27 Şubat 2019 Çarşamba

TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu, Bilgisine Başvurulanlar, BÖLÜM 14

TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu,  Bilgisine Başvurulanlar, BÖLÜM 14





Doğan ERŞAHİN : 

Malatya Pötürge Tosunlu Köyü’nden Doğan ERŞAHİN adında Mafyanın çok önemli bir adamı olduğunu, bu kişinin halen cezaevinde bulunan İsrailli MOSSAD ajanı Gülbahar ATEŞ’in kocası (ve Pötürgeli) olan Celal ATEŞ’in ve İzzet Avni ÖZTÜRK’ün de arkadaşı olduğunu, (Celal ATEŞ’in de Hollanda’da öldürüldüğünü) Doğan ERŞAHİN’in Veli KÜÇÜK Kocaeli Jandarma Komutanı olduğu sırada Kocaeli Jandarmasının elinden firar ettiğini, Malatya nüfusuna kayıtlı olduğu için olayla ilgilendiğini, Kocaeli Jandarmasını telefonla arayarak 
Erdoğan EMELCE adında bir astsubayla görüştüğünü, O’na “Sizin pisliğinizi biz mi temizleyeceğiz, 800 milyon para almışsınız” dediğini, Doğan ERŞAHİN’in adamı Mehmet ATEŞ’in annesinden para alınıp sevk sırasında yemekte kaçtığının açık olduğunu, Veli KÜÇÜK’ün bu yüzden soruşturma geçirmiş olabileceğini, 
Kocaeli Jandarma Komutanı Veli KÜÇÜK’ün kendilerine Doğan ERŞAHİN’in Malatya’ya geldiğini, Gülbahar ATEŞ’le konuştuğunu söylediğini ve bu kadının telefonunu verdiğini, kendisinin de Gülbahar ATEŞ’le konuştuğunu, kadının kendisine “Evladım Doğan ERŞAHİN’i Veli KÜÇÜK koruyor, nerede olduğunu onlar çok iyi biliyor, O Malatya’da değil, bana sorma” dediğini, 

Doğan ERŞAHİN’in bir tetikçi olduğunu, ilk icraatının bir vatandaşın kafasını kesip kahvede masanın üzerine koymak olduğunu, Kocaelinden firar ettikten sonra da Yüzbaşı elbisesi ile Malatya’ya gelerek Battalgazi’de evi 
olan Tekin COŞKUN ile görüştüğünü, (Tekin’i polisin çok iyi tanıdığını, çek senet mafyası ile uğraştığını, Alaattin ÇAKICI’nın da arkadaşı olduğunu, kendisinin bu adamla tanıştığını, evine gittiğini) Battalgazi’de bir vatandaşı evinden çıkardığını ve bahçede öldürdüğünü, olayın polis bölgesinde olduğunu, (öldürülen adamın 
akrabası olan Aydın ÖZTÜRK adındaki vatandaşla kendisinin görüştüğünü, hala da görüştüğünü), daha sonra Doğan ERŞAHİN’in muhtar olan kardeşinin misilleme olarak öldürüldüğünü, bu dosyanın da adliyede faili mechul olarak kaldığını, kendilerinin failini bildiğini, polisten bazılarının da bildiğini, ancak kanıtlamak istemiyeceklerini, çünkü onların da zarar göreceğini, bu cinayetin bir uyuşturucu hesaplaşması nedeniyle işlendiğini, Doğan ERŞAHİN olayıyla 6 ay uğraştığını, daha sonra yakalandığını, ancak yine firar ettiğini, bu kişinin toplam üç defa firar ettiğini, bir sefer de İstanbul’dan firar ettiğini, bu Doğan ERŞAHİN’in zabıta ile genel birlikteliğinden ziyade ferdi bir menfaat paylaşımının sözkonusu olduğunu, Doğan ERŞAHİN’in Yeşille birbirlerini tanımadıklarını, 
Genellikle pişmanlık yasasından faydalananların tetikçi olarak kullanıldığını, neticede tetiği çekenlerin de infaz edildiğini, bu nedenle faili meçhullerin yakalanmıyacağını, 

HAKKÂRİ :

1 Temmuz 1996’da Hakkâri İl Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Şube Subay Vekill1iğine atandığını, burada kendinden önce Binbaşı İbrahim İÇGÜDER’in görev yaptığını, çalışacağı odayı temizlerken çekmecede 2 adet tabanca bulduğunu, birinin 14’lü Saddam, diğeri daha önce hiç görmediği bir silah olduğunu, önce bir astsubayla kendisi bir tutanak tuttuğunu, sonra tabancaları Komutan Yardımcısı Mesut KURU’ya, sonra da Alay Komutanı Necati KILIÇKAYA Albay’a götürdüğünü, ancak alay komutanın beklediği tepkiyi göstermeden Arif ÖZKAN Başçavuşa gödererek “Buluntu Silah” tutanağı tutturduğunu, kendi tutanağını saklıyarak daha sonra Diyarbakır DGM’ne verdiğini, Alay Komutanından kendi kurs gördüğü alan olan SORGU’da çalışmak istediğini söylediğini ve bu konuda ısrar ettiğini, ancak Alay komutanının bunu kabul etmiyerek kendini Şemdinli’nin ORTAKLAR KARAKOLU’na sürdüğünü, bu karakolda 19Temmuz-16 Ağustos tarihleri arasında görev yaptığını,

Bu karakolun 1995 yılında baskına uğradığını ve 17 erin şehit olduğunu, bu konuda bir soruşturma yapılmadığını, ancak Bölük Komutanının bu olaydan kendini kurtarmak için (Arkadaşı Astsubay Ali ŞEN’in kardeşi olan) Urfa-Viranşehir’li Uzman Çavuş Haşim ŞEN’i sorguya çektiğini, O’na işkence yaptığını, hatta cop soktuğunu, bunun üzerine adı geçen astsubayın bütün özel eşyalarını da karakolda bırakarak firar edip İsviçreye gittiğini, orada MED-TV’ye beyanat verdiğini, bunun da ülkemiz aleyhine olduğnu, Ortaklar Karakolundan Hakkâri İl Jandarma Harekat Asayiş Müdürü Yarbay Adnan KESKİN’le birlikte 
ayrılarak birlikte bir rapor yazdıklarını, yapılması lazım gelen şeyleri yazdıklarını, Buradan Hakkâri-Van-Yüksekova arasındaki üçgende yer alan ve önemli bir kontrol noktası olan YENİKÖPRÜ Karakolu’na atandığını, Burada görev yaparken 06 plakalı kırmızı bir Opel aracın geçerken askerlerin aramak 
istediğini, içinde bulunan bir Başkomiserin aratmak istemediğini, kendisinin de onlarla münakaşa ettiğini, aracın gitmek istediği yönden vazgeçerek Hakkâri’ye geri döndüğünü, bunun üzerine kendisinin de 2 gün sonra İl Merkezine bağlı BAĞIŞLI Karakolu’na tayin edildiğini, Bağışlı’ya varınca Karakol Komutanının odasında 2 kilo esrar bulduğunu, burada 8 gün kaldığını, buradan Hakkâri’ye döndüğünü, Hakkâri’de daha önce Uşak’ta birlikte çalıştığı için tanıdığı ve Tugay’da çalışan, dürüst bir insan olan Yarbay Hami ÇAKIR’a gizlice telefon ettiğini ve gördüğü yolsuzlukları anlatarak kendisini Yüksekova’ya aldırmasını 
istediğini, Onun da Paşa’ya söyliyerek 4-5 gün içinde 20 Ekim’de (gerçekte 20 Eylül) YÜKSEKOVA’ya tayinini çıkardığını, 

Aynı gün Yüksekova’da göreve başlıyarak gözaltında bulunan 37 kişinin sorgusunu yaptığını, bunlardan kırsaldan gelen silahlı militan Ferhat DURNA’nın ifadesinin önemli olduğunu, Ertesi günü (21 Eylül) Anavatan İlçe Başkanı Tahir BASKIN’ın gelerek yeğeni Necip BASKIN’ın kaçırıldığını söylediğini, olayla hemen 
ilgilenip bunun fidye amaçlı olduğunu anladığında korucu ve itirafçılardan şüphelendiğini, bunlardan Kahraman BİLGİÇ’i çağırıp da kaçırılırken Necip BASKIN’ın yanında bulunan İlhami BASKIN’la yüzleştirilince renginin attığını, bunun üzerine Kahraman BİLGİÇ’i hemen sorguya çektiğini, hiç bir işkence yapmadan, çay, sigara ikram ederek adamın ifadesini aldığını, 

Yüce KARADEMİR Olayı : 

Önce üstünü başını boşalttığını, cüzdanından 1000 Irak Dinarının çıktığını, defterinde “15 Ağustos 1996 tarihinden itibaren beni ara- Yüce KARADEMİR” şeklinde bir not bulduğunu, Yüce KARADEMİR’in kim olduğunu sorduğunu, “Çukurca Komanda Taburunda İkmal Astsubayı olduğunu” öğrendiğini, bir itirafçının ikmal astsubayı ile ilişkisine anlam veremediği için Onunla ne ilişkisi olduğunu sorduğunu, Kahraman BİLGİÇ’in “kendisinin bu astsubayda 7 adet Lav silahı, Uzi ve bir-kaç el bombasının olduğunu, kendisi ile Ankara’da banka soyacaklarını planladıklarını, Yüce Astsubayın herşeyi ayarladığını, silahları, 
elbiseleri Ankara’ya götürdüğünü, burada sözlüsünü ayarladığını, bir kaç gün sonra cep telefonundan kendisini arayacağını, isterse şimdi de arayabileceğini” anlattığını, önce bunlara inanamadığını, sonra bu ifadeleri tutanağa geçirerek ve mesaj halinde üst makamlara gönderdiklerini, Daha sonra bu kişinin Ankara’da tutuklanarak Hakkâri’ye getirildiğini, bunu Van askeri savcılığına götürmek 
üzere kendisinin görevlendirildiğini, Yücel’i 07.10.1997 tarihinde alarak Van’a götürüp Askeri Savcılığa teslim ettiğini, Yolda giderken 7 saat süre arabada kendisi ile konuştuğunu, “10.600 markı, 7 tane tapuyu nereden bulduğunu, 
bu silahların ne olduğunu sorduğunu”, O’nun da; “Çeto isimli bir kaçakçıdan bahsettiğini, Kıdemli Binbaşı Cengiz YILDIRIM’a (Halen Yarbay, Jan.Gn. Kom. Sınır Kaçakçılık Şb.Md.) 2 sıfır kaleş, bir M-16, 16’lı Baretta, 9 mm. verdiğini , bir kaleşi Bayram AKDOĞAN’a (Halen Albay, Niğde Alay Komutanı), M-16’yı 
Hamdi POYRAZ’a verdiğini, bunu Kahraman BİLGİÇ’in de doğruladığını, kendisi ikmal subayı olduğu için bunları verebildiğini, ayrıca Ramazan ismindeki bir astsubaya 75 milyon karşılığı silah sattığını” söylediğini, Ayrıca Yüce KARADEMİR’in özel eşyaları arasında 2 orijinal sıfır kaleş, 5 tabanca, bir tane ucuna susturucu takılabilen UZİ marka suikast silahı ve 2 çuval askeri malzemeyi ve 10.600 markı teslim aldığını , 

Necip BASKIN’ın Kaçırılması :

Daha sonra Necip BASKIN olayını net bir şekilde anlattığını, yüzleştermelerinin yapıldığını, buna göre; Komiser Fatih (Fatih ÖZKAN ismindeki polis memuru), Kahraman BİLGİÇ, Korucu Kadir (Abdülkerim ÖZCÜK) ve birkaç korucunun Korucubaşı Mehmet Emin ERGEN’in evinde toplandıklarını ve bir düzen 
kurduklarını, önce A Köyünde, B Köyünde koyunları kaçırıp Muş’ta satmayı ve parasını kırışmayı, bunun için “PKK Kaçırdı” diye propaganda etmeyi planladıklarını, MHP İlçe Başkanı Tahir’in de MENŞE’ ŞEHADETNAMESİNİ ayarlayacağını söylediğini, Aynı toplantıda BASKIN’lardan birini kaçırmayı, PKK 
tarafından kaçırılmış süsü verilerek alacakları fidyeyi paylaşmayı, sonra da teslim sırasında hem Necip BASKIN’ı hem de para getirenleri öldürmeyi, sonra da “PKK ile çatışmada öldürüldüler” demeyi planladıklarını, Komşu Köyden Korucubaşı M.Emin ERGEN’in istihbarat çalışması yaptığını, (20 Eylül gecesi) 
Kahraman BİLGİÇ’in PKK militanı kılığında olmak üzere, üç polis, üç korucu BASKIN’ların köyüne gittiklerini, Kahraman BİLGİÇ’in Necip BASKIN’ın evine girdiğini, yüzünün açık olduğunu, elinde de bir M- 16 marka silah olduğunu (Örgüt mensuplarında genellikle kaleşnikof olduğunu), odada Üniversite öğrencisi Necip BASKIN’la İlhami BASKIN’ın ve bir yaşlı kadınla bir çocuğun yattığını, K.BİLGİÇ’in kendisini PKK örgüt üyesi olarak tanıttığını, önceden hazırlanmış mühürlü imzalı 200 bin marklık bağış makbuzunu İlhami 
BASKIN’a vererek Necip BASKIN’ı da yol gösterme bahanesi ile yanına alıp çıktığını, Necip BASKIN’ı Komiser Fatih’in Mazda marka arabasına bindirdiklerini, yolda gözlerini bağladıklarını, doğru Özel Harekat kapısından Emniyete götürdüklerini ve mescide kapattıklarını, bu arada da İl Emniyet Müdürü’ne telefon ederek “bir milis ele geçirdiklerini, muhtemelen PKK’nın buluşması olduğunu, akşam bir operasyon yapacaklarını”, bunun üzerine Emniyet Müdürünün yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sorduğunu, Fatih’in de 
“buna gerek olmadığını, kuvvetlerinin yettiğini” söylediğini, böylece öldürme eylemine kılıf hazırladıklarını, sonra da Necip BASKIN’ın verdiği numaraya telefon ederek parayı istediklerini, telefona Tahir BASKIN’ın çıktığını, paranın çok olduğunu, biraz müsade etmelerini istediğini, daha sonra da Jandarma Taburuna gidip Hami Yarbay’a durumu anlattığını, Korucu ve polislerden şüphelendiğini de söylediğini, bunun üzerine telefonun dinlemeye alındığını, buradan telefon edilen yerin tesbit edildiğini, bu arada Kahraman BİLGİÇ’in tabura çağrıldığını, bunun üzerine K.BİLGİÇ’in Komiser FATİH’e telefonla bilgi verdiğini, bunun üzerine 
Fatih’in Necip BASKIN’ı ikindi vakti stadyum yakınına bıraktığını, K.BİLGİÇ’in tekrar sorguya çekildiğini, herşeyi anlattığını, sonra da Necip BASKIN ile yüzleştirildiğini ve Necip BİLGİÇ’in Kahraman’ı teşhis ettiğini, daha sonra olay yerinde YER GÖSTERİMİ yaptıklarını ve bunu kasete aldıklarını, Bundan sonra Polislerin ifadeden vazgeçsin diye Tahir BASKIN’ın bir akrabasının evine 2 kilo esrar koydurduğunu, bunu koyan çocuğun da yakalandığını, ifadesini kendisinin aldığını, çocuğun “kendisinin polisler tarafından ölümle tehdit edildiğini” söylediğini, 

Kurmay Albay Hamdi POYRAZ : 

Kahraman BİLGİÇ’in bu sorgusunda, halen Genelkurmay’da İcra Tetkik Dairesi Başkanı olan, o zaman Tugay’da Kurmay Albay Hamdi POYRAZ’dan bahsettiğini, Hamdi POYRAZ’ın Kendisi (K.BİLGİÇ) ile Kemal ve İsmet ÖLMEZ ve sözde haber elemanı bir Kuzey Irak’yı Çukurca ÇIĞLI’ya gönderdiğini, yolda arandıkları zaman rahat geçmeleri için bir yazı verdiğini, Çığlı’da kendisinin askeriyede kaldığını, Kuzey Iraklı’nın Irak’a geçtiğini, sonra içi silah dolu ağır bir çuvalla geri geldiğini, bunu İsmet ÖLMEZ’le birlikte Tugay Karargahına Hamdi POYRAZ’ın odasına götürdüklerini, Piyade Binbaşı Mehmet Emin YURDAKUL : 
Kahraman BİLGİÇ talimatları Albay Hamdi POYRAZ’dan aldığını, Binbaşı Mehmet Emin YURDAKUL ile de görevlere gittiğini, Özel Harekat Timi ile birlikte AŞAĞIKONAK köyünde operasyon yaparken kendisinin ( K.BİLGİÇ’in) 
kümesten 13 kilo eroin ile 4 adet silah çıkardığını, tabancaları Tabur Komutanı Binbaşı Mehmet Emin YURDAKUL’a verdiğini, Binbaşının da bu silahlardan birini Belediye Başkanı Ali İhsan ZEYDAN’a verdiğini, diğerlerini bilmediğini, Eroinin 8 kilosunun Mehmet Emin YURDAKUL’un taburundaki bir astsubaya verdiğini, Bu astsubayın İzmir’de yakalandığını, tifadesinde Binbaşının ismini vermediğini, çünkü bunun için Mehmet Emin YURDAKUL’un karısının adı geçen astsubayın karısına 480 veya 580 milyon lira gönderdiğini,

Mehmet Emin YURDAKUL’un kendisi (Kahraman BİLGİÇ) ile birlikte iki çobanla daha sonra tanıklık yapmasın diye namaz kılarken babalarını öldürdüklerini, ayrıca Esendere Yolu’nda iki gencin öldürülüp karlı bir zamanda atıldığını, 

Abdullah CANAN ‘ın da Mehmet Emin YURDAKUL’un tabura aldırdığını, bir hafta taburda sorguladığını, sonra da kendisinin tabura getirdiği ve üsteğmen diye tanıttığı, ancak gerçekte üsteğmen olmayan iki tetikçiye öldürttüğünü, kendisine (K.BİLGİÇ’e) de kimseye söyleme dediğini, (Kahraman BİLGİÇ’in) Bu olayla ilgili olarak Abdullah CANAN’ın akrabası olan Mehmet CANAN’la Yakup EDİŞ’in evinde (Abdullah CANAN’dan haber almak veya kurtarmak için) pazarlık yaptıklarını 24 bin marka anlaştıklarını, Mehmet CANAN’ın bunun 7 bin markını ev sahibi Yakup EDİŞ’e bıraktığını, bunu Kemal ve İsmet ÖLMEZ’in kardeşi Burhan ÖLMEZ’e verdiğini, çünkü onlarla beraber olduğunu, daha sonra bunlarla Otel Şenler’de görüştüğünü, Bu Ölmezlerin ve Yakup EDİŞ’in 1984 yılında PKK’yı bölgeye sokan insanlar olduğunu, ancak sonradan bundan zarar gördükleri için devlet yanlısı olduklarını, 

Kaçakçılık Olayları : 

Kahraman BİLGİÇ, Hasan ÖZTUNÇ’un ZEYDAN’ın bir altı Korucubaşı olduğunu, devlet yanlısı geçindiğini, Çolak Hasan lakabını taşıdığını, korucuların maaşını bile vekaletle O’nun aldığını, Bir de Kemal ÖLMEZ ve İsmet ÖLMEZ olduğunu, bu kişilerin daha önce fakir olduklarını, Hkkariye giden otobüslerde muavinlik yaptıklarını, şimdi ise altlarında birer CHAVROLET marka araba olduğunu, bunları Kurmay Albay Hamdi POYRAZ’ın kendisine (K.BİLGİÇ’e) tanıttığını, Kemal ÖLMEZ’in Vahyettin ASLAN’ın yazıhanesine gelerek tehdit ettiğini, ancak O’ndan para alamadıklarını, Refah Partisi İlçe Başkanı Fakin MENGEÇ’in (askeriyeye malzeme veren bir esnafmış) de “tehdit edildiğini, şikayet dilekçesi verdiğini, ancak dilekçenin Emniyete gelip takıldığını, o zana işin içinde polisin de olduğunu anladığını, korkusundan takip edemediğini” kendisine (Hüseyin OĞUZ’a) anlattığını, Hüseyin OĞUZ, Astsubay Aydın, Teğmen Yalçın KARAKURT ve Atilla Astsubayla birlikte bu işlerin üzerine korkusuzca gitmek için silah üzerine yemin ettiklerini, bundan sonra şikayeti olanların dilekçe vermeleri için Fakin MENGEÇ’e haber gönderdiğini, Daha sonra taburda Hamdi ÇAKIR Yarbay ve Ersan ALKAN Albayla birlikte halka güven vermek, “olayların 
üzerine gidiyoruz” imajını vermek ve halkı devletin yanına çekmek için bir halk toplantısı yapmaya karar verdiklerini, aşiret ileri gelenlerini çağırdıklarını, hepsinin geldiğini, yalnızca Belediye Başkanının gelmediğini, kolonya, çikolota alarak vatandaşa ikram ettiklerini, orada bir vatandaşın “Abdullah CANAN olayı da çözülecek mi?” diye sorduğunu, Abdullah CANAN’ın oğlu Vahap CANAN’ın da Mehmet BALKIZ Yüzbaşıya gittiğini, yakasına yapıştığını, “Babamın katilleri sizsiniz” dediğini, bunun üzerine kendisini dövdüklerini, Çünkü babasını çağırtıp tabura gönderenin Mehmet BALKIZ Yüzbaşı olduğunu söylediğini, bunun üzerine bu çocuğu kenara çekip özel telefonunu verdiğini ve kendisini aramasını istediğini, Kahraman BİLGİÇ’in ifadelerini mesaj halinde Alaya, Tugaya, Genel Komutanlığa çekildiğini, Alaydan Yalçın Teğmen’e telefon açılarak kendisi (Hüseyin OĞUZ) için “Ulan sen Silahlı Kuvvetlerini hedef aldın.”şeklinde 
tepki gösterdiklerini, Bunun üzerine Albay Hasan, Yarbay Hami ÇAKIR, kendisi (H.OĞUZ), Aydın Başçavuş, Yalçın Teğmen’in toplandıklarını, Hami Yarbay’ın “Dürüstçe mücadele ediyoruz, yanlış birşey olmasın” dediğini, olaya siyaset 
karıştırılmaması gerektiğini konuştuklarını, Yalçın Teğmen’in “Abi bunlar bizi infaz edecekler, bunları not üşeceğim, yazacağım, kasete alacağım” dediğini, 
kendisinin de “Ben sonuna kadar mücadele edeceğini, kendisini desteklemelerini “ istediğini, kendisinin de Atilla Astsubaya “yer gösterimi ve ifade sırasında alınan kasetleri çoğalt” dediğini, ifadeleri de 6 nüsha yazdığını, birini özel olarak saklaması için Atilla Astsubaya verdiğini, O’nun da özel valizine sakladığını,
toplantıda 5 suret ifade yazdıklarını söylediğini, Ersan ALKAN Albayın “Bu ifade tutanaklarını yok edeceksiniz” dediğini, “Neden” diye sorması üzerine Albay’ın “Bu Tugay Komutanına, Genelkurmaya’a, bir yere sıçrıyor” dediğini, 

Kahraman BİLGİÇ’in ifadesini kendisinin aldığını, ancak orada geçici görevli olduğu için imza atmadığını, bu tutanakların PBİK (Personel Bilgi İşlem) Kod numarası yazılarak imzalandığını, bu ifadelerdeki imzaların Teğmen Yalçın KARAKURT ile Astsubay Aydın’a ait olduğunu, Aydın’ın soyadını hatırlamadığını, bu sorgunun Atlla ATEŞ astsubay tarafından kamera ile çekilerek banta da alındığını, Yüksekovaya gidişinin 8. günü görevinin bittiğini söylediklerini, İl Jandarma Alay Komutanı Necati KILIÇKAYA’nın kendisini istediğini ve çok acele gelmesini istediğini, orada yol güvenliğinin olmadığını, yolda infazdan korktuğunu, tedbir alarak YENİKÖPRÜ’ye geldiğini, buradan tanıdığı Erdal Astsubay’ın kendisini BRT denilen araçla Hakkâri’ye ilettiğini, burada çok kötü karşılandığını, telefonla görüşmesi, çarşıya çıkmasının yasaklandığını, bunun üzerine 4 Kasım’da (4 Ekim olmalı) Atilla Astsubay adına misafirhaneye 
bağlattıkları özel telefondan eşini aradığını, olayları anlattığını, 7.10.1996 tarihinde de tututklanmış olan Yüce Astsubayı Van’a Askeri mahkemeye götürmek üzere görevlendirildiğini, Van’da Abdullah CANAN’ın akrabası olan Eski Hakkâri Milletvekili Esat CANAN’ın telefonunu bularak kendisi ile 2 saat konuştuğunu, bildiği herşeyi anlattığını, kendisini kurtarmasını istediğini, 
O’nun da bunu basına anlattığını, 10 Ekim’de Hakkâri’ye dönünce basına demeç vermişsin diye kendisini sorguya çektiklerini, kendisinin de halen Malatya’da görevli İsmail adındaki helikopter pilotu üsteğmenden kendisini kaçırmasını istediğini, ayın 16’sında Tugay’da buluşmak üzere anlaştıklarını, 
Bu arada Mahmut IŞIK adındaki milletvekilini özel telefonla aradığını, olayları anlattığını, “Askerlik hayatı beni buradan çıkarmaz, infaz ederler. Kaset varsa konuşmayı al” dediğini, O’nun tavsiyesi üzerine ATV’den Suat isminde birinin kendisini aradığını, O’na da herşeyi anlattığını, eğer infaz ederlerse yayınlanmak üzere anlaştıklarını, medya’da resmim çıkarsa belki kurtulurum diye düşündüğünü, Ayın 16’sında sivil bir taksi ile İsmail Üsteğmenle buluşmak üzere Tugaya gittiğini, ancak alaydan oraya gittiğini öğrendikleri için acele alaya çağırdıklarını “Jandarma Genel Komutanının kendisini istediğini” söylediklerini, Mahmut IŞIK’ın İçişleri ve Savunma Bakanını arayarak durumu anlattığını, bunun üzeri Genel Komutanlıktan çağrıldığını, ancak yine de infazdan şüphelendiği için Ali KARDEŞ ismindeki İzmir’li bir askere evnin telefonumu vererek, babasına açmasını ve kendi durumunu anlatmasını istediğini, 
Ayın 17’sinde bir daha dönmemek niyetiyle valizini alarak Hakkâri’den ayrıldığını ve Ankara’ya geldiğini, Komutanlığa GİTMEDEN önce Mahmut IŞIK’ı bulduğunu ve konuştuğunu, ATV’den Suat’la Onun evinde buluşarak görüntü verdiğini, sonra Jandarma Genel Komutanlığına gittiğini, burada bir gün 12 sayfa ifade 
verdiğini, anlattıklarına inanmadıklarını, kaçırılan adamın PKK’lı olduğunu söylediklerini, kendisine 20 Ekim’de Komutan’la görüşeceğini söyledikleri halde 20 gün Ankara’da kaldığını, fakat Genel Komutanla görüşemediğini, ifadesinde askeri personeli ve Jandarmayı da yazdığı için görüşmek istememiş olabileceğini, sonra tayinini istediğini, 10 Kasım’da Elazığ’a tayininin çıktığını, mehil müddetini kullanarak Elazığ’a gittiğini, burada pek hoş karşılanmadığını, bir İlçe Jandarma Bölük Komutanlığı’na Harekat subaylığı gibi bir göreve 
verdiklerini, orada bir ay kaldığını, telefon irtibatı falan olmayan bu yere kendisini susturmak için verdiklerin, bonra 30 Kasım’da Diyarbakır’a gidip Devlet Güvenlik Mahkemesin’de 9 saat 16 sayfa ifade verdiğini, çünkü 
adliyeye, hukuka güvendiğini, Hakkâri’deki menfaat şebekesine karşı Vali’nin hiçbir etkinliğinin olmadığını, kendisinin de uluşamadığını, adli sistemin de orada birşey yapmasının mümkün olmadığını, 

Otluca Köyü Olayı :

Yüksekova Tugayı’nın çevresinde tel örgü kıyısında koruma amaçlı pusu atıldığını, bu pusu timinin gece saat 24.20-24.30’da pusuya düşürülerek 2 astusbay, 4 erin şehit edildiğini, telsiz konuşmalarını dinlediğini, şehit 
olan astsubayların pusuya düşünce ısrarla yardım istediğini, ancak birlik yok bahanesiyle yardıma gidilmediğini, ancak 2 gün sonra bölgede operasyonlara başlandığını, Tugay’a 1-2 km. yakınında bulunan OTLUCA Köyünden başta muhtar olmak üzere 5 yaşında çocuk dahil birçok insanın tugaya götürüldüğü nü, bunlardan 5 tanesinin eline illegal 5 kaleş verilerek mahkemeye verildiğini, bununla ilgili arama tutanağı tutması için Alay Komutanı Necati KILIÇKAYA, Yalçın YALINCAK astsubaya emir verdiğini, ancak bu astsubay kabul etmediği için başka bir üstçavuşa tutturduğunu, ancak savcılık bunlara inanmadığı için 
takipsizlik verdiğini, 

Bu arada Otluca Köyünün tamamen boşaltıldığını, köyden 2-4 bin civarında koyunun tugaya getirilerek kesildiğini, bu olaydan sonra bu köyden 24 kişinin kırsala çıkarak örgüte katıldığını, bu hareketle örgütün gücüne güç katılmış olduğunu, 

Yücel ZEYDAN ( PKK Yüksekova Dağlıca Tabur Komutanı - Rüstem Kod adlı) 

Yücel ZEYDAN’ın Hakkâri Milletvekili Mustafa ZEYDAN’ın oğlu olduğunu, İran’da annesinin yanına sık sık gittiğini, (Mustafa ZEYDAN’ın bir karısının da İran’da olduğunu), telefonla babası ile de görüştüğünü, Mustafa ZEYDAN’ın bir oğlunun da Sağlık Bakanlığı’nda üst düzeyde görevli olduğunu, Yücel ZEYDAN’ın amca çocuklarının da korucu olduğunu, Yücelle sık sık görüştüklerini, bu nedenle de 
Hakkâri Bölgesinde PKK’nın eylem yapmadığını, Hakkâri’de bütün önemli ihaleleri Mustafa ZEYDAN’ın akrabalarının aldığını, sonunda PKK’ya da devlet 
parasının gittiğini, son olarak 100 milyonluk Yatılı Bölge Okulu ihalesini yine Mustafa ZEYDAN’ın yakın akrabalarının aldığını, Mustafa ZEYDAN, istediği adamı korucu yaptırdığını, Vali’ye telefon ettiği zaman almamazlık  yapamayacağı nı, Yüksekova’lı Mehmet oğlu Bayram AKSU adında bir vatandaşın bulunduğunu, bunun gönüllü istihbaratçılık yaptığını, halen Van’da olduğunu, bunun gerek Yeşille gerekse diğer faili mechullerle ilgili herşeyi bildiğini, 

Aşiret Yapısı : 

Hakkâri’de irili ufaklı 23 aşiret bulunduğunu, Yüksekova’da da 3 büyük aşiret olduğunu, Bunların Piyaniş , Doski ve Jirki aşiretleri olduğunu, Bunlardan JİRKİ aşiretinin 200 elemanı ile çok ciddi ve samimi bir mücadele verdiğini, 
PİYANİŞ Aşiretinin (Mustafa ZEYDAN’ın aşireti) 9 bin korucusu olduğunu, ancak bunların Yücel ZEYDAN nedeniyle PKK ile ciddi bir mücadelesinin olmadığını, Fakin MENGİÇ (RP ilçe başkanı) ‘nin yanında bir kuyumcu olduğunu, bu kuyumcudan altın alma olayı olduğunu, suçluların Piyaniş aşiretinden olduğunu, işin içinde bir de asteğmenin olduğunu, bu asteğmenin mağduru sanık olarak mahkemeye çıkardığını, sonra aşiretler arasında husumet omlmaması için aşiret ileri gelenlerinin araya girerek barıştırdıklarını, 

Korucu Sistemi : 

Koruculuk Sisteminde korucubaşı, onun altında tim veya takım komutanı, onun altında da elemanlar olduğu, Her timin 20 kişiden oluştuğu, tim komutanının elemanların vekaletini, korucubaşının da tim komutanlarından özlük haklarına ilişkin vekalet aldığını, korucubaşının kendine bağlı olanların maaşlarını aldığını, asıl mücadeleyi yürütenlere bir çuval un, şeker, çay vs. verilerek işin götürüldüğünü, korucubaşıları ve tim komutanlarının göreve falan gitmediklerini, bunlar şehirde bazı hatırı sayılır kişilerin korunmasında görev almış 
göründüklerini, şehirde ikamet edip devletten maaş aldıklarını, altlarında yepyeni Toyoto arabalar olduğunu, kısaca iyi menfaat sağladıklarını,

Koruculuk Sisteminin doğuda Silahlı Kuvvetlerin ve Emniyet Teşkilatının bütün etkinliğini bitirdiğini, daha üstün silahlarının olduğunu, ayrıca alt yapısı halk olduğu için daha etkili olduğunu, garip vatandaşın hakkını aramasının mümkün olmadığını, ne Vali’ye ne komutana, ne de korucubaşına ulaşamadığını, adalet sisteminin de doğru çalışmadığını, Güvenlik güçlerinden bir kısmının da oradaki menfaat işlerine bulaştığını, orada herkesin derdinin iyi model bir araba, bir ev, bir yazlık alıp dönmek olduğunu, dönerken de yanında illegal yollardan edinilmiş silahlar alıp götürdüklerini, 

JİTEM ( Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele ) 

Bunun kanunen mevcut ve örgütlenme şeması içinde bir birim olmadığını, ancak Jandarma’da resmen İstihbarat birimlerinin bulunduğunu, ancak bu birimlerin terörle fiilen mücadele görevlerinin olmadığını, görevlerinin sadece istihbarat olduğunu, 

JİTEM’in ise Cem ERSEVER tarafından fiilen kurulduğunu, Diyarbakır, Elazığı, Mardin, Hakkâri gibi bazı hassas illerde gayriresmi olarak örgütlendiğini, her ilde bulunmadığını, ama JİTEM elemanlarının Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığına bağlı olarak çalıştıklarını, genellikle kod adı kullandıkları, 
kendisinin Jitem elemanı olmadığını, sadece Jandarma İstihbarat şubelerinde sorgu amiri olarak görev yaptığını, İstihbarat birimlerinin terörle mücadele yaparken menfaat mücadelesi yaptıklarını, mesela Cem ERSEVER’in 
yanında çalışan ismini hatırlamadığı bir astsubayın adli emanetteki 2-3 bin silahı alarak güneydoğuda koruculara sattığını, bu kişinin yakalandığını ve yargılandığını, Cem ERSEVER’in asıl amacının menfaat temini olduğunu, JİTEM adının da birtakım kirli işlerde daha çok işe yaradığını, çünkü terörle mücadele görevi olunca gözaltı süresinin daha uzun olduğunu, sonradan JİTEM‘in 
lağvedildiğini, Cem ERSEVER’in de mecburen emekli olduğunu, kendisini Jandarmanın diğer elemanlarının temizlediği iddiasının yanlış olduğunu, kendisinin çok uyanık birisi olduğunu, kolay tuzağa düşmeyeceğini, 
ancak Mahkemeye gelirken alarak kaçırdıklarını, sorguladıklarını ve şırınga sorgusu sonucu öldürdüklerini, otopsi raporunu okuyan arkadaşlarından öğrendiğini, bu şırıga sorgusunu herkesin bilmediğini, Cem ERSEVER’i Habur Gümrük Müdürünün Kemal ismindeki oğlunun (veya şoförünün ) öldürdüğünü, bunu içerde yapılan konuşmalardan bildiğini, şu anda bunu bilenler asker oldukları için konuşamak istemediklerini, ancak not tuttuklarını, ileride çıkıp konuşacaklarını, Cem ERSEVER’in karısının suriyeli olduğunu, bu yolla Suriye istihbarat servisi ile irtibat kurduğunu, bu servise bilgi sızdırdığını, bu nedenle de Jandarma Genel Komutanlığı tarafından dışlandığını, bu nedenle de öldürüldüğü  nü, Yeşil’in de kendisi ile irtibatı dolayısiyle Suriye ile bağlantısı olduğunu, 

Uyuşturucu Kaçakçılığı :

Uyuşturucu’da Van’ın bir merkez olduğunu, Van’dan her tarafa uyuşturucu sevkiyatının yapılabildiğini, Pazarlamasının da İstanbul’da yapıldığını, Van’da bir kadının uyuşturucu’nun THC (Tetro Hidro Karnobilen) yani kalite kontrolünü yaptığını, Bir başka kanalın yani Suriye hattının Mardin-Habur Hattının olduğunu, buradaki sevkiyatının GKK (Geçici Köy Korucuları) vasıtasıyla, onların gümrüklerdeki akrabaları kanalıyla geçiş sağlandığını, Daha sonra bu konuda zaafı olan, çok para kazanma hırsı olan güvenlik gücü mensuplarının devreye girdiğini, bunların bazan kendi arabaları ile uyuşturu naklini sağladıklarını, bunların arabalarının aranmadığını, özellikle PKK istihbaratı için Suriyeye gidip gelenlerin bu arada bu işi de ayarladıklarını, bir menfaat şebekesi 
oluşturduklarını, Bu olayları bilen namuslu insanların az olduğunu, ancak atılma veya öldürülme korkusundan konuşmayacaklarını, Bu menfaat şebekesinin TBMM’ne kadar uzandığını, mesela Mustafa ZEYDAN’ın bu işin içinde olduğunu,
Sedat BUCAK’ın Urfa’da devletten daha güçlü olduğunu, uyuşturucu trafiğinden de menfaat aldığını, 

15 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder