OLMAYACAK ŞEYLER..,
Birbirini izleyen şaşırtıcı olumsuzluklar karşısında tepkisiz bir toplum yaşamı geleceğe ilişkin endişeleri artırıyor. Açıklanan eleştiriler, kınamalar, vurgulanan aykırılıklar, çelişkiler ve sakıncalar kimsenin umurunda değilmiş gibi kendi içine kapanan bir toplum görünümü veriyor. İktidar yandaşı iş çevreleri, medya kesimi, kimi yardım ve olanaklardan başka bir şeyle ilgilenmeyen, iktidarın verdiklerinin kesileceğinden korkan işçi, çiftçi, esnaf yurttaşlar. Muhalefetin yetersiz çabaları bir yana, siyasal gelgitleriyle iktidarın ekmeğine yağ-bal süren tutuk, donuk, lâfçı, gittikçe güven yitiren karışık kesimi.
Hukuk devleti niteliğindeki yitikler nedeniyle giderek karakterinden yoksun kalan demokrasinin siyasal cilveler düzenine dönüşmesi başlıca sorun durumunda. “Başbakanlık darbesi” sayılacak oluşum, rejimin ufkundaki kara bulutların habercisi. AKP’ye genel başkanı, cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan Bay RTE atadı. AKP’liler “Olur” demek zorunda kaldılar.
Seçim sayılırsa, seçen AKP delegeleri değil, Bay RTE, awnayasadaki aşırı yetkilerini yetersiz bulup daha ağır, daha sert ve daha istediği gibi yönetmek için “ Başkanlık sistemi ” dayatmalarını artıran Bay RTE’nin buyruğundaki milletvekillerinin dokunulmazlık konusundaki aykırı ve yararsız düzenlemeye katılmaları yapısal bozukluğun ilginç belirtilerini veriyor. Başkanlık sevdasının ateşi bacayı sarmış, çatıya ulaşmıştır. anayasaya aykırı Yargıtay ve Danıştay operasyonu ortada.
Her gün beş-on şehidin geldiği ortamın sorumlularını soran yok. “Yargı bağımsız değil ki tarafsız olsun. Çünkü yargının tarafsız olduğuna güvenimiz yok” (Cumhuriyet 8 Mayıs 2016, Ali Sirmen), sonra 19 Mayıs 2016 günlü Cumhuriyet’in 7. sayfasındaki “Vicdansız Karar” başlığı ile 3. Sayfasındaki Prof. Dr. Emre KONGAR’ın “Anayasasız yargı hiçtir” başlıklı yazısındaki anlamlı değinmeler, hukuk bilginlerinin eleştirileri, öbür yansız yazarların yazılarındaki olumsuz nitelemeler (skandal karar gibi), hukuksuzluktan yakınmaları içeren yazılar, ilgililerin tutumlarındaki boşluğu açıkça ortaya koymaktadır. Hukuksuzluğun tırmanışı, rejimin tükenişidir.
HAYRET
Çıkar, vicdanı nasıl susturup kurutuyor. Tarihsel olayların ulusal bilinçteki yerinin sıcaklığı dururken hakların ve özgürlüklerin güvencesi hukuku çiğneyerek demokrasinin temelini yıkmaya, karanlığı çekmeye nasıl katlanılır? Yayın yasakları ve yavşaklık dökülen konuşmalarla gerçekleri yadsıyıp kazanımlar nasıl yıkılır, onlardan nasıl yoksun kalınır?
Özgürlükler yalnız iktidar ve yandaşları için anlam taşıyorsa ulus karanlıkta demektir.
Yarınlarda devrim muhafızlarının kapıları çalmayacağına, yolda çevirmeyeceğine nasıl güvenilir?
Devletin özgün öğeleri olarak birbirini denetleyen yasama, yürütme ve yargı erkleri, ulusal varlığın kurucu, hukuksal dayanaklarıdır. Bunların bir elde toplanması ya da işlevlerini yapamaz duruma düşmeleri -düşürülmeleri, hukuksal çöküş, siyasal yıkımdır. Bağımsız olmayan yargının yargı olmadığı gerçeğini görmeyenler kendi kendilerinin cellâdıdır. Bağımsızlıktan sorumlu olanlar da önce yargıçlardır. Duygusallığı, yandaşlığı, karşıtlığı, kişisel eğilimlerini görevi dışında tutmayan, aklının ve vicdanın sesi olan adaleti yaşama geçiremez. Yargıcın yansızlığı, bağımsızlığının özüdür. Hukuk görevlisi olarak adaleti belirlemek, kutsal çalışmasıdır.
Ulusal aydınlığı siyasal karanlıklara tutsak kılmamak için adalet dağıtanlara büyük sorumluluk düşmektedir.
Yararlanıp yaslandıkları anayasanın değişmesini istedikleri kuralları söylemeyip yalnız “Atatürk milliyetçiliği, lâiklik, Türk Ulusu, Türk Devrimi”yle ilgili kuralları nedeniyle “Yaşlı ve sakat anayasa” nitelemesini yapan iktidar sözcülerinin bilgi yoksunluğu ile niyet bozukluğu açıktır. Öte yandan günümüz aykırılıklarını eleştirirken bunların “…cumhuriyetin tek parti ve tek adam tarihinden izler taşıdığı”nı ileri sürmek de nankörlük ötesi bir kötü çıkıştır.
Siyasal çıkarları için anayasanın öngördüğü olağanüstü önlemleri göz ardı edip tam bir savaş ortamına giren Güneydoğu’dan yükselip yoğunlaşan acıların sorumlusu da iktidardır. Olumsuzlukların iktidara güç kattığı, oyunu artırdığı bir durum, şaşırtıcı olmaktan çok düşündürücüdür. Aydınlara, ilericilere, temiz inançlılara,
Atatürkçülere, muhalefete büyük sorumluluk düşmektedir.
Tarihin suçlamasını kimse silemez ve kaldıramaz.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder