BIÇAK !!!!
milletin önünde acılarla dolu daha çok uzun bir yol var…
Ona göre..!!!
Sözcü gazetesinin 17 Ağustos tarihli sayısı tarihsel önemde bir gerçeği yansıtıyor. “Liderler 23 yıldır aynı şeyi söylüyor… Laf çok, icraat yok” diyen Sözcü; Özal, Demirel, Çiller, Yılmaz, Ecevit ve Erdoğan tarafından geçmişteki terör eylemleri sonrasında verilen demeçler arasındaki benzerliği manşete taşımış. Bu liderler listesine Bahçeli, Erbakan, Baykal ve Kılıçdaroğlu’nu da eklemekte bir sakınca yok…
Yıl: 1988…
Özal: “Bu devlet, haince kan döken teröriste bedelini ödetecek güçtedir. Artıkbıçak kemiğe dayadı.”
Yıl: 1992…
Demirel: “Terör örgütü, şimdi de masum çocukların canını almaya başladı.Bıçak kemiğe dayanmıştır.”
Yıl: 1996…
Çiller: “Terör ya bitecek ya bitecek… Kimseye bir çakıl taşımızı vermeyiz. Bıçak kemiğe dayandı…”
Yıl: 1997…
Yılmaz: “Avrupa, terör örgütüne daha fazla kucak açmaya devam edemez. Artık bıçak kemiğe dayandı.”
Yıl: 1999…
Ecevit: “Terör örgütüne hizmet eden herkes, hesabını vermeye hazır olsun. Bıçak kemiğe dayanmıştır.”
Yıl: 2011…
Erdoğan: “Ramazan ayına hürmeten sabrediyoruz. Artık sabrımız tükeniyor. Bıçak kemiğe dayandı.”
İnsan şu söylenenleri okuyunca “ne kemikmiş be!” diye düşünmeden edemiyor doğrusu… Şimdilik Erdoğan hariç diğer bütün liderler “tarih” olmasına rağmen, Türkiye 23 yıldır kemiğe dayanmış bir “bıçak” ile yaşıyor!
Ne var ki Sözcü’nün saptamasının gerçekliği tam da bu noktada son buluyor. Sözcü, son 23 yıldır Türkiye’yi yöneten liderlerin beylik demeçlerini manşete taşımasına rağmen, gerçeğin üstüne örtülen perdeye özenle dokunmamış. Zira Türkiye’yi bu şekilde terörle iç içe yaşatan, liderleri papağan gibi aynı sözleri söylemeye mahkûm kılan gerçek, ne PKK’dır ne kör terördür. Her ikisi de aslında neden değil, sadece sonuçtur.
Türkiye’nin sadece kemiğine değil, gırtlağına dayanmış olan o “bıçak”, bağımsızlığını yitirmiş, emperyalizmin (daha açık ifade etmek gerekirse ABD ve AB’nin) baskısı ve dayatmalarıyla yaşamak zorunda olan bir ülke haline düşmüş olmasıdır. Bizzat ABD ve AB emperyalizminin onay ve desteğiyle iktidar koltuğuna oturtulan o liderler de bugüne kadar sadece havanda su dövmüşler, boş laflarla Türk milletini uyutmuşlardır.
Örneğin bitmeyen bir terörden bahsediliyor. PKK’nın neden ortaya çıktığı, nasıl geliştiği, 30 yıldır Doğu’yu nasıl mezbahaya çevirdiği üstüne çok şey söylenebilir. Ama kimse yadsıyamaz ki, terörün bugünkü haline ulaşmasında Kuzey Irak’ta oluşturulan ve bugün terör örgütünün yuvalanmasına imkân tanıyan kukla yapının ve iktidar boşluğunun da büyük rolü olmuştur.
Peki, kim yarattı Kuzey Irak’taki bu durumu ?
Yanıtı el kadar çocuklar bile biliyor artık :
çekiç Güç…
İyi de Anadolu’nun göbeğinde konuşlanan bu emperyalist müdahale ve koruma gücüne onay veren ve her 6 ayda bir onun görev süresini uzatanlar da son 23 yıldır “bıçak kemiğe dayandı” edebiyatı yapan bu “liderler” değil miydi ?
Kemiğe dayanan o “bıçağı” tutan el emperyalizmin elidir ki, 23 yıldır aynı lafları ağzına sakız eden bu “lider takımı”, o eli her defasında hararetle sıkmış, iktidar koltuğuna tırmanabilmek için her seferinde kendisine uzatılan o ele sarılmış, öpüp başına koymuştur !
Türkiye’nin lider takımının bu söylem benzerliği sadece terör konusunda mıdır sanki?
Gazete arşivleri bir taransın, geçmişte verilen demeçler, çeşitli konularda yapılan konuşmalar bir incelensin, görülecektir ki AB’ye tam üyelikten ABD ile ilişkilere, NATO’dan küreselleşmeye, IMF reçetelerinin ve Dünya Bankası programlarının uygulanmasından özelleştirmeler eliyle ulusal ekonominin tasfiye edilmesine kadar hemen her konuda Türkiye’nin lider takımı benzer nakaratları yıllardan beri yineleyip durmuştur. “Bıçak kemiğe dayandı” edebiyatı yapan lider takımının hepsi AB’ye tam üyelik yanlısıdır, NATO’yu vazgeçilmez olarak görür, hepsi özelleştirmeci ve IMF-Dünya Bankası patentli ekonomi politikalarının uygulayıcısıdır. Aralarında Amerikan üslerine ya da Türk askerinin Afganistan’dan Libya’ya kadar uzanan coğrafyada emperyalizme taşeronluk yapmasına karşı çıkanını bulamazsınız! Hiçbiri bugüne kadar ülkenin iç ve dış borç ödeme yoluyla sömürülmesine yönelik tek bir muhalif söz bile söylememiştir! O sözde “liderler” arasında Washington’dan icazet almadan siyasete atılan, Washington-Brüksel ekseninin desteği olmadan iktidar koltuğuna oturanı var mıdır acaba? İster “solcu” olsun ister sağcı, ister “milliyetçi” olsun ister dinci, bütün bu “liderlerin” ortak paydası, “büyük ağabey”in (big brother) sözünden çıkmayarak, (hatta kimi zaman neredeyse bir “sömürge valisi” görüntüsü veren bir uyumla) anamalcı sisteme bağlılık içinde küresel efendilerine sadakat gösterip Türkiye’nin içinde bulunduğu bölgede emperyalizmin adına taşeronluk yapmak olmuştur. Bu amaç doğrultusunda siyasi kariyerini geçiren, halkın gözünde tükendiğinde de yerini bir benzerine bırakan liderler, aslında Rusların o ünlü “matruşka”larından farklı değildir.
Demirel yerini Özal’a bırakmış, sonra yine aynı görevi ondan devralmıştır. Sonraki süreçte millet biraz da (aslında bir madalyonun iki yüzü gibi olan) Çiller-Yılmaz çekişmesi ile oyalanmış, “solcu” Ecevit’e her zaman olduğu gibi yatıştırıcılık görevi verilmiş ve nihayetinde bayrak “Eşbaşkan”a teslim edilmiştir. Bugün Erdoğan için söylenenler, 1990’larda Çiller, 1980’lerde de Özal için dile getirilmiyor muydu? Özal da ordu komuta kademesine müdahale ettiği için eleştiriliyor, onun zamanında da Genelkurmay Başkanı istifa ediyor, Erdoğan’ın bugün yaptığı Kürt açılımının Özal da federasyonu tartışmaya açarak öncüsü oluyor, Çiller de “Özel Örgüt” kurduğu için kınanıyordu!
Ne var ki son 30 yıllık süreçte (hatta daha öncesinde de), ordunun da bütün siyasal liderlerinde yeri ABD’nin kucağı olmuştur. Askerler ABD’nin bir dizindeyken politikacılar diğer dizinde oturmuş, Türkiye’nin askeri ve sivil oligarşisi “büyük ağabey”in gözüne girebilmek, onun işleri kendisiyle yürütmesini sağlamayabilmek için iç siyasette bitmeyen bir iktidar mücadelesi vermiştir. O zaman terör konusunda da ekonomide de dış politikada da, sosyal güvenlik, eğitim, sağlık ve diğer tüm alanlarda da geçmişte ne yapılmışsa ve gelecekte de ne yapılacaksa, Washington’un yeşil ışık yakmış olması gereklidir. Çünkü “Eş-başkan” Ankara’da oturuyorsa, “Baş-başkan” da Beyaz Saray’dadır!
Emperyalizmin dayatmaları iflas ettiğinde söylenen “bıçak kemiğe dayandı” ya da “kanları yerde kalmayacak” veya “kriz teğet geçti” türünden beylik ifadeler ise milletin ağzına verilen bir tür emzik işlevi görmüştür.
Görünen odur ki, Türkiye bir süre daha siyaset adı altında oynanan bu “Kukla tiyatrosu” ile yoluna devam etmek zorunda kalacaktır. Ta ki halkımız bağımsızlık sözcüğünün ulusal günlerde atılan nutukları süsleyen bir kavram olmayıp bir toplumun insanca, onurlu ve özgür bir şekilde yaşaması için “olmazsa olmaz” ilk koşul olduğunun bilincine varana ve Mustafa Kemal’in “Ya istiklal ya ölüm” sözünün anlamını etinde, kemiğinde duyup üzerine serpilen bu ölü toprağını savurup atana kadar…
Milletin önünde acılarla dolu daha çok uzun bir yol var…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder