TÜRKİYE NEREYE DOĞRU GİTMELİ,? BÖLÜM 1
Güncelleme: 13:27 TS 14 Mar., 2002
Emekli Tümgeneral Rıza Küçükoğlu ve öğretim görevlisi Prof. Dr. Mehmet Altan değerlendirdi.
Sedat Küçüka: Bugünkü konumuza ki dün başladık biliyorsunuz, Türkiye nereye doğru gitmeli? Avrupa Birliği, ABD sınır komşuları arasında yakın gelecekte Türkiye’nin yönü ne olacak konusunu tartışıyoruz. Dün Prof. Dr. Erol Manisalı burdaydı, Dr. Cengiz Aktar da burdaydı, onlarla birlikte bu konuyu büyüteç altına aldık. Bu konu hakkında görüşlerinizi aldık sizlerden telefonlardan. Ve açıklamalar getirmeye çalıştık. Bugün aynı konuya yine aynı hızla devam etmek istiyoruz ve sizin sesinizle hemen yine sizin görüşlerinizi almak istiyoruz. Bugün yine çok değerli iki konuğum olacak. Birincisi bugün hemen yanımda saat 18.00’a kadar bizlerle birlikte Sayın Emekli Tümgeneral Rıza Küçükoğlu. Efendim hoşgeldiniz.
Rıza Küçükoğlu: İyi yayınlar.
Sedat Küçüka: Yedi Tepe üniversitesi Genel Sekreteri ve 18.00’dan 19.00’a kadar da Sayın Mehmet Altan bizlerle birlikte olacak. Şimdi hemen efendim size dönmek istiyorum, hatta hemen bekleyen telefonlarımız varmış ama kısa bir giriş rica ediyorum. Bu konu biliyorsunuz Sayın Kılıç Paşa’nın geçen hafta yapılan bir sempozyumdan sonra açıklamasıyla daha bir ön plana çıktı. Kılıç Paşa’nın açıklamaları üzerine birçok yorumlar getirildi askeri kanattan sivil kanattan. Ben size sormak istiyorum. Sizin bu konudaki yorumunuz neydi Kılıç Paşa’nın sözleri için?
Rıza Küçükoğlu: Her şeyden önce şu açıklamayı yapmak istiyorum. Harp Akademelerinde Kurmay Yüzbaşı olarak ve ilerleyen rütbelerde ve en sonunda Kara Harp Akademesi Komutanı olarak görev yaptım. Harp akademilerinde biz sadece askerliğin gerekleri değil, dolaylı olarak ilgili olan stratejik konuları da her boyutuyla ele alıyoruz. Yani biz Kurmay Subaydan Harp Akademilerini bitirdiği zaman görev yapacağı karargahlarda kurmaylık görevlerini yaparken aynı zamanda ilerideki Genelkurmay Başkanı dahil üst rütbeli komutanların yetişmelerini öngörüyoruz. Bu platformda askeri konular dışında diğer yabancı akademilerde de olduğu gibi yüzde 45 ağırlıklı stratejik konular ve bunun içerisinde milli güç unsurlarını oluşturan her konu ekonomik boyutları dahil ele alınır. Tabi askeri ortamda bir tek şey yasaktır. O da iç politika meselelerini ele almak. Ancak bunun dışında ülkeyi ilgilendiren, çevresini ilgilendiren, güvenliğini ilgilendiren stratejik tüm konular eleştirel bir boyda ve ileriyi görerek tahminlerde bulunarak ve politika üretilmesini sağlayacak tarzda ele alınır.
Sedat Küçüka: Efendim gayet iyi açımladınız, bir hattımıza dönmek istiyorum, sonra daha özele gireceksiniz inanıyorum, o açıklamayı alacağım. Buyrun efendim, Fatma Hanım buyrun lütfen görüşlerinizi dinliyorum.
Fatma Uçar: Şimdi aslında ben bu soruyu Prof. Altan Bey’e sormak isterdim ama açmış bulundum, epeyce de bekledim. Sayın Generalimize de sorabilirim. Şimdi aslında Türkiye’de Avrupa Birliği vesaire diğer konularda da her şey kulaktan dolma. Gerçekçi, güzel bir bilgilenme hiçbir zaman olmadı, ansiklopedik bilgilerin dışında bir gazetelerde çıkan ve de televizyonlarda vesairede çıkan şeylere göre yorum yapıyoruz. Bu bakımdan benim beynimi tırmalayan birçok soru var. O bakımdan mesela bu Avrupa Birliği’ne girerken, girdikten sonra ulusal gelirlerinde çok büyük yükselmeler olduğu söyleniyor ve özellikle Yunanistan ve İrlanda üzerinde duruluyor. Şimdi bu Avrupa Birliği’ne girerken bir ulusun ulusal şeyleri bu hale geldikten sonra mı giriliyor? Yani bu hale getirildikten sonra mı kendi ulusunda... Yoksa bazı yardımlar mı ediliyor? Eğer yardım ediliyorsa bunların gelir kaynağı nedir..?
Sedat Küçüka: Peki, çok teşekkür ederim ilginiz için, sorularınız ve katkınız için efendim. Buyrun efendim devam ediyoruz..
Rıza Küçükoğlu: Hanımefendinin sorusundan mı yoksa önce...
Sedat Küçüka: İsterseniz önce Kılıç Paşa’nın meselesini tamamlayalım, sonra Fatma Hanım’ın sorusuna dönelim efendim..
Rıza Küçükoğlu: Şimdi Harp Akademileri bu programları yürütürken özellikle bildiğim kadarıyla her Çarşamba günü öğleden sonra konferanslar tertipler. Konferanslarda bu konuların yetkilileri, gerekirse yabancı cumhurbaşkanları, kendi cumlurbaşkanımız, Kıbrıs Cumhurbaşkanı Sayın Denktaş gibi veya Avrupa Başkomutanı dahil çok seçkin aynı zamanda işadamları ve konu uzmanları, bakanlar gelebilir. Bu konferanslarda platform açıktır ve yüzbaşı dahil üniformalı veya sivil katılımcılar istediği soruyu sorar veya istediği yorumu yapabilir. Ve kesinlikle ama iç politikaya bulaşılmaz. Şimdi Harp Akademilerindeki son sempozyumu bu açıdan ele almakta yarar var. Orda Sayın Manisalı görüşlerini açıkladıktan sonra katılımcı olan Tuncer Kılıç Orgeneralimiz de hem sorularını sormak hem de kendi görüşlerini açıklamak için platforma katılmışlardır. İşte bu açıdan ele aldığımızda Orgeneral Tuncer Kılıç’ın orda beyan ettiği fikri bir akademik beyan olarak, iç politikaya bulaşmayan bir beyan olarak kabul etmek ve katılımcı olarak değerlendirmek kanımca yararlı olur. Ayrıca Sayın Erol Manisalı orada Avrupa Birliği’ne karşıt bir görüş olarak ortaya koymamış, görüşlerini Türkiye’nin bugüne kadar bu süreçte uğradığı zararları bir liste olarak ortaya koymuştur.
Sedat Küçüka: Ona isterseniz değinelim biraz sonra Hocam ama şunu anladık ki Kılıç Paşa’nın söylediği akademik bir ortamda kendi fikriydi.
Rıza Küçükoğlu: Kesinlikle kendi fikriydi.
Sedat Küçüka: Bu Genelkurmay’ın fikrini yansıtmıyordu, akademik ortamdaydı. Hemen hattımıza dönüyoruz, bir dinleyicimiz daha var, görüşünü rica ediyoruz. Buyrun efendim...
Mustafa Sarı: İyi yayınlar diliyorum. Ben bu Paşa’nın söyledikklerine yüzde 100 katılıyorum ama bir üzüntümü belirtmek istiyorum. Askerin böyle siyasete girmesini ben yadırgıyorum, üzüntülerimi bildiriyorum. Bir de şunu söylemek istiyorum, Türkiye’nin yani bu Avrupa inadı niye, ben bunu sormak istiyorum? Bir de Türk’ün ve Osmanlı’nın Avrupa sevdası ta Viyana kapılarına dayandığı anda bitmiştir zaten. Bence bu Avrupalı bizi devamlı oyalıyorlar. Yani almayacaklarına ben yüzde 100 eminim yani. Bir de diyorum ki bu Avrupa’ya bir alternatif olabilir mi? Olabilir tabi. Hem dini yönden, hem de Türkçe konuşan bir sürü toplumlar var. Bunlarla bir toplum oluşturabiliriz yani.
Sedat Küçüka: Türkî Cumhuriyetlerini mi kastediyorsunuz efendim..?
Mustafa Sarı: Evet. Türkî Cumhuriyetlerini, doğuda mesela İran var, Irak var, Sudi Arabistan var.. Bir de şunu söylemek istiyorum, mesela bizim Doğu’da örnek alacağımız iki tane ülke var. Biri Çin biri Japonya.. Bu Japon ve Çinliler bir Avrupa Birliği’ne üye değil, başka bir birliğe de üye değil. Bunlar ne dillerinden, ne dinlerinden, ne kültürlerinden vazgeçmiş ülkeler. Bunlar kendi çabalarıyla ayağa kalktılar. Bir mal alıyoruz, arkasını çeviriyoruz, ya Çin yazıyor ya da Japon yazıyor..
Sedat Küçüka: Çok teşekkür ederim Mustafa Bey görüşleriniz ve katkılarınız için. Hemen efendim Sayın konuğuma dönüyorum, isterseniz Fatma Hanım’ın sorusundan başlayalım, sonra Mustafa Bey’in sorusuna ve görüşlerine gelelim efendim, buyrun..
Rıza Küçükoğlu: Fatma Hanımefendi’nin belirttiği konularda özellikle Yunanistan’ı örnek gösterdiler, Avrupa Birliği’ne katılarak Yunanistan mutlaka ki bugün çok üst düzey bir gelire kavuşmuştur ve birçok sorunu da Avrupa Birliği’yle hatta belki ilerde Türkiye’yle olan sorunlarını da Avrupa Birliği kanalıyla çözecektir. Kaynakları konusuna fazla girmek istemiyorum, bu bir ortaklıktır, ilerde yorumlandığı şekilde bu giderek Avrupa Birleşik Devletleri haline dönüşecektir, bu bir ortaklıktır. Tabiki ortaklığa katılan Avrupa Birliği’nden nasibini alacaktır. Türkiye’nin de hedefi budur. Ancak Sayın Manisalı’nın ve birçok konuşmacının o sempozyumda tekrar vurguladığı gibi, genç nüfusa sahip Türkiye’yi ama geliri düşük bir Türkiye’yi Avrupa Birliği içerisine almakta büyük tereddütler geçirmektedir ve bu tereddüt haklı bir tereddüttür. Bu durumda acaba Türkiye bu zenginleşme şansına bugün için kavuşabilir mi? Üye olabilir mi? Zaten tartışma burdan kaynaklanmıştır.
Sedat Küçüka: Peki Mustafa Bey’in görüşü için ne diyorsunuz efendim?
Rıza Küçükoğlu: Görüşlerine katıldığımı, ancak bir askerin iç politikaya karışmaması gerektiğini belirttiler. Benim de biraz önce açıklamak istediğim, bu bir iç politikaya bulaşmak değil. Harp Akademileri askeri bir ortamda herkese açık olan bir platformda katılımcının üniformalı olan bu katılımcının görüşlerini açıklaması olarak ele almak yararlıdır.
Sedat Küçüka: Peki Türkî Cumhuriyetlerine tekrar biraz sonra değineceğim ama hattımıza dönüyorum.. Buyrun Yalçın Bey görüşlerinizi alalım..
Yalçın Ünlü: Bizim yani Avrupa Birliği’ne girmemizin hayali biz evvela kendimize çekidüzen vermekten geçtiğine inanıyorum. Kendi problemlerimizi halledersek o zaman bize lütfen gel diyeceklerine inanıyorum...Ne zaman kendine bir çekidüzen verecek, merak ediyorum..
Sedat Küçüka: Hemen soracağız bunları efendim, çok teşekkür ederim katıldığınız için, görüşleriniz için. Hemen öbür hatta dönüyorum.. Buyrun efendim..
Dinleyici: Acaba Malezya ve Endonezya, Çin ve Japonya işbirliğiyle, siyasi ve ticari, hatta kültürel işbirliği sağlayarak Avrupa Birliği’ne alternatif oluşturulamaz mı? Bunun cevabını öğrenmek istiyorum..
Sedat Küçüka: Tabi, hemen soralım efendim. Efendim Yalçın Bey diyor ki, ben yurt dışına gittim diyor, bir belediye başkanın odasını gördüm.. Gerisini hep birlikte dinledik.. Bununla ilgili ne diyeceksiniz efendim..
Rıza Küçükoğlu: Efendim zaten Avrupa Birliği’yle ilgili tüm kriterler bizim kendimize çeki düzen vermemizi öngörüyor. Zaten tartışmalar kesinlikle Avrupa Birliği’nin bizden istediği kriterler ve standartlara yükselip yükselmemek konusunda değil. eğer biz zaten o standartları sağlamak zorundayız. Avrupa Birliği giriş sürecinin bize en büyük katkıları da standartlarımızı yükseltmek. Hatta Gümrük Birliği’nin zararları karşısında söylenen yerli sanayimizin gerçekten standartlarının yükseldiği ve kalitenin arttığı, toplam kalite anlayışının Türkiye’ye köklü olarak girdiği. Tartışma o noktada değil. Avrupa’nın bize koyduğu koşullar ve egemenlik konusu. İsterseniz bunu daha sonra açıklayalım.
Sedat Küçüka: Bir dinleyicimiz dedi ki Malezya ve Endonezya gibi ülkelerle bir araya gelip Avrupa Birliği’ne karşı bir alternatif oluşturabilir miyiz? Burdan da şunu sormak istiyorum, Kılıç Paşa’nın söylediği de bir kişisel görüş ve alternatif görüştü. Ne dersiniz, Avrupa Birliği’nin dışında bir alternatif arayışı olabilir mi? Türkiye başka bir yöne doğru kendini çevirip bu alternatifi bulabilir mi?
Rıza Küçükoğlu: Alternatifler konusu efendim burada zaten Avrupa Birliği’yle ilgili biraz da küreselleşmeyle ilgili tartışma ulus devlet kavramı ve ulusal hudutlar konusu. Şimdi o gün tartışılan ve bir senteze varılan başka bir konu vardı. Atatürk’ün yurtta sulh cihanda sulh kavramı çok detaylı olarak ele alındı o toplantıda ve bu kavram açıklandı. Yani toprak bütünlüğüne sahip olacaksınız, ulusal hudutlarınız olacak, ulus devlet kimliğini koruyacaksınız. Kendi güvenliğiniz ve geleceğiniz için komşularla ilgili bir kuşak oluşturacaksınız ki Atatürk de bunu öngörmüştür ve dünya çapındaki barış girişimlerinde de aktif rol oynayacaksınız. Ancak eğer güvenliğiniz ve geleceğiniz zorla karşılaşırsa kendinizi de korumaya hazır olacaksınız. Şimdi bu anlamda bakıyoruz Atatürk döneminde de Balkan Paktı ve Bağdat Paktı gibi bir sürü girişimleri görüyoruz. Sonra Türkiye Cumhuriyeti her iki dünya savaşından sonra Birleşmiş Milletlerde de üyelikte hemen ön aldı. Sonra güvenlik şemsiyesi altında bile olsa NATO’ya da üye oldu. Ama bunlara bakıyoruz, her ülke ulus devlet anlamında eşit oya sahip. Yani ulusal kimlik yok edilmiyor. Ancak iki kavram buna ters düşüyor. Bunlardan bir tanesi küreselleşme ki küreselleşmeden kaçınamazsınız. Onun gelişmelerini yok sayamazsınız. Yoksa o dalganın üçüncü dalganın, denilen dalganın altında kalırsınız. Avrupa Birliği’ne geliyoruz, ilk kurucular ve şu andaki üyelerle ulusal kimlik yok edilmeden anlaşmaya varılmıştır ve bugün birleşik bir devlete doğru girilmektedir.
Sedat Küçüka: Burda bir saptama yapmama izin verin. Türkiye’nin ortak pazara, Avrupa Birliği’ne girişinde bir ulusal kimliği yitiriş gibi bir kaygısı var ama bunu hemen soracağım. Ama önce bir hattaki dinleyicimize dönüyorum. Buyrun efendim.. Dinçer Önal..
Dinçer Önal: İyi yayınlar efendim. Ben aşağı yukarı 30-35 senedir Avrupalılarla iç içe yaşıyorum ve iş yapıyorum, devamlı gidip geliyorum. Benim gördüğüm şartlar dahilinde bizim Avrupa Birliği’ne kabul edilmemiz mümkün görünmüyor benim için. Sosyal olaylar bakımdan olsun, ticari bakımdan olsun, teknik bakımdan olsun, bizi almayacaklarına ben şahsen, çok arzu etmeme rağmen, almayacaklarına artık inanıyorum. Ancak bu Avrupa Birliği’ne girme dolayısıyla bu birtakım demokratikleşme ve insan hakları ve bunun gibi şeyler iyileşme olacağından da memnunum. Şimdi ben şöyle düşünüyorum, onu da Sayın Paşa’ma da sormak istiyorum. Biz buraya giremeyeceğimizi biliyoruz, fakat en azından biraz iyileştirme olması bakımından biz birtakım tavizleri verelim ama maksimum tavizler ve bozulmadan yapalım diyorum. Yani birtakım ödünleri verirken artık onurumuza dokunacak şeylere de dokunturtmayalım, nasıl olsa zaten bizi almayacaklar, biraz da buna sınır koyalım diye düşünüyorum efendim.
Sedat Küçüka: Dinçer Bey çok teşekkür ederim görüşleriniz için ve katıldığınız için. Hemen başka bir dinleyicime dönüyorum..Buyrun efendim..
Selahattin Ünal: Şimdi ben Avrupa topluluğuna girme taraftarıyım. Tarım üzerine, gıda işletme üzerine iş yapıyoruz.. Basit bir olay anlatayım Avrupa topluluğunun önemini anlatmak açısından. Biz Almanya’ya uzun yıllardan beri fosfor üretimi yapıyorduk. Son İspanya ve Yunanistan’ın tam üye olmasından sonra kapasitemiz yarıyarıya düştü. Son ortak para birimine geçmeden önce fosfor üretimi yaptığımız Alman firması bizimle artık çalışmayacağını söyledi. Gerekçeyi sorduk, neden, fiyatlarımız daha ucuz olmasına rağmen. Bize dediler ki, Yunanistan’da bir tırı fabrikanın kapısından yüklüyoruz, Almanya’ya götürüyoruz, hiçbir formalite yok, hiçbir muamele yok. O yüzden orayı tercih ediyoruz, sizinle artık çalışamayacağız. İşte bu nedenle Avrupa topluluğunda olmamız gerektiğine inanıyorum ben.
Sedat Küçüka: Çok teşekkür ediyorum Selahattin Bey katkılarınız için. Sayın Paşam, lütfen kaldığımız yerden toparlayıp sonra bu soruları alarak devam edelim.
Rıza Küçükoğlu: Yalnız sorularda da aşağı yukarı konularımıza değinen bir şeyler var. Örneğin bütün soruyu soranlarda şöyle bir şey, özellikle son arkadaşımız Son arkadaşımız Selahattin Ünal Bey’in sorusunu şöyle cevaplandırmak istiyorum. Efendim Türkiye’de tartışma Avrupa Birliği’ne girelim mi girmeyelim mi konusu değil. Bunda hiç kimsenin tereddütü yok. Böyle güzel bir oluşumda yer almamayı düşünmek mümkün değil. Hiç Orgeneral Tuncer Kılıç da böyle bir soruyu sormadı, Sayın Manisalı da zaten böyle bir tartışma açmadı. Ama konu biz girebilecek miyiz giremeycek miyiz? Onun için soruyu soranlarla ve bütün bizimle bu programı paylaşanlarla burda bir kere görüş birliğine varmamız gerekir. Tartışma konumuz Avrupa Birliği’ne girelim mi girmeyelim mi konusu olmamalı. Efendim şimdi ulusal kimlikten bahsediyorduk, NATO’da örneğin yıllardır şemsiyesine girdik, biz de dünya barışına hizmet ettik ve Sovyetler Birliği’nin gelişmesine de engel olduk. Ancak eşit haklarda üyeydik. Bakın hep söylüyoruz, Afganistan’da Türk Silahlı Kuvvetleri kullanılır mı kullanılmaz mı derken NATO beşinci maddesi ortaya çıktı. Yani bizim tarafımızdan kabul edilmedikçe ABD’nin isteiği de olsa Türk Silahlı Kuvvetleri kullanılmadı. Ancak Avrupa Birliği şimdi bize ulusal kimliğimiz konusunda ve ulusal devlet kimliğimiz konusunda sorgulamalar ortaya koyuyor, problem bu noktadan çıkıyor.
Sedat Küçüka: Efendim izin verirseniz bir hatta dönmek istiyorum. Buyrun efendim..
Semiha Yıldız: Kartal’dan arıyorum, İstanbul.. Şimdi bu Avrupa Birliği’ne giriş uyum yasalarında gözlemlediğim kadarıyla doğuda bir federasyon, bağımsız ve Türkiye’ye bağlı bir federasyon.. Örneğin dernekler yasası kanununu o şekilde değiştirilmek istenmekte. Öbür tarafta da yani namevcut bir şeyi mevcut yapmaya çalışmaktalar. Diğer tarafta Kıbrıs’ta mevcut olan bir devlet var. Türkiye, yalnızca Türkiye tanımış olsa bile yani bir mevcut var, bir devlet var Cumhurbaşkanıyla, bütün kurumlarıyla, okullarıyla vesaireleriyle. Bunları da yani birleştirmek istiyorlar. Yani bir çelişki değil mi? Türkiye’dekini ayırmak...
Sedat Küçüka: Çok teşekkür ederiz Semiha Hanım katıldığınız için. Evet efendim, şimdi burda çok önemli bir yerde kalmıştık, aslında Semiha Hanım’ın sorusu da bunu bir bütünledi değil mi Paşam.. İsterseniz kaldığımız yerden devam edelim, söz sizin, buyrun efendim..
Rıza Küçükoğlu: Efendim gerçekten hanımefendi aşağı yukarı söylenenlerin başlıklarını attı. Efendim kesinlikle ulus devlet, ulusal kimlik, ulusal hudutlar ortaya konulduğu zaman bir ülkenin her şeyden önce birlik beraberliği ve toprak bütünlüğü söz konusu. Eğer bazı kavramlar abartılarak ve bu birilerinin baskısıyla yapılırsa demek ki birlik beraberliğimizi kaybetmemiz ve toprak bütünlüğümüzden bazı ödünler vermemiz ve çevredeki bizim doğrudan doğruya her türlü çıkarlarımızı ilgilendiren Kıbrıs ve Ege gibi meselelerle vergisi gibi bir düşünceye girmemiz gerekir.
2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder