27 Şubat 2019 Çarşamba

TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu, Bilgisine Başvurulanlar, BÖLÜM 15

TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu,  Bilgisine Başvurulanlar, BÖLÜM 15



Uğur Mumcu Cinayeti : 

Uğur Mumcu’nun C-4 plastik patlayıcısı ile öldürüldüğünü, bunun iz bırakmadığını, Malatya’da Tekin COŞKUN denilen kişinin evinde C-4 bulundduğunu, bu kişinin poliste gözaltına alındığını, kendisini Uğur 
TONİK adında İstanbul’da oturan yaşlı bir adamın kurtardığını, bu adamla da Tekin COŞKUN’la birlikte Büyük Otel’de görüştüğünü, Tekin COŞKUN’un Uğur MUMCU’nun aleyhine konuştuğunu, O’nun öldürtmüş olabileceğini, 
Tekin COŞKUN’un Alattin ÇAKICI’nın çok yakın arkadaşı olduğunu, çek-senet işiyle uğraştığını, bu nedenle başka şehirlerde de adamının olabileceğini, kendisinin evine giderek görüştüğünü, 361 30 45 çağrı ve 0542 231 
02 90 numaralı cep telefonu bulunduğu, bu kişinin Abdullah ÇATLI’yı da tanıdığını, 

Eşref BİTLİS Olayı : 

Eşref BİTLİS’in kesinlikle suikaste kurban gittiğini, C-4 bombası ile öldürüldüğünü, C-4’ün uçağa pilot elbisesi içinde sokulduğunu, Bursa’lı nöbetçi bir askerin bunu gördüğünü, Jandarma içinde de Eşref Paşa’nın suikastle 
öldürüldüğüne kanatinde olan pek çok insan olduğunu, ancak ortaya çıkarılmasının istenmediğini, Malatya’da Turan Abi gibi akrabalarının bulunduğunu, kendisinin onlarla da sürekli görüştüğünü, 

Bahtiyar AYDIN Olayı : 

Bahtiyar AYDIN’ı bir PKK itirafçisının öldürdüğünü, sebebinin de Silahlı Kuvvetlerde bir kesimin şiddettten yana olduğunu, bir kesimin de şiddete, öldürmeye karşı olan, halkı kazanalım dediğini, Bahtiyar AYDIN’ın 
terörle mücadelede şiddete karşı olan bir insan olduğunu, bu nedenle öldürüldüğünü, 

Hulusi SAYIN - İsmail SELEN Cinayetleri : 

Bunlardan birisinin sağcı, birisinin solcu olduğunu, bir zamanlar Jandarma’da SELENCİLER, SAYINCILAR olduğunu, ideolojik olarak ikiye bölündüğünü, birinin katilinin bir astsubay olduğunu, birisinin diğerine karşı misilleme olarak öldürüldüğünü, yani konunun tamamen ideolojik olduğunu, uyuşturucu falan olmadığını, bunlarda polisin herhangi bir katkısının olmadığını, 

Hakkâri Emniyet Müdürü : 

Şahsen tanımadığını, ancak Mahmut YAŞAR ve Cevat DEMİR adındaki uyuşturucu kaçakçılarının Polis tarafından istihbaratçı olarak kullanıldığını, bundan Emniyet Müdürünün mutlaka haberdar olduğunu, aranan 
bir şahsın güvenlik güçlerince kullanılmasının yasal olmadığını, bunu doğru bulmadığını, 

Operasyon ve İnfaz Timleri : 

Operasyon Timlerinin bir Yüzbaşının sorumluluğunda mutlaka rütbeli teğmen, üsteğmen, astsubay veya uzman çavuşlardan, yani gençlerden oluştuğunu, Yüzbaşıdan daha yüksek rütbede kimsenin operasyona katılmadığını, 
dikkat edilirse şehit olanların hep er, astsubay ve uzman çavuşlardan olduğunu, bunların vatansever, kahraman ve dürüst insanlar olduğunu, operasyon yapılacak yeryerin önceden planlanarak operasyon yapıldığını, İnfaz timlerinin ise üç kişiden oluştuğunu, çoğunlukla silahsız, korumasız insanlara yönelik olduğunu, bu insanların evlerinden alınarak infaz edilip bir dereye atıldığını, 

Öldürülen İtirafçılar : 

Üzümlü Karakolu Baskınından sonra teslim olan biri Suriyeli, diğeri Mardin’li 2 kızın Tugaya getirildiğini, sonra kaybolduklarını, yani infaz edildiğini, halbuki Tugayın gözaltına alma yetkisinin olmadığını, Bu itirafçıları kazanmak gerektiğini belirtmiştir. (Ek:225)

53- DİLEK ÖRNEK’ İN 02.031997 Tarihli İfadesinde; 

1974 yılında Hollanda’da doğduğunu, 22 yıldan beri ailesiyle birlikte Hollanda’da oturduğunu, Ortaokulu, yüksekokulu orada okuduğunu, ailesinin halen Hollanda’da oturduğunu, annesinin ev hanımı, babasının Lastik Fabrikasından emekli işçi olduğunu, her ikisinin de sağ olduğunu, bir ablasının iki küçük erkek kardeşinin olduğunu, 
1995 yılına kadar 2 yıl Mc Donald’da çalıştığını, sonra ayrıldığını, Daha önce Hollanda’da olan Teyzesinin 2 yıldan beri Ispanya’da oturduğunu, orada Teyzesinin kocası olan eniştesinin lokantacılık yaptığını, ayrıca ticaretle uğraştığını, 1,5 yıldan beri eniştesi Ercan DOĞAN’a kuryelik yaptığını, bu işe teyzesinin isteği üzerine başladığını, eniştesinin kendisine para vererek İstanbul’a gönderdiğini, ilk seferinde teyzesi ile birlikte İstanbul’a geldiğini, 
teyzesinin orada kendisini Mehmet ve Latif’le tanıştırdığını, daha sonra devamlı kendisinin yalnız geldiğini, kendisine teslim edilen PESETA (İspanyol parası ) cinsinden paketler halindeki parayı, Havaalanında kendisini karşılayan Mehmet ve Lütfi’ye arabalarının içinde teslim ettiğini, sonra Havaalanına yakın Çınar oteline gittiğini, hiç dışarı çıkmadan otelde bir gece kaldıktan sonra Swisair veya İberia uçaklarıyla Hollanda’ya döndüğünü, her türlü otel ve yolculuk masraflarını kendisine verilen paradan kendisinin karşıladığını, Bu paranın ne parası olduğunu kesinlikle bilmediğini, sormadığını, saymadığını, yalnızca parayı verip kendi parasını (her seferinde 4-5 bin mark) aldığını, kendisine teslim edilirken de paranın sayılmadığını, belgesiz teslim edildiğini, Eniştesinin “İstanbul’a gidince seni karşılayacaklar, ayrıca havaalanında kolaylık gösterecekler” dediğini, herhangi bir sıkıntı ile karşılaşırsa “Mehmetlerin misafiriyim” demesini tenbih ettiğini, parayı normal bir valizde getirdiğini, valizi bagaja verdiğini, çıkarken aldığını, hiç arama yapılmadığını, bir defasında aramak istediklerini, ancak orada birisinin geldiğini, “Tamam bu geçebilir” dediğini, bu yardımın bir ayarlama sonucu bilerek yapılıp yapılmadığını bilmediğini, Türkiyeye 10-15 defa bu şekilde para getirdiğini, bunun dışında da tatil için memleketi İskenderun’a gitmek 
üzere İstanbul’dan Adana’ya uçakla gittiğini, bu giriş çıkışları da sayarak 52 defa giriş çıkış yaptığını iddia ettiklerini, polisteki ifadesinde işkence ile tamamının para getirmek için olduğunu kabul etmek zorunda kaldığını, gerçekte bu iş için yalnızca 10-15 defa giriş yaptığını, kendisinin Hollanda vatandaşı olduğunu, 
Türkiyeye Hollanda Pasaportuyla giriş yaptığını, bazan da Türk Pasaportuyla giriş yaptığını, kendi adına tek pasaportu olduğunu, Kendisinden başka Parsel ve Simon’un da kuryelik yaptığını, beraber gelip gitmediklerini, onların da parayı 
Mehmet ile Latif’e verdiklerini sandığını, parayı verdiği Mehmet (ALAKENT) ve Latif’in halen firarda olduklarını, Anne ve babasının bu işi yaptığını bilmediğini, İspanya’ya giderken Teyzemlere gidiyorum diye gittiğini, masraflarını teyzelerinin karşıladığını söylediğini, kazandığı paraları ise harcadığını, anne ve babasının yakalanınca bu işi yaptığını öğrendiğini, ablasının ve kardeşlerinin kesinlikle bu işi yapmadıklarını, Garo’yu Hollanda’dan tanıdığını, kendisinin Kuyumculuk yaptığını, sık sık da İspanya’da eniştesinin evinde karşılaştıkları nı, Lokman’ı şahsen tanımadığını, Teyzelerinden Azer Döviz’in sahibi olarak adını çok duyduğunu, Feramez’in, Yusuf’un Lokman’ın ortakları olduğunu eniştesinden duyduğunu, ( bu İranlı Yusuf’un halen tutuklu olduğunu), Musavvat diye birini tanımadığını, Ayhan AKÇA’yı tanımadığını, ancak Narkotik’te kendisini gösterdiklerini, tanımadığını söylediğini, adını daha sonra mahkemede öğrendiğini, 34 B 2034 plakalı BMW arabayı da daha önce hiç görmediğini, yakalanınca narkotikte gördüğünü, Bundan 2,5 ay önce yakalandığını ve o tarihten beri Bayrampaşa cezaevinde olduğunu, kendisinden bir hafta sonra eniştesinin de Antalya’da tutuklanarak aynı cezaevine getirildiğini, cezaevindeki 
ihtiyaçlarının eniştesi tarafından karşılandığını, haftada bir dilekçe vererek eniştesi ile “eş görüşü” yaptıklarını, bu arada eniştesinin ihtiyacı olan parayı verdiğini, 

Eniştesi Ercan DOĞAN’ın 43 yaşında olduğunu, Tüarkiye’de herhangi bir siyasi partiyle ve ülkü ocaklarıyla ilişkisinin olmadığını, bunu kesinlikle bildiğini, 
Gardiyan Nebile ile Bayrampaşa cezaevinde tanıştığını, arkadaş olduklarını, çıkınca aramak için telefon numarasını aldığını, daha sonra kendilerinin Bakırköy Cezaevine nakledildiklerini ifade etmiştir.(Ek:226) 

54- Hurşit HAN 02 Mart 1997 tarihli ifadesinde; 

1955 Hakkâri-Yüksekova doğumlu, tahsilsiz olduğu, 10 kardeş olduklarını, Yüksekova’da şirketi, İstanbul’da Kapalıçarşı’da döviz bürosu bulunduğu, ancak Balkan Döviz bürosunu sattığını, bir şirketi olduğunu, memlekette iken koyunculuk yaptıklarını, 2 köyleri bulunduğunu, kendilerinin besleyip sattıklarını, maddi durumlarının iyi olduğunu, 

Körfez Krizi zamanında, Vali ve Kaymakam’ın Kuzey Irak’tan kaçanlar için para topladığını, kendisinin de Barzani’ye gönderilmek üzere adamları vasıtasıyla Belediye Başkanı’na 1 milyar lira verdirdiğini, bizzat Vali’ye veya Kaymakam’a vermediğini, Bunun Celal KORKMAZ tarafından yazılan Kurt Kapanı adlı kitapta 
yer aldığını, çünkü bu yazarın bu paranın verilişine şahit olduğunu, 14 Temmuz 1994 tarihinde güneydoğuda şehit olan asker ve polis eş ve çocukları için Ahmet YEŞİL ismindeki birinin telefonu üzerine Ahmet DEMİR adına 250 milyon lira yatırttığını, şahsen ne Yeşil’i, ne de Ahmet DEMİR’i tanımadığını, ancak Yeşil’in adını çok duyduğunu, Kendisi hakkındaki iddianın 750 kilo esrarla ilgili olduğu, önce oğlunun tutuklandığı, 2 gün sonra da kendisinin evden alındığını, ancak bu miktar bir esrarı yakalatan adamın kendisinin evde oturup tutuklanmayı 
beklemiyeceğini, kaçması gerektiğini, bunun bir tezgah olduğunu, sebebinin de ; Yeşil’in telefon ederek kendisinden para istediğini, sonra da eve 2 adet mektup bırakıldığını, “Çocuklarını alırız” dendiğini, “Akibetin Savaş, Hacı, Mecit gibi olur” dendiğini, vermeyince 750 kilo esrarı üzerlerine attıklarını, kendisi yakalandıktan sonra da aynı şahıs, ihbar eden şahıs eve 2 mektup daha attığını, önce malın yakalandığını, sonra kendisinin alındığını, işin içinde polis olduğunu, yani mektubu atanın polisle beraber çalıştığını, asıl sebebin ; kendisinin 
doğulu, yani kürt oluşu olduğunu, 6 aydır tutuklu olduğunu, ağabeyinin de kendisi ile beraber yargılandığını, Daha önce de akrabalarının, arkadaşlarının aynı nedenle öldürüldüğünü, Örnek olarak; Altındağ Nüfus Müdürü olan Kayınbiraderi ve dayısının oğlu olan Mecit BASKIN’ın sırf kürt olduğu için 1994 
yılında 3 kurşunla öldürüldüğünü, diğer kayınbiraderi Necip BASKIN’ın Yüksekova’da polis tarafından kaçırıldığını, öldürülmekten kılpayı kurtulduğunu, 
Dayısı oğlu Savaş BULDAN’ın 1993 yılında evden polis tarafından alındığını, içinde tarife göre Korkut EKEN’in bulunduğu Mercedes 300 bir arabaya bindirilerek Çınar Oteline götürüldüğünü ve işkenceyle öldürüldüğünü, sonra da Bolu Yığılca’ya atıldığını, O’ndan para istemediklerini, o zaman para meselesinin 
olmadığını, para işinin 1995’de çıktığını, Yine dayısı Hacı PARAY’ın da aynı şekilde öldürüldüğünü, Sağlık Bakanlığı Müfettişi hemşehrisi Namık ERDOĞAN’ı da Ankara’da alınıp götürüldüğünü, 

Aynı aşiretten Abdullah CANAN’ın da Mehmet Emin YURDAKUL adındaki subay tarafından alınarak öldürüldüğünü, Ayrıca Arkadaşı ve akrabası olan İran’lı Lazım İSMAİL’i aldıkları zaman kardeşini bırakacağız diye diğer kardeşinden 300 bin mark, 60 bin dolar aldıklarını, 13 gün sonra da 2 kişinin cenazesini getirdiğini, 
Yine arkadaşı Adnan YILDIRIM’ın aynen Savaş BULDAN gibi Korkut EKEN tarafından alındığını ve öldürüldüğünü,

Bu olayları birçok insanın bildiğini, ancak korkularından söyleyemediklerini, mesela; İstanbul’da ŞARKIT Otelinin sahibi Cumhur YARKIZ’ın çoğunu bildiğini, ‘ndan da para istendiğini, kendisinin bulunarak bilgisine başvurulması gerektiğini, 1994’de aynı şekilde şehit ailelerine diye Ahmet YILDIZ adına 250 milyon lira gönderen Ağa YILDIZ’ı tanımadı 1 Kategori: TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu Bu sayfa son olarak 25 Kasım 2013 tarihinde ve 12:34 saatinde düzenlenmiştir. Metin Creative Commons Atıf-Benzer Paylaşım Lisansı altındadır. Ek koşullar geçerli olabilir. Ayrıntılar için Kullanım Şartlarına bakınız.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 
Genel Kurul Tutanağı 
20. Dönem 4. Yasama Yılı 
22. Birleşim 23 Kasım 1998 Pazartesi
Oylama için 5 dakika süre veriyoruz.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN - Oy kullanma işlemi tamamlanmıştır.
Öneri kabul edilmiştir, karar yetersayısı vardır.
Gündemin "Özel Gündemde Yer Alacak İşler" kısmına geçiyoruz.

BAŞKAN - Bu kısımda yer alan, Doğru Yol Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Ankara Milletvekili Saffet Arıkan Bedük, Denizli Milletvekili Mehmet Gözlükaya ve İçel Milletvekili Turhan Güven'in, çete ve mafya liderleri ile doğrudan ilişki içinde oldukları ve özelleştirmelerde özellikle Türkbankın satışı ihalesinde devletin menfaatını gözetmeyerek görevlerini kötüye kullandıkları iddialarıyla Devlet Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz haklarında; Fazilet Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Erzurum Milletvekili Lütfü Esengün, Kayseri Milletvekili Salih Kapusuz ve Sıvas Milletvekili Abdüllatif Şener'in, çete ve mafya liderleri ile doğrudan ilişki içinde oldukları ve görevlerini kötüye kullandıkları, kamu ihaleleri ve özellikle Türkbankın satışı ihalesine fesat karıştırdıkları iddialarıyla Devlet Bakanı Güneş Taner ve Başbakan A. Mesut Yılmaz haklarında; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanı ve Antalya Milletvekili Deniz Baykal ile Grup Başkanvekilleri İçel Milletvekil Oya Araslı, Ankara Milletvekili Önder Sav ve Hatay Milletvekili Nihat Matkap'ın, mafya ve çete liderleri ile yakın ilişki içinde olduğu ve Türkbankın satışı ihalesinde bir işadamına fiyat teklifi ve para kredi temini konularında yardımcı olmak suretiyle ihaleyi yönlendirdiği iddiasıyla Başbakan A. Mesut Yılmaz hakkında Anayasanın 99 uncu ve İçtüzüğün 106 ncı maddeleri uyarınca verdikleri ve Genel Kurulun 19.11.1998 tarihli 21 inci Birleşiminde gündeme alınması kabul edilen 11/19, 11/20 ve 11/21 esas numaralı gensorular üzerindeki görüşmelere başlıyoruz.

Hükümet?.. Burada.

Görüşmelerde, İçtüzüğün 72 nci maddesine göre, siyasî parti grupları adına birer sayın üyeye, Hükümet adına bir sayın üyeye ve şahısları adına iki sayın üyeye söz vereceğim.

Konuşma süreleri, siyasî parti grupları ve Hükümet için, alınan karar uyarınca, 30'ar dakika, şahıslar için 10'ar dakikadır.

Sayın milletvekilleri, 30 dakikanın sonunda ek süre olarak yalnızca 3 dakika vereceğim; 3 dakikadan sonra, hiçbir surette süreyi uzatmayacağım. Lütfen, ne kürsüdeki arkadaşımız sayın hatip ne de salondan bir başka arkadaşımız veya ilgili siyasî parti grubu, buraya, süre uzatımı için müdahale etmesinler. 3 dakikalık ek süreden sonra hiçbir surette yeniden süre vermeyeceğim.

Gruplar adına henüz bir söz talebi yok.
Gruplar adına söz talebi?..
Efendim, çok fazla bekleyemem; şahıslara geçmek konumundayım.
Gruplar adına söz talebi?..
Sayın gruplar, son kez uyarıyorum...

LÜTFÜ ESENGÜN (Erzurum) - Fazilet Partisi Grubu adına Sayın Abdüllatif Şener konuşacak efendim.
BAŞKAN - Fazilet Partisi Grubu adına, Sayın Abdüllatif Şener; buyurun. (FP sıralarından alkışlar)
FP GRUBU ADINA ABDÜLLATİF ŞENER (Sıvas) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçen hafta görüşmelerini yaptığımız gensoru önergeleri üzerinde, Fazilet Partisi adına söz almış bulunuyorum, Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Öngörüşmeler sırasında anlaşılmıştır ki, çete-mafya-siyaset ilişkileri, 55 inci Hükümette görev alan bazı bakanlara ve Sayın Başbakana kadar uzanmaktadır. Genel Kurul, geçen hafta, bu konudaki kanaatini 311 oyla belirlemiştir. Aslında, şu ana kadar meydana gelen somut gelişmeler de bunu teyit etmektedir. Bu ilişkilerin burada reddedilmesi mümkün değilir. Geçen hafta, muhalefet partileri bu konudaki, Hükümet, Sayın Başbakan ve çete-mafya ilişkileri konusundaki kanıtlarını, delillerini, bağlantıları uzun uzun açıklamışlardır; ancak, iktidar sözcüleri ve Sayın Başbakan, maalesef, bu iddiaları, bu bağlantıları reddedememiştir; yalnızca, polemiklerle, görüşmeleri geçirmeye çalışmıştır.

Oylama öncesinde, hafızaları yenilemek açısından, ben, sadece, Hükümetle, Sayın Başbakan ile çete-mafya ilişkileri arasındaki bazı kesitleri vermek istiyorum. Şu ana kadar çok sayıda kaset yayınlanmıştır. Bu kasetlerin düzmece olduğuyla ilgili iddia, kanıt ortaya konulmamıştır. Tüm bu gelişmeler, yayınlanan kasetler, diğer belgeler, bilgiler ve ortaya çıkan argümanlar değerlendirildiğinde, Hükümetle, Sayın Başbakan ile çete-mafya ilişkileri arasında önemli kesitler tespit etmemiz mümkündür, ana hatları itibariyle bunları vermek istiyorum.

Sayın Yılmaz'ın, Alaattin Çakıcı ile doğrudan veya dolaylı ilişkileri, bu belgelerden anlaşıldığına göre, muhalefet yıllarında başlamıştır. Devlet eski Bakanı Sayın Eyüp Aşık, Çakıcı ile defalarca ağabey-kardeş ilişkisi içerisinde görüşmeler yapmıştır, bu görüşmeleri Sayın Başbakanın bilgisi dahilinde yaptığını söylemiştir ve Sayın Başbakan da "evet, Sayın Eyüp Aşık bütün bu görüşmeleri benim bilgim dahilinde yaptı" diye onaylamıştır, ifade etmiştir. Hatta, Yılmaz-Aşık-Çakıcı ilişkilerinde, 54 üncü Hükümeti devirmek ve iktidar olabilmek amacına yöneldiği izlenimini veren görüşmeler ve konuşmalar vardır. O dönemde, Refahyol Hükümetini zora sokmak kastıyla, Sayın Mesut Yılmaz ve Eyüp Aşık'ın isteği üzerine, Alaattin Çakıcı'nın Flash-TV'de konuştuğu bilinmektedir. Aşık-Çakıcı kasetinde aynen şöyle denilmektedir, Çakıcı, Sayın Aşık'a şöyle diyor: "Hiçbir zararım olmamış, sadece Mesut Beye benim faydam olmuş. Bana bir banka teklif ettiler... Ben dedim ki, ben, ne Mesut Beyi ne de Eyüp Ağabeyi asla yarı yolda bırakamam, ben bu televizyon konuşmasını yapacağım." Evet, olay, sadece Çakıcı'nın televizyonda konuşması değildir. Çakıcı da, Sayın Yılmaz'dan, ilgili oldukları konuda bir konuşma yapmasını istemektedir. Bakın, kasetteki ifadeler aynen şöyle:

https://www.tbmm.gov.tr/develop/owa/tutanak_b_sd.birlesim_baslangic_yazici?P4=364&P5=B&page1=5&page2=5


Çakıcı: "Bir gün Ömer Göktuğ dedi ki, ben Eyüp Beyle konuştum, Mesut Bey televizyona çıkacak "

Sayın Aşık: "Çıktı çıktı; grup toplantısında, aynı, Ömer'in istediği gibi açıklama yaptı."

Değerli milletvekilleri, bir muhalefet lideri, çetelerin isteğiyle konuşur mu; elbette ki, konuşmaz. Bu kasetin düzmece olmadığını Sayın Aşık ve İktidar sözcüleri ifade ettiler. Bu bölümdeki ses, eğer, Sayın Aşık'a aitse "çıktı, çıktı; grup toplantısında, istediğini, söyledi" cümlesi ne anlama geliyor? Yok, eğer "kasetin birçok bölümü doğrudur; ama, bu cümle Sayın Aşık'a ait değildir" diyorsanız, susmayın, polemik yapmayın, gelin ve deyin ki, bu cümleler Sayın Aşık'a ait değildir; ama, yalnızca söylemek de yetmez; eğer, öyleyse, tarafsız bir kriminal laboratuvar raporuyla da durumu ispat edin; çünkü, iddialar, son derece ciddî ve son derece de vahimdir.

Anasol-D Hükümetinin kurulmasına hizmet ettiğini ileri süren Çakıcı "benim, bu Hükümetin kurulmasında yüzde 30 payım var" diyor. Bunlar, gerçekten ciddî iddialardır ve gerçekten, polemiklerle geçiştirilemeyecek iddialardır; düzeltilmesi gerekmektedir.

Ataç-Çakıcı, Aşık-Çakıcı kasetlerindeki bir başka nokta, daha vahim bir ilişkiyi ortaya çıkarmaktadır. Emniyet, Çakıcı'nın Amerika'da yakalanması için bir ekip göndermeye hazırlanıyor; birileri, Çakıcı'ya "kaç" diye haber gönderiyor. Bu haberi kim gönderdi? Temel soru bu. Aşık-Çakıcı kasetine eğer itibar edilecek olursa "kaç" haberini gönderenin Sayın Mesut Yılmaz olduğu sonucu çıkmaktadır. Konuşma aynen şöyle: Çakıcı "hatta, o zaman, sen bana 'Mesut Bey bana dedi ki, işte, Alaattin'e ulaşırsan söyle, Amerika'ya onun için buradan bir ekip gitti de' dedin. Ya abi, ben, senin lafından sonra hemen yer değiştirdim, Kanada'ya çıktım" diyor, Sayın Aşık da "yaa... Amerika'ya gönderdikleri adamı biliyorsun daa, adı Şentürk, Şentürk Demiralp. Ben, onu bir arayayım, çağırayım, bir konuşayım onunla, bakayım, ne biliyor" diyor.

Bunlar yalanlanmamıştır; bu konuşmaların düzmece olduğuyla ilgili kanıtlar, tahliller henüz ortaya konulmamıştır.

Görüldüğü gibi, ilk başlarda, Çakıcı, Sayın Yılmaz'a toz kondurmuyor. Yine bu kasetlerden anlaşılan, muhalefetteyken başlayan bu biriken ilişkilerden Sayın Başbakan kurtulmak istiyor. Sonra, Çakıcı, emin bir kaynaktan, Başbakanın, kendisini ölü yakalatma talimatı verdiğini duyuyor, ihanete uğradığını düşünüyor, durumu izah edemiyor ve Sayın Eyüp Aşık'a "adamcağız, hem haber verip hem de benim canımı neden istesin" diye soruyor. Sayın Aşık da, ikna edebilmek için "sen, bana söylesene... Sana bunu söyleyeni iyi takip ettin mi; yani, dost bir adam mı? Seni Mesut Bey'le takıştırmak isteyebilirler" diye yatıştırmaya çalışıyor; ama, Çakıcı ikna olmuyor ve "Mesut Bey benim için önemli değil, siz önemlisiniz. Daha evvel yumruğu yedi, bak... Mesut Bey, kendine hizmet eden adamı sevmez" diyor.

Evet, bu konuşmada da, yumruk ve kendisine hizmeti, Budapeşte olayıyla ilgili pek çok soruyu gündeme getiren ipuçları vermektedir. Bu, hangi hizmettir; Çakıcı'nın Sayın Başbakana yapmış olduğu hizmet, hangi hizmettir?

Çakıcı, Erol Evcil ile konuştuğu kasetlerinden birinde de aynen şöyle diyor: "Beşinci sınıf adam yumruk attı, deve gibi yere yatırdı. Seninle haber yolladı 'bitirebilir mi bu işi' diye..."

Bu konuşmalar doğruysa, Çakıcı'nın Sayın Yılmaz adına bitirmesi gereken iş neydi; bu, son derece de önemli bir sorudur ve Budapeşte'de aydınlanmayan da bir yığın soru vardır. Almanya dönüşü, 23 Kasım 1996'da, Sayın Yılmaz niçin Budapeşte'ye gitmiştir? Yakıt ikmali amacıyla uğradıklarını söylemişti; öyleyse, neden Almanya'dan ayrılmadan önce Budapeşte Otelinde rezervasyonunu yaptırmıştır? Olaydan sonra Macar polisine şikâyetçi olmadan hemen Budapeşte'yi niçin terk etmiştir? Önce "bana yumruğu Çatlı'nın arkadaşları attı" diye açıklama yaptıktan sonra yumruğu atan Veysel Özerdem'den niçin şikâyetçi olmamıştır? Sayın Başbakanın bir suçludan şikâyetçi olmama, onu affetme hakkı ve yetkisi var mı? Bir şahıs olarak düşünülebilir; ama, bir Başbakan olarak böyle bir hakkı ve yetkisi yoktur. Niçin; tehdit altında mıydı acaba? Yoksa, hangi pazarlıkların ve neye bağlı görüşmelerin ve konuşmaların arkasından bu aflar ve şikâyetçi olmamalar çıkmıştır? Sayın Yılmaz'ın şikâyetten vazgeçmesinde Çakıcı'nın rolü var mı? Üç Anavatan Partili milletvekilinin Özerdem'i ikna için Budapeşte'ye gidişinde gariplikler yok mu? Sayın Başbakanın üzerini örtmek istediği ne gibi bir olay cereyan etmiştir; orada bunun bilinmesi lazım ve bu olayda, Evcil, niçin, nasıl bir aracılık yapmıştır? Bu ve buna bağlı pek çok soru peşpeşe sorulabilir.

Evet, Malki cinayetinin azmettiricisi Erol Evcil ile Sayın Başbakan iki defa görüşmüştür; birinde beş saat, diğerinde ikibuçuk saat görüştüğü ifade edilmiştir; ama, Sayın Başbakan "ben görüşmedim; getirdiği şahısla görüştüm; kendisi kapıda bekledi" diyor. beş saat boyunca Evcil'in getirdiği şahısla nasıl konuşabilmiştir, görüşebilmiştir, zaman ayırabilmiştir?

Sayın Başbakandan Evcil'in bir kişiyi, daha önce kendisinin Emniyet Genel Müdürü yapmak istediği bir kişiyi, MİT Müsteşar Yardımcısı yapmasını istemesi hangi cesaretle ortaya çıkmıştır? Bu samimiyet nereden gelmektedir? Çakıcı da, bu kişi hakkında "erkek adamdır, ağabeyimdir, Emniyet Genel Müdürü falan derken, pat... Bal oldu bal. İnan diyorum, Türkiye Cumhuriyeti yeni bir devreye giriyor. Çok sevdiğim bir adam; benim için bir amca, bir dayı gibidir" diyor. Demek ki, Sayın Başbakanla, Çakıcı'nın sevdiği insanlar zaman zaman çakışıyorlar, aynı isimde ittifaklar kurulabiliyor.

Evcil ile İl Başkanı milletvekili ilişkilerini bir tarafa bırakıyorum, Çakıcı-Korkmaz Yiğit-Türkbank ihaleleri konusuna da girmek istemiyorum; çünkü, öngörüşmelerde, bu konuda ayrıntılı görüşler, düşünceler, yorumlar, tahliller ortaya konuldu.

Korkmaz Yiğit-Çakıcı ilişkilerini dört ay önceden haber aldığı halde ihale onaylanmıştır sayın ilgili bakanlık tarafından. Sayın Başbakan, yine, bu Türkbank ihalesi konusunda, ihalenin Korkmaz Yiğit'e verilmesini yönlendirmiştir; gizli kalması gereken teklif miktarlarını aracılara açıklamıştır; aracılık yapanlar, karşılık olarak bir televizyon kanalını almışlardır ve sıradışı sayısız ilişki ortaya ortaya çıkmıştır. Bu ilişkiler, Sayın Başbakanın televizyonda yaptığı beş-beş buçuk saatlik konuşmada da, açıklamalarda da aslında teyit edilmiştir, itiraf edilmiştir.

16. CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder