28 Ocak 2019 Pazartesi

12 MART 1971 MUHTIRASI ARAŞTIRMA RAPORU. BÖLÜM 16

12 MART 1971 MUHTIRASI ARAŞTIRMA RAPORU. BÖLÜM 16







2. ARAP-İSRAİL ÇATIŞMASINDA TÜRKİYE’NİN TAVRI 


Ortadoğu ülkeleriyle ilişkilerini, söz konusu devlet ya da devletlerin İsrail’le olan 
ilişkisine endeksleyen ABD’nin, Türkiye’nin bu noktadaki konumundan pek hoşnut olmadığı gözlemlenebilmektedir. Arap-İsrail gerginliği karşısında Demirel hükümetinin takındığı tutum: Kalkınma ve müreffeh bir Türkiye yaratma yönünde, Türk çıkarlarının bölgedeki çatışmadan olabildiğince uzak, İsrail’e karşı mesafeli durmakla sağlanabileceği doğrultusundaki siyasete göre belirlenmişti. Nitekim Arap ülkelerinin bölgedeki bir diğer ülkeye karşı alacakları konum 
da ABD’ninkinden farklı değildi. İsrail’le geliştirilecek iyi ilişkiler, bu devletler nazarında Türkiye’yi itibarsızlaştıracak; verimli ekonomik ilişkilerin sona ermesine neden olabilecekti. 

Bölgede ABD tarafından İsrail’e tutulan güvenlik şemsiyesi olmak gibi bir görüntünün Arap ülkeleriyle hali hazırda yürütülen ve daha da geliştirilmeye meyyal, kârlı iktisadi imkânları zedeleyebileceği endişesi, Türkiye’yi ABD karşısında dik durmaya adeta mecbur kılmaktaydı. Öte yandan, dünya ekonomik sisteminde Türkiye’ye biçilen dengeli ve tarım ağırlıklı kalkınma modelinden sapma emareleri gösteren Demirel hükümetinin, daralan kredi kaynakları karşısında, Sovyet teknolojisi ve finansmanına istinat eden yatırım projelerine girmeye başlaması, ABD nezdinde endişe yaratan bir başka unsur olarak gözükmektedir.285 Türk sanayicilerinin Ortadoğu pazarındaki yerlerini muhafaza etmek için kimi zaman değişik hamleler yapmaya eğilimli oldukları da görülmektedir. İş dünyasındaki rekabetin, bazen etnisite vurgusunun suiistimaliyle birlikte yürütüldüğünü ifade eden Bülend Ulusu’nun anlattığı bir olay, bu bakımdan düşündürücüdür: 

Şimdi her gittiğim yerde de yani Bağdat’ta da, Tahran’da da ekonomik ilişkiler konusunda ilgilileri topluyorum hani ihracattı, ithalattı, bilmem neydi filan onları konuşuyorum. Tahran’da geldiler “Efendim böyle böyle buzdolabı ihalesi var burada, iki grup birbiriyle dalaşıyor.” Nedir onlar? Biri Koç Grubu, Jak Kamhi’nin grubu. Koç grubu dermiş ki: “Bu Yahudi’nin bunlar, bunları almayın, ötekini alın.” Müthiş sinirlendim bunu duyunca. Ankara’ya döndüm rahmetli 
Vehbi Koç, -tesadüf, ne çağırdım ne ettim- beni ziyarete gelmek istedi, buyur dedim. Ama ertesi günü, tesadüf, geldi. Dedim ki: “Vehbi Bey, sen yapmazsın tabii bunu ama kraldan ziyade kral taraftarları vardır, haberin olsun yani bunu böyle böyle yapmışlar, çok üzüldüm bunda.” Yok, filan dedi ondan sonra şey etti, öyleydi. Biri sordu da hani büyük sermayeyle ilişkileriniz… Tabii bu konuda ihracatı artırmak için devamlı ne mümkünse yaptık yani.286 

3.KIBRIS VE U–2 CASUS UÇAKLARI MESELESİ 

Türk-Amerikan ilişkilerinin bozulmaya başlamasının bir diğer yönü ise ABD’nin özellikle altmışlı yıllarda zirve yapan Kıbrıs meselesindeki tutumundan kaynaklanan politikasının, Türk tarafında yarattığı güvensizliktir. Demirel, İnönü’ye gönderilen ünlü Johnson mektubunun muhtevasını unutmamıştı.287 Kıbrıs’a müdahale imkânlarını araştıran Türkiye’nin söz konusu mektupla, muhtemel bir harekât esnasında ABD tarafından verilen silahları kullanmaktan men edilmesi, gerçekten haysiyet kırıcıydı. Üstelik mektubun içeriğinde muhtemel bir Sovyet saldırısı karşısında NATO’daki yükümlülüklerden kaynaklanan ittifak taahhütlerinin yerine getirilemeyeceği noktasındaki lafız, artık Türkiye’yi kuzey komşusuyla iyi geçinmeye, ikili ilişkileri ittifak anlaşmaları dışında, bağımsız münasebetler geliştirerek iyi bir seviyeye getirmeye mecbur kılıyordu. 

İlk tedbir: U–2 casus uçaklarının SSCB üzerinde yaptıkları uçuşların yasaklanması oldu. 
Bu çerçevede, “Black Bird” (Kara Kuş) ismini taşıyan bu uçakların Adana’dan havalanarak SSCB semalarına doğru uçmaları, ikili anlaşmaların288 tanıdığı bir imkân olmakla birlikte, Demirel nazarında Türkiye’nin bağımsızlığını zedeleyici mahiyet taşıyordu. Demirel, söz konusu anlaşmalardaki bağımsızlığı zedeleyici hükümlerin ayıklanarak yeniden tanzimi noktasındaki kararlılığını izhar edince, ABD tarafından hükümetine karşı husumetin ilk sinyallerini almaya başladı. 289 

4.DEMİREL VE ÇAĞLAYANGİL’İN 12 MART-ABD İLİŞKİSİNE DAİR YORUMLARI 




ABD açısından düşünüldüğünde Demirel hükümetiyle iş yapmanın (!) artık imkânı kalmamıştır. Haşhaş ekimini durdurmayan, bölgede Arap yanlısı bir siyaset izlemeye devam eden, SSCB ile ilişkilerini geliştirmek, iyileştirmek için gayret sarf eden, U–2 uçaklarının uçuş izinlerini kaldıran bir hükümetle çalışılmazdı (!) Ufukta daha iyi çalışılabilecek alternatif bir sivil hükümette de gözükmüyordu. O dönemde sadece kalkınmakta olan memleketlerde değil, 
Avrupa’da bile imaj sorunu yaşayan ABD’nin, bir dediğini iki yapmayacak herhangi bir partinin seçim kazanma şansı da zaten çok zayıftı. ABD hakkında yapılan, iyi çalışma imkânı bulduktan sonra, çıkarları doğrultusunda seyreden herhangi bir ülkedeki yönetimin, tarzı ve biçiminin çok önemli olmadığı yönündeki Çağlayangil’in şu değerlendirmesi bir kez daha önemlidir. “Bakınız 
İsmail Cem Bey, Amerika, şuna aldırmaz: Bir memlekette demokratik idare olmuş, şoven idare olmuş, faşist idare olmuş, ona hiç bakmaz. Amerika, o memleketin kendisine ne ölçüde tabi olduğuna, kendi politikasına ne dereceye kadar satelit (uydu) haline gelebileceğine bakar”. 290 

Oysa Demirel, bugün darbe ve muhtıralardaki Amerika’nın dahlinin olmadığını söylemektedir: 

Amerikalılar meselesine gelince: Benim bildiğim kadarıyla Amerikalılar bu işin hiçbir yerinde yoktur. Kim konuştuysa, kim gittiyse, başka mesele ama “karar” dediğiniz nesnenin içinde hiçbir Amerikalı yoktur, Amerika’nın düşüncesi de yoktur, fikrî de yoktur. Her üçünde.291 

Aynı şekilde, Güldemir tarafından bu bağlamda sorulan bir suale Demirel’in verdiği cevabı da nakletmek gerekiyor: “Türkiye’de demokrasi olup olmaması Amerika’nın umurunda bile değildir”.292 İşte tüm bu sebeplerden ötürü iddia edilmektedir ki: ABD, ülkeyi askeri vesayet altında yöneten uyumlu (!) bir hükümet arıyordu. Bu yüzden ortamın hazırlanması vazifesi biçilen mihraklar, harekete geçirildi. Bu eylemde CIA’nın etkin vazife gördüğü; bunu da Özel 
Harp Dairesi eliyle yürüttüğü öteden beri iddia edilir olmuştur. Oysa tıpkı MİT gibi CIA’nın da yasada sayılan görevlerinde hiçbir şekilde silâhlı operasyon yapma yetkisi bulunmamaktadır. 
Ancak CIA’nın Türkiye gibi çeşitli ülkelerde, iç istihbarat birimlerindeki muhtelif şahısları kimi zaman doğrudan, kimi zaman ise işe bizzat katılarak ülkelerin içişlerine müdahale ettiği görülüyor, iddiaları varittir.293 12 Mart’ta istifa ettirilen hükümetin Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil’in Politika Gazetesine, İsmail Cem aracılığıyla yaptığı değerlendirme bunun en 
yetkili ağızdan yapılan bir itirafı gibi gözüküyor. Çağlayangil: “12 Mart’ın arkasında CIA vardır, hem de büyük ölçüde vardır294 görüşündedir. 

1969–1971 yılları arasında sokakta başlayan kaynamanın arkasındaki güçlerin kimler olduğu noktasında yapılan değerlendirmelerin ortak yargısı şuydu: Birileri hâdiselerin kanlı hale gelerek tırmanmasını, nihayetinde demokratik ortamın kesintiye uğramasını hedefliyordu. Bu noktada, söz konusu yıllarda cereyan eden çatışmanın taraflarından biri olarak sayılabilecek olan Doğu Perinçek’in şu tespitini zikretmek gerekiyor: “1977 ile 1980 arasında Abdi İpekçi, Karafakioğlu, Bedrettin Cömert gibi Türkiye’nin çok değerli aydınları katledildi. Kim 
katlettiriyor? Bir CIA operasyonu bu. Neden? Türkiye’yi öyle bir noktaya getirecek ki, asker gelsin, bir otorite barış sağlasın. Bu terörü yaratmak için, operasyon başlıyor”. 295 Bülend Ulusu ise dış tesir konusunda, askerin hiçbir şekilde dışarıdan birilerinin yönlendirmesiyle müdahale etmediğini; dış tesirden belki şunun anlaşılabileceğini belirtmektedir: 

Çomaklama falan değil bilakis dışın memleketin içini karıştırıp Türkiye’yi bölme, 
parçalama bakımından dış tesiri vardır. Yoksa darbe olsun marbe olsun filan değil. Mesela, bunlar memlekette günde 20 kişi ölürken hiçbir yerde dıştan bize bir şey gelmezdi. Ama vaktiyle bunlar durduktan sonra çeşitli şeyler geliyor.296 

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM: 

12 MART MUHTIRASINA YÖNELİK TUTUM VE TEPKİLER 



Muhtıra henüz verilmemişken, çeşitli kesimlerde hissedilen düş kırıklığının telafisi yönündeki önerilerin, sürece cumhurbaşkanının müdahalesi ve tarafsız, partilerüstü bir hükümetin kurulması ekseninde getirildiği görülmektedir. İlginç olan, mevcut duruma müdahale edilmesi yönünde taleplerle gelen kesimlerin, parlamentoda yer almayan küçük parti ya da kesimlerle, parlamentoda etkinlik gösteremeyecek kadar zayıf olan partiler ve bağımsız parlamenterlerden gelmiş olmasıdır. 12 Mart Muhtırası etrafında Silahlı Kuvvetlerin tutumu hakkında, yapılan değerlendirmelerde ise muhtıranın, anayasada yer alan emredici hükümleri hayata geçirme hamlesi olduğu;297 Atatürk devrimleri aleyhindeki tutumların müsamaha ile karşılanmasının mümkün olmadığı belirtilmektedir.298 Devletin kuruluş felsefesinin ana unsurlarından biri olan laikliğe karşı gelişen hareketler;299 anayasa ve onu uygulamakla görevli olanlar arasında inanç ayrılığının bulunmamasının gerekliliği;300 Sosyal devlet ilkesini niteleyen düzenlemelerin yapılmayışı 301 arasında paralellikler kurulmaktadır. 

A. CUMHURBAŞKANI CEVDET SUNAY’IN MUHTIRA SONRASINDAKİ TUTUMU VE FAALİYETLERİ 

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’e, içinde bulunduğu çaresizliği beni de devreden çıkardılar sözleriyle anlatan, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın, muhtıra ertesinde hükümetin istifası sonrasındaki tavrı: Muhtırayı onaylar mahiyettedir. Muhtıra, Sunay’a göre: Devletin derin ve sonu karanlık bir çıkmaza girmesini önleyen; tehlikeli bir dönemeci geride bırakan yeni bir devreyi açan hamledir. Silahlı Kuvvetlerin bu girişimi, anayasa ve 211 sayılı kanunla kendisine 
verilen görev ve yetkinin kullanılmasından başka bir şey değildir ve meşrudur. Bu evrede artık tüm vatandaşlar, sorumlu kuruluşlar arasında inanç, tutum, davranış ayrılığına bundan böyle müsamaha ve tahammül edilemeyecek bir sürece girilmiştir. Devletin, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, laik karakterine halel getirici tüm faaliyetlere karşı önlemler içeren kanunların uygulanmayışı, son bulacaktır. Silahlı Kuvvetlerin son müdahalesinin amacı da budur. 




Anayasanın öngördüğü reformların bir türlü tatbik edilmemesi, müdahalenin meşruiyetini belgelemektedir. Gençlik hareketlerinin ideolojik maksatlara hizmet etmesinin önüne geçilecektir. Tatbikata geçirilmesi ihmal edilen reformların partilerüstü bir anlayışla yapılacağı belirtiliyor; bu doğrultuda, yurttaşlardan, siyasi partilerden, parlamentodan, anayasal kuruluşlardan, parlamento dışı muhalefetten, gençlikten, işçilerden bu meselelerin halli yolunda çalışacak olan yeni hükümete destek olmaları isteniyordu.302 

Sunay’ın bundan sonraki girişimleri: Çeşitli siyasi partilerden gelen muhtıralar ışığında kurulacak yeni hükümetin doğasına ilişkin esasları belirlemek olmuştur. Buna göre; yeni başbakan TBMM içinden ancak partisiz bir üye olacaktır; kabine, milli koalisyon tarzında teşkil edilecektir. Atanacak başbakan, milli koalisyonun teşkilinde, anayasanın 102’nci maddesine göre, hükümetin kurulmasında tamamen serbest bırakılacaktır. Kurulacak hükümet partilerüstü bir anlayışla karşılanmalı ve güvenoyu ile desteklenmelidir. Yeni hükümetin desteklenmesi, 
çeşitli kayıt ve şartlara bağlanmayacaktır.303 

B. PARTİLER ÜSTÜ HÜKUMETİN KURULUŞU VE TEPKİLER 





Partilerüstü olması hedeflenen yeni hükümetin başına getirilecek şahsın kim olacağı noktasındaki tereddüdün uzun sürmediği anlaşılmaktadır. Nitekim Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye hitaben yazılan bir yazıyla, bu göreve Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Nihat Erim’in uygun görüldüğü belirtilmekte; partilerüstü bir anlayışın tesisi yönünde adı geçenin CHP’den istifasının gerekli görüldüğü ifade edilmektedir. Bu konuda 
CHP’nin anlayışlı davranarak, sadece Erim’in istifasını hoş görmekle kalmayıp, hem yeni bakanlar kuruluna üye, hem de kayıtsız şartsız güvenoyu vermesi rica edilmektedir.304 Aynı tarihte Erim’e yazılan bir yazıyla da başbakanlık teklifi adı geçene iletilmekte lakin bu teklif, Erim’in CHP’den istifa etmesi koşuluna bağlanmaktadır.305 Erim’in başbakanlığa getirilmeyi kabul ettiği CHP Genel Başkanlığına306 ve bizzat Genel Başkan İsmet İnönü’ye gönderdiği iki 
istifa dilekçesinden anlaşılmaktadır. İlginçtir ki Erim, istifa dilekçesinde: “Sayın 
Cumhurbaşkanının uzun çalışmaları sonunda beni bu göreve atamak isteyişini de bir zaruret saymanın yanlış olmayacağı düşüncesi ile ülkemize hükümet başkanı olarak hizmet etme çağrısını olumlu karşılamayı, parti mülahazalarının üstünde bir yurtseverlik borcu olarak görüyorum” 307 şeklinde hiç de mütevazı olmayan cümleler sarf etmektedir. Erim’in siyasi ve akademik özgeçmişi ise etkileyici gözükmektedir.308 

Cumhurbaşkanlığı arşivine intikal ettirilmiş, değişik kesimlerden gelen temenniler arasında, bir ismin gönderdiği mektup dikkat çekicidir. Eski bir Demokrat Partili olan ve partinin kapatılması için Ankara 4’ncü Asliye Hukuk Mahkemesine dava açan Avukat Cemal Özbey309 bu kez Birlik Partisi kurucusu unvanıyla Cevdet Sunay’a başvuranlardan. Özbey, mektubunda: 
Derhal Yapılması Lazım Gelen Devrim ve Reformlar başlığı altında 30 teklif sunuyor. İlginç olan bu tekliflerden bazıları şunlar: “Atatürk, ebedi ve milli siyasi mürşit ilan edilmelidir; Bütün millet Türkçü, Atatürkçü, ilerici, devrimci, reformcu ve manayı da reddetmeyen toplumcu bir kitle haline getirilmelidir; İbadet dili ve ezan derhal Türkçe olmalıdır, İmam-Hatip okulları derhal kapatılmalı ve ortaokul öğretimi yapan okullar haline getirilmelidir. Özbey, tekliflerine devam ediyor: “Kuran kursları derhal kapatılmalı ve vatandaşlara okuma, yazma öğreten  kurslar haline getirilmelidir; Yüksek İslam Enstitüleri derhal kapatılmalı, Köy Enstitülerine ve orta dereceli okullara öğretmen yetiştiren yüksek okullar haline getirilmelidir… Diyanet işleri Başkanlığı genel idareden ayrılmalı, bir vakıf haline getirilmelidir… Kurulacak Atatürk Enstitüsü vasıtası ile Atatürk’ün bütün fikirleri, sözleri maddeleştirilerek her Türk vatandaşına intikal ettirilmelidir. Daha bunun gibi üst perdeden getirilen önerilerle devam eden mektup iki notla son bulmaktadır. Özbey, muhtıra sonrasında takip edilmesi lazım gelen zorunlu 3 hal tarzı hakkındaki hukuki ve siyasi görüşünü en kısa zamanda ilgili makamlara ve Türk kamuoyuna sunacağını belirtiyor.310 

Balıkesir milletvekili Mevlüt Yılmaz’ın Cevdet Sunay’a gönderdiği mektup da 
diğerlerinden farklı bir boyut taşıması açısından önemlidir. Yılmaz, 12 Mart öncesindeki gençlik eylemlerinin ana sebebinin dini eğitime yeterince önem verilmemesinden dolayı, gençliğin içine düştüğü manevi bunalımın doğal tezahürleri saymaktadır. Dinine ve milli-manevi değerlerinin idrakinde olan bir gencin devletine başkaldırmayacağına hükmeden Yılmaz, Batılı ülkelerdeki 
müfredattan örnekler vererek bu doğrultuda yapılması gereken Milli Eğitim reformuna taraftar görünüyor. Anayasa değişikliklerinin yapılırken, bu hususun da yeni anayasa eklenmesi gerektiğinden söz etmektedir.311 

Kamuoyunun 12 Mart muhtırasına ilişkin olarak hissiyatını yansıtması açısından önemli olduğu düşünülen birçok mektup ve telgrafa da tesadüf edilmektedir. Bunların çok önemli bir çoğunluğu muhtırayı onaylamakta, Erim’in başbakanlığa getirilmesindeki isabetten dolayı Sunay kutlanmaktadır.312 

Kamuoyunda, Kontenjan Senatörü Nihat Erim’in eski bir CHP’li olmasından dolayı, kabinede CHP’li üyelerin çoğunlukta olacağı yönünde bir düşünce bulunmaktadır. Ancak, kurulan hükümetin üyelerinin büyük çoğunluğu parti dışı isimlerden seçilmiştir. Bundan dolayı, bu hükümete “Teknokratlar Hükümeti” adı verilmiştir. Muhtırada bahsedilen “partilerüstü” bu hükümetten ülkedeki kargaşa ya son vermesi ve anayasal reformları gerçekleştirmesi  beklenmiştir.313 

Nihat Erim’in, hükümetin kurulması süreci esnasında, Cumhurbaşkanı ile ilişkilerinde her iki tarafça da güvenilen bir kişi olan eski senatörlerden Sadi Koçaş’ın önemli rolü olmuştur. Sadi Koçaş, bazı günler üç defa Cumhurbaşkanlığına giderek gelişmeleri Cumhurbaşkanı’na aktarmış, 
Cumhurbaşkanı’nın gelişmelere ilişkin görüşlerini de Nihat Erim’e iletmiştir.314 

Bu süreçte 12 Mart yönetiminin amacı, 1960'ta olduğu gibi, bir dizi sosyal ve ekonomik reformlarla gelişmeyi sağlamak ve siyasal düzensizliği ortadan kaldırmak olmuştur. Fakat üç yıllık askeri-sivil rejim, bunların dışında başka eylemlerde de bulunmuştur. Bu dönemin en kayda değer eylemi, sol harekete uygulanmış olan geniş çaplı bastırma eylemidir. 11 ilde sıkıyönetim ilan edilerek, hemen arkasından gençlik gruplarının, profesyonel derneklerin ve sendikaların faaliyetleri yasaklanmıştır. Sol kanadı temsil eden gazeteler ve dergiler ya bir süre için yasaklanmış ya da tamamıyla kapatılmıştır. Sıkıyönetim bölgelerinde grev ve lokavtlar yasaklanmıştır. Böylece, ordu siyasal ve ekonomik sistemde reform yapmak istemesine rağmen, faaliyetlerini daha ziyade güvenlik sağlamada yoğunlaştırmıştır.315 

CHP’de ilk önemli kriz, Erim'in kuracağı hükümete katılıp katılmama konusunda çıkmıştır. Genel Sekreter Bülent Ecevit ve arkadaşları müdahaleye karşı açıkça tavır alarak partinin kurulacak hükümette yer almamasını istemiştir. Buna karşılık Genel Başkan İsmet İnönü CHP'nin hükümete katılmasından yana olmuştur. Ecevit yanlılarının çoğunlukta olduğu CHP Merkez Yönetim Kurulu, CHP'nin hükümete üye vermemesini kararlaştırmasına karşın, İnönü'nün denetimindeki CHP Meclis ve Senato Ortak Grubu partinin hükümete girmesini 
kararlaştırmıştır. Bunun üzerine Ecevit 21 Mart 1971'de CHP Genel Sekreterliğin den istifa etmiştir. Ecevit: 

 "Hükümete katılmama kararı alınabilseydi bazı şeyler kurtarılabilinirdi. Sayın Genel Başkan böyle düşünmüyor. Ona rağmen onunla karşı karşıya partiyi yönetemem. Ortanın Solu hareketinin ve benim, demokrasi kuralları içinde yenilemeyeceğimiz anlaşılmıştır. Demokratik kurallar dışına çıkılarak yenilgimiz sağlanmıştır. Hareket, hükümetten daha çok Ortanın Solu’na karşı…" sözüyle de görüş ayrılığını açıkça ifade etmiştir.316 

Erim Hükümeti için yapılan güven oylamasına ise CHP'nin Ecevit grubu katılmamış ve “varlıklarını yarı askeri idarenin devamında görenler, tehlike yaratabilir” diyen Ecevit'e İnönü: 
“Ecevitçilerin bu tavırlarına göz  yummayacağım!” tepkisini göstermiştir.317 

İnönü'nün hem darbecilere zaman zaman sert tepkiler göstermesi, hem de kışlalarına dönmeleri sürecini hızlandırmak için onların isteklerini onaylamasının yanı sıra CHP'nin içsel değişiklikleri, 12 Mart döneminde bu partinin, 27 Mayıs dönemine oranla etkin bir rol oynamasını engellemiştir. Çünkü artık CHP, yalnızca İsmet Paşa ile özdeşleştirilmemektedir. 

Darbecilere sert bir karşı tavır alan Ecevitçiler grubu ortaya çıkmış, bunlara koşut olarak CHP merkezi çizgisinden “Ortanın Solu’na” kaymıştır.318 

Ecevit'in 12 Mart karşısındaki bu tavizsiz, sert ve kesin tavrı, dönem boyunca 
değişmemiştir. 12 Mart'ın Anayasa operasyonlarından kimine CHP olumlu oy verirken, Ecevit ve arkadaşları, partilerinden ayrı bir tavır izlemiştir. Ecevit, 12 Mart başbakanlarıyla da, 12 Mart'ın sahipleriyle de en sert polemiklere girmiştir. Bu dönemdeki kararlı tavrı, onun önce parti liderliğine sonra başbakanlığa ulaşmasında, halkın indinde “mert ve cesur” bir lider olarak kendini kabul ettirmesinde başlıca etken olmuştur.319 

Bu süreçte CHP bir kere daha bölünmüştür. CHP parti yönetimine Bülent Ecevit gelip hükümetten milletvekillerini çekme kararı alınca, İsmet İnönü partiden istifa etmiş onunla birlikte önemli sayıda senatör ve milletvekili de istifa etmiştir. Daha sonra Bülent Ecevit partide kalan muhalifleri temizlemek için disiplin kurullarıyla ilgili tüzük değişikliği yapınca partiden bir grup daha istifa etmiştir.320 Kemal Satır öncülüğünde ayrılanlar 4 Eylül 1972’de Cumhuriyetçi  Parti’yi (CP) kurarken bir kısım milletvekili ve senatör bağımsız kalmıştır. Basın bu gruba “Bağımsız Halkçılar Grubu” adını vermiştir.321 

Melen Hükümeti döneminde iki büyük partiden biri olan CHP'deki yönetim değişikliğiyle, daha ilk gününden 12 Mart'a karşı çıkmış bir ekip işbaşına gelmiştir. CHP’de yeni yönetimi oluşturanlar, Anayasa değişimlerinden idamlara, sıkıyönetimin uzatılması kararlarına kadar 12 Mart'ın çoğu uygulamasına karşı çıkmış kişilerdir. Nitekim CHP, önce Melen Hükümeti'nin sunduğu III. Beş Yıllık Kalkınma Planı’na Mecliste olumsuz oy kullanmış, daha sonra hükümetten çekilme kararı almıştır. CHP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Melen Hükümeti’ne en 
ağır eleştirileri yöneltmiş, bir 12 Mart hükümetini, ilk kez CHP desteğinden tümüyle yoksun bırakmıştır.322 

CHP’den kopanlar arasında bunlar yaşanırken CHP'nin 1972 sonrası ideolojisi Ecevit başa geçtikten kısa bir süre sonra CHP ideolojisine ad olarak "Ortanın Solu" kavramının yerini "Demokratik Sol" almıştır. Fakat iki kavram da sosyal demokrat olarak tanımlanmaktadır. CHP Sosyalist Enternasyonal'e üye olmuştur. Parti ideolojisinde en göze çarpan sözcükler "halkçılık" ve "demokrasi"dir. 

Süleyman Demirel ve AP bütün dönem süresince izleyecekleri bir politikayı ilk günlerden başlayarak oluşturmuşlardır. Bu süreçte 12 Martçılar ve 12 Mart hükümetleri sermayenin genel çıkarları doğrultusunda ne yapsa, desteklemişler dir. Buna karşılık, 12 Mart'ın bürokratik özü ne zaman sınırı aşsa, 12 Mart ne zaman kalıcılık eğilimleri gösterse, Demirel ve partisi ellerinden geldiğince engel çıkarmış, hükümetlerle arasını açmış, bütün gücünü ortaya koymuştur 323 

Demirel, ilk hükümetin kurulduğu aynı günlerde parti teşkilatına da bir genelge 
yayınlayarak, 12 Mart Muhtırası’nın nasıl değerlendirdiğini, bu dönemde başlıca amacının ne olduğunu açıklamıştır. Buna göre 12 Mart tarihinde başlayan krizin millete ve demokrasiye mümkünse zararsız veya en az zararla atlatılabilmesi için ve fedakarlık göstermekten kaçınılmaması gerektiği, partinin tutumunun bu ölçüler içinde değerlendirilmesini, hükümete verilen olumlu oyun demokrasinin maruz kaldığı zararın giderilmesini sağlamak için olduğunun teşkilat tarafından bilinmesi istenmiştir. 324 

12 Mart rejimi Parlamentoyu dağıtacak ve yetkiyi doğrudan doğruya üstlenecek kadar ileri gitmemiştir. Onun yerine, 12 Mart rejimi, tecrübeli CHP'li siyasetçi Nihat Erim başkanlığında, partilerüstü ya da teknokrat bir hükümet kurulmasını teşvik etmiştir.325 Ancak bunu hemen öncesinde muhtıranın verilmesinden sonra basında yer alan başbakan adayları arasında üç senatörün ismi geçmiştir. MBG Başkanı Fahri Özdilek, Mucip Ataklı ve Cemal Madanoğlu isimlerini Başbakan adayı olarak ortaya atan Akşam gazetesinin326 bu iddiası gerçeklerden uzak görülmüştür. Muhtıranın sahibi olan TSK yönetim kademesinin 12 Mart öncesinde bazı tabii senatörlerin giriştikleri faaliyetlerine yönelik iddialardan sonra bu yola gitmesi beklenmesi güç görülmüştür. Dolayısıyla Başbakan olarak seçilecek isim muhtırada sözü edilen partilerüstü  kavramına uygun olarak Nihat Erim olmuştur. 

İlk 12 Mart Hükümeti kurulur kurulmaz, Demirel kesin tavrını almış ve öncelikle 
kurulacak hükümetin kendi felsefelerine uyması gerektiğini belirtmiştir: 

“... Yeni hükümetin (I. Erim Hükümeti) programında bir defa ana teşhiste beraber olmadığımızı ifade ettik… Devleti ıslah ediyoruz, reforma tabi tutuyoruz diye kötürüm hale getirmemelisiniz. Vatandaşlara faydalı oluyoruz diye büyük vatandaş kitlelerine fayda sağlamaktan uzak, birtakım şekilcilik içine girmememiz lazımdır… Getireceklerdir meseleleri, göreceğiz. Bizim programımıza, felsefemize ters düşmüyorsa destekleriz. Programımıza, 
felsefemize ters düşüyorsa desteklemeyiz. Onun dışında kimse bizden bir şey isteyemez...”327 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

285 Cem, Tarih Açısından 12 Mart (nedenleri..yapısı..sonuçları), (İki Cilt bir arada), ss.265–292. 
286 Bülend Ulusu’nun 14.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 11.00–12.45]. 
287 Oysa Johnson Mektubu henüz ortada yokken yazılmış bir kitapta, Johnson’dan büyük bir övgüyle, hür dünyanın lideri olarak bahsedilmektedir. Bkz. Akdes Nimet Kurat, Başkan Lyndon B. Johnson ve ABD Cumhurbaşkanlığı, 
Ankara: Dost Yayınları, 1964. 
288 Türkiye ile ABD arasında imza edilen bu tip anlaşmalar için bkz. Haydar Tunçkanat, İkili Anlaşmaların İçyüzü, Ankara: Ekim Yayınevi, 1970. 
289 Cüneyt Arcayürek, Demirel Dönemi 12 Mart Darbesi 1965–1971 (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor–5), Ankara: Bilgi Yayınevi, 1985, s.151. 
290 İsmail Cem, Tarih Açısından 12 Mart (tarihteki yeri ve sonuçları), C–2, İstanbul: Cem Yayınevi, 1977, s.51. 
291 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55]. 
292 Ufuk Güldemir, Çevik Kuvvetin Gölgesinde Türkiye (1980–1984), İstanbul: Tekin Yayınevi, 1986, s.217. 
293 David Wise/Thomas Ross, Görünmeyen Hükümet CIA (Amerikan İstihbarat Teşkilâtı), Ankara: Sol Yayınları, 1966, ss.42–43. 
294 Cem, Tarih Açısından 12 Mart (tarihteki yeri ve sonuçları), C–2, aynı yer. 
295 Arslan Bulut, Türkçü-Devrimci Diyalogu (Doğu Perinçek ve Attilâ İlhan’la Röportajlar), İstanbul: Kaynak Yayınları, 1998, s.41. 
296 Bülend Ulusu’nun 14.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 11.00–12.45]. 
297 14.03.1971 tarihli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7961–8]. 
298 14.03.1971 tarihli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7961–9]. 
299 14.03.1971 tarihli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7961–10]. 
300 14.03.1971 tarihli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7961–11]. 
301 14.03.1971 tarihli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7961–12]. 
302 Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın Silahlı Kuvvetlerce Verilen 12 Mart 1971 Tarihli Muhtıra Hakkında Türk 
Milletine Mesajı (Ankara, 15 Mart 1971) [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7961]. 
303 Sayın Cumhurbaşkanının Türkiye Büyük Millet Meclisinde Grubu Olan Siyasi Partilerin Heyetleri ve Cumhuriyet Senatosu Milli Birlik Grubu ve Kontenjan Grubu Başkanlarıyla Yapacağı İstişareler İçin 17.03.1971 Tarihli Muhtıra 
[Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7961–4]. 
304 Cumhurbaşkanlığı tarafından CHP Genel Başkanlığına gönderilen 19.03.1971 tarih ve bilâ sayılı yazı 14.03.1971 tarihli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7963]. 
305 Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği tarafından Kocaeli Milletvekili Prof. Dr. Nihat Erim’e gönderilen 19.01.1971 tarih ve bilâ sayılı yazı 14.03.1971 tarihli belge [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 
7963–1]. 
306 Kocaeli Milletvekili Nihat Erim tarafından CHP Genel Başkanlığına gönderilen 19.03.1971 tarihli dilekçe [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7963–2]. 
307 Kocaeli Milletvekili Nihat Erim tarafından CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye gönderilen 19.03.1971 tarihli istifa mektubu [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7963–3]. 
308 Prof. Dr. Nihat Erim’in kimliği [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–24; Fihrist No: 7963–4]. 
309 Bkz. Cemal Özbey, Demokrat Partiyi Nasıl Kapattırdım, Ankara: Emek Basım Yayımevi, 1961. 
310 Av. Cemal Özbey tarafından Cumhurbaşkanlığı Yüksek Makamına hitaplı 18.03.1971 tarihli mektup [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–13; Fihrist No: 7709–26]. 
311 Balıkesir Milletvekili Mevlüt Yılmaz tarafından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gönderilen 02.12.1972 tarihli mektup [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–26; Fihrist No: 7990]. 
312 Eski Çorum Milletvekili Nejdet Yücer tarafından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a gönderilen 20.03.1971 tarihli mektup [Cumhurbaşkanlığı Cevdet Sunay Arşivi Yer No: 5/6–13; Fihrist No: 7709–37]. 
313 Kurtul Altuğ, 12 Mart ve Nihat Erim Olayı, Ankara, 7 Gün Yayıncılık, 1973, s.8. 
314 Altuğ, a.e, s.25. 
315 Birsen Örs, Türkiye’de Askeri Müdahaleler, İstanbul, Der Yayınları, 1996, s.162. 
316 Milliyet, 22.3.1971, s.11. 
317 Ergin Eroğlu, Sınıflar Açısından 12 Mart: 12 Mart Devam Ediyor mu?, İstanbul, Gürsoy Yayınları, 1974, s.22-28; Nurşen Mazıcı, Türkiye’de Askeri Darbeler ve Sivil Rejime Etkileri, İstanbul, Gür Yayınları, 1989, s.140. 
318 Mazıcı, a.g.e., s.141. 
319 Cem, a.g.e., s.501. 
320 Gevgilili, a.g.e., s.574, Ahmad, a.g.e., s.392-395. 
321 Milliyet, 27.11.1972, s.1. 
322 Cem, a.g.e., s.459. 
323 İsmail Cem, Tarih Açısından 12 Mart, İstanbul, Cem Yayınları, 1993, s.499. 
324 Milliyet, 14.4.1971, s.1. 
325 Özbudun, “Çağdaş Türk…”, s.38. 
326 Akşam, 16-17.3.1971, s.1. 
327 Milliyet, 11.4.1971, s.1. 

17 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder