NASIL..,
YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN
18 Temmuz 2016
İktidarı dinlendiren uzun dinlence günlü Şeker (Ramazan) Bayramı'nı 145 ölü, 540 yaralı ile geride bıraktık. Düzensizlik ve ilgisizlik nedeniyle acılara boğan bayram trafiği yanında siyasal trafik de yoğundu. İnanç sömürüsünü beceri sayanların namaz, mezarlık ve ev ziyaretleri içtenliksiz sözler ve yaklaşımlarla sürdü. Eski bayramları her yönüyle aratan ortam şehit haberleriyle de yürekleri yaktı. Ulusal yapının değerini bilmeyenlerin neden olduğu olaylar, özellikle ayırımcı partizanlık, karşıtlıklar, haksızlık ve hukuksuzluklarla tırmanan adaletsizlikler, insanlıkdışı durumlar toplumsal dokudaki bozukluk ve ilişkilerdeki çözülmeyi ortaya koymaktadır.
Şaşırmamak olanaksız. Bayramda nasıl gülebildiler, ağızları nasıl tat aldı? Şehitlerin cenaze törenlerindeki görünümler, yakınlarının acılı sözleri, sorumlu katlardakilerin hiçbir şey olmamış gibi davranmaları yanında terörün sonuçlarından oy toplamaya çalışmaları çelişkisi düşünceleri ağırlaştırıyor. Her şey düzgün ve yolundaymış, hattâ başarı üstüne başarı kazanılıyor görüntüsü veriliyor. Oysa yaşamsal ve ulusal ilkeler başta tam bir çöküntü ve yıkıntı var. Binaların, köprülerin yıkılması duygu ve düşünce alanındaki yıkıntıdan daha önemli değildir. Bu bağlamda büyük kırılma yaşıyoruz.
İktidara yaranmak isteyen kişiliksizlerle niteliklerini saklayarak her dönemin adamı olan ikiyüzlüler, toplumsal bağları bir bir koparmaktadır. ATATÜRK'ün Gençliğe Seslenişi'ni okumak suç sayılmakta, 10. Yıl Marşı'nı söylemek soruşturma konusu yapılmakta, “Ne Mutlu Türk'üm Diyene!” özdeyişi, Öğrenci Andı ile “T.C.” simgesi yasaklanmaktadır. Yalakalık ve uşaklık artmakta, siyasal etkinliklere yandaşların katılımı için her yol denenmektedir. Anlam bağlamında günümüzün en büyük ulusal iki sorunu, Anayasa'ya aykırılık ve yargıya güvensizliktir.
Şaşırmamak olanaksız. Bayramda nasıl gülebildiler, ağızları nasıl tat aldı? Şehitlerin cenaze törenlerindeki görünümler, yakınlarının acılı sözleri, sorumlu katlardakilerin hiçbir şey olmamış gibi davranmaları yanında terörün sonuçlarından oy toplamaya çalışmaları çelişkisi düşünceleri ağırlaştırıyor. Her şey düzgün ve yolundaymış, hattâ başarı üstüne başarı kazanılıyor görüntüsü veriliyor. Oysa yaşamsal ve ulusal ilkeler başta tam bir çöküntü ve yıkıntı var. Binaların, köprülerin yıkılması duygu ve düşünce alanındaki yıkıntıdan daha önemli değildir. Bu bağlamda büyük kırılma yaşıyoruz.
İktidara yaranmak isteyen kişiliksizlerle niteliklerini saklayarak her dönemin adamı olan ikiyüzlüler, toplumsal bağları bir bir koparmaktadır. ATATÜRK'ün Gençliğe Seslenişi'ni okumak suç sayılmakta, 10. Yıl Marşı'nı söylemek soruşturma konusu yapılmakta, “Ne Mutlu Türk'üm Diyene!” özdeyişi, Öğrenci Andı ile “T.C.” simgesi yasaklanmaktadır. Yalakalık ve uşaklık artmakta, siyasal etkinliklere yandaşların katılımı için her yol denenmektedir. Anlam bağlamında günümüzün en büyük ulusal iki sorunu, Anayasa'ya aykırılık ve yargıya güvensizliktir.
GİDİŞ
Her yere öyle AKP'li doldurulmuş, her yerde kimileri öyle AKP'li olmuş ve AKP'li yapılmış ki kimi polis okullarında neler söylenip dayatıldığına, okullarda müfettişlerin neleri gözetip istediğine, neleri kovuşturduklarına ilişkin duyduklarımız tüyler ürpertiyor. Üniversite öğretim üyelerine ilişkin tutumlar ortada. Dayanışma, görüş açıklama ve özgür düşünce, siyasal kıskaca alınıyor. Hukuksal güvencenin yoksun olduğu, adaletin gölge altında kaldığı yerde insanlık, bağımsızlık, özgürlük ve onurdan söz edilemez. İnanç yandaşlığı baskısıyla sindirilen toplumlar geleceğe sağlıklı bakamaz. Lâik Atatürk Cumhuriyeti'ni bitirmek için her şey yapılıyor ama bitiremeyecekler, kendileri bitecektir.
Yurttaşlarını değişik, çelişkili ve yakışıksız sözlerle ayıran, karşıtlarına hakaret eden, yalanı-dolanı alışkanlık durumuna getiren, konumu, katı ve sıfatıyla bağdaşmayan tutum ve davranışlar içinde olanlar bir gün sorumluluklarının yaptırımı ile karşılaşırlar. Kötüler ve kötülük için sonsuzluk yoktur.
Silâh kullanımı gittikçe artıyor. Suçlar artıyor. Yılın 7 ayında yitirilen kadın sayısı 200'e yaklaştı. Yetkili ve sorumlular ne yapıyor? Hangi önlemleri alıyorlar? Yerlerini korumaktan, iktidarlarını sürdürmek için devlet olanaklarıyla insanları okşamaya çalışmaktan başka ne yapıyorlar? Toplumsal olaylar ortada. Adaletle ilgili durumlar ortada. Üniversiteler ve kitle örgütlerinin, medyanın durumu ortada. Eğitim-öğretim, sağlık, ekonomi, çevre, kent, göçmen sorunları ortada. Bunca işsiz yoksul ve yoksun yurttaşımız varken bir de Suriyeli sevdası, iktidara yandaş seçmen kazanmak için, Beştepe'yle gündeme oturtuldu.
“İyileşme”den söz edenlerin vereceği örnekler bekleniyor. Siyasal yalanlar artık kimseyi kandırmıyor, aldatmıyor. Şehit ailelerinin oturduğu kerpiç konutları düşünmüyorlar.
Teröristler kimlerin zamanında ülkeye girdi? Kimlerin zamanında yer edindiler? Mağaralara nasıl yerleştiler? Nasıl ev tutup yer açtılar? Silâhları, cephaneleri kimlerin zamanında taşıdılar, getirdiler, nasıl sağladılar? Tonlarca patlayıcıyı nasıl ülkeye soktular, köprü altlarına, geçitlere nasıl ve ne zaman yerleştirdiler? Yollar denetimsiz bırakılmasa, istihbarat etkin olsa, yaşam malzemeleri, araç- gereçler depolanabilir miydi? Yönetimlerinde bu olaylar gerçekleşenlerden hesap sorulmayacak mı? Şehitlerin kanı yerde mi kalacak, suçlular yakalanmayacak mı? Kentlerde onlarca araç yakılıyor. Yakanlar yok. İzlendiler mi, araştırıldılar mı, yakalandılar mı? İşbirlikçileri kimlerdi, akçalı olanakları nasıl ediniyorlardı? Nasıl, nasıl?
Yurttaşlarını değişik, çelişkili ve yakışıksız sözlerle ayıran, karşıtlarına hakaret eden, yalanı-dolanı alışkanlık durumuna getiren, konumu, katı ve sıfatıyla bağdaşmayan tutum ve davranışlar içinde olanlar bir gün sorumluluklarının yaptırımı ile karşılaşırlar. Kötüler ve kötülük için sonsuzluk yoktur.
Silâh kullanımı gittikçe artıyor. Suçlar artıyor. Yılın 7 ayında yitirilen kadın sayısı 200'e yaklaştı. Yetkili ve sorumlular ne yapıyor? Hangi önlemleri alıyorlar? Yerlerini korumaktan, iktidarlarını sürdürmek için devlet olanaklarıyla insanları okşamaya çalışmaktan başka ne yapıyorlar? Toplumsal olaylar ortada. Adaletle ilgili durumlar ortada. Üniversiteler ve kitle örgütlerinin, medyanın durumu ortada. Eğitim-öğretim, sağlık, ekonomi, çevre, kent, göçmen sorunları ortada. Bunca işsiz yoksul ve yoksun yurttaşımız varken bir de Suriyeli sevdası, iktidara yandaş seçmen kazanmak için, Beştepe'yle gündeme oturtuldu.
“İyileşme”den söz edenlerin vereceği örnekler bekleniyor. Siyasal yalanlar artık kimseyi kandırmıyor, aldatmıyor. Şehit ailelerinin oturduğu kerpiç konutları düşünmüyorlar.
Teröristler kimlerin zamanında ülkeye girdi? Kimlerin zamanında yer edindiler? Mağaralara nasıl yerleştiler? Nasıl ev tutup yer açtılar? Silâhları, cephaneleri kimlerin zamanında taşıdılar, getirdiler, nasıl sağladılar? Tonlarca patlayıcıyı nasıl ülkeye soktular, köprü altlarına, geçitlere nasıl ve ne zaman yerleştirdiler? Yollar denetimsiz bırakılmasa, istihbarat etkin olsa, yaşam malzemeleri, araç- gereçler depolanabilir miydi? Yönetimlerinde bu olaylar gerçekleşenlerden hesap sorulmayacak mı? Şehitlerin kanı yerde mi kalacak, suçlular yakalanmayacak mı? Kentlerde onlarca araç yakılıyor. Yakanlar yok. İzlendiler mi, araştırıldılar mı, yakalandılar mı? İşbirlikçileri kimlerdi, akçalı olanakları nasıl ediniyorlardı? Nasıl, nasıl?
DEĞERLENDİRME
Tepkileri ve istekleri hukuk içinde kalarak, herkesin desteğini alacak biçimde açıklamak varken darbe yoluyla sonuç almak girişimi çağ dışı bir çabadır. Hukuka yaklaşımı kınanan iktidarın ezan ve sokağa çağrılı karşı çıkışlarıyla sömürüp yaralamaya çalışacağı bir olayı asla uygun bulmuyoruz. Demokrasiye bağlılıkla toplumsal barış ve ulusal dayanışma çağrımızı bir kez daha yineliyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder