Türk Milleti Türkiye’nin Bölündüğünü Görmüyor mu?
Yazar: Ümit Özdağ
28 OCAK 2015 ÇARŞAMBA
Seçmen oy verirken, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye’de de çoğu kez kapsamlı tek yanlı bilgilendirme ve yönlendirmenin de etkisi altında kalarak, orta ve uzun vadeli milli stratejik çıkarlar değil, kısa vadeli bireysel çıkarlar merkezli oy kullanırlar. Demokrasilerde seçmenin bir bölümü, bunun çoğunluk dahi olmasına gerek yoktur ve genellikle en büyük azınlığı oluşturan seçmen kesimi ülkenin tamamının kaderini belirler. Sonuçta herkes gibi onlar da başlarına geleni anladıkları zaman genellikle çok geç olur. Seçmende genellikle şükran duygusu da gelişmemiştir. Örneğin İngiltere’yi 2. Dünya Savaşı’ndan çıkaran İngiltere Başbakanı Churchill savaştan hemen sonra yapılan ilk seçimleri kaybetmiştir. Keza 1922’de Mustafa Kemal Paşa İzmir’i Yunan işgalinden kurtarmış olmasına rağmen zaten perişan olan ülke ekonomisi 1929 Dünya Ekonomik Buhranı'nın da etkisi ile daha da yıprandığı bir dönemde İzmir’de miting yapan muhalefet partisinin liderine İzmirliler “kurtar bizi” diye bağırmışlardır. Özetle seçmen kendisini merkeze koyduğu bir rasyonellik ile hareket ederek oy vermektedir.
Ancak olağanüstü zamanlarda seçmen davranışı değişir. Seçmen bireysel kısa vadeli menfaatlerini erteler ve uzun vadeli toplumsal menfaatleri ön plana çıkararak oy kullanır. Türkiye’de seçmenin çok önemli bir bölümü hala Türkiye’nin bir beka sorunu yaşadığını düşünmemektedir. Bu da Türkiye’nin hızla çok büyük bir tehdit süreci içerisine sürüklenmesine neden olmaktadır.
Kadir Has Üniversitesi tarafından 4-14 Aralık 2014’de yaptırılan bir kamuoyu araştırmasında deneklerin %33’ü işsizliği, %12.8’i ekonomik krizi en büyük sorun olarak görürken, %13.9’u terörü, %8.6’sı Kürt Sorununu en büyük sorun olarak görmektedir. Diğer bir ifade ile %45’lik bir çoğunluk ekonomik merkezli sorun algısı içinde. %8.6’lık Kürt sorunu tanımını yapanlar büyük ölçüde HDP kitlesini oluşturanlar. Türkiye’nin bir felakete sürüklendiğini görenler ise, “en büyük sorun terör” diyen %13.9’luk dilim ile sınırlı kalıyor.
Oysa bir başka soruda deneklerin %46.2’si “Türkiye’nin bölünme tehdidi ile karşı karşıya olduğunu” %43.7’si “Türkiye’nin bölünme tehdidi ile karşı karşıya olmadığını” düşünürken, %10.1’i ise bu konuda fikrinin olmadığını söylüyor. Demek ki, Türkiye’nin bölünme tehdidi ile karşı karşıya olduğunu düşünenlerin önemli bir bölümü hala terörü en önemli sorun olarak görmüyor. Türkiye’nin bölünme tehdidi ile karşı karşıya olduğunu düşünenlerin %74.5’i kendilerini Kemalist/Cumhuriyetçi olarak nitelendiriyor. %58.9’u milliyetçi, %54’ü sosyal demokrat, %46’sı sosyalist. Ve %23.7’si muhafazakar olarak görüyor. Muhafazakarların %11.6’sının bu konuda bir fikri yok. %64.7’si ise bölünme tehlikesi yok diyor.
Meseleyi sadece muhafazakarlık ile izah etmek mümkün değil. AKP’nin bir çok şeyi laikçi tavrın en azından politik akıldan yoksun ve sosyolojik gerçeklikten uzak tavrı karşısında türbanın altına gizlediği bir gerçek. Ancak konuyu sadece türban ile de izah etmek mümkün değil. AKP’nin oy tabanında sosyal yardımlar çok önemli bir temel oluşturuyor. Bu sosyal yardım politikasının çok akıllıca şekillendirildiğini görmek lazım. Netice olarak Gezici Araştırma Şirketi tarafından yapılan ve 26 Ocak 2015’de Sözcü gazetesinde yayınlanan araştırmadan çıkan sonuç sosyal yardım-AKP oy tabanı ilişkisini somut bir şekilde göstermektedir. Deneklerin %74.2’si sosyal yardım almadığını belirtirken, sosyal yardım alanlar %24.6’dır. Sosyal yardım alanların %88.5’i AKP’ye, %2.3’ü CHP’ye, %3.4’ü MHP’ye ve %4.6’sı HDP’ye oy vermektedir.
Muhafazakar-sosyal yardım bloğunun oluşturduğu taban ya Türkiye’nin bir felakete sürüklendiğini a) görmüyor, b) görüyor ancak Erdoğan bir şekilde halleder diye kendisini kandırıyor, c) görüyor ve umursamıyor noktasındadır.
Önümüzdeki seçimler Türkiye’nin uçurumdan önce son çıkışı olarak görünüyor. Bu da muhalefet partilerinin önüne çok büyük bir görev koyuyor. Bu görev Türkiye’nin büyük bir kriz ile karşı karşıya olmadığına inanan muhafazakar seçmen dilimine ulaşarak tehdidin büyüklüğü konusunda onları uyarmaktır. Özellikle 2007 sonrasında yapılamayanı önümüzdeki birkaç ay içinde yapmak mümkün mü? Teorik olarak mümkün. Ancak pratikte bu hedefin gerçekleşmesi için gereken medya-haber-sivil toplum örgütleri ağının mevcut/etkin olmadığı görülüyor. İnşa edilebilir mi? Evet. Ancak gerek Türkiye’nin bir felakete sürüklendiğini görenler gerek görmeyenlerin önüne konulması gereken sadece tehdidin varlığı değil, aynı zamanda tehdidin nasıl aşılacağıdır. Muhalefet kendi çözümünü koymadığı sürece tartışma ve propagandanın çerçevesini “AKP’nin çözümü” belirliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder