Dersim Yalanları ve Gerçekler,
Özgür Erdem.
Yalan 1: İsyan bastırılırken 100 bin kişi öldürüldü.
İsyanın elebaşları mahkemede. Atatürk rejimi, bu elebaşlarından sadece 7’sini idam etti. Diğerlerini ise batıya sürmekle yetindi. Elebaşlarını bile öldürmeyen, mahkemelerde yargılayanlar çocukları niye katletsin?
Nasıl ki, sözde Ermeni soykırımı iddialarında “1.5 milyon Ermeni öldürüldü” palavraları yıllardır söylene söylene bir gerçekmiş gibi beyinlere kazınmışsa, aynısı sözde Dersim katlimaylı ilgili yapılmak istenmektedir. Bu iki yalan da gerçekten eşit derece uzaktır.
Dersim katliamıyla ilgili verilen rakamlar her şeyden önce nüfus istatistikleriyle örtüşmemektedir. 100 bin kişinin katledildiği iddia edilmektedir, ancak Tunceli’nin 1935 ve 1940 yılındaki nüfus rakamları ortadadır: 1935’te 101 bin. 1940’ta ise 95 bin!
Aradaki 6 bin sayılık farkın tümü de öldürülen insan değildir elbet. Zorunlu göçe tabi tutulanların sayısı da isimleri de bellidir.
Bu kuyruklu yalan bir de resmi kaynaklara dayandırılmaktadır! Halbuki, hiçbir resmi kaynakta 100 bin kişi öldürüldüğünden bahsedilmemektedir. Kimileri Genelkurmay belgelerinde “13 bin” kişinin öldürüldüğünün yazılı olduğunu söylemektedir ama böyle bir belge de yoktur. Ölü rakamlarıyla ilgili verilen tek resmi rakam şudur: “Tarama bölgesinden ölü ve diri 7.954 kişi çıkarılmıştır.”
Bu, “1938 Yılı Tedip Harekâtı”nın sonuç raporunda verilen rakamdır. Bu harekâtın amacı, Tunceli bölgesinin bütün eşkıya ve isyancılardan arındırılmasıdır. Şehir tamamen bir çembere alınmış ve köyler, ahırlar, mağaralar, ağaç kovukları da dahil olmak üzere bütün bölge karış karış taranarak kanun kaçakları yakalanmıştır. Bunlardan silahla karşılık verenlerle doğal olarak çatışmaya girilmiştir, ancak büyük çoğunluğu canlı olarak yakalanmıştır.
Bütün bu harekatta ölü ya da diri yakalanan insan sayısı da görüldüğü gibi 7.954’tür. Dönemin Tunceli nüfusunun %10’undan az bir rakamdır. Dolayısıyla “çoluk çocuk demeden, yaşlı genç ayırt etmeden katliam” gibi palavraların hiçbir dayanağı yoktur.
Yalan 2: Çocuklar kurşuna dizildi, hamile kadınlar öldürüldü...
Sözde Dersim katliamıyla ilgili anlatılan efsanelerden en yaygın olanı çoluk çocuk demeden bütün Dersimlilerin kurşuna dizildiğidir. Hatta sözde görgü tanıkları bu yalanların kanıtı olarak gösterilir.
Halbuki isyanın üç önemli liderinden Alişir isimli olanı öldürülmüş, Nuri Dersimi Suriye’ye kaçmış, Seyit Rıza ise sağ yakalanıp yargılandıktan sonra idam edilmiştir. İsyana destek olan aşiretlerin liderlerinden de sadece 7’si idam edilmiştir. Diğerleri zorunlu göçe tabi tutulup batıya sürülmüştür.
Atatürk iktidarının katliam yapmak gibi bir niyeti olsa, neden isyan liderlerini batıya sürerken çocukları katletmeyi tercih etsin? Gerçekten bir katliam olsa, isyan liderleri sağ bırakılır mıydı?
Yalan 3: Resmi raporlara göre 13 bin kişi öldürülmüş.
İşte sözde katliamın sözde belgesi (sağda).
Üzerinde hiçbir resmi mühür, imza yok! Daktiloyla hazırlanmış herhangi bir çizelge. Bu belgeyi evinde daktilo olan herhangi birisi hazırlayabilir!
Yalan 4: İsyandan sonra 100 bin insan zorla göçertildi.
Bir başka büyük yalan... Resmi raporlarda zorunlu göçe tabi tutulan herkes isim isim bellidir. Toplam sayı ise 3.470’tir. Üstelik aşiretlerin tümü birden göçertilmemiştir. Her aileden 10 kişi seçilmiş, isyana destek veren 347 aile batıya sürülmüştür. Bu da zorunlu göçün bölgeyi Dersimlilerden arındırmak değil, isyancıların gücünü azaltmak olduğunun en güzel göstergesidir.
Atatürk iktidarının verdiği rakamlara inanmayanlar için nüfus istatistiklerini tekrar hatırlatmak gerekecektir: 1935’te 101 bin olan Tunceli nüfusu 1940’ta 95 bine inmiştir. Yani, Dersim’den 100 bin kişinin göç etmiş olması mümkün değildir. Toplam nüfus zaten o kadardır.
Yalan 5: Munzur suyu kan akmıştı.
Necip Fazıl
“O kadar çok insan öldürülmüştü ki, Munzur suyu kan akmıştı.” Bu da herhalde sözde Dersim katliamıyla ilgili en sık kullanılan söylencelerden birisi. İşte bu yalanın kaynağını ortaya koyuyoruz: Necip Fazıl!
Evet, Şeriatçı ve Atatürk düşmanı şair Necip Fazıl bir yazısında şöyle diyor: “Mazgirt Persemek nahiyesinin halkı doğranmakta. Merhamet sahiplerinden biri, bir ile 10 yaş arasında 20 kadar çocuğu alıp bir derenin içine saklamıştır. Vaziyet haber alınıyor. Çocukların öldürülmeleri emri veriliyor. Fakat bu emri yerine getirebilecek kimse zuhur etmiyor. En katı yürekliler bile böyle müdafaasız masum yavrulara silah kullanamayacaklarını söylemeye mecbur kalıyorlar. Nihayet karanlık suratlı bir adam bulunuyor. Ve bir dere içinde titreşe titreşe bekleyen 20 masumun işini bitiriyor. Murat suyunun kandan kıpkızıl aktığını görenler olmuştur.”
İşin çok daha vahimi, Necip Fazıl’dan bu yazıyı aktaran da Başbakan Tayyip Erdoğan!
Buyurun... İsteyen Tayyip’e inansın, isteyen Atatürk’e...
Yalan 6: Dersimliler Alevi oldukları için öldürüldü.
Bu da PKK’lıların Aleviler arasında örgütlenebilmek ve Aleviliği Türk kimliğinin dışında ayrı bir kimliğe dönüştürmek için uydurduğu yalanlardan biridir.
Dersim’de isyan eden aşiretler Alevi aşiretleridir, ancak isyanın Alevilikle hiçbir ilgisi yoktur. Zaten, Sivas, Çorum, Tokat, Malatya gibi illerimizden hiçbir Alevi topluluğu isyana destek olmamıştır. İsyan da bir Kürt isyanıdır. Dönemin Atatürk iktidarı tarafından da böyle değerlendirmiştir, isyancıların söylemi de böyledir.
Yalan 7: Dersim ismine tahammül edemeyen Atatürk,
İsyanı bastıran “ Tunç Eli ” harekâtına istinaden şehre “ Tunceli ” ismini verdi.
Dersim isyanını bastırma harekâtına katılanlara verilen madalyon (üstte). Manevranın isminin “Tunceli” olması PKK’lıların iddia ettiği gibi isyancıların üstüne “Tunç Eli” gibi inmekten değil şehrin isminin 1935’ten beri Tunceli olmasından kaynaklanıyor.
Dersim isyanıyla ilgili en bariz yalanlardan birisi de budur. Dersim isminin Tunceli olarak değiştirilmesi 1935 yılında çıkan “Tunceli Kanunu”yla gerçekleştirilmiştir.
Tunceli’deki aşiret yapısını ve feodal düzeni yıkmak için yaptığı düzenlemelerden birisi şehrin ismini de değiştirmek olmuştur. “Tunceli” ismini kabul etmemek bugün herhangi bir Atatürk devrimini kabullenmemekten farksızdır. Ortada tahammül edemeyen biri aranıyorsa o da “Tunceli” ismine tahammül edemeyen PKK’lılardır.
Yalan 8: Atatürk affetmesin diye Seyit Rıza alelacele asıldı.
Bir başka yalan da Seyit Rıza’nın Atatürk’le görüşmek istediği, af talep edeceği, Atatürk’ün 1937’deki Tunceli ziyaretinden hemen önce, bu görüşmeyi engellemek isteyenler tarafından alelacele idam edildiğidir.
Ne büyük bir tesadüftür ki, bu yalanın tanığı da bir başka sağcı siyasetçi, İhsan Sabri Çağlayangil’dir!
Bu propagandanın esas amacı Seyit Rıza’yla Atatürk’ün masaya oturacağı yalanını ortaya atıp bugün de Apo’nun ve PKK’nın masaya oturmasına Türk insanını razı etmektir.
Atatürk’ün Seyit Rıza’yı muhattap bile almayacağı açıktır. Bu görüşmenin engellendiğini iddia edenler lütfen Seyit Rıza’nın yukarıdaki fotoğrafına bir baksın.
Sizce Atatürk şu kılıktaki bir tarikat şeyhiyle görüşmeyi kabul eder miydi?
Seyit Rıza’nın Atatürk’ün Tunceli gezisinin hemen öncesinde idam edildiği doğrudur. Ancak bunun nedeni, Atatürk’ün olası bir affını engellemek olamaz.
Olsa olsa Atatürk’ün “Hâlâ asamadınız mu şu Elebaşını?” diye kızmasını engellemektir!
Trabzon Atatürk
Müzesi’ndeki harita ve altındaki levha: “Tunceli’de zuhur eden isyanda askeri durumu gösteren taktik işaretler bizzat Atatürk tarafından çizilmiştir.”
Yalan 9: İsyan bastırılırken yaşanan katliamlardan Atatürk’ün haberi yoktu.
Kimileri de akılları sıra Atatürk’ü aklamak için katliamdan Atatürk’ün haberi olmadığını iddia ediyor. Bu, her şeyden önce sözde katliamın gerçek olduğunun kabul edilmesi demektir ki, bu sinsi propagandaya kanmamak gerekir.
Gerçek ise tam tersidir. Atatürk döneminde Atatürk’ün onaylamadığı bir harekâtın yapılması mümkün değildir.
Harekâtın planlanmasını da bizzat Atatürk yapmıştır.
İnanmayan Trabzon’daki Atatürk Köşkü’ne gidip bakabilir.
Burada, Atatürk’ün üzerinde harekât planlarını çalıştığı harita görülebilir.
http://www.turksolu.com.tr/263/erdem263.htm
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder