiyacını belirsizliğe öteleme, ütopyaya dönüştürme hakkı yoktur.

Çözüm süreci ile bir yıl içinde peş peşe yapılacak üç seçim arasında doğrudan doğruya bir bağlantı vardır. AKP, kah seçim öncesi kah referandum öncesi hep çözüm süreci ipine sarılarak seçimleri atlatmayı başardı. Bunun en son örneği 30 Mart seçimleri oldu. Seçimlerden önce iyice gerilen çözüm sürecinin en azından seçimlere kadar devamı için seçim öncesi Öcalan'la yapılan görüşmede Öcalan'ın seçimlerden sonra çözüm süreci için gerekli yasal düzenleme yapılacağı mesajı AKP için kurtarıcı bir mesaj görevini gördü. Seçimlerden sonra Kürt siyasetinin beklentisi çözüm sürecine yönelik yasaların çıkması yönündeydi. Öyle olmadı, MİT yasası çıkartılarak MİT görevlilerine dokunulmazlıklar getirildi. Öcalan'la yapılacak görüşmeler defalarca ertelendi. Böylece Kürt siyasetine yönelik oyalamanın boyutu, yerel seçimlerden sonra cumhurbaşkanlığı seçimine doğru yeniden tekrarlama durumu ortaya çıktı. Kürt siyasetinden hiç kimse çıkıp da bunun oyalama ve beklentide bırakma olduğunu söylemedi. Aksine mecliste MİT yasası görüşmeleri sırasında BDP'li Sakık, Hakan Fidan ve arkadaşlarına teşekkür etti. Başbakan, çözüm sürecine yönelik başkaca yasal düzenlemenin gündemlerinde olmadığını belirtti. Buna rağmen Kürt Siyasal Hareketi(KSH) neden hala beklentide kalmaya devam ediyor? Bellidir ki, KSH, Öcalan'ın İmralı'da devlet tarafından muhatap alındığına inanmış durumdadır.

KSH, bu muhataplığın bir hayal olabileceğini aklına getirmek istemiyor.
Bir hareketin ideologu, örgütleyicisi ve sürdürücüsünün oyalanabileceğini kabul edemiyor. Çünkü, Öcalan'ın devletle olan bu muhataplığın sonucunda Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşacağına, KSH'nin de İmralı'da kurulan masadan bir statü kazanma ihtimalinin suyu hürmetine buna tahammül edilmektedir. Ancak giderek sonuç alınmadığı kendisini belli ettiği ortaya çıktıkça Lice'deki gibi tepkiler kendisini gösterecektir. KSH açısından 30 Mart seçimlerden sonra seçim sonuçlarının ve çözüm sürecinin geldiği noktanın tartışılması gerekirken, tartışmanın odağına BDP'den HDP'ye geçiş oturdu.
AKP hükümetinin hukuk dışına çıkıp otoriterleşmeye doğru gidişine karşı Türkiye'deki genel muhalefete yaklaşım yerine AKP'ye daha fazla mahkum olma ya da onun iktidarını sürdürmede yardım konumunda oluşu göz önünde bulundurulmalıdır. Özellikle Türkiye'nin demokratik ve hukuk devleti geleceği için cumhurbaşkanlığı seçiminde AKP'nin ekmeğine yağ sürecek HDP'nin kendi adayını çıkaracağını söylemesi, seçimin ikinci oylamaya kalması halinde ne yapacağı konusundaki belirsizlik KSH'ni beklentiden tükenişe doğru da götürebilir. Bunun en önemli sonuçlarından biri de KSH'nin yeniden şiddet sarmalına dönüşmesinin yolunu da döşüyor. Bunun paralel sonucu, yasal KSH'ni temsil eden partilerin kapatılmasını, kitlesel tutuklamalar gündeme gelebillir. O nedenle eğer varsa çözüm sürecine herkesin ciddi olarak yaklaşıp gerçekleri kabul etmenin zamanı gelmiştir. İmralı'da bir masa var mı yok mu bu konuda toplum bilgilendirmelidir. Bir tarafın eşitsiz üstünlüğü ve inisiyatifinde diğer tarafın her adımını bilebilecek durumunun daha fazla sürdürülebileceği mümkün değildir. Bunların tamamı, toplumsal izdüşümde basıncın yükselmesine neden olan faktörlerdir.
AKP'nin İmralı'da kurulan(?) masada asıl almak istediği sonuçlardan biri de tıpkı geçmişte Kemalistlerin yaptığı gibi siyasal/ideolojik anlamda devletin örgütlenişinde kalıcı olarak kalabilmektir. KSH'nin gösterdiği direniş sonucunda siyasal/ideolojik tahtını kaybeden Kemalizm'in yerine kendi siyasal/ideolojik mekanizmalarını Kürt direnişini bir tarafa bırakıp onu oyalayarak gerçekleştirdiği nin sayısız örnekleri vardır. Bunun oyalanma konusunda KSH'nin de önünde görmesi gereken sayısız örnekler vardır. AKP'nin Rojava'ya karşı KBY'ni de kendi yörüngesine alacak düzeyde sergilenen düşmanca tavır. Yine PYD'ye karşı sonuna kadar destek verdiği El Qaide türevleri. Devletin gündeminde Kürtlerle barışmak(?) diye bir niyeti yoktur. Kürtlerle barışmayan bir rejimin demokratikleşmesi mümkün değildir. Aynı şekilde Taksim'de 1 Mayıs'ta terör estiren bir rejimin Kürt sorununa çözüm getirmesi mümkün değildir. 1 Mayıs'taki Devleti görün de bunları yaptıran birinin bu devletin başına başkan olduğu takdirde neler olabileceğini tahmin edin. Sonuç çok korkunç olabilir. ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder