28 Aralık 2020 Pazartesi

2009-2014' E KÜRT SİYASETİNE BİR YOLCULUK VE ÖCALAN'LA 26 NİSAN'DA YAPILAN GÖRÜŞMENİN DEĞERLENDİRİLMESİ

2009-2014'E KÜRT SİYASETİNE BİR YOLCULUK VE ÖCALAN'LA 26 NİSAN'DA YAPILAN GÖRÜŞMENİN DEĞERLENDİRİLMESİ


Feyzi Çelik ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN 27.04.2014 2009-2014 Anayasa Mahkemesi tarafından 2009 yılının son ayında kapatılan DTP'den sonra KSH'nin gideceği adresin ne olacağı tartışılıyordu. Diyarbakır merkezli KCK Operasyonları en yoğun şekilde devam ederken, gazetecilerden avukatlara kadar yapılacak operasyonların hazırlığı tüm hızıyla devam ediyordu. Gözler, partisi kapatılan DTP milletvekillerinin üzerindeydi. Genel kanı, milletvekillerinin sinne-i millete dönecekleri yönündeydi. Milletvekillerinin sinne-i millete dönüşünün siyasal sonuçları hem KSH açısından hem de devlet açısından ağır olabilirdi. Habur'a kadar getirilen ancak Habur'un yönetilememesi nedeni ile bir tarafa bırakılan süreç böylece geri gelmeyecek şekilde gündemden çıkabilirdi. KCK operasyonları, DTP'nin kapatılması gibi uygulamalar devletin tavrını net olarak ortaya koyuyor idiyse de devlet eskisinden farklı, ince bir politikayı da yedeğinde bulunduruyordu. O dönemin genel kurmay başkanı Başbuğ bunun ipuçlarını veriyordu. Başbuğ'un en önemli özelliği, Kürt sorununa ilk kez siyasi teşhis koyan asker olmuş olmasıydı. Ona göre, devlet PKK'yi dağda 7 kez yok etmişti. Ancak 7 kez de örgüt yeniden doğmuştu. Örgütün savaşla bitmesi mümkün değildi. Örgütün dağdan indirilmesi gerekiyordu. Bunun için de siyasi kanalların açık tutulması gerekiyordu. 2009'da Öcalan'ın çağrısı üzerine DTP Milletvekillerinin BDP'de devam kararları yeni dönemin işaretiydi. Bu dönemin en önemli özelliği, "terörle mücadele, siyasetle müzakere" şeklindeydi. Ancak her ikisini ayırmak kolay değildi. Siyasetle de mücadele verilmeye devam ediyordu. Bunun ince, ayarlanmış yöntemlerle yapıyordu. Öcalan'ın ilişki kanalları etki altına alınmıştı, Öcalan'ın görüşleri sanki yanlış aksettiriliyor anlamında görüşler ileri sürülüyordu. Özellikle Silvan olayından sonra avukatlarla yapılan son görüşmeden sonra bir daha avukat görüşünün olmayışı, sonrasında avukatların tutuklanması dönemin yeni karakterini açığa vuruyordu. Bir süre boyunca kamuoyuna yansıtıldığı kadarıyla bir yıla yakın bir süre boyunca bir kez aile görüşü dışında Öcalan'la hiç bir görüşme yapılmadı.
Öcalan'ın son görüşmesinden çıkan önemli sonuçlarından biri de DTK'nın geleceği ile ilgilidir. Kürt sorununun çözümünün demokratik özerklikten Yerel Yönetimler Özerklik yasasının çıkarılması kadar çıtanın aşağıya çekildiği çekildikçe 2009'da DTK'ya uygulanan sınırlama yeni bir boyut kazanarak siyasi bir topluluk olan DTK'nin sivil toplum örgütüne dönüşecek olmasıdır. İnanç komitesinden, tarım işçileri komitesine kadar değişik meslek ve siyasi yapıların içinde yer aldığı DTK'nın kongre tarzı örgütlenmesi böylece tarihe karışmaktadır. Halkların Demokratik Kongresinin ise ne olacağı merak konusudur. Milletvekili ve belediyelerin HDP'ye katılmasıyla birlikte HDK'nin de DTK gibi sivil topluma geri dönüşümüne katılmasından başka bir sonuç beklenmeyecektir.

Öcalan'ın 26 Nisan 2014 tarihli görüşmede dile getirdiği "derinlikli çözüm imkanları da çatışma olasılığı da devrededir." Demiş olması daha önceki görüşmesinde dile getirdiği "araf" söylemine benzer bir söylemdir. Bunun ağırlık noktasının çözüm imkanı yönünde olacağı görülmektedir. Çünkü süreci getirdiği yön itibarıyla pişman olmadığını söylemekle niyetini ortaya koymuştur. Yine her iki tarafa seslenme şeklindeki duruşu ile taraflar üstü olduğunu da söylemeye devam ediyor. Bu da sürecin devam edeceğini gösteriyor. Öcalan, sürecin ilerlememesini sadece hükümete yüklemiyor. Tarafları uyarmakla sürecin ilerlememesinde KSH'ne de gerekli göndermeleri yapıyor. KCK Eş Başkanı Cemil Bayık'ın Newroz'daki konuşmasında bu yönde öz eleştiriler vardı. Öcalan'ın son açıklamasında geçen "çözümün yeni formatı" ne demektir? Format, kelime anlama olarak özü koruyup bozulan biçimi yeniden biçimlendirmek, şekillendirmek demektir. Sürecin ana aktörleri olan Öcalan ve Erdoğan öz olarak önceki dönemden daha çok süreç üzerinde hakim olacaktır. Hatta Erdoğan, MİT yasasını çıkararak konumunu hukuksal yönden güçlendirmiştir. BDP'lilerin HDP'ye geçişiyle birlikte mecliste bazı yasal düzenlemeler gündeme gelebilir. Ancak daha önceki deneyimlerden anlaşılacağı gibi bunun kolektif haklar şeklinde değil de bireysel haklar şeklinde olacaktır. Tam bu sırada Cemil Bayık'ın "Kürt halkının bu hükümetten Kürt sorununu çözecekmiş beklentisi bir gafleti ifade edebilir." beyanı ne anlama geliyor? Qandil ile İmralı arasında çelişki mi var? Soruları sorulabilir. Her şeyden önce Qandil'in rahat olduğu söylenemez. Irak merkezi hükümeti ile KBY arasındaki sorunlar, KBY-Rojava çekişmesi, Rusya-ABD çekişmesinin bölgeye yansımaları, Türkiye'nin Suriye'ye yönelik "Suriye ile savaştayız" beyanı ile birlikte değerlendirildiğinde KCK'nin içinde bulunduğu pratik ve üzerindeki yükün ağırlığı nedeniyle sırf Öcalan'ın istemleri var diye dönüş yasası çıksa bile dönüşün o kadar kolay olmayacağı görülüyor. Olsa olsa PKK güçlerinin ateşkesi sürdürüp sınır dışına yeniden çıkışların olması şeklinde olabilir. Ortadoğu'da en küçük azınlık veya dini grupların giderek silahlandığı, çetelerin giderek türediği bir ortamda hiçbir güç var olan gücünü dağıtma yoluna gidemez. Bundan sonraki süreçte hiç kimse PKK'ye silah bıraktırma karşılığında bazı hakları tanıyacağını da söyleyemez. Nasıl ki, Suriye'de şu veya bu şekilde bir düzenin kurulduğu düşünüldüğünde bunun sonucunda YPG'nin dağıtılması nasıl söz konusu olmayacaksa HPG'nin dağıtılması da söz konusu olmayacaktır. Öcalan-Erdoğan müzakereleri bu yönlü devam edecekse bunun başarı şansı yoktur. HDP'nin bunun bilincinde olması zorunludur. Süreç devam edecek ancak tarafların süreçten beklentileri farklı oldukça, çözüm her zaman olduğu gibi olmayacaktır.
Ateşkes konumunun sürdürülmesi konusunda üç kritik noktada gerilim sürekli yükselmektedir. Diyarbakır Lice, Hakkari Şemdinli ve Dersim'de yapılan kalekollara karşı gösterilen tepkiler her an çatışmaya dönüşebilir. Özellikle inisiyatif veya gençlik hareketi olarak kendisini gösteren özerk grupların kontrolü zora girdikçe geri dönülmez sonuçlara neden olabilir. İlk kez çatışmanın olmadığı bir ortamın seçim sonuçları üzerindeki etkileri belirlenmelidir. Çözüm süreci boyunca yer yer çatışma ihtimali olan Hakkari, Şırnak ve Diyarbakır'da BDP'nin oylarındaki düşüşün bununla ilgisi nedir? Çatışma ihtimali hiç olmayan veya az olan Urfa, Ağrı, Erzurum'da BDP'nin oylarının artışı nasıl izah edilebilir? KSH'nin seçim sonuçlarını her yönden analiz etmeleri gerekli olduğu halde daha fazla merkeziyetçi bir bakış açısını ön plana alıp konuyu BDP'den HDP'ye geçişe odaklamaları seçimlerin gerçek anlamda analizini ikinci plana atılmaktadır. İki farklı parti olarak seçimlere giren BDP ve HDP'nin genel kurullarının formalite icabı toplanıp önceden alınan kararları onaylamak için toplamaları bu partilerin genel kurullarının ne kadar güçsüz olduğunu göstermesi bakımından ilginçtir. Legal Kürt siyasetinin kendi içinde bu kadar demokratik yoksunluk içinde oluşu KSH'nin geleceği için tehlikelidir. Hele hele kuruluş süreci on yılı bulan HDP konusunda bu kadar ani karar vermekte neden acele ediliyor? ***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder