27 Ekim 2014 Pazartesi

Çözüm süreci isyanları; AKP Vahşeti ve Misak-ı Milli Zamanı

.


Çözüm süreci isyanları; 

AKP Vahşeti ve Misak-ı Milli Zamanı



Mustafa Nevruz SINACI


















Büyük bölümü, ABD deniz piyadeleri gibi çok özel komando eğitimli, asimetrik savaş /NBC diplomalı, tıpkı Hasan Sabbah’ın Alamut Kalesi haşhaşileri misal terör / tedhişte uzman robotik varlıklar Türkiye ve Orta Doğuda bozgunculuk yapmayı sürdürüyor. Çok yönlü ve dış destekli anarşi karşısında devletler aciz, halk biçare, kukla hükümetler şımarık ve sırnaşık. Bu iğrenç bir durum; Özde değil, “sözde Müslümanların” kadim tarih ve kutsal yaşam alanlarında kokuşmuşluk, yozlaşma, alabildiğine yolsuzluk olabildiğine suiistimal, yani, dört başı mamur tam rezillik hali, pespayelik, perişanlık hüküm sürüyor. Bir de, Türkiye bu güruha karşı “BM tarafından” korunacak, himaye edilecekmiş!.. Bu aşağılık bir aldatmaca, palavra ve baronlar arası kalleşçe it dalaşından başka bir şey değil. Bütün Türk-İslâm, masum-mazlum ve dürüst, adalet ve barış yanlısı insanlık âlemi ile alenen alay ediliyor.

KOALİSYON PALAVRASI

            Burada bir girizgâh yapmak lâzım, şöyle ki;104 ülkenin karşılarında ittifak ettiği terör, tedhiş-anarşi (fiilen din ve ilâh tüccarlığı; uyuşturucu, ilâç ve silâh mafyalığı; mülteci, köle ve beyaz kadın ticareti yapan) unsurların maksimum gücü; Ortadoğu hinterlandında çöreklenmiş bütün lejyonları toplasanız 20 bin etmez. Menfurların ikinci dereceden patron, yerel uzantı ve yevmiyeli anarşi bağlantılarını da saysanız yekûnu ciddi bir rakamı bulmaz. Buna mukabil bir avuç kiralık katile karşın 104 devletin iştiraki ile oluşan, uluslararası koalisyon!..
Ne kadar komik, alçaltıcı ve utanç verici...
Hal bu ki bunların temizlenmesi için bir bölük TMT (1) yeter de artar bile…



          KALLEŞLİK VE İT DALAŞI























Dahası bunların menfur uzantı ve dış güdümlü bağlantılarının, sözde “Kobani (Ayn-El Arap) isyan çağrısı; Terör-tedhiş, soygun-vurgun, yankesicilik ve yağma eylemleri karşısında hükümetin acze düşmesi:, Mutlak güvenlik, emniyet ve huzuru sağlamakla yükümlü polislerin vaki yıkım, yangın ve tahrip girişimlerini önlemekte, üstlerinden gelen “açılım süreci baskısı” sonucu müsamahakâr davranmaları veya saldırıları önemekte yetersiz, aciz ve zayıf kalmaları tam bir cürüm/suiistimal, görevi ihmal ve bir anlamda suça iştirak kabilinden olup:, Hükümet, mutlak sorumluluğunun gereğini yerine getirmemiş, isyancıları bastırmamış ve ülkemizde can ve mal güvenliğini sağlamamıştır. Bu cihetle mezkür alanda oynanan kanlı oyun ve Türkiye Cumhuriyeti topraklarında uygulanan anarşi; Terörden beslenen menfur odakların iştiraki ile vaki bir it dalaşı (adeta bir danışıklı dövüş) biçiminde cereyan etmiştir.
AĞIR BİR CÜRÜM VE DOLAYLI İŞTİRAK
Sonuçta madden ve manen zarar gören millet, tahrip ve tarumar edilen milli servet ve kalleşçe katledilenler Türk vatandaşıdır. Ancak, “isyan davetçisi partiyi derhal faaliyetten men, fesih, iptal ve ilga etmeyen” hükümet, Anayasa Mahkemesi Başkanlığı, YCBS ve 2820 sayılı kanuna göre kapatma isteminde bulunmakla sorumlu kurumlarla dava açmak ve şikâyet mükellefiyetini yerine getirmekle görevli kurumlar:, Barolar ve Cumhuriyet Savcıları “alenen suça iştirak ve isyanı engellememek suretiyle teşvikten dolayı” suçludur.





























Esas suçlu olan Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) dışında kalan ve son seçimlerde, Türk Milleti tarafından kendilerine muhalefet görevi verilen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) ile Milliyetçi Hareket Partisi.; Her derece ve düzeyde itiraz, şikâyet, men-i müdahale ve suç duyurusunda bulunarak; Derhal anarşi, terör ve tedhiş örgütü uzantı ve bağlantılarının alenen cirit attığı parlâmenterler Meclisini terk edip Sine-i Millet’e dönmemekle, millete ve devlete en büyük kötülüğü yapmış bulunmaktadırlar.
Menfur isyan, yağma-talan, gasp ve irtikap karşısında dut yemiş bülbül misali suspus kalan, siyasi parti nam 80 küsur teşekkül de zan altındadır. Hatta aynı gün, Cumhuriyet Baş Savcılıklarına suç duyurularında bulunmamak, hukuk yolunu zorlamamak, hükümeti icbar ve ikaz etmemekle, dolaylıda olsa, suça iştirak etmiş durumuna düşmüşlerdir.    
Bu, “diğer” partilerin gaflet ve dalâlet içinde, atıl ve muattal olduklarını gösterir.

BU BİR AKP VAHŞETİDİR

Gerçek adı Ayn el-Arap olan Kobani bahanesiyle, Türk topraklarında sokağa dökülen unsurların, 6 Ekimden 11 Ekime kadar yüksek yoğunlukta süren saldırı/şiddet, yağma ve talan girişimleri, halkımızda büyük tedirginlik, kaygı ve korkulara yol açtı. Anayasaya aykırı olarak faaliyet göstermesine müsamaha edilen ırkçı partinin çağrısı ile patlak veren menfur eylemler vatanın huzur, barış ve güvenlik iklimini bozdu. Aziz, Mübarek Kurban Bayramı ve sonrasını zehir ettiler. Memleket, bir anda cinnet getirenlerin cirit alanı haline geldi ve kudurmuş kuduz kötülerin suç cennetine döndü.
Hâkim unsur, hüküm ve hikmet sahibi olması gereken; Adalet, barış, huzur ve sükûnu sağlamakla memur/mecbur ve mükellef hükümetin buna kesinlikle izin vermemesi:, Anarşiye göz açtırmaması, yağmacı ve çapulculara müsamaha etmemesi gerekirdi. Lâkin bu hükümet, çözüm süreci bahanesiyle terör ve tedhişe prim vermek suretiyle, asileri şımartmış, eli kanlı canilere yüz vermiş, hırsız, yolsuz ve yankesicilerin sokakları işgal etmesine göz yummuştur.
Oysa “alenen savaş yoksa” barış yolu adalet, hukuk ve hakkaniyetle örülür.  
   
CİNNET GETİRENLERİN CİRİT ALANI
SUÇ VE SUÇLU CENNETİ TÜRKİYE!..

Cinnet getirenler ülkeyi cirit alanına çevirir, masum insanlar alçakça katledilir, can ve mal güvenliği ortadan kalkar, terör-tedhiş; Vandallık ve kalleşlik şehir merkezlerinde, meydan ve sokaklarında kol gezerken:, Suç odaklarının çıban başları ile “uç verip/baş gösterdiği yerde anarşi, terör ve tedhişi ezmekle memur, mecbur ve mükellef hükümet” millete itidal, sabır ve sükunet tavsiye ediyor. Olacak iş mi bu?, “Ey hükümet, sen kimden yanasın” demezler mi?
Sonuçta: Terörün siyasetteki baron, aktör ve piyonları, “her yer Kobani” biçimindeki, alenen tahrik, teşvik, yardım ve yataklık içeren açıklamalarla, kan tutmuş vahşi destekçilerini yakıp -yıkmaya davet ederek; Ülkemizi karıştırmak hırsıyla kudurup, menfur emeller ve kanlı eller ve sivri dillerle, alçakça provokasyonlara sebep oldular. Açıkça Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı isyan eden, başkaldıran, milli devletimizi yıkmak, ülke’de kargaşa çıkartıp bozgunculuk yapan bu asi, hain, çapulcu ve vicdansızlara hukuk öğretmek değil; Türk Milleti adına adalet önüne çıkartıp, ‘Türkiye ve Türk milletinin büyüklüğünü’ göstermek kaçınılmazdır.
Hükümet buna mecbur; Adaleti hâkim, güvenliği temin ve tesisle mükelleftir.   





















MEŞRU MÜDÂFA HAKKI



Adalet sadece eşit davranmak, hak/hukuk dağıtmak değil; Ağırlıkla ve mutlaka cürüm unsurlarını, yani suçluları mutlaka yargı önüne çıkartarak tedip ve terbiye etmek, nefsen ıslah olacakları biçimde cezalandırmaktır. Taammüden insan öldürenlerin ise, asla yaşatılmaması, mutlaka öldürülmeleri şarttır. Suç işlemeyi önlemeyen ve bütün suçluları yakalayıp, misliyle cezalandırmayan bir hükümet adil değildir. Adil olmayan hükümetlerin meşruiyeti tanınamaz. Bütün unsurları ile adalet mekanizmasını işletmeyen hükümetlerin meşruiyeti geçerli olamaz. Aksi takdirde ihanete yardım ve yataklık var demektir. Hükümetlerin suç örgütleri ile iştirak ve işbirliği halinde Millete “MEŞRU MÜDÂFA HAKKI” doğar. 
Bu hak, BM yasaları, medeni ve evrensel hukuk kuralları çerçevesinde; “Mukabele-i bil misil” bazında devlete ve nefsi müdafaa kapsamında fertlere tanınmış bir haktır. Şu kadar ki; Esasen münferit olan bu hak, icabında bir köy, bina, mahalle, şehir, çarşı veya cadde halkı tarafından da müştereken kullanılabilir. Tek şart: Saldırı, kalkışma, isyan veya tecavüzün vaki olduğu yere resmi güvenlik kuvvetlerinin intikal etmemiş olması veya intikal ve müdahalede bulunduğu halde yetersiz kalmasıdır.
Hâkimiyet, halktan çıktığı zaman da bu hak, ayniyle geçerli olmak gerekir, biline.       
Ayrıca, “Kobani düşerse Ankara düşer” diyenlerin, devlet ve millet malını talan/tahrip ve tarumar edenlerin şiddetle cezalandırılması, yol açtıkları hasar, zarar, ziyan, soygun/vurgun ve yıkımın tazmin ve telâfî ile 43 vatandaşımızı alçakça/hunharca, kalleşçe katleden katillerin mutlaka yakalanarak; İslâm’ın emri gereği idam edilmeleri şarttır. Aksi takdirde bu şerefsizce ihanet, hunharlık/yağma ve yankesicilik; Tarihe bir AKP vahşeti olarak geçmeye mahkûmdur.

ÖZGÜRLÜK VE GÜVENLİK

Türk vatanı ve Türk milletinin, nimet ve servetlerinden yararlanarak yetişen ve şimdi tam bir nankörlükle isyana kalkışan güruhun Kobani kılıfıyla can almasının, kan dökmesinin, vurup kırmasının özgürlükle, insanlıkla, insan haklarıyla hiçbir ilgisi, alâkası yoktur. Askere taş, polise tokat atan, devlete söven, millete hakaretler yağdıran omurgasızların “özgürlük ve güvenlik” teraneleri, sadece yalancılık, demagoji, istismar ve sahtekârlıktan ibarettir.
Ayrıca, milletvekili nam “diğer parlamenterlerin” milli mücadelenin kutlu eseri olan Gazi Meclis’te, Kandil’in terör şeflerinden emir alanlarla aynı çatıyı paylaşmaları, en başta büyük utanç, insan hakları, adalet, hukuk, ahlâk, Din ve demokrasiye ihanettir. Asiler Kobani bahanesiyle 37 il’de 1.419 olay çıkarttı. 212 okul, 67 emniyet, 25 kaymakamlık ve 29 siyasi parti binası kundakladı. 1.177 araç tahrip etti. Sokak saldırıları sonucunda ölü sayısı 43’tür. Dahası 308’i emniyet görevlimiz olmak üzere 723 kişi de kalleşçe yaralandı. Günlerce Türk Bayrakları, Atatürk heykelleri,  büst ve köşeleri, Cami, Kültür Merkezi ve Kütüphaneler peş peşe ateşe verilerek, tıpkı hain Ermeni, Yunanlı ve Sırpların Müslümanlara yaptığı zulüm gibi hunharca yakılıp, alçakça yıkıldılar. Bu büyük bir vahşet, ihanet ve şeamettir. Vahşet, ihanet ve şeametin olduğu yerde güvenlik iflâs etmiş demektir.
Güvenliğin olmadığı yerde özgürlükten bahsetmek komikliktir.
Özgürlük&güvenlik dengesinin hiçbir yerinde, anarşi, terör, tahrip ve tedhiş olamaz.
Vahşet, ihanet, şeamet, Vandallık, ayrımcılık, bölücülük varsa güvenlik yoktur. Kaldı ki güvenliğin olmadığı yerde özgürlükten bahsetmek safdilliktir. Zira özgürlük maddi-manevi, bilimsel/kültürel anlamda, hiç kimsenin öz güvenliğine halel getirmeyecek sınırlar dâhilinde hareket etmek ve faaliyet göstermektir. Başkalarının hakkı, hareket alanı, hürriyet, sağlık ve emniyetini suiistimal eden hiçbir davranış biçimi özgürlük değildir.
Resmen izin almadan ve mesai saatleri dışında eylem Vandallık ve vahşettir.   
Millet ve devlet/kamu malının yasal veya yasa dışı; Her ne şekil ve surette olursa olsun tahribi, gasp ve irtikabı ya da çalınması halinde, bedeli failden misliyle tahsil edilmek zorundadır. Aksi takdirde, maddi ve manevi tazminatlarla birlikte davayı takip-tahsili temin etmeyen hükümetler millet düşmanı ve dâhili bedhah demektir.   
YENİ GÜVENLİK PAKETİ

Bu anlamda, hükümet tarafından TBMM’ne sunulmak üzere iki koldan hazırlanan yeni güvenlik ve yargı paketiyle Twitter’da iktidara yönelik sert eleştirilere beş yıla kadar hapis cezası getirileceği:, Aramalarda "somut delillere dayalı kuvvetli suç şüphesi" kriteri gözetilmeyeceği "makul şüpheyle" herkesin evi, işyeri ve otomobilinin aranacağı; Hükümete karşı suç işledikleri, örgüt kurdukları gerekçesiyle tüm muhaliflerin mallarına da rahatlıkla el konabileceği gibi iddialar ileri sürülmektedir. Bunlar akla, mantığa, hukuk ve ahlâka sığmaz.
Namuslu, dürüst, demokrat, şerefli, onurlu ve sorumlu bir muhalefet; Öncelikle insan hakları olmak üzere; adalet ve hukukun teminatıdır. Aksi takdirde millet bir şekilde muhalefet görevini üstlenecek ve icabını mutlaka yapacaktır. Kadim Türk tarihinin “Medeni Siyaset” kavramının güncel biçimi olan Cumhuriyet ve Demokrasi idaresi; başıbozukluk, disiplinsizlik, kuralsızlık ve düzensizlik değil; Tam tersine, dünyaca kabul görmüş norm kurallar rejimidir. Demokrasilerde anarşi, terör-tedhiş, başıbozukluk, yolsuzluk ve disiplinsizlik olmaz; Cunta, dikta, vesayet ve faşizme müsaade edilemez. Bu meyanda düzen, sistem veya rejimde sıkıntı varsa “muhalefet yok” demektir. Zaten de şu anda Türkiye de muhalefetten söz edilemez!..

AKP’NİN ÇÖZÜM ORTAKLARI

Türkiye’de özgürlük ve güvenliği tartışma, demagoji ve polemik konusu yapan; Milli, îlmi, kültürel, insani ve manevi değerleri, şeref, haysiyet, can/mal ve ırz güvenliğini tehlikeye düşüren, AKP’nin çözüm ortakları, AKP’nin çözüm kadrosu ve Kobani afyonuyla kudurmuş, Kobani aşısıyla çılgına dönmüş akıl fukaralarıdır. Başka bir şekilde bunlara “akıl tutulmasına uğramış” kifayetsiz muhterisler de denilebilir. Dolayısıyla, bu şer/şeamet karşısında Kobani için timsah gözyaşı dökenler milli servete, demokrasi, adalet ve hukuka hıyanet etmişlerdir.

DAHASI VAR

Öte yandan, yine Ekim ayı başlarında KKTC Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’nun huzurunu suiistimal ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin onur, beka ve erdemini istismar eden birleşmiş milletler genel sekreteri'nin Kıbrıs özel danışmanı Espen Barth Eide; “güney Kıbrıs Yunan çetesinin (iyi ki) terk ettiği “toplumlararası (devletlerarası değil!) görüşmelerin derhal başlatılması için gereken neyse yapılmasını adeta emrediyor!.. Bu ne cür’et, ne menem bir alçaklık ve küstahlıktır!? Hani, hâkim ve hükümran, soylu ve saygın, uluslar arası itibara sahip Anavatan siyasetçileri nerede?
Domuz yavruları Anadolu’yu işgal plânları yaparken, Anadolu hükümetleri neden ve niçin tam bir onur, erdem, beka ve basiretle; Şerefli bir duruş, kutsal görev şuuru ve tarihin derinliklerinden gelen adalet, mutlak mütekabiliyet ve icabında mukabele-i bil misil asaleti içinde hareket etmezler? Oysa hükümetin hikmeti ve devlet adamlığının umur-u budur. 

EGE’DE YAŞANAN İHMAL,
VATANA İHANET VE İZMİHLÂL

            Aynı anda palikaryanın Ege’de mevcut ve aidiyeti mutlak Türk 16 ada ve 1 kayalıktaki (muhtemelen dâhili bedhahlar ile anlaşmalı), bütün Türk Milleti’ni utandıran, kamu vicdanını rencide eden ve sızlatan menfur, küstah ve kalleş işgalleri sürüyor. Dünyanın 5 silâh üreticisi ve önde gelen “ilâh+silâh+ilâç” taciri mel’unların bu gasp, işgal ve adaletsizlikten haberi yok. Belki var da, çılgın bir çatışma, kalıcı bir savaş çıksın diye kirli, irinli ve kanlı ellerini iştahla ovuşturuyorlar. Bu nevi âdi kene, akrep ve vampirlerden başka ne beklenebilir ki?..  
            Bunların kanlı-kirli oyun, menfur tuzak, alçaklık, kalleşlik, yalancılık, soytarılık, çifte standart, iki yüzlülük ve sahtekârlıklarından dolayı İslâm âlemi kan revan içinde. Ukrayna nâ hak yere ihanet şebekeleri ile cebelleşiyor. Libya, Mısır ve Pakistan, sapkın kâfir lejyonlarının anarşi, terör-tedhiş ve tehdit kıskacında! Başta, Çin mezalimine maruz Doğu Türkistan olmak üzere; Türkmen diyarları, Bosna Hersek, Karabağ, Güney Afrika Müslümanları ile Nyanmar insanlık düşmanlarının insafına terk edilmiş durumda. Şimdi muhataplara sormak lâzım:
Ülkemizi, dolayısıyla Türk ve İslâm âlemini adım/adım kaos, derin kriz, başıboşluk, otorite zaafı, haksızlık, kanunsuzluk, kuralsızlık ve yolsuzluk bataklığına sürükleyen (hayatta olanlardan) Süleyman Demirel, A. Necdet Sezer, Deniz Baykal, Tansu Çiller, Mesut Yılmaz, Devlet Bahçeli ile (bir avuç anarşisti/teröristi haklamakta acze düşen) dönem Genel Kurmay Başkanları ve Ergenekon furyası ile hapislere atıldığı.; Terör-tedhiş örgüt başı diye suçlandığı halde, ülkenin en kritik günlerinde dut yemiş bülbül gibi suskun sabık liderlerine ne demeli? 
Bunların tamamı “DEVR-SABIK” değil de nedir?
Niçin yaşanan kriz, kaos ve buhrana vaziyet etmez; Kalkıp hak, hukuk, adalet, eşitlik, Milli Birlik ve beraberlikten; Devletin namusu; Tüyü bitmemiş yetim/kul hakkı olmak üzere; Rüşvet, iltimas, ayırma-kayırma, yolsuzluk, hırsızlık ve suiistimaller aleyhine lâf etmezler?
            Ya da şimdilerde sayıları 89’u bulan siyasi parti nam teşekküller ne iş yapar?
Anayasa da ‘demokrasinin vazgeçilmez unsurları’ olarak tanımlanan 89 siyasi teşebbüse, teşekküle rağmen; Memlekette neden-niçin demokrasi, adalet, ahlâk/dirlik-düzen/disiplin ve hukuk yok? Kanuna göre kurulan siyaset/hanelerin sebebi hikmeti nedir? Parti kisvesi altında menfaat sağlamak, kart dağıtmak, kerhane ve kumarhane işletmeciliği yapmak mı acaba? 

            MİSAK-I MİLLİ ZAMANI

            İbret için görmek gerek. Âlemin gâvuru; Türk ve İslâm, gerçekte insanlık düşmanları 2. Sevr’e uğraşıyor. Yeniden, “tarih ve tabiat önünde” sorumlu olduğumuz Türk ve Osmanlı bakiyesi Orta Doğu, İslâm coğrafyası ve dünya nimetleri talan ediliyor. Bu korsanlığa seyirci kalınamaz. Şimdi, tam bu başıbozukluk, yaygın ıstırap, katliam ve mezalim sürecinde ‘Misak-ı Milli’yi teşmil zamanıdır. Vasiyeti hatırlayın. Kancık, kahpe, dönme-devşirme ve kriptolar geri dursun. Yiğit, dürüst, imanlı-şuurlu, onurlu-sorumlu Türk, ahlâken yüksek, mert olanlar beri çıksın. Dünya buna muhtaç!. Türk’ün adalet, huzur ve barış mücadelesi tez başlamalıdır.
(1) TMT, Türk Mukavemet Teşkilâtı

SATILDIK, UYANIN!..


SATILDIK, UYANIN!..

satildik_uyanin
Demokrasi, laiklik, hukuk, özgürlük ve topraklar, haraç mezat gitti..
Politik mezar soyguncuları, düne kadar her şeyi gizlemeye ve saptırmaya çalıştılar; bugün, maskeye de ihtiyaç duymuyorlar..
Toplumun her kesiminde mevzi tutan yandaşlar sürüsü, bütün ömürleri boyunca olduğu gibi, kişisel çıkarlarının ardı sıra koşmayı sürdürüyorlar..
Sinsilik pis bir karakterdir ve küçük demokrasi ülkelerinde bunların nesli tükenmez. Her şeyleri düzmece..Sonları, kaçınılmaz şekilde sefillikle bitecektir..
Hepar, büyük bir fikrin ilanıdır, halk için genç bir harekettir. Lidersiz kalan ulus öksüzdür. “Hak”, özgürlüğün çocuğudur..
Böylesi uyku bulaşıcıdır, kalın bir duvardan bile geçer. Gevşek ve uyuşuklara gök gürültüsü ve şimşek gerekir. Kartalın tiz çığlığına kulak ver, uyuyanlar arasından çık!. Hepar’a yazıl..
Bir ülkeyi zayıf, korkak, bencil ve tabansızlardan arındırıp yükseltecek olanlar, o ülkenin erdemli insanlarıdır…
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı


http://hepar.org.tr/satildik-uyanin.aspx

..

GEÇ KALMAK KÖTÜYE İŞARETTİR…


GEÇ KALMAK KÖTÜYE İŞARETTİR…

8 Eylül 2013 

hepar-davetiye

EKMEK VE HUZUR İSTİYORSAN, YALAN VE HIRSIZLIKTAN BIKTIYSAN,
HALKÇIYIM ,MİLLİYETÇİYİM,SOSYAL ADALETÇİYİM DİYORSAN,
BAŞI DİK DEVLET ONURLU MİLLET OLARAK YAŞAMAK İSTİYORSAN...,
HALA ÇIKIŞ VAR.. GEÇ KALMAK KÖTÜYE İŞARETTİR...

TEK YOL TEK UMUT HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/gec-kalmak-kotuye-isarettir.aspx

İsmet Özel: "Türkiye'nin haritadan silinmesiyle birileri bir şeyler kazanacak."

.

İsmet Özel: "Türkiye'nin haritadan silinmesiyle birileri bir şeyler kazanacak."


Dünyada Türk düşmanlığı dediğimiz şey doğrudan doğruya İslam düşmanlığıyla müteradiftir. Gayrimüslim dünyanın imkânlarının daraltılması manasına geldiği için Türk hâkimiyeti, Türk karşısında duyulan her menfi his aynı zamanda Müslüman dünyası karşısında duyulan menfi his demektir. Ama televizyon ve diğer iletişim kanalları yoluyla sizin ruhunuzdan, anlayış alanınızdan tamamen uzakta biçimlendirdiler birçok şeyi. Bugün yapılacak bir şey yok gibi. Türkiye’de yaşayan insanlar başkalarına, dünyayı mahveden insanlara benzemekle kendilerini kurtaracaklarını düşünüyorlar. Türkiye’de yaşayan insanlar bu ülkeden bütün insanlığa bir ümit aşılayacak çabanın doğmasına hizmet etmeyi akıllarının köşesine bile getirmiyorlar. Bu gerekli mi, değil mi, hepinizin düşünmesi lazım. Türkiye'nin haritadan silinmesiyle birileri bir şeyler kazanacak. Ama Türkiye'nin haritadan silinmesiyle dünya ne kaybedecek, bunu önce Türkiye’de yaşayan insanların anlaması lazım. Türkiye’nin haritadan silinmesi diye bir şey bahis konusu olabilir mi? Tabii olabilir. Zaten bu vetire başladı ve mesafe katetti. Türkiye'nin varlığının reddedilmesi ile ortaya çıkan şey hiçbir yaraya merhem olmayacağı halde en azından dünyada yürürlükte olan sistemin sıhhatine katkıda bulunacağı için birileri tarafından finanse ediliyor. Türkiye'nin haritadan silinmesiyle beraber hiçbir dünya gücü önemli kazançlar elde etmeyecek. Ama Türkiye'nin bir direniş ve atılım hayatı yaşamamış olması dünya sisteminin sıhhatini temin edecek.

İsmet Özel, "Sonu Kullanma Tarihi" Konferansı
Erzurum, 24 Kasım 2012

http://gizlenentarihimiz.blogspot.com.tr/2014/10/ismet-ozel-turkiyenin-haritadan.html

..

Muhsin Yazıcıoğlu: "Bölücü terör örgütüne aman bir şey olmasın diyenler var."

Muhsin Yazıcıoğlu: "Bölücü terör örgütüne aman bir şey olmasın diyenler var."


Terör yüzünden Anadolu çocuğu vurulabilir, şehitler gelebilir, vatan sağolsun denizle yetiniriz ama bu bölücü terör örgütüne aman bir şey olmasın diyenler var. Bunlar korunacak, canına malına zarar gelmeyecek ama Mehmetçik, polis ölebilir. Serseri mayınlarla Türk devletinin teminatı olan güvenlik görevlilerimiz şehit olabilir. Bunların umurunda değil. İsrail, iki asker için bütün Ortadoğu'yu yakmayı göze alıyor. Amerika kendi kıtasında eylem yapıldı diye bütün Ortadoğu'yu kana boyayabiliyor, işgal edebiliyor. Ama Türkiye'de her gün üç-beş Mehmetçik, beş- on polis şehit olabiliyor. Bunların umurunda değil. Yani onların teröristinin canı can, Türk askerinin, polisinin canı patlıcan öyle mi? Böyle yağma yok. Artık bu hesap görülmelidir. Bu hesabı da görmenin zamanı da çoktan gelmiştir.




Askerimizin başına çuval geçirterek, sonra terörle mücadeyi Amerika'ya, Irak'ın kuzeyindeki aşiret güçlerine havale ederek, terörle mücadele koordinasyon görevini Amerikalılara vererek bölgemizin güvenliği teminat altına alınamaz. Türk devletinin güvenliği Irak'ın kuzeyindeki aşiretlere ve Amerika'ya asla bırakılamaz. Hükumetin sürekli dolambaçlı bir şekilde terörü birilerine havale ederek çözme yöntemlerini benimsemiyoruz. İktidar bir türlü terörle mücadele yöntemini ortaya koyamadı. Politikasını ve yöntemini belirleyemediği gibi terörle mücadele için ilgili yasayı da ortaya koyamadı. Daha da önemlisi terörle mücadelede kararlılık ortaya koyamadı. Terör de iktidarın bu yaklaşımlarından güç alarak ümitvar olmaya başlamış ve yeniden harekete geçmiştir. İktidarı titreyip, kedine dönmeye ve terörle ilgili doğru yöntemler belirleyip, bunlarla mücadele politikalarını açıklıkla ortaya koymaya çağırıyorum. Sonuç alıcı darbeyi vurmak için öncelikle iktidarın samimi olması gerekir ve samimiyete çağırıyorum.

Muhsin Yazıcıoğlu
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı
Sivas Milletvekili Şehit Muhsin Yazıcıoğlu

http://gizlenentarihimiz.blogspot.com.tr/2014/10/muhsin-yazcoglu-bolucu-teror-orgutune_27.html

..

21 Ekim 2014 Salı

PKK NIN TANKI VAR DİYEMEZSİNİZ..

PKK NIN TANKI VAR DİYEMEZSİNİZ..


BU HERKESİ ŞAŞIRTIR..NEDEN
DEVLET GÜÇ VE KUDRETTİR.. TEDBİRİNİ ALMAK SİYASİ İKTİDARIN VAZİFESİDİR

http://www.dailymotion.com/video/xpr1t0_pkk-nin-tanki-var-diyemezsiniz-bu-herkesi-sasirtir-neden_news

..

PKK NIN SAHTEKAR İTİRAFCILARI..,

PKK NIN SAHTEKAR İTİRAFCILARI..,

PKK NIN SAHTEKAR İTİRAFCILARI ( Yakalanınca Pişmanım diyor Askerimi şehit Ederken Pişman degildin ama) PİMİ BİLE NASIL ÇEKTİĞİNİ PİŞMAN OLAN ADAM ANLATIRMI?

http://www.dailymotion.com/video/xw3n5t_pkk-nin-sahtekar-ytyrafcilari_news



..

TARIM VE ENERJİ

TARIM VE ENERJİ

tarim_slayt
16 Temmuz 2013  

HEPAR, Tarım ve Enerji Politikalarında da Farklıdır!

Türkiye’de on yıllardır tarım “üvey evlat” muamelesi görmekte, enerji ise ihmal edilmektedir.

Sonuç olarak, düne kadar kendisini besleyen ülkemiz, “saman” ithal eder hale gelmiş; enerjide dışa bağımlılık, “dışa teslimiyet” haline dönüşmüştür.

Hak ve Eşitlik Partisi, bu iki önemli sektörde de iddialı, geçerli politikalara sahiptir…

Bu anlamda ana başlıklar itibariyle bir özet karşılaştırma tablosu bile fikir verebilir:

Bugünün Tarım ve Enerji Politikaları:

İklim ve hayat koşullarını tehdit ediyor.

Kaynak savaşlarını körüklüyor.

Bağımlı kılıyor ve yabancı direktifi altında bırakıyor.

Kazananlar ve kaybedenler olarak kutuplaştırıyor.

Fiyat kaosu ile yatırımı engelliyor.

Kırsal bölgelerin yükünü ağırlaştırıyor.

Hak ve Eşitlik ‘in Tarım ve Enerji Politikaları:

Üretici tam anlamıyla desteklenecek, enerjide çeşitlilik ve verim esas olacak.

İklim, flora, fauna ve doğal denge ile kaynaklar korunacak.

Bu alandaki politikalarımız merkeziyetçi değil, demokratik olacak.

Avantajların dağılımı hakça olacak, ranta kapalı, hakça kazanca açık bir sistem kurulacak.

Kırsal bölgeler için kalkınma sağlanacak.

Başarılı ve sonuç alıcı işletmecilik örnekleri geliştirilecektir.

Tarımda ve enerjide önce kendine yeten sonra da dış rekabette haklı yerini alan Türkiye’yi kuracağız!

Çünkü Biz, “Önce Vatan, Herkes Birinci Sınıf İnsan” diyen Hak ve Eşitlik Partisi’yiz…

R.Bülend KIRMACI
Parti Sözcüsü ve Medya Sorumlusu

http://hepar.org.tr/tarim-ve-enerji.aspx


..

ALİYA İZZETBEGOVİÇ

Gideli 11 yıl oldu: Aliya İzzetbegoviç




Ben bir Müslümanım ve öyle kalacağım. 
Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da böyle hissedeceğim. Çünkü İslam, benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı; dünyadaki Müslüman halklar için daha iyi bir gelecek vaadinin ya da umudunun, onlar için onurlu ve özgür bir hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır. 
 - Aliya İzzetbegoviç (8 Ağustos 1925 - 19 Ekim 2003)

 *1983 yılındaki Saraybosna davasında tüm sanıklara "Pişmanız deyin, sizi hapse atmayalım!" teklifi yapıldı. Aliya yukarıdaki cevabı haykırdı, Türk gibi gâvurluğu reddetti. Zaten Sırplar da Boşnakları öldürürken "Türkleri öldürüyoruz" dediler hep.

http://gizlenentarihimiz.blogspot.com.tr/2014/10/gideli-11-yl-oldu-aliya-izzetbegovic.html


GÖRECEK GÜNLER VAR DAHA!.

GÖRECEK GÜNLER VAR DAHA!.

ergenekon_slayt_q
6 Ağustos 2013
Yüz milyonlarca yıl önce tek bir ana kıta olan dünyanın, parçalanarak beş kıtaya ayrılan kara parçaları, yeniden bir araya gelip birleşse dahi, meslek, kültür, sosyal ve siyasi görüş olarak yan yana gelmeleri mümkün olmayan insanlar bir araya gelerek örgüt kurmuşlar!.
Örgüt veya teşkil: Biçimlendirilmiş, gizli veya açık olarak kurumsallaştırılmış, bir lideri ile üst yönetim kadrosu olan, hiyerarşik yetki ve sorumluluk dağılımı yapılmış, disiplinli bir yapıdır.
“Ergenekon Terör Örgütü” diye sahnelenen çadır tiyatrosunun; biçimi ve kurumsallaşması var mı? Yok.
Bir lideri vardır ve şudur denilebiliniyor mu? Hayır.
Üst yönetim kadrosu şunlardan oluşuyor, bu kişilerin isimleri bunlardır denile biliniyor mu? Hayır.
Yetki ve sorumluluk dağılımı yukarıdan aşağıya şöyledir ve bu kişilerin adları da budur denilebiliniyor mu? Gene hayır.
Öyleyse, bu örgüt ecinli ve cinler den mi oluşuyor? Eğer onlardan oluşuyor ve bunları sadece bir kısım insanoğulları görebiliyorsa, o zaman; bu yargılanan gerçek insanlar neyin nesi?.
Yirmi üç ayrı dava dosyasından bir müşterek dava üretmek günümüzün normal bir insanın becerisi değildir.
İnsanların böyle becerileri eski çağlarda vardı. Onlara büyücü denirdi.
Onlar, bir çok sayısız şeyleri yan yana getirir, ortak bir çıkara bağlar, bunu da şölenlerle kutlar ve kurbanlar adanmasını, zamanın avcı ve toplayıcı toplumlarından veya kabilesinden isterlerdi.
Dün sonuçları açıklanan Ergenekon davasında da olup bitenler, işte budur..
Herkes hukuktan, herkes adaletten, herkes haklardan, herkes özgürlüklerden yana. Tersini düşünen veya savunan kim varsa, o zihnen sakat ve zavallı biridir, dikkate almaya bile değmez. Ama, sapı samana, yaşı kuruya, iyiyi kötüye, haklıyı haksıza karıştırıp, aşureden beter bir sonuç çıkarırsanız bu, her iki dünyada da yakanıza yapışacaktır..
Açıklanan sonuçlara şaşıranlara da Ben şaşarım!
Biliyorum, “umut” diyeceksiniz!
Siyasi davalarda umut değil, kin ve nefret konuşur.
Bu balyoz da da böyleydi, 28 şubatla da böyle olacak.
“Yargıtay var” dediğinizi duyar gibiyim!
Hala mı umut? Unutun!.
Kelepir satılık devlet gibi, ulusal ekonomisini yiyip bitirmiş, Irak ve Suriye sınırlarını bile savunmayı beceremeyen, İmralı Hacivat’ından direktif ve tehditler alan, Suriye ve Mısır politikasında dünyaya rezil olmuş, Fırat’ın doğusunda egemenliğimiz gitti gidecek hale gelmiş, Taksim de Silivri de kendi halkına karşı despotluk taslayan, ABD dahil, batı tarafından kuyruğuna teneke bağlanmış bu parti, artık hükümette kalamayacaktır..
Doğa insana aldırmaz!
Dağlar da iki yol vardır biri çıkış, diğeri iniş.
İniş senin inisiyatifin de ise, gene işi kurtarabilirsin ama bunu, ülkenin sosyal ve kamu düzenini bu derece bozar ve elimin altında %50 var gibi ütopyalarla yapmaya kalkarsan, halkın tekmesiyle kayalara vura vura yuvarlanarak inersin..
Gerçek yürür, herkes siyaseten ve hukuken işlediği suçların cezasını çekecek, “doğa insana aldırmaz!” dememin sebebi budur.
Karanlığın bitişi de şafağın ilk ışıklarıyla başlar.
Kimse, Türk milletinden “güle güle özgürlük”, “güle güle demokrasi” demesini beklemesin.
Çünkü bunlara sahip çıkmak bir ulusun tek görevidir, görevlerden biri değildir..
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
..

KULUÇKA’YA YATANLAR!.

.

KULUÇKA’YA YATANLAR!.

02A1638302A02A98
1933 Cumhuriyet Bayramında, caddenin bir ucundan diğer ucuna, bir binadan diğer binaya takılı dev pankart:
“Dış sulhu tam istiklalimize, iç sulhu Milli inkılabımıza dokunmadıkça, cihan bilsin ki kayıtsız şartsız istiklal baş davamızdır.”
Ve 2014 Haziranın da Diyarbakır’da söyleyene, söyletilen laflar:
“CHP, 1930’ların partisi değil. (Yani, devrimlerin birbiri ardına geldiği, Kürt silahlı başkaldırılarının bastırıldığı, Atatürk dönemi) Yerel yönetimlerle ilgili itirazı biz kaldırdık. (Yani, özerklik istiyoruz.) Müzakere süreci yasal olsun.(Yani, İmralı’daki bebek katilinin dediklerini destekliyoruz.)
Türkiye 1908’lere geri döndü. İngiliz Muhipler Cemiyeti ile Kürt Teali Cemiyeti, kurumsal isim ve kişi adları değiştirilmiş olarak yeniden topraklarımız da at koşturuyor..
Dincilik de, ulusalcılık da, Atatürkçülük de bunlara maskeden öte, Ortadoğu’da emperyalizmin bekçiliğini yapmaktan başka bir şey değil..
Tehditler ve gözdağı ile, bir terör rejimi dayatarak ülkeyi kantonlara ayıracağını sananlar, işin sonunda neye varacağını kestirmekten aciz insanlardır. Düşük ruhlu ya da ezilmiş kişilikler, yabancı bir düşünceye, dışa boyun eğmek zorundadır..
Hayvanlar beslenme özelliklerine göre iki ana türe ayrılırlar; etçiler, otlakçılar. Ne bir otlakçıya et, ne de bir etçiye ot yediremezsiniz, ölür gene de yemez. Bir tavuk bile önüne her atılana dalmaz, seçer, ayıklar, yesin mi yemesin mi öyle karar verir. Hepsinin yaşadıkları arazilerde egemenlik alanları vardır, ona sahip çıkmak için savaşırcasına mücadele eder ve başka bir türün o mekana girmesine müsaade etmezler!.
Şu Cumhurbaşkanlığı aday meselesine bakar mısınız? Sanki çocuk terbiye ediyorlar. “önüne koyduğumu yemezsen, öcüler gelip seni ham eder.” Herkes bilir ki doğası gereği çocuk bile buna direnmek için elinden geleni ardına koymaz. Milleti tavşan yerine koyuyorlar; “ havucunu vermezsen, bak, sonra tilki gelir seni yer.” misali..
Cehalet hep aynıdır. Önce kendisini kandırır, sonra başkalarını kandırmak için öyküler uydurur, aklının ermediği ne varsa, onun yanlış olduğunu söyler..
Türkiye’nin durumu bir kayığın içerisine oturmuş dalgalar ve rüzgarlarla sürüklenen insanın halidir. Olması gereken “dümeni nereye çevirmeli?” düşüncesi zorunluyken; “nasıl olsa bu kayık bizi bir yerlere götürür ya da gerisinin ne önemi var?” diyerek, kuyruğa yapışıp teslim olanlara benzemektedir..
Ürkek ruh ve bilinçaltı korkuyla hareket edenler karar veremezler, bırakın ülkeleri için mücadele etmeyi, kendisi için bile mücadele edemezler..
Erdemli bir insan için hiçbir şey, özgürlük aşkından daha derin değildir…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı


http://hepar.org.tr/kuluckaya-yatanlar.aspx

TÜRK ASKERİ TERÖRİSTLERİ EĞİTMEZ. EĞİTEMEZ..

TÜRK ASKERİ TERÖRİSTLERİ EĞİTMEZ. EĞİTEMEZ..



Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927)
————————————
Türkiye, direksiyonunda şoförü olmayan freni patlamış kamyon misali hızla etrafına çarpa çarpa yokuş aşağı gidiyor. 76 milyon yolcunun basireti bağlanmış sadece seyrediyor.
Gazi’nin yukarıdaki sözü felaket gelmeden önce önleyici çarelerin alınmasını öngörüyor. Ama felaket gelip çatmasına rağmen hiç kimse kendisini tedbir almak için yetkili ve sorumlu görmüyor.. Tedbir aldığını sanan ve ortalıkta yetkili olarak gezenlerin ise ülkenin başındaki tehlikelerden bihaber olduğu görülüyor..
Türk milleti benzeri günleri tam 100 yıl önce İttihat ve Terakki yönetiminde yaşamıştır. Vatanseverliklerinden hiç kimsenin zerre kadar kuşkusu olmayan Enver Paşa ve arkadaşları aldıkları yanlış kararlarla millete çok büyük acılar yaşatmışlar ve 600 yıllık koca Cihan İmparatorluğunu 10 yıl içinde bitirerek tarihten silmişlerdir.
Bugün de tarih tekerrür etmektedir. Eğer ders alınabilseydi tarih asla tekerrür etmezdi. Tarih biliminin ülkelerin yönetim kademesi için temel işlevi şudur; yöneticiler geçmişten dersler çıkartarak bugün için en uygun kararları alacaklardır. Türkiye’nin günümüz yöneticilerinin tarihten ve tarihçilerden hoşlanmadığı geçmiş icraatlarından kolayca anlaşılmaktadır.
Konumuz çok önemli.. Basından haberi aynen alıyorum;
“ ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf; Türkiye, Suriyeli ılımlı muhaliflere eğitim ve ekipman desteği vermeyi kabul etti. Bu kapsamda ABD Savunma Bakanlığı’ndan planlama ekibi, askeri kanallar yoluyla planlamalar yapmak için gelecek hafta Ankara’ya gidecek dedi.
Harf; ABD Başkanı’nın IŞİD’e karşı küresel koalisyon için özel temsilcisi emekli General John Allen ile yardımcısı ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Brett McGurk’ün Ankara’daki temasları hakkında bilgi verdi. Türkiye’de bulunan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile temasta bulunduklarını, Allen ve McGurk’ün, ayrıca, Ankara’dan ayrılmadan önce Suriyeli muhaliflerle de buluştuğunu dile getirdi.
Türkiye’nin, özellikle de askeri alanlar olmak üzere daha fazla katkıda bulunabileceği alanları konuştuk. General Allen ve Büyükelçi McGurk’ün iki gün süren toplantılarının sonucu olarak, Türkiye Suriyeli ılımlı muhaliflere eğitim ve ekipman desteği vermeyi kabul etti. Bu kapsamda ABD Savunma Bakanlığı’ndan planlama ekibi, askeri kanallar yoluyla planlamalar yapmak için gelecek hafta Ankara’ya gidecek”.
İkili görüşmelere, yani Türkiye’ye baskıya devam ettiklerini belirten Marier Harf özetle; Türk askerini Amerikan Jonilerinin yerine ateşe sürmek ve Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına gömmek için ellerinden geleni yaptıklarını anlattı.
Buradaki en önemli ve hassas nokta; Türk askerinin Suriyedeki Esad rejimini devirmek için Asimetrik Savaş yürüten teröristleri (profesyonel katil sürülerini) Türkiye’de eğiteceği, silah ve teçhizat sağlayacağı hususunda mutabakat yapılmasıdır.
Sanırım ABD yöneticileri tarafından bu davranış ile petrol bölgesindeki küresel çıkarlarını tehdit edebilecek uniter ve güçlü bir yapı kalmayacağı düşünülmektedir.
ABD sözcüsü bu söylemleri ile Türkiye’de bir terör ordusu kurulacağını, bu ordunun eğitilip teçhiz edildikten sonra Türkiye topraklarından komşusu Suriye istikametinde kullanılacağını ve Esad yönetiminin devrileceğini öngörmektedir. Yani, Suriye’nin de aynen Tunus, Libya, Irak, Mısır vs. gibi sürekli kaos ve kargaşanın hakim olacağı bir zemin kendi elimizle yaratılacaktır.
Aslında bir süredir Türkiye’nin Suriye’deki teröristlere dolaylı olarak yardım ettiği hususu dünya medyasında sıkça dile getirtiyordu. Bununla bu söylemlere de resmiyet kazandırılmış olmaktadır.
Gelelim işin esasına;
Türk Silahlı Kuvvetleri Cumhuriyetin kurucu unsurudur.
TSK, Türk milletinin öz evlatlarından teşekkül eden milli bir ordudur. Benzeri yoktur.
En zayıf olduğu zannedildiği anlarda muhteşem zaferler kazanmasını bilmiştir.
12.000 yıllı bilgi birikimi bu ordunun genlerinde yaşamaktadır. Şartlar elverdiği takdirde ordumuz gerçek gücünü dost ve düşmanlarına göstermeye hazırdır.
Türk vatanını ve cumhuriyeti koruma-kollama görevi olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörist eğitme, teröristi teçhiz etme ve onu dost ve komşu ülkelere karşı yönetme gibi bir özel bir görevi yoktur.
ABD yetkilileri Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesinden kimlerle görüştü ve kimlerle anlaştı bilemiyorum. Yalnız 36 yıl fiilen hizmet ettiğim Türk ordusunun eski bir mensubu olarak iyi biliyorum ki, başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere böyle bir kararı alabilecek mevki, makam ve kişi Türk ordusunda yoktur. Olamaz. En azından ben tecrübeme dayanarak buna inanmadığımı beyan ediyorum.
Böyle tarihi bir hatayı Atatürk ilkeleri ile yetişmiş cumhuriyet subayları yapamaz. Çünkü günümüz Türk subayları, Osmanlı Devletini parçalayan Enver Paşa ve ekibini değil, Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını örnek almışlardır.
Sonuç olarak;
Türkiye’nin bu coğrafyada komşuları ile savaş değil, mutlak bir barış içinde olması ve komşularının toprak bütünlüğüne yönelik taarruzi hareketlere girmemesi gerekmektedir. Atatürk’ün “Yurtta Sulh ,Cihanda Sulh” düsturu içinde başarıyla gerçekleştirdiği BALKAN ve BAĞDAT Paktları uygulamasını unutmayalım
.
ABD sözcüsünün yukarıdaki ifadelerinin doğru olmadığını düşünüyorum. Siyasi ve askeri makamlardan bu haberin en üst düzeyde yalanlanmasını bekliyorum.
Eğer bu haber doğru ise ve uygulanacak ise Allah bu millete acısın.
İşimiz çok zor. Neden zor olduğunu bilahare irdeleyeceğim..

ÇORBA DA İKİ KURBAĞA!.

ÇORBA DA İKİ KURBAĞA!.

iki_kurbaga
BİRİNCİSİ, %10 BARAJI:
İki tip korku vardır. Fiziksel korku, yani ölüm korkusu ve yanlış iş yaparak, saygınlığını kaybedip küçük düşme korkusu..
%10 sayısı kimseye ölüm getirir mi?
Hayır..
Yanlış iş yaparak, kötü karar vererek, onurunun zedelenmemesi insanın elinde olan bir şey mi?
Evet..
2011 seçimlerinde de “Oylarımız boşa gitmesin” diye mecliste olan partilere gönülsüzde olsa oy vermiştiniz..
Halen onurunuz yüksekte, vicdanınızda müsterihse söylenecek bir şey kalmadı demektir.
Oysa, mesele %10 değil, farkında bile olmadığın başka şeyler!.
Alışkanlık, sürekli yinelenen durumlar karşısında otomatik olarak yerleşen tek boyutlu davranış biçimidir. Fazla uysallık ve vurdum duymazlığı da beraberinde bulundurur. Alışkanlık insanları, düşünme, plan yapma, yeni kararlar alma külfeti ve sorumluluğundan kurtarır. Alışkanlık aklı da, vicdanı da devreden çıkarır, kör ve sağır yapar..
Bedene zincir neyse, beyne pranga da odur.
Bir kalıba hapsolup karar almaktan kaçmaktır.
Kendin olmanın ve özgürce karar almanın tek yolu, başkalarının beynine soktuğu paslı çiviyi söküp atmaktır. Şablonlarla zafer kazanılmaz..
Baraj diye bir şey yok.
O, göreceli bir şey.
Korku, rakamdan değil, beynin hazıra alışmışlığından kaynaklanıyor.
Çünkü özgürlük, çok yüksek bir yerdedir, emek ve kesin inanç ister.
Baraj yok, vicdan var!.
İKİNCİSİ, BİRLEŞMEK VEYA İTTİFAK YAPMAK:
Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
Parti birleşmeleri öyle herkesin sandığı gibi bir iş değildir.
Üstelik biz bunu denedik de. Zerre kadar bir fayda getirmediği gibi, zarar da veriyor.
40-50 yıldır siyaset sahnesinde cambazlık yapanlar bir halt olsaydı, biz niye siyasi mücadeleye girelim ki?
Hepsi, düzenin birer parçası olan mevcutlar, ülkede adam gibi politikalar yürütselerdi, parti kurmak gibi zahmetli, sıkıntılı, özverili işlere neden kalkışalım ki!
Aklımızı peynir ekmekle mi yedik? “Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı” sözü her türlü eskiden hayır çıkmayacağını anlatan en anlamlı sözlerden biridir. HEPAR halk tipi bir partidir ve bütün bireysel başvurulara açıktır.
İttifak’a gelince, biz yerel seçimlerden itibaren AKEPE’ye karşı her ittifaka açığız.
Ama bunu bizden talep edenler, kuyruklarını dik tutmaya çalışanlara söylerlerse, daha faydalı bir şey yapmış olurlar.
Davet edilmeyen yere, çekirdekçilerle simitçiler gider. Burunları Kaf dağın da gezenlerin üzerine gitmeyerek, bize ağlayıp sızlayanlar, önce onlara gitsinler..
Kuşku ve şüphe doğdu mu her şey biter.
Bilinç altı korku üretir, ruh ürker, kararsızlık ve sürekli tereddüt başlar.
Türkiye’de saat on ikiye beş var değildir.
On ikiyi beş geçiyor..
Başı dik devlet, onurlu millet için tek yol HEPAR’dır..
Karar, saygıdeğer yurttaşlarımıza aittir…
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/corba-da-iki-kurbaga.aspx