6 Nisan 2017 Perşembe

RUSYA KİMİN DOSTU.? BÖLÜM 1

RUSYA KİMİN DOSTU.?
BÖLÜM 1


Rusya kimin dostu?

Türkiye yeni bir Sevr planıyla karşı karşıya. Türk devleti ortadan kaldırılmak, sınırlarımız değiştirilmek isteniyor. Milli Davamız Kıbrıs’ta Rum tezlerine teslim edilmek isteniyoruz. Ege’de Yunan yayılmacılığını sessizce kabullenmemiz isteniyor. Güneyimizde kurulacak kukla Kürt devletini tanımamız, bölücülüğü meşru bir siyasi hareket olarak tanıyıp Güneydoğumuzu da bu kukla Kürt devletine teslim etmemiz dayatılıyor. Ermeni soykırımını kabullenmemiz ve büyük Ermenistan projesini uygulanmasına itiraz etmememiz isteniyor.
Bu yeni Sevr tehdidi 50 yıllık sözde müttefiklerimiz ABD ve AB’den geliyor. Dolayısıyla bu yeni Sevr planlarına karşı direnmek için AB-ABD’ye karşı alternatif dış politika seçeneklerini yaratmak zorundayız. Bu noktada Türkiye-İran-Rusya-Çin-Hindistan’ın ittifakıyla oluşacak bir Avrasya cephesi, AB-ABD emperyalizmine karşı bir direniş cephesi olabilir mi tartışması ortaya çıkıyor.

Avrasyacılık dış Merkezlerde Üretildi

Öncelikle, ilginç bir gerçeğin altını çizelim. Türkiye’de AB ve ABD emperyalizmine karşı direniş ideolojisi olarak lanse edilen Avrasyacılık, Türkiye kaynaklı bir fikir değil. Türkiye’de yeni Sevr tehdidine karşı gelişen anti-emperyalist milliyetçi tepkiyi yanlış stratejilerle yanlış yöne saptırmak için planlı bir faaliyet sürdürülüyor. Bu faaliyette Avrasyacılık AB-ABD emperyalizmine karşı tek seçenek olarak sunuluyor ve büyük kaynaklar harcanarak Avrasyacılığın Türkiye çapında yayılması sağlanıyor. Özellikle Atatürkçü çevrelerde Avrasyacılık yegane anti-emperyalist seçenek olarak kabullenilmiş durumda.

Peki nasıl oldu da Rus yayılmacılığının yeni adı olan Avrasyacılık bu derece yaygınlaştı?

Öncelikle kimi iyi niyetli saf Atatürkçülerimizin Rusya’nın Avrasyacılık tuzağına düştüğünü belirtelim. Rusya’nın emperyalist değil, ezilen bir ülke olduğu, bu nedenle ABD’ye karşı Ruslar’la ittifak kurulabileceği bu çevrelerde savunulabiliyor.

Ancak Avrasyacılığın gündeme gelmesinin esas nedeni bir gizli servis işi olarak görünüyor. 80 öncesinde Türkiye’deki sol uyanışı bölmek için Maoculuğu öne sürüp Sovyet düşmanlığı yapan ve Türkiye NATO’da kalsın diye kampanya yürüten uluslararası çok yönlü istihbarat şebekesi bugün tam bağımsızlıkçı, Atatürkçü bir hareket gelişirken aynı bölücülüğü Avrasyacılığı kullanarak yapıyor. Dün ABD-Çin Dış politikasını yayanlar bugün Rus dış politikasını yayıyor. Apoculuğu, Türk düşmanlığı ve şefinin Ermeni olması ile tanınan bu şebeke Türk bağımsızlığına karşı yeniden kullanılıyor.


Rusya mazlum değil emperyalist bir ülke

Yaygın bir görüş, Rusya’nın da Türkiye gibi bir mazlum millet olduğu. Hatta Çeçenistan’da Rus emperyalizmine karşı direnen Çeçenler’i Türkiye’de bölücü teröre benzetenler bile var. Rusya’nın da aynen Türkiye gibi ABD tarafından bölünmek istendiği teziyle Rusya’nın emperyalist karakteri gizlenmek isteniyor.
Mazlum olmayan Rusya’nın kimliği nedir peki? Rusya 500 yıldır dünya paylaşım mücadelesinde kendisine yer edinmiş emperyalist bir ülkedir. Moskova civarında kurulan Rus prensliği kuruluşundan itibaren Baltık bölgesine, Balkanlar’a ve Tataristan’a, Yakutistan ve Moğolistan’a, Orta Asya’ya; yani dört bir yanına saldırarak genişlemiştir. Lenin önderliğindeki dönemi hariç SSCB de Rus yayılmacılığından vazgeçmemiş, tüm Doğu Avrupa’yı da Ruslar’ın nüfuz bölgesi içine dahil etmiştir.

SSCB döneminde ABD-AB Bloku’na karşı bir paylaşım mücadelesi yürüten Rusya, bu mücadeleyi kaybetmiş ve SSCB dağılmıştır. Ancak Ruslar’ın emperyalist hedefleri devam etmektedir. Son 10 yıldır SSCB’nin eski nüfuz alınanda tekrar etkili olmaya çalışan Rusya, bu konuda hayli yol katetmiştir.


Abdullah Gül ve Putin
Schroeder ve Tayyip Erdoğan
Doğu Perinçek ve Dugin

Rus faşisti Dugin papaz sakalı ile “laikliğin teminatı” İstanbul Üniversitesi’nde Perinçek’lebirlikte Avrasyacılık konferansı verdi. Hemen ardından Perinçek’in Avrusyacılık yönelimi Putin-Gül görüşmesinde geliştirildi, Tayyip-Schröder görüşmesinde pekiştirildi. Böylelikle Avrasyacılığın AKP’nin açılımı olduğu ortaya çıkmış oldu. 
Rusya-Almanya dostluğunu Türkiye’ye Atatürkçülük olarak yutturmaya çalışanlar 30 kişilik konferans salonlarında tepinedursun 
AKP liderleri Alman ve Rus liderlerle kadeh tokuşturuyor.>

Türkler’in tarihsel düşmanı Ruslar Türk dostu olamaz
Rusya’nın emperyalist karakterinin yanında Türkler için daha önemli bir özelliği vardır. Ruslar Türkler’in 500 yıllık düşmanıdır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu Avrupa’nın çoğunu kapsayan topraklarının büyük çoğunluğu Ruslar yüzünden kaybedilmiştir. Ayaklanan Yunanlılar, Bulgarlar, Sırplar, Karadağlılar ve Arnavutlar’ın hepsi Ruslar tarafından kışkırtılmıştır. Şimdiki Macaristan ve Romanya da Ruslar’la bilfiil savaşılarak kaybedilmiştir. 1877 yılında Rus Ordusu Çatalca’ya kadar gelmiştir. Doğu Anadolu’da yüzbinlerce Türk’ü katleden Ermeniler’i kışkırtanlar da Ruslardı.
Yalnız Anadolu’daki değil, Orta Asya ve Kazan’daki Türkler de Rus emperyalizminin saldırısına maruz kaldı. Kırım ve kuzeyindeki Kazan bölgesinde yaşayan Tatarlar, Hazar’ın batısındaki Azeriler ve doğusundaki (Orta Asya’daki) Kazaklar, Kırgızlar, Özbekler, Tükmenler; Sibirya’daki Yakutlar, kısacası tüm Türklük dünyası Rus baskısı altında yüzyıllarca yaşadı. Yüzbinlerce Türk Rus saldırılarında öldü, Türk zenginliği yüzlerce yıl sömürüldü... Yüzbinlerce Türk Ruslar’dan kaçarak Anadolu’ya sığındı.

Bugünkü Rusya’yla 500 yıl önceki Rusya’yı karşılaştırdığımızda Ruslar’ın nasıl Türkler aleyhinde geliştiğini görebiliriz. Rus yayılmacılığının kazandığı toprakların büyük çoğunluğu Türk topraklarıdır.

Ruslar Sovyet döneminde de düşmanımızdı

Sovyetler’in kurulmasıyla Türk-Rus ilişkilerinde belirli bir iyileşme yaşandı. Ruslar’ın ve Türkler’in ittifakının Asya’da emperyalizme karşı direnişin belkemiği olacağını Lenin de Atatürk de görmüşlerdi. Kurtuluş Savaşı’nda Türkiye’ye en çok yardımı SSCB yaptı. Türkiye Cumhuriyeti’ni ilk tanıyan ve uluslararası arenada savunan SSCB oldu. Türkiye de SSCB’nin Kafkas politikasını destekledi. Kafkaslar’da İngilizler’in kurmaya çalıştığı işbirlikçi tampon bölge iki ülkenin ortak harekatıyla yıkıldı.
Türkiye ile SSCB arasındaki bu sıcak ilişkinin kurulmasında Lenin’in soyunda Türklük olmasının da payı olduğu düşünülebilir. Ünlü Tatar-Türk devrimci Galiyef de Türkler’le Ruslar’ın antiemperyalist birliğinden yanaydı.
Ancak Lenin’i Türk soyundan geldiği için öldüren Bolşevik Parti içindeki Rus şovenizstleri Sovyetler’de hakim olmaya başladı. SSCB Rus yayılmacılığının yeni imparatorluğu olarak Batıya ve güneye doğru stratejik yayılmasını yeniden başlattı.

Stalin, Lenin’den sonra Galiyef’i de öldürerek Türk-Rus ittifakının son savunucusunu da yok etti. Ruslar için Türkler artık müttefik olacak bir millet değil, Ruslar’ın sıcak denizlere ulaşmasını engelleyen bir milletti. Nitekim, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Stalin Kars-Ardahan bölgesini Rus topraklarına katmayı istedi. Boğazlar’da da hiçbir ülkeye tanınmayan serbest geçiş hakkı talep etti.


Ruslar’ın Türk düşmanlığı Sovyet döneminde Tataristan, Türkistan ve Türkmenistan topraklarında da devam etti. Bu bölgede Türkler çeşitli devletçikler altında bölünüp parçalanarak milli kimliğinden soyutlanmak istendi. Stalin döneminden sonra Türkler’in Türk dünyasındaki birliği parçalandı ve sistemli bir Ruslaştırma siyaseti izlendi.







Rus faşisti Dugin, arkasında Rus sömürgeciliğinin nasıl yayılacağını belirten Avrasya haritası. 
Bu faşist, Atatürkçü üniversitede tam bağımsızlık adına bu papaz sakalı ilekonuşturuldu.
 >

Rusya PKK’yı Destekliyor

Bugün Ruslar’ı Türkiye’nin stratejik müttefikliğine aday bir ülke olarak lanse edenlere tarihi hatırlatmak yeterli olmuyorsa yakın geçmişimizin kimi deneyimlerini anımsatmakta fayda var. Ruslar’ın tarihsel düşmanlığını unuttuk diyelim. Ya da Ruslar’ın düşmanlığının sona erdiğini düşünelim. Ruslar’ın SSCB yıkıldıktan sonra Türkler’e yaptıklarını nasıl açıklayacaksınız?

PKK’nın Rus sınırları içinde hâlâ askeri bir eğitim kampı bulunuyor. Hatırlatalım, PKK’nın bu tip kampları sadece iki ülkede daha var: Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi! Pek çok Rus siyasetçi ve devlet adamı da açıkça PKK’yı ve sözde lideri Apo’yu destekliyor. Rus mafyasının PKK’yla uyuşturucu ticaretinde de beraber çalıştığı biliniyor.

Rusya Kıbrıs’ta Rumları Karabağ’da Ermenileri savunuyor

Ruslar yıllardır Türkler’e karşı Ermeniler’i de savunuyor. Ermeniler Azerbaycan’ın üçte birini işgal ederken Ruslar sessiz bile kalmamış, Ermeniler’e yardım etmişti. Halen Ermeniler’in hamiliği rolünü devam ettiren Ruslar, sözde soykırım suçlamalarında da Ermeni tezlerinin propagandasını yapıyor. Anadolu’da büyük Ermenistan projesini destekliyor.

Kıbrıs konusunda da Ruslar yıllardır Türk tarafını değil Rum tarafını destekliyor. Bunda şüphesiz Ruslar’la Rumlar’ın din kardeşliğinin de büyük etkisi bulunuyor. Rumlar’a S-300 füzeleri satan Ruslar Rum yandaşlıklarını fiilen de göstermişlerdi. Uluslararası kamuoyunda da Ruslar, sürekli Rum tezlerini destekliyor.






Avrasyacılığın gerçek yüzü

Avrasyacılığın teorisyeni olarak öne sürülen Rus faşisti Aleksandr Dugin’in kitabında Türkiye için öngörülenler:

Türkiye Bölünecek

Bir ulus devlet ve NATO ülkesi olarak Türkiye, Avrasya projesi için yeterince hasım bir oluşumdur: Böylesi bir Türkiye ile Rusya’nın ortak hedeflerinden çok daha fazla jepolitik çelişkileri bulunmaktadır.
Realist olmak ve durumu aklıselimle değerlendirmek gerekir: Ankara’nın Çeçen ayrılıkçılarına belirli düzeyde yardımı, eski Türk-Ermeni sürtüşmeleri, Bakü’de Moskova karşıtı atmosferin desteklenmesi, Bakü-Ceyhan petrol boru hattı inşasıyla ilgili tüm konular, Atlantikçi (ABD’ci) ve Avrupa karşıtı stratejinin parametrelerine açıkça uygun 
düşmektedir.
Bu durumda Rusya, İran’la ilişkilerin pekiştirilmesinden, Ermenileri öncelikli olarak desteklemeye, Kıbrıs konusunda Rumlar lehine lobicilikten, Kürt isyancılar ve İslamcı 
gelenekselciler ile samimi ilişkilere varıncaya kadar geleneksel bir karşı hareketler sistemine otamatik olarak itilmektedir.

Türkiye’ye İran Modeli Şeriat Rejimi,

Moskova-Tahran ekseni Avrasya jeopolitik projesinin esasını oluşturmaktadır. İran İslamı, kıtasal bloka giriş için İslam’ın en iyi versiyonudur ve işte bu versiyon Moskova tarafından öncelikle desteklenecektir. (...) Orta Asya’yı (Pakistan, Afganistan, Türkiye’den geri kalanlar veya “İran yanlısı değişim sonrası Türkiye” dahil) 
Rusya ile birlikte denetimi altında tutan İran, Moskova’nın öncelikli çıkarlarının merkezindedir.

Türkler’e karşı Ermeniler

Vurgulamak gerekir ki Ermeniler Ari ırktandır. Kendi tabiatlarını ve Hint-Avrupalı halklarla, özellikle Asyalılar yani İranlılar ve Kürtler ile akrabalıklarını iyi idrak eden bir halktır.
Diğer bir taraftan, Ermeniler, tek tipli gelenekleriyle Doğu Kilisesinin genel düzenine uyan ve Rusya ile jeopolitik bağlantılarını çok canlı idrak eden Hıristiyan bir halktır.

Kürt Ayrılıkçılığını Destekleyelim

Türkiye’deki Kürt ayrılıkçılığını desteklemek ve aynı zamanda İran’a etnik olarak yakın olan halkları laik-Atlantikçilik kontrolünden çıkarmak niyetiyle ön plana sürmek gerekir

Azerbaycan Rusya, İran ve Ermenistan tarafından parçalanacak

Türkiye’den Azerbaycan’a ve Orta Asya’ya giden yolun Ermenistan ve Karabağ’dan geçmesi nedeniyle Ermeniler son derece strtaejik önemdeki topraklarda bulunmaktadır. 

Erivan otomatik olarak Moskova-Tahran ekseninde bu iki ülkeyi birbirine eklemleyen ve Türkiye’yi kıta içi mekanlardan koparan önemli stratejik bir halka haline gelmektedir.

Bakü ile Ankara’nın Tahran’a muhtemel yönelişleri halinde, Moskova-Tahran ortak projesinde Karabağ sorunu da hızla çözülecektir. 
Çünkü dört tarafın dördü de stratejik yönden böylesi mühim bir bölgede istikrarın derhal temini için son derece ilgili bulunacaklardır. 
Aksi halde, yani Azerbaycan Türk yanlısı eğilimini sürdürdüğü takdirde bu “ülke” İran Rusya ve Ermenistan tarafından parçalanabilir.

Rusya Sıcak Denizlere Yönelmeli

“İmparatorluğun toparlanması” süreci, ilk olarak Rusya’nın sıcak denizlere çıkışını temin edecek olan uzak bir hedefe yönelmelidir. (...) 
Kuzey ve Doğunun soğuk denizlerine çıkış, her ne suretle olursa olsun Güney ve Batının sıcak denizlerine çıkışla tamamlanmalıdır. 
Rusya, ancak bu durumda jeopolitik bakımdan “yetkin” olabilir. Bunun için özellikle çok sayıda Rus-Türk savaşları yapılmıştır. 

(Rusya’nın güneye doğru hayati önemdeki son atılımı, SSCB’nin Afganistan’a başarısızca yayılmasıydı. Jeopolitik mantık mutlak olarak göstermektedir ki, 

Rusya oralara yeniden dönmeye mecbur kalacaktır.
Orta Asya’da Türklüğü yok etmek için şeriatçı İslam İmparatorluğu
Asya cumhuriyetleri için “Vahhabilik” bayrağı altında Arap-İslam entegrasyonu yolu, gerçekte yine de tekdünyacı projeye katılıma dönüşecektir. 

Ancak bu Pan-Türkizmin laik-milliyetçi versiyonunda değil, ahlakçı-teokratik varyantında olacaktır. Bir bakıma bu da “tampon kordonu”na dahil olmaktan başka bir şey değildir. Fakat söz konusu durumda “cezbedici olan”, milliyetçilik değil, din faktörüdür. Yeni büyük alan kurmadaki “yakın çevre”nin doğu ülkelerinin biricik olumlu yolu, 
Tahran’a meyleden “İslam Devrimi” yoludur. Bu durumda milli çatışmalar çözülebilir.

Avrasyacılık  Rus İmparatorluğudur,

Rusya, ne Doğu, ne de Batıdır. Bağımsız ve özel bir üçüncü yöndür. Rusya’nın “merkezi” durumunu kültürel olarak kavrayan Rus Avrasyacıları coğrafi ve jeopolitik karşıtlıkların manevi ve dikey sentez içinde ortadan kalkacağı özel bir “Merkezi İmparatorluk” kültüründen bahsetmişlerdi. Salt bir stratejik yaklaşımla bakıldığında Rusya Avrasya ile özdeştir.
Rusya tarihin eksenidir. Zira “Medeniyet” en parlak, anlamlı ve yetkin biçimleriyle (...) onun çevresinde dönmektedir.
Rusya’nın başlıca jeopolitik gereksinimlerinden birisi, “İmparatorluğun toparlanmasıdır.”Yalnız Avrasya değil tüm yeryüzü Ruslar’ın olmalıdır
Yeryüzünde kaderi ve yolu Rus bilincine ilgisiz olan bir halk, kültür ve bölge teorik olarak yoktur. Bu, Rusların sadece Rus Devleti içinde değil, her tarafta Hakikat, Maneviyat ve Adalet’in nihai zaferine olan sarsılmaz inancında kendini belli etmektedir. Rusların her şey ve herkes ile irtibatları vardır. Bu yüzden, son değerlendirmede Rus halkının menfaatlerini ne Rus halkı, ne Rus İmparatorluğu ve ne de tüm Avrasya ile sınırlamak mümkündür.

Ruslar sadece yeni imparatorluk çerçevesinde bir halk olarak kalabilecekler. Bu imparatorluk jeopolitik mantık gereğince bu defa stratejik ve mekansal bağlamda öncekinden (SSCB) üstün olmalıdır. Dolayısıyla Yeni İmparatorluk, Avrasyacı, büyük kıtasal, ileride ise Cihansümul olmalıdır. Rusların dünya hakimiyeti için mücadelesi bitmemiştir.
Avrasyacılığın hedefi: Almanya-Rusya-İran-Hindistan-Japonya Bloku
Rusya’nın jeopolitik ve stratejik egemenliği için gereken, sadece kaybedilen “yakın çevre”nin yeniden kazanılması ve Doğu Avrupa ülkeleriyle müttefiklik 
ilişkilerinin yeniden tesis edilmesi değil, aynı zamanda kıtasal Batı (öncelikle Amerika güdümlü NATO’nun Atlantikçi himayeciliğinden kurtulmaya meyleden 
Fransız-Alman Bloku) ve kıtasal Doğu (İran, Hindistan ve Japonya) devletlerinin Avrasya stratejik blokuna dahil edilmesidir.





***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder