28 Ocak 2018 Pazar

PKK Terörünün Tasfiyesi İçin Bir Örnek. İngiltere ve İRA , BÖLÜM 1

PKK Terörünün Tasfiyesi İçin Bir Örnek : İngiltere ve İRA, BÖLÜM 1 


Doç. Dr. Celalettin Yavuz
07.10.2011

Birincisi 1974 yılında yürürlüğe girmiş olan Terörü Önleme Geçici Yasasıdır. Bu yasa Parlamentoda yılda bir kez görüşülmekte ve zamanın şartlarına göre değişikliklerin yapılabileceği esnekliğe sahiptir.
Bu yasa bağlamında, ilgili bakana, terörle ilgili şüpheli kişileri İngiltere ve Kuzey İrlanda dışına çıkarma ya da bu kişilerin bu ülkeye girişini engelleme yetkisi ile polislere terörizm ile ilgili olarak gözaltı belgesi olmadan şüphelileri 48 saat gözaltında tutmak ve ilgili bakanın izni ile bu süreyi beş güne kadar uzatmak yetkisi verilmiştir. Terörist örgüt üyeleri ile mülakat yapılması ve yayınlanması yasaklanmıştır. 
PKK Terörünün Tasfiyesi için Bir Örnek : İngiltere ve İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA)
Doç Dr. Celalettin Yavuz - TÜRKSAM
www.acikistihbarat.com 
07.10.2011

(Açık İstihbarat : Aşağıdaki yazı, İngiltere'nin IRA ile mücadelesi açısından tarihi , etnik ve sosyolojik boyutlarını ele alışı açısından okunması gereken bir yazı. Fakat, PKK ile İRA arasındaki ve arka planındaki tarihsel, etnik ve sosyolojik boyutlarının farklılığını bu kadar net ortaya koyan bir yazının başlığının "PKK ile mücadelede bir örnek" olarak atılması ise yadırgadıcı. Bu yazı; başlığının aksine PKK ile mücadelede IRA örneğinin neden temel alınamayacağının ipuçları ile doludur)

 ---------------------------------------

 Devlet görevlilerinin PKK terör örgütü elebaşısı Abdullah Öcalan’la İmralı’da görüşme- müzakereleri yanında, bazı terör elebaşılarıyla benzer müzakerelerin Oslo’da sürdürüldüğünün anlaşılması, ancak bu müzakerelerin aksine PKK’nın istekleri verilmeyince, Haziran 2011’in sonundan itibaren artan sayıda terör olayları Türkiye’nin en önemli gündem maddesi haline geldi. 

Terörün tasfiyesi konusunda da çeşitli fikirler gene havada uçuşmaya başladı. Terörün tasfiyesi bir günde, bir ayda, bir yılda olabilecek bir şey değildir. Tasfiye yavaş, ancak kararlılıkla, ülkenin ve Meclis’in uzlaşmasıyla mümkün olabilmektedir. Terörün tasfiyesi konusunda en sık verilen İngiltere’deki İrlanda Cumhuriyet Ordusu (İRA)’nın tasfiyesi örneği, bu yazının esasını oluşturmaktadır.[1]

IRA Terörünü Hazırlayan Sebepler

Kuzey İrlanda olayları, diğer milliyetçi hareketlenmeler gibi kısa bir geçmişe değil, oldukça köklü bir tarihe sahiptir; İngiltere ile İrlanda arasındaki bu sorun dünyanın birçok bölgesinde koloni oluşturma yarışına girmiş olan İngiltere’nin 12. yy’de İrlanda adasını ele geçirmesiyle başlamıştır. 

 IRA’nın oluşumuna zemin hazırlayan etkenlerin başında Katolik-Protestan çatışmasının geldiği görülmektedir.

İrlanda adasında meydana gelen bu mezhep bölünmesinin kökleri, Katolik Kilisesi’nin Kral VIII. Henry’nin Anne Boleyn ile evlenmesine izin vermemesi sonucu Kral Henry’nin mezhebini değiştirerek Anglikan Kilisesi’nin kurulmasını sağladığı dönemlere kadar uzanmaktadır. 

 Katolik mezhebinin tüm değerlerini silebilmek amacıyla sert ve kararlı adımlar atılmış, baskı 12. yy’de Kral II. Henry tarafından İngiltere’ye katılan İrlanda adasındaki Katoliklere de uygulanmıştır. 

İngiltere Kilisesi 16. yy’de Vatikan’dan uzaklaşarak kendi Protestan Kilisesi’ni kurmaya başladı. 

İngiltere, Galler ve İskoçlar Protestanlığı kabul ederken, İrlanda Katolik olarak kalmayı sürdürdü. Bu “İngilizleştirme” harekâtı 1534’ten 1691 yılına kadar çeşitli savaşlarla devam etti. 

 Özellikle de Kral VIII. Henry’nin İrlanda’ya Britanyalı göçmenleri yerleştirmesi ile İrlanda’da ayrımcılıkla ilgili çatışmaların kıvılcımı çakıldı. 

VIII. Henry, Katolik Kilisesinin tüm mal varlığına el koymuş ve İrlanda adasına göç eden Protestanlara bu mal ve toprakları dağıtmıştır. Bu şekilde adada, dini ve geleneksel değerlerini korumaya çalışan İrlandalı Katolikler ile Anglikan Kilisesi’ne girerek Protestanlığı kabul eden göçmenler olmak üzere iki grup oluşmuştur. 

Yüzyıllar boyunca adanın Katolikler lehine olan nüfus yapısı değiştirilmeye çalışılmış; önceleri toprakların %60’ına sahip olan Katolikler, zamanla 18. yy’nin ortalarına varıldığında sadece %7’sini ellerinde tutabilmişlerdir. 

Büyük Britanya Kralı William of Orange dönemi ise, Katolikler açısından tam bir felaket olmuş, kamu kurumlarında görev almaları ve üniversite eğitimi almaları yasaklanmıştır. Bu durum İrlanda milliyetçiliğinin doğmasına zemin oluşturmuştur. İrlanda’da din eksenli bölünme, bu gelişmeler doğrultusunda etnik kökenli bölünmeye doğru yol almıştır. 

Kolonisi olarak İrlanda’da hakimiyetini devam ettirmek isteyen İngiltere, İrlanda ile arasında halk, kültür, düşünce ve dil değiş-tokuşu yapmış ancak yapılan bu değiş-tokuşun adaletsiz bir şekilde uygulanması zamanla Katoliklerin mal varlığının elinden alınmasına neden olmuş ve Protestanlar varlıklı bir hayat sürerken, Katolikler yoksulluk içerisinde hayatlarına devam etmişlerdir. 

 Bu durum Katoliklerin, Protestanlara ve onların bu varlıklı hayata sahip olmalarını sağlayan İngilizlere karşı kin ve nefret beslemelerine neden olmuştur.

İrlanda milliyetçiliğinin doğmuş olduğu ortamda Kuzey İrlanda’daki Katoliklerin oranı %34 civarındaydı ki, bu oranın çoğunluk olan Protestanların içerisinde asimile edilmesi çok zordu. 

 Dolayısıyla ilk önce ‘Birleşik İrlanda Topluluğu’ oluşturulmuş, bu topluluğun etkin rol oynadığı 1798 isyanı sonucu 20.000’den fazla kişi ölmüştür. 

Bu ayaklanma İngiltere’yi, İrlanda’yı bir an önce Britanya’ya katma gerektiğini hatırlattı. Bu maksatla rüşvet, asalet ve toprak dağıtarak İrlanda Parlamentosunu adeta satın alarak ikna ettiler. 

 Buna rağmen “Birleşme Yasası” ilk oylamada 104’e karşı 109 oyla reddedildi. Bunun üzerine ikinci bir oylama yapıldı ve 115 ret oya karşılık 158 oyla ilgili yasa kabul edildi. 

 Zaman içerisinde de Protestanların baskın olduğu yeni yerleşim bölgeleri kurularak, İngiltere’yi destekleyen milletvekillerinin sayısı artırılmaya çalışıldı. Ağustos 1800 tarihli bu İrlanda ve İngiltere parlamentoları tarafından kabul edilen “Birleşme Yasası”na göre kabul edilen temel maddeler şöyle idi:

“1. İrlanda, Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı’na katılacaktır.

2. Dublin Parlamentosu feshedilecektir. İrlanda, İngiliz Parlamentosunda 100 milletvekili, 4 daimi ve 28 geçici lord tarafından temsil edilecektir. (Hepsi de Anglikan olacaktır.)

3. İngiltere ile İngiltere arasında serbest ticaret yapılacaktır.

4. İrlanda, Birleşik Krallığın genel harcamalarının on yedide ikisinden sorumlu olacak, ayrı bir maliye bakanı istihdam edecektir.

5. İrlanda kendi mahkemeleri ve memuriyet sistemini koruyacaktır. 

6. Hiçbir Katolik, memur olamayacaktır.”

Aslında bunun anlamı “Birleşme” değil, İrlanda’nın, İngiltere’nin boyunduruğu altına girmesi demekti. 

Birleşme Yasası böyle kabul edilirken, Katolikler ile Protestanlar arasında eşitliği amaçlayan ‘Katolik Topluluğu’ ise, 1823 yılında kurulmuştur. 

İrlanda’daki baskı ve fakirlik dolayısıyla İrlanda adasını terk edip New York’a yerleşen İrlandalı Katolikler ‘Fenian Brotherhood’ adlı örgütü kurmuş ve İrlanda’nın bağımsızlığı için çabalamıştır. 

 Bu örgütün Dublin’deki karşılığı ise ‘İrlanda Cumhuriyetçi Kardeşliği’ örgütüdür. Bu örgütlerden de anlaşılacağı üzere, İrlanda milliyetçiliği oldukça yaygın bir hale gelmiştir. 

İngiltere’nin artık rahat edebileceğini düşündüğü bir dönemde bu kez İrlanda’daki büyük kıtlık yeni bir sorun yarattı. 1845’te çıkan ve özellikle patateste görülen büyük kıtlık dönemi beş yıl sürdü. Bu dönemde büyük sıkıntı çeken İrlandalılara İngiltere yardım etmedi. 

 Kıtlığın atlatılmasında gene en büyük yardımı İrlandalılardan görmüşlerdi. Yani, evvelce Amerika’ya göç eden ve yıllar sonra İrlanda’nın bağımsızlığın da da kendilerine yardımcı olacak olan Amerikalı İrlandalılardan… 

İrlanda’yı kendi içerisinde özerk yapabilecek olan bir düzenleme nihayet 20. yy.’da hazırlanmış, lakin Birinci Dünya Savaşı’nın patlak vermesi ile bu tasarı askıya alınmıştır, bu durum İrlandalıların silahlı mücadeleye başvurmasına neden olmuştur. 

 Bu süreç içerisinde 1919 yılında İrlandalı gönüllü grupları bir araya gelerek silahlanmış ve İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA)’nu kurmuşlardır. Bu örgüt üyelerinin yaş durumları incelendiğinde %5’inden çok daha azının 40 yaş ve üzerinde olduğu, büyük bir bölümünü ise arkadaş etkisiyle örgüte katılan 18 ile 19 yaşlarındaki gençlerin oluşturduğu görülmektedir. 

 Örgüt üyelerinin hem genç hem de bekar oluşu inandıkları değerlere daha sıkı bağlanmalarına ve hayatta riske atacak pek fazla varlıklarının olmayışı nedeniyle beklenenden çok daha fazla şiddet eylemine yönelmelerine neden olmuştur. Erkekler silahlı örgüt içerisinde yer alırken, kadınlar genellikle örgütün siyasi kolu olan Sinn Fein içerisinde bulunmuş ya da IRA’ya destek olan ve yarı-askeri bir birliktelik olarak bilinen ‘Cumann na mBan’ isimli örgütte görev üstlenmişlerdir. 

Eski “IRA” olarak da bilinen bu ilk IRA’nın mensupları 1919 yılında patlayıcı madde nakline refakat eden İrlanda Kraliyet polisine saldırarak ikisini öldürmüştü. Bu eylemleri dönemin IRA militanlarından Dan Breen, 

“Kasıtlı olarak eylem yaptık. Treacy (diğer saldırgan) bana, savaşı başlatmanın yolunun birisini öldürmek olduğunu söyledi ve biz bir savaş başlatmak istiyorduk. Bu yüzden düşman güçlerinin en önde ve en önemli dalından olan polisleri öldürmeye karar verdi…”  şeklinde anlatmıştır. 

IRA, 1920’li yıllarda eylemlerini kentlere taşımış, ardından bombalamalar, yaralamalar ve diğer terör eylemleri birbirini izlemiştir. İrlandalılar uzun yıllar süren mücadeleler sonrası, Birinci Dünya Savaşı sonrasında uygun atmosferden yararlanarak Bağımsız İrlanda Cumhuriyetini ilan etmiştir. 

İngiltere, İrlanda adasının kuzeyinde yer alan Ulster bölgesinin kendisine bağlı kalması şartı ile Bağımsız İrlanda Cumhuriyeti’ni tanımıştır. 

1921 tarihli bu anlaşmaya göre, Kuzey İrlanda istemesi halinde, anlaşmada belirlenen koşullar dâhilinde “Serbest İrlanda”dan ayrılabilecekti. Bunun için de anlaşmanın imzalanmasından itibaren birkaç aylık belirli bir süre gerekliydi. Serbest İrlanda ile Kuzey İrlanda arasındaki sınır ise “İrlanda sınır komisyonu” tarafından belirlenecekti. Fakat bu işlem gerçekleşmedi. Serbest İrlanda’nın İngiltere’ye olan borcunun silinmesi karşılığında sınırlar değiştirilmedi. İki yıl boyunca Kuzey ve Güney iki İrlanda Meclisi ve iki hükümet mevcuttu. 

Ancak, adanın ikiye bölünmesi ve Kuzey İrlanda’nın İngiltere’ye bağlılığı üzerinde anlaşmaya varılması sonucu, bu durumu IRA içerisinde kimi gruplar Cumhuriyete ihanet olarak kabul etmiş ve örgüt ikiye bölünmüştür. Bundan böyle IRA iç hesaplaşma ile İrlanda topraklarında da terör estirmeye başlamıştır.

İç savaş sonrasında İrlanda hükümeti, IRA’yı yasadışı terör örgütü olarak ilan etmiş ve tasfiye etme harekâtına başlamıştır. Bu dönem sonrasında ise Cumhuriyetçi İrlandalılar 1921 yılında ayrıldıkları soydaşlarıyla birleşmek amacıyla İngiltere ve İngiliz kontrolündeki Kuzey İrlanda hükümetine karşı mücadele etmeye başlamışlardır. 

Cumhuriyetçilerin isteği, İrlanda adasındaki tüm İngilizlerin adayı terk etmesi idi. Buna karşılık adada önemli sayıda Protestan İngiliz iskân edilmişti. Bu Protestan Kuzey İrlandalılar da yapılan bağımsızlık antlaşmasından tedirginlerdi. Çünkü yeni Katolik devletin dini özgürlükleri kısıtlayacağı endişesini taşıyorlardı. Üstelik adanın diğer sakinlerine göre sanayi açısından çok daha gelişmiş ve daha varlıklı idiler. Gelecekte adanın diğer yerleri gibi “geri” kalacakları düşüncesine sahiplerdi.

 Bu sebeple Kuzey İrlandalı Protestanlar da silahlanmışlardı. Bu grup daha sonra “Birlikçiler” adıyla anılacaklardı. Amaçları İrlanda Cumhuriyeti’nden bağımsız, Protestanların kontrolü altında ve İngiltere’nin bir parçası olarak “Kuzey İrlanda” adı altında toplanmaktı. “Ulster Unionist Party” (Ulster Birlikçi Parti) ve “Democratic Unionist Party” (Demokratik Birlikçi Parti) şeklinde de iki önemli parti kurmuşlardı.

Öte yandan, “Cumhuriyetçiler” ya da “Milliyetçiler” olarak da bilinen Kuzey İrlanda’nın Katoliklerinin ana hedefi İngilizlerin tamamen İrlanda adasından çıkarılmasıydı. Sosyal Demokrat Liberal Parti (SDLP) ve IRA’nın siyasi kanadı olan Sinn Fein adında da iki parti mevcuttu. 

 SDLP, İrlandalı Protestan nüfusun da ikna edilmesi suretiyle birleşmeyi savunurken, Sin Fein, birleşmenin derhal yapılmasını ve İngilizlerin de adadan çıkarılmasını hedefliyordu. Sinn Fein’ın siyasi destek verdiği IRA ile bu tarihten sonra amansız mücadeleler başladı. Çok iyi finanse edilen IRA aynı anda 400 militan bulundurabilmekteydi. 

1921 yılından itibaren pek çok IRA faaliyeti sonunda çok sayıda insan öldürüldü, IRA elemanları yakalandı. 

Ekim 1921’de İrlanda’daki İngiliz askeri sayısı 57.000’e, güvenlikle ilgili RIC polisi sayısı 14.200’e ve gene güvenlik güçlerine yardımcı milislerin sayısı 2.600’e çıkmıştı. Anlaşmanın imzalanmasıyla birlikte Güney İrlanda’daki İngiliz birlikleri 12 Ocak 1922’den itibaren çekilmeye başladılar. 

Anlaşma yanlıları ve IRA grupları arasındaki iç savaş 1923 yılı ortalarına kadar sürdü. Bir taraftan da Serbest İrlanda devleti ile İngiltere arasındaki müzakereler sürdürülmekteydi. Bunların sonucunda 6 Aralık 1922’de Serbest İrlanda devleti de resmen kuruldu. 

 Bu devlete ait hükümet kuvvetleri karşısında IRA’nın yenilmesi sonucu, 1923 yılı ortalarında iç savaş da sona ermişti. 4.000 kişinin hayatına mal olan bu savaş sonucunda, anlaşma karşıtı yaklaşık 12.000 kişi de bir yıl süreyle toplama kamplarında tutukluluk hali yaşadılar. 

 Anlaşma sonrasında 32 vilayetin yer aldığı Serbest İrlanda’ya karşılık, 6 vilayetin bulunduğu Protestan ağırlıklı Kuzey İrlanda İngiltere’ye bağlı kalıyordu. Bu sonuçla İngiltere İrlanda’dan vazgeçmiş, sadece Kuzey İrlanda ile yetinmişti. Ancak Serbest İrlanda hala “bağımsız” değildi. 

Bu yeni düzenlemeyle İrlanda’nın kuzeyi Protestan ağırlıklı bir otonomiye kavuşurken, Serbest İrlanda’da da Protestanlar baskılara maruz kalıyorlardı. Bu sebeple kuzeyle güney İrlanda arasında karşılıklı göç yaşandı. Bir taraftan da şiddet olayları devam ediyordu. Kuzey’deki Protestan yönetiminde ilk Başbakan James Craig’le birlikte kurulan tüm “Birlikçi” hükümetler Katolik azınlığa karşı ayrımcı politikalar izlemeye başladılar. 

 Kamu kesimi, gemi inşa ve ağır sanayideki mühendislik iş alanlarında Katoliklere yer verilmeyen bir uygulama başlatıldı. 

1929 yılında da nispi temsil (orantılı temsil) sistemi kaldırılarak, 50 yıl sürecek bir “Birlikçi” tek parti iktidarının yolu açıldı. Bu arada aynı yıl 12 Temmuz’da Protestan Kardeşlik Örgütü’nün “Orange Tarikatı”, Orange’li Prens William’ın 1690 tarihli Katolik Kral II. James’e karşı zaferini simgeleyen yürüyüş yıldönümünde, bu yürüyüşü Katolik mahallelerinden yapmaya kalkınca çıkan çatışmada 9 kişi öldü.

Bu karışıklıklara rağmen “Kuzey İrlanda”, 1969 yılına kadar, IRA’nın zaman zaman yaptığı saldırılar dışında nispeten sakin, ancak Katoliklerin dışlandığı ve ekonomik açıdan yoksullaştırıldığı bir bölge olarak kaldı. 

Serbest İrlanda ise 1949 yılında bağımsızlığını ilan ederek “İrlanda Cumhuriyeti” adını aldı ve İngiliz Milletler Cemiyeti’nden de ayrıldı. Adanın bölündüğü 1920’li yıllarda nüfusun %10’u Protestan iken, gelinen günde bu oran %4’lere kadar düştü. 

Kuzey İrlanda’daki çatışmalar 1960’lı yıllarda yeni bir boyut kazanmış ve ABD’deki bağımsızlık hareketi örnek alınarak İnsan Hakları Hareketi başlatılmıştır. 

Bu haklar ev ve iş dağılımın adil bir şekilde yapılmasını, seçimlerde uygulanan adaletsizliklerin giderilmesini öngörmekteydi. Bu hareket dâhilinde yürüyüşler, oturma eylemleri düzenlenmiş, kitle iletişim araçlarının ilgisini çekmek planlanmıştır. Ancak bu hareket, başarılı olduğu takdirde imtiyazlı hakları ellerinden alınabilecek olan Protestanlar tarafından karşılık bulmuş ve şiddet eylemleri iki taraflı sürdürülmüştür. 

Ekim 1968’de Londonderry’de “ Sivil halklar Yürüyüşçüleri ” İngiliz RIC polisleri tarafından dövüldüler ve bu manzara televizyonlardan da gösterildi. 

Bunun üzerine eski IRA militanları tarafından “Geçici İrlanda Cumhuriyeti Ordusu” (PIRA) kuruldu. Her ne kadar PIRA olarak kurulsa da, kamuoyunda “IRA” olarak anılmayı sürdüren bu İrlandalı örgüt, silahlandı. Katolikler güvenlik güçlerinin giremeyeceği “kurtarılmış bölgeler” oluşturmaya başladılar. 

Ağustos 1969’da Kuzey İrlanda hükümeti İngiliz kuvvetlerini yardıma çağırdı. Temmuz 1970’te Belfast’a ulaşan İngiliz birlikleri sokağa çıkma yasağı ilan ettiler. Masum dört sivilin öldüğü çıkan olaylar sonucu 337 kişi tutuklanmış, tüm evler aranmıştı. 

Altı ay sürmesi düşünülen bu “Barışı koruma Harekâtı” bir türlü sonuçlanmamış, 38 yıl devam etmişti… Zaman içerisinde Protestanlar da mücadelenin içerisine girdiler. 30 Ocak 1972’de İngiliz askerleri Derry’de 13 silahsız protestocuyu silahla katlettiler. Bu olay üzerine IRA, öldürülen Katoliklerin intikamını almak istediğini dile getirmiş ve şiddetin artmasına neden olmuştur. Oysa IRA’nın daha önceki eylemleri, can kaybına yol açmayacak, fakat hayatı sekteye uğratacak türdendi. 

Tarihe “ Kanlı Pazar ” olarak geçen bu olayından sonra, İngiltere, kurulduğu ilk günden bu yana ‘Protestanlar için Protestan Parlamentosu’ olarak anılan Kuzey İrlanda Parlamentosunu kapatmış ve bu durum Katolik toplum için bir zafer olarak anıla gelmiştir. 

Kuzey İrlanda Parlamentosunun kapatılması IRA eylemlerine son vermemiş, aksine bombalama eylemlerini arttırmıştır ve IRA’nın artan eylemleri sonucu yargıç kararı olmaksızın tutuklamaya izin veren ‘internment’ (enterne etme) yasası yürürlüğe girmiştir. 

Bu yasanın 12. Maddesine göre İçişleri Bakanı “Kuzey İrlanda’da barışın korunması ve kamu düzeninin sürdürülmesine zarar vereceği veya verdiği ya da vermekte olduğundan kuşkulanılan herhangibir kimseye karşı” enterne etme emri verebiliyordu. 

IRA’nın dönem lideri Macstiofain ise örgütün amacının, Kuzey İrlanda’yı yönetilmez hale getirmek olduğunu sürekli dile getirmiştir. İnsan Hakları Hareketi ve daha sonra meydana gelen şiddet eylemleri sonrasında hükümet ekonomik ayrımcılığın önüne geçebilmek amacıyla 1976 yılında ‘Adil İşe Alım Yasasını’ çıkartmıştır, ancak bu yasanın, her bir Katolik’e verilen işin Protestan’ın o işi kaybetmesi anlamına geldiği için şiddeti yok etmede etkili olduğu söylenememektedir. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder