12 MART 1971 MUHTIRASI ARAŞTIRMA RAPORU. BÖLÜM 6
13 Şubat 1970’te yapılan oylamada 41 milletvekili CHP ile birlikte hareket ederek olumsuz oy kullanmışlardır. Henüz 100 gününü yeni doldurmuş hükümeti istifaya mecbur etmişlerdir.
Bu tarihten itibaren yaklaşık 10 yıl sürecek bir tartışma da başlamış olacaktır.48 Bu durum Türk siyasal hayatında ilk defa görülen bir olaydır. Bir partiye dahil parlamenterlerin kendi partilerinin hazırladıkları bütçe programı taslağını reddetmeleri özünde parti disiplinine de aykırıdır.
Bu süreçte Demirel, en az 7-8 bakanın değişmesi beklenen eski kabineyi hiç
değiştirmeden, III. Demirel Hükümeti kabinesini 6 Mart 1970'te ilan etmiş ve Cumhurbaşkanı’na sunmuştur.49 Tüm bu siyasi gerginliğin yanında üniversitelerde de şiddet eylemlerinde ciddi bir tırmanış yaşanmaktadır. Ülke genelinde süren boykotlar, yaşamını kaybeden öğrenciler ve tatil edilen üniversiteler eşliğinde III. Demirel Hükümeti kurulmuştur.
Bu dönemin en çok tartışılan konularının başında eski DP’lilere af çıkarılması meselesi vardır. 27 Mayıs sonrası dönemin en tartışmalı konularından olan ve TBMM’de sürekli olarak tartışmalara neden olan af sorunu, Celal Bayar ve eski DP'li arkadaşlarının siyasal haklarına hukuken kavuşmalarıyla önemli bir aşama kaydetmiştir. 50 Bu af sorunun iki önemli sonucu daha olmuştur. Birincisi, 12 Mart 1971 askeri müdahalesinin, resmen ifade edilmeyen nedenlerinden
biri bu af konusu olacaktır. İkincisi, Celal Bayar'ın da desteğiyle AP bölünecek, Demirel bütçesine kırmızı oy veren 41 milletvekilinden 26'sı partiden ihraç edilecek ve bazı senatörlerle birlikte Demokratik Parti’yi (DP) kuracaktır.51
D.FARKLI AKTÖR VE KURUMLARIN 12 MART MUHTIRASI ÖNCESİ SÜRECE YAKLAŞIMLARI
1.CHP’NİN DURUMU
1960'lı yılların başında Türk siyasal yaşamında toplumsal ve ekonomik sorunların da giderek yaygınlık kazanması CHP'de yeni bir kimlik arayışına yol açmıştır. 1965 seçimleri öncesinde bizzat İnönü, devletçi bir parti olduğundan hareketle, CHP'nin siyasal yelpazedeki yerinin "Ortanın Solu" olduğunu ilan etmiştir.52 1965 seçimlerinden sonra yaşanılan yenilgi sonucu CHP’de Ortanın Solu kavramı sorumlu tutulmuştur. CHP içinde Ortanın Solu’nda olanlar, olmayanlar ayrımı yaşanmaya başlanılmıştır. Bu tartışmalar ve parti içi mücadele 18. Kurultay’a kadar devam etmiştir. 53
Bu süreçte parti içinde Feyzioğlucular ve Ecevitçiler şeklinde gruplaşma olmuştur. Turhan Feyzioğlu ve arkadaşları, Senato ve Meclis gruplarının yönetimini ele geçirdikleri gibi Parti Meclisinde de sekiz kişilik bir çekirdek kurmuşlardır. CHP 18. Kurultayı artık iki tarafın açık açık savaştığı ama genel başkanın etkisiyle her iki tarafın parti içinde kaldığı bir kurultay olmuştur. 18 Ekim 1966'da Kurultay Başkanlık Divanına iki kişi aday gösterilmiştir. Ortanın
Solu’nun adayı Muammer Aksoy, Kemal Satır cephesinin adayı Senatör Sırrı Atalay’dır. Çekişmeli divan seçimini Ortanın Solu kazanmış, Muammer Aksoy Kurultay Başkanı seçilmişti. Yine çetin mücadelelerden sonra Bülent Ecevit CHP Genel Sekreterliğine gelmiştir. Karşı cephe bu yenilgiyi hoşgörü ile karşılayamamış, partide kopma eğilimleri baş göstermiştir.54
CHP içindeki bu iki keskin grup 26 Aralık 1966 tarihinde yapılan Parti Meclisi
toplantısında iyice ayrışmıştır. CHP Parti Meclisi; toplantı sonucunda bütün itirazlara rağmen partinin “Ortanın Solu” düşüncesinde olduğunu vurgulamıştır. Bildirinin bu şekilde yayınlanmasına karşı, Parti Meclisi içinde Ortanın Solu düşüncesine karşı olan 8 Parti Meclisi üyesi bildiriye karşı olduklarını açıklamışlardır. Bildiriye karşı olan Parti Meclisi üyeleri Kayseri Milletvekili ve Grup Başkanvekili Turhan Feyzioğlu, Ankara Milletvekili Emin Paksüt, İstanbul
Milletvekili Coşkun Kırca, Tekirdağ Milletvekili Orhan Öztrak, Muğla Milletvekili Turan Şahin, Van Senatörü ve Senato Grup Başkanvekili Ferit Melen, Ağrı Senatörü ve Senato Grup Başkanvekili Fehmi Alpaslan, Balıkesir Milletvekili Süreyya Koç’tur. Bundan böyle 8’ler diye nitelendirilecek olan muhalifler derhal sert bir bildiri ile Parti Meclisi bildirgesini yanıtlamışlardır.55 Parti Meclisindeki 8'ler ve parlamentodaki 63'ler, sonunda, 28 Nisan 1967'de toplantıya çağrılan, 4. CHP Olağanüstü Kurultayı’nda son ve açık hesaplaşmaya girişmişlerdir.56
Kurultay sonunda yapılan tüzük değişikliğiyle Turhan Feyzioğlu ve arkadaşlarının CHP’den ihraç edilmeleri yolu açılmıştır.57
Bunun üzerine Feyzioğlu ve 48 kişiden oluşan ekibi “ölçüsüz sola kayış istifa için
yeterlidir” diyerek CHP’den istifa etmişlerdir. Partiden kopanların kurulacakları parti için düşündükleri çizgi merkezdir. Kurulacak parti milliyetçi ve laik bir çizgide olacak, buna karşın faşizme ve komünizme karşı olacaktır. Yeni partinin kuruluş çalışmaları içinde partinin ismi konusu değişik arayışları gündeme getirmiştir.58 Görüşmeler sonrası yapılan oylama sonucunda partinin adının “Güven” olması kabul edilmiştir. 12 Mayıs 1967 tarihinde Güven Partisi (GP)
resmi olarak kurulmuştur. GP’ye, CHP’den istifa etmiş 52 senatör ve milletvekilinden 45’i kurucu üye olarak katılmıştır.
Ortanın Solu ile CHP, “Halk Partisi” sıfatını tam anlamıyla kullanmak istemiştir. Bununla CHP sadece ideolojik yapısını değiştirmenin yanında, yeni bir kadro ile yeni bir örgüt anlayışı getirmiştir. Bu örgüt anlayışının altında siyasi sürecin her noktasına mümkün olduğu kadar çok katılım sağlama, yani daha ileri bir demokrasi anlayışına varma çabası vardır. 1970'Ierde de CHP, yükselen eğilim, akım ve sosyal kesim yakalamıştır. Ancak bunun yanında CHP’nin geçirdiği bu değişim AP’liler tarafından artan şiddet ve gerilimin nedenlerinden biri olarak
görülecektir. Bu açıdan CHP’nin geçirdiği bu değişim AP’liler tarafından eleştirilecektir.
2.TİP, SOL BASIN VE DİĞER GRUPLAR
1960’lı yılların ikinci yarısından itibaren Marksist çevrelerdeki en büyük tartışma, Türkiye'nin hangi tarihsel aşamada olduğudur. Mehmet Ali Aybar ve TİP'in ana grubu, Türkiye'nin demokratik yollarla gerçekleşecek bir sosyalist devrime hazır olduğunu savunmuşlardır. Zaferin; TİP üyelerinin önderliğindeki yeni bir sendika konfederasyonu içerisinde hayli başarıyla örgütlemeye çalıştıkları Türk işçilerinin artan sınıf bilincinden ve siyasal uyanıştan geleceğini ummuşlardır. Mihri Belli önderliğindeki bir diğer etkin grup ise, Türkiye'nin feodal özelliklere sahip bir Asyalı toplum olduğunu, proletaryanın hayli zayıf
olduğunu ve devrimci değişimin ancak bir aydınlar ve subaylar koalisyonuyla
gerçekleşebileceğini ileri sürmüştür. Milli Demokratik Devrim (MDD) denilen bu akım bazı senatörler tarafından da benimsenmiştir.59
Başta Yön, daha sonra ise Devrim dergisi çevresinde toplanan solcu aydınlar orduyu toplumdaki hızlı atılımların öncüsü olarak görmüş ve siyasette aktif rol oynamasını desteklemiştir. Toplumsal ve siyasal gelişmede devrimci rolü oynayacak “zinde güçler” ve “ara tabakalar” tezini savunan Yöncüler, hayatta sonucu tayin edici unsurlara ara tabakalar adını vermişlerdir. Onlara göre Türkiye’nin en önemli üç sorunu bağımsızlık, kalkınma ve demokrasi idi. Uluslararası ittifaklara karşı çıkılırken özellikle Batı ittifakı eleştirilmektedir. Türkiye’yi sömürülen, ilkel bir toplum olarak niteleyen Yöncüler ağalığa karşı çıkmışlar, devletçilik ve kooperatifçiliği de savunmuşlardır. Batı ile aradaki mesafenin ancak hızlı kalkınma ile kapatılabileceğini söyleyen Yöncüler temelde çok partili rejime karşı olmamakla birlikte 1946’da çok partili hayata geçilmiş olmasını erken bulmaktadırlar. Demokrat Parti iktidarı döneminde muhafazakârların işbaşına gelmesinin özgür düşüncenin susturulmasına yol açtığını öne süren Yöncü’ler genel olarak bu döneme karşı olumsuz bir bakış açısı geliştirmişlerdir. 27 Mayıs hareketini ise büyük bir hamle olarak değerlendiren bu aydınlar bu durumu gerçek düşünce özgürlüğüne kavuşulmasını sağlayan bir gelişme olarak değerlendirmişlerdir.60
Bu dönemde çıkardığı “Devrim” gazetesi ve “Türkiye’nin Düzeni” kitaplarıyla sol
harekete damgasını vuran Doğan Avcıoğlu, başta tabii senatör olma hakkına kavuşmuş olmasına rağmen bu hakkı kullanmayarak Senatoya girmeyen ancak 1966 yılında kontenjan senatörü olarak Senato sıralarında yerini alan Cemal Madanoğlu olmak üzere Ahmet Yıldız, Haydar Tunçkanat, Suphi Gürsoytrak, Suphi Karaman, Vehbi Ersü, Sami Küçük, Ekrem Acuner ile ilişkiye geçmiştir. Bu isimler Avcıoğlu’nun çıkardığı Devrim gazetesinde 1969-1971 yıllarında
yazılar yayınlamışlardır. Bu ilişkinin temelinde, Avcıoğlu’nun başını çektiği kadronun asker sınıfının desteğini kazanmak için; asker kökenli olan, üstelik 27 Mayıs’ta DP iktidarına son verecek kadar devrimci ruha sahip olan tabii senatörleri aracı olarak kullanmak istemesinin yattığı söylenebilir.61
Devrim dergisinin yazı işleri müdürlerinden Hasan Cemal, bu hareketin o dönemdeki görüşlerini “Biz radikaller; Devrim dergisi çerçevesinde toplanan sol Kemalistler ya da asker-sivil aydın zümre, bir sabah vakti darbe ile çok partili sisteme son verip parlamentonun kapısına kilidi vurunca, sıra sosyalist devrime gelebilecekti. Önce demokratik devrim, sonra sosyalist devrim yani proletarya diktatörlüğü.” sözleri ile ifade etmektedir. Cemal’e göre asker-sivil-aydın zümre ittifakıyla darbeden devrime uzanan bir süreç işlemeye başlayacaktır.62
MDD’nin desteklediği ve üniversitelerde örgütlenen Fikir Kulüpleri Federasyonu ’na (FKF) katılan gençlik örgütlerinden biri de Tabii Senatör Kadri Kaplan’ın Genel Başkanı olduğu “27 Mayıs Milli Devrim Derneği”dir. Katılımdan sonra FKF’nin Genel Sekreterliği görevini üstlenen Kadri Kaplan, oluşumun kuruluş amacını:
“Din sömürücüleriyle savaş, emperyalizmin her çeşit baskısı ile savaş, Kemalist sistem ve kurumların ve toprak ağalarının yarattığı her çeşit sömürüyle savaş, keyfi idareyle savaş, cehaletle ve mevcut eğitim düzeniyle savaş…” olarak açıklamıştır.63
Önemle üzerinde durulması gereken nokta MBG’ye dahil olamasa da tabii senatör olarak parlamentoda yer alan Kadri Kaplan’ın bu oluşumun ikinci adamı olarak görev almasıdır. Bütün bu gelişmelere paralel olarak 1965’ten sonra bazı grupların darbe planladıkları yönünde haberler çıkmıştır. Bunlardan birisi 1967 yılında Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İrfan Tansel’in basına yaptığı açıklamada, Mucip Ataklı’nın 27 Mayıs Milli Devrim Derneği bünyesinde olduğu
savunulan Milli Devrim Ordusu’nun (MDO) başkanı olduğunu iddia etmiştir.64 Bu ifadelerle birlikte soruşturma açılmıştır. Haklarında “cuntacılık” iddiasında bulunulan senatörlerin başlıcaları Mucip Ataklı, Ekrem Acuner ve Cemal Madanoğlu’dur. Çeşitli soruşturmalar sırasında Sezai Okan, Şükran Özkaya ve Suphi Karaman’ın adları da MDO’ya üye oldukları gerekçesiyle iddianamelerde yer almıştır.65
Konu bu isimlerin yasama dokunulmazlıklarının kaldırılmasına kadar gelişmiştir.
Dokunulmazlıkların kaldırılmasına dair görüşmede Tabii Senatör Ekrem Acuner,
dokunulmazlıkların kaldırılmasını isteyenlerin 27 Mayıs’a karşı iyi duygular beslemeyen ve sınırlı seçmen kitlelerine kendilerini beğendirerek de seçilme şanslarını arttırmak isteyen kimseler olduklarını savunmuştur.66 Mucip Ataklı ise General İrfan Tansel'in iddialarının kişisel, hissî ve ruhî nedenlere dayandığını, gerçekle ilgisinin olmadığını; kendilerinin Tansel'in ordudaki ihtilalci grupların liderliği hevesini, hayalindeki yüksek makamlara ulaşma imkanını engelledikleri için kendilerine iftira attığını iddia etmiştir.67
Sonuç olarak MDO’yla ilişkileri olduğu gerekçesiyle Mucip Ataklı, Ekrem Acuner, Suphi Karaman, Sezai Okan ve Mehmet Şükran Özkaya'nın 12 Aralık 1968'te yasama dokunulmazlıkları kaldırılmıştır.68 Bu senatörler kararın Anayasa ve İçtüzüğe aykırı olduğunu öne sürerek iptali için Anayasa Mahkemesine başvurmuşlardır. Anayasa Mahkemesi kararı senatörlere yöneltilen isnadın ciddî olmadığına karar vermiş, dokunulmazlıların kaldırılmasının Anayasa’nın 79. maddesine aykırı olduğu gerekçesiyle 2 Ocak 1969'da oy birliğiyle iptal etmiştir.69
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
48 Cüneyt Arcayürek, Demirel Dönemi 12 Mart Darbesi 1965-1971, 2.Basım, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1985, s.324.
49 Milliyet, 7.3.1970, s.1.
50 Milliyet, 6.11.1969, s.1.
51 Yurdakul Fincancıoğlu, Demirel Demokrasinin Duraklama Yılları, İstanbul, Büke Yayınları, 2000, s.46.
52 Ayşe Güneş Ayata, “Türkiye'nin Demokratikleşme Sürecinde Ortanın Solu Hareketi”, AÜSBF Dergisi, C:L, No: 1-3,
1995, s.82.
53 Metin Toker, İsmet Paşa’nın Son Yılları 1965-1973, Ankara, Bilgi Yayınevi, 1993, s.82-85
54 Ertuğ, a.g.e., s.140.
55 Toker, “İsmet Paşa’nın Son Yılları…”, s.96-104.
56 Gevgilili, a.g.e., s.356.
57 Bektaş, a.g.e.,s .130.
58 Cumhuriyet, 3.5.1967, s.1.
59 Eric Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, 16.bs, İstanbul, İletişim Yayınları, 2003, s.372.
60 Davut Dursun, 12 Mart Darbesi, İstanbul, Şehir Yayınları 2003, s. 32-33.
61 61 Barış Kenaroğlu, Cumhuriyet Senatosunda Milli Birlik Grubu, Yıldız Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 2006, s.s.117.
62 Hasan Cemal, Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım, İstanbul, Doğan Kitapçılık, 1999, s.111.
63 Gevgilili, a.g.e, s.378-379
64 Milliyet, 23.2.1967, s.1.
65 Milliyet, 7.11.1967, s.1.
66 CSTD (Cumhuriyet Senatosu Tutanak Dergisi), C:49, B:13, 12.12.1968, s.404-405.
67 CSTD, C:49, B:13, 12.12.1968, s.405-410.
68 CSTD, C:49, B:13, 12.12.1968, s.421.
69 Anayasa Mahkemesi Kararları, Resmi Gazete, 10.6.1969, No:13219.
7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder