24 Mayıs 2019 Cuma

TÜRKİYE NEREYE DOĞRU GİTMELİ,? BÖLÜM 2

TÜRKİYE NEREYE DOĞRU GİTMELİ,?  BÖLÜM 2

       
       Sedat Küçüka: Böyle bir dayatma görüyor musunuz?
       
       Rıza Küçükoğlu: Efendim bu dayatmanın listesi zaten kavgayı çıkaran, tartışmayı çıkaran Erol Manisalı hocanın listesinde vardı. O listeyi keşke daha iyi vurgulanarak açıklanabilse de referandum mu yapılacak, sorgulama mı yap0ılacak, halk buna cevabını verseydi. Yani bir taraftan Ermenistan gelişmesine ve Ermeni hareketlerine göz yumacaksınız, bir taraftan PKK’ya siyasal kimlik vereceksiniz ve bir taraftan etnik arayışları körükleyeceksiniz, buna Aleviler de dahil, giderek acaba kaç etnik köken ortaya çıkacak ve siz yine bir ülke, bir bağımsız egemenlik haklarından bahsedeceksiniz, buna her türlü konu dahil Efendim şimdi ben hanımefendiye de cevap olmak üzere şunu söylemek istiyorum, bir endişem var. Acaba batılılar Lozan Anlaşmasını içine sindiremediler de hala Serv’i mi geçerli kılıyorlar. Ama Türkiye kesinlikle Lozan’la mutluluk bulmuştur ve Misak-ı Milli hudutlarında kalmayı bilmiştir ve cumhuriyetin bu oldukça uzun süresince, bölgesinde mutlulukla yaşamış ve mutluluk dağıtmıştır. Yani Türkiye Cumhuriyetinin ve Türk halkının bugün Lozan’dan vazgeçmesini, bir başkasının düşünmesi bence hayaldir. Biz bu tartışmayı gözönünde bulundurmak zorundayız. 
       
       Sedat Küçüka: Efendim izninizle bir hatta dönüyorum. Buyrun efendim sizi dinliyorum..
       
       Uğur Aydemir: Şimdi ismini hatırlayamayacağım, Sarısoy adlı bir arkadaşımız askerin bu konunun içerisine, yani içişlerine fazla girmemesini istedi. Yani genelde Türkiye’de aydınlar, askerin nedense içişlere girmesini istemiyor. Peki 80 ihtilalinde, ondan evvelki ihtilallerde bu ülkeyi kamplara bölen insanlar, asker gelip de bu kampları düzelttiğinde, bu kamplar yoluna girdiğinde, kamplaşma olmadığında niye o zaman askere “ya sen içişlerine karışma kardeşim, bu insanlar birbirini öldürsün bırak” demedi de şimdi normal konularda hem Türkiye demokratik bir ülke dediğimiz zaman askere “aman sen içişlerimize karışma, ya da askerler karışmasa iyi olur” demecini veriyoruz. Neden burayı arayan insanlar hep biz Avrupa Birliği’ne giremeyiz gibi bir inisiyatiften yoksun şekilde hareket ediyorlar. Yani biz niye giremeyelim..?
       
       Sedat Küçüka: Çok teşekkür ederim Uğur Bey katıldığınız için. Hattaki ikinci dinleyicime dönüyorum. Buyrun efendim..
       
       Cemil Çol: Şimdi efendim bu anlaşmalar güzel, aleyhine veya lehine konuşmalar oluyor, hepsini güzel güzel dinliyoruz da.. Diyelim ki 50 sene sonra veya 70 sene sonra bu ortaklık bozulduğunda milli sınırlar her devletin ayrı ayrı kalacak mı? Yoksa ne şekilde ilerde bir taksim olacak? Veyahut da böyle bir dağılma halinde devletcikler zarara uğrayacak mı toprak bakımından?
       
       Sedat Küçüka: Çok güzel görüşler ve sorular geliyor, çok teşekkür ederim Cemil Bey.. Bir görüş daha rica ediyorum, buyrun efendim. 
       
       Ali Nazmi Çora: Benim de bir sorum olacaktı değerli komutanım ve hocam Rıza Paşam’ın da söylediklerini çok dikkatle dinledim. Şimdi benim şöyle bir sorum var. Avrupa Birliği’nin her dediğini yapsak, hatta hatta Başbakan ve Bakanlar da onlardan olsa, bütün kanun ve tüzükleri çıkarsak acaba bizi birliğe alacaklar mı?
       
       Sedat Küçüka: Çok teşekkür ederim efendim katkılarınız için, sağolun. İsterseniz efendim Uğur Bey’den başlayalım.. Ordan Ali Bey’e doğru gelelim lütfen..
       
       Rıza Küçükoğlu: Efendim ben Uğur Bey’in endişesi değil de daha doğrusu silahlı kuvvetler sanki içişlerine devamlı karışma hakkı varmış gibi görüşüne biraz katılamıyorum. Çünkü silahlı kuvvetler, demin özellikle Harp Akamedileri platformunu onun için belirttim. Kesinlikle kuraldır, içişlerine, iç politika konusu tartışma gündeme bile getirilemez. Dikkat ederseniz başka ülkelerle veya başka kuruluşlarla olan ilişkilerimiz belirlenecek stratejiler tartışmaya getirilir. Onun için içişlerine karışmak gibi Türk Silahlı Kuvvetlerinin hakkı yoktur. Ancak ülkenin eğer Anayasal düzeni tehdit altındaysa Uğur Bey de dahil Silahlı Kuvvetlerin yetkili organları dahil ülkedeki Anayasa’nın belirlediği düzeni korumak ve kollamak görevidir. Ancak o koşullarda gündeme gelebilir. Yoksa üniformalı kişilerin içişleri konusuna karışması veya içişleriyle hükümeti eleştirmesi politikaları eleştirmesi gibi bir hakkı olmayacağını, geleneklerimizin yıkılacağını ve devlet düzenimizin alt üst olacağına inanıyorum. Onun için buna biz strateji belirlemedeki konularda görüş bildirmek ama üniformalı olan platformlarda üniformalı olarak görüşmenin rahat olacağını, uygun olacağını ama iç politikaya karışılmaması gerektiğini alıyorum. Efendim 50-70 yıl sonra acaba Avrupa Birliği ne olacak? 
       
       Sedat Küçüka: Avrupa Birliği dağıldıktan sonra sınırlar ne olacak? 
       
       Rıza Küçükoğlu: Efendim dağılabilir mi konusuna evet dağılabilir gibi bir tahminde bulunabilek çok zor. Efendim zaten strateji konusunda yapılacak tahminler 15 yılı ancak kapsar. Yani stratejik öngörü dediğimiz tahminler 15 yıldır. 15 yıl, ama öyle tahminler yapacaksınız ki doğal afetler gibi koşulları kapsamaz. İşte beyefendinin beni götürdüğü konu da o. Demek ki bir ülke stratejisini öngörüye göre yapar, tahminlerde bulunur ve varsayımlar ortaya koyar. İşte bu varsayımlara göre değişik alternatifler üretmek zorundadır. Birçok soru soran da onu sordu, acaba bizim Uzak Doğu, Türk cumhuriyetleriyle, Japonya’yla ilgili alternatiflerimiz olamaz mı diye.. Tabi efendim, gerçekten stratejiyi bilen, reaktif davranışlar değil de bugünlerde güncel olan provaktif strateji üreten köklü devletler değişik alternatifleri değişik öngörülere ve tahminlere göre, varsayımlara göre yapmak zorundadır. 
       
       Sedat Küçüka: Hocam burda bir izninizi rica ediyorum, bir hatta dönmek istiyorum... Buyrun efendim.. 
       
       Hasan Yılmaz: İyi yayınlar efendim. Türkiye kendi merkezini bulmalı diyorum. Her rüzgara dönmemeli. Atatürk’ün göstermiş olduğu hedef bizim en ideal hedefimizdir. Bu Türkiye’yi bir daha bulamayız, parçalanmasına göz yummamalıyız ve 12’inci yıldızın yanına 13’üncü yıldızı koymalılar diyorum, saygılar sunuyorum. 
       
       Sedat Küçüka: Biz de saygılar sunuyoruz size, katıldığınız için de çok teşekkür ediyoruz. Efendim diğer hatta dönüyorum.. İyi günler efendim, buyrun.. 
       
       Dinleyici: Şimdi ben bu Avrupa Birliği sürecini uzun süredir radyonuzda dinliyorum ve şu anda en son gelişmelerden sonra aklıma takılan bir soru oldu.. Acaba bizim askerimizin görev ve ilgi alanına girer mi Avrupa Birliği konusunda bilgilendirmek, fikir yürütmek ve stratejiler geliştirmek..?
       
       Sedat Küçüka: Peki efendim, çok teşekkür ederim katkılarınız, görüşleriniz için.. Hemen hatta bir dinleyicim daha var, onu da alıyorum, sonra devam edeceğiz. Buyrun efendim..
       
       Melahat Keskiner: Efendim Sayın General’e sonsuz teşekkürlerimi arzetmek istiyorum. Çok açık olarak anlatılan bir olay niye anlaşılmak istenmiyor, onu anlayamıyorum. Kendilerine çok çok teşekkür ediyorum, bizler Atatürk’ün izinde ve onun yolundayız. Çok heyecanlıyım, tekrar tekrar saygılarımı arzediyorum. 
       
       Sedat Küçüka: Melahat Hanım biz de saygılarımızı arzediyoruz size ve ayrıca teşekkür ediyoruz programımıza katıldığınız ve görüşlerinizi bildirdiğiniz için. Hocam devam edelim, buyrun lütfen..
       
       Rıza Küçükoğlu: Efendim ben önce kaldığımız yerden meslektaşım, Emekli Kurmay Albay Nazmi Çora’nın sorusuyla başlamak istiyorum. Nazmi Bey, inanıyorum ki bu soruyu çok bilinçli olarak sordu. Çünkü bu konuları yakın takip eden ve bizleri eğitimimize katkıda bulunan meslektaşım. Ancak tartışmalarda ben yine sempozyum ve son günlerdeki tartışmalardan çıkardığım sonuçlara götürüyorum. Türkiye her türlü koşulu yerine getirse acaba Avrupa Birliği bu süreci kısaltacak ve bizi tam üye yapacak mı? Efendim çıkarılan genel sonuçlar şu: Türkiye eğer ekonomik sorunlarını halletmezse Avrupa Birliği fakirleşmek istemiyor. Türkiye’yi bu nedenle almıyor. Sadece Türkiye değil, bir an için Hristiyan kulübü falan deniliyor ama bu da değil. Beyaz Rusya’yı da almıyor, Ukrayna’yı da almıyor. Yani fakirleşmek istemiyor. İkinci nokta; diyelim ki biz ekonomik sorunları da hallettik ve gelir düzeyimizi yükselttik. 60 milyon, genç nüfus.. Yani hangi Avrupa ülkesi gelip de liderlik yapabilecek potansiyele sahip bir ülkeyi yeni bir üye olarak hemen kabul etsin. Bir de düşünün, bunun bir de güvenlik boyutu var. Avrupalı acaba savaşacak bir askeri gücü var mı? Avrupalı savaşmak istiyor mu? Bir devletse bu Avrupa Birleşik Devletleri, mutlaka başka güçlerle çatışacak. Bu güçlerle çatışacak ama askerini bile belki Türkiye sağlayacak. Şimdi askeri gücü olan, son derece güçlü beyinlere sahip, ama iş imkanı olmayan, patlamaya hazır, yani bir girişim için patlamaya hazır, gencecik üniversite mezunu, bilgi teknolojilerine ulaşmış genç bir nüfus ve liderler kadrosu... Avrupa Birliği bu rekabete katlanabilir mi? Sorulan konu bu. 
       
       Sedat Küçüka: Efendim hemen hattımızda Ankara’dan bir taksi şoförümüz bizi arıyormuş, onu dinliyoruz...
       
       Altan Ceylan: İyi akşamlar efendim. Aleviler kışkırtması olabilir dedi. Biz hiçbir zaman Türkiye Cumhuriyeti’nden, Türk ilkelerinden de ayrı bir millet değiliz, bir kışkırtılmayız, bölmeyiz de bu vatanı. Saygılarımla..
       
       Sedat Küçüka: Biz de saygılar sunuyoruz efendim... Böyle bir şey söyledi mi hemen söz vereceğiz. Hattımızda bir dinleyicimiz daha var onu da alalım.. Buyrun efendim..
       
       Ünal Akbal: Efendim iyi yayınlar.. Programınızı günlerdir dinliyorum. Önce programdaki modern görüşlerini sunan Paşam’a teşekkür ediyorum. Kendisi emekle asker olmasına rağmen bugün Türkiye’nin çıkarını burda çatır çatır müdafaa ediyor. Şimdi bir Osmanlı’ya dönün efendim, İmparatorluğa.. Osmanlı’nın başına tebelleş olan birkaç tane devlet var. İngiltere’yi alın, Avusturya’yı alın, Fransa’yı alın.. Aynı devletler bugün karşımızda, madde bir. 1800’lerden itibaren Osmanlı’nın güneydoğusuna başlamışlar tebelleş olmaya bu devletler, aynen bugün tebelleşliğini devam ettiriyor, bu bir. İkincisi; Türkiye’nin endüstrisi şu anda çok iyi efendim, İtalya’yı geçmek üzere. İtalya, Japonya ve Güney Afrika üçgeni içerisinde endüstri istikametinde Türkiye’ye posta koyacak hiçbir devlet yoktur. Her şeyini üretiyor Türkiye, hiç ihtiyacımız yok. Ve bugün İtalya’nın Avrupa Birliği’ndeki İtalya’nın hırçınlığı da Türkiye’nin kendisini geçtiğinden ileri geliyor. Türkiye bir müddet sonra, 10 sene sonra Fransa’nın peşine takılacak. İhtiyacımız yok, Türkiye her şeyini yapıyor. Bizi almasınlar, Türkiye endüstrisini geliştirir, hiçbir şey olmaz, enerjisi de var, her şeyi de var. Biz alışmışız bu duruma ve bir gün Türkiye umduğu durumu da bulacaktır. Ortak Pazar’ın, Avrupa Birliği’nin yanında bir devlet var. İsmini zikretmeyeyim, Avrupa’nın kaymağını yiyor, Paşam anlayacaktır bunu. 
       
       Sedat Küçüka: Efendim teşekkürler görüşleriniz için, sağolun. Ber telefona daha izin vermesini rica ediyorum Paşam’dan, dönüyorum sonra kendisine. İyi günler.. Buyrun efendim..
       

3. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder