TBMM Susurluk Araştırma Komisyonu Raporu, Bilgisine Başvurulanlar, BÖLÜM 3
5-Tuncay ÖZKAN 18.2.1997 tarihli ifadesinde;
Dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi, gizli servislerin uyuşturucu kaçakçılarıyla birlikte iş yaptıklarını, onlarla birlikte şirketler kurduklarını, onları açığa çıkarmak için çeşitli çalışmalar yaptıklarını, Abdullah ÇATLI ve ülkücü arkadaşlarının haklarındaki mahkeme kararlarına ve arama tezkerelerine rağmen, zaman zaman ANAP gibi partilerin kongrelerinde izleyici, Bakanlıklarda Bakanların misafiri, Emniyet Genel Müdürlerinin arkadaşı, içlerinde Tansu ÇİLLER’in de bulunduğu Başbakanların görüşme gereğini duydukları kişiler arasında
olduklarını, Turgut ÖZAL’ın sık sık görüşme isteğiniyinelemesine rağmen, belirtildiğine göre ÇATLI ve arkadaşlarının Güneydoğu politikasından dolayı ÖZAL’ı hain kabul ettiklerini ve görüşmediklerini, ASALA’ya yapılacak operasyonlarla ilgili olarak; Abdullah ÇATLI ve arkadaşlarıyla MİT arasında pazarlıkların olduğunu; bu pazarlık sırasında bu ülkücü insanların, MHP Genel Başkanı TÜRKEŞ’in o dönemde devam eden tutukluluğunun ortadan kaldırılması, Balgat katliamı sanıklarının da bulunduğu bir grup ülkücü teröristin hakların daki davaların düşürülmesi ve tutuklu bulunanların salıverilmesi, bu kişilerin Türkiye’de serbest dolaşma haklarının sağlanmasını bildiğini, ASALA’ya karşı bazı heykellerin bombalanması, bir Ermeni destekçisi milletvekilinin arabasına bomba yerleştirilmesi gibi eylemler yapıldığını, bu eylemler karşılığında paralar alındığını, Oral ÇELİK’in bu işe karıştırılmaması özellikle rica edilmesine karşın grup tarafından eylemin zorluğu karşısında bu eylemi gerçekleştirebilecek kabiliyette görüldüğü için dahil edildiğini, özellikle Marsilya’daki eylemler sırasında ÇELİK’in olduğunu, Abdullah ÇATLI, Oral ÇELİK ve diğer insanların
yurtdışında kullanıldıklarını, sonrasında ise hiç kullanılmamıştır gibi davranıldığını, Metin denilen görevlinin, emekli olduktan sonra, verdiği sözlerin gereğini yerine getirmek amacıyla dönüşlerinde Abdullah ÇATLI ve
ailesine yardımcı olduğunu, Susurluk’taki kazadan önce Sami HOŞTAN’a ait Alman plakalı bir mercedesin ÇATLI’ların arabasını takip ettiğini, bu mercedeste ki kişinin Abdullah ÇATLI ve Gonca US’u hastaneye götürdüğü bilgisini edindiğini, Oral ÇELİK, Abdullah ÇATLI, Mehmet Ali AĞCA’nın Abuzer UĞURLU denilen kaçakçıdan alınan sahte hint pasaportuyla yurtdışına çıktıklarını, Abuzer UĞURLU’nun bu pasaportu ülkücü koruma karşılığında kendilerine (Abdullah ÇATLI ve arkadaşları) sağladığını, bağlantıyı kuranların o
dönemde gümrüklere yakın olan ve onlara ülkücü korumayı sağlayan kişiler olduklarını, yurtdışında buinsanlarla (Abdullah ÇATLI ve arkadaşları) bütün gizli servislerle ilişkisi olduğunu, Abdullah ÇATLI için Meclis koridorlarında Alparslan PEHLİVANLI gibi kişilerin aracılık yaptıklarını gördüğünü, Abdullah
ÇATLI’nın Gökhan MARAŞ, Şanlıurfa eski Milletvekili Murat BATUR gibi birçok kişiyle görüştüğünü, Abdullah ÇATLI ve arkadaşlarına maddi desteğin korumalık yaptıkları ülkücü kitleden geldiğini, Abdullah ÇATLI’yı kokaine sürükleyen kişilerin başında Arnavut SAMİ denilen adamın geldiğini, Türkiye’de silah
ticaretinde mafyanın parmağı olduğunu, Ömer Lütfi TOPAL Cinayetinde kullanılan silahların bu yolla geldiğini belirtmiştir.(Ek:178)
6- Dündar Kılıç 1.3.1997 tarihli ifadesinde;
1935 Trabzon Sürmene Başdamar Köyünde doğduğunu, 1942 yılında Ankara’ya geldiklerini, 1964 yılında kan davası nedeniyle ailece İstanbul’a yerleştiklerini, halen de İstanbul’da ikamet ettiğini, 1970 yılından itibaren kömür, kum, reklam ve filim şirketleri ve orta halli 7-8 şirketi bulunduğunu, ortaokul mezunu olduğunu, 1980 yılında ihtilal ile birlikte Polis Müdürü Atilla Aytek Kaçakçılık Daire Başkanı, Kaçakçılık Dairesi MİT görevlisi Mehmet Eymür ve yıllar öncesinde kendisinin yanında katiplik yapan Tarık Ümit’in Ankara’da generalleri yalan yanlış bilgilendirerek göreve geldiklerini, yılların insanların düşman larımızla anlaşarak, bazı insanlardan menfaat temin ederek, örneğin Çelik Döküm Fabrikasını gaspederek, faaliyet gösterdiklerini, Tarık Ümit’in Kurtuluş’ta beyaz eşya satan dükkanda müdürlük yaparken iki öğretim görevlisini Dündar Kılıç ismiyle tehdit ettiğini, bunu tespit ettiğini ve ona bunu nasıl yaptığını sorduğunu, ancak onun da gidip bu konuyu Mehmet Eymür ve Atilla Aytek’e anlattığını ve kendisini imha etmek için senaryo hazırladıklarını, Senaryo olarak; İsviçre’den bir mektup atıldığını, bunun Kaçakçılık Dairesine geldiğini,
mektupta “Dündar Kılıç Ermenilerle anlaşmış, konsey üyelerine suikast yapma hazırlığında” şeklinde iddia bulunduğunu, bu iddia üzerine gözaltına alındıklarını, 82 gün gözetim ve işkence altında kaldığını, daha sonra Mamak’a gönderdiklerini ve sonuçta 5 yıl 1 ay 1 gün hapis yatmasını sağladıklarını, ondan 1,5 yıl önce yine bir senaryo hazırladıklarını, “bir gemi silah ve mühimmat geldiğini Türkiye’de bunun alıcısının ve satıcısının kendisi olduğunu ve Apo için getirtildiğini” iddia ediyorlar, ancak bir polis şefinin telefon ederek Dündar Kılıç’a söyleyin Eymür ve Jitemde bir Binbaşının bunu düzenlediğini belirtti ve
Avukat Burhan Apaydın’ın işe el koyduğunu, Şişli Savcılığına şikayette bulunduklarını ve konu hakkında basın ve medyada yaygara yapınca, senaryonun ellerinde kaldığını, Bunların kaçakçılardan, “seni öldürecekler
500 bin dolar, 1 milyon dolar verirsen, senin katlini, infazını durdururum” şeklinde para aldıklarını, paraları paylaşamayınca da birbirlerini öldürdüklerini, Abisinin kadınlar kulübünde hissesi olduğunu, 50 milyon lira sermayesi olduğunu, o parayı istemeye gittiğinde abisine silah çekildiğini, sonunda kardeşi
İbrahim’in bir okulun gecesinde Tarık Ümit ile karşılaştığını, masalarına şişe atınca yeğeninin onu ağır yaraladığını, Mehmet Eymür’ün o gece yeğeni Zekeriya Ülkücü’yü öldürdüğünü, kendisinin de onları öldürmesi gerekirken (devlet memuru olmalarından dolayı) bunu yapamadığını, bunların devletin içine
sızmış devlet düşmanları olduğunu, Necdet Üruğ’un oğluna kömür ocağı vermesinin söz konusu olmadığını, Nuri Gündeş’i tanıdığını, son yedi yıl içinde kızının cenazesinde gördüğünü, 35 yıl kumarhanecilik yaptığını, Bir gün kızının geldiğini, Ahmet Özal’ın Engin Civandan bir alacağı olduğunu, onun Kıyıkent’te yazlığı olduğunu kendisinin de iki sokak arkada, bunların Engin Civan’ın evine geldiğini, Engin Civan’ın Ahmet Bey’e parasını ödediğini, Selim Edes’e son kuruşuna kadar iade ettiğini, diğerinin ödemediğini söylediğini, 5 milyon
dolar olayı olduğunu, senaryo hazırladıklarını ve amaçlarının kendisinin evi önünde Engin Civan’ı öldürtmek istediklerini, kendisinin buna müdahale ettiğini, eğer böyle bir şey yapılırsa kendisinin tepki göstereceğini belirttiğini, 45 dakika sonra adamı hastahanenin önünde vurduklarını duyduğunu, 80-100 milyon dolar içinbunların yapıldığını söylüyor. Daha sonra kızının yanına iki yeğenini de alarak kanal 6’yı bastığını, orada onlara ateş ettiğini ve polis geldiğini ve polise bu işi örtbas ettirdiklerini, ama bu uygulama ile de onun ölüm fermanını hazırladık larını, Alaattin’i Mehmet Eymür’ün koruduğunu yönlendirdiğini, her türlü resmi belgeyi MİT’in verdiğini, bunlaın masum insanları öldürdüğünü para için herşeyi yaptıklarını, kendisini mafya yada gangster olarak kabul etmediği ni, kendilerine yakıştırılan şeyin kabadayı olması gerektiğini, onu koruduğunu, sevdiğini ve bunlar için yaşadığını başka bir iddiası bulunmadığın, Behçet Cantürk, Sarı Avni, Kam Durmuş’un kaçakçı olduğunu, Fahrettin Aslan’ı sevmediğini ancak kaçakçı olmadığını, Tarık Ümit’i suç ortaklarının öldürdüğü kanısında olduğunu, topladığı paraları suç ortaklarının götürmediğini duyduğunu, Kendisinin Diyarbakır’da hapiste yatarken 5.5 sene 56 celse süren mahkeme dolayısıyla Başbakan’dan
dosyaların incelenmesi için hukukçu görevlendirmesini istediğini, Özer beyin kulağına parmak tıkadığını, yoksa özel ile bir düşmanlığı bulunmadığını,
Ankara’da Kürt Cemali olayında, Mehmet kabadayısının onu öldürmesine karşılık abisinin cinayet masası şefi olması sebebiyle cinayeti kendisinin üzerine yıktıklarını ve bu sebeple 3 yıl hapiste yattığını, Atilla Aytek’in Cemalinin kahvesinde garsonluk yaptığını, sonra Komiser ve Müdür olduğunu ondan sonra da piç hüseyinin intikamı için kendisini adliye içinde iki defa öldürmek istediklerini, Hüseyin Kirli isminde bir kiralık katilin İstanbul’da iki kişi olarak sokakta kendisini sıkıştırdıklarını iki mermi yarası aldığını, onların olay yerinde öldüğünü, meşru müdafaa olduğu için 8 ay sonra serbest bırakıldığını,
Kamu para aklama konusunda Özal’ın bu şeyleri serbest bırakmasının etkili olduğunu, valizlerle paraların geldiğini ve gittiğini Ömer Lütfü Topal’ın öyle masum bir insan olmadığını 40-50 adam öldürdüğünü, Ömer Lütfi Topal’ın içeriden satıldığını Tilki gibi bir adamı bu şekilde öldürülmesinin mümkün olmadığını, kendi adamlarının ölüm fermanına imza attıklarını, gittiği yeri kendisinin veya bir yada iki yakını dışında kimsenin bilemiyeceğini,
Kendisine kumarhane için yetki vermediklerini, tefecilik yapan Sudi isimli kişiye 20 tane yer verdiklerini, Özalla aralarında bu nedenden dolayı bir husumet bulunduğunu, Sedat Semerci Paşayı tanımadığını, Şükrü Balcı’yı tanıdığını, fena adam olduğunu, birçok olayı önlediğini, Fahrettin Aslan’ın onunla çok geniş kapsamlı ilişkileri olduğunu, Kendisinin Almanya’ya tedavi için gitmek istemesine karşılık 5 yıl pasaport vermediklerini, Semra Özal’ı tanımadığını,Abdullah Çatlı’yı tanımadığını,MehmetÖzbay’ı tanımadığını,Korkut Eken’i tanımadığını,İbrahim Şahin’i Kurtuluşta beş sene önce Müdür Muavini iken yapılan bir bakımdan
tanıdığını,Haluk Aktar’ı tanımadığını Cengiz Abaoğlunu tanıdığını, işçisi olarak çalıştığını, bilahare öldüğünü,Hacı Ali Aslan’ı tanıdığını, onunda rahmetlik olduğunu, Atilla Aytek’in Hacı Ali Aslanı, Nuri Gündeş’in kayınbiraderi diye boğmak istediğini,İstihbarat teşkilatını hem operasyon hem de infaz yaptığını,
işkence yapıp, adam öldürebildiklerini,Kızı Uğur Kılıç’ın cenazesine bile gitmediğini, sadece çocuklarını bağrına bastığını, kızının ailesini dinlemediğini, bu işi de Mehmet Eymür’ün hazırladığını, MİT’in infaz timi içinde Çakıcı’nın olduğunu, Sivaslı 3-4 çocuk bulunduğunu, bunlardan iki tanesinin polis
tarafından arandığını, ancak yakalanmadıklarını, Mehmet Eymür’ün bazı solcuları, hatta Nihat Evim’i öldürenleri Burca’da bir mahkemede 8-10 kişiyi beraat ettirdiğini ve onları dışarıdan kullanacaklarını, bunları Nasrullah Ayan vasıtasıyla yaptığını belirtmiştir.(Ek:179)
7- Esat CANAN 5.12.1997 tarihli ifadesinde;
Bazı faili meçhul cinayetlerle ilgili olarak; Savaş Buldan’ın 3 Haziran’da Çınar Otelinin gazinosundan gece saat 4 civarında diğer iki arkadaşıyla birlikte çıkarken otelin önünde üç arabanın beklediğini, bu arabaların içinde polis olduklarını söyleyen sekiz kişinin bulunduğunu, üçüne (Savaş Buldan ve arkadaşları) otelin önünde üst araması yapıldığını ve arabalara bindirilip götürüldüklerini, Bolu Yığılca İlçesine yakın bir mevkide Melen çayı
kenarına cesetlerin atıldığını, olaydan sonra Savaş Buldan’ın ağbeyine, imzasız bir ihbar mektubu gittiğini, Abdullah Canan’ın 17 Ocak 1996 günü Hakkari’nin Yüksekova İlçesinde evinin önündeki arabasına binip eşine “silah ruhsatını yenileyeceğiz” diyerek ilçeden ayrıldığını, Hakkari’nin 10 uncu kilometresinde Yeniköprü denilen mevkide yol aramasına denk geldiğini, Abdullah Canan’ı panzer gibi bir başka arabaya götürdüklerini, araştırma yaptıkları bütün mercilerin kendilerince gözaltına alınmadığını söylediklerini, kayboluşunun üçüncü günü arabasının Van-Hakkari Karayolu Güzeldere mevkiinde bulunduğunu, Abdullah Canan’ın ağabeyinden Kahraman Bilgiç adında bir görevlinin “Abdullah Canan’la seni bugün yarın görüştüreceğim” diyerek 20 bin
mark aldığını, kendisinin Abdullah Canan’ın yakını olarak Kahraman Bilgiç ile görüştüğünü, Kahraman Bilgiç’in “Abdullah Canan şu anda elimizde, hücreye koyduk, bunu Yüksekova Tabur Komutanı Mehmet Emin Binbaşı infaz edilmek üzere bize verdi” dediğini, Mehmet Emin Yurdakul Binbaşının Abdullah Canan’ın
arabasını dere yatağına ittiğini, Kahraman Bilgiç’in “hiç kesinlikle birşey yapmayın, bu bizim görevimizdir. Eşref Bitlis, Bahtiyar Aydın gibi uygulamalar yaptık” dediğini, Kahraman Bilgiç’in Havar kod adıyla dolaştığını, Tugay Komutanına Kahraman Bilgiç’in “sadece 5 bin mark aldım” dediğini, kaçırma olayını ise inkar ettiğini, daha sonra Abdullah Canan’ın cesedinin bayramın ikinci günü jandarma tarafından bulunduğunu, bu konunun halen savcılıkta hazırlık soruşturması aşamasında olduğunu, o günden bu yana hiçbir gelişme
olmadığını, olayın Diyarbakır DGM kapsamında olduğunu, yine 1993’te Sabri Çardak’ın Beşbulak Köyünde Mahir Karabağ ve Eyüp Karabağ’ı, Hacı Teknik’in Çukurca’da bu ekip tarafından öldürüldüğünü, yine Miktar Özeken, Şemsettin Yurtseven, Münir Sarıtaş, Mehmet Yaşar, Nezir Tekçi’nin yine bu ekip tarafından 1994-95 yıllarında bu ekip tarafından alındığını ve bunların hiçbirisinden bugüne kadar bir haber alınamadığını, Havar kod adlı Kahraman Bilgiç’in Necip Baskın adlı kişinin fidye olayı sonrasında yakalandığını, Yüksekova’da tutuklanıp, Midyat Ceza evine nakledildiğini, Mehmet Emin Yurdakul’la ilgili olarak savcılığa 4 tane dosya intikal ettiğini, Kahraman Bilgiç’in sorguda Abdullah Canan’ı öldürdüklerini ifade ettiğini öğrendiklerini, ancak bu aşamada soruşturmanın yarıda kesildiğini, Hüseyin Oğuz adlı astsubayın “ben, sorgunun ilk üç gününde görev yaptım, o sorgu esnasında banda alınan ses var, binbaşının adı geçince o noktada beni sorgudan aldılar” dediğini, Yüksekova delillerinin saklandığını, Mehmet Emin Yurdakul binbaşının o dönemde Hakkari’de tugayda görev yapan Albay Hamdi Poyraz’la bir bağlantısının olduğunun söylediğini belirtmiştir. (Ek:180)
8- Mehmet Hadi ÖZCAN 1.03.1997 tarihli ifadesinde;
1954 İzmit doğumlu, baba adının Hayri olduğunu, Sapanca Kırkpınar nüfusuna kayıtlı bulunduğunu, 1980 öncesi Kırkpınar Ülkü Ocakları Başkanlığı yaptığını, iş olarak kendi arazileri üzerinde müteahhitlik yaptığını, halen 24 adet dosyadan yargılandığını, memleketinde herkesin kendisini çok iyi tanıdığını çete falan
olmadığını, vurduğu adamların hepsi ile uzaktan akrabalıkları bulunduğunu, hasbelkader Abdullah Çatlı ile bir iş yaptığını, kendisini Emniyet Müdürü Altan Keçeli ve Belediye Başkanı Sefa Sürmen’in çete yaptığını, Daha önce uyuşturucu olarak eroin kullandığını, bilahare bunu bıraktığını, uyuşturucu satışı ile bir ilgisi
bulunmadığını, İzmit’e eşinin annesi olduğu için gidip gelmekte olduğunu,
Kendisinin gayrımeşru hiçbir işi olmadığını babasının tek oğlu olduğunu ve babasından kalan arazileri satarak yediğini kimseye muhtaç olmadığını,
Emniyet Müdürü Nihat Candan’ın olduğu dönemde, 3 yıl kadar önce İzmit’te kaçak petrol hadisesi olduğunu, bunu PKK’lıların yaptığını, büyük paralar kazandığını, Türkçe okumasını ve yazmasını bilmeyen insanların, Samsun Terme’nin çingenelerinden bir grubun büyük paralar kazanması olayı olduğunu, gazeteci ve İl Başkanlarına göre 1 trilyon 200 milyar lira civarında bir parayı
faizle çalıştırdıklarını, Emniyet müdürleri, Devlet adamlarınında bu çılıştırılan paralar içinde yaralarıbulunduğunu, kahvelerinin adını bile savcılar kıraathanesi olduğunu, karılarının gündüzleri dilencilik yaptığını, kendilerininde % 35-40 faizle para dağıttıklarını, bu nedenlerle bir olay olduğunu duyduğunu, bir gün İzmit
Ülkü Ocakları Başkanlığı yapmış bir çocukla, kendisinin şoförlüğünü yapan bir çocuğu kahvede ayağından vurduklarını, iki gün sonra onların kahvesinin tarandığını, bu olayda 3 kişinin ölüp, 7 kişinin yaralandığını, bunun üzerine bütün samsunluların İzmit’i terk ettiklerini, halkın bunu kendisinin yaptığını söylediğini, halbuki kendisinin yaptırmadığını, ancak yapmadımda diyemediğini, çünkü ya özel harekat, ya ülkü ocakları genel merkezinden gelenler ya da Hadi Özcan yaptırmış olabilirdi, bu konuda samsunluların tarafını tutan 2.Şube
Müdürü ile görüştüğünü, olayın esas oluş şeklini ona anlattığını, esas olayı yapan adam Affan Keçeli zamanında polisin bir kez yakaladığını, ancak 250 milyon civarında yani 8 tane kadın bileziği avanta alınıp, işin bitirildiğini, bunların hepsinin ispatlı olduğunu, verenlerinde bunu şuanda kabul ettiğini ancak polisin bunların ifadesini almadığını ve almaya da yanaşmadığını, Of’lularla kendisinin arasını Sefa Sirmen’in kasıtlı olarak bozduğunu, onlarla kız alıp vermekten dolayı 30 yıllık anlaşmazlıkları olduğunu, Of’lunun çay bahçesi olduğunu, Belediyeden kiralandığını ve buraya kira bile vermediğini orada liseli gençlere esrar, eroin sattığını, onlarla ters düştüklerini yeğenini öldürdüklerini. Kütüphane açma kılıfı ile Belediyeden 9 milyar lira vererek bu yeri almak istemelerini öğrenmesi üzerine Rıza Sirmen’i aradığını, iki sene önce Oflulara destek olduklarını Rıza Sirmene söylediğini kira almadıklarını 9 milyar verdiklerini, inkar etmediğini, eğer bunu yaparlarsa karşılarında kendisini bulacaklarını söylediğini, CHP’li Sefa Sirmen’in aslında Alaattin Keskin’in kendisine, Vefa Küçük’ün Belsa Plaza diye yaptığı yerin karşısında Tekel binası bulunduğunu, eski Tekel binasının 7 katlı
olduğunu ve Belsa Plazanın görüntüsünü bozduğunu, bu arada Tekelin içinden malzemelerin TIR’larla Ali Şen’in Maga Deri isimli yerine götürüldüğünü, kapıda kaleşnkoflu adamlarının nöbet beklediğini, konunun hepsini Emniyet Müdür Yardımcısı Ayhan Toptaş’ın bildiğini, Televizyoncu Ali diye bir kişinin daha bu
durumdan haberi olduğunu, daha sonra boş Tekel binasını yaktıklarını bu suretle hem Belsa Plaza’nın önünü açtıklarını hem de Tekel’in içindeki malları boşalttıklarını, bu suretlede bir taşla iki kuş vurduklarını, Her memlekette bir sürü kabadayılar bulunduğunu, bunun görmezden gelinmemesi gerektiğini, her
kabadayınında korktuğu bir kabadayı olduğunu, bu tür konuların bu nedenle kendisine anlatılıp, aktarıldığını, Ofluların kayinçosunun Hurşit Yavaş olduğunu, Star turizmin sahibi olduğunu ve uyuşturucu ticaretinin en büyük isimlerinden olduğunu Hurşit’in kırmızı bültenlerle arandığı dönemde Türkiye’de iki cinayetten arandığını İstanbulda yatlardan, katlardan, bir sürü gayrimenkulleri bulunduğunu, hiç kimsenin o zaman onu yakalamadığını, Necdet Menzir’in sıkıştığını, onun zamanında yakalama yapılmadığını, şimdi gücünü ve para
varlığını Necdet Menzir zamanında yaptığını, Hurşit’in Hollanda’da yakalatıldığını ve İngiltereye teslim edildiğini, oradan halen cezaevinde bulunduğunu, Sami Hoştan’ın Hurşit Yavaş ile arkadaşlık yaptığını, onun yakalanması üzerine Abdullah Çatlı ile arkadaşlık yapmaya başladığını, Hurşit’i Abdullah Çatlı’nın yakalattığını, Hurşit Yavaş’ın tüm malvarlığının Abdullah Çatlı ve Drej Ali’nin, Urfalıların eline geçtiğini, Star Turizmin araştırılması halinde bunun ortaya çıkabileceğini, Star Turizmin arabalarından Ankara’dan çıkışta bomba patladığını, daha sonrada Ulusoy’da patladığını, Tarık Ümit’in sevilmeyen bir adam olduğunu, MİT’in kullandığı bir adam olduğunu, Abdullah Çatlı’nın Tarık
Ümit ile arkadaşlık yaptığını, ölmeden birkaç gece evvel Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı ile birlikte hücre evinde kaldıklarını bildiğini, kızının bunu bildiğini ama söylemediğini, Tarık Ümit’in öldürüldüğünde 3 milyon mark tutarında parasının kayıp olduğunu, bunu abazalardan duyduğunu Çatlı’nın Tarık Ümit’in öldürülmesinde bulunduğunu, bunu kendisinin söylediğini Halen kendisinin,
Sefa Sirmen’in protokol Müdürünü kaçırmaktan dolayı yargılandığını, aslında Müdürü kendisinin kaçırmadığını, adamın kendisininde “Beni Hadi kaçırmadı” dediğini, ancak halen yargılandığını, bu adamın kaçırılmasında büyük kıyametler koptuğunu, kendisinin yeğeni öldürüldüğünde, Ocak başkanlarıvurulduğunda, üç kişinin öldürülüp yedi kişinin yaralandığında, Oflu Reşat’ın öldüğünde, abisinin
öldürüldüğünde, İskender Gül’ün kaçırıldığında, baldızının iğfal edilip, oğlunun baldızını öldürdüğünde, iki gün sonra eşi ve oğlunun Bolu’da trafik kazasında öldüğünde kimsenin kılının kıpırdamadığını, bu olay olduğunda Hadi’nin çete olduğunu, Özgür Kocaeli Yeşil Gazetesinin sahibi Sefa Sürmen’inde, tüm İzmit’in de bunu bildiğini, Susurluk olayının oluşması halinde Behçet Cantürk ve tüm faili meçhullerin organizasyonunu kendi üzerine yükleyeceklerini, hatta solcu bir arkadaşının “Hadi, Sefa’ya yüklenme, Dursun Kamtaşın Sefayı öldüreceğini ve onu kahraman yapacağını Büyükşehir Belediye Başkanlığında Hikmet Erenkayayı aday göstereceklerini” söylemesi üzerine ona yüklenmediğini, Emniyet Müdürünün gazetelere ilan verdiğini, Yeşil Kocaeli Gazetesinde ben Hadi’yi teslim almayacağım, kendin yakalayacağım dediğini, İzmit Emniyet Müdürünün Sefa’dan aldığı paranın miktarının belli olmadığını, Ayvalıkta verilen villalar,
kendisinin yakalanmasından sonra Emniyet Müdürüne alınan 17 milyar lira civarındaki arabayı herkesin bildiğini ve konuştuğunu, Malatyalı Engin diye bir delikanlının açtığa Engin Döviz diye bir yer var, İzmit’in en büyük faizcilik olaylarından birisini yaptığını, kollu makinalara para kaybettiğini, büyük borca girdiğini ve iflas ettiğini, Belsa Plazanın otoparkını Engin Dövize vereceklerini duyunca,Rızaya bu yeri Alaattin Keskin’e vermelerini söylediğini, bize halktan yana olun dediğini, bunun üzerine kendisine 20 milyar teklif ettiklerini, yanında da Kırmızı Kocaeli’nin Genel Müdürü Güngör Asman’ın olduğunu, bunu telefonla teklif ettiklerini bu konuda şahitlerde bulunduğunu, ancak kendisinin bu parayı kesinlikle istemediğini, alırsa avanta almış olacağını söylediğini, Seyfi Aydın diye birisi, şu anda cezaevinde bulunduğunu, çete üyeliğinden içeri girdiğini, ancak kendisinin bu adam ile yakından ya da uzaktan ilgisinin bulunmadığını, Adamın yeğenini hırsız diye yakalatmışlar, bunlar dağ köylerinde oturuyorlar dağlara villalar yapılmaya başlayınca birinci sınıf turistik bölge ilan edildiğini, Derbent
Jandarmasında dayak zoruyla suçu kabul ettirdiklerini, cezaevine girdiğini 5.5 ay sonra asıl hırsız yakalandığını, çaldığı malların iade edildiğini, bu sayede bu çocuğun tahliye olduğunu, Seyfi Aydın’ın hırsızlık yapanlara sen bizi lekeledin, hata yaptın 200-300 bin dolar para vereceksin dediğini, aralarının gerginleştiğini, birbirlerini tehdit ettiklerini, Eski 2.Şube Müdürünün kendisine telefon ettiğini, Nezih Ömer diye birisini aramasını istediğini, bu şahsın ANAP İstanbul 2. Başkanı olduğunu, olaya kendisinin el koymasını istediğini, yani Seyfiyi halletmesini Hadi’den istediklerini, bulaşmak istemediğini, teslim olmak istediğini, bu anda Seyfiye tek söylediği şeyin ondan 300 bin dolar alması 50 bin dolar al dediği için dosyası olduğunu, Çete adıyla 33 kişiyi yakaladıklarını her mahkemeye çıktıklarında, birçok kişinin tahliye olduğunu, onun için
kendisini tahliye olmaması yönünden Mahkemeye çıkartmadıklarını, şimdiye kadar 27 dosyanın 12-13 dosyasından Mahkemeye çıkıp, hepsinden tahliye olduğunu, ayrıca DGM’de de 12 dosyası bulunduğunu, davaların saçma sapan olduğunu oflu Reşat ve Muzaffer kardeşlerin öldürüldüğünü, Reşat’ın davasının normal mahkemede, Muzafferin davasının DGM’de çıktığını, Abdullah Çatlı ile kendisini İbrahim Şahin’in koruması Alper Tekdemir’in kardeşi Şahin Tekdemir’in tanıştırdığını,
İzmitte PKK’lıların büyük para götürdüklerini, İzmit’e heray 20 bin ton petrol getireceklerini, kendisinden bir depo ve bir liman istediklerini en önemlisininde dağıtıcılarını bulmak olduğunu hepsini kendisinin bulduğunu, amacının İzmit’in PKK’lılardan temizlenmesi olduğunu, Abdullah Çatlı’yı bu ismiyle bildiğini, herşeyin ayarlandığını, ayda 20 bin ton petrol satacaklarını hesapladığını, Çatlı’nın Filipinlerden 3 milyon 600 bin dolar gelmedi diye sızlanması üzerine, o zaman kendisinin bu petrolü satalım dediğini, birilerinin kendisine 40 milyar
lira vereceklerinisöylediğini, bu parayı hiç ihaleye girmeden ihaleye girmemek için avanta alanak verileceğini, o ana kadar 2-3 milyar lira masraf etmiş olduğunu, 20 milyar liranın kendisine gerekli olduğunu, Çatlı’nın bunu kabul ettiğini tamam deyip ihaleye girerek onu Ankara’dan aldıklarını, bunun dedikodusu olabilir dendiği için ihalenin yeniden yapıldığını ve yine Çatlı’ların kazandığını, iki ayrı şirketede 4’er milyar lira avanta vererek, ihaleden çekilmelerini sağladıklarını, ihalenin alınışıyla, birlikte Abdullah Çatlı’nın değişmeye başladığını, petrolu satmayıp, bir ay içinde 300-350 milyar lira yapacağını söylediklerini, kendisininde o arada para sıkıntısıçektiğini, kemerde bir otelde kalırken bir arkadaşının kendisine “Abdullah Çatlı şimdiye kadar kiminle ortaklık yaptı ise ya öldüğünü ya da yakalandığını” söyleyerek dikkatini çektiğini, bunun iyi olduğunu, çünkü Çatlı’ya o zaman yüzde yüz güvendiğini bu nedenle de kendisininde Çatlı tarafından öldürülebilecek olduğunu,
İskenderun da 1500 ton petrolün Demir Çelik’e satıldığını, bunun parasını paylaşanların da kendisine bir haftalık çek vereceklerini söylediklerini, bunun üzerine Ankara’da buluştuklarını, gittiği binanın kapısında Bucak A.Ş.
yazdığını, Haluk Kırcı’nında orada bulunduğunu ve Sedat Bucak’ında orada olduğunu, parayı öderken, kendisine gözdağı vermeye çalıştıklarını, kendi hakkı olan 6 milyar lira yerine 500 milyon lira verilmeye kalkınca kendisinin tepki gösterdiğini ortağın % 50 alması gerektiğini, münakaşa ettiklerini, verilen parayı almadığını, aralarında soğuk harp başladığını, bu nedenle kendisinin eniştesi olan trilyoner Ali İhsan Kaya ile irtibata geçtiklerini Sami Hoştan ile gelip villa yapma gerekçeleriyle samimiyet kurduklarını, sonrada Hadi’nin
onu öldüreceği hususunda korkutmaları ve kendisine karşı yönlendirdiklerini, daha sonra ofluların yönlendirdiklerini, tüm çabalarınında kendisinin yakalanması olduğunu, bu nedenlerle Emniyet 2. Şube Müdürü ile dolaştıklarını, çünkü 2. Şube Müdürü Kamil Toprak’ın sahiplerine koruma verdiğini, yakalandığında da 2. Şube Müdürünün hemen oradan sürüldüğünü, kendisinin Kanal 7’nin programcısı ile birlikte Rize’de bir gün çalıştıklarını, şimdi verilen ifadelerin aynısını Kanal 7’ye verdiğini iki üç dosya doldurduklarını, ertesi gün
programını bitiremeden yakalandığını, o bantlarda Mehmet Ağar’ı suçladığını, Emniyet Müdürünü Ankara’ya götürdüğünü ama kime verdiğini bilmediğini, Mehmet Ağar’ın o band yüzünden görevinden alındığını, belki de bandın Mesut Yılmaz’da olabileceğini, Emniyette kendisinden Abdullah Çatlıyı yakalamak üzere ifade aldıklarını söylemeleri sebebiyle bildiklerini anlattığını 15 gün savcılığa çıkaralım dediklerinde de kızıp tepki gösterdiğini, Yine petrol ile ilgili olarak Makedonya asıllı, şu anda İngiliz vatandaşı olan, müslüman İdris Feyzuni diye bir adamın arkadaşının annesi olduğunu, kendisine petrol alışverişi dolayısıyla İzmit’te Turgay Çelebi’den 1 milyon 200 bin dolar alacağı olduğunu, adamın bunları dolandırdığını ve Interpolüde bağladığını hukuken alamadıkları için, yardım (kendisinden) istediklerini, Turgay ile müşterek dostlarını bulduğunu, ödeyeceğini beliren senetler falan yapıldığını, ellerinde hiç belge olmadığından senetlerinin belge olduğunu, bunun İdris Fevzi Öz’ün hoşuna giden bir hadise olduğunu, bu adamında İngiltere’de oturduğunu, Dünya Bankasının Arap
Ülkelerinin temsilcisi olabileceğini, İran ve Suudi Arabistandan çok büyük yerleri alan bir adam olduğunu, o tarihlerde Bosna Heresek’te savaş olduğunu, Bosna-Hersek’in Iraktan alacakları olduğunu Saddam’ın bunu petrol olarak ödediğini ancak parası olmadığından ödeyemediğini, “İran ile Irak sınırındaki bir nehirden 2 bin tonluk motorlarla petrol çıkarılıp açık denizlerde 50 bin tonluk gemilere yüklenerek, oradan İngiltereye gidecek, satılacak ve karşılığında da ya silahla ya da para isteyecekleri” bir organizasyonu Çatlıya söylediğini ve Çatlı’nın bu işin üzerine atladığını, halen bu işin Ahmet Baydar tarafından kendi hesabı olarak yapıldığını, Entegre Tesisleri temizlik projesi için Ali Veziroğlunun Alman bankasından hazine garantili 300 milyon mark para aldıklarını, bunu Alman Hükümetine çevre danışmanlığı yapan Oktay Tabasaran diye bir yetkilinin imzası ile alındığını, ancak hiçbir şey yapmadan bu parayı yediklerini, göz boyamak için birkaç şey yapıldığını, ikinci olarak aynı bankadan 200 bin dolar istediklerini, Oktay Tabasaran’ın gelip yapılanları incelediğini ve bu kredi
işlemine ilişkin belgeleri imzalamadığını, bu adamın kendisini bularak bilgi ve belge verdiğini, Kendisinin İbrahim Şahin’i onun 20 senelik arkadaşı olan Musavvat Dervişoğlunun, Muammer Derelinin damadı olduğunu, Çırağan Sarayında düğün yaptığını, nikah şahidinin Kadir İnanır ve Eyüp Aşık olduğunu,
İbrahim Şahin’inde orada bulunduğunu, Dervişoğlu vasıtasıyla İbrahim Şahin ile Ankara’da bir otelde buluştuklarını, Abdullah Çatlı için, ona iyilik yaptığını, ancak onun kendisini yakalatmak ve öldürtmek istediğini, bu yönden kendisine yardımcı olunmasını istediğini, onunda allah belasını versin görüşmüyorum
dediğini, İstanbul’da ikinci bir kez buluştuklarında yine aynı şeyleri söylediğini,
Çatlı’nın Kürşat Yılmaz ile ilgisi olduğunu Kürşat’ın Ünye de hapiste yattığı sırada, kendisi ile onu kapıştırmak için Kürşat’a 3 milyar lira gönderdiğini,
Abdullah Çatlı’nın ve hepsinin Mehmet Ağar’dan korktuklarını, kendisininde bir Milletvekili arkadaşı ile Mehmet Ağar’ın haber gönderdiğini, onunda Çatlı ve diğerleri için ölseler de kurtulsam dediğini, Musarrat Dervişoğlu ile bir gün bir karar aldıklarını, buna göre Abdullah Çatlı’yı Kürşat Yılmaz ve Yeşili
öldürüp Türkiyeyi temizlemeye karar verdiklerini, üç ay içinde Kürşatın bulunduğu bütün yerleri söylediğini çünkü İbrahim Şahin’e telefonda ana avrat küfrettiğinden dolayı Kürşat’ın ölmesini istediğini, ancak Abdullah Çatlı’nın yerini bir kez bile söylemediğini,
Veli Küçüğün İl’inde Alay Komutanlığı yaptığını, teslim olacağı zaman onunla telefonla görüştüğünü, Samsunlular olayını yapan çocuğun bırakıldığı zaman, Albayın telefonla bu çocuğun belinde silah cebinde esrar varken bırakıldı, başka kimlikle bırakıldı dediğini, bu Salman’ın adının Abdi Nakış olmayıp, Sultan Nakış
olduğunu bildirdiğini, bu adamın 4 cinayet 7 yaralamadan dolayı cezaevi firarisi olarak arandığını ve bu adamın saklandığını söylediğini, onun üzerine Sultan Nakış’ın ifadesini kendisinin aldığını, bilerek yanlış aldığını o ara Sedat Peker’e ilişkin bir uygulama yapmak için ifade aldığını, ancak polisin Sedat Peker’in polis tarafından alınıp, dönüldüğünü ve birçok konuda konuşturulduğunu, Veli Küçük ile kendisinin hiçbir ilgisinin olmadığını, Hüseyin Kocadağ ve Ali Şen’in arkadaş olduklarını, o ikisininde Fenerbahçenin yönetiminde bulunduklarını, İzmit’te herkesin Saffet’in olayından Ali Şen’in 3-4 milyon doları akladığını, ancak kimsenin bunu ispat etmediğini, kendisinin edebileceğini ancak kendisininde hapiste olduğunu,Hanefi Avcı’yı tanımadığını,Veli Aktaş isimli arkadaşının Galatasaraylılar cemiyetinin Ankara Şubesine bakan ve Gazi Üniversitesinde
profesörlük yaptığını Abdullah Yılmaz ile kendisini onun tanıştırdığını, kendisinden 15 seneden bu yana ilk defa böyle bir şey istediğini, konuyu bilen Bilal Atak isimli arkadaşı olduğunu, bu adamların 150 bin dolar ayırarak Bulgaristan’a gönderdiğini, Türkiye’ye kömür getirilmesi için Bulgaristan da bir adamla tanıştıklarını, birkısım paralar karşılığı 6 ay kömür gelmediğini, gelen kömürün ise toz halinde olduğunu, Bilal ATAK’ın bunu geri gönderdiğini, paranın orada kaldığını, bu arada Abdullah Yılmaz’ın enerji alışverişi ile ilgili olarak
Bulgaristandaki bu adamları Türkiye’ye getirdiğini, Bilal Atak bunların Ankara’ya geldiğini öğrendiğini, bunların otelde yakalandığını ve parasının iade edilmemesi nedeniyle Abdullah Yılmazın kızdığını, bunlarında Bilal’e dönüşte İzmit’e uğrayıp parayı ödeyeceklerini söylediklerini, Bilal Atak’ında onların takibine bir adam
koyduğunu, bilahare köprüde 4 Bulgarın öldürüldüğünü, bilahare Abdullah Yılmaz’a telefon açarak, o’nun öldüğünü, sıranın kendisinde olduğunu söylediklerini, Abdullah Yılmaz’ın korktuğunu, Melih Aktaş’a söylediğini, Aktaş’ında kendisine söylediğini, kendisinin bunları yan yana getirdiğini, Atak’a 150 bin dolarının kendisinde olduğunu söylediğini, Turgay Çelebi’den 1 milyon 200 bin dolar alacaklarını, o zaman paralarını ödeyeceklerini söylediğini ve onları barıştırdığını, Turgay Çelebinin iflası nedeniyle 150 bin dolar ödenemeyince, Abdullah Yılmaz korktuğunu Bilal Ataktan, Genel Müdür Yardımcısı Kaya ile çocukluk arkadaşı olduğunu oradan kendisine sılaşı vermeyi kararlaştırdıklarını ve kendisininde tonu 10 dolardan sılaşı satın aldığını, yumurtalık hattı açıldığında da 110 bin tona yakın mal olduğunu, o malıda sılaş diye vereceklerini
ve onlarında bunu fabrikalara fuel-oil olarak satacaklarını, ancak bu işler patlayınca, onun da durduğunu,kendisinin Abdullah Yılmaz’a hasta çocuğunun tedavi masraflarıda dahil olmak üzere enaz beş milyar lira verdiğini belirtmiştir. (Ek:181)
4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder