27 Ekim 2016 Perşembe

TEOMAN ALİLİ VE İRFAN TUNA’YA YANIT: BÖLÜM 1



TEOMAN ALİLİ VE İRFAN TUNA’YA YANIT: 


İŞTE GEÇMİŞTE CUMHURİYET’İ BÖYLE SAVUNDUNUZ!  BÖLÜM 1






İşçi Partisi’nin Kürt sorunu konusundaki sözde “çözüm” önerilerine ve Kemalizm üstünde kurmaya çalıştığı ipoteğe yönelik eleştirilerimiz beklenildiği gibi hakaretler ve yalanlarla karşılandı. 

      Aydınlıkçılarla hakaretlerin havada uçuşmadığı, iftira ve yalanların değil toplumsal ve tarihsel olguların esas alındığı bir tartışma yapmak ne zaman mümkün olacak acaba? Bu siyasal grubun Türkiye’de bu kadar tecrit edilmiş ve ister sağda olsun ister solda neredeyse her kesim tarafından dışlanmış olmasında bu seviye sorunu da önemli bir rol oynuyor. 

     Kırk yıllık siyasi geçmişlerinde kırk defa rota değiştirmelerine rağmen, seçimlerde 70 milyonluk Türkiye’de ancak orta büyüklükteki bir kasaba nüfusu kadar oy alabilen bu partinin, eğer toplum tarafından dikkate alınmak istiyorsa yapması gereken iki basit şey var aslında… Birincisi, kamuoyunun karşısına çıkıp geçmişleriyle ilgili göstermelik değil ciddi ve tutarlı bir özeleştiri yapması ve özür dilemesi… İkincisi de Türkiye’nin diğer ulusal güçlerine de saygılı davranmayı öğrenip haddini bilmesi… Aksi takdirde bir kırk yıl daha kendileri söyleyip kendileri dinleyecekler!

Herhangi bir İşçi Partili ile kişisel hiçbir sorunum yok. 
    Çünkü hiçbirini tanımam… Onların söylediği gibi tanınmış bir insan da değilim ben. Hiçbir parti, örgüt, kurum ve kuruluşla ilişkisi olmayan, sıradan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Kemalist ve sol görüşte bir kişiyim. Kendime lider bellediğim tek insan da büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’tür! Mayıs 2011 itibarıyla yayın hayatına son veren Müdafaa-i Hukuk dergisinde 2004 yılından beri aylık yazılarım yayınlandı. Ekim 2009 tarihinden beri de Ulus gazetesinde köşe yazıları yazıyorum. 
     İşçi Partililer ve merak edenler, yazılarıma bakıp benim neleri, hangi inanç ve kararlılıkla savunduğumu görebilirler. Böylece hakkımda ileri sürülen iddiaların, uydurulan yalanların, atılmaya çalışılan iftiraların hangi temele dayandığı da ortaya çıkar.
    İşçi Partisi’nin, Türkiye’deki sol ve sosyalist parti ve örgütlerin neredeyse tamamı tarafından dışlanmış olmasına rağmen kendisini bilimsel sosyalist (Marksist) olarak tanımlaması ve kadrolarının da bilimsel sosyalist (Marksist) olduğunu iddia etmesi beni ilgilendirmiyor. Ama kendi yorumunu ve bakış açısını dayatarak Kemalizm üzerinde ipotek kurmaya çalışmasına sıradan bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak itirazım var. Bu muhalefetimi de, adı geçen grubun tutarsızlıklarını ve Cumhuriyet ilke ve değerleri açısından kirli geçmişini kendi dergi ve kitaplarında yazdıklarından alıntılar yaparak ortaya koyuyorum. Bir Cumhuriyet yurttaşı olarak anayasal hakkım olan düşünce ve ifade özgürlüğümü kullanmamı İşçi Partililer hakaretler, yalanlar ve iftiralarla önleyemeyeceklerdir.

    Bu çerçevede şahsıma yöneltilen yakıştırmaların son örneğini Teoman Alili isimli İşçi Partili “ Serdar Ant ve Benzerlerine Cevap: Bugün İşçi Partisi Düşmanlığı Gladyo’nun Safında Yer Almaktır ” yazısında dile getirdi. Teoman Alili’nin yazısının içeriği ayrıca tartışılabilir. Ama beni kendi kafasındaki şablon içinde bir yere oturtmaya çalışıp Gladyo’nun safında göstermeye çalışması, ancak hayal gücünün genişliğini gösterir. Örneğin Teoman Alili yazının girişinde ırkçılıktan bahsetmiş! 

    Doğu Perinçek’in sözde “bağımsız, özgür ve çağdaş Kürdistan”  nitelemesini eleştirdik, “gönüllü ve eşitlik temelinde inşa” ya da “birleşik Türkiye” diyerek örtük bir şekilde KÜRDİSTAN pazarlaması yapmasına karşı çıktık diye mi "ırkçı" ve “Gladyo’nun safında” olduk? Teoman Alili ve benzerlerine göre Kürdistan mavalına muhalefet edince “ Gladyonun safında ” oluyoruz, Perinçek gibi “ bağımsız, özgür, çağdaş Kürdistan”ın nasıl olacağı konusunda ayrılıkçı Kürtçülere akıl verirsek  “yurtsever”, öyle mi! Hadi oradan! Teoman Alili boş lafları bıraksın da bu Kürdistan neresiymiş onu açıklasın bize! Kaldı ki İşçi Partisi yayın organlarını izleyenler, partinin görüş ve politikalarını desteklemeyen neredeyse hemen herkesin ya “Fetullahçı” ya “Gladyocu”  şeklinde nitelenerek karalanmaya çalışıldığını da bilirler. En sonunda bu sıfata ben de mazhar oldum demek ki!

Teoman Alili'nin yazısında, söylediklerime yanıt olacak tek kelime yok. Kafasındaki şablona beni de yerleştirmeye çalışıyor, o kadar… Şimdi ben de kalsam onunun şahsına yönelik mesnetsiz ithamlarda bulunsam, ne olacak sanki? Kimin sesi daha çok çıkarsa o kişi mi haklı olacak? Hakaretler havada uçmaya başlayacak! Sanırım istenen de bu!

Teoman Alili mesnetsiz yakıştırmaları bir yana bıraksın ve madem bilimsel sosyalist olduğu iddiasındadır o zaman o düşünceye yakışır şekilde davranıp açık ve dürüst olsun. Doğu Perinçek'in son yazısında üstü kapalı olarak ifade ettiği "bağımsız, özgür çağdaş Kürdistan" önerisi konusunda ne düşünüyor acaba? "Eşitlik ve gönüllü birlik temelinde yeniden inşa" konusundaki eleştirilerimi yanıtlasın! İşçi Partisi'nin Kürtlere "elbette"diyerek "yerel düzeyde iktidar" vaat etmesinin, önce özerklik ve daha ileri aşamada da federasyonun bir ilk adımı olup olmadığı konusunda ikna edici bir çift laf etsin!

Teoman Alili de Doğu Perinçek gibi “ABD ile birleşip Kürdümüzü bastırma hayal ve gafletine son verilmelidir” diye mi düşünüyor? Önce buna yanıt versin!

Teoman Alili de, Mehmet Bedri Gültekin gibi “Yanlış anlaşılmasın. ‘Dağdan inen PKK’lılar niçin bırakıldı, cezalandırılsın’ demiyoruz. Tam tersine Kandil’de ve Türkiye’nin dağlarındaki toplam beş bin, altı bin PKK’lının silahlarını bırakması ve toplumumuzun bir parçası olarak normal yaşamlarına dönmesi, istiyorlarsa yasalar çerçevesinde siyaset yapmalarına kimsenin bir diyeceği olamaz, olmamalıdır” şeklinde mi düşünüyor! Önce buna yanıt versin!

Teoman Alili bu konularda tek bir laf etmiyor, ama oturmuş hariçten gazel okuyor!

Karşı karşıya olduğumuz durum İşçi Partisi yetiştirmelerinin saptırmalarını kaldırmayacak kadar ciddidir. Türkiye, tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. Seçimlerden sonra yapılması planlanan yeni anayasa ile “demokratikleşme” adı altında gerçekleştirilecek düzenlemelerin devletin üniter ve ulusal yapısını ortadan kaldırma tehlikesi gündemdedir. İktidar partisi AKP ile ana muhalefet CHP’nin “Kürt sorunu”nu çözmek adına teslimiyetçi bir tavırla sürece uyum sağlayacakları görülüyor. CHP’nin, Avrupa Özerklik Şartı’nı, bu metin Meclis’te kabul edilirken konulan kimi çekinceleri kaldırarak uygulamayı vaat etmesi bu bağlamda dikkat çekici ve endişe vericidir. AKP’nin ise bugüne kadar “Kürt açılımı” adı altında yaptıkları bundan sonra yapacaklarının teminatıdır! PKK’lılar için Habur’da “çadır mahkemesi” kurulmasından, iddialara göre kimi devlet yetkililerinin terör örgütü elebaşı Öcalan ile görüşmesine kadar uzanan birçok gelişme AKP’nin önümüzdeki dönem için nasıl bir perspektife sahip olduğunu göstermektedir. Cumhuriyetin üniter ve ulusal yapısına yönelik saldırılar karşısında dik bir duruş sergileyen MHP’nin ise kaset şantajlarıyla yıpratılmaya ve Meclis dışına itilmeye çalışılması düşündürücüdür!
Ne acıdır ki bütün bu gelişmeler karşısında, birkaç yurtsever aydının etkisiz kalan muhalefeti dışında, Türkiye’nin Kemalist kesimlerinin örgütsel bir tepkisi yoktur. Ama “Cumhuriyet’i savunmak”, “ulusal birlik ve bütünlük”, “Kemalist devrimi tamamlamak” gibi ifadelerle süslenmiş, “ulusalcı” görünümdeki bir politika, Türkiye’ye dayatılan özerklik ve federasyon temelindeki bölünme projelerine sanki bir alternatifmiş gibi sunulmakta ve ulusalcı saflarda ne yazık ki etkili olabilmektedir. Kendini “bilimsel sosyalist” olarak tanımlayan İşçi Partisi’nin özerklik ve federasyona yumuşak geçiş öneren yaklaşımı bir çözüm olarak benimsenecek midir? Doğu Perinçek’in topluma ulusalcı bir söylemle yutturmaya çalıştığı sözde “birleşik Türkiye”nin parçası olacak, sözde “bağımsız, özgür ve çağdaş Kürdistan” yaklaşımı kabul edilecek midir?

İşte soru ve sorun budur!

***
Bir başka İşçi Partili, İrfan Tuna da Güncel Meydan sitesinde yayınlanan “Evet, Böyle Oluyor Cumhuriyet’i Savunmak” başlıklı yazısında 1980 öncesi yayınlanan Aydınlık gazetesinden birkaç manşet aktararak İşçi Partililerin geçmişte nasıl “yurtsever” bir çizgi izlediklerini kanıtlamaya çalışıyor. Ne var ki İrfan Tuna ve İşçi Partiler, 1979’da PKK ve Öcalan’a bu kadar “düşman” iken, 1980’lerin sonunda ve 1990’ların ilk yarısında depreşen “PKK aşklarını” bir türlü açıklayamıyorlar.
Ey “bilimsel sosyalist” Aydınlıkçılar! PKK’nın yaptığı katliamları ve terör eylemlerini, bilimsel sosyalist teorinin neresiyle savunacaksınız? Öcalan ve katilleri, kundaktaki Kürt bebeleri ile vatan savunması yapan Anadolu delikanlıları arasında ayrım gözetmezken, Aydınlık grubunun bu terör eylemlerini ve katliamlarını onaylar tutumu mudur, bilimsel sosyalizme uygun olan?

Şimdi İşçi Partisi lideri, 1990’ların başında da 2000’e Doğru dergisi Genel Yayın Yönetmeni olan Doğu Perinçek’in ve İşçi Partisi’nin öncülü olan Sosyalist Parti’nin Genel Bakanı Ferit İlsever’in, Bekaa’da terör örgütü lideri Öcalan ve PKK teröristleriyle nasıl kucaklaştıklarını ne çabuk unuttunuz! Öcalan ile Perinçek’in birbirlerine çiçekler verirken kameralara gülücükler atarak poz verdiklerini, hatta Perinçek’in PKK militanlarını askeri birlik denetleyen bir komutan gibi selamlayıp tek tek tokalaştığını ne çabuk unuttunuz? Merak eden internete girip İşçi Partisi ya da Doğu Perinçek adına bir tarama yaparsa, ilk karşılaşacağı bu ibretlik resimler olur!






1990’larda İşçi Partisi yöneticileri, PKK lideri ve teröristlerle kucaklaşırken, Güneydoğu’da her gün onlarca vatan evladı toprağa düşüyor, şehit oluyordu! Ama 2000’e Doğru dergisinde yayınlanan Türk askerinin değil, PKK teröristlerinin Ölüm ilanlarıydı! İşte bir örnek…


2000’e Doğru dergisi…
Tarih: 27 Mart-2 Nisan 1988…
Yıl: 2, Sayı: 14, Sayfa: 29.

Dergide yayınlanan ilan bir şiirle başlıyor:

Eserindir devrim yolu
Yüreğimiz sevgi dolu
Dağlarımın kızıl güllü
Agit kardaş izindeyiz.

Sönmez devrimin alevi
Devraldık kutsal görevi
Uyandırdın koca devi
Agit kardaş izindeyiz.

Ve şöyle devam ediyor ilan:

“Mahsum Korkmaz (Agit)
'Kahramanlara en çok ihtiyaç duyulan dönemde' bu görevi onurluca yerine getiren ve şehit düşen MAHSUM KORKMAZ'ı (Agit) saygı ile anıyoruz. O'nun ölümsüzlüğünün yıldönümünde iki yıl geçti aradan… Geçse de yıllar yılı… Yaşarız yine her martta… Her gün, her saat… Taptaze ve yüreğimizin en derininde… En sıcak köşesinde acısını çekerek unutmayacağız. O her zaman gözlerimizde hırs, yüreğimizde gurur… Elimizde direniş ve özgürlük bayrağı… Ankara'dan Bir Grup Yurtsever-Devrimci"

2.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder