28 Ocak 2019 Pazartesi

12 MART 1971 MUHTIRASI ARAŞTIRMA RAPORU. BÖLÜM 13

12 MART 1971 MUHTIRASI ARAŞTIRMA RAPORU. BÖLÜM 13




4. MUHTIRAYA YÖNELİK İLK TEPKİLER 



    Muhtıradan, dönemin Başbakanı Demirel’in saat 13.00’daki radyo haberleri vasıtasıyla haberdar olduğu söylenmektedir. Resmi olarak muhtırayı tebellüğ edip ısrarla Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’la temasa geçmeye çalıştığı ancak Sunay’ın böyle bir görüşmeden kaçındığı anlatılmaktadır.216 Diğer bir görüşe göre ise; Sunay, başlangıçta dönemin MİT Müsteşarı Korg. Fuat Doğu aracılığıyla muhtıranın ilânından iki saat önce, Demirel’e sıhhî sebepler göstererek 
çekilmesini tavsiye etmiştir. Oysa Demirel, mecliste güvensizlik oyuyla düşürülerek giderse, demokratik rejim içinde çekilmiş olacağını, bunun da bir darbe ipoteğini ortadan kaldıracağını umuyordu.217 Lâkin Sunay, bunun mümkün olmadığını, şu ibret verici cümleyle özetliyordu: 

“Beni de devreden çıkardılar, Süleyman Bey”.218 

Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, muhtıraya karşı neden direnmeyi denemediği şeklindeki komisyonumuzca sorulan bir soruya şu cevabı vermektedir: 

Mesela 12 Mart muhtırasını getirdi, adam Mecliste okudu –kimseyi kötülemek için söylemiyorum- 1 kişi buna itiraz etti.219 Yani şimdi burada, halkı ve halkın temsilcileri ne ölçüde bu işin içerisinde mukavemet yapıyorlar veyahut da yapmıyorlar, âdeta bu işi teşvik mi ediyorlar, yoksa ses çıkarmamak suretiyle –onu başta söyledim- bu aşılsın mı isteniyor?220 

Muhtıra, hükümetin yanı sıra cumhuriyet senatosu ve millet meclisine de tebliğ edilmeye çalışılmıştı. Lakin 27 Mayıs darbesi esnasında Hava Kuvvetleri Kumandanı olan ve darbeye bir kuvvet kumandanı olarak katılma teklifini geri çeviren ve bu nedenle bizzat Cemal Madanoğlu tarafından Harbiyelilere tevkif ettirilen,221 Senato Başkanı Tekin Arıburun’un cevabı yine sert olmuştur. Arıburun, aralarında, ismi kontrgerilla yapılanmasıyla anılacak olan Memduh 
Ünlütürk’ün de bulunduğu TSK’nin üç kuvvetinin temsilcilerinden oluşan heyetin muhtıra tebliğini geri çevirdiği gibi gelenlere şu ikazda bulunuyordu: “27 Mayıs’ın sancısı hâlâ sürüyor. Böyle davranışlar Türk Silâhlı Kuvvetlerine yaramaz”. 222 Muhtıra Senatoda okunduktan sonra Senato Başkanı Tekin Arıburun, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvetler Komutanlarının muhtırada ileri sürdükleri ithamlara Parlamentonun ve bilhassa Cumhuriyet Senatosunun muhatap 
olamayacağına dair bir görüş dile getirmiştir. Muhtırada “tutum, görüş ve icraatı ile Parlamentonun”, yani dolayısıyla Cumhuriyet Senatosunun da, “yurt içinde anarşiye ve kardeş kavgasına sebebiyet vermiş olduğu” ve “kamu ümidini yitirmiş olduğu” ithamı atfedildiğini, 

Cumhuriyet Senatosunun tutum ve icraatının Anayasa’ya uygun olarak devam ettirildiği, Senatonun bu ithamlarla hiçbir ilgisinin olmadığını belirtmiştir.223 Bu sunuş üzerine özellikle CHP sıralarından Arıburun’a şiddetli bir şekilde tepki gösterilmiş, söylenenlerin Başkan’ı bağladığı, bu görüşlerin Senatoyu bağlamadığı, Başkan’ın derhal istifa etmesi gerektiği dile getirilmiştir.224 MBG ise muhtıraya destek veren bir bildiri yayınlamıştır. Bildiride: 

 “Bütün uyarmalara rağmen iktidarın rejimi bu noktaya getirmiş olmasından büyük üzüntü duymaktayız. Silahlı Kuvvetlerimizin bu devrimci isteklerini, parlamentonun basiretle değerlendirerek gerçekleştireceğini umuyoruz” denilmiştir.225 

Muhtıradan sonra bir önceki müdahalenin mimarlarından tabii senatörleri temsilen ilk açıklama Mucip Ataklı’dan gelmiştir. Ataklı, muhtırayı “hukuki ihtilal” olarak nitelemiş, “bunu 1963’ten beri söylüyoruz” diye eklemiştir. Ataklı’nın 1963 yılında ortaya attığı “hukuki ihtilal” tezinde; Kemalist düşünceler dışındaki zihniyetleri tasfiye ederek muhalefeti yasaklayan hukuki bir ihtilal teklifinde bulunmuştur: 

“Memleketin rejimine parlamentonun sahip çıkmasını, devrimciliğe sosyal ve 
ekonomik sorunlara eğilmesini bildirdik, bunlar yanlış yorumlandı. Bunları söyleyen bizler ve arkadaşlarımız hakkında türlü şeyler söylendi. Bugün bu duruma gelindi.”226 

 Sunay’la görüşme çabaları, uzun bir uğraştan sonra gerçekleşen ancak umduğu desteği bulamayan Demirel, hükümetin istifasını içeren mektubu Cumhurbaşkanlığı katına ulaştırırken, mevcut muhtırayı demokrasi anlayışıyla bağdaştıramadığı için istifa ettiğini belirtmekle yetiniyordu. Demirel’in 12 Mart Muhtırasına ilişkin olarak bugün yaptığı yorum ise şöyledir: 

12 Mart diye bir olayın olmasına sebep yok ama oldu. İşte siyaset bu, siyasetin cilvesi. Altı sene hükûmet olmuş, tek parti hükümeti, ülke şantiyeye dönmüş, bir taraftan İstanbul Köprüsü, bir taraftan Keban Barajı yapılır hâlde, bir taraftan Türkiye'nin her tarafından fabrikalar, tesisler yapılıyor, üniversiteler açılıyor, yüzde 7 kalkınma hızı, yüzde 5 enflasyon ve kimsenin şikâyeti yok. Zaten, bu elli senenin içerisinde aşağı yukarı en iyi dönem Demokrat Parti devridir, 6,5 gibi, ondan sonra gelenler devir de yüzde 6’yla o dönemdir. Şimdi, geliyor size kumanda heyeti muhtıra veriyor, diyor ki: “Parlamento ve hükûmet süregelen tutum ve davranışlarıyla memleketi uçurumun kenarına getirdiler, Atatürk’ün istediği reformları yapmadılar, anayasanın istediği şeyleri yapmadılar. En kısa zamanda bu hükümetin gidip yerine güvenilir kişilerden kurulu bir hükûmet gelmesi. Bu yapılmadığı takdirde İç Hizmet Talimatı’nın işleyeceği, tarafımızdan böyle bir hükûmet kurulacağı…” diye. Peki, yani siz ne zamandan beri hükûmet 
kuruyorsunuz ki? Bu siyasi rejim. Siyasi rejimin içerisinde teknisyen hükümeti yok. Oraya, hükümete gelen bakanı beğenmiyor. Ya, o bakan da bu ülkenin çocuğu. Okuma yazması yok, yani iyi okumuş değil. Pekâlâ, işte avukat, doktor memlekette bulunan insanlar bunlar. Bunun tahsili mahsili hepsi böyle. Şimdi, düşündük taşındık ki Cumhurbaşkanı dedi ki: “Beni aştılar.” Nereye gideceğiz? Hükûmet, gelin, kardeşim, bizim yapacağımız bir şey var: “Ey Genelkurmay 
Başkanı, gel, bizi al buradan.” O zaten almayı kafaya koymuş. Biz dedik ki: “Ya, bu Parlamentoyu biz kapattırmayalım. Parlamento açık dursun, biz burada birtakım işleri gene yaparız.” Benim yaptığım en önemli hadiselerden birisi o Parlamentoyu kurtarmaktır. “O şapkayı aldı, gitti.” diyor ya adam. Yani ben giderken telaşla şapkayı bırakacak hâlim yoktu ki. Şapka benim öz şapkam yani. Kime bırakacağım yani? İşin şakası.227 

Muhtıra sonrası yaşanacaklardan bihaber kimi sol çevrelerin ilk tepkisi olumludur. Sağ ise, seçimle geldiği iktidardan bir kez daha süngü zoruyla uzaklaştırılışının burukluğu içindedir. Muhtıraya karşı CHP’de ise güçlü bir muhalif ses yükselmektedir, CHP Genel Sekreterliği vazifesini yürüten Bülent Ecevit, görevinden istifa ederken aslında, muhtıranın kendisinin temsil ettiği ortanın solu hareketine karşı yapıldığı iddiasını dile getirmektedir.228 Ecevit bu tepkisini daha sonra açıklarken olaya doğru teşhis koyduğunu belirtiyor; 12 Mart sonrası sola karşı gösterilen sert tavrı beklediğini söylüyordu ancak muhtıranın hedefine ulaşamamasının sebebinin toplumun demokrasiyi artık özümsemiş olmasına bağlıyordu.229 Demirel ise darbecilere hesap sormak bir yana direnme azmini bile bulamadığı yönündeki eleştirileri bugün, şöyle cevaplamaktadır: 

Şimdi “Darbecilerden niye hesap sormadınız?” diyorsunuz. Neyle soracaktım hesabı? Kiminle? Hangi Cumhurbaşkanıyla, hangi Parlamentoyla? Hangi mahkemeyle, neyle soracaktım? Siyaset imkân sanatıdır, her şeyi yapamazsınız ama ben dayandım. Bakınız, ben darbecilere “Aferin” mi dedim? Ama ben yine geldim. Yani 71 muhtırasını yiyen benim ama 75’te ben yine hükümetim. Hem nasıl hükümetim? Zorlayarak değil, zorlanarak. 79’da ben yine hükümetim. Niye? Zorlanarak hem. Peki, darbeciler… Nihayet darbeciler bizden kurtuldular, on sene yasak getirdiler. On senenin yedi senesini çektik. Yedi sene evimizde oturduk. Bu demokrasi denen şey kolay olmuyor yani. Gelene gidene nasihat ettik, dedik ki “Bakın, bazı yanlış işler olur, devlete küsmeyin, halkımıza küsmeyin, milletimize küsmeyin, ülkemize küsmeyin. Yanlış işler olur kardeşim.” Ben burada oturuyorum. Hem öyle bir yaşta oturuyorum ki çok hizmete 
müsait bir yaş, yani elli beş, elli altı yaşındayım, oturuyorum burada. Onun için, biraz sabırlı olun, sabırlı oldum.230 

5.9 MARTÇILARIN ÖNDE GELENLERİNİN TASFİYE EDİLMESİ 

Ordu içinde, hükümetin işbaşından uzaklaştırılmasının sevinci yaşanırken bu kez 
mücadele, içerideki radikallere karşı verilmeye başlanacaktır. 9 Mart darbesinin tehir edilmesinin müsebbipleri bu kez 9 Martçılara karşı harekete geçiyorlar ve başta Celil Gürkan olmak üzere hemen tamamını tasfiye ediyorlardı. Emekliye sevk edilen 5 generalin kumanda zincirine aykırı davranmaktan dolayı bu işleme tabi tutuldukları belirtilmiş, Genelkurmay Başkanlığı Genel Sekreteri Tuğgeneral Mehmet Tuğcu’nun ise görev yeri Erzurum’a nakledildiği için kendisinin emekliliğini istediği açıklanmıştı. Emekli edilen generallerden Tümg. Şükrü 
Köseoğlu, Genelkurmay Merkez Dairesi Başkanlığı; Tümg. Celil Gürkan, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Plan ve Program Koordinasyon Dairesi Başkanlığı; Tuğa. Vedii Bilget, Deniz Kuvvetleri Teknik Dairesi’nde, Tuğg. Ömer Çokgör’ün ise Hava Kuvvetleri Harekât Dairesi Başkanlığı vazifelerinde bulunduğu ifade edilmektedir.231 

15 Mart’ta zorunlu emekliye sevk edilen general ve subayların emeklilik kararnamesi, müstafi olmasına rağmen henüz yeni hükümet kurulamadığından göreve devam eden hükümetin başındaki Süleyman Demirel’e imzalattırılıyordu. Geçmiş yıllardan bu yana ordudaki tayin ve terfilere müdahil olmuş olan Danıştay, bu kez emekliye sevk işlemlerinin iptaline ilişkin olarak, generallerin başvurusuna muhatap oluyordu. Danıştay’ın bu hususlardaki tutumunu bilen 
muhtıracılar, adli yargıdaki çift başlılığa bu kez idari yargıyı da ekliyorlar; asker şahısların idari işlemlere karşı yargısal başvuru mercii olarak ihdas edilen Askeri Yüksek İdare Mahkemesini devreye sokuyorlardı. Söz konusu yeni mahkemenin kuruluşuyla birlikte elindeki başvurular konusunda görevsizliğine hükmeden Danıştay’ın dosyaları yeni mahkemeye intikal ettirmesi neticesinde, taleplerin reddi sağlanmış oluyordu. 
Ordu içindeki temizlik harekâtı bu şekilde tamamlanınca, 12 Mart’ı sevinçle karşılayan kimi çevreler şunun idrakine varırlar ki, yeni kurulacak askeri vesayet altındaki hükümet, hiç de bekledikleri tarzda çalışmayacaktır. 

9 Mart olayı bazı Senato üyelerinin de bu işin içinde olması çerçevesinde önem kazanmış ve Cumhuriyet Senatosunda görüşülmüştür. Bu görüşme 3 Ağustos 1971 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın tamamını veya bir kısmını değiştirme, TBMM’nin görevini yapmasına zorla engellemeye girişme suçundan, Sıkıyönetim Mahkemesince tutuklanmasına karar verilen 22 kişi içinde bulunan, Cumhuriyet Senatosu Cumhurbaşkanı’nca seçilen üyeleri Cemal Madanoğlu ile Osman Köksal'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasının görüşüldüğü oturumda gerçekleştirilmiştir. 

Adalet Komisyonu üyeleri Mustafa Tığlı, Nuri Demirel, İbrahim Tevfik Kutlar, Zihni Betil ve Mucip Ataklı'dan232 oluşan heyet Madanoğlu ve Köksal’ı dinlemiştir. Cemal Madanoğlu konuşmasında, iddiaları reddederek bunun bir tertip olduğunu beyan etmiştir. Buna rağmen, bu isnattan kurtulabilmesi için dokunulmazlığının kaldırılmasını kendisinin de istediğini ifade 
etmiştir. Osman Köksal konuşmasında, iddiaları ret ve bunun bir tertip olduğunu ifade etmiştir.233 

Cumhuriyet Senatosu tarafından hazırlanan raporda cunta oluşumunun 1967’den beri MİT tarafından takip edildiği ve mahkeme tarafından gönderilen dosyada kuvvetli deliller olduğu ifade edilmiştir. Burada dikkat çeken nokta kendisi de bir Senato üyesi olan Madanoğlu’nun dosyada fotokopisi olan ve yazısının kendisine ait olduğunu beyan ettiği yazıda Cumhuriyet Senatosunun lağvedilmesi ile yerine Devrimci Genel Kurul (DGK) kurulmasını öngörmesi dir.234 
Bu durum da ayrıca belirtilerek Madanoğlu ve Köksal’ın dokunulmazlıklarının kaldırılması talep edilmiştir. 

Komisyonda yapılan oylamada Cemal Madanoğlu hakkındaki karar on üç üyeden birinin muhalif, birinin çekimser oyuna karşılık on bir üyenin oyuyla Osman Köksal hakkındaki karar da sekiz üyenin oyu ile benimsenmiş, Cumhuriyet Senatosu kontenjan üyeleri Cemal Madanoğlu ile Osman Köksal'ın yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına karar verilmiştir.235 

Ret oyu veren Tabii Senatör Mucip Ataklı gerekçesinde bütün iddiaların MİT elemanı Mahir Kaynak'ın teyp bantları ile tespit ettiği bilgilere ve verdiği raporlara dayandığını, teknik gelişmeler her türlü montajı mümkün kıldığından ve sadece teyp bantlarının delil sayılamayacağını belirtmiştir. 27 Mayıs ekibi içerisinde Atatürkçülük görüşü dışında ve kendi anayasalarının hudutlarını aşarak komünizme hizmet edecek bir ferdin bulunmasının mümkün olmadığını, Cemal Madanoğlu ve Osman Köksal'ın Marksist bir zihniyete dayalı düzen değiştirme ithamının en büyük insafsızlık olacağını vurgulamıştır.236 Osman Köksal hakkında ret oyu verenlerin ortak görüşü hakkında daha fazla yazılı delilin olmaması yönündedir.237 

En ilginç konuşma Ahmet Yıldız’dan gelmiştir. Yıldız biraz da Senatonun varlığı ve yetkileri noktasından yaşanan tartışmalara da atıfta bulunarak: 

“Sayın Madanoğlu ve Sayın Köksal'ın burada devrimciliğe yaraşan bir davranışla, elbette ki dokunulmazlığın kaldırılmasından yanayım. Bir kez daha “Türkiye Cumhuriyeti Senatosu ciddi işlerle uğraşmıyorsunuz” suçlaması ile mahkemeden kararın geri dönmemesini dilerim. Başvurup vurmayacaklarına ben karışmam. Ama eğer bir daha dönerse -iki defa oldu- ciddi işlerle uğraşın, der gibi bu yüce organın haysiyetini koruyanlar, onun kararlarının böyle bozulmamasını, ciddi kararlar vermesini de sağlamakla görevli olduğunu hatırlatmak ve bunun 
gereğini yapmak için ben dokunulmazlığın kaldırılmamasından yanayım”238 demiş ve tavrını ortaya koymuştur. 

Tüm bu konuşmalar sonunda oylamaya geçilmiştir. 12 Mart Muhtırası’ndan sonra Başbakan Nihat Erim’in imzasıyla Senato Anayasa ve Adalet Komisyonuna gelen tasarı ile Madanoğlu’nun dokunulmazlığı 26 hayır oyuna karşılık, 98 evet oyu ile kaldırılmıştır.239 Madanoğlu Anayasa Mahkemesi’ne başvurmayı reddederek, tıpkı bazı tabii senatör arkadaşları gibi, “Anayasayı tağyir ve tebdil ederek, TBMM’yi görevden alıkoymak için gizli bir ittifak kurmak” suçundan hakim karşısına çıkmıştır. Madanoğlu ile beraber; Doğan Avcıoğlu, İlhami Soysal, İlhan Selçuk, Altan Öymen gibi gazeteci yazarlar da yargılanmıştır.240 
Madanoğlu 6 Eylül 1971’de tutuklanmış, açılan dava 2 Ekim 1974’te tüm sanıkların beraat etmesiyle sonuçlanmıştır.241 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

216 Hulusi Turgut, Demirel’in Dünyası 1. Cilt (Bir Liderin Doğuşu 1924-1962; Bir Liderin Yükselişi 1962-1971), İstanbul: ABC Ajansı Yayınları, 1992, s.461. 
217 Turgut, Demirel’in Dünyası 1. Cilt (Bir Liderin Doğuşu 1924-1962; Bir Liderin Yükselişi 1962-1971), ss.461–462. 
218 Arcayürek, Demirel Dönemi 12 Mart Darbesi 1965–1971 (Cüneyt Arcayürek Açıklıyor–5), s.364. 
219 Hasan Korkmazcan. 
220 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55]. 
221 Hekimoğlu, 27 Mayıs’ın Romanı, ss.153–154. 
222 Nazlı Ilıcak, 12 Mart Cuntaları (Demokrasinin Sırtındaki Hançer), İstanbul: TİMAŞ Yayınları, 2001, s.140. 
223 CSTD, C: 64, B:51, 13.3.1971, s.373. 
224 CSTD, C: 64, B:51, 13.3.1971, s.373-375. 
225 Milliyet, 14.4.1971, s.1. 
226 Akşam, 13.3.1971, s.1. 
227 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55]. 
228 Ecevit’in bu karşı çıkışının samimi olmadığı, muhtıradan sonra kaleme aldığı ve 12 Mart’ı onaylar nitelikteki kimi 
yazılarından derlenen bir kitapta iddia edilmiştir. Bkz. Necip Mirkelamoğlu, Ecevit Ecevit’i Anlatıyor, İstanbul: Kervan Yayınları, ty, ss.235–240. 
229 Bülent Ecevit, Demokratik Solda Temel Kavramlar ve Sorunlar, (İsmail Cem ile röportaj), Ankara: Ajans-Türk Matbaacılık, 1975, s.20. 
230 9’ncu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in 07.06.2012 Tarihli Dinleme Tutanağı, TBMM Tutanak Hizmetleri Başkanlığı [Saat: 14.45–18.55]. 
231 “Ordudaki İşlemin Sebebi Belli Oldu”, Hürriyet, 18 Mart 1971. 
232 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.332. 
233 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.333. 
234 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.335. 
235 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.335. 
236 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.337. 
237 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.338-339. 
238 CSTD, C: 66, B:96, 3.8.1971, s.382. 
239 Milliyet, 3.7.1971, s.1. 
240 Milliyet, 20.7.1971, s.9. 
241 Milliyet, 3.10.1974, s.7. 


 14 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder