31 Temmuz 2017 Pazartesi

28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 40


28 ŞUBAT 1997 ASKERİ DARBESİ VE TÜRK EĞİTİM  SİSTEMİNE ETKİLERİ BÖLÜM 40


5.1.6.3. Zorunlu eğitimin toplumsal açıdan önemi 

Okul, belli amaçları gerçekleştirmek üzere meydana getirilmiş sosyal teşekkül 
olarak tanımlanabilir (Akyüz, 2001, s.247). Bu tanımlamanın yanında özellikle 
bireylerin sosyalleşmesini sağlayan en önemli kurumların başında gelen okullar 
özellikle kişiliklerin şekillenmesinde de aktif rol oynamaktadırlar. Okullar toplumsal düzenin sağlanmasında etkin bir rol oynamakla beraber toplum düzenini meydana getiren en önemli unsurlar ve kuralları da içerisinde barındırmaktadır. 

Günümüz dünyasında hızla değişen sosyal ve toplumsal ihtiyaçların zaman 
içerisinde farklılaşması, gerekli olan ihtiyaçların karşılanması için bilgi, beceri ve 
tutumların kazandırılması ve pekiştirilmesi görevi günümüz şartlarında okullara 
devredilmiştir (Kılıç, 2001, s.5). Özellikle ilköğretimin sosyalleşmenin ilk basamağını teşkil etmesi, toplumsal kurallar ve kültürel değerlerini bu kurumlarda öğretilmeye başlanması vb. gibi nedenlerden dolayı okulların önemini artırmakla beraber ilköğretim kurumlarını daha da önemli ve aktif bir konuma getirmiştir. Mümtaz Tufan’ın da ifade ettiği gibi “iyi bir okula sahip olmayan bir ülkenin eğitim sisteminin doğru ve düzgün bir şekilde işlemesi mümkün değildir.” 

İlköğretim okulları; Türk milli eğitim genel amaç ve ilkelerine göre hizmet 
vermektedir. Milli Eğitimin temel amaçları da Türk toplumunun beklentilerine göre şekillendiğinden, bu okullar toplumsal beklentileri karşılamak amacı ile kurulup bu amaçlara uygun şekilde hizmet vermektedir (Yabancı, 2004, s.21). 

5.1.6.4. Türkiye’deki zorunlu eğitimin tarihçesi ve zorunlu eğitim 

“Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim” kavramında, her öğrencinin sekiz yıl 
eğitim almaya mecbur olduğu “zorunlu” sözcüğü ile ifade edilmiştir ve bu yeni bir olgu değildir, aksine 19.yüzyıl Osmanlı İmparatorluğu’na kadar uzanır. II. Mahmut Dönemi’nde 1824 yılında yayınlanan bir ferman ile zorunlu ilköğretim kavramı dile getirilmiş, kaç yıl olduğu kesin olarak belirtilmese de çocukların ergenlik çağına kadar eğitim almalarının zorunlu olduğu ve bu hükme uymayanların cezalandırılacağı bildirilmiştir. 1876 Anayasası ile birlikte ilköğretimin “zorunlu” hale getirilmesi ile yasallaşmıştır (Çınar, Çizmeci, Akdemir, 2007, s.190). 

Türkiye’de ilköğretim hakkında ki resmi anlamda ilk belge Osmanlı 
İmparatorluğu zamanında Sultan II. Mahmut döneminde yayımlanan fermanda olduğu bilinmektedir. Bu konu hakkında ilk uygulama ise Tanzimat Döneminde ortaya çıkmış ve eğitim alanında çalışmaların yapılması ile gündeme gelmiştir (Akyüz, 1999, s.131). Özellikle Sultan II. Mahmut döneminde eğitim faaliyetlerine önem verilmiş, eğitimin daha kaliteli ve rahat uygulanabilmesi için devlet imkânları seferber edilmiştir. 

Bu dönem içerisinde 7 yaşına gelmiş çocukların sıbyan mekteplerine devam 
etme zorunluluğu getirilmiş olmakla beraber 5 yaşındaki çocuklar ise ailelerin isteği üzerine okullara kabul edilmiştir (Öztürk, 2001, s.92). Osmanlı İmparatorluğu döneminde 4 yıllık sıbyan mektebini bitirenlere 2 yıl da zorunlu olarak Rüştiye okullarında okuma şartı getirilmiş olmakla beraber bu durum 6 yıl zorunlu eğitim olarak devam etmiştir. Devam eden bu uygulama ile beraber 1869 yılında çıkarılan “Maarifi Umumiye Nizamnamesi” ile ilköğretim tüm yurtta zorunlu hale getirilmiştir (Okuyucu, 2001, s.5). 

Osmanlı İmparatorluğu döneminden itibaren eğitim ve öğretim alanında birçok 
yenilik ve değişiklik yapılmış ve Cumhuriyet’in ilanından sonra ise bu yenilik ve 
değişiklilere devam edilmiş, eğitim alanında reform sayılabilecek birçok adımlar atılmış ve eğitim sistemi güçlendirilmiştir. Cumhuriyet’in ilanı ile beraber eğitim ve öğretim faaliyetleri devletin tekeline alınmış, yapılan yenilikler kanunlar ile güçlendirilmiş ve eğitim faaliyetleri devletin gözetim ve denetimi altına alınmıştır. 

Zorunlu eğitimin süresi, 1913 yılında “Tedrisat-ı İptidaiye Kanun-u Muvakkatı” 
kapsamında kentlerde açılan ilkokullar ile altı yıla çıkarılmıştır. Cumhuriyetin 
kurulmasından sonra 1924 yılında zorunlu eğitimin, o günkü ifadesi ile ilkokul 
eğitiminin süresi beş yıla indirilmiştir. Zorunlu eğitim sürecinin sekiz yıla uzatılması ilk olarak 1946 yılının Aralık ayında toplanan Üçüncü Milli Eğitim Şurası ile gündeme gelmiş, kent okullarının sekiz yıla çıkarılması, beş yıllık ilkokul eğitimi ile üç yıllık ortaokul eğitiminin birleştirilmesi hedeflenmiş, ancak gerçekleştirilememiştir. 1971 yılında zorunlu eğitim süresinin sekiz yıla çıkarılması tekrar gündeme gelmiş ve MEB bir komisyon kurarak sekiz yıllık zorunlu eğitim için çalışmalara başlamıştır. Bu çalışmalar dönem dönem kesintiye uğramakla birlikte uzun yıllar devam etmiştir. 1973 yılında çıkarılan 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile ilkokul ve ortaokulu kapsayan eğitim sürecine “temel eğitim” adı verilmiş ve sekiz yıllık eğitime geçiş sürecinin yasal zemini hazırlanmıştır. 1983 yılında çıkarılan 2842 sayılı yasa ile “temel eğitim” kavramının yerini “ilköğretim” kavramı almış, sekiz yıllık eğitime geçilinceye kadar beş yıllık ilkokul eğitiminin zorunlu olduğu” hükmü getirilmiştir. 

“Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim”, 16.08.1997 tarihinde yürürlüğe giren 
4306 sayılı kanun kapsamında Türkiye’de uygulanmaya başlanan temel eğitim 
modelinin adıdır ve 6-14 yaş arasındaki öğrencilerin eğitim ve öğrenim sürecini 
kapsamaktadır. “Sekiz yıllık kesintisiz zorunlu eğitim” kavramında yer alan “sekiz yıl”-“kesintisiz” ve “zorunlu” sözcüklerinin Cumhuriyet öncesi dönemden günümüze eğitim alanındaki gelişmeleri ve eğitim politikalarını izlemeye imkân veren bir hikâyesi vardır. Bu hikâye, salt eğitim politikalarının gelişimi ile sınırlı değildir, aynı zamanda ulusal ve uluslararası ölçekte toplumsal, sosyal ve ekonomik gelişmeleri de kapsamaktadır (Çınar, Çizmeci, Akdemir, 2007, s.190-191). 

Bütün bu yaşanan gelişmeler ile beraber 1996 tarihinde toplanan XV. Milli 
Eğitim Şurası’nda zorunlu eğitimin sekiz yıla çıkarılması karara bağlanmış olup 1997 yılından itibaren uygulanmaya konulan zorunlu eğitimin en çok tartışılan ve eleştirilen yönü; yeterli alt yapı imkânlarının olmaması, İmam Hatip Liselerinin orta kısımlarının kapatılması ile din öğretiminin engellenmesi ve meslek okullarının önüne set çekilmesi gibi önemli konular olmuştur. 

Zorunlu eğitim kapsamında birçok yenilik yapılmış olmakla beraber, zorunlu 
eğitimin ülke de anayasal güvence altına alınmış olması ve devletin gözetim ve 

denetimine tabi tutulması ve bu eğitimin kaynakları finansal olarak devlet tarafından karşılandığı için de ülkede kısa sürede yayılmıştır. 

Türkiye’de zorunlu eğitim kavramına baktığımızda ise; zorunlu eğitimin 
Türkiye’de ki en önemli atılımları Cumhuriyet dönemi ile başlamış ve özellikle 
uygulanan beş yıllık kalkınma planlarında ilköğretimin daha fazla yaygın hale 
getirilmesi ve geliştirilmesi için adımlar atılmıştır. Cumhuriyet’in ilanından sonra her beş yılda bir uygulanan kalkınma planlarında ki ortak amaç ise okuma oranını % 100’e çıkarmak olmuştur. 1973 tarihli 1739 sayılı “Milli Eğitim Temel Kanunu’nda”; ilköğretim faaliyetlerinin, örgün eğitim kapsamı içerisinde ki yeri, amacı ve görevi” geniş kapsamlı olarak ele alınmış ve tanımlanmıştır. 

1981 yılında toplanan X. Milli Eğitim Şurası’nda ise zorunlu temel eğitim 6-14 
yaşları arasında ki çocukları kapsamak üzere sekiz yıllık ilköğretim okulu olarak 
programların geliştirilmesi amacı ile karara bağlanmıştır (Öztürk, 2001, s.102).
Bununla beraber XII. Beş Yıllık Kalkınma Planında da zorunlu temel eğitimin gerekliliğine vurgu yapılmış (Balcı, 2002, s.7) ve plan öncesinde okullaşma oranı %100 iken, ortaokullarda ki okullaşma oranı % 66’da kalmış ve bu şekilde okullaşma oranının düşük olması ise sekiz yıllık zorunlu eğitime geçilmemesine bağlanmıştır (Balcı, 2001, s.7). 

Bununla beraber her beş yıllık plan dâhilinde zorunlu eğitimin eksikliği daha 
fazla hissedilmeye başlanmıştır. 1999 tarihinde ise ilkokul ve ortaokul ayrımına alınan şu karar ile son verilmiştir; “İlköğretim kesintisiz sekiz yıl zorunlu eğitim olarak uygulanmalı, sekiz yılsonunda tek tip diploma verilmeli” (MEB, 1997). Alınan bu kararla zorunlu ve kesintisiz eğitimin eksikliği ve önemi kesin olarak ortaya konulmuştur. Zorunlu eğitim 1997 yılında 4306 sayılı yasa ile tüm yurtta uygulanmaya başlanmıştır (Yabancı, 2004, s.30). 

Zorunlu Eğitime geçişle beraber özellikle taşımalı, pansiyonlu ve yatılı 
ilköğretim okullarının sayısında önemli bir artış meydana gelmiştir. Bu bağlamda kırsal ve köylerde bulunan çocuklarında eğitim-öğretim hizmetlerinden daha iyi yararlanma olanağı doğmuş ve eğitimde fırsat ve imkân eşitliğinin sağlanması adına da önemli bir adım atılmıştır. 

5.1.6.5. Bazı ülkelerdeki zorunlu eğitim sistemi 

Zorunlu Eğitim, dünyanın birçok ülkesinde uygulanan ve Türkiye’de ki zorunlu 
eğitim öncesinde yürürlüğe giren eğitim modelidir.1965-1980 yılları arasını kapsayan dönemde Dünya Bankası’nın yapmış olduğu araştırma sonucuna göre; zorunlu eğitim süresi arttıkça milli gelirde de bir artış olduğu gözlenmiştir (Öztürk, 2001, s.7). Bu durum eğitim ile ekonomi arasında ki ilişkiyi göstermesi açısından oldukça önemlidir. Bununla beraber eğitim sadece ekonomik kalkınmayı iyileştirme üzerinde etkili olmayıp tarımsal verimlilik açısından da incelendiğinde önemli tespitler ortaya çıkmaktadır. 

Dünya Bankası’nın yapmış olduğu ikinci bir araştırma ise; eğitimin tarımsal 
verimlilik üzerindeki etkilerine yönelik olup, 4 yıllık eğitim görmüş olan bir çiftçinin hiç eğitim görmemiş bir çiftçiye oranla % 8,7 daha yüksek bir gelir elde ettiği, sulama, tohum, pazarlama ve taşıma tamamlayıcı girdileri ile bu oran % 13,1’e kadar çıktığı tespit edilmiştir (Öztürk, 2001, s.8). 

Nüfusun eğitim sistemleri üzerinde büyük bir etkisi olduğu hiç şüphesiz 
bilinmektedir. Dünyada ve Türkiye’de eğitimi en çok tehdit eden unsur düzensiz nüfus artışıdır. Unesco’un 1993 yılı verilerine göre; zorunlu eğitim öğrencisi yaklaşık olarak 620 milyondur. Bunun yanında zorunlu eğitim çağına gelmiş olan 130 milyon çocuk ise okul dışında kalmıştır (Öztürk, 2001, s.10). Bu önemli veriler ile beraber Türkiye’de ki okur-yazarlık oranı Asya ve Afrika ülkelerine göre ileri seviye de iken, Avrupa ülkelerinden ise geri seviyededir. 

Eğitim süresi açısından da ülkemiz diğer ülkelere göre farklılık arz etmektedir. 
Türkiye’de bu süre 8 yıl iken Avrupa ülkelerinde ise bu süre 12 yılın üzerindedir 
(Yabancı, 2004, s.32). Zorunlu eğitim sistemi ülkelerin sosyal ve ekonomik yapıları üzerinde oldukça etkilidir. Gelişmemiş ülkelerde, gelişmekte olan ülkelerde ve gelişmiş ülkelerde zorunlu eğitim süreleri oldukça farklılık göstermekle beraber toplum içerisinde bulunan kültürel yapı da eğitim süresini ve kalitesini etkilemektedir. 

Sanayileşen ülkelerde zorunlu eğitim daha çok çocuğu erken yaşlarda ele alan ve ona temel eğitimi vermeyi amaçlayan bir modeli örnek almaktadır. Zorunlu eğitim, erken yaşlarda başlayıp, mesleki yönelim dönemine kadar devam etmektedir. Verilen zorunlu eğitim, mesleki yönelime temel oluşturacak şekilde verilmektedir (Yabancı, 2004, s.32). 

. Amerika Birleşik Devletleri (ABD): 

 ABD’de ilköğretimin temel amacı 6-12 ya da 6-15 yaşları arasında ki 
çocukların zekâlarını ve sosyal yönlerini geliştirmektir. Özel ve resmi okullarda aynı ilköğretim programı uygulanmakta ve ilköğretim çağında ki nüfusun okullaşma oranı % 99’dur (Okuyucu, 2001, s.14). Bununla beraber dünyada ki eğitim harcamalarının % 25’i bu ülke tarafından yapılmakta ve bu da ülkenin sosyal ve ekonomik refah düzeyinin bir soncu olarak karşımıza çıkmaktadır (Yabancı, 2004, s.33). 

. İngiltere: 

 İngiltere’de zorunlu eğitim 11 yıl olup parasızdır. Uygulanan eğitim 
modelinde ki amaç fırsat imkânı tanıyarak, çocuklarda bulunan yeteneklerin ortaya çıkarılması ve yetenekleri ölçüsünde yönlendirme faaliyetlerinin yapılmasıdır. İlköğretim okulları mesleğe ve amaca göre farklılık göstermektedir. 

. Hollanda: 

 Hollanda’da uygulanan eğitim felsefesinin temel amacı; çoğulculuktur. 
Endüstri ülkesi olan ülkede mesleki ve teknik eğitime daha fazla önem verilmektedir. Eğitim tamamen parasız olup devlet eli ile yürütülmektedir (Yabancı, 2004, s.33). 

Ülkede bulunan okulların % 70’i özel olmakla, % 30’u ise devlet okuludur. 
Zorunlu eğitim 5 yaşından itibaren başlamakla beraber 8 yıl ilköğretim ve 4 yıl 
ortaöğretim olmak üzere toplamda 12 yıl zorunlu eğitim verilmektedir (Okuyucu, 2001, s15-17). 

. Fransa: 

 Fransa’da her vatandaş 16 yaşına kadar eğitim görmek zorundadır. Devlet 
eğitim hizmetini topluma karşı olan bir borç olarak görmekte, en iyi şekilde hizmet vererek ödemeyi düşünmektedir. Okul öncesi olan kurumların gelişmesinin altında kadınların toplumsal ve ekonomik yaşama katılması sonucun çocukların bakımı konusunda da çeşitli ihtiyaçların ortaya çıkmasıdır (Okuyucu, 2001, s.21). 

Yukarıda görüldüğü gibi gelişmiş ülkelerde eğitim sistemlerinin amacı bireyi 
topluma hazırlamak ve ona mesleki bilgi ve becerileri kazandırmayı hedeflemektedir. Sanayileşen ülkelerde toplumsal kalkınma, bireyden başlayıp, tüm topluma yayma amacını taşımaktadır. Sanayileşen ülkelerde toplumsal kalkınmanın temeli, eğitimin temelden verilip, bireyin şekillendiği andan itibaren bir amaca doğru yönelmektedir (Yabancı, 2004, s.34). 

Gelişmiş ülkelerde zorunlu eğitim yaşının Türkiye’ye kıyasla birkaç yaş daha 
yüksek olduğu zaten bilinmekle beraber Türkiye’de zorunlu eğitimde üst yaş sınırı 14 iken, Japonya ve Rusya’da 15, İngiltere, Fransa ve Kanada’da 16, Almanya ve ABD’de de ise eyaletlere göre 16 ile 18 yıl arasında değişiyor. Dolayısıyla, zorunlu eğitim süresi bir eğitim göstergesi olarak değerlendirilecek olursa, Türkiye’de zorunlu eğitim yaşının yükseltilmesi gerektiği yönünde bir sonuç ortaya çıkıyor. Ancak, bu yönde alınacak bir kararın olumlu ve olumsuz etkilerinin iyi analiz edilmesi gerekmektedir (Özoğlu, 2012, s.32). 

5.1.6.6. Zorunlu Eğitimin Yasal Dayanağı 

Zorunlu eğitimin yasal temelleri aşağıdaki şekilde ifade edilmiştir. 

5.1.6.6.1. Genellik ve eşitlik: 

Madde-4: Eğitim kurumları dil, ırk, cinsiyet ve din ayrımı gözetilmeksizin herkese açıktır. Eğitimde hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. Bu madde ile toplumsal eşitsizliğin giderilmesi amaçlanmıştır. 

5.1.6.6.2. Ferdin ve toplumun ihtiyaçları: 

Madde-5: Millî eğitim hizmeti, Türk vatandaşlarının istek ve kabiliyetleri ile Türk 
toplumunun ihtiyaçlarına göre düzenlenir. 

5.1.6.6.3. Yöneltme: 

Madde-6: Fertler, eğitimleri süresince ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde ve 
doğrultusunda çeşitli programlara veya okullara yöneltilerek yetiştirilirler. 
Millî eğitim sistemi, her bakımdan, bu yöneltmeyi gerçekleştirecek biçimde 
düzenlenir. Yöneltmede ve başarının ölçülmesinde rehberlik hizmetlerinden 
ve objektif ölçme ve değerlendirme metotlarından yararlanılır. 

5.1.6.6.4. Eğitim hakkı: 

Madde-7: Temel eğitim (İlköğretim) görmek her Türk vatandaşının hakkıdır. İlköğretim kurumlarından sonraki eğitim kurumlarından vatandaşlar ilgi, istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde yararlanırlar. 

5.1.6.6.5. Fırsat ve imkân eşitliği: 

Madde-8: Eğitimde kadın, erkek herkese fırsat ve imkân eşitliği sağlanır. Maddî 
imkânlardan yoksun başarılı öğrencilerin en yüksek eğitim kademelerine 
kadar öğrenim görmelerini sağlamak amacıyla parasız yatılılık, burs, kredi 
ve başka yollarla gerekli yardımlar yapılır. Özel eğitime ve korunmaya 
muhtaç çocukları yetiştirmek için özel tedbirler alınır. 

5.1.6.6.6. Süreklilik: 

Madde-9: Fertlerin genel ve meslekî eğitimlerinin hayat boyunca devam etmesi esastır. Gençlerin eğitimi yanında, hayata ve iş alanlarına olumlu bir şekilde 
uymalarına yardımcı olmak üzere, yetişkinlerin sürekli eğitimini sağlamak 
için gerekli tedbirleri almak da bir eğitim görevidir. 

5.1.6.6.7. Atatürk İnkılâp ve İlkeleri ve Atatürk Milliyetçiliği: 

Madde-10: Eğitim sistemimizin her derece ve türü ile ilgili ders programlarının 
hazırlanıp uygulanmasında ve her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk İnkılâp 
ve İlkeleri ve Anayasada ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel 
olarak alınır. Millî ahlâk ve millî kültürün bozulup yozlaşmadan kendimize 
has şekli ile evrensel kültür içinde korunup geliştirilmesine ve öğretilmesine 
önem verilir. 

5.1.6.6.8. Demokrasi eğitimi: 

Madde-11: Güçlü ve istikrarlı, hür ve demokratik bir toplum düzeninin gerçekleşmesi ve devamı için yurttaşların sahip olmaları gereken demokrasi bilincinin, yurt yönetimine ait bilgi, anlayış ve davranışlarla sorumluluk duygusunun ve manevi değerlere saygının, her türlü eğitim çalışmalarında öğrencilere kazandırılıp geliştirilmesine çalışır; ancak, eğitim kurumlarında Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine aykırı siyasî ve ideolojik telkinler yapılmasına ve bu nitelikteki günlük siyasî olay ve tartışmalara karışılmasına hiçbir şekilde meydan verilmez. 

5.1.6.6.9. Lâiklik: 

Madde-12: Türk millî eğitiminde lâiklik esastır. Din kültürü ve ahlâk öğretimi 
ilköğretim okulları ile lise ve dengi okullarda okutulan zorunlu dersler 
arasında yer alır. 

5.1.6.6.10. Bilimsellik: 

Madde-13: Her derece ve türdeki ders programları ve eğitim metotlarıyla ders araç ve gereçleri, bilimsel ve teknolojik esaslara ve yeniliklere, çevre ve ülke 
ihtiyaçlarına göre sürekli olarak geliştirilir. Eğitimde verimliliğin artırılması 
ve sürekli olarak gelişme ve yenileşmesinin sağlanması bilimsel araştırma ve 
değerlendirmelere dayalı olarak yapılır. 

5.1.6.6.11. Plânlılık: 

Madde-14: Millî eğitimin gelişmesi iktisadî, sosyal ve kültürel kalkınma hedef lerine uygun olarak eğitimi, insan gücü-istihdam ilişkileri dikkate alınmak suretiyle, sanayileşme ve tarımda modernleşmede gerekli teknolojik gelişmeyi 
sağlayacak mesleki ve teknik eğitime ağırlık verecek biçimde plânlanır ve 
gerçekleştirilir. 

5.1.6.6.12. Karma eğitim: 

Madde-15: Okullarda kız ve erkek karma eğitim yapılması esastır. Ancak eğitimin türüne, imkân ve zorunluluklara göre bazı okullar yalnızca kız veya yalnızca erkek öğrencilere ayrılabilir. 

5.1.6.6.13. Okul ile ailenin iş birliği: 

Madde-16: Eğitim kurumlarının amaçlarının gerçekleştirilmesinde katkıda bulunmak için okul ile aile arasında iş birliği sağlanır. Bu maksatla okullarda okul-aile birlikleri kurulur. Okul-aile birliklerinin kuruluş ve işleyişleri Millî Eğitim Bakanlığınca çıkarılacak bir yönetmelikle düzenlenir. 

5.1.6.6.14. Her yerde eğitim: 

Madde-17: Millî eğitimin amaçları yalnız resmî ve özel eğitim kurumlarında değil, aynı zamanda evde, çevrede, iş yerlerinde, her yerde ve her fırsatta 
gerçekleştirilmeye çalışılır. Resmî özel ve gönüllü her kuruluşun eğitimle 
ilgili faaliyetleri, Millî eğitim amaçlarına uygunluğu bakımından Millî Eğitim 
Bakanlığının denetimine tâbidir (MEB, 2013). 

Zorunlu Eğitimin yasal temelleri incelendiğinde; bireyin meslek ve iş edinmesi, 
kültürel süreçlerin tamamlanması, çocukların psiko-sosyal gelişimlerinin sağlanması, eğitim sisteminin toplumsal ihtiyaçlara göre şekillenmesi gibi konuların temel hedefler arasında olduğu söylenebilir (Yabancı, 2004, s.39). 

5.1.6.7. Yükseköğretim kademelerinde ki başörtüsü-türban sorunu 

28 Şubat süreci sonrasında Türkiye’nin uzun yıllardır üzerinde en çok tartışılan 
birinci meselesi hiç şüphesiz başörtüsü-türban meselesi olmuştur. Başörtüsü-Türban sorunu belki de Türkiye dışında diğer hiçbir ülke de bu kadar tartışmamış ve geri dönülmez sonuçlar doğurmamıştır. Uzun süreli olarak Türkiye’nin gündeminden hiç düşmeyen bu mesele başta basın ve medya organları olmak üzere birçok köşe yazarı tarafından ele alınmış, siyasi arenada uzun süreli olarak tartışılmış, toplumda sosyal bir sorun olarak ifade edilen bu mesele zaman içerisinde siyasi bir gündem olarak uzun yıllar tartışılmış ve daima ilgi çeken bir konu haline gelmiştir. 

Türkiye’nin ve hükümet konumunda bulunan iktidar sahiplerinin gündeminde 
olan ve toplumsal ve sosyal yaşamda ciddi anlamda herhangi bir sorun teşkil etmeyen ve mağduriyet yaratmayan Başörtüsü -Türban sorununun temelinde 28 Şubat süreci ve sonrasında ki yaşanan olayların ve bu yaşanan olayların temelinde özellikle başörtüsü sorunu ile alakalı eğitim alanında yapılan değişiklikler ve iktidarın eğitimi ele geçirmesi aşamasında bu sorunun bir araç olarak kullanılması idi. Bu dönem içerisinde eğitimle alakalı olarak bu sorun gündeme getirilmiş ve bir araç olarak kullanılmıştır. 

Türkiye’de bir sorun olarak insanların giyinişlerinin önemsenmesinin iktidar 
mücadelelerinin çok belirgin ve görünür olduğu ve bu sorunların bu dönemlere denk gelmesi de oldukça manidardır. Sorunun“başörtüsü-türban sorunu” olarak 
adlandırılmamasının sebebi, başörtüsünün “Siyasal İslam’ın simgesi” olduğu 
gerekçesiyle yasaklandığı iddiasının tartışmalı oluşudur. Diğer bir ifadeyle 
başörtüsünün “ Siyasal İslam’ın simgesi” olduğu iddialarının kapsama alanına giren bir sorunun gerçekte var olup olmadığının tam olarak tespit edil emeyeceğini de yine açık olarak bilinmektedir. Bu önemli tespit ile beraber Yüksek öğretime devam eden kız öğrencilerin başlarını inançları gereği mi yoksa “siyasal İslam’ın simgesi” olarak mı örttüklerini tespit etmek mümkün görünmemektedir. İnsanların beyanatlarının bağlayıcı olduğunu ve bu konuda niyet okuyuculuğuna girişmenin sorunun çözümsüzlüğe mahkûm edilmesinin en önemli sebebi olduğu ileri sürülebilir. Yükseköğretimde başörtüsü sorunu ile ilgili sağlıklı bir değerlendirmenin yapılabilmesi, sorunun tarihsel olarak ortaya çıkışı ve gelişme seyrinin bilinmesine bağlı görünmektedir (Şimşek, 2012, s.167). 

Türkiye’de başörtüsünün bir sorun olarak görülmesi ve “İkinci Cumhuriyet” 
dönemi olarak adlandırılan, 27 Mayıs 1960 Askeri darbesinden sonra ortaya çıkmıştır. Bu askeri müdahale sonrasında 1967 yılında Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'ndeki bir eylemle gündeme gelmiştir. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde derslere başörtüsü ile girilmesine izin verilmemiş olmakla beraber bu uygulamaya muhalif olan öğrencilere idari yaptırımlar uygulanmıştır. Bu bağlamda idari yaptırımlar ortaya çıkmaya başlamış ve Hatice Babacan isimli öğrenci derslere başörtüsü ile girme konusunda ısrarcı davrandığı gerekçesiyle disiplin cezası verilmiştir. Bunun üzerine öğrencilerin bir kısmı verilen disiplin cezasına bir tepki olarak kampüs içerisinde çadırlar kurmuş ve derslere girmeyerek kararı protesto etmişlerdir. Eylem münferit bir öğrenci tepkisi olarak kalmamış, bazı kuruluşlar ve siyasiler de öğrencilere destek vermişlerdir. Yaşanan bu süreç her ne kadar öğrencilerin derslere girmeme boykotunu bitirmeleri ile bitse de, sonrasında eğitimde başörtüsü sorunu Türkiye’nin uzun soluklu sorunları arasına girmiştir (Turan, 2002, s.181-183). 


KAYNAK
BİLĞİSAYARINIZA PDF İNDİRİNİZ;

http://earsiv.atauni.edu.tr/xmlui/bitstream/handle/123456789/1219/%C4%B0smail_G%C3%9CLMEZ_tez.pdf?sequence=1


41 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder