17 Şubat 2015 Salı

EŞREF BİTLİS, TURGUT ÖZAL, UĞUR MUMCU, RECEP TAYYİP ERDOĞAN, MEHMET ALİ AĞCA, FEYTULLAH GÜLEN, DENİZ BAYKAL



EŞREF BİTLİS, TURGUT ÖZAL, UĞUR MUMCU, RECEP TAYYİP ERDOĞAN, MEHMET ALİ AĞCA, FEYTULLAH GÜLEN, DENİZ BAYKAL



Türkiye’deki çeşitli Cumhurbaşkanlarının veya Başbakanlarının İngiltere, Almanya ve Amerika gibi ülkelerle belli ilişki içerisinde olurlar. 
Ama Turgut Bey Almanlarla hiç iyi ilişkiler içinde değildi. 
Turgut Özal öldürüldü mü, öldürülmedi mi? 
Kişisel görüşüm benim, Turgut Özal’ın ölümünde sağlığı ne kadar rol oynadıysa, bozuk sağlığını bilip ona göre bir suikast yapılıp yapılmadığı da kafamda şüpheli.

02 Şubat 2011 Çarşamba

Aytunç Altındal




Turgut Özal’ın zehirlenip zehirlenmediği de bu ayın gündem konuları arasındaydı. Oğlu Ahmet Özal bir takım açıklamalarda bulundu. Sizce öldürülmüş olabilir mi?
            Turgut Özal’a karşı olan bir takım insanlar olduğu gibi, yurt dışında da bazı ülkeler vardı Özal’a karşı olan. Mesela Almanya Turgut Özal’dan hiç hoşnut değildi.
            Neden özellikle Almanya?
Türkiye’deki çeşitli cumhurbaşkanlarının veya başbakanlarının İngiltere, Almanya ve Amerika gibi ülkelerle belli ilişki içerisinde olurlar. Ama Turgut Bey Almanlarla hiç iyi ilişkiler içerisinde değildi. Turgut Özal öldürüldü mü, öldürülmedi mi? Kişisel görüşüm benim, Turgut Özal’ın ölümünde sağlığı ne kadar rol oynadıysa, bozuk sağlığını bilip ona göre bir suikast yapılıp yapılmadığı da kafamda şüpheli. Sağlığının bozuk olmasını manipüle edip kendisine bir suikast yapılmış olabilir.
            Gerçi siz Almanya’yı işaret ettiniz ancak Kürt meselesiyle yoğun olarak ilgilendiği bir dönemde öldü. Bu da akla hemen ABD’yi getiriyor. Zira o ABD’nin bölgedeki tartışma konusu.
Bence ABD’den önce Avrupa’yı iyi analiz etmek lazım. Amerika daha o zamanlar Kürt meselesinin birebir içinde değildi. Amerika’nın Kürt meselesinin içine girişi Özal’dan sonra hızlandı. Mesele Washington’da Kurdish Network’u kurdular. Aslında fiilen Irak’ı işgal etmesinden sonra ABD, Kürt meselesinin içine dahil oldu. Turgut  Özal’ın ölümü konusunda kişisel görüşüm özellikle yurt dışı bağlantısının yurt içi bağlantısından daha güçlü olması. Burada da AB ülkelerine dikkat edilmesi gerekiyor, başta Almanya…
            1988’deki Kartal Demirağa’nın suikast hadisesi ve bu anlattıklarınız birbirinden çok mu ayrı olaylar?
Çok farklı. Bugüne kadar edindiğim bilgi belge çerçevesinde Abdi İpekçi, Uğur Mumcu ve Turgut Özal’ın ölümleri bağlantılıdır ve bu üç ismin ölümü veya öldürülmesi dışarıdan planlanmış olaylardır.
            Bu üç ismin ölümleri birbiriyle bağlantılı derken neyi kastediyorsunuz?
Ortak noktaları mafya. Yani Abdi Bey ölümünden önce mafyayla ilgili çalışıyordu. Rahmetli Uğur Mumcu çok yakın dostumdu. O da Abdi Bey gibi mafya üzerine ir takım çalışmaları vardı. Hatta ölümünden yaklaşık bir hafta önce Zürih’teydim, İstanbul’a geldim. Kalyon Otel’de oturduk, konuştuk. O dönem Mehmet Ali Ağca’nın hayatını Hollywood’da film yapacaklardı. Onun kitabının tercümesinin yapılması gerekiyordu. Bunları konuştuk. Hatta çok dalgın ve garipti. “Neyin var?” diye sorduğumda “Bazı şeyler öğrendim çok şaşırdım” dedi. Bu konuşmadan bir hafta sonra da öldürüldü. Turgut Bey ise mafyanın yurt dışındaki paralarıyla ilgiliydi. İşin bu tarafı bilinmiyor. İsmini vermeyeceğim bir mafya lideri inanabiliyor musunuz, bir gazete satışında yedi emin olarak atandı. Dolayısıyla Turgut Özal’ın da, Abdi İpekçi’nin de, Uğur Mumcu’nun da üzerinde çalıştıkları mafya ve mafya parasıydı. Burada mühim bir nokta var. Mafya denildiğinde İtalya gelir akla. Kimse Fransa, Almanya veya Avusturya mafyasını konuşmaz. Örnek vereyim. Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı vurduğu silahı getiren şahıs Avusturya mafyasından bir adamdı. Aslında Avrupa’da başka mafyalarda var. Adı mafya olmayan tarihten beri gelen mafyalar var.
            Bu mafyalar hala varlıklarını sürdürüyorlar mı?
Hitler döneminde o kadar adamı kim öldürdü? Yahudiler’den önce 150 bin Alman öldürüldü. Koministleri, Çingeneleri ve engelli insanları öldürdü. Şimdi bu bahsi diğer… Ama Abdi Bey, Uğur Mumcu ve Turgut Özal o dönemde mafya davalarıyla ilgiliydi. Bahsettiğim mafya bugün Türkiye’deki mafya değil. O dönem Türkiye’den Avrupa’ya gitmiş ve Avrupalılarla birlikte çalışan mafya. Büyük işler yapan mafya. Mafya ne yapar? Kadın ve uyuşturucu satışı yapar. Bunlar öyle değil, çok büyük silahlar satan mafyalardan bahsediyorum.
            Turgut Özal’ın ölümü muamma. Uğur Mumcu öldürüldü. Adnan Kahveci yanlış yola girdi ve trafik kazasında öldü. Eşref Bitlis’in uçağı düştü ve öldü. Hepsi de 1993 yılında öldüler. Bu bir tesadüf mü?
Çok güzel bir noktaya değindiniz ancak çok fazla tesadüfe de tevafuk denir. Dolayısıyla, bu kadar tesadüf üst üste gelirse o işte başta taraf vardır. Burada asıl mesele Adnan Kahveci’yi ayrı tutalım ama Eşref Bitlis, Abdi İpekçi Uğur Mumcu ve Turgut Özal’ın ölümlerinde kesinlikle dış bağlantı vardır. Bu dış bağlantıda büyük ölçüde Türkiye’deki mafya ile Avrupa’da çalışan mafyadır. Hatta o kadar ki, Ağca ile ilgili defalarca demeç verdim, Vatikan’ın bizzat kendi içinden olan olaylardır bunlar. Mesela Peder Morlion diye bir adam var. Bu adam gençliğinde komünistmiş, Hıristiyan olmuş sözüm ona yükselmiş en sonunda Vatikan’ın istihbarat şefi olmuş. Şimdi bu adam her yerde. 1960’lardan beri Türkiye’de gerçekleşen olayların içinde ama adı bile geçmiyor. Türkiye’de bilinmeyen küçük bir noktayı söyleyeyim size. Ağca’nın Papa’yı vurmadan önce görüştüğü kişi Antonov… Mahkemede sordular “Onunla görüştün mü?”, Ağca “Evinde görüştüm. Eve girdik içeride salonun ortasında akordeon kapı vardı. O kapı açıldı iki kişi vardı, biri Antonov’du” dedi. Ağca’nın dediği yerde o apartman var, Antonov da orada oturuyor ama Antonov’un alt katındaki dairede akordiyon kapı var o dairede de Peder Molion oturuyor. Ağca cahil adam kimin konuştuğunu nereden bilecek. Bu adamla ilgili Türkiye’nin hiçbir soruşturması yok. Türkiye’ye defalarca gelip gittiği biliniyor ve sözüm ona bir papaz. Bütün bunlar dikkate alınmadı. Onun için Türkiye mafyası denildiğinde tüm bu bağlantılar göz önünle bulundurulmalı.
Bu ayın bir diğer gündemi de Ergenekon sanığı emekli albay Arif Doğan’a ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarında Eşref Bitlis’i JİTEM ‘in öldürüldüğünü söylemesiydi. Resmi olarak varlığı kanıtlanmayan bir oluşum ve Eşref Bitlis… Ne düşünüyorsunuz?
Resmi istihbarat teşkilatlarının gayri meşru kuruluşları vardır. JİTEM diye bir oluşum varsa, kurulma emri yazılı değildir, şifahidir. Somur bir örnek vereyim. Amerika’da CIA’in “The Minaret” adıyla kurulduğu bir teşkilat var. 1963 yılında Sovyetler Birliği, Müslüman Büro diye özel bir bölüm açtı ona karşıda Amerika The Minaret’i açtı. Bu gayri resmi bir kuruluştu. Aynı teşkilatın Taksim Katliamı’nda da dahi vardı. Kahramanmaraş olaylarında da bu teşkilatın rolü var. Bitlis Paşa’yı da JİTEM mi öldürmüştür? Onu bilemeyiz. Eşref Bitlis sıradan bir paşa değil. O dönemde Jandarma Genel Komutanı.
Bitlis Paşa’nın uçağı düştü…Diyelim ki bu bir suikast ama teferruatlı bir iş değil mi?
Tersine; çok basit bir suikast şeklidir. İzahı da kolaydır. “Hava muhalefeti vardı” der geçerler. Zehirlendiniz mi iş değişiyor.
            Yine aynı ses kaydında Cem Ersever tarafından organize edilen bir suikast olduğu da söyleniyordu. Dünya da böyle organizasyonlar ne kadar yaygın? Daha doğrusu bu suikastlar genelde hangi ülkelerde oluyor?
Rusya’da Sovyet döneminde çok yaygındı. Bugün bile yapıyorlar. “Amerikalılar yapmaz” diye bir şey yok . CIA’in en önemli adamlarından  Jesus Angleton bütün Orta Doğu’yu ve İtalyan mafyasını yıllarca yönetti.

..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder