10 Aralık 2014 Çarşamba

FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER ve İtirafcılar.



FAİLİ MEÇHUL CİNAYETLER ve İtirafcılar..,


İtirafçı Aygan'dan JİTEM Çalışanları Listesine Üç Yeni Ad Daha
PKK itirafçısı ve eski JİTEM çalışanı Abdülkadir Aygan, JİTEM'in Diyarbakır yapılanmasında yer aldığını iddia ettiği üç yeni isim açıkladı. Aygan, "JİTEM'i kuranlar, ona onay verenler, faaliyetlerine göz yumanlar yargılanmalı" dedi.

Erol Önderoğlu
Stockholm-Diyarbakır 
BİA Haber Merkezi
29 Temmuz 2009, Çarşamba 11:28

PKK'den ayrıldıktan sonra bir dönem yasa dışı Jandarma İstihbaratta  (JİTEM) adına çalışan Abdülkadir Aygan, bianet'e, Güneydoğu'da faili meçhul cinayetlerinin işlendiği 1990'lı yıllarda JİTEM yapılanması içinde yer aldığını iddia ettiği üç yeni ismin adını açıkladı.
İsveç'te yaşayan Aygan, bu isimlerin Astsubay Başçavuş Mehmet Çakır,Uzman Çavuş Seçkin Pamukçu ve işçi Hasan Adak olduğunu iddia etti. İtirafçı Murat Demir'ın beyanlarında Adak'ın adı, Halkın Emek Partisi (HEP) Diyarbakır İl Başkanı Vedat Aydın'i öldüren kişi olarak anılıyor. 

"Hükümete ve savcılara son çağrım..."

Aygan, nasname.com sitesine yaptığı açıklamada, "İş işten geçmeden bu şer odaklarının yakasına yapışınız. Mazlum ve çilekeş halk sizi destekleyecektir" demişti.
"Hükümete ve savcılara son çağrımdır: İş işten geçmeden bu şer odaklarının ve mensuplarının yakasına yapışınız. Bu mazlum ve çilekeş halk sizi destekleyecektir. Abdulkadir Aygan'ı sığındığı ülkeden almak marifet değil. Ve çare de değil." Türkiye Aygan'ın iadesini istiyor.
Bir binbaşının başında bulunduğu Diyarbakır JİTEM Grup Komutanlığı'na bağlı olarak Batman, Elazığ, Mardin, Silopi, Van, Hakkari ve Erzurum JİTEM Tim Komutanlıkları'nın faaliyet yürüttüğüne işaret eden Aygan, bu timlerin başında da yüzbaşı, üsteğmen veya teğmenler bulunduğunu ifade etti.
JİTEM teşkilatında astsubaylar, uzman çavuşlar, hizmet erleri ve sivil memurların da görev yaptıklarını kaydeden Aygan, 1990-2000 yıllarında JİTEM'de görev yaptığını iddia ettiği personelin listesini nasname.com sitesine açıklamıştı.
JİTEM hiyerarşik yapılanmasının başında Jandarma Genel Komutanlığı'nda general rütbesiyle görev yapan bir "İstihbarat Başkanı"nın bulunduğunu, Jandarma Grupları Komutanlığı'nı da Ankara'da bir Albay, yarbay veya Kıdemli bir binbaşının yönettiğini ileri süren Aygan, bu birime bağlı olarak çalışan Diyarbakır JİTEM Grup Komutanlığı'nın da, Ankara-İstanbul-Adana-Mersin-Samsun ve Antalya JİTEM Tim Komutanlıklarının bulunduğunu savundu.

Aygan'dan 22 "JİTEM'ci subay" adı

Aygan'a göre JİTEM içinde görev yapan subaylar arasında, Ali Akgöz, Veli küçük, Arif Doğan, Ahmet Cem Ersever, Aytekin Özen, Nurettin Ata,Hüseyin Kara, Ali Yıldız, Abdulkerim Kırca, Cahit Aydın, Cemal Temizöz,Kadir Tahir, Zahit Engin, Savaş Gevrekçi, Tunay Yanardağ, Mustafa Karaduman, Musa Sümbül, Osman Aksu, R. Fatih Aslan, Uğur ..... üstteğmen, Zeki.......yüzbaşı, Abdullah.... binbaşı bulunuyor.

15 astsubay da JİTEM'de görev yapmış

Astsubay olarak da listede, Osman Altıntaş, Mehmet..., Adnan Erdeve,İbrahim Gökçeyrek, Necmettin Çekiç, Ali Tellioğlu, Seyfullah Cural, Ali Savar, Ergün Çetin, Üzeyir Demirhan, Yusuf Aslan, Ufuk Kırılmaz, İlhan Tur....., Seyit...., Şaban Bayram'ın isimleri var.

Uzmançavuş, sivil memur ve işçiler

Listedeki uzman çavuşlar da, Mustafa Uzel, Yakup Toprak, Cemal Yaşar,Recep Kara, Yüksel Uğur, Abdulkadir Öztürk, Şerif Yıldız, Murat Kaya,Mustafa genç, Tuncay Şahiner, Mürsel Gözütok, Yavuz Gündoğdu,Oktay Yazıcı, Ahmet Karaçar ve Fevzi Yılmaz'dan oluşuyor.
Aygan'a göre Kemal Emluk, Saniye Emluk, Hatice Elmas, Serpil Toprak,A. Aygan, Abdulkadir Karataş, Hasan Adak ve soy isimlerini hatırlamadığıAbdullah ve Hoca isimli kişiler de sivil memur ve işçi olarak çalışıyordu.

"Hükümete ve savcılara son çağrımdır..."

Aygan, yapılacak ilk iş olarak hangi amaç ve adla kurulmuş olursa olsun JİTEM'i kuranlar ve teşkilatlanmasına onay verenlerin, bu yapıda görev yapanların ve eylemlerine göz yumanların yargılanması olduğunu vurguladı. 
Aygan: Türkiye'ye İade Edilmemek İçin Herşeyi Yapacağım
Anter cinayetiyle ilgili itiraflarıyla gündeme gelen itirafçı Aygan, bianet'e "Türkiye'nin demokratikleşmesine katkı yapmak istemiştim. Hiçbir tarafa yaranamadım. Hiçbir medya kuruluşu veya makama ifade vermeyeceğim" dedi.

Gazeteci Musa Anter cinayetiyle ilgili Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı'nın yeniden soruşturma açtığı ve Türkiye'nin Danimarka'dan iadesini istediği itirafçı Abdülkadir Aygan, "Türkiye'ye iade edilmemek için tüm hukuki ve diğer şahsi yolları deneyeceğim. Yine de engel olamazsam kendi kendimi imha edeceğim. Türkiye'ye gidip imha edilmektense ailemin yanında mezara girmeyi tercih ederim" dedi.
Anter cinayetiyle ilgili önce Ülkede Özgür Gündem gazetesine ardından da diğer yayın kuruluşlarına önemli açıklamalarda bulunduğu için 17 yıl sonra hakkında soruşturma açılan Aygan, bianet'e e-posta yoluyla verdiği cevapta, basına yansıyan açıklamaları nedeniyle "aile ve kişisel huzurunun kalmadığı ve sağlığının bozulduğunu" ifade etti.

"Bu ortamda tanıklık yapmam delilikle eşdeğer"

"Adeta günah keçisi durumuna getirildim. Türkiye'nin demokratikleşmesine katkıda bulunmayı amaçlamıştım. Ne yazık ki hiçbir tarafa yaranamadım. Üstelik sözlü ve yazılı saldırılara maruz kaldım. Şu an ailemle bir tecrit durumu, yani yarı açık bir cezaevi hayatı yaşıyoruz. Bunları hakkettiğimizi düşünmüyorum."
Aygan, "Bu iş sadece Ergenekon veya JİTEM ile bitirilecek bir iş değil" dedikten sonra şu iddialarda bulundu:
"Türkiye"de herkesin gözü önünde dönen dolapları ve karanlık tezgahları görmemek için kör ve sağır olmak lazım. Ergenekon sanığı generallerin bile çeşitli yöntemlerle ortadan kaldırılmak istendiği ve susturulmak istendiği aşikardır. Hiç kimseye güvenmem söz konusu olamaz...Türkiye'deki tezgahın çok güçlü ve başka yerden sahneye konulduğuna inanmaya başladım. Böylesi bir ortamda tanıklık yapmam delilikle eşdeğerdir."

İade davası sürüyor

1 Ağustos 2008'te Türkiye, öldürmeye teşebbüsün yanı sıra yasadışı bir örgüte üyeliği esnasında çeşitli suçlara karıştığı iddiasıyla, Anter'in öldürülmesi olayının bir numaralı sanığı ve tanığı olarak dinlenmesi gerektiği gerekçesiyle, İsveç'te siyasi göçmen olarak yaşayan eski PKK militanı ve JİTEM elemanı Aygan'ın iadesi için İsveç'e başvurmuştu.
Aygan, İsveç polisince 28 Ocak 2009'da gözaltına alınmıştı. 29 Ocak'ta Växjö Mahkemesi, hakkında iade yargılaması sürdüğü gerekçesiyle Aygan'ıserbest bırakmıştı.
Aygan'ın JİTEM'in Güneydoğu'daki infazlarını anlattığı beyanlarını Ülkede Özgür Gündem Gündem gazetesi 2004'te yayımlamıştı. Aygan, Ergenekon davası sanığı emekli tuğgeneral Veli Küçük'ün "JİTEM yok" açıklamasına karşılık, "JİTEM" yazılı bordrosunu kamuoyuna açıklamıştı.
Diyarbakır Savcılığı, 20 Eylül 1992 tarihinde işlenen Anter Cinayeti'yle ilgili Aygan, PKK itirafçıları Cemil Işık, Ali Ozansoy, Hamit Yıldırım, Mahmut Yıldırım ve Ankara'da öldürülen Binbaşı Ahmet Cem Ersever hakkında soruşlturma başlatmıştı 

Türkiye'nin İstediği Aygan'ı İsveç'te Polis Tutukladı, Mahkeme Serbest Bıraktı


Eski PKK Militanı ve JİTEM tetikçisi Abdülkadir Aygan, haftada 3 kez polise adresini terk etmediğine dair bilgi verecek. Avukatına göre, mahkeme Aygan'ın Türkiye'ye iadesiyle ilgili bir ay içinde karar verebilir.

Abdülkadir Aygan










İsveç'te siyasi göçmen olarak yaşayan eski PKK militanı ve JİTEM'in bordrolu tetikçisi Abdülkadir Aygan, mahkemece serbest bırakıldı.
Türkiye'nin iadesini istediği Aygan'ı İsveç polisi önceki gün (28 Ocak) tutuklamıştı. Avukatı Gunnar Larsson'un verdiği bilgilere göre, Aygan'ı dün çıkarıldığı Växjö Mahkemesi, hakkındaki iade yargılamasının sürmesi nedeniyle serbest bıraktı.
Türkiye, 1 Ağustos 2008'te tarihinde öldürmeye teşebbüsün yanı sıra yasadışı bir örgüte üyeliği esnasında çeşitli suçlara karıştığı iddiasıyla, yazar Musa Anter'in öldürülmesi olayının bir numaralı sanığı ve tanığı olarak dinlenmesi gerektiği gerekçesiyle, iadesi için İsveç'e başvurmuştu.
Aygan, Türkiye'ye iade edilmesiyle ilgili dava süresince, haftada 3 kere polise adresini terk etmediğine dair bilgi verecek. Ayrıca hakkındaki davalar sonuçlanıncaya kadar bulunduğu şehirden ayrılamayacak.
Avukatı, Aygan'nın iade talebini görüşecek mahkemenin bir ay içinde kararını verebileceğini kaydetti.
Türkiye Aygan'ın Turan Aziz adıyla iade edilmesini istiyor.
Aygan'ın JİTEM'in Güneydoğu'daki infazlarını anlattığı beyanlarını Ülkede Özgür Gündem Gündem gazetesi 2004'te yayınlamıştı. Aygan Ergenekon davası sanığı emekli general Veli Küçük'ün JİTEM'in olmadığına dair sözleri üzerine, "JİTEM" yazılı bordrosunu açıklamıştı.

Aygan: Ergenekon için anıklık yaparım, ama İsveç'te

Taraf gazetesinden Neşe Düzel'in konuştuğu Aygan, Ergenekon davası için kendisinden bilgi istenmediğini, tanıklığı ancak İsveç'te yapacağını dile getirmiş, şunları söylemişti:
"Tanıklığı, bulunduğum ülke İsveç’te yaparım. Dünyanın garantisini verseler Türkiye’ye gitmem. Can güvenliğimi sağlayamazlar. Çünkü bunlar ahtapotun kolları gibi her yere girmişler. Ergenekon örgütü, yakalananlarla sınırlı bir şey değil. Bunların altları var, üstleri var. Astın da astı, üstün de üstü var. Daha çok çıkacak bu astlardan, bu üstlerden. Biz JİTEM’de gördük bu sistemi. Zaten JİTEM Ergenekon’un bir parçasıdır." (SNS/TK)





9 Aralık 2014 Salı

YALANLARINI KANITLARIYLA YÜZLERİNE VURUYORUZ.. ( 2 )




YALANLARINI  KANITLARIYLA YÜZLERİNE VURUYORUZ..  ( 2 )


( Beyazıt'ta asılan 20 Ermeni devrimci anılacak.!! )

1- https://www.facebook.com/events/571476506238613/?ref=22

2- http://www.demokrathaber.net/etkinlik/beyazitta-asilan-20-ermeni-devrimci-anilacak-h19274.html

Haber başlıgı ve etkinlikler  bu başlıkla  dünyaya ve türk kamuoyuna duyruldu.. peki araştırıldımı nasıl müsade edildi..!! kimler önderlik yaptı  bu asılan 20 ermeni  hakkında ne gibi bilğiler mevcut  bunlardan hiç bahsedilmedi?

İşte Gerçek haber; Detayları aşgıda..HEPSİDE HINCAK PARTİSİ ÜYESİ VE ÇETELEŞEREK OSMANLIYA İHANET İÇİNDELER..

CUMHURİYET DÖNEMİNDE DE NE ZAMAN ZAYIF AN BULSALAR YİNE ERMENİLER DEGİŞİK AD VE DERNEKLER ÇATISI ALTINDA TOPLANARAK..,
 YİNE İSYAN HALİNDELER ..,



İstanbul'da İdam Edilen 20 Ermeni..,

Paramaz oğlu Madteos Sarkisyan, 1863 yılında Meğri'de doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra 1879'da Eçmiadzin'deki Kevorkyan Ruhban Okulu'na kabul edildi. Talebeliğinin 3. yılında gizli öğrenci gruplarına katıldığı için okuldan uzaklaştırıldı.
11.06.2013 / 01:23
Share on facebookShare on twitterShare on emailShare on printMore Sharing Services
20
1 - (PARAMAZ) Madteos Sarkisyan

Paramaz oğlu Madteos Sarkisyan, 1863 yılında Meğri'de doğdu. İlkokulu bitirdikten sonra 1879'da Eçmiadzin'deki Kevorkyan Ruhban Okulu'na kabul edildi. Talebeliğinin 3. yılında gizli öğrenci gruplarına katıldığı için okuldan uzaklaştırıldı.

Madteos Sarkisyan, 1883 yılında öğretmenlik yapma amacıyla Nakhiçevan'a gitti. Bu dönemde, Tiflis'teki Nersesyan Okulu'ndan mezun olduktan sonra Nakhiçevan'ın Cahuk köyünde bir okul açan Stepan Der-Danielyan (Sabah-Gülyan) ile tanıştı. Her ikisi de daha sonraki yıllarda Hınçak Partisi'nin önemli liderleri oldu ve Ermeni devrimci hareketi içinde saygın bir yer kazandılar.

Zeki ve çok büyük bir öğrenme arzusuna sahip bir genç olarak tanımlanan Madteos, döneminin devrimci hareketlerinin tarih, düşünce ve programlarıyla tanıştıktan sonra 1890'lı yıllarda Hınçak Partisine üye olmuş ve daha sonraki yıllarda partinin önemli liderlerinden biri olmuştur. Partideki devrimci çalışmalarına İran'da, özellikle Ermeni nüfusun çoğunlukla yaşadığı Ardabil, Salmast, Payacuk'ta başlayan Paramaz, kısa bir süre sonra, İran üzerinden Batı Ermenistan'a geçerek Ermeni fedai gruplarının ilham kaynağı, destekçisi ve örgütleyicisi oldu.

1897 yılında 40 kişilik bir fedai grubunun başında yer alıp, Hamidiye Alayları’na dâhil Kürt aşiretleriyle çatışmalara girdikten sonra Van'a geçti. Burada bulunduğu sırada silahlı grubunun bir kısım üyeleriyle birlikte tutuklanarak yargılandı ve idama mahkûm edildi. Çarlık Rusyası vatandaş olduğundan, Rusya'ya iade edildi. Paramaz'ın Van mahkemesinde yaptığı savunma Ermeni devrimci hareketinin en parlak sayfalarından biri olarak gösterilmektedir.

1900 yılında Elisabetpol (Gantsak-Gence) mahpushanesinden serbest bırakıldıktan sonra, Bakû'ye giderek, orada Hınçak Partisi'nin yerel örgütlenmesini güçlendirme çalışmalarında bulundu. SDHP Merkez Komitesi'nin verdiği görevi yerine getirmek amacıyla 1903'te Aleksandropol (Gümri)'ye giden Paramaz, orada SDHP “Arakadz” şubesi yöneticileriyle buluşarak, Çar'ın Kafkasya'daki yeminli Ermeni düşmanı olarak tanınan yardımcısı Prens Kolitsin'e yapılan suikastı örgütledi.

Paramaz, 1904-1906 yılları arasında Zangezur'da vuk’u bulan Ermeni-Azeri çatışmalarında Ermeni yerleşkelerindeki köylü halkı savunan Hınçak gruplarını yönetti.

"Kuyruğu kesik" olarak tanımlanan Mithad Paşa anayasasının kabulünden sonra Batı Ermenistan ve Kilikia'nın Garin (Erzurum), Van, Kharberd (Harput), Malatya, Urfa, Ayntap (Antep) ve daha birçok şehirlerinde bulunup, oralarda SDHP'nin yerel örgütlerinin çalışmalarını koordine etti. Paramaz, “Hınçak” ve “Doğu” adlı gazetelerde Hayr (Baba) Siva sahte adıyla çok sayıda makaleler yazdı. Onun “Bako”, “Yelin getirdiğini yel de götürür”, “Ermeni'nin istemi”, “Eller yukarı veya Kaçanlara dair” ve daha birçok yazısı Ermeni devrimci yazınının en iyi örnekleri olarak gösterilmektedir.

Paramaz belirli nedenlerden dolayı 7. Kongre'ye katılamadığı halde, delegeler tarafından Parti Merkez Komitesi'ne seçildi.

SDHP 7. Kongresi'nin Enver, Talat ve Cemal'a yapılacak suikast kararının hemen ertesinde bir dönem Rodosto (Tekirdağ)'da bulunan Hampartsum Krikor kod adını kullandı. İttihat ve Terakki yöneticilerine suikast düzenleme kararının arkasında 1909 yılında Adana’da yapılan katliamlar ve Hınçak Partisinin Jön Türklerin Ermeni halkını yok etmeyi planladığına inanması vardı. Paramaz'a suikastı düzenleme görevi verildi. Bir ihbar sonucu tutuklandığında herhangi bir suikast girişimi yapılmamış idi.

15 Haziran 1915'de Beyazıt meydanında kurulan idam sehpasında "Siz, sadece bizim vücudumuzu yok edebilirsiniz, fakat inandığımız fikirleri asla… Yarın Ermenilik, ülkenin Doğu'sunda özgür ve sosyalist Ermenistan'ı selamlayacaktır !" diye haykıran Paramaz'ın adına türküler yazılmıştır. Günümüz Ermenistan Cumhuriyeti ve Ermeni Diasporası'nın değişik şehirlerinde Paramaz'ın adını taşıyan SDHP şubeleri ve doğum yeri olan Mehri'de heykeli bulunmaktadır.

2-Vahan Boyacıyan (Ruben Garabetyan)

Sosyal Demokrat Hınçak Partisi'nin üyesi olan Vahan BOYACIYAN (Minas oğlu Ruben Garabetyan), Büyük Hayk'ın Dzopk Vilayeti'nin Dzopk-Şahunyants bölgesinin Çemişgezek kale şehrinde doğdu. Çemişgezek, Aradzani (Murad Su) nehrinin Tağar'la birleştiği yerin doğu yakasındadır.

1474 yılında Memlûklar Çemişgezek'le kalesini işgal eder, her şeyi yakar yıkar, oturanlarını esir alırlar. 20. yüzyıl başında Çemişgezek, çevresindeki 30 Ermeni köyüyle (Agrak, Aşkan, Badratil, Bazaban, Bahçecik, Bradi, Brastiv, Brekhi, Mangucak, Sina, vs.) aynı adı taşıyan bölgenin merkeziydi. Şehre kendi adını veren Ermeni asıllı Bizans İmparatoru Hovhannes Çımışgik, Çemişgezek'te doğmuştur.

Lepsius'a göre, 1915'te Çemişgezek'te 9 bin Ermeni yaşıyordu. Soykırımda bu bölgeden 'tehcir' edilen Ermeniler hunharca katledildiler.

Hınçak kaynaklarına göre doğduğu yerin doğası gibi özgür Vahan Boyacıyan (RubenGarabetyan) SDHP içinde her türlü fedakârlıktan kaçınmadan çalışır. Partinin kurucularından biri olan Ruben Khanazadyan'la birlikte, SDHP'nin Amerika'daki şubelerini kurma ve güçlendirme çalışmalarına katıldı ve uzun yıllar Bulgaristan, Rusya ve Mısır'da SDHP temsilciliğinde bulundu.

Vahan Boyacıyan aşırı mütevazı karakterine rağmen en kritik zamanlarda ön saflara çıkan etkili ve sorumlu bir kişiliğe sahipti ve maddi olarak çok kötü koşullarda yaşadığı halde, politik çalışmalarını aksatmadı. Zulüm, hapis, sürgün hayatı Vahan Boyacıyan'ın ruh ve bedenini fazlasıyla yıpratmış ve yaşamında derin izler bırakmıştı. Sadece 41 yaşında olduğu halde, çok yaşlıymış gibi bir intiba bırakmaktaydı.

3-Abraham Muradyan

Stepan oğlu Abraham Muradyan (veya Manukyan) 1889'da Kilikia'da doğdu. SDHP'nin İskenderiye şubesi bünyesinde yürütülen çalışmalara aktif olarak katıldı. 26 yaşında idam edilen Muradyan'ın, İskenderiye' de bulunduğu sırada Ermeni cemaatinin korunması, güçlenmesi ve SDHP'nin örgütlenme çalışmalarında önemli bir rol oynadığı, çalışkan ve özverili bir genç olduğu bildirilmektedir.

Dünyanın belki de en eski ve ünlü şehri sayılan İskenderiye, kültürel zenginliği ve hareketliliğiyle genç Abraham üzerinde olumlu etkide bulundu. Başta Helenist dünyanın, sonrasında Roma ve Bizans imparatorluklarının en önemli kültürel ve ticari merkezlerinden birisi olan İskenderiye şehri M.Ö. 332-331 yıllarında Makedonyalı Büyük İskender tarafından kurulmuştu. İskenderiye'nin Museion'u, (eski dünyanın edebiyat, sanat, bilim, eğitim kurumu) meşhurdu. İskenderiye Kütüphanesi büyüklüğü ve sahip olduğu kitap sayısıyla önceliği sadece Roma Kütüphanesi'ne bırakıyordu. Ermenice alfabeyi yaratan Mesrop Maşdots'un talebeleriyle, Ermeni tarihinin babası sayılan Movses Khorenatsi de bu kütüphaneden yararlanarak, araştırmada bulunmuştu.
İskenderiye'nin kontrolü 661 yılında Araplar, 1517'de ise Osmanlıların önüne geçti.
İskenderiye'ye ilk kurulduğu zamanlarda yerleşen Ermenilerin çok sayıda eğitim, öğrenim kurumuyla edebi, kültürel kuruluşlar ve kiliselere de sahip olduğu, şehirde sayısız kitap, dergi ve gazete yayınladıkları da bilinmektedir.
1915 soykırımı sonrası çok sayıda Ermeni İskenderiye'ye sığınmış olup, 1973 yılı verilerine göre şehirde yaşayan Ermenilerin sayısı ancak yaklaşık 5.000 kadardı.

4-Aram Açıkbaşyan (Krikor Garabetyan)

Asıl adı Krikor Garabetyan olan Aram Açıkbaşyan, 1869 yılında Arapkir'de doğdu. Kırsal yaşam biçiminin hüküm sürdüğü bu taşra kenti; bilgi sahibi olma, araştırma ve incelemelerde bulunma isteğinde olan ve geniş çalışma alanlarının sunulduğu büyük bir şehirde yaşama rüyasıyla yanıp tutuşan bölgenin genç insanlara dar geliyordu. Krikor Garabetyan, İstanbul'a giderek Osmanlı İmparatorluğu'nun değişik yerlerinden okuyup, eğitim almak amacıyla gelen Ermeni gençlerine katıldı.

İstanbul'da Hukuk Fakültesi'ne kaydolan Krikor Garebetyan kısa zaman içinde öğrenciler arasında olağanüstü zeki ve bilgili olmasının yanı sıra, ilerici fikirlere duyduğu ilgi ile de tanındı.

Krikor Garabetyan, Sosyal Demokrat Hınçak Partisi'ne girmeden önce, 1890 Kumkapı mitinginin örgütleyicilerinden Hampartsum Boyacıyan ve Harutyun Cangülyan ile birlikte hareket etti. Sosyal Demokrat Hınçak Partisi (SDHP) Merkez Komitesi'nin kararıyla, 1892 yılında Mısır'a giden Garabetyan, Hınçak Partisi'nin çalışmalarına aktif bir şekilde katılarak, Mısır'da yeni şubeler kurulması için çalışmalar yaptı.
Garebetyan'ın asıl görevi ise o dönemde, Atina'da bulunan Parti'nin merkeziyle Batı Ermenistan ve Kilikya'da ki Ermeni yerleşim bölgeleriyle, Ermenilerin nüfus yoğunluğu olan (Mısır, Filistin, vs. gibi) diğer şehirlerdeki Hınçak Partisi şubeleri arasında bağları koordine edip, güçlendirmeye çalışmaktı. Olağanüstü çalışkanlığı ve özverisi ile tanınan Garabetyan, Hınçak Partisi'nin merkeziyle şubeleri arasındaki iletişim ve koordinasyonu sağladı. Aynı yıllarda, Garabetyan'ın meşhur Ermeni fedai gruplarının liderleri olan Daniel Çavuş, Moruk Jirayr, Toros Dzarukyan ile sıkı ilişkiler kurduğu ve onlarla birlikte gerçekleştirilen operasyonları planladığı bilinmektedir.

Hınçak Partisi'nin verdiği özel bir görevi yerine getirmek amacıyla Şebinkarahisar'a gönderilen Garebetyan, burada fedai birimlerinin oluşmasını örgütleyerek, bölgenin ruhani lideri Papaz Vramşabuh Giberyan, Simon Kaçuni, Ğugas Ağpar, Hacı Hagop, Antranik Ozanyan ve diğer fedai gruplarının sorumlularıyla işbirliği yaptı.

Garabetyan'ın çabaları sonucu Parti merkeziyle Agın (Eğin), Arapkir, Divriği, Kemakh ve Armıdan'daki Hınçak şubeleri arasında bağlar güçlendiridi.

Hınçak kaynaklarına göre, yerinde duramayan bir yapıya sahip olan Garebetyan, Moruk Jirayr'la birlikte Erzincan bölgesine geçerek, Hınçak Partisi'nin şubesini oluşturdu ve ünlü fedai lideri Keri ile yakın bir ilişki kurdu. Keri'nin grubu yıllar boyu bölgenin yerli halkı Ermenilere eziyet eden ve köylü, emekçi insanların kanını döken, Türk, Kürt ve Çerkes kökenli çetelere karşı masum halkın savunmasını üstlenmişti. Erzincan bölgesinde birbirinden bağımsız ve ilişkisiz durumda bulunan tüm fedai gruplarını tek çatı altında toplamayı amaçlayan Garabetyan, Sebuh Dağı'nın tepesindeki Lusavoriç Manastırı'nda tarihsel bir toplantı düzenledi. Birarayagelen Daniel Çavuş, Keri, K. Veveyan, S. Cangülyan, M. Divibiryen, Z.Kılıçyan ve daha başka fedai liderleri, silahlı fedai gruplarının birlikte hareket edecekleri bir strateji üzerinde anlaşmaya vardı ve izlenecek taktikler konusunda koordineli operasyonlara girişme kararı aldı. Toplantıda alınan karara istinaden Refahiye kaymakamını kaçırarak esir aldı, Daniel Çavuş'un grubu Ardzbdir Ermeni köyündeki zavallı köylülere eziyet eden ve onları haraca bağlayan ve kan döken Baş Savcı Mahmud Necip gibi devlet memurlarını cezalandırıldı. Dönemin yetkilileri Garabetyan'ı yapılan eylemlerden sorumlu tutarak aramaya başladı ve ihbar edip yakalanmasını sağlayana büyük bir ödül vaat etti.

Ermeni politik çevrelerinde saygın bir yere sahip olan Krikor Garabetyan 1904-1909 yılları arasında SDHP MK üyesi olarak görev yapmıştır.
1914'de yapılan bir ihbar sonucu tutuklandıktan sonra tüm diğer yoldaşlarıyla birlikte en ağır işkencelere maruz kalmış olan Garebetyan darağacına çıktığında son isteği, "tüm yoldaşlarıyla birlikte aynı yerde gömülmeleri" olmuştur.

5-Bedros Torosyan (Doktor Benne)

Hınçak Partisi'nin önemli simalarından Benne oğlu Bedros Torosyan (Doktor Benne) Kharberd'de doğdu. Kharberd (Türkçe Harput, Rumca Kharbode, Asurice Kordberd) Batı Ermenistan'ın aynı adı taşıyan ovasında, Aradzani (Murat Su)'nun sol tarafında bulunmaktadır. Bazı araştırmacılara göre Kharberd, Helen tarihçi Strabon'un Karkadiakert olarak andığı yerdir.
Kharberd, Batı Ermenistan'ın en gelişmiş şehirlerinden biriydi. 1880'lerde ABD'den getirilmiş olan aletlerle, yerel maddelerden yararlanılarak ziraatta kullanılan hemen tüm tarım aletlerinin üretildiği fabrika burada bulunmaktaydı.

1884 yılında, Kh.Kürkçüyan, Lyon'dan getirdiği en modern aletlerle donatılan bir İpek Fabrikası kurmuştu. Kharberdli birçok neslin eğitim aldığı öğrenim ve kültür kurumları da burada bulunuyordu.
Ünü Kharberd sınırlarını çok aşmış ve yerli halkın haklı gururlarından biri olan Kharberd Merkez Lisesi'nde, dönemin en ilerici aydınları (H. Tılgadintsi, H. Simonyan, R. Zartaryan) ders vermiş, (N. Tüfenkçiyan, G.Kalustyan, S. Mulemezyan, B. Norikyan, V. Hayk, S. Nalbantyan ve daha niceleri) buradan mezun olmuştu. Bu pek önemli eğitim ocağı bir daha açılmamak üzere 1915'te kapandı.

Bedros Torosyan, Hınçak Partisi'nin önemli bazı simalarıyla tanıştıktan sonra Hınçak Partisine katıldı. Hınçak kaynaklarına göre fedakârca çalışmalarıyla ünlenen Bedros Torosyan, sadece partili yoldaşlarının değil, toplumun tüm diğer kesimleri, hatta yabancıların dahi sevgi ve saygısına layık görülen, prestijli bir insandı.
Bedros Torosyan, tutuklu bulunduğu sırada maruz kaldığı kötü hapishane koşulları, aşağılayıcı davranışlar ve işkenceler karşısında metanetini korudu; dışarıyla irtibat kurarak hem memleketin hal ve vaziyeti, hem de sürmekte olan I. Dünya savaşının gidişatı hakkında bilgiler edindi. Birinci Dünya savaşı sonunda Türk-Alman ittifakının yenileceğine ve imparatorluk içindeki halkların özgürlüklerine kavuşacaklarına
inandığı bildirmektedir.

15 Haziran 1915 şafağında Doktor Benne ve yoldaşları İstanbul'un Sultan Beyazıt meydanında kurulan üçayaklı idam sehpalarının önünde durduğunda ''Biz, 20'leri asıyorsunuz ama intikamımızı almak için arkamızdan yirmi binler gelecek!'' diye haykırdı.

6-Armenak Hampartsumyan

1880'de Denizli'de doğdu. Hınçak kaynaklarına göre, Armenak'ın yakın çevresindeki insanlar onun “çok olumlu bir karaktere sahip” olması nedeniyle herkesin arkadaşlık yapmayı istediği, mütevazı, gereksiz tartışmalara girmekten kaçınan ve yaptıklarını abartmaktan kaçınan sorumlu bir insan olarak tanımlamaktadır.

Erken yaşlarında Ermenilerin uğradığı ayrımcılık, baskı ve zulme şahit olarak genç yaşta politik mücadeleye katılarak Sosyal Demokrat Hınçak Partis'nin İskenderiye şubesine üye olan Armenak Hampartsumyan'ın silah yapımında uzman ve keskin nişancı olduğu bildirilmektedir. SDHP'nin 7.inci Kongresi'nde alınan kararına istinaden Jön Türklerin sorumlu üç liderine suikast düzenlenmesi karara bağlanınca, Armenak Hampartsumyan'a bu eylemi düzenleyecek grup içerisinde yer verildi. Paramaz'ın başkanlığında gerçekleştirilen eylemlere katıldığı bilinmektedir.

Hınçak kaynakları, sorgu ve tutukluluğu sırasında ağır işkencelere maruz kaldığı bildirilen Armenak Hampartsumyan'ın kendisini sorgulayanların dahi saygısını kazandığı öne sürmektedir.

7-Sımbat Kılıçyan (Angudi-Parasız Bedros)

Vartan oğlu Sımbat Kılıçyan, mütevazı emekçi bir ailenin evlâdı olarak 1885'te Bağeş (Bitlis)'te doğdu. Ailesine yardımcı olabilmek için genç yaşta terziliği öğrendi.
Bitlis insanlarının yiğit karakteri ve aydınları ile tanınan bir şehirdi. Makedonyalı Büyük İskender tarafından kurulan Bitlis zapt edilmez kalesi, sahip olduğu çok sayıda kilisesi, birkaç katlı köşkleri, evleriyle ve okullarıyla tanınıyordu. Sebuh Dağı'nın tepesindeki Ortaçağ kalesi birçok kahramanlık öyküsünün geçtiği yer olarak anılır. VartanArakel, Nerses Bağişetsi, Barseğ Ağpagetsi, Hovhannes Golod ve Krikor Arcişetsi önemli ruhani liderin burada çalıştığı bilinmektedir. İngiliz gezgin Lynch'in verilerine göre, 19.uncu yüzyılın sonlarında Bitlis'te 10 bini Ermeni olmak üzere 30 bin insan yaşıyordu. Soykırım esnasında Ermeniler zoraki sürgüne maruz kalarak katledildiler.
Tanınan Bitlislilerden birisi de Amerikalı Ermeni yazar William Saroyan'ın ailesiydi.

8-Hagop Basmacıyan

Ğazar oğlu Hagop Basmacıyan, 1888'de Kilikya'nın güzel köylerinden Kilis'te doğdu. Kilis, önemli sayıda Ermeni fedaileriyle politik simalarının devrimci harekete ilk katıldıkları Hınçak Parti'sinin güçlü olduğu bir yer alarak anılmaktadır. Hıncak Parti'sine erken yaşlarda üye olan Hagop Basmacıyan dürüst ve çalışkan kişiliği ile öne çıkarak genç yaşına rağmen Parti'nin şube sorumluluğu görevi kendisine verilir.
Yetenekli bir parti yöneticisi olarak öne çıkan Hagop Basmacıyan Hınçak Partisi'nin gizli hücrelerinin çalışmalarını örgütleyen isimler arasında idi. Bölgede bulunan Hınçak fedai gruplarına askeri malzeme ve mühimmat sağlayan Hagop Basmacıyan'ın Paramaz'ın "gözünün ışığı'' olarak nitelediği talebesi olduğu bildirilmektedir.
1914 yılı Temmuz ayında tutuklanan Hagop Basmacıyan idam edildiğinde henüz 27 yaşında idi.

9-Minas Keşişyan (Kapriel Keşişyan veya Samsunlu Sarı Khaçik)

Sosyal Demokrat Hınçak Partisi'nin üyelerinden (Kapriel Keşişyan veya Samsunlu Sarı Khaçik ya da bir başka adıyla Emekçi Minas) olarak da bilinen Minas Keşişyan, 1879'da Giresun'da doğdu.
Genç yaşlarda Hınçak Partisi’ne katılan Minas Keşişyan, Çarlığın kışkırtması sonucu Ermeni ve Azeriler arasında başlayan çatışmalar nedeniyle partinin verdiği görevi yerine getirmek amacıyla Kafkasya'ya giderek, Erivan vilayetinde savunma amaçlı operasyonlara katıldıktan sonra Karabağ'a gitti. Yeni Anayasa'nın kabulünden sonra başka Hınçak üyeleri ile birlikte İstanbul'a yerleşti.
Minas Keşişyan, Paramaz'ın lideri olduğu grubun en aktif üyelerindendi.

10-Hrant Yegavyan

Sosyal Demokrat Hınçak Partisi'nin üyelerinden Hrant Yegavyan, zengin bir ailenin evladı olarak Arapkir'de doğdu. 1080'li yıllara dek Ermeni Ardzruni feodal Prensliği'nin sınırlar içerisinde bulunan Arapkir, Küçük Hayk'ın Fırat nehri havzasının bir tepesine kurulu güzel bir şehirdir.
XI. yüzyılın 70'li yıllarında Selçuklular tarafından işgal edilen Arapkir, XV. yüzyılda Türklerin hâkimiyetine girer. XIX. Yüzyılda Arapkir'de yaşayan yaklaşık 8000 kişiden 6000'i Ermeni idi. 1915'te burada 10.000 Ermeni yaşıyordu. Şehrin altı adet Ermeni kilisesi, 14 okulu, yüzlerce atölyesi ve birçok hamamı vardı.
Soykırımda evlerinden sürgün edilerek katledilen Ermenilerin evlerine el konularak, varları yokları yağmalandı.
1925 yılında Arapkirlilerden önemli bir nüfus Sovyet Ermenistan’ına göç ederek, orada şimdilerde Yerevan'ın en büyük mahallelerinden birisi olan Nor(Yeni) Arapkir yerleşkesini kurdu.

Hrant Yegavyan'ın dedesi Krikor Efendi, Arapkir'in en tanınan simalarından olup, hem şehirde, hem de çevredeki diğer Ermeni yerleşkelerin Ermenileri tarafından büyük saygıya layık görülen birisiydi.
Hrant'ın babası Abraham Tevekeliyan, Krikor Efendi'nin kızıyla evlendiğinde onların soyadını almıştı.1908'de İstanbul Ermeni Getronagan Lisesi'ne kaydolan Hrant Yegavyan, daha sonra eğitimini başkentteki üniversitenin tıp bölümünde sürdürdü.
Öğrencilik yıllarında Hınçak Partisi'nin Gençlik Kolu’nun yayınladığı “Kıvılcım” gazetesi çalışanlarıyla tanışan Hrant, az zaman sonra onlara katılarak, en aktif çalışmalarda bulunan gençlerden birisi olur.
Hrant Yegavyan büyük azimle yürüttüğü çabalarından ötürü, kısa zamanda hem Genç Hınçakların, hem de partinin üst düzey yetkililerinin sevgive saygısına layık görülür. Onunla ilgili en büyük övgüyü dillendiren kişiyse, Arapkir'de doğduğu günden beri onu yakinen tanımış olan hemşerisi Aram Açıkbaşyan'dı.

1914'te Hrant Yegavyan'ı ihbarcı Arthur Yesayan'a karşı suikast düzenleme suçuyla tutuklandı. Ağır işkencelere uğradıktan sonra, 15 Haziran 1915 sabahı Beyazıt meydanında idam edilenler arasında bulunan en genç devrimcilerden biri idi.

11-Karekin Boğosyan

Arakel oğlu Karekin Boğosyan, 1885'te Ermenilerin 'Kartal Yuvası' olarak bilinen Şebinkarahisar'da doğdu. Asıl adı Ermenice Sevaberd olan Şebinkarahisar kale şehri, Küçük Hayk'ın Nikopolis bölgesinde, Kayl nehrinin Gernavus ile birleştiği yerin sağ kıyısında, ormanlarla kaplı dağların yamacındaki ovada bulunmaktaydı. Araştırmacılar bu yerleşkeyi Ortaçağ'dan beri var olan Sevaberd (Mavrokastro) şehri ile
özdeşleştirmektedir. Birinci Dünya savaşı arifesinde Şebinkarahisar'da yaşayan Ermenilerin nüfusu 25.000’in üzerindeydi.

1895-1896'da Ermeni toplumunun uğradığı saldırı ve kıyım sırasında özellikle Daniel Çavuş'un fedai grubu, daha sonrasında ise Şebinkarahisar doğumlu halk kahramanı, komutan Antranik göze çarpan isimler arasındadır. 2 Haziran 1915'de Şebinkarahisar'ı ablukaya alan askeri birlikler şehrin sakinlerinden teslim olmalarını istedi; Ermenilerin teslim olmayı reddederek bir ay boyunca direndi. Silah, teçhizat, yiyecek, içecek, ilaç vb tükenince bir grup genç fedai ablukayı yararak kuşatma dışına çıkmayı başardı. Şebinkarahisar kalesinde mahsur kalan yerli halk teslim olmak yerine zehir içerek toplu halde intihar etti.

Hınçak Partisi üyesi olan Boğosyan, Sultan II. Abdülhamid rejimi sırasında mahpusluktan kurtularak, Hınçak Partisi'nin kendisine verdiği görevi yerine getirmek amacıyla Kafkasya'ya gitti ve orada yerel örgütlenmelerin güçlenmesi için yapılan çalışmalara katıldı. 'Kuyruğu kesik' olarak tanımlanan Mithad Paşa anayasasının ilanından sonra, birçokları gibi İstanbul'a dönen Karekin de, askeri
çalışmalarda tecrübeli olduğundan Paramaz'ın grubuna dâhil edildi.

Tutuklanması sonrasında, ilk önce suikast planlarını otoritelere ihbar eden Arthur Yesayan'a karşı suikast düzenlediği iddiasıyla suçlanan Karekin Boğosyan'ı daha sonra, tüm diğerleriyle birlikte “Özgür ve bağımsız bir Ermenistan kurma amacıyla silahlı eylemlerde bulunmak, yabancı devletleri Osmanlı'ya karşı kışkırtarak, devletin bölünmez bütünlüğüne yönelik tehlikeli planlar yapıp, Osmanlı halklarından bir
kısmının Osmanlı hâkimiyetinden ayrılıp kendi başına devletler yaratma amaçlı değişik yerlerde alenen ve gizli toplantılar gerçekleştirmek, basın-yayın yoluyla bu amaçların propagandasını yapmak ve kışkırtıcı çalışmalar örgütlemek” suçlamasıyla yargılanarak suçlu bulundu.

12-Yeremya Manandyan (Yeremia Matosyan, Yeremya Manukyan)

Kipranos oğlu Yeremya Manandyan, İstanbul'da doğdu.
İstanbul'un, o zaman ki adıyla Konstantinapolis'in kuruluşundan hemen ardında şehre yerleşen Ermeniler genellikle asker, tüccar, mimarlıkla iştigal edenler ve tarihsel Ermenistan'ın değişik yerleşkelerinden buraya eğitim almak için gelmiş olan gençlerdi. 1478 yılında şehirde yaklaşık 1.000 hane Ermeni vardı. XIX. Yüzyıl başlarında, İstanbul'da 150.000, 1840'larda 222.000, 1880'de ise 250.000 Ermeni yaşıyordu.

İstanbul Ermeni kültürünün en büyük merkezlerinden biriydi. Uluslararası üne sahip mimarlardan birçoğu (Balyan'lar), heykeltıraşlar, ressamlar (R.Barseğ, S.Manas, Ş.Sarkisyan ve diğerleri), bestekârlar (D.Çukhacıyan), müzisyenler (Komitas),artistler-oyuncular (V.Papazyan), yazarlar (K.Zohrab, Siamanto, Y.Odyan, D.Gamsarakan, Tılgadintsi, ve diğerleri) bu şehirde yaşayıp eserlerini ürettiler. 1908 yılında kabul edilen 'Kuyruğu kesik' Midhat Paşa anayasasının kabulüne kadar Ermeni siyasal örgütleri yasadışı kabul edildiler. Sosyal Demokrat Hınçak Partisi 1890 yılında, Garin (Erzurum) ve ardından İstanbul'da düzenlenen yığınsal Kumkapı mitingleri ile Osmanlı İmparatorluk tarihinde örneği daha önce görülmemiş olan siyasal protestolar organize etti.
1890'lı yıllarda İstanbul, Ermenistan ve Kilikia'nın değişik vilayetlerinde SDHP'nin çok büyük bir sempatizan kitlesi olduğu ve Parti'nin İstanbul şubesi'nin en etkin merkezlerden biri olduğu bilinmektedir. Hampartsum Boyacıyan (Medzn Murad), Harutyun Cangülyan, asılan 20'lerden Aram Açıkbaşyan ve daha nice devrimci lider İstanbul'da yetişmişti. İstanbul'da karşılaştığı bu ortamdan etkilenen
Yeremya Manandyan SDHP'ye katılmştır.

Hınçak kaynaklarına göre gençlik yıllarında fiziksel, zihinsel özellikleri ve aktifliğiyle yaşıtlarından farklılık gösteren Yeremya'nın, İttihad ve Terakki'nin liderlerine karşı düzenlenecek suikastı gerçekleştirecek olan Paramaz'ın grubu içinde yer alması doğaldı. En tehlikeli ve sorumlu görevleri üstlendiği söylenen Yeremya, kendisinden yaşça büyük yoldaşları tarafından “sahip olduğu mücadele ruhuyla grubun askeri yetkinliğinin itici gücüydü” şeklinde tanımlanmıştır.

13-Yervant Topuzyan (Panvor)

Yervant Topuzyan, Adapazarı'nın en güzel ilçelerinden biri olan Bardizak'da 1895’de doğdu.
Çok sayıda gazete ve derginin yayınlandığı, meşhur Bardizak Tiyatrosu'nda ünlü Ermeni sanatçılarından birçoğunun sahneye çıktığı Bardizak'da Birinci Dünya Savaşı öncesinde 16.000 Ermeni
yaşıyordu. İstanbul'da yaşayan Ermeni aydınlarından birçoklarının burada yazlığı vardı.

Yervant TOPUZYAN ilköğrenimini şehrin erkekli-kızlı Nerses Şuşanyan Okulu'nda tamamladıktan sonra sonra, İzmir'de ortaokula gitti. Öğrenciliği sırasında Sosyal Demokrat Hınçak Partisi'nin görüş ve tarihiyle yakından ilgilenen Yervant Topuzyan Partiye katılarak, aktif çalışmalarda bulunmaya başladı.
İzmir bölgesinde yaşayan Ermeni toplumu içerisinde Hınçak örgütünün düşünce ve amaçları doğrultusunda propaganda çalışmalarında bulunan ve ateşi bir hitap yeteneği olan Yervant Topuzyan, kısa bir süre içinde yerel halk tarafından yakından tanındı ve sevildi.
Yervant Topuzyan Bardizak SDHP Şubesi tarafından yayınlanan "Baykar" (Mücadele) adlı dergide makaleler yazdığı için aynı zamanda bir gazeteci olarak da tanınıyordu. Yazın adı olarak kendine seçmiş olduğu "Panvor" (İşçi) mahlasıyla, sadece SDHP kadrolarının içinde değil dönemin Ermeni aydınları içinde de saygın bir yer kazandı.

Onu yakinen tanıyan arkadaşlarından S. Arapyan, Yervant hakkında "devrimci ruhu her zaman yükseklerdeydi, tükenmeyen enerjisi ve yorulmazlığı, herkesten farklı özellikleri ile o denli saygınlık kazanmıştı ki, mücadele yıllarının tüm tartışmalarında yoldaşları tarafından hep örnek bir kişilik olarak gösterildi" diye yazar.

S.Arapyan'ın anlatısına göre; “Osmanlı Meclis-i Mebusan seçimleri zamanında İzmir'de, İttihad ve Terakki ile devrimci adaylar karşı karşıya geldiler. Herkes İttihad ve Terakki'nin adayına seçimleri kazanacağı gözüyle bakarıyordu. Yervant Topuzyan'ın İzmir ve çevresinde SDHP'nin propaganda sorumlusu olarak aktif çalışıp, halka Jön Türklerin Ermeni düşmanı politikalarının ne kadar zararlı olduğunu anlatması
sonucu İttihat ve Terakki adayı seçimlerde hezimete uğradı. Yervant Topuzyan'ın olağanüstü çabaları sonucu seçimleri İzmir'de SDHP'nin aktif bir şekilde desteklediği Rum aday kazanarak Osmanlı Meclisi’ne girdi.”
Otoriteler yakın takibe aldıkları Yervant Topuzyan'ın devrimci çalışmalarının engellenebilmesi için uygun bir fırsat kollayıp, onu etkisiz kılmayı planlıyordu. Arthur Yesayan'ın yaptığı bir ihbar sonucu tutuklanan Hınçak devrimcileri arasında (İşçi) Yervant Topuzyan da vardı.
Gördüğü işkencelere dirençle karşı koyan devrimci genç son nefesine kadar inandığı davanın kararlı bir savunucusu ve değerli bir temsilcisi oldu. İdam sehpasında, gözleriyle bir yandan gökyüzünün sonsuzluklarını son bir kez seyrederken, diğer yandan da ölüme hiç aldırış etmeden bir Ermeni devrimci marşını söylemeye başladı ve son nefesini vermeden önce,"Ölüm her yerde aynıdır ama ne mutlu halkının kurtuluşu için şehit düşene !"dedi.

20 Hınçaklı devrimcinin asıldığı anların tek Ermeni şahidi olan Papaz Kalust Boğosyan, dinsel günah çıkartma görevini yerine getirmek için Yervant Topuzyan'a yanaştığında, onun cebinden çıkardığı mendilini kendisine uzatarak, "Aziz Peder, bu kuru mendilimi anama ver ve evladının onu tek defalığına bile olsa gözyaşlarıyla ıslatmamış olduğunu bilmesini istediğimi söyle lütfen..." dediğini yazdı.

14-Mıgırdiç Yeretsyan

Sosyal Demokrat Hınçak Partisi'nin Kharberd (Harput) bölgesinin inançlı kadrolarından Hovhannes oğlu Mıgırdiç Yeretsyan (bir başka yerde Ebrenesyan), 1873’de Abuçekhts köyünde doğdu.
Bu köy, Küçük Hayk'ın Agın şehrinin güney-doğusunda bulunuyordu. Abuçekhtsli yemeniciler, kunduracılar, çulhacılar, marangozların ürettiği malların ünü bölgenin sınırlarını aşmıştı. Burada üretilen ürünlerin en tanınmışı İstanbul'da rağbet gören kadınların başlarına bağladığı renkli işlemeli yazmalardı.
1883 yılında 140 öğrenciye sahip olan köyde kurulu Varaka Okulu'nda Abuçekhtsli birçok nesil öğrenim görmüştü. Abuçekhts'den kökenli Amira ailelerinden (Cezayirliyan, Çerazyan, Azadyan, Tamuryan vb.) toplumda saygın bir yere sahipti. Zanaatkârlılıklarıyla tanınan Abuçekhts Ermenileri sürekli olarak Türk devlet memurlarıyla, Kürt aşiretlerinin reisleri tarafından baskı altında tutuluyordu, mal ve mülkleri tehdit
altında idi. Böyle bir ortamda yetişen Mıgırdiç Yeretsyan, Sosyal Demokrat Hınçak Partisi'ne katılarak onun aktif kadrolarından biri haline geldi. Kharberd (Harput) ve çevresinde uzun zaman propaganda çalışmaları yürüten Mıgırdiç Yeretsyan, bölge halkına uğradıkları zulme karşı örgütlenip, kendilerini her biçimde savunmaları gerektiğini anlattı.
Güçlü bir karaktere sahip olan Mıgırdiç Yeretsyan, gerek Ermeni toplumu gerekse de başka halklar arasında hemen herkesin saygısını kazanmış bir kişiydi.

15-Keğam Vanikyan (Vanik, Küçük Van anlamına gelir.)

Hınçak Partisi'nin bilinen kadrolarından Garabet oğlu Keğam Vanikyan (Parti’deki adı Vanik)1884'de Van'da doğdu. Küçük yaşta babasını yitiren Vanikyan annesi ve ninesi tarafından büyütüldü.
İlköğrenimini Van'ın en büyük mahallesi Aykestan'daki tamamlayan Vanikyan, ortaokulu Yeramyan Lisesi'nde devam etti. Çok zeki ve derslerinde başarılı olduğu için öğretmenleri tarafından çok sevilen Vanikyan, aynı zamanda mütevazı bir karaktere sahipti.

Hınçak kaynakları Vanikyan'ın, zamanın en tanınan Ermeni fedai başlarından olan KERİ adıyla bilinen (kod adı Ardzruni) Hagop Avedisyan'a karşı özel bir saygı duyduğunu ve daha genç yaşlarda fedailere katılmak istediğini yazmaktadır. SDHP'nin silahlı fedai gruplarından birisinin sorumlusu olan ve cesaretiyle tanınan Aşod'un 1904 yılında SDHP'sinin örgütlenmesini sağlamak için İran'dan Van'a gelmesi sonrasında SDHP'sine katılan Vanikyan 1907 yılında Van Lisesi'nden mezun olduktan sonra o dönem Kafkasya'da bulunan Keri Hagop'un silahlı fedai grubuna dâhil olmak yola çıktı. Ancak Jön Türklerin gerçekleştirdiği darbe sonrası 1908 yılında Keri Hagop Avedisyan'la birlikte Kafkasya'dan İstanbul'a dönerek üniversitenin Eczacılık Fakültesi'ne kaydoldu. Bir yıl sonra kaydını Hukuk Fakültesi'ne aldıran Vanikyan, üniversite yıllarında çalışkanlığı ve alçak gönüllülüğüyle de herkesin saygı ve sevgisini kazanmıştı.

1908 sonrası ortamda, Osmanlı İmparatorluğu topraklarında var olan birçok muhalif örgüt gibi Sosyal Demokrat Hınçak Partisi de çalışmalarını legal olarak sürdürmek amacıyla, İçişleri Bakanlığı'na müracaat ederek Sultan'ın onayıyla yasal parti statüsü kazandı. Vanikyan çevresindeki ilerici ve devrimci gençlerin ortak çabalarıyla İstanbul'da SDHP'nin Öğrenci Gençlik Örgütü kurdu. Kısa bir süre içinde, sadece üniversitede değil İstanbul'un değişik enstitü ve yüksek okullarında öğretim gören Ermeni gençlerinden yüzlercesi Hınçak Öğrenci Gençlik Derneği'ne katıldılar. Bu gelişmeyi takiben Vanikyan'ın çabaları sonucu liseli öğrencilerin kendi gençlik örgütleri de kuruldu.
SDHP'nin inandığı ve savunduğu fikirlerin yaygınlaştırılması ve yığınlara ulaştırılması, gençliğinin çalışmalarının koordine edilmesi için bir yayın organı çıkarılması kararı alınmasının ardından, işçi ve emekçilerin bayramı olan 1 Mayıs 1911'de İstanbul SDHP Öğrenci Gençlik Örgütü'nün aylık dergisi “Gaydz’’ (Kıvılcım)’ın ilk sayısı yayınlandı. Kıvılcım dergisinin yaratılmasında büyük emeği geçen Vanikyan,“Vanik” rumuzuyla sürekli olarak yazılar yazdı. Vanik, SDHP içinde dürüstlüğü ve çalışkanlığı ile tanınan isimlerden biriydi ve yaşamını yitirdiği 15 Haziran 1915 sabahına kadar bu özelliklerini yitirmedi.
199'de kurulan bağımsız Ermenistan Cumhuriyeti'de faaliyetlerine devam eden SDHP ilk kurulan parti örgütüne Keğam Vanikyan'ın ismini verdi.

16-Hovhannes Der-Ğazaryan (Hovhannes Yeğiazaryan)

Stepan oğlu Hovhannes Der-Ğazaryan (Hovhannes Yeğiazaryan veya Gidik Çello) 1878’de tarihsel Kapadokya'nın Gesaria (Kayseri) şehrinde doğdu.
Ermeni tarihinin babası olarak nitelenen MovsesKhorenatsi, Ermeni kralı Aram'ın, Mşak'ı Kapadokia Bölge Valisi olarak atadığını yazmaktadır. Mşak, günümüzde ki adıyla Kayseri'nin yerinde bir kale şehri kurarak kendi adını verir, bu isim zaman içerisinde ve yerel telaffuz değişimiyle Majak'a dönüştü. M.S. 17 yılında Romalıların Kapadokya'yı işgalinden sonra Ermeni valisi Majak'ın adını taşıyan şehre, İmparator Julius Sezar'ın onuruna Gesaria adı verildi.1022'de Bizans İmparatoru Vassil II. Kayseri'yi Sebastia (Sivas) Prensi David Ardzruni'ye hibe etti. 1045 yılında Ermeni Bagratuni kralı Gagik II.'nin yönetimi altında bulunan Gesaria (Kayseri)'de en eski zamanlarından beri Ermeniler her zaman şehrin ileri gelenleri arasında idiler. IV. yüzyılda Ermeni Ruhani liderleri, Katolikoslar burada kutsanıp görevlerine başlıyorlardı. 1915 yılında Gesaria (Kayseri)'nin 50-60.000’lik nüfusunun 20.000’i Ermenilerden oluşuyordu. Burada birçok kilise, okul ve yüksek okul vardı. Şehrin dışında ki bölgede Ermenilerin yoğun olarak yaşadığı (Aksaray, Aziziye, Derevank, Yenice, Everek, Talas, Tomarza, Garmırak, Gemerek vb. gibi) yerleşkeler vardı.

Toplumsal ve siyasal yaşamın epey hareketli olduğu Gesaria (Kayseri)'de, SDHP de aktif bir şekilde faaliyet gösteriyordu; il ve ilçelerde örgütlenmişti. Parti'nin en önemli kadrolarından sakal mahlaslı Jirayr Moruk, Mardiros Boyacıyan (Medzn (Büyük) Murad'ın öz kardeşi), Andon Rışduni, Ruhban Daniel Vardapet, Çello'lar ve daha birçok isim devrimci harekete buralarda katılmışlardı.
Aktif devrimci çalışmalara durdurmaya karar veren Osmanlı makamları 1891-1892 yıllarında Gesaria (Kayseri)'de Hınçaklara yönelik yığınsal tutuklama kampanyası başlattı. 650'den fazla Sosyal Demokrat Hınçak Partisi üyesi tutuklandı. 1893 Mayıs'ında tarihe Ankara Muhakemesi olarak geçen bu davada topluca yargılanan parti üyelerinden 17'sine idam, 6 kişiye 15 yıl, 10 kişiye de 7 senelik hapis cezaları verildi. Ancak, bazılarının cezaları daha sonradan hafifletildi.

Hovhannes, Surp Garabet Manastırı'nda eğitimini bitirdikten sonra kendini yeni neslin terbiyesine adayarak öğretmenlik yapmaya başladı. SDHP’ye üye olan Hovhannes aktif bir şekilde faaliyet göstererek örgütlenme çalışmalarına katıldı. Hovhannes Der-Ğazaryan, Gesaria(Kayseri)'de Hınçak Partisi'nin öncü kadrolarından biri olup, propaganda çalışmalarından sorumlu idi. Siyasi faaliyetleri dolayısıyla otoriteler tarafından tekrar tekrar gözaltına alındı, işkence gördü ve ölümle tehdit edildi.

17-Karnig Boyacıyan

Krikor oğlu Karnig Boyacıyan, 1888'de İstanbul'da doğdu.
XIX. yüzyıl sonu, XX. Yüzyıl başlarında Sosyal Demokrat Hınçak Partisi (SDHP) İstanbul'da aktif bir şekilde faaliyet gösteriyordu. 1890 yılında İstanbul'daki SDHP şubesinde fedakârca önemli politikacı ve militanlar vardı: Jirayr (Moruk) ve Hampartsum (Medzn Murad) Boyacıyan kardeşler, Harutyun Cangülyan, Aram Açıkbaşyan, Yeremia Manandyan, Vanik, Doktor Benne İstanbul'da öne çıkan isimlerdi. Karnig
Boyacıyan'da İstanbul SDHP şubesi çatısı altında aktif bir bir şekilde siyasi çalışmalara katıldı.
Aynı dönemde Ermeni halkı gerek devlet otoriteleri, büyük ya da küçük devlet memurları, Hamidiye Alayları, Çerkes, Çeçen, Avar başıbozukları eliyle Ermenileri yerlerinden atıyor; yüzlerce yılda yaratılan değerler talan ediyor, masum halk olmadık işkence ve katliamlara maruz kalıyordu. Bu süreçte Ermeniler mülksüzleştirilerek dinlerini değiştirmeleri için yoğun baskı altına alındılar. Sultanın otokratik yönetimine karşı olduklarını ilan eden Avrupa'da eğitim almış Jön Türkler iktidara geldikten sonra adaletsizlik ve katliamların mağduru durumundaki Ermeni halkına karşı gelişigüzel değil, planlı bir imha politikası yürütmeye başladı. 1908'de başkentte meşrutiyetin ilanından sonra kabul edilen “Midhat Paşa Anayasası” ve “Özgürlük”, “Eşitlik”, “Kardeşlik” çağrılarının atıldığı ortak mitinglerin düzenlenmesinden sadece aylar sonra, İttihat ve Terakki 30.000’den fazla Ermeni'nin katledildiği, 1915'de yaşanan trajedinin habercisi olan 1909 Adana katliamlarını düzenledi.

1908 ve sonrasında Ermeni siyasal örgütlerinden çoğu sahte “kardeşlik” çağrılarının etkisi altında idiler ve yaklaşan felaketi görmediler. SDHP ise farklı bir tutum alarak kendisini İttihat ve Terakki'den uzak tuttu. SDHP, Paramaz tarafından hazırlanan "Ermeni halkına çağrı" başlıklı bir bildiride, ''Jön Türklerin ağızlarından akan ballı sözlere kanmayın sakın!'' açıklamasını yaptı.
Hınçak kaynaklarına göre SDHP içinde aktif olarak çalışan Karnig Boyacıyan, genç yaşta gösterdiği çalışkanlık, beceri ve olgun davranışlarıyla öne çıktı ve kendisine duyulan güven nedeniyle Paramaz'ın grubuna dâhil edildi.
15 Haziran 1915'de idam edilen Karnig Boyacıyan tutukluluğu sırasında metanetli ve örnek bir tavır sergiledi.

18-Boğos Boğosyan

Mikael oğlu Boğos Boğosyan, 1862 yılında tarihsel Agın (Eğin) şehrinde doğdu.
Sebastia(Sivas)'a göçen Ermeni Ardzruni prensleri tarafından kurulan Ağın'da Ardzruniler, Narek Manastırını ve Surp Nışan Manastırlarını inşa ettiler. XVI. yüzyılda Ağın Osmanlıların eline geçtikten sonra yağmalandı ve yıkıma uğradı. 19. yüzyıl sonunda, Ağın'da 5.500'ü Ermeni olmak üzere 10.000 insan yaşıyordu. Şehrin tüm evleri 2-4 katlı olup, taştan inşa edilmişti.
1896'da Hamidiye Alayları eşliğinde Osmanlı güçleri tarafından şehre saldırılarak büyük bir katliam ve yağma gerçekleştirildi. Ağın halkı 1915 yılında tehcire tabii tutularak tümden topraklarından kazındı. Ağın, Ermeni yazın ve düşününe birçok isimler vermiştir. Arpiar Arpiaryan, Misak Medzarents, Krikor Zohrab, Siamanto (Atom Yarcanyan), Arşak Çobanyan, Minas Çeraz, Nikol Kalenderyan gibi birçok Ermeni
aydını Ağın'lıdır.
Doğum yeri olan Ağın'dan Bafra'ya taşınan Boğos Boğosyan gittiği her yerde Ermeni halkının çektiği acılar ve yoksulluğa şahit oldu ve daha genç yaşlarda iken Bafra'da SDHP'ye katılarak politik faaliyetlere başladı.
Bir yoldaşı tarafından, ''SDHP Bafra şubesinin ruhuydu'' diye tanımlanan Boğos Boğosyan 7. Parti Kongresi’nde delege idi. Bu Kongre'de “isyancı devrimci taktikler izlenmesi” kararı alınmıştı. Kongre kararına göre “tümüyle bağımsız veya Osmanlı devletinin bir parçası olarak da kalınsa, siyasi ve idari serbestliğiyle özerk bir Ermenistan yaratılmalıydı”.
Bu konularla ilgili tartışmalara aktif olarak katılan Boğos Boğosyan, Kongre'de yaptığı bir konuşmada mevcut duruma tahammül edemeyeceklerini ve birlikte yaşamanın koşullarının ortadan kalktığını belirterek ''yenemeyecek durumda olsalar bile isyan bayrağını açma'' çağrısı yaptı.
Yoldaşlarından yaşça büyük olmasına rağmen zor tutukluluk koşullarına dayanan Boğos Boğosyan gerek idamı gerekse tutukluğu sırasında devrimci tavrından taviz vermedi.

19-Murad Zakaryan (Hagop Ğazaryan)

Murad Zakaryan (Hagop Ğazaryan veya Kazazyan) Büyük Hayk'ın Duruperan vilayeti'ninTsronk köyünde doğdu.
Köyü Muş'tan sadece 15 km. uzaktaydı. Ermeni tarih yazımının babası olarak adlandırılan Movses Khorenatsi'ye göre Nuh'un torunu Durpan 30 oğlu, 15 kızı ve eşleriyle birlikte önceleri Aradzani (Murad Su) vadisine yerleşmiş ve buraya kendi adından türeyen Daron adı verilmiş. Sonra evlatlarının çoğalıp, çevreye yayılıp dağılmasıyla kurulan köylerden birinin adı Tsronk (Ermenice dağlı-yaylı) olarak adlandırılmıştır.
Tsronk birçok defa yerle bir edilmiş ve yeniden kurulmuştur. Osmanlı'nın son dönemlerinde Bitlis vilayetinin Muş bölgesine ait olan köyde 1880 itibariyle 300, 1890'da 320 hane Ermeni yaşıyordu. 1915'te köyün 3.000'i aşkın ahalisi, iki kilisesi, iki de okulu vardı. Zoraki sürgünde kanlı katliamlar yaşayan Tsronklulardan mucizeyle hayatta kalanlar dünyanın değişik ülkelerine göç etmişlerdir.

Hınçak kaynaklarına göre Murad Zakaryan (Hagop Ğazaryan),Paramaz'ın en güvendiği, sadık silah arkadaşlarından birisi idi; başarıyla sonuçlanan tehlikeli birçok eyleme katılmıştı. Öğretmeni saydığı Paramaz ile birlikte 1904'te Rus Çarlığı'nın kışkırtmaları sonucu gerçekleşen Ermeni-Azeri çatışmalarına aktif olarak katılarak, Ermeni yerleşkelerinin savunusunda yer aldı.
Murad Zakaryan'ın idam edilmeden önce, ''Ölürüm tabii, ancak bu düşünce uğruna ölürüm'' dediği bilinmektedir.

20-Tovmas Tovmasyan

Vahan oğlu Tovmas Tovmasyan, 1888 yılında Kilis’de doğdu.

Tovmas Tovmasyan eğitimini tamamladıktan sonra pedagoji ile ilgilendi ve Kilis'teki Ermeni Okulu'nun müdürlüğüne getirildi. Hınçak Parti'sinin Kilis’te aktif faaliyet yürüten isimlerinden biri olarak öne çıktı. Tovmas Tomasyan 7. Hınçak Kongresi’nde alınan kararlar sonrası kurulan Paramaz önderliğinde ki guruba dâhil edildi.
Her şey neredeyse yapılan plana uygun olarak gelişiyor gibiydi, asıl eylemin yapılacağı ana kadar birbirinden değişik planların başarıyla denenme aşamaları dahi yapılmış, onlardan en iyi ve etkili olacağına inandıkları plan etrafında mutabık kalınmıştı. Tovmasyan’ın dâhil olduğu grup henüz hazırlık aşamasında iken yapılan bir ihbar sonucu tutuklanan 120 kişiden biri idi. Yoğun işkenceler görmesine rağmen
herhangi bir itirafta bulunmadığı bilinen Tovmas Tovmasyan, 19 yoldaşıyla birlikte, 15 Haziran 1915 sabahı Beyazıt meydanında idam edildi.

http://semedyaman.blogspot.com.tr/2013_06_01_archive.html



YALANLARINI KANITLARIYLA YÜZLERİNE VURUYORUZ.. ( 1 )





YALANLARINI  KANITLARIYLA YÜZLERİNE VURUYORUZ.. ( 1 )



DARAĞACINDAKİ İLK KADININ 82 YILLIK SIRRI


Yobazda yalan Denizde kum tükenmez

NOT; AŞAĞIDA OKUYCAGINIZ YALAN HABERLERİ ÇÜRÜTMEK AMAÇLI YAPILAN GOOGLE RAŞTIRMASINDAKİ HABERİMİ YİNE AYNI BAŞLI ( 2 ) DE OKUYACAKSINIZ  .. ( İstanbul'da İdam Edilen 20 Ermeni       )
BİLĞİNİZE.

OKUYUNUZ
http://politik-acilar.blogspot.com.tr/2014/12/yalanlarini-kanitlariyla-yuzlerine.html


Almanların öldürdüğü yahudileri Bulgarların öldürdüğü astığı insanları Türkiye de olmuş gibi gösteren zümreye Türkiye düşmanı devşirme Yobaz denir

Yobazın son yalanı... İnternet çağında yaşadığımız halde hala utanmadan böyle yalanlar söyleyebiliyorlar.

YALAN : 1
Resimde şalcı bacı diye yutturmaya çalıştıkları kadın 14 Aralık 1931 de Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Darıbükü köyünden Hasan Kızı Fatma'dır. Hasan kızı Fatma Türkiye'de ''idam edilen ilk kadındır''

Darağacındaki ilk kadının 82 yıllık sırrı

TBMM kararıyla idam edilen ilk kadın olarak tarihe geçen Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Darıbükü köyünden Hasan Kızı Fatma’nın, üç kadınla birlikte işlediği akıl almaz cinayetin 82 yıllık sırrının peşine düştük. İşte ilk kez yayınlanan fotoğraf ve anlatımlarla bir zamanların Anadolu’sundan trajik bir insanlık öyküsü…

TÜRKİYE YENİDEN İDAMI TARTIŞIRKEN

lakarsa.jpg

Türkiye'de mahkemeler tarafından verilen idam cezaları 1984 yılından bu yana TBMM tarafından onaylanmadığı için infaz edilemiyor. 2002 yılında, savaş ve çok yakın savaş ve terör suçları dışındaki suçlar için idamı kaldıran Türkiye, 2006 yılında çıkartılan 5218 sayılı kanunla idamı tüm suçlar için tamamen kaldırdı. Ancak Kasım ayı başında Başbakan Erdoğan’ın açıklamalarıyla yeniden alevlenen idam tartışmaları, Türkiye’nin gündemine oturdu. Başbakan Erdoğan’ın, terör ve ölüme sebebiyet verme kapsamındaki suçlarda idamı tartışmanın mümkün olabileceği yönündeki açıklamalarının ardından Radikal Gazetesi’nden Tarık Işık, 1920’den, idamın fiili olarak kaldırıldığı 1984 yılına kadar Meclis tarafından onaylanan ve infazı gerçekleştirilen 712 idam kararının 15’inin kadınlar için verildiğini gündeme getirmişti.

DARAĞACINDAKİ İLK KADININ 82 YILLIK SIRRI

TBMM kararıyla idam edilen ilk kadın olarak tarihe geçen Isparta’nın Sütçüler ilçesine bağlı Darıbükü köyünden Hasan Kızı Fatma’nın kısa hikayesinin de yer aldığı Radikal’in haberinde, genç kadını darağacına götüren suçun, “20’lik altın ve tarla karşılığı aynı köyden Eşref’in Hanife’yle evlenmesini temin etmek amacıyla Eşref’in karısı Ümmüşani’yi öldürmek” olduğu bilgisine yer verildi.

DARIBÜKÜ KÖYÜNDE İDAMA GÖTÜREN CİNAYETİN İZİNİ SÜRDÜK

Ancak bu trajik cinayetin altında Anadolu’nun yakın tarihinde yaşanan ve bugün bile yüzleşmekten kaçınılan bir insanlık dramının olduğu ortaya çıktı. Cumhuriyet tarihinin idam edilen ilk kadını olarak tarihe geçen Hasan kızı Fatmana’yı darağacına götüren hikayeyi öğrenmek için gittiğimiz Isparta’nın Darıbükü köyünde konuştuğumuz yaşlı köylüler, savaşların parçaladığı Anadolu halkının yaşadığı dramı anlattı. 

EŞREF'İN KARISINI BALTAYLA KÖPRÜÇAY'A ATTILAR

lakarsa-_1_.jpg


Darıbükü köyünün Kürüz Mahallesi’nde yaşayan 85 yaşındaki Mehmet Demirbaş, seferberlik yıllarında köylerindeki erkeklerin çoğunluğunun dört cephede sürdürülen savaşların ardından şehit düşerek geri dönmediğini belirterek, Cumhuriyetin ilk yıllarında yaşanan acı olayı “ köyün erkekleri hep askere gidince geride kalan kadınların yaşamları zorlaşmış. Köyden üç kadın aralarında anlaşarak kocası olan birer tane kadını öldürüp kocalarıyla evlenmeyi planlamışlar. İlk önce Eşref adındaki adamın Taylak adıyla anılan karısını öldürmüşler ve cesedini harara koyarak nehre atmışlar” sözleriyle anlattı.

SAVAŞA GİDEN ERKEKLER GERİ DÖNMEDİ

Darıbükü köyünde konuştuğumuz köylüler, 1900 yılı doğumlu olan Eşref’in, kocası seferberlikte şehit düşen Taylak lakaplı Ümmüşani ile evlendiğini ve bir kız çocuklarının olduğunu söylüyor. Ancak köyün erkekleri milli mücadele döneminde yeniden savaşa gidince köyde kalan az sayıdaki erkekten biri olan Eşref’le evlenebilmek için aralarında anlaşan, Hanife, Fatmana ve Kınalı lakaplı bir başka kadının, bu düşüncelerine engel olarak gördükleri Eşref’in karısı Ümmüşani’yi öldürmek için bir plan yaparlar. Bu plana göre Ümmüşani’yi Kınalı’nın evine davet eden üç kadın, bir süre sohbet ettikten sonra namaz kılmak için evine dönmek isteyen Ümmüşani’yi “namazını burada kılabilirsin” diye ikna ederler.

CESEDİ ÇUVALA KOYUP AHIRA GÖMDÜLER

Bu acı olayı büyüklerinden dinleyen Darıbükü köyünden 70 yaşındaki Sefer Cengiz, sonrasında yaşananları şöyle anlatıyor: “ikindi namazını kılarken üç kadın baltayla genç kadının başını keserek öldürürler. Öldürdükleri Taylak'ın cesedini evin altında bulunan ahırın hayvan gübrelerinin içine gömerler. Cinayete ortak olan kadınlardan Kınalı'nın 5-6 yaşlarındaki çocuğu Hasan Ali, bir haftadır ahırdaki gübrelerin arasında duran Taylak'ın cesedinden yayılan ağır kokuyu fark ederek annesine durumu bildirir. Annesi ise çocuğu susturur. Ahırdaki cesedin daha fazla burada kalamayacağını anlayan üç kadın, cesedi harar adı verilen büyükçe bir çuvala doldurup köyün birkaç kilometre uzağında bulunan samanlığın önüne bırakmak için harekete geçerler. Amaçları öldürdükleri kadının saman çalarken yakalanarak bir cinayete kurban gittiği izlenimi vererek bu işten sıyrılmaktır. Köylülerin iddiasına göre öldürülen Ümmüşani’nin kocası Eşref’in de bu cinayetten önceden haberi vardır.”

CİNAYETTEN SONRA KOMŞULARI KONTROL ETTİLER

Cinayetin işlendiği gece kadınlar çevredeki evleri gezerek komşuların durumlarını kontrol ederler. O sırada beşikteki çocuğunu emziren komşulardan Gülsüm gelin, "of Allah’ım" diyerek inler. Bu ses karşısında paniğe kapılan Kınalı, "ne oldu Gülsüm gelin" diye bağırır. Gülsüm gelinden "yok bir şey, çocuğumu emzirirken yaslandığım kolum ağrıdı, ondan inledim" yanıtını duyunca da rahatlar.

DOLUNAYLI GECEDE CESEDİ KÖPRÜÇAY'A ATTILAR

Eşref ve üç kadın, içinde Ümmüşani’nin cesedi bulunan çuvalı güçlükle taşıyarak tahta köprüye kadar getirirler. Köylülerin anlattığına göre o gün ayın 15’idir ve dolunay bütün vadiyi aydınlatmaktadır. Köprünün karşısındaki patikadan gelen iki kişi, gördükleri manzaradan kuşkuya düşerler. İçlerinden biri kuşkusunu gidermek için çuvalı eliyle yoklar ve içinde bir ceset olduğundan kuşkulanır. Köy odasında Darıbükü köylülerine gördüklerini anlatan iki kişinin kendilerini görmesiyle planları altüst olan Eşref ve üç kadın, cesedin bulunduğu çuvalı Çataltaş denilen bölgeden Köprüçay’ın sularına bırakırlar.

EŞREF VE ÜÇ KADIN CESEDİN PEŞİNDEN KOŞTU

Sefer Cengiz bundan sonrasını şöyle anlatıyor: “cesede bağladıkları taş kayalara takılıp düşmüş. Taylak’ın cesedini nehir sürükleyerek götürmeye başlamış. Eşref ve üç kadın da telaşla nehir kıyısından cesedi takip ederek koşmaya başlamışlar. Nehir bir süre sonra cesedi Çatak deresinin kavuştuğu yerde kıyıya atmış. Eşref ve kadınlar da etrafı kontrol ederek Taylak’ın cesedini kumların arasına gömmüşler.”

"YENGEN NEREDE MURTAZA?" SORUSU CİNAYETİ ÇÖZDÜ

Eşref ve üç kadın, bir süre sessizliklerini korurlar. Ancak bu vahşi cinayetin ortaya çıkması fazla gecikmez. Köylülerin ifadesine göre, Eşref’in ikizi olan Murtaza adında ‘yarım akıllı’ bir kardeşi vardır. Köyün ileri gelenlerinden Nasreddin adında biri, Murtaza’ya “yengen görünmüyor, nerede acaba?”diye sorar ve ardından, “kardeşin Eşref’i evlendirelim artık” diye de ekleyince Murtaza, “yengem gideceği yere çoktan gitti” diyerek haberdar olduğu bu vahşi cinayetle ilgili bildiği ne varsa anlatınca olay böylece ortaya çıkar. Bunun üzerine köylüler Çatak deresinin kumlarına gömülü cesedi buraya yaptıkları derme çatma mezara naklederler.

"AK ELLERİMLE BEN VURDUM HAKİM BEY!"

Adli makamlara yansıyan bu cinayeti, Tokalı lakaplı Hasan Kızı Fatmana üstlenir. Isparta Ağır Cezaevi’ne konulan Fatmana, idamla yargılandığı davanın ardından 14 Aralık 1931 günü halkın gözü önünde cezaevi yakınında bulunan Tuzpazarında asıldığında, TBMM kararıyla Cumhuriyet tarihinde idam edilen ilk kadın olarak kayıtlara geçer. Köylüler, Hakim'in güzel bir kadın olduğu söylenen Fatmana'yı asmaya kıyamadığını ve onu ‘ipten’ kurtarmanın yollarını aradığını söylüyor. Hakim'in, "kızım bu cinayeti sen işlememiş olabilir misin?" sorusuna, "hayır Hakim Bey, Allah'ın aşkına doğruyu söylüyorum, ak ellerimle ben vurdum" yanıtını veriyor. Bunun üzerine Hakim kalemini kırıyor ve Fatma'yı idam sehpasına götüren yolculuk başlıyor. Halkın gözü önünde darağacına asılan Fatmana’nın son sözü "Allah affetsin" olur.

ÜMMÜŞANİ BİR KEZ DAHA GÖMÜLECEK

Savaşın parçaladığı bir toplumun kırsalında Cumhuriyet’in ilk yıllarında yaşanan bu dramatik insanlık öyküsünün kahramanlarından biri olan Ümmüşani’nin mezarının bulunduğu yer 82 yıldır Darıbükü köylülerince Taylak’ın mezarı olarak anılır. Tek başına bir çam ağacının dibinde gömülü olan Ümmüşani’nin mezarı, kısa süre sonra bölgede inşa edilecek olan Kasımlar Barajı ve HES projesinin suları altında kalarak bir kez daha gömülecek. Böylece bölgenin coğrafyasıyla birlikte yaşanmış acı tatlı insan yaşanmışlıkları da tarihten silinecek...

KAYNAK
http://www.haberartiturk.com/daragacindaki-ilk-kadinin-82-yillik-sirri-270h.htm


Alın işte bir CEHALET ve YOBAZLIK örneği daha AKP YANLISI BİR SAYFA, Mustafa Kemali Karalamak için cahil insanlar nasıl kandırılmakta...
İngilize,fransıza,ermeniye,rum'a vs vs Düşmana Ne Gerek.., 
Bunlar Onların Artığı

YALAN :2

KAYNAK :2 

Balkan Savaşı'ndan kan donduran kareler.. Bulgarların yaralı ve tutsak Türklere yaptıkları eziyetler bunlar

Balkan Savaşı'ndan kan donduran kareler


Küçülen Osmanlı İmparatorluğu'nun, tükenişini hazırlayan 1912-13 Balkan Savaşları'nın üzerinden bir asır geçti. Bu kanlı savaş sırasında on binlerce asker yaşamını yitirirken, Balkanlar'da yerleşik olarak yaşayan 600 bin Müslüman da, büyük acılar çekip, katliamlara uğrayarak Anadolu'ya göç etmek zorunda kaldı.

Osmanlı İmparatorluğu'nun çöküşünü başlatan Balkan Savaşları sırasında Bulgar ve Rum eşkıyanın Müslüman köylerinde yaptıkları katliamın fotoğrafları kanı donduran cinsten...




Sam Amca'yı padişah koltuğuna oturtmak isteyen vatan haini neo-osmanlıcı'ların yalanları ve istismarları bitmek tükenmek bilmiyor. 

YALAN :3



Fotoğraftaki Ortodoks kadınları "çarşaflı Müslüman kadınlar" olarak 
yutturmaya çalışıyorlar. O kadar gerizekalılar ki, fotoğrafın üzerindeki
"Orthodoxes" yazısını bile anlayamıyorlar !

Siz bu aptallıkla yeni osmanlı'yı değil ancak yeni avrupa genelevini kurarsınız. Kendiniz de orada sermaye olursunuz. Eşekoğlueşekler !

Türk düşmanlarının tavuğuna "kışt" dedik diye birçok köpeğe de "hoşt" 
demek zorunda kaldık. Birçok köpeği zincirleyip kulübesine koyduk. Bu 
sefer sahipleri ağlamaya başladı. Birçoklarının göz pınarlarını 
kuruttuk. Bu sefer ağababaları tasa etmeye başladı. Boşa tasa 
etmesinler; Türkçüler er ya da geç hakları olanı, atalar mirasını 
alacaklardır.
KAYNAK YORUM BÖLÜMÜNDE
Genç Atsızlar


YALAN: 4


Resimleri arama kelimesi ise ( nazilerin krakow'da ) ki katliamı
Siz hiç akıllanmayacaksınız değil mi? Kuş kadar beyninizle insanları böyle adice kandırmaya çalışıyorsunuz ama her seferinde çuvallıyorsunuz. Hayatınız yalan hayatınız montaj. Okuma yazma bilmeyen biri bile şu resmin Türkiye'ye ait olmadığını anlar. Bu kadar salaksınız





YALAN :5

Türk düşmanlarının kullandığı bir arşiv bu resim..15 Haziran 1915 - İdam Edilen Ermeni Sosyalistler

İdam edilenlerin listesi şöyle:
Paramaz (Matteos Sarkisyan) - ???????
Dr. Benne (Bedros Torosyan) - ???. ????? (????? ????????), Harputlu)
Aram Açıkbaşyan - ???? ?????????? - (Krikor Garabedyan, Arapkirli)
Keğam Vanikyan - ????? ????????, (Vanlı), gençlik dergisi "Gaidz" in editörlerinden
Murat Zakaryan - ?????? ????????, (Muşlu)
Yervant Topuzyan - ??????? ?????????
Hagop Basmacıyan - ????? ?????????
Smpat Kelekyan - ?????? ????????
Rupen Garabedyan - ?????? ??????????
Armenag Hampartsumyan - ??????? ?????????????
Abraham Muradyan - ??????? ?????????
Hrand Yegavyan - ????? ???????
Karnig Boyacıyan - ?????? ????????
Hovhannes D. Ğazaryan - ????????? ?. ????????
Mgrdiç Yeretsyan - ?????? ???????
Yeremya Manukyan - ?????? ?????????
Tovmas Tovmasyan - ?????? ?????????
Karekin Boğosyan - ??????? ????????
Minas Keşişyan - ????? ????????
Boğos Boğosyan - ????? ????????
İsimler yayıncı Teotig'in (Teotoros Lapçinciyan): ??????? ??? ????????????????? [Ermeni Dinadamlarının Golgotha'sı ] adlı kitabından alınmıştır, H. Mateossian, İstanbul 1921. s.15.

Ve bu bazı osmanlıcı Geçinen alçakların kullandığı resimler bunlar Altaki bağlantıları inceleğin ikinci bağlantı ermeni sitesidir



YALAN :6

Türkiye'de şapka giymedi diye asıldı diyenlerin geneli bu sahtekarların 
soyundan...Bu satekarlar osmanlı / islam adı altında facebook'ta sayfa 
açarak Türklerin kafasını yıkamaktalar.

KAYNAK;


YALAN :7
 Facebook'ta /Sosyal ağlarda Sahte Dersim Fotoğrafları
Güya aşağıdaki fotoğraf dersim isyanına aitmiş.ancak gerçekte fotoğraf yahudi soykırımına ait.

Yer: Ukrayna
öldürülenler: Yahudi
öldürenler: Almanlar
Yaklaşık 1,700 Yahudiler düzenlenen Ukrayna, Mizocz Gettodan yahudi kadın. Bazı Almanlar tarafından yürütülmesi ve ukraynalı işbirlikçileri önce bir sırada beklemek zorunda oldukları gibi bebekler tutuyor.
Ancak Atatürk düşmanları fotoğrafın dersim isyanı'na ait olduğunu söyleyerek insanları kandırıyorlar




KAMUOYUNUN TAKDİRLERİNE  SUNULUR..
HAK VE  EŞİTLİK  PARTİSİ
ANADOLU KARTALLARI GENÇLİĞİ..,


..