3 Kasım 2014 Pazartesi

İŞTE GEÇMİŞTE CUMHURİYET’İ BÖYLE SAVUNDUNUZ! YAZI DİZİSİ 1

 İŞTE GEÇMİŞTE CUMHURİYET’İ BÖYLE SAVUNDUNUZ!


TEOMAN ALİLİ VE İRFAN TUNA’YA YANIT: 
..



İşçi Partisi’nin Kürt sorunu konusundaki sözde “çözüm” önerilerine ve Kemalizm üstünde kurmaya çalıştığı ipoteğe yönelik eleştirilerimiz beklenildiği gibi hakaretler ve yalanlarla karşılandı. Aydınlıkçılarla hakaretlerin havada uçuşmadığı, iftira ve yalanların değil toplumsal ve tarihsel olguların esas alındığı bir tartışma yapmak ne zaman mümkün olacak acaba? Bu siyasal grubun Türkiye’de bu kadar tecrit edilmiş ve ister sağda olsun ister solda neredeyse her kesim tarafından dışlanmış olmasında bu seviye sorunu da önemli bir rol oynuyor. Kırk yıllık siyasi geçmişlerinde kırk defa rota değiştirmelerine rağmen, seçimlerde 70 milyonluk Türkiye’de ancak orta büyüklükteki bir kasaba nüfusu kadar oy alabilen bu partinin, eğer toplum tarafından dikkate alınmak istiyorsa yapması gereken iki basit şey var aslında… Birincisi, kamuoyunun karşısına çıkıp geçmişleriyle ilgili göstermelik değil ciddi ve tutarlı bir özeleştiri yapması ve özür dilemesi… İkincisi de Türkiye’nin diğer ulusal güçlerine de saygılı davranmayı öğrenip haddini bilmesi… Aksi takdirde bir kırk yıl daha kendileri söyleyip kendileri dinleyecekler!

Herhangi bir İşçi Partili ile kişisel hiçbir sorunum yok. Çünkü hiçbirini tanımam… Onların söylediği gibi tanınmış bir insan da değilim ben. Hiçbir parti, örgüt, kurum ve kuruluşla ilişkisi olmayan, sıradan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıyım. Kemalist ve sol görüşte bir kişiyim. Kendime lider bellediğim tek insan da büyük devrimci Mustafa Kemal Atatürk’tür! Mayıs 2011 itibarıyla yayın hayatına son veren Müdafaa-i Hukuk dergisinde 2004 yılından beri aylık yazılarım yayınlandı. Ekim 2009 tarihinden beri de Ulus gazetesinde köşe yazıları yazıyorum. İşçi Partililer ve merak edenler, yazılarıma bakıp benim neleri, hangi inanç ve kararlılıkla savunduğumu görebilirler. Böylece hakkımda ileri sürülen iddiaların, uydurulan yalanların, atılmaya çalışılan iftiraların hangi temele dayandığı da ortaya çıkar.

İşçi Partisi’nin, Türkiye’deki sol ve sosyalist parti ve örgütlerin neredeyse tamamı tarafından dışlanmış olmasına rağmen kendisini bilimsel sosyalist (Marksist) olarak tanımlaması ve kadrolarının da bilimsel sosyalist (Marksist) olduğunu iddia etmesi beni ilgilendirmiyor. Ama kendi yorumunu ve bakış açısını dayatarak Kemalizm üzerinde ipotek kurmaya çalışmasına sıradan bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak itirazım var. Bu muhalefetimi de, adı geçen grubun tutarsızlıklarını ve Cumhuriyet ilke ve değerleri açısından kirli geçmişini kendi dergi ve kitaplarında yazdıklarından alıntılar yaparak ortaya koyuyorum. Bir Cumhuriyet yurttaşı olarak anayasal hakkım olan düşünce ve ifade özgürlüğümü kullanmamı İşçi Partililer hakaretler, yalanlar ve iftiralarla önleyemeyeceklerdir. 

Bu çerçevede şahsıma yöneltilen yakıştırmaların son örneğini Teoman Alili isimli İşçi Partili “Serdar Ant ve Benzerlerine Cevap: Bugün İşçi Partisi Düşmanlığı Gladyo’nun Safında Yer Almaktır” yazısında dile getirdi. 

Teoman Alili’nin yazısının içeriği ayrıca tartışılabilir. Ama beni kendi kafasındaki şablon içinde bir yere oturtmaya çalışıp Gladyo’nun safında göstermeye çalışması, ancak hayal gücünün genişliğini gösterir. Örneğin Teoman Alili yazının girişinde ırkçılıktan bahsetmiş! Doğu Perinçek’in sözde “bağımsız, özgür ve çağdaş Kürdistan” nitelemesini eleştirdik, “gönüllü ve eşitlik temelinde inşa” ya da “birleşik Türkiye” diyerek örtük bir şekilde KÜRDİSTAN pazarlaması yapmasına karşı çıktık diye mi "ırkçı" ve “Gladyo’nun safında” olduk? Teoman Alili ve benzerlerine göre Kürdistan mavalına muhalefet edince “Gladyonun safında” oluyoruz, Perinçek gibi “bağımsız, özgür, çağdaş Kürdistan”ın nasıl olacağı konusunda ayrılıkçı Kürtçülere akıl verirsek “yurtsever”, öyle mi! Hadi oradan! Teoman Alili boş lafları bıraksın da bu Kürdistan neresiymiş onu açıklasın bize! Kaldı ki İşçi Partisi yayın organlarını izleyenler, partinin görüş ve politikalarını desteklemeyen neredeyse hemen herkesin ya “Fetullahçı” ya “Gladyocu” şeklinde nitelenerek karalanmaya çalışıldığını da bilirler. En sonunda bu sıfata ben de mazhar oldum demek ki!

Teoman Alili'nin yazısında, söylediklerime yanıt olacak tek kelime yok. Kafasındaki şablona beni de yerleştirmeye çalışıyor, o kadar… Şimdi ben de kalsam onunun şahsına yönelik mesnetsiz ithamlarda bulunsam, ne olacak sanki? Kimin sesi daha çok çıkarsa o kişi mi haklı olacak? Hakaretler havada uçmaya başlayacak! Sanırım istenen de bu!
Teoman Alili mesnetsiz yakıştırmaları bir yana bıraksın ve madem bilimsel sosyalist olduğu iddiasındadır o zaman o düşünceye yakışır şekilde davranıp açık ve dürüst olsun. Doğu Perinçek'in son yazısında üstü kapalı olarak ifade ettiği "bağımsız, özgür çağdaş Kürdistan" önerisi konusunda ne düşünüyor acaba? "Eşitlik ve gönüllü birlik temelinde yeniden inşa" konusundaki eleştirilerimi yanıtlasın! İşçi Partisi'nin Kürtlere "elbette" diyerek "yerel düzeyde iktidar" vaat etmesinin, önce özerklik ve daha ileri aşamada da federasyonun bir ilk adımı olup olmadığı konusunda ikna edici bir çift laf etsin!

Teoman Alili de Doğu Perinçek gibi “ABD ile birleşip Kürdümüzü bastırma hayal ve gafletine son verilmelidir” diye mi düşünüyor? Önce buna yanıt versin!

Teoman Alili de, Mehmet Bedri Gültekin gibi “Yanlış anlaşılmasın. ‘Dağdan inen PKK’lılar niçin bırakıldı, cezalandırılsın’ demiyoruz. Tam tersine Kandil’de ve Türkiye’nin dağlarındaki toplam beş bin, altı bin PKK’lının silahlarını bırakması ve toplumumuzun bir parçası olarak normal yaşamlarına dönmesi, istiyorlarsa yasalar çerçevesinde siyaset yapmalarına kimsenin bir diyeceği olamaz, olmamalıdır” şeklinde mi düşünüyor! Önce buna yanıt versin! 

Teoman Alili bu konularda tek bir laf etmiyor, ama oturmuş hariçten gazel okuyor!
Karşı karşıya olduğumuz durum İşçi Partisi yetiştirmelerinin saptırmalarını kaldırmayacak kadar ciddidir. Türkiye, tarihinin en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. Seçimlerden sonra yapılması planlanan yeni anayasa ile “demokratikleşme” adı altında gerçekleştirilecek düzenlemelerin devletin üniter ve ulusal yapısını ortadan kaldırma tehlikesi gündemdedir. İktidar partisi AKP ile ana muhalefet CHP’nin “Kürt sorunu”nu çözmek adına teslimiyetçi bir tavırla sürece uyum sağlayacakları görülüyor. CHP’nin, Avrupa Özerklik Şartı’nı, bu metin Meclis’te kabul edilirken konulan kimi çekinceleri kaldırarak uygulamayı vaat etmesi bu bağlamda dikkat çekici ve endişe vericidir. AKP’nin ise bugüne kadar “Kürt açılımı” adı altında yaptıkları bundan sonra yapacaklarının teminatıdır! PKK’lılar için Habur’da “çadır mahkemesi” kurulmasından, iddialara göre kimi devlet yetkililerinin terör örgütü elebaşı Öcalan ile görüşmesine kadar uzanan birçok gelişme AKP’nin önümüzdeki dönem için nasıl bir perspektife sahip olduğunu göstermektedir. Cumhuriyetin üniter ve ulusal yapısına yönelik saldırılar karşısında dik bir duruş sergileyen MHP’nin ise kaset şantajlarıyla yıpratılmaya ve Meclis dışına itilmeye çalışılması düşündürücüdür!

Ne acıdır ki bütün bu gelişmeler karşısında, birkaç yurtsever aydının etkisiz kalan muhalefeti dışında, Türkiye’nin Kemalist kesimlerinin örgütsel bir tepkisi yoktur. Ama “Cumhuriyet’i savunmak”, “ulusal birlik ve bütünlük”, “Kemalist devrimi tamamlamak” gibi ifadelerle süslenmiş, “ulusalcı” görünümdeki bir politika, Türkiye’ye dayatılan özerklik ve federasyon temelindeki bölünme projelerine sanki bir alternatifmiş gibi sunulmakta ve ulusalcı saflarda ne yazık ki etkili olabilmektedir. Kendini “bilimsel sosyalist” olarak tanımlayan İşçi Partisi’nin özerklik ve federasyona yumuşak geçiş öneren yaklaşımı bir çözüm olarak benimsenecek midir? Doğu Perinçek’in topluma ulusalcı bir söylemle yutturmaya çalıştığı sözde “birleşik Türkiye”nin parçası olacak, sözde “bağımsız, özgür ve çağdaş Kürdistan” yaklaşımı kabul edilecek midir?

İşte soru ve sorun budur!

***

Bir başka İşçi Partili, İrfan Tuna da Güncel Meydan sitesinde yayınlanan “Evet, Böyle Oluyor Cumhuriyet’i Savunmak” başlıklı yazısında 1980 öncesi yayınlanan Aydınlık gazetesinden birkaç manşet aktararak İşçi Partililerin geçmişte nasıl “yurtsever” bir çizgi izlediklerini kanıtlamaya çalışıyor. Ne var ki İrfan Tuna ve İşçi Partiler, 1979’da PKK ve Öcalan’a bu kadar “düşman” iken, 1980’lerin sonunda ve 1990’ların ilk yarısında depreşen “PKK aşklarını” bir türlü açıklayamıyorlar. 

Ey “bilimsel sosyalist” Aydınlıkçılar! PKK’nın yaptığı katliamları ve terör eylemlerini, bilimsel sosyalist teorinin neresiyle savunacaksınız? Öcalan ve katilleri, kundaktaki Kürt bebeleri ile vatan savunması yapan Anadolu delikanlıları arasında ayrım gözetmezken, Aydınlık grubunun bu terör eylemlerini ve katliamlarını onaylar tutumu mudur, bilimsel sosyalizme uygun olan?

Şimdi İşçi Partisi lideri, 1990’ların başında da 2000’e Doğru dergisi Genel Yayın Yönetmeni olan Doğu Perinçek’in ve İşçi Partisi’nin öncülü olan Sosyalist Parti’nin Genel Bakanı Ferit İlsever’in, Bekaa’da terör örgütü lideri Öcalan ve PKK teröristleriyle nasıl kucaklaştıklarını ne çabuk unuttunuz! Öcalan ile Perinçek’in birbirlerine çiçekler verirken kameralara gülücükler atarak poz verdiklerini, hatta Perinçek’in PKK militanlarını askeri birlik denetleyen bir komutan gibi selamlayıp tek tek tokalaştığını ne çabuk unuttunuz? Merak eden internete girip İşçi Partisi ya da Doğu Perinçek adına bir tarama yaparsa, ilk karşılaşacağı bu ibretlik resimler olur! 


1990’larda İşçi Partisi yöneticileri, PKK lideri ve teröristlerle kucaklaşırken, Güneydoğu’da her gün onlarca vatan evladı toprağa düşüyor, şehit oluyordu! Ama 2000’e Doğru dergisinde yayınlanan Türk askerinin değil, PKK teröristlerinin ölüm ilanlarıydı! İşte bir örnek…


2000’e Doğru dergisi… 
Tarih: 27 Mart-2 Nisan 1988… 
Yıl: 2, Sayı: 14, Sayfa: 29. 


Dergide yayınlanan ilan bir şiirle başlıyor:


Eserindir devrim yolu
Yüreğimiz sevgi dolu
Dağlarımın kızıl güllü
Agit kardaş izindeyiz.


Sönmez devrimin alevi
Devraldık kutsal görevi
Uyandırdın koca devi
Agit kardaş izindeyiz.


Ve şöyle devam ediyor ilan: 



“Mahsum Korkmaz (Agit)

'Kahramanlara en çok ihtiyaç duyulan dönemde' bu görevi onurluca yerine getiren ve şehit düşen MAHSUM KORKMAZ'ı (Agit) saygı ile anıyoruz. O'nun ölümsüzlüğünün yıldönümünde iki yıl geçti aradan… Geçse de yıllar yılı… Yaşarız yine her martta… Her gün, her saat… Taptaze ve yüreğimizin en derininde… En sıcak köşesinde acısını çekerek unutmayacağız. O her zaman gözlerimizde hırs, yüreğimizde gurur… Elimizde direniş ve özgürlük bayrağı… Ankara'dan Bir Grup Yurtsever-Devrimci"


PKK'nın terörist eğitmek için adına Bekaa'da akademi açtığı ve “kahraman” ilan ettiği Mahsum Korkmaz'a, İşçi Partisi ve Aydınlık'ın öncülü 2000'e Doğru dergisi de sayfalarını açmıştı o yıllarda!
2000’e Doğru dergisinin PKK’lı teröristlerin ölüm ilanlarını yayınlama politikası, o kapatıldıktan sonra yerine çıkarılan Yüzyıl dergisi tarafından da sürdürüldü. İşte bir örnek daha…


http://img848.imageshack.us/img848/7200/lmilan2.jpg



DEVAM EDECEK
OKUYUNUZ..,

***********************



İÇİ DIŞINA.., DIŞI İÇİNE ÇIKMIŞLARIN POLİTİKALARI..,

İÇİ DIŞINA..,  DIŞI  İÇİNE ÇIKMIŞLARIN POLİTİKALARI..,

ortadogu_harita_slayt
Amerika ve Avrupalılar artık savaşmıyor, kimseyi de düşman görmüyor! Peki, o zaman ne yapıyorlar?
Artık, düşman yok. Asiler, teröristler, başkaldıran devletler var..
Artık, savaş yok. Cezalandırma var..
Artık, başka ülkeleri işgal yok. Özgürlük getirme var..
Geçen hafta Meclis komisyonlarından biri: “ PKK düşman değil, suçludur.” kararı aldı. Amerika ve Avrupa devletlerinin meclisi sanmayın sakın; Bizim Meclis!.
“Savaş bitsin, barış gelsin.” diye bir yerlerini yırtanlar! Demek; savaşı suçlular yapmış ve barışı da, onlar sayesinde sağlayacaklar!.
Otuz yıldır milleti terör, terör diye uyutup ahmak yerine koyanlar; son birkaç ayda şambabası gibi ortaya dökülüp: “Savaş sona ersin.” diye cazgırlık yapmaya başladılar.. Bunun açık ifadesi şudur: “ Otuz yıldır savaştık ama kaybettik. Artık barış için, kiminle savaşıyorsak onunla oturup anlaşacağız.. kazanamadığımıza göre de bizimle savaşanlara istediklerini vereceğiz.”
PKK’lılar ve onların meclisteki temsilcileri şimdilik; (şimdilik lafı önemli) net ve kesin söylüyorlar: “Özerk Kürdistan” angutluğun alemi yok! Bu; Türkiye gemisinin torpillenmesidir, bir süre sonra da kayalıklara bindirecektir..
“Hacivatın tarekesi” gibi, ellerinde iki savaş tezkeresi var! Ne işe yarıyor? Irak sınırı zaten folluk gibi.. Suriye sınırı da artık, Irak sınırından farksız..Cilvegöz gümrük sahasında olanları kim? Niçin yadırgıyor ki? Suriye hükümeti aylar önce sınır hattından çekildiği için; başıbozuklar köpeksiz köyde çomaksız oynuyor..
Ondört ölü, otuz üç yaralı.Yaralıların da onüçü ağır, bunun manası açık..Suriye topraklarından havan ve topçu mermileri, uçaksavar kurşunları bizim yerleşim alanlarına yağdı, çocuklar bile öldü. Okullar kapatıldı da ne oldu? Bir de uçak düşürülmüştü değilmi? Sonuç: “Cambaza bak!” öyle olmadı mı?. Cilvegöz’ü için söylenene bakar mısınız: “Belirsizlik var. Durum aydınlansın, karşılığı verilecektir.” Ya sabır!..
Kürdistan İşçi Partisi (PKK) siyasi amaçları karşılanmadan asla ve asla, ne silah bırakır ne de eylemlerinden vazgeçer..Bunun tersini düşünenler, omuzlarının üzerine baş değil susak taşıyanlardır. Gazete köşeleri ve tv programlarında bu işleri, yazan ve konuşanlar ise en hafif tabiri ile birer hothot’dan farksızdır..Türkiye teknesini kayalıkların üzerine sürmekteki ısrarlarının ne olduğu ise, kimlere ve neyin karşılığında hizmet ettikleriyle ilgilidir.. Yazgıları da denilebilir!..
İmralı’ya kim gidecekmiş? Kim giderse gitsin..Ne fark eder ki? Bu mu mesele? Bütün bunlar tavuk ayağı gibi eşinmekten öte bir şey değil..karşı taraf tavuğun şimdilik yumurtalarını istiyor. Zamanı gelince de etini talep edecek..
Uğraştıkları şeye bak! “Şemdinli de kucaklaşanlar olmazmış!” Sen topraklarında güpegündüz saatlerce yol kestirirsen, eloğlu da yapacağını yapar..Toprakların da güvenliği sağlama, sonra kucaklaşanlara kız! Size bu millet ne zaman kızacak? Herhalde, çanak çömlek tam kırılınca .. “Vah vah şimdiki aklım olsaydı” denecek zamanı bekliyorlar herhalde..
Habur, Amerika’nındı battı.. Oslo, İngilizlerindi çöktü.. İmralı, yeniden Amerikan denemesi..Bütün motorlar devre de!. Her taraflarından istim çıkarıyorlar..memleket, bindi bir alamete gidiyor kıyamete.. Sonu mu? Tam bir fiyaskoyla bitecek. Henüz halk da işin duygular yönünde. Akıllar ve vicdan çalışacak. Ne zaman mı? Kürdistan İşçi Partisine (PKK) kendi siyasi çıkar ve kazançlarına karşılık ülkeden nelerin verildiğini gördükleri zaman..
En korktukları şey: “Aman provokasyon olmasın” niye söylüyorlar bunu, çünkü yaptıkları işin millet tarafından kabul edilemeyeceğini, en küçük bir eylem de halkın tepesinin atacağını biliyorlar..Madem öyle, niye yiyorsunuz bu hurmaları…
“Bunların dokunulmazlıkları kalkmalı.”, “İdam geri getirilebilir.” “ kucaklaşanlar adaya gitmesin.” Laflara bak, kargalar bir tarafa sığırcıklar da gülmekten dallardan düştüler…
Meclis içindeki bir kürt şövenin laflarına bakın ve yurdumuzu hangi niyet ve öfkeyle gördüğünü anlayın: “ Kafkaslardan mı, Bosna’dan mı geldiniz, burada yeriniz yok. Haddinizi bileceksiniz.”
Bu arada “Terör örgütünün propagandasını yapmak” ve “Terör örgütü üyesi olmaktan” yargılanan 98 belediye başkanı beraat ettirildi!.
AB parlamentosu genel kurulu da 6 şubat’taki özel oturumunda, İmralı ile başlatılan müzakere sürecini görüştü!.
Amerikan Büyük Elçisi: “ Uzun tutukluluklar var Türkiye’de” deyince. Vatandaşın biri hopladı! “ Haddini bil, içişlerimize karışamazsın.” Ah senin dilini sevsinler.. Şunu, K.Irak’a operasyon yaptırmayan, Suriye işlerine burnunuzu sokturmayan ABD yönetimine söylesene! Hem ABD’nin patriyotlarını al, füze kalkanı radarlarını kur.
Sonra da mahalle kabadayılığı öyle mi? Kahyanın her geçen gün sabrının taştığı artık ortada. Devam edin devam edin de, sizi getirdiği gibi götürsün.. Aman, İmralı işini iyi yapın ve Ortadoğu’da kurulacak Kürdistan yolunda Amerika’ya hizmetinizde kusur işlemeyin. O, beyzbol sopası resmi: “ Bana bak, senin kafanı kırarım, testiyi taşırma.” demekti..
Obama ilk ziyareti İsrail’e yapıyor öyle mi? Kasımdan beri Amerika’ya gitmek için çırpınıyorsunuz, size randevu vermiyorlar mı? Olur bu kadar! Herkes, her istediğinde kahyasını göremez..
“Terörle bir yere varılmaz.” diyen aymazlar.. Varıldığını gördünüz mü?
İlk anlaşma “Sınır dışına çekilme olacaktır.” Bu, şu demek: Türkiye’nin için de eli silahlı, bombalı, mayınlı PKK’lar, buraları terk edip K.Irak’a gitsinler. Şimdi soruyorum: Bunların yurtiçindeki mevcutları 1200-1500 arasını geçmez. Kış boyunca güneydoğu bölgesindeki dağların mağaralarında, dehlizlerinde ve sığınaklarında yaşıyorlar. 30 yıldır da aynı noktalardalar. Yerleri değişemez, başka noktalara da gidemezler.
Coğrafi zorunluluk bunu şart koşar.. Niye o zaman gidip de PKK’lıları bulundukları yerlerden almıyorsunuz? Neyiniz eksik? PKK kışın en zayıf ve en hassas durumda değil mi ? Yapamazsınız, çünkü sizde, bu mücadelenin zerre kadar iradesi ve becerisi yok.. Sınır dışına çıkma müzakereleri bir devlet için, işte bu nedenle, yüz kızartıcı ve utanç duyulması gereken bir durumdur..Sanki bir marifetmiş gibi, konuşulması dahi onursuzluktur..
Anayasa konusunda Meclisteki PKK’lılarla anlaşarak referanduma gideceklermiş? Yaparsınız, yaparsınız..Siyasi çıkar ve rant uğruna sizin yapmayacağınız bir şey olmaz..
“Türk” kelimesinin kaldırılması yönünden sözcülerine bakılırsa CHP ile de anlaştıkları ortada.. İmralı işine “Barış gelecekse, destek veririz” “devlet görüşmesin meclis ve akıl adamlar görüşsün” diyor zaten genel başkanları da.. Armut dibine düşer. Hayreti gerektirecek bir şey yok..
Yeni moda; hapishane ve hastane ziyaretleri. MHP’li, hapishanedeki generale AKEPE’li, hastanedeki generale! Neymiş? İnsaniymiş! Anladık da, milleti de bütünüyle aptal yerine koymanın bir derecesi olmalı muhteremler!..
Meclis lokantasındaki zengin menüye yöresel yemekler de ilave edilerek, süper menü haline getirilmiş. Son katılanlar ise şöyle: Kuzuetli şevkati bostan, zeytinyağlı rezene, yumurtalı arap saçı! Bilindiği gibi Meclis lokantasındaki yemek fiyatları, sokak simiti fiyatından ucuz…
Cilvegözü gümrük sahasındaki eylemde ölen ortaokul üçüncü sınıf öğrencisi 14 yaşındaki çocuk günde 7 lira yevmiyeyle çalışıyordu. Ölen diğer çocuk da 18 yaşında ve orada hamallık yapıyordu. İşte size Türkiye’nin kağıt üzerindeki zenginliğinin özeti..
İki yüzlülüğe prim veren, el birliği ile kendini kandırmaya çalışan ve gittikçe dilencileşen bir toplum olmaktan süratle uzaklaşamadığımız takdirde; bu yol, yol değil…
Osman PAMUKOĞLU
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/ici-disina-disi-icine-cikmislarin-politikalari.aspx

HAYAL DE GÖR, DÜŞ DE GÖR!.

HAYAL DE GÖR, DÜŞ DE GÖR!.


( TÜRKİYE CUMHURİYET ADINA NELERE İMZA ATTIĞINIZI 
2013 DE YAZMIŞTIK )

14 Ocak 2013 
Ne zamanki bu ülkeye, düzeltme ve iyileştirme kurulları girmiş, orta veya uzun vade de küçülme, parçalanma ve acılar gelmiştir..

Birinci Dünya Harbinden çok önce Almanlar. (Heyet-i İslahiye) ikinci Dünya Harbinden sonra ise, Amerikalılar. (Justmant) ikisinin de geliş maksadı; Askeri ve ekonomik konular için yardımlarda bulunmak, düzeltmeler ve iyileştirmeler yapmaktı..
İkisi de hem düzeltti hem de iyileştirdi!.
Neyi mi? Türkiye’ nin iç ve dış siyasetini..
Sonra ne oldu?.
Ormanın içi karardı.. Sisin içinde kalanlar, grileşti..
Çok az kişi, uykusundan sıçrayarak uyandı. Zaman, gözyaşı ve ölümden başka bir şey getirmedi. Sulu çorbayı kaşıklamak, büyük bir bölüme yetti..
“Karanlığın çökmesine daha bir hayli vakit var” diye avunanların sayısı da az değildi. Tarihi süreçlerin hepsinde olduğu gibi, böyle zamanlarda; doğru sözler sustu, iki yüzlüler ve dalkavukların sesleri herşeyden, herkesten daha çok yükseldi..
Ortaya aşağıdakiler çıktı:
Biz, tarihte öyle yaptık böyle yaptık, diye avunanlar:
“Sen hep beni mazideki halimle tanırsın
Hala bilirim aşk ile bekler, inanırsın
Hep öyle siyah saçlı ve hülyalı sanırsın.”
Sadece laf üreten eylemsizler:
“Gidiyorum işte gör, hiç bilmedin kadrimi
On parmağı kınalı, bir zalime düş de gör.”
Hükümet goyguları:
“Yoksun bu gece ah yine zehroldu şarabım
Hasretle yanıp inleyerek kalb-i harabım.”
Hala umudunu koruyanlar:
“Yürü, yürü de yolundan kalma
Her yüzüne güleni de dost olur sanma
Ölümden korkup ta sen geri durma
Yiğidin alnına yazılan gelir.”
Ne şiş yansın ne kebapçılar:
“Dağlar girdi aramıza
Taş çürüsün yol utansın
Diken sardı ellerimi
Sebep olanlar utansın.”
Memleketi tekme tokat parçalanmaya götüren parti:
“Unutursun unutursun
Zaman geçer unutursun
Bir gün gelir unutursun
Önce yaşayamam dersin
Ama yaşarsın.”
Civelek medya:
“Çadırım üstüne şıp diye damladı
Allah canımı, almadı almadı.”
Ortadoğu’nun Atlantik Kahyası:
“Manda yuva yapmış söğüt dalına!”
Kayalara çarpan çayın sesiyle, ne hayal ne de düş görünür. Sadece gülünür..
Madem, ağzını açan savaş ve barış diyor.
Sanki anlarlarmış gibi..
O zaman öğrensinler : Savaşın kesin niteliği, boyun eğip teslim olmamaktır.O boyunu bulursanız tabii…
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
Osman PAMUKOĞLU
..

OSMAN PAMUKOĞLU.., SADETTİN TANTAN VE AKİLLER

OSMAN PAMUKOĞLU..,  SADETTİN TANTAN  VE  AKİLLER


28 Ekim 2014
Necef Uğurlu

Son haftaların en etkileyici TV Programı Osman Pamukoğlu’nun Halk TV’de ‘ Halk Arenası’na konuk olduğu bölümdü.
Pamukoğlu’nun; tartışma konuları olan iç - dış güvenlik, terör, sınır güvenliği, güneydoğu, sınır bölgelerimiz üzerine ciddi tecrübesi, tarihsel sürece hakimiyeti ve tartışma adap ve disiplininden kaynaklandığını düşündüğüm tartışma konularıyla sınırlı kalınması uyarıları, ısrarı ve hatta bunu zaman zaman diğer tartışmacı Muharrem İnce’ye hatırlatması, zamanı kısır siyasi tartışmalara harcatmaması biz izleyicilere mükemmel bir bilgilenme olanağı sundu.
Pamukoğlu neticede bir parti başkanı, zamanı polemikler için kullanabilirdi, Maaşallah taşı da cebinde gezen bir lider, misliyle cevaplar taşıyan bir adam ama yapmadı.
Yeni terhis olanlara seferberlik kağıtlarının geldiği bir ülkede bir vatansever siyasetçinin yapması gerekeni yaptı, bu bir savaş hazırlığıdır diyerek kendi deneyim ve perspektifinden konuyu derinlemesine anlattı, yalın bir dil ve samimiyetle.
Hiç mi siyasi kimliğini ortaya koymadı, hayır koydu ama asıl konunun önüne geçmesine müsaade etmedi, bir anlamda kendine bile o gece siyasetçi olmaya izin vermedi.
Kendine emir verebilen komutanlara hasrettik, biraz olsun hasret giderdik.
Bir muharip asker, komutan olarak anılarından bizlerle paylaştıklarının, paylaşmadıklarının çok daha azı olduğunu düşünüyorum. Savaş, kan, ölüm, tuzaklar, kovalamacalarla geçen bir ömrün anıları bunlar.
‘Harp Sanat’ ına vakıf bir insan olarak Sun Tzu, Machiavelli ‘nin sözlerinden örnekler veren Osman Pamukoğlu, savaşların sosyolojik anlamda cinayet olduğunu da söyleyen bir insan.
Sayın Pamukoğlu savaş meraklısı değil, ama ne var ki görevi, kadar, kısmet ne dersek diyelim, onu ülkesinin güvenliği için muharip olmaya konuşlamış.
Kaç kişi yerinde olmak isterdi mesela ‘akil’ler arasında, neyse zor sorular bunlar haddimi aşan. Herkes işini yapıyor ama bazı işler diğerlerinden daha zor.
Sayın Pamukoğlu işine, mesleğine de son derece hakim, ellerinde sopa harita arkalarında anlatmaya çalışan ama ne anlattığı belli olmayanlardan çok daha etkili avucunun içi gibi bildiği bölgede bizi haritasız, elinde sopasız dolaştırdı.
Bu yüzden çok alkış aldığını düşünüyorum, stüdyodan ve ekranları başlarında izleyicilerden çünkü partiler üstü, oy kaygısından uzak değerlendirmeler yaptı.
Pamukoğlu bu koşullarda iktidar düşü gören bir Parti Başkanı değil, mevcut seçim sistemiyle aldığı yüzdenin karşılığının mecliste yer almalarına yetmediğini biliyor.
Ama bin iktidara bedel bir muhalefetti o gece yaptığı, bilgilendirdi aydınlattı, kimi?
Anlamazlar bunları uyuturuz denilen halkı.
Hem sivil mücadelesine devam eden hem de ülke güvenliği söz konusu olduğunda pes etmeyen, bilgi birikimini paylaşan bir sivil - asker vardı karşımızda.
Öte yanda ‘Akil’ ler toplantısında her üye kendi alanlarından olaylara nasıl baktılar bilemiyoruz, onları sonuçta akil kılan alanlarında ki tecrübeleri olmalıydı.
Yoksa iktidar yandaşlığı, iktidarla alış verişler, ait oldukları sermaye grupların temsiliyetinden kaynaklanan kem küm akillik bir işe yaramıyor.
Halk anket sonuçlarında savaş değil çözüm isterken;
müzakerelerin TBMM’si üzerinden yapılmasını, sivil inisyatiflerin ve TBMM yer alsın almasın muhalefet partileri kanalıyla yani meşru siyasetle fikir, düşüncelerine baş vurulmasını istiyor, iktidar tarafından atanmış aracılarla iş götürülmesinden hoşnut değil.
İktidarın muhalafet partilerinin TBMM içinde ve dışında, katılımı olmaksızın ‘İktidarın Akilleri’ yle milli hiç bir sorunu çözemeyeceği açıkça ortada.
Bu kadar partizan davranışlar, ayrışmalar ötekileştirmelerin ülkemizin hayrına olmadığını görüyoruz, birileri ne zaman görecekler, ne kadar bekleyeceğiz sorusu ortada.
Durumu görenler mesela Deniz Ülke Arıboğan açıkça söyledi ve zannederim katılmadı toplantıya.
Sayın Doğu Ergil daha hala durumu ailede bile olan fikir ayrılıklarına benzetip ‘Akil’ topluluğunun herkese açık olduğunu söylüyor, yoo açık filan değil sizleri topladılar Sayın Prof. Ergil.
Neden akiller arasında bu süreçte mesela Pamukoğlu yok?
TBMM dışı kalmış bir başka muhalefet partisi lideri Saadettin Tantan yok?
Sayın Tantan’ın çağın iletişim, bilişim, enformasyon, istihbarat çağı olduğunu anlatmaktan dilinde tüy bitti yıllardır, işte dinlemeler ortada!
Bu adamları meclise sokamadık bari akiller arasında bilgilerinden yararlanılsaydı.
Madem konu vatan ve akillik, akiller arasında öyle tuhaf isimler var ki, kırıcı da olmak istemem ama insaf yahu.

'Bayrak’, ‘Atatürk’ alerjisi olması yeterli neden olmuş kimilerinin akil olmalarına!
Onlara artık fikirlerine katılmasamda saygı duymak zorunluluğunu aştım, ama her halükarda bu fikirlerinin ‘akil’ olmalarına hiç yetmediğini görüyoruz, başarısızlar ve onlara teşekkür edenler niye teşekkür ediyorlar anlaşılmıyor.
Çözüm değil, düğüm var karşımızda.
Bu toprakların Gordium düğümü çözme yöntemleri tüyler ürperticidir.
Ve ‘akil’lerin geldiği son durumu gene aralarından birinin şu sözleri özetliyor ‘ Sokak, Öfke durum yönetilemez halde ‘.
Ülkemizin kendini iktidara kanıtlamak için kilometre yapmayı marifet sanan akillere değil alanında ustalaşmış akil ve hatta dahilere ihtiyacı var.

http://www.gercekgundem.com/yazarlar/necef-ugurlu/2440/osman-pamukoglu-saadettin-tantan-ve-akiller

..

TÜRKLER KÖLE OLMAYACAK!.

TÜRKLER KÖLE OLMAYACAK!.

ekonomi_slayt
YABANCILAR “EFENDİ” TÜRKLER KÖLE OLMAYACAK!.
Türkiye Dünya’nın en borçlu ekonomilerinden birine sahiptir.
“Sıcak para sarhoşu” AKP iktidarının eliyle ülkemiz, -bir anlamda- ağır yaralıdır.
Cumhuriyet’in kazanımları tasfiye edilmiş, “ithalat çılgınlığı” toplumu tutsak etmiştir.
Türkiye’nin üretim damarı çatlamıştır. Ekonomi kan kaybetmektedir.
Emekçiler işlerini, ‘aile bütçesi’ dengesini, giderek yitirmektedirler.
Özelleştirme, “yabancılaştırmaya” dönüşmüştür.
Piyasayı düzenleme ve denetleme mekanizmaları körelmektedir.
Bu durumdan hemen her sektör etkilenmektedir.
Kimi zaman işe “Türk ortakla” başlayan yabancılar bile, süreç içinde kontrolü tamamen ele almaktadır.
Türk insanı daha düne kadar patronu olduğu iş yerinin çalışanı olmaya zorlanmaktadır.
Türkler, kurdukları otellerin garsonları, sürdükleri tarlanın ırgatları ve bir zamanlar devletin kurduğu fabrikaların -güvencesiz- ameleleri haline getirilmek istenmektedir.
Çünkü, bizde piyasa ekonomisi, “fiyatlar serbest, tüketici ‘tutsak, çalışanın hak araması yasak” şeklinde işlemektedir.
Bunu da “yabancı” “girişimci” çok iyi bilmekte ve değerlendirmektedir!
Tıpkı Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde olduğu gibi, “hasta adam” deyişi hortlamıştır.
Dahası, “yabancı girişimci”, gerçek ve doğrudan yatırım için gelmemektedir.
Karşımızda doğrudan yatırım yapan değil, çuvalını borsada dolduran yabancılar vardır.
“Dışarıya net kaynak transferi” şeklinde işleyen bir düzenek mevcuttur ve tıpkı Gümrük Birliği’nde olduğu gibi; söz konusu alış-verişten her yönüyle Türkiye, zararlı çıkmaktadır.
Denilebilir ki, “çağımız küresel bir çağ, yatırımın, mülkiyetin, işletmeciliğin Milliyeti mi olur?”
Eğer öyleyse;
Peki ya “gurbetçilerimiz” ne olacaktır?.. Bir üretim faktörü olarak emeğin serbest dolaşım hakkı, niçin Türk işçilerinden yıllardır esirgenmektedir?
Üçüncü Ülkelere mal satım olanaklarımızın kısıtlanması gerçeği nasıl açıklanacaktır?.
Ya da pamuğumuza, tütünümüze kota konulması gibi uygulamalar nasıl yorumlanabilir?..
Daha da geniş bir açıdan bakıldığında; örneğin, Kıbrıs Türk Halkı için konulan ambargo ve bütün bu yukarıda özetle sayılan haksızlıklar, “ekonomik ırkçılık” değilse ne anlama gelir?
Biz, elbette, Dünya ile bütünleşen bir Türkiye’den yanayız ancak, önce kendi girişimcisini ve emekçisini gözeten bir ekonomiden yanayız…
Bizim itirazımız çifte standartlaradır!
Bizim isyanımız, efendiyken, köle yapılmak istenmemizedir!
Açıktır ki, Türkiye’mizin ekonomisinde nesnel/pratik koşullar bizim insanımızın alın terinden yana değildir.
Buna karşılık, Dünya’nın çeşitli yerlerine çalışmak amacıyla giden Türkler sosyal haklar açısından ülkemize oranla daha istikrarlı koşullara kavuşabiliyorlar.
O arada, çalışma hayatına işçi olarak başlayıp, giderek işveren olan Türkler de bulunuyor.
Fakat bu hak ve olanakların “istikrarı” zımnen –adeta- o ülkenin vatandaşlığına geçmekle sağlanabiliyor.
Yani Türk’e biçilen “en alttakiler” rolü bir ekonomik kefen gibi bedenini sarıyor.
İşte bu nedenlerle de biz, “önce kendi girişimcisi ve emekçisini gözeten bir ekonomiden yanayız” diyoruz…
Böyle bir ekonomi, girişimcisi için rekabet avantajını karşılıklılık ilkesini de hatırda tutarak en etkili şekilde destekler; desteklemelidir.
Böyle bir ekonomi, çalışanın, işçisinin haklarının yurt içinde ve yurt dışında korunması ve geliştirilmesi için en etkin tedbirleri alır, uygular ve takip eder; etmelidir de…
Buna karşılık, iç piyasada rüzgar “yabancılaştırma” lehine eserken, ‘iş’ / konu; girişimcimizin, işçimizin ve çiftçimizin haklarına gelince, burada ve yerkürede, adeta yaprak kımıldamamaktadır.
Öte yandan AKP Hükümeti’nin izlemekte olduğu dış siyaset sonucunda, bazı ülkelerle ticari ilişkilerimiz durma noktasına gelirken, kaçakçılık almış başını gitmektedir…
Bu genel tablonun doğal sonucu olarak da ekonomimiz ve maliyemiz kayba uğramaktadır.
Hak ve Eşitlik Partisi, “Tam Bağımsızlık” derken: Ekonomi alanında da ve bütün unsurlarıyla tam bağımsızlıktan yanadır.
Kendi topraklarımızın, kaynaklarımızın ve varlığımızın yabancısı ve kölesi olmayacağız!
Tam tersine, tüm olanaklarımızı seferber ederek, geçerli, kurallı, rekabetçi, teknolojik ilerlemeye dayalı bir ekonomik yapıyı oluşturacağız.
Alın terimizi, ne içeride ne dışarıda sömürtmeyeceğiz. Varlıklarımızı talan ettirmeyeceğiz.
Her insanımızın birinci sınıf hayat yaşadığı, emeğiyle, bilgisiyle, girişimcilik ruhuyla vatandaşlarımıza saygı duyulan, bir sosyal-ekonomik düzeni kuracağız!
Bizim ekonomi anlayışımızın şu şekilde özetlenebilir:
Yapı Taşında Milli Sanayimiz, Özünde İnsanımızın Refahı, Hedefinde Tam Bağımsızlık olan bir ekonomi!..
Türkiye üretecek, Türkiye büyüyecek, Türkiye lider ülke haline getirilecektir…
Gerçekte biz tüm insanlar için ekonomik köleliği ret eden bir anlayıştayız ve..
Ekonomimizin de, kaderimizin de, geleceğimizin de, efendisi biz olacağız…
Genel Başkanımız Sayın Osman Pamukoğlu’nun dediği gibi: Başı Dik Devlet, Onurlu Millet!
Haydi Türkiye, Tam Vaktidir!
R.Bülend KIRMACI
Parti Sözcüsü ve Medya Sorumlusu
http://hepar.org.tr/turkler-kole-olmayacak.aspx

..

2 Kasım 2014 Pazar

ELBET BİRİ ÇIKACAK DEMİŞTİ ŞEHİT BABASI..,

ELBET BİRİ ÇIKACAK  DEMİŞTİ ŞEHİT BABASI..,

 
İŞTE ÇIKMAYA BAŞLADI < EFSANE KOMUTAN OSMAN PAMUKOĞLU..>< TÜRK HALKININ HAK VE EŞİTLİĞİ Nİ TÜRK HALKINA VERMEK İÇİN HUZURLU KALKINMIŞ BİR ÜLKEDE YAŞAMAMIZ  İÇİN.. PARTİ KURDU HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ > PARTİMİZE KATILIMLARIN İNŞALLAH DEVAMI GELİR.. 2011 DEKİ BASIN AÇIKLAMASINDAN..,


http://youtu.be/10B0KGu3ens

Şimdi mesele bu Akp ile de bitmiyor Türkiye’de. Cumhuriyet Halk Partisi’ne de bir operasyon yapıldı. Bu operasyon da küresel kapitalizmin bir projesidir. Ve bugün bu parti içinde ki ayrışmalar bir tarafa, neoliberaller ve kürtçülük düşüncesine sahip kadrolara teslim ettiler, bu kesin böyle oldu. Ve her zaman şunu söylüyorum: Hele bu dönemde Cumhuriyet Halk Parti olmalıydı, ama bir operasyonla ele geçirildi parti. Ne demek istediğimi zaman içinde göreceksiniz, zaten emareleri var. “Toplumsal mutabakat”, “genel af”, PKK’nın “Habur’daki Avukatı Genel Başkan Yardımcısı”… “Efendim, Türkler Dersim’de katliam yapmış”, söylediği lafa bak. Sonra, Atatürk’ün Partisi.
16 Ocak 2011
OSMAN PAMUKOĞLU
HAK VE EŞİTLİK PARTİSİ 
GENEL BAŞKANI

..


DAHA NEYİ BEKLİYORSUNUZ?


DAHA NEYİ BEKLİYORSUNUZ?

MAKALE
Türkiye’nin içerisinde ve 1300 Km’lik sınır hattının altında olup bitenler ve bundan sonra olacaklar, o kadar açık ve net ki, vaz geçtim zeka ve akıldan, sıradan bir canlının içgüdüleriyle bile anlaşılabilir, fark edilebilir vahamette!
Nedir bu, kesilen yollar ve insan kaçırmalar? Nedir bu ayaklanma provaları? Nedir bu Atatürk heykellerine saldırılar? Nedir bu bebek katilinden medet ummalar? Nedir bu Kandil soytarılarının savaş çığlıkları? Nedir bu meclis PKK’lılarının salyalı tehditleri, Nedir bu sınırlardaki askerlere ve şehirlerdeki polislere saldırılar? Nedir bu IŞİD ve Kobani PKK’lıları? Nedir bu Katarın terörist diye kovduğu adamları İstanbul’a yerleştirmek? Nedir bu CHP’nin genel başkan yardımcısının partisi adına PKK’lılarla birlikte Washington’da onların taleplerini dile getirmesi? Nedir bu milliyetçilik maskesiyle ne şiş yansın ne kebapçı MHP yönetiminin hali?
Önümüzdeki en az üç yılda, Irak ve Suriye’deki savaşlar, dolaylı olarak Türkiye’ye sirayet edecek ve Güneydoğu Anadolu adım adım Türkiye’den koparılacak. (Özerk, otonom ve birleşik Kürdistan olarak) AKP bu gidişin kılavuzluğunu korka korka yapıyor ama CHP’de bu siyasi sürecin destekçisi. MHP’ye gelince, yönetimdekiler meclise seçilebilsin de isterse dünya yansın, birkaç kem kümden öteye hiçbir halt yiyebilecekleri yok. Tersini sananların ise alnını karışlarım..
Vietnam, Afganistan, Somali, Irak örnekleri hep göstermiştir ki, ABD ve batı koalisyonu baştan züccaciye dükkanına dalan fil gibi önce dalarlar, her yeri tarumar ettikten sonra pılını pırtısını toplayıp çekip giderler, hasarı, zarar ziyanı da o ülke ve sınırdaş olan diğer ülkeler çekerler..
Birkaç gün sonra hem Irak hem de Suriye için TSK’nın yabancı topraklarda kullanılması için tezkere çıkarılacak, ( Bu da çocukların oyunundan farksız) her iki ülke için de, bu zaten vardı. Vardı da ne oldu? Türk savaş uçağı düşürüldüğün de ne yaptınız? Adamlar Suriye’den gelip Reyhanlı’da 54 vatandaşı öldürdüler ne yaptınız? Sayısız havan ve top mermileri bizim yerleşim alanlarına düşünce ne yaptınız? Cilvegözün’de 18 vatandaş patlayan bombalarla öldürülünce ne yaptınız? Türkiye Irak sınırı boyunca PKK kampları emme basma tulumba gibi dolup boşalırken ne yaptınız? Vazgeçtim bunlardan kendi topraklarında kırsala ve yerleşim alanlarında egemenliğini kaybeden bir hükümet, bu işleri Irak ve Suriye’de mi becerecek?
Yetkili veya yetkisiz, sorumlu veya sorumsuz hiç kimse kendini kandırmasın..
Çoluk, çocuk, kadın, yaşlı ve hastalara insani yardıma evet..Ama asla Türk ordusu Suriye topraklarına girmemelidir. Bunun bedelini sebep olanlar değil, Türk Ulusu ödeyecektir.. Bedel hem kan hem de maliyet olarak bize dönecek ki, sıradan birinin bunu başlangıçta anlayabilmesi ise çok zordur..
Tezkereler konusunda muhalefette bulunan iki muhteremin açıklamalarına bakın ve hizaya gelin! CHP muhteremi: “Destekleriz ama içeriğine bakacağız” (Yabancı topraklara ordunun girmesi, bir savaş halidir. Savaş çok karmaşık bir mücadeledir ve tezkere metninde bunun ayrıntıları olmaz. Bu vatandaş savaştan ne anladığını bu boş konuşma ile ilan ediyor.) MHP muhteremi: “ IŞİD’e karşıysa ve yabancı askerler bizim topraklarımıza gelmeyecekse, destekleriz.” (Sanki Suriye’de sadece IŞİD var. Silahların mermileri IŞİD’se gidip onu bulacak, değilse geri gelecek! Yabancı asker bizim ülkemizde olmayacakmış! Suriye sınırında Patriot bataryalarıyla birlikte yıllardır bekleyen ABD’li, Hollandalı, Alman askerleri neyin nesi? Şu Malatya Kürecikte radar üssünde bulunan askerler, yerli askerler mi?) Ve bu adamlar hükümet olup devlet yönetecek öyle mi? Al birini vur ötekine..
Her zaman yazıyor ve söylüyorum, bu PKK ve Kürdistan meselesi ile Suriye bataklığı AKP’nin hükümetten düşmesinin tek sebebi olacaktır. Zaman bunu gösterecek. CHP’ye gelince PKK’nın uzantısı ile flört etmek bir yana, bebek katilinin yıllardır istediği 6 maddelik kanun için AKP ile birlikte oy kullandı. Diğeri, MHP ise bu kanunun iptali için kılını bile kıpırdatmadı.. Nerelerde bu iki düzen partisi; laikliğin cenazesi kaldırılırken ve Cumhuriyet gömülmek istenirken?
Türk ulusu uyanın!. Biz bu çağrıyı ısrarla ve inatla yapmaya devam edeceğiz. Takım tutar gibi alışkanlıkla (insanoğlunun kolayına gelir) bu partilere oy vermekten vazgeçin. AKP’nin bu gün tutulmaz kapılmaz hale gelmesinin tek sebebi bu iki beceriksiz partinin muhalefette olmasından kaynaklanıyor, bunu nasıl görmezsiniz? Nasıl fark etmez ve nasıl kavrayamazsınız? Bir insan nasıl olur da olup biteni düşünemez ve kendini akıntıya kaptırabilir? Şahsi çıkarı varsa evet ama değilse bunun adı gafilliktir..
Bu aymazlık devam ederse ve şimdilik öyle görünüyor, daha çok göreceklerimiz var demektir..
Hayat karar ve eylemdir. Karar ve eylemin erdemi ise; insanın, ulusu için özveri de bulunmasından gelir. Bu gün o gündür. Hayatta kaldığınız süre için sizden sonra da çocuklarınızın geleceği için kaçınılmaz olanı yapın, mücadeleye girin..
Görmüyor musunuz bu düzen partileri ve onların mensuplarıyla ne hallere düştüğümüzü? Lafla peynir gemisi yürümez, ona buna suç atarak kimse akılsızlığına da bahane bulamaz. Beynine gardiyanlık yapma, kilit de anahtar da sende, özgür olursan adam olursun!.
Bu memlekette yeni bir laf türedi, bedeni ve beyni gevşeyenler ülkeyle ilgili ne sorun varsa: “Bu provokasyon” ve “masaya yatıracağız” Ne masası? Ne provokasyonu? Sizi yatırmışlar, üzerinize de kocaoğlan (Anadolu’da ayının adı) çıkmış tef çalıyor.. Devam edin ağrılarınıza iyi gelir!.
Korkarak, kaçarak özgür olunmaz…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı


http://hepar.org.tr/daha-neyi-bekliyorsunuz.aspx

İBRETLİK BUNLAR, SEÇ SEÇ AL!..

İBRETLİK BUNLAR, SEÇ SEÇ AL!..

ibretlik_bunlar_sec_sec_al
Bir çocuk bile arkadaşlarıyla yenme ve yenilmeye dayalı bir oyun oynarken, kendine, iyi bir plan yapıp, taktikler uygular. Recep Tayyip Erdoğan’ı akıl almaz bir beceriksizlikle Cumhurbaşkanlığına çıkaran CHP ve MHP’nin başında bulunan zatlar, şimdi de; “ oraya giderim, buraya gitmem, ayağa kalkarım kalkmam, el sıkarım sıkmam, saraya oturuyor, vs. gibi boş laflarla; psikolojik savunma yapıyorlar..Onu oraya oturtan bu iki zattan başkası değildir.. Bu asla unutulmamalı..
Tezkere çıkarken MHP, AKP’nin yanında, her şeyde ve her zaman olduğu gibi; CHP ise karşısında. Aradan 15 gün geçmeden CHP ortaya çıkıyor ve: “ Kobani için yeni bir tezkere çıkaralım, oradakiler yurtlarını savunuyor ” diyor. (Aynı tarihte ABD’de, Kobani’ye koridor açın diyor ve kahya istediği için AKP’nin boynu bükük.) ABD+CHP+HDP+Suriye PKK’lıları kol kola..
Kobani meselesinin yeni yeni alevlenmeye başladığı günlerde iki kişi ABD’ye gitti. Bunun biri HDP Eş başkanı diğeri ise CHP’de Genel Başkan Yardımcısı eskiden PKK’nın avukatı olan zat!. HDP’li tamam da bu CHP’li niye gidiyor veya davet ediliyor? Öğrenin bunları hala CHP’yi Atatürk’ün partisi sananlar!.
Yüksekova’da üç askerimizin namertçe katledildiği günlerde gene bunu CHP Genel Başkan Yardımcısı, meclise bedelli askerlik teklifi verdi.. Tam bu dönemde yapılan şu harekete bakar mısınız? Bir insan ve bu insanı barındıran bir parti düşünebilir misiniz? Yüksekova’daki iki asker, normal sürelerde vatan hizmeti yapanlardı. Uzman olan askerimizin 11 yaşındaki oğlunun yüzü hala gözümün önünde, vicdansız bunlar. Bu parti de hiç mi adam yok? Bu kendini bilmezi nasıl engellemezsiniz?
Tarih 18 Ekim 2014, İstanbul’un en lüks oteli ve en lüks lokantalarından birinde, CHP’den yolsuzluk ve rüşvet nedeniyle kovulup şimdiler de de partinin meclisinde olan eski Şişli Belediye başkanı, HDP’li belediye başkanlarıyla görüşüyor.. HDP’li belediye başkanlarını kim karşılayıp, eskortladı; CHP’nin Beşiktaş Belediye Başkan Yardımcısı olan vatandaş! Ne konuşuldu? 2015 genel seçimlerinde işbirliği yapmak!. Şu, 6-8 Ekim’de çağrılarla Güneydoğu’yu altına üstüne getirenler ve 40’a yakın insanın ölümüne sebep olan HDP (PKK’nın legal kolu) ile seçim ittifakı. Niye şaşırıyorsunuz? Partinin Genel Başkanı demiyor mu? “Biz 1930’ların (yani Atatürk dönemi) değiliz diye..
Tezkere de diğer düzen partisi MHP, ampul partisine gene kusursuzca hizmetini sundu. Tezkere de “ yabancı askerlerin konuşlanması ve geçişlerine ait, çok diplomatik bir ifade var.. Bu muhteremler, kılıç kalkanla dalar gibi tezkereye daldı ve evet dediler.. neymiş bu “AKP’yi desteklemek değil de, milletten yana olmakmış.” Sanki millete sorulmuş!. Hemşerim, adama önce sorarlar: “ Sen ve sizin çocuklarınız gidecekse mesele yok.” Milleti sevmek ve yurtsever olmak, onun çocuklarının yaşamlarını tehlikeye atmamaktır. Sonra gidecekseniz, niye Suriye’ye gidiyorsunuz? Bak, PKK 30 yıldır, Güneydoğu’da savaşıyorum diyor, giy postalı git oraya, kal üç gece dağda, bakalım tezkere meskere neymiş gör!. İki de bir “Kandile bayrak dikelim” demagojisiyle bu işler olmaz. Bak sayenizde Kandil Türkiye’ye girdi..
Şimdi yaygaranızdan geçilmiyor, “Habur’dan peşmerge diye PKK’lılar girmiş de, Kobani böyle olmuş da, bu hükümet vatan hainliği yapıyormuş da vs..” Bunları övmekte HDP’li milletvekiline kaldı.. Neymiş “ Sokağa çıkmıyorlarmış!” AKP örgütlenmesini bitirip seçime hazır hale geldiğinde, daha seçimlere yıllar varken, erken seçim diye, ortada fol yok yumurta yokken hükümeti erken seçime gitmeye zorlayarak AKP’yi %34’le hükümet olmasını kim sağladı? Aynı seçimde partisini barajın altına düşmesini kim sağladı? O seçime giren partilerin genel başkanları meclise giremezsek istifa ederiz dediler ve giremeyince istifa ettiler. MHP’nin başındaki muhterem de istifa ederim dedi ve istifa etmeyen tek kişi oldu.. Her demeç de, her Salı toplantısında “vatan haini, şerefsizler, alçaklar, namussuzlar!” madem mecliste bunlar var ve genellikle de AKP’lileri kastediyor. Neden o zaman bunlara payanda oluyorsun?
AKP, dış ve iç siyasette gırtlağına kadar çamura batmış durumda. Devletin Güneydoğu’da egemenliği gitti gidecek. Milli Siyaset Belgesine işe yaramaz laflar yazarak, Terörle mücadele yazısında değişikliklerle bu vahim durumların üzerinden gelineceğini sanacak kadar, şaşkın ve çaresiz.. geçenlerde de söyledim, “Bunlar hükümette olduğu sürece yerin altı da, üstü de güvenli değil..” Güneydoğu’da yerleşim isimleri Kürtçe oldu. Diyarbakır sporun adı Amedspor oldu, armasının renkleri de PKK renkleri.. Eski parayla trilyonlar harcayarak saraylar yaptırıyor ve uçaklar alıyorlar. İşte, yoksul 18 işçi su basmış galeriler de can veriyor. İşte, yoksul, gene 18 işçi elma toplamaya giderken devrilen araç da ölüyorlar. 9 ayda 1414 işçi hayatını kaybediyor. Annelerinin, babalarının çocuklarının halini görünce insan, insan olmaktan utanıyor. Şu meclisteki düzen partileri, halkın sırtından alınan vergiler sayesinde her yıl ne kadar para alıyor biliyor musunuz? AKP-180 milyon, CHP- 94 milyon, MHP-48 milyon (2014 yılı). Paralarla ara ara lüks oteller de 3 günlük kamplara gidip beslenmek de vardır. Somun pehlivaları güreş kazanamaz ama besiye çekilmeyi severler!.. Biz de (HEPAR) halkın ödediği üç beş kuruş parayla bunlara karşı siyasi mücadele yapıyoruz!. Şimdi soruyorum, hangimiz gerçekten yurtsever ve ülkesi için özveride bulunuyor?..
AKP, bir partiden ziyade bir çıkar kulübü, hepsi eskiden bir çok parti de yer almış, bir çekirdek ve büyütülecek bir fide değil. Dış destekle “Ilımlı İslam” projesinin ortaya konulması.. İlk seçimde %34 alması bir tarafa beş sene sonra yapılan seçimde %44’lere oyunu çıkarması, iki beceriksiz, meclis muhalefetinden kaynaklanmaktadır: Son yapılan anketler göstermektedir ki, AKP’de, CHP’de, MHP’de erimektedir. Ve ilk kez Türkiye’de insanlar %26’larda kararsız görünmekte ve yeni bir çıkış, bir alternatif, bir hareket aramaktadır..
Ama biz bunu 12 sene de CHP ve MHP’nin 9 kere yenilmesinden çok önce gördük. Bu 2007 seçimlerinin sonucundan belliydi. Bu iki düzen partisi AKP’nin hakkından gelemezdi, nitekim gelemediler ve gelemeyecekler..
Her şey kötüye gidiyor.. Geç kalınırsa daha da kötüleyecek.. Son iki ayda HEPAR’a katılım ve HEPAR’a oy vermeye ant içen vatandaş sayısı Beni bile şaşırtıyor.. İnsanlarımız acı çekiyor ve acı çekince de daha çok çare ve çıkış yolu arıyorlar..
Topraklarımızın için de ve civarında huzur istiyor musunuz? Yoksulluğun utancını insanımıza ve çocuklarımıza yaşatmamak istiyor musunuz? Yolsuzluk ve rüşvetin kökünü kazımak ve hepsinden hesap sormak istiyor musunuz? Siyasi parti olarak oy vereceğiniz, gelip gönül huzuruyla çalışacağız yer, Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR)’dır..
Hayat karar ve eylemdir.. ve şimdi: Tam vaktidir…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/ibretlik-bunlar-sec-sec-al.aspx
..

OYLAR BÖLÜNMESİN, İTTİFAK YAPIN DİYENLERE DUYURULUR!..

OYLAR BÖLÜNMESİN, İTTİFAK YAPIN DİYENLERE DUYURULUR!..

oylar_bölünmesin
Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) 2008 yılı sonbaharın da kuruldu. Kuruluş amacı nettir: 2002 yılı kasım ayında %34 oy alarak hükümet olan AKP’nin 5 yıl sonra %44’le yeniden hükümet olmasıyla; CHP ve MHP gibi düzen partilerinin AKP ile başa çıkamayacaklarının açıkça anlaşılmış olmasındandır..
Aradan geçen 12 yılda 9 kez AKP’ye yenilen bu iki düzen partisinin yönetimleri bunlar yetmezmiş gibi, akıl almaz bir becerisizlikle AKP’nin Genel Başkanına Cumhurbaşkanlığını altın tepsiyle sunmuşlardır..
Hak ve Eşitlik Partisi’nin kuruluşundan itibaren sayısız kadın ve erkek, Türkiye’nin her yerinde ne zaman karşıma çıktılarsa hep şunu söylediler: “Aman oylar bölünmesin ittifak yapın” ve “Bu %10 barajını aşmak çok zor, size oy vereceğim ama boşa gider korkuyorum.”
Bu vatandaşların bilmediği şuydu: Oy verdikleri partilerin yönetim kademlerine çöreklenmiş adamların derdinin ülke ve halk değil, oturdukları koltuklar ve şahsi çıkarları olduğuydu; “ Aman yerimden olmayayım, aman yeniden milletvekili seçileyim.” Dünya bile yansa muhteremlerin hiçbir şey umurlarında değil, yeter ki bunların oturduğu postakiye bir şey olmasın..
Yerel seçimler de CHP ile AKP arasında Yalova’da altı oy meselesinden seçimler yenilendi. Sırf CHP’li aday kazansın diye iki noktadan 300 küsur oy alan iki HEPAR adayını seçime sokmadım. Ne kadar oyla kazandı CHP, 228.. Bu oylar HEPAR’ındı.. Adaylarınızı çeker misiniz diye ağlayan Yalova milletvekili seçim sonuçlarından sonra bir kere aradı mı? Hayır.. Bu şahıs PKK sempatizanları bize oy vermez diye, Benim Yalova’da görünmemden bile korktu!. Kim mi söyledi bunu; Beni arayan başka bir CHP grup başkan vekili..
CHP ve MHP, bu iki düzen partisi Cumhurbaşkanlığı seçimde ABD’nin isteğine boyun eğerek güya ittifak yaparak, bir zatı Cumhurbaşkanı adayı olarak ortaya sürdüler, sonuç baştan belliydi; Recep Tayyip Erdoğan’ı omuzlayarak Cumhurbaşkanı yaptılar.. Kendi partilerinden bir kişiyi aday gösteremeyecek kadar (çıkarlarına gelmez) acz içerisinde bulunan bu partiler, laf olsun diye çalmadıkları parti kapısı bırakmadılar. Kaldı ki bu partilerin bir kısmının seçime girme hakkı bile yoktu.. HEPAR, elinde hiçbir imkan yokken, apar topar seçime girmesine rağmen, yılların partileri demokratik Sol Parti (DSP) ve İşçi Partisi (İP)’den daha fazla oy almadı mı? Aldı!. Bu düzenci MHP ve CHP niye HEPAR’a gelmediler?. Nedir bu sizin korkaklığınız? Yoksa, Avrupa Birliğinin 2009 yayınladığı ilerleme raporunda yer alan, “ Bu parti büyümesin” direktifini mi yerine getiriyorsunuz?.
Bir ay önce kamuoyunun duygu ve düşüncelerini yerine getirmek amacıyla, bütün yukarıda anlatılanlara rağmen, MHP ve CHP’den görüşme talep ettik..MHP’de ne kadar çok özel kalem, asistan, var olduğu sanılan genel sekreter kim varsa, o ona bildiriyor, bu buna bildiriyor, biri iki dakika sonra arayacağız diyor; tam bir panik.. O gündür bu gündür üç maymunu oynadılar.. Sanki birisi höt dedi ve bunlar tası tarağı toplayıp sipere girdiler!.
Gelelim CHP’ye, CHP hiç değilse centilmen, 15 gün düşündükten sonra, görüşmeyi kabul ettiler!. CHP Genel Başkanına ülkenin durumunu, bize göre CHP’nin durumunu ve HEPAR’ın şu andaki gücünü anlattım.. Kimseyi yerinden ( çıkarlarından ) etmeyeceğimizi, bizim güçlü olduğumuz illerden ve CHP’nin milletvekili çıkarabildiği son sıradan daha sonraki sıraları verebileceklerini anlattım. Sizin 10 dönüm tarlanız sizin olsun biz burasını 13-14 dönüme çıkarmaya çalışmak üzere geliyoruz dedim.. 2015 seçimlerini AKP’nin almasının kesin olduğunu, hiç değilse, hükümet olacak kadar milletvekili çıkarmasına mani olmamız gerektiğini belirttim. Zaman hızla aktığı için de kararınızı 30 Ekim’e kadar bildirirseniz, biz de seçim stratejimizi ona göre kuracağız diye ifade ettim; Tamam dediler..30 Ekim, 2 gün önce doldu. Ne arayan var ne de soran!.
Seçim ittifakı söz konusu olduğunda bir partinin daha adı ortaya getiriliyor, o da İşçi Partisi.. Bu partiyle de ittifak yapmamızı arzu eden vatandaşlarımız var..Benim onlara hatırlatacağım şunlar: İşçi Partisi’nin Genel Başkanı 22 yıldır aynı partinin başında 2011 Genel Seçimlerinde “ Cumhuriyetçi Güç Birliği” diye çıktılar, sonuç ortada..2014 yerel seçimlerin de “Milli Merkez” diye çıktılar, sonuç ortada.. Şimdi de “Ulusal Kurtuluş Öncüleri” diye 2015 Genel Seçimlerine girmeye çalışıyorlar, siz hala sonucu mu merak ediyorsunuz? Şaşarım.. Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde Genel Başkanlarının kendi gazetelerinde, Aydınlık’ta manşetten bir yazısı vardı, Şu: “Ekmeleddin’e oy yok!” tam seçimlere 10 gün kala gene Genel Başkanın gene aynı gazetedeki yazısının başlığı: “ Tayyib’e Demirtaş’a oy yok!” Aradan geçen 10-15 günde ne oldu ki %80 derece tornistan yaptınız?
CNN’deki programda, kendisine soruldu: “çözüm sürecinin ileri safhalarında Abdullah Öcalan’a da bir imtiyaz tanınır mı sizce; Muhteremin cevabı: “Halk kurtuluş önderi olarak, ona da bazı imkanlar verilmeli” Bekadaki çiçekli, tören birlikli, yemekli şölenlerden vazgeçtim. “Parti genel başkanı değil, gazeteci olarak gittim” laflarıyla milleti enayi yerine koyuyor.. 1998 yılında “ PKK’ya silah ve para yardımı yapmakla suçlanıp hakkında dava açılmadı mı? Aynı tarihte Terörle mücadele yasası çerçevesinde 14 ay hapis cezası alıp yatmadı mı? 2014 yerel seçimleri arifesinde gazetelerde boy boy İP ilanları çıktı, başlık: “132 general ve subay yerel seçimlerde İP destekliyor.” Kimliklerini siyasi malzeme yaptıran onların da aklına şaşayım!. Bu parti Başkentte Büyükşehir adayı çıkaramadığı gibi, İstanbul’da da bize nazaran kat be kat imkanları olmasına karşın ancak HEPAR adayı kadar oy almayı becerebildi..
“İttifak şart, oylar bölünmesin” diyenler, işte durum bu.. Ben sizin istek ve arzularınızı yerine getirdim. Şimdi düşünme ve karar verme sırası sizde..
Artık, ülkenin toprakları ve rejimin çatırtılarını kulaklar duymasa bile gözler görüyor, ikisi de işlevsiz ise hissetmek için dahi yüksek duygulara ihtiyaç yok, her şey net, açık ve kesin..
Toplumun “alternatif yok” diyen kesimine gelince; kendin olmayı becerebilirsen, ki bunun için cesur olman gerekir, alternatifin HEPAR olduğunu görürsün..
Hak ve Eşitlik Partisi (HEPAR) 2015 Genel Seçimlerine tek başına, bağımsız olarak girecektir…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/oylar-bolunmesin-ittifak-yapin-diyenlere-duyurulur.aspx

..