27 Ekim 2014 Pazartesi

GEÇ KALMAK KÖTÜYE İŞARETTİR…


GEÇ KALMAK KÖTÜYE İŞARETTİR…

8 Eylül 2013 

hepar-davetiye

EKMEK VE HUZUR İSTİYORSAN, YALAN VE HIRSIZLIKTAN BIKTIYSAN,
HALKÇIYIM ,MİLLİYETÇİYİM,SOSYAL ADALETÇİYİM DİYORSAN,
BAŞI DİK DEVLET ONURLU MİLLET OLARAK YAŞAMAK İSTİYORSAN...,
HALA ÇIKIŞ VAR.. GEÇ KALMAK KÖTÜYE İŞARETTİR...

TEK YOL TEK UMUT HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/gec-kalmak-kotuye-isarettir.aspx

İsmet Özel: "Türkiye'nin haritadan silinmesiyle birileri bir şeyler kazanacak."

.

İsmet Özel: "Türkiye'nin haritadan silinmesiyle birileri bir şeyler kazanacak."


Dünyada Türk düşmanlığı dediğimiz şey doğrudan doğruya İslam düşmanlığıyla müteradiftir. Gayrimüslim dünyanın imkânlarının daraltılması manasına geldiği için Türk hâkimiyeti, Türk karşısında duyulan her menfi his aynı zamanda Müslüman dünyası karşısında duyulan menfi his demektir. Ama televizyon ve diğer iletişim kanalları yoluyla sizin ruhunuzdan, anlayış alanınızdan tamamen uzakta biçimlendirdiler birçok şeyi. Bugün yapılacak bir şey yok gibi. Türkiye’de yaşayan insanlar başkalarına, dünyayı mahveden insanlara benzemekle kendilerini kurtaracaklarını düşünüyorlar. Türkiye’de yaşayan insanlar bu ülkeden bütün insanlığa bir ümit aşılayacak çabanın doğmasına hizmet etmeyi akıllarının köşesine bile getirmiyorlar. Bu gerekli mi, değil mi, hepinizin düşünmesi lazım. Türkiye'nin haritadan silinmesiyle birileri bir şeyler kazanacak. Ama Türkiye'nin haritadan silinmesiyle dünya ne kaybedecek, bunu önce Türkiye’de yaşayan insanların anlaması lazım. Türkiye’nin haritadan silinmesi diye bir şey bahis konusu olabilir mi? Tabii olabilir. Zaten bu vetire başladı ve mesafe katetti. Türkiye'nin varlığının reddedilmesi ile ortaya çıkan şey hiçbir yaraya merhem olmayacağı halde en azından dünyada yürürlükte olan sistemin sıhhatine katkıda bulunacağı için birileri tarafından finanse ediliyor. Türkiye'nin haritadan silinmesiyle beraber hiçbir dünya gücü önemli kazançlar elde etmeyecek. Ama Türkiye'nin bir direniş ve atılım hayatı yaşamamış olması dünya sisteminin sıhhatini temin edecek.

İsmet Özel, "Sonu Kullanma Tarihi" Konferansı
Erzurum, 24 Kasım 2012

http://gizlenentarihimiz.blogspot.com.tr/2014/10/ismet-ozel-turkiyenin-haritadan.html

..

Muhsin Yazıcıoğlu: "Bölücü terör örgütüne aman bir şey olmasın diyenler var."

Muhsin Yazıcıoğlu: "Bölücü terör örgütüne aman bir şey olmasın diyenler var."


Terör yüzünden Anadolu çocuğu vurulabilir, şehitler gelebilir, vatan sağolsun denizle yetiniriz ama bu bölücü terör örgütüne aman bir şey olmasın diyenler var. Bunlar korunacak, canına malına zarar gelmeyecek ama Mehmetçik, polis ölebilir. Serseri mayınlarla Türk devletinin teminatı olan güvenlik görevlilerimiz şehit olabilir. Bunların umurunda değil. İsrail, iki asker için bütün Ortadoğu'yu yakmayı göze alıyor. Amerika kendi kıtasında eylem yapıldı diye bütün Ortadoğu'yu kana boyayabiliyor, işgal edebiliyor. Ama Türkiye'de her gün üç-beş Mehmetçik, beş- on polis şehit olabiliyor. Bunların umurunda değil. Yani onların teröristinin canı can, Türk askerinin, polisinin canı patlıcan öyle mi? Böyle yağma yok. Artık bu hesap görülmelidir. Bu hesabı da görmenin zamanı da çoktan gelmiştir.




Askerimizin başına çuval geçirterek, sonra terörle mücadeyi Amerika'ya, Irak'ın kuzeyindeki aşiret güçlerine havale ederek, terörle mücadele koordinasyon görevini Amerikalılara vererek bölgemizin güvenliği teminat altına alınamaz. Türk devletinin güvenliği Irak'ın kuzeyindeki aşiretlere ve Amerika'ya asla bırakılamaz. Hükumetin sürekli dolambaçlı bir şekilde terörü birilerine havale ederek çözme yöntemlerini benimsemiyoruz. İktidar bir türlü terörle mücadele yöntemini ortaya koyamadı. Politikasını ve yöntemini belirleyemediği gibi terörle mücadele için ilgili yasayı da ortaya koyamadı. Daha da önemlisi terörle mücadelede kararlılık ortaya koyamadı. Terör de iktidarın bu yaklaşımlarından güç alarak ümitvar olmaya başlamış ve yeniden harekete geçmiştir. İktidarı titreyip, kedine dönmeye ve terörle ilgili doğru yöntemler belirleyip, bunlarla mücadele politikalarını açıklıkla ortaya koymaya çağırıyorum. Sonuç alıcı darbeyi vurmak için öncelikle iktidarın samimi olması gerekir ve samimiyete çağırıyorum.

Muhsin Yazıcıoğlu
Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı
Sivas Milletvekili Şehit Muhsin Yazıcıoğlu

http://gizlenentarihimiz.blogspot.com.tr/2014/10/muhsin-yazcoglu-bolucu-teror-orgutune_27.html

..

21 Ekim 2014 Salı

PKK NIN TANKI VAR DİYEMEZSİNİZ..

PKK NIN TANKI VAR DİYEMEZSİNİZ..


BU HERKESİ ŞAŞIRTIR..NEDEN
DEVLET GÜÇ VE KUDRETTİR.. TEDBİRİNİ ALMAK SİYASİ İKTİDARIN VAZİFESİDİR

http://www.dailymotion.com/video/xpr1t0_pkk-nin-tanki-var-diyemezsiniz-bu-herkesi-sasirtir-neden_news

..

PKK NIN SAHTEKAR İTİRAFCILARI..,

PKK NIN SAHTEKAR İTİRAFCILARI..,

PKK NIN SAHTEKAR İTİRAFCILARI ( Yakalanınca Pişmanım diyor Askerimi şehit Ederken Pişman degildin ama) PİMİ BİLE NASIL ÇEKTİĞİNİ PİŞMAN OLAN ADAM ANLATIRMI?

http://www.dailymotion.com/video/xw3n5t_pkk-nin-sahtekar-ytyrafcilari_news



..

TARIM VE ENERJİ

TARIM VE ENERJİ

tarim_slayt
16 Temmuz 2013  

HEPAR, Tarım ve Enerji Politikalarında da Farklıdır!

Türkiye’de on yıllardır tarım “üvey evlat” muamelesi görmekte, enerji ise ihmal edilmektedir.

Sonuç olarak, düne kadar kendisini besleyen ülkemiz, “saman” ithal eder hale gelmiş; enerjide dışa bağımlılık, “dışa teslimiyet” haline dönüşmüştür.

Hak ve Eşitlik Partisi, bu iki önemli sektörde de iddialı, geçerli politikalara sahiptir…

Bu anlamda ana başlıklar itibariyle bir özet karşılaştırma tablosu bile fikir verebilir:

Bugünün Tarım ve Enerji Politikaları:

İklim ve hayat koşullarını tehdit ediyor.

Kaynak savaşlarını körüklüyor.

Bağımlı kılıyor ve yabancı direktifi altında bırakıyor.

Kazananlar ve kaybedenler olarak kutuplaştırıyor.

Fiyat kaosu ile yatırımı engelliyor.

Kırsal bölgelerin yükünü ağırlaştırıyor.

Hak ve Eşitlik ‘in Tarım ve Enerji Politikaları:

Üretici tam anlamıyla desteklenecek, enerjide çeşitlilik ve verim esas olacak.

İklim, flora, fauna ve doğal denge ile kaynaklar korunacak.

Bu alandaki politikalarımız merkeziyetçi değil, demokratik olacak.

Avantajların dağılımı hakça olacak, ranta kapalı, hakça kazanca açık bir sistem kurulacak.

Kırsal bölgeler için kalkınma sağlanacak.

Başarılı ve sonuç alıcı işletmecilik örnekleri geliştirilecektir.

Tarımda ve enerjide önce kendine yeten sonra da dış rekabette haklı yerini alan Türkiye’yi kuracağız!

Çünkü Biz, “Önce Vatan, Herkes Birinci Sınıf İnsan” diyen Hak ve Eşitlik Partisi’yiz…

R.Bülend KIRMACI
Parti Sözcüsü ve Medya Sorumlusu

http://hepar.org.tr/tarim-ve-enerji.aspx


..

ALİYA İZZETBEGOVİÇ

Gideli 11 yıl oldu: Aliya İzzetbegoviç




Ben bir Müslümanım ve öyle kalacağım. 
Kendimi dünyadaki İslam davasının bir neferi olarak telakki ediyorum ve son günüme kadar da böyle hissedeceğim. Çünkü İslam, benim için güzel ve asil olan her şeyin diğer adı; dünyadaki Müslüman halklar için daha iyi bir gelecek vaadinin ya da umudunun, onlar için onurlu ve özgür bir hayatın, kısacası benim inancıma göre uğrunda yaşamaya değer olan her şeyin adıdır. 
 - Aliya İzzetbegoviç (8 Ağustos 1925 - 19 Ekim 2003)

 *1983 yılındaki Saraybosna davasında tüm sanıklara "Pişmanız deyin, sizi hapse atmayalım!" teklifi yapıldı. Aliya yukarıdaki cevabı haykırdı, Türk gibi gâvurluğu reddetti. Zaten Sırplar da Boşnakları öldürürken "Türkleri öldürüyoruz" dediler hep.

http://gizlenentarihimiz.blogspot.com.tr/2014/10/gideli-11-yl-oldu-aliya-izzetbegovic.html


GÖRECEK GÜNLER VAR DAHA!.

GÖRECEK GÜNLER VAR DAHA!.

ergenekon_slayt_q
6 Ağustos 2013
Yüz milyonlarca yıl önce tek bir ana kıta olan dünyanın, parçalanarak beş kıtaya ayrılan kara parçaları, yeniden bir araya gelip birleşse dahi, meslek, kültür, sosyal ve siyasi görüş olarak yan yana gelmeleri mümkün olmayan insanlar bir araya gelerek örgüt kurmuşlar!.
Örgüt veya teşkil: Biçimlendirilmiş, gizli veya açık olarak kurumsallaştırılmış, bir lideri ile üst yönetim kadrosu olan, hiyerarşik yetki ve sorumluluk dağılımı yapılmış, disiplinli bir yapıdır.
“Ergenekon Terör Örgütü” diye sahnelenen çadır tiyatrosunun; biçimi ve kurumsallaşması var mı? Yok.
Bir lideri vardır ve şudur denilebiliniyor mu? Hayır.
Üst yönetim kadrosu şunlardan oluşuyor, bu kişilerin isimleri bunlardır denile biliniyor mu? Hayır.
Yetki ve sorumluluk dağılımı yukarıdan aşağıya şöyledir ve bu kişilerin adları da budur denilebiliniyor mu? Gene hayır.
Öyleyse, bu örgüt ecinli ve cinler den mi oluşuyor? Eğer onlardan oluşuyor ve bunları sadece bir kısım insanoğulları görebiliyorsa, o zaman; bu yargılanan gerçek insanlar neyin nesi?.
Yirmi üç ayrı dava dosyasından bir müşterek dava üretmek günümüzün normal bir insanın becerisi değildir.
İnsanların böyle becerileri eski çağlarda vardı. Onlara büyücü denirdi.
Onlar, bir çok sayısız şeyleri yan yana getirir, ortak bir çıkara bağlar, bunu da şölenlerle kutlar ve kurbanlar adanmasını, zamanın avcı ve toplayıcı toplumlarından veya kabilesinden isterlerdi.
Dün sonuçları açıklanan Ergenekon davasında da olup bitenler, işte budur..
Herkes hukuktan, herkes adaletten, herkes haklardan, herkes özgürlüklerden yana. Tersini düşünen veya savunan kim varsa, o zihnen sakat ve zavallı biridir, dikkate almaya bile değmez. Ama, sapı samana, yaşı kuruya, iyiyi kötüye, haklıyı haksıza karıştırıp, aşureden beter bir sonuç çıkarırsanız bu, her iki dünyada da yakanıza yapışacaktır..
Açıklanan sonuçlara şaşıranlara da Ben şaşarım!
Biliyorum, “umut” diyeceksiniz!
Siyasi davalarda umut değil, kin ve nefret konuşur.
Bu balyoz da da böyleydi, 28 şubatla da böyle olacak.
“Yargıtay var” dediğinizi duyar gibiyim!
Hala mı umut? Unutun!.
Kelepir satılık devlet gibi, ulusal ekonomisini yiyip bitirmiş, Irak ve Suriye sınırlarını bile savunmayı beceremeyen, İmralı Hacivat’ından direktif ve tehditler alan, Suriye ve Mısır politikasında dünyaya rezil olmuş, Fırat’ın doğusunda egemenliğimiz gitti gidecek hale gelmiş, Taksim de Silivri de kendi halkına karşı despotluk taslayan, ABD dahil, batı tarafından kuyruğuna teneke bağlanmış bu parti, artık hükümette kalamayacaktır..
Doğa insana aldırmaz!
Dağlar da iki yol vardır biri çıkış, diğeri iniş.
İniş senin inisiyatifin de ise, gene işi kurtarabilirsin ama bunu, ülkenin sosyal ve kamu düzenini bu derece bozar ve elimin altında %50 var gibi ütopyalarla yapmaya kalkarsan, halkın tekmesiyle kayalara vura vura yuvarlanarak inersin..
Gerçek yürür, herkes siyaseten ve hukuken işlediği suçların cezasını çekecek, “doğa insana aldırmaz!” dememin sebebi budur.
Karanlığın bitişi de şafağın ilk ışıklarıyla başlar.
Kimse, Türk milletinden “güle güle özgürlük”, “güle güle demokrasi” demesini beklemesin.
Çünkü bunlara sahip çıkmak bir ulusun tek görevidir, görevlerden biri değildir..
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
..

KULUÇKA’YA YATANLAR!.

.

KULUÇKA’YA YATANLAR!.

02A1638302A02A98
1933 Cumhuriyet Bayramında, caddenin bir ucundan diğer ucuna, bir binadan diğer binaya takılı dev pankart:
“Dış sulhu tam istiklalimize, iç sulhu Milli inkılabımıza dokunmadıkça, cihan bilsin ki kayıtsız şartsız istiklal baş davamızdır.”
Ve 2014 Haziranın da Diyarbakır’da söyleyene, söyletilen laflar:
“CHP, 1930’ların partisi değil. (Yani, devrimlerin birbiri ardına geldiği, Kürt silahlı başkaldırılarının bastırıldığı, Atatürk dönemi) Yerel yönetimlerle ilgili itirazı biz kaldırdık. (Yani, özerklik istiyoruz.) Müzakere süreci yasal olsun.(Yani, İmralı’daki bebek katilinin dediklerini destekliyoruz.)
Türkiye 1908’lere geri döndü. İngiliz Muhipler Cemiyeti ile Kürt Teali Cemiyeti, kurumsal isim ve kişi adları değiştirilmiş olarak yeniden topraklarımız da at koşturuyor..
Dincilik de, ulusalcılık da, Atatürkçülük de bunlara maskeden öte, Ortadoğu’da emperyalizmin bekçiliğini yapmaktan başka bir şey değil..
Tehditler ve gözdağı ile, bir terör rejimi dayatarak ülkeyi kantonlara ayıracağını sananlar, işin sonunda neye varacağını kestirmekten aciz insanlardır. Düşük ruhlu ya da ezilmiş kişilikler, yabancı bir düşünceye, dışa boyun eğmek zorundadır..
Hayvanlar beslenme özelliklerine göre iki ana türe ayrılırlar; etçiler, otlakçılar. Ne bir otlakçıya et, ne de bir etçiye ot yediremezsiniz, ölür gene de yemez. Bir tavuk bile önüne her atılana dalmaz, seçer, ayıklar, yesin mi yemesin mi öyle karar verir. Hepsinin yaşadıkları arazilerde egemenlik alanları vardır, ona sahip çıkmak için savaşırcasına mücadele eder ve başka bir türün o mekana girmesine müsaade etmezler!.
Şu Cumhurbaşkanlığı aday meselesine bakar mısınız? Sanki çocuk terbiye ediyorlar. “önüne koyduğumu yemezsen, öcüler gelip seni ham eder.” Herkes bilir ki doğası gereği çocuk bile buna direnmek için elinden geleni ardına koymaz. Milleti tavşan yerine koyuyorlar; “ havucunu vermezsen, bak, sonra tilki gelir seni yer.” misali..
Cehalet hep aynıdır. Önce kendisini kandırır, sonra başkalarını kandırmak için öyküler uydurur, aklının ermediği ne varsa, onun yanlış olduğunu söyler..
Türkiye’nin durumu bir kayığın içerisine oturmuş dalgalar ve rüzgarlarla sürüklenen insanın halidir. Olması gereken “dümeni nereye çevirmeli?” düşüncesi zorunluyken; “nasıl olsa bu kayık bizi bir yerlere götürür ya da gerisinin ne önemi var?” diyerek, kuyruğa yapışıp teslim olanlara benzemektedir..
Ürkek ruh ve bilinçaltı korkuyla hareket edenler karar veremezler, bırakın ülkeleri için mücadele etmeyi, kendisi için bile mücadele edemezler..
Erdemli bir insan için hiçbir şey, özgürlük aşkından daha derin değildir…
TEK UMUT TEK YOL HEPAR
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı


http://hepar.org.tr/kuluckaya-yatanlar.aspx

TÜRK ASKERİ TERÖRİSTLERİ EĞİTMEZ. EĞİTEMEZ..

TÜRK ASKERİ TERÖRİSTLERİ EĞİTMEZ. EĞİTEMEZ..



Felaket başa gelmeden evvel, onu önleyecek ve ona karşı savunulacak gerekleri düşünmek lazımdır. Geldikten sonra dövünmenin faydası yoktur. Gazi Mustafa Kemâl Atatürk (Nutuk-1927)
————————————
Türkiye, direksiyonunda şoförü olmayan freni patlamış kamyon misali hızla etrafına çarpa çarpa yokuş aşağı gidiyor. 76 milyon yolcunun basireti bağlanmış sadece seyrediyor.
Gazi’nin yukarıdaki sözü felaket gelmeden önce önleyici çarelerin alınmasını öngörüyor. Ama felaket gelip çatmasına rağmen hiç kimse kendisini tedbir almak için yetkili ve sorumlu görmüyor.. Tedbir aldığını sanan ve ortalıkta yetkili olarak gezenlerin ise ülkenin başındaki tehlikelerden bihaber olduğu görülüyor..
Türk milleti benzeri günleri tam 100 yıl önce İttihat ve Terakki yönetiminde yaşamıştır. Vatanseverliklerinden hiç kimsenin zerre kadar kuşkusu olmayan Enver Paşa ve arkadaşları aldıkları yanlış kararlarla millete çok büyük acılar yaşatmışlar ve 600 yıllık koca Cihan İmparatorluğunu 10 yıl içinde bitirerek tarihten silmişlerdir.
Bugün de tarih tekerrür etmektedir. Eğer ders alınabilseydi tarih asla tekerrür etmezdi. Tarih biliminin ülkelerin yönetim kademesi için temel işlevi şudur; yöneticiler geçmişten dersler çıkartarak bugün için en uygun kararları alacaklardır. Türkiye’nin günümüz yöneticilerinin tarihten ve tarihçilerden hoşlanmadığı geçmiş icraatlarından kolayca anlaşılmaktadır.
Konumuz çok önemli.. Basından haberi aynen alıyorum;
“ ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcü Yardımcısı Marie Harf; Türkiye, Suriyeli ılımlı muhaliflere eğitim ve ekipman desteği vermeyi kabul etti. Bu kapsamda ABD Savunma Bakanlığı’ndan planlama ekibi, askeri kanallar yoluyla planlamalar yapmak için gelecek hafta Ankara’ya gidecek dedi.
Harf; ABD Başkanı’nın IŞİD’e karşı küresel koalisyon için özel temsilcisi emekli General John Allen ile yardımcısı ABD Dışişleri Bakanlığı Müsteşar Yardımcısı Brett McGurk’ün Ankara’daki temasları hakkında bilgi verdi. Türkiye’de bulunan NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile temasta bulunduklarını, Allen ve McGurk’ün, ayrıca, Ankara’dan ayrılmadan önce Suriyeli muhaliflerle de buluştuğunu dile getirdi.
Türkiye’nin, özellikle de askeri alanlar olmak üzere daha fazla katkıda bulunabileceği alanları konuştuk. General Allen ve Büyükelçi McGurk’ün iki gün süren toplantılarının sonucu olarak, Türkiye Suriyeli ılımlı muhaliflere eğitim ve ekipman desteği vermeyi kabul etti. Bu kapsamda ABD Savunma Bakanlığı’ndan planlama ekibi, askeri kanallar yoluyla planlamalar yapmak için gelecek hafta Ankara’ya gidecek”.
İkili görüşmelere, yani Türkiye’ye baskıya devam ettiklerini belirten Marier Harf özetle; Türk askerini Amerikan Jonilerinin yerine ateşe sürmek ve Türkiye’yi Ortadoğu bataklığına gömmek için ellerinden geleni yaptıklarını anlattı.
Buradaki en önemli ve hassas nokta; Türk askerinin Suriyedeki Esad rejimini devirmek için Asimetrik Savaş yürüten teröristleri (profesyonel katil sürülerini) Türkiye’de eğiteceği, silah ve teçhizat sağlayacağı hususunda mutabakat yapılmasıdır.
Sanırım ABD yöneticileri tarafından bu davranış ile petrol bölgesindeki küresel çıkarlarını tehdit edebilecek uniter ve güçlü bir yapı kalmayacağı düşünülmektedir.
ABD sözcüsü bu söylemleri ile Türkiye’de bir terör ordusu kurulacağını, bu ordunun eğitilip teçhiz edildikten sonra Türkiye topraklarından komşusu Suriye istikametinde kullanılacağını ve Esad yönetiminin devrileceğini öngörmektedir. Yani, Suriye’nin de aynen Tunus, Libya, Irak, Mısır vs. gibi sürekli kaos ve kargaşanın hakim olacağı bir zemin kendi elimizle yaratılacaktır.
Aslında bir süredir Türkiye’nin Suriye’deki teröristlere dolaylı olarak yardım ettiği hususu dünya medyasında sıkça dile getirtiyordu. Bununla bu söylemlere de resmiyet kazandırılmış olmaktadır.
Gelelim işin esasına;
Türk Silahlı Kuvvetleri Cumhuriyetin kurucu unsurudur.
TSK, Türk milletinin öz evlatlarından teşekkül eden milli bir ordudur. Benzeri yoktur.
En zayıf olduğu zannedildiği anlarda muhteşem zaferler kazanmasını bilmiştir.
12.000 yıllı bilgi birikimi bu ordunun genlerinde yaşamaktadır. Şartlar elverdiği takdirde ordumuz gerçek gücünü dost ve düşmanlarına göstermeye hazırdır.
Türk vatanını ve cumhuriyeti koruma-kollama görevi olan Türk Silahlı Kuvvetlerinin terörist eğitme, teröristi teçhiz etme ve onu dost ve komşu ülkelere karşı yönetme gibi bir özel bir görevi yoktur.
ABD yetkilileri Türk Silahlı Kuvvetleri komuta kademesinden kimlerle görüştü ve kimlerle anlaştı bilemiyorum. Yalnız 36 yıl fiilen hizmet ettiğim Türk ordusunun eski bir mensubu olarak iyi biliyorum ki, başta Genelkurmay Başkanı olmak üzere böyle bir kararı alabilecek mevki, makam ve kişi Türk ordusunda yoktur. Olamaz. En azından ben tecrübeme dayanarak buna inanmadığımı beyan ediyorum.
Böyle tarihi bir hatayı Atatürk ilkeleri ile yetişmiş cumhuriyet subayları yapamaz. Çünkü günümüz Türk subayları, Osmanlı Devletini parçalayan Enver Paşa ve ekibini değil, Cumhuriyeti kuran Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarını örnek almışlardır.
Sonuç olarak;
Türkiye’nin bu coğrafyada komşuları ile savaş değil, mutlak bir barış içinde olması ve komşularının toprak bütünlüğüne yönelik taarruzi hareketlere girmemesi gerekmektedir. Atatürk’ün “Yurtta Sulh ,Cihanda Sulh” düsturu içinde başarıyla gerçekleştirdiği BALKAN ve BAĞDAT Paktları uygulamasını unutmayalım
.
ABD sözcüsünün yukarıdaki ifadelerinin doğru olmadığını düşünüyorum. Siyasi ve askeri makamlardan bu haberin en üst düzeyde yalanlanmasını bekliyorum.
Eğer bu haber doğru ise ve uygulanacak ise Allah bu millete acısın.
İşimiz çok zor. Neden zor olduğunu bilahare irdeleyeceğim..

ÇORBA DA İKİ KURBAĞA!.

ÇORBA DA İKİ KURBAĞA!.

iki_kurbaga
BİRİNCİSİ, %10 BARAJI:
İki tip korku vardır. Fiziksel korku, yani ölüm korkusu ve yanlış iş yaparak, saygınlığını kaybedip küçük düşme korkusu..
%10 sayısı kimseye ölüm getirir mi?
Hayır..
Yanlış iş yaparak, kötü karar vererek, onurunun zedelenmemesi insanın elinde olan bir şey mi?
Evet..
2011 seçimlerinde de “Oylarımız boşa gitmesin” diye mecliste olan partilere gönülsüzde olsa oy vermiştiniz..
Halen onurunuz yüksekte, vicdanınızda müsterihse söylenecek bir şey kalmadı demektir.
Oysa, mesele %10 değil, farkında bile olmadığın başka şeyler!.
Alışkanlık, sürekli yinelenen durumlar karşısında otomatik olarak yerleşen tek boyutlu davranış biçimidir. Fazla uysallık ve vurdum duymazlığı da beraberinde bulundurur. Alışkanlık insanları, düşünme, plan yapma, yeni kararlar alma külfeti ve sorumluluğundan kurtarır. Alışkanlık aklı da, vicdanı da devreden çıkarır, kör ve sağır yapar..
Bedene zincir neyse, beyne pranga da odur.
Bir kalıba hapsolup karar almaktan kaçmaktır.
Kendin olmanın ve özgürce karar almanın tek yolu, başkalarının beynine soktuğu paslı çiviyi söküp atmaktır. Şablonlarla zafer kazanılmaz..
Baraj diye bir şey yok.
O, göreceli bir şey.
Korku, rakamdan değil, beynin hazıra alışmışlığından kaynaklanıyor.
Çünkü özgürlük, çok yüksek bir yerdedir, emek ve kesin inanç ister.
Baraj yok, vicdan var!.
İKİNCİSİ, BİRLEŞMEK VEYA İTTİFAK YAPMAK:
Davulun sesi uzaktan hoş gelir.
Parti birleşmeleri öyle herkesin sandığı gibi bir iş değildir.
Üstelik biz bunu denedik de. Zerre kadar bir fayda getirmediği gibi, zarar da veriyor.
40-50 yıldır siyaset sahnesinde cambazlık yapanlar bir halt olsaydı, biz niye siyasi mücadeleye girelim ki?
Hepsi, düzenin birer parçası olan mevcutlar, ülkede adam gibi politikalar yürütselerdi, parti kurmak gibi zahmetli, sıkıntılı, özverili işlere neden kalkışalım ki!
Aklımızı peynir ekmekle mi yedik? “Eskiye rağbet olsa bit pazarına nur yağardı” sözü her türlü eskiden hayır çıkmayacağını anlatan en anlamlı sözlerden biridir. HEPAR halk tipi bir partidir ve bütün bireysel başvurulara açıktır.
İttifak’a gelince, biz yerel seçimlerden itibaren AKEPE’ye karşı her ittifaka açığız.
Ama bunu bizden talep edenler, kuyruklarını dik tutmaya çalışanlara söylerlerse, daha faydalı bir şey yapmış olurlar.
Davet edilmeyen yere, çekirdekçilerle simitçiler gider. Burunları Kaf dağın da gezenlerin üzerine gitmeyerek, bize ağlayıp sızlayanlar, önce onlara gitsinler..
Kuşku ve şüphe doğdu mu her şey biter.
Bilinç altı korku üretir, ruh ürker, kararsızlık ve sürekli tereddüt başlar.
Türkiye’de saat on ikiye beş var değildir.
On ikiyi beş geçiyor..
Başı dik devlet, onurlu millet için tek yol HEPAR’dır..
Karar, saygıdeğer yurttaşlarımıza aittir…
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/corba-da-iki-kurbaga.aspx

EKONOMİK SOYKIRIMA KARŞIYIZ


EKONOMİK SOYKIRIMA KARŞIYIZ


kapitalizm_slayt
12 Temmuz 2013  

Türkiye yeterince üretmeyen, yeni istihdam sağlamayan, buna karşılık kaynaklarını yabancılara açan, sıcak paranın sarhoş ettiği bir kartpostal ekonomisi haline getirilmiştir.

Hak ve Eşitlik Partisi-HEPAR olarak biz, bu tabloyu bir ekonomik soykırım olarak görüyor ve reddediyoruz.

Sıcak paraya dayalı, yeterince istihdam sağlamayan, asıl olarak sermayeyi ve serveti büyütmeye yarayan bu ekonomik düzen, iktidardakiler ve yandaşlarını zenginleştirme aracı haline gelmiştir.

Yağmacı ve bedavacı zihniyet ülke kaynaklarına tasallut ve tecavüz halindedir.

Halk, işçi, memur, esnaf, çiftçi, emekli, öğrenci her geçen gün yoksullaşmakta, ülke ekonomik olarak elleri kolları bağlı bir hale getirilmektedir.

Kapitalizm ileri ülkeler için zenginleşme ve sömürü aracı, geri ülkeler içinse fakirleşme ve sömürülme mekanizmasıdır. Bu düzenek ülkemizde var gücüyle çalışmaktadır.

Özelleştirme silahsız işgale dönüşmüştür. Özelleştirme basit bir mülkiyet devri değildir. Uluslar arası sermaye ve şirket egemenliği, topraklarımızda sınırlarını her geçen gün genişletmektedir.

Tüm ihalelerin yabancılara açılması, Türk firmalarının idam fermanı olmuştur.

Küresel sermaye topraklarımıza çökmüştür. Ortalama % 350 kar oranıyla az zahmetle yüksek rant elde etmekte ve öz kaynaklarımızı emip yurt dışına pompalamaktadır. Misafir olarak gelip, ev sahibi olarak dönmektedirler.

Özelleştirme adı altında devletin fabrikaları (halkın serveti) yer altı ve yer üstü zenginlikleri yağmalandı. Bu ekonomik soykırımdır. Ulusun serveti, gücünün bir parçasıdır.

En son, stratejik madenlerden biri olan ve Dünya rezervlerinin büyük kısmına sahip olduğumuz Bor Madenine “el atılmaya” çalışılmaktadır.

Bu durum ekonomik talandan yağmaya, yağmadan soykırıma geçtiğimizin anlatımıdır.

Ülkemizin doğal kaynaklarına, maden varlıklarına sahip çıkılmalıdır. Çıkacağız…

“Özelleştirme” adındaki ölçüyü aşmış ve ideolojik saplantı boyutuna ulaşmış tasarruflara dur denilmelidir. “Dur” diyeceğiz!..

Üretkenlikten, yatırımdan yana adil ve dengeli kalkınan bir ekonomi kurulmalıdır. Kuracağız!

Çünkü biz, Hak ve Eşitlik’ten yanayız; HEPAR’ız!

R.Bülend KIRMACI
Parti Sözcüsü ve Medya Sorumlusu


http://hepar.org.tr/ekonomik-soykirima-karsiyiz.aspx

..

TÜRK ULUSU.. MİLLİ UYANIŞA HAZIR OL

TÜRK ULUSU.. MİLLİ UYANIŞA HAZIR  OL


TÜRK ULUSU!
Yalanı, talanı, yolsuzluğu, rüşveti görüp de önlemek için elini uzatmayan insanlar, bunları yapanlar kadar suçludur. “Bırak, bana ne!” boyunduruğu altından kurtulamayanlar ne özgür ne de yurttaş sayılamaz.
Panayır hokkabazlarından farksız siyasetçileri izleyip de, dilsiz ve ölü kayalar gibi bekleyenlerin, ne çocuklarının ne de ülkelerinin geleceğine vereceği hiç bir şey yoktur.
Parti mi kurtaracağız, yoksa Türkiye'yi mi?
Dış ve iç düzenin bir aracı olan mevcut siyasi putları kırın ve kurtulun.
Denenmişleri denediniz de ne oldu?
Geç kalmak kötüye işarettir.
Şimdi değilse ne zaman?
Tam vaktidir Türkiye…
Dürüst ve haksever olunacak.
Sözümüz söz yurttaşlarım…
Osman PAMUKOĞLU
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
https://www.facebook.com/hakveesitlik.resmi.sayfa/photos/a.121425877976355.21684.118828114902798/707144899404447/?type=1&theater

..

ANLAYIN ARTIK..

ANLAYIN ARTIK..


havada_ne_sesi1
3 Haziran 2013  

Havada Ne Sesi Olduğunu Anlayın Artık!

Cazim Gürbüz

İhtilaller, devrimler, halk hareketleri, ayaklanmalar, başkaldırılar… Nasıl olur, nasıl başlar, nasıl gelişir ve nasıl sonuçlanır?…

Bütün bunları bilemeyen, anlayamayan, okuyamayan bir hükümetle ve o hükümetin megaloman ve narsist başıyla karşı karşıyayız…

Neden böyle diyoruz, açalım bütün bunları… Açarımız, devrimleri ve ihtilalleri yaşamış ve araştırmış olanların sözleri olsun.

Bakalım neler demekteler:
“Bütün devrimler dâhiler tarafından tasarlanır, aşırı görüşlü topluluklar tarafından gerçekleştirilir, nimetlerinden ise yağmacılar yararlanır.” Bismark

“İhtilal yapılmaz, gelir.“ Voltaire

“Şartlar tamam olursa, ihtilal meşru olur.” İsmet İnönü

“Eğer insan hakları yürütülemez, vatandaş hakları zorlanırsa, ihtilal behemahal olur. Bu yolda devam ederseniz, sizi ben bile kurtaramam.” İsmet İnönü (DP’lilere demiş)

İyi mi?
Şimdi bütün bu sözlerle birkaç gündür ülkemizde yaşananları koyun ortaya, işin vahametinin boyutlarını anlayın.

Siz anlarsınız, anladınız da, asıl anlaması gerekenler anlamaktan bihaberler. Onlar, dünyanın bütün diktatörlerinin düştüğü ruhsal bunalımı yaşamaktalar. İran Şahı da bunların tavrındaydı, o da erişilmez, indirilmez, dokunulmaz görüyordu kendisini.

Nikolay Çavuşevsko ve eşi de bu havadaydılar, bu avazla gitmişlerdi. Bizim tarihimizde de var, rahmetli Menderes, 28-29 Nisan 1960’taki öğrenci hareketlerini ve öğrencilerin üstüne atlı polisleri süren kendi polis şefi Bumin Yamanoğlu’nun yaptıklarını okuyamamıştı.

İlk Kültür Bakanımız, yazar ve bilim adamı Talat Sait Halman“Hep çocuklarla çiçekler devirir zorbaları” demekte. Şu gezi parkı başkaldırısı, bunun böyle olduğunu, işin oraya doğru gittiğini göstermiyor mu?

Gösteriyor da, iktidarın başı kaplan sırtında… İnmek istiyor inemiyor, hükmetmek dizginlemek istiyor yapamıyor. Kabadayılığa leke sürmemek için kükrüyor kaplanın sırtında. Yüzde elliyi bunların karşısına koymaktan söz ediyor akılsızca. Oysa yapılması gereken soğukkanlılıkla bu ateşe bir su serpmek, serperken kimseyi incitmemek, toplumu germemek, her şeyin halk için olduğunu, halkın karşısında eğilmenin ayıp bir şey olmadığının bilincinde ve onurunda olmak.

Biz her şey rağmen AKP’nin meclis grubu içinde sağduyu sahibi, geniş görüşlü, devlet deneyimine sahip, millet olgusuna ve gerçeğine yürekten inanan kimseler olduğuna inanıyoruz. Şimdi görev onlara düşüyor, bu işe el koymalılar. Gidişatın yönünü ve bu işlerin sonunu öğretmeliler Tayyip Erdoğan denilen bu klinik vak’aya!

Kartal gözüyle, en yüksekten baktık, en ince ayrıntıyla bunları gördük. Gördüklerimizi de saklamadan size aktarıyoruz.
Aklınızı başınıza alınız!

Burası muz cumhuriyeti değildir!

Havada ne sesi olduğunu anlayın artık, uyarın, dizginleyin bu adamı!

http://hepar.org.tr/anlayin-artik.aspx

.

SANKİ İNSAN TEMSİLCİLERİ !

SANKİ İNSAN TEMSİLCİLERİ !

sanki_insan_temsilcileri_slayt
23 Haziran 2013  

ARAP BÜLBÜLÜ

Hiyerarşik bir düzen içinde yaşarlar. Çeneleri gelişmiş,geveze ve gürültücü kuşlardır. Taklitleri içeren geniş bir repertuvarları vardır. Sürüler halinde toplandığında çok ses çıkarırlar. Ötme organları çok fazla kuvvetlendiğinden yerlerini tespit etmekte zorluk çekilmez.

Coğrafyamızın her kesiminde bulunurlar.

Ak yanaklı, ipek kuyruklu, sürmeli, kara kafalı türleri vardır. Meyveleri severler. Karakuyruk ve örümcek kuşu ile akrabadır. Yeşil guguk, yeşil tir an, takkeli ötleğen, Arnerikan ve Avrupa ötleğenleri yanında, sakallı sığırcık ile de bağları vardır.

SÜMSÜK
Çok çeşitlilik gösteren bir canlı grubudur. Benzer diğer cinslerden kolayca ayrılabilirse de, boy güvenilir bir ayırt etme yöntemi değildir.

Sesi çoğu zaman kimliği hakkında en önemli ipucudur. Tatlı suları severler. Binlercesi sürüler oluşturmasına rağmen, yön tayin etme yetenekleri hiç yok denecek kadar zayıf olduğundan, başka cinslere tabidir. Kanat ve kuyruk telekeleri sürekli renk değiştirip, her tona dönüşebilir. Bütün bölgelerde kolayca bulunabilirler.Sağa sola yatarak ve döne döne uçarlar.

Rüzgar hafif de olsa onun yönüne kolayca sürüklenirler. Yakarma ve tıslamaya benzer seslerden geniş bir repertuvarları vardır. Eylemsizliğe yatarak uyuduklarından bir alt tür olarak sınıflandırılırlar.

Yırtıcılar karşısında suskun kalarak, saygıda kusur etmezler .

KUYRUK SALLAYAN
Kendileri küçük, kafaları kalın otlakçılardır. Yüzünde maske yoktur. Aşırı avlanmaya rağmen sayıları azalmaz. Cinsiyetleri fark etmez. Sesleri kadife kadar yumuşak ve kesik kesiktir.

Her yere tüneyen Pasifik kuyruksallayanı, büyük küçük bütün yerleşim birimlerinde bulunur. Baş renkleri niyetlerine göre değişir. Büyüklerinin kuyrukları büyük, küçüklerinin kuyrukları küçüktür. Uçuşları sürekli hafif dalgalıdır.

Hem uçarken, hem de yerde iken öten nadir bir türdür. Dalkavuk kuştur, sevdiğini köpek gibi yalaya yalaya öldürür.

Besinlerin bolluğundan doğrudan etkilenir. Boz başlı inek kuşuyla akrabadır. Kolyeli kuyruk sallayanı, Kıbrıs kuyruk sallayanı gibi türlerinin yanında, Amerikan çüntesi ve Avrupa çüntesiyle de hısımlığı vardır. Dağınık olabileceği gibi koloniler halinde de beslenirler ve yaşarlar.

ŞAKRAKCI
Genelde zayıf ve cılız bir sesi olmasına rağmen sürü halinde çok gürültü çıkarırlar.

Bu türün yaşamı aya benzer, bir parlak bir karanlık. Gelişmiş gagalı, kısa kuyrukludurlar. Giysileri cinsiyet, yaş ve mevsime göre değişiklik gösterir. Antik çağdan bu yana soyu hiç tükenmeyen ve asla yeryüzünden çekilmeyecek olan garantili bir türdür.

Ne zaman kaçacakları, ne zaman kalacakları belli olmaz.
Korktuklarından kaçanları olduğu gibi, kaçtıkları için korkanları da vardır. Kocabaşlar, cılbıtlar ve sığırcıktarla araları iyidir.

BAĞIRTLAK
Gagaları küt, kuyrukları uzun ve basamaklıdır.
Gövdesi çok sık enine çizgili olduğu için çok uzaklardan fark edilebilir. Küçük ve kılkuyruk bağırtlaklar da vardır.

Uçarken ötme yetenekleri pek yoktur. Sağlam bir tünekte ise susmayı bilmezler.

Türlerinin büyük çoğunluğu ürkektir, çok çaresiz görünürler. Çok sık rastlanır. Genellikle karanlıkta seslenmeyi seçerek göze batmak istemezler. Koloniler halinde saklanarak yaşarlar. En sevdikleri şey, başka türlerin yuvalarına yumurtlamaktır.

Övgünün fazlasının maskaralık olduğunu hiçbir zaman öğrenmeyecek olan bir alt türdür. Toylara yakındır.

MUKALLİT
Coğrafyamızda en bol bulunan, en yaygın türdür.

Ötüşü melodisiz, ince ve metaliktir. Bozuk bir plak gibi durmadan duyduğu her şeyi tekrarlar durur. Ne aldıysa onu verir.
Soyu tükenmeyecek olan bir sınıfındandır. Papağan ve guguklarla akraba olan beleşçi kuşlardır. Böceklerle beslenir.

Ne doğru? Ne yanlış? Algılayamadığından, mukallitlere en iyi öğretmen başlarına gelecek felakettir.

Diğer kuşlar gibi bu kuşu da tanımanın birinci kuralı iyi gözetlemektir. Tecrübe şarttır. Şarkıcı mukallit, gerdanlı mukallit, maskeli mukallit, Arap mukallidi, açgözlü mukallit ve bıyıklı mukallit, bu türün diğer örnekleridir.

Örümcekler ve Yarasalar aydınlıktan korkarlar..

Cesur kişileri bir eyleme, ancak, eylemi olduğundan daha tehlikeli göstererek yöneltebilirsiniz..

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/sanki-insan-temsilcileri.aspx

..

TAŞLARI BİLE GÜLDÜRMEK!

.

TAŞLARI BİLE GÜLDÜRMEK!

taslari_bile_guldurmek_slayt
TAŞLARI BİLE GÜLDÜRMEK!
Voltaire “İhtilal ve darbe yapılmaz, gelir!” diyerek; tüm ihtilaller, darbeler, ayaklanmalar ve devrimler tarihinin hem nesnel hem de ruhlar yapısını açıklamıştır..
İhtilali halk yapar, darbeyi ordular. Halkın da ordunun da var olduğu yerde, devlet ve onun bir hükümeti de olduğuna göre, bu nasıl bir hükümet ki, olup bitecek olanı önceden sezemiyor, ön göremiyor ve tedbir alamıyor!. Demek; hükmedemiyor, yönetemiyor, acze ve çaresizliğe düşüyor, fakat bütün bunlara rağmen kendisinin “hükümet ettiğini” sanıyor..
Darbeler Türkiye’yi hırpalamış, üniformayı siyasetin içine sokmuş, suyun doğal yatağından çıkmasını sağlamış, insanların bir kısmının da “nasıl olsa ordu müdahale eder” gibi düşüncelerle vatandaşlık sorumluluğunu bir kenara bırakarak siyasi tembelliğe düşmesine yol açmıştır..
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin 211 sayılı iç hizmet kanun ve yönetmeliğinde ki 35′inci maddeyi değiştirerek, akılları sıra bir iş yaptıklarını sanıyorlar. Eski madde ile yeni madde ifadelerine bakıldığında; sözcüklerin esnekliği ve algı yorumlaması dışında eski ile yeni arasında hiçbir fark olmadığı gibi yenisi daha da tahrikkâr..
Bence tümünü kaldırın da, rahatlayın..
Ordunun vazifesini tarif etmekte neymiş!
Maddeye istinad ettirerek, devrim, ihtilal, darbe olur mu be aymazlar!
Eğer bu işlere yeltenenler “hareketi şu maddeye dayadık” diyorlarsa onlar bu işten paçaları tutuşanlardır. 1913’de İstanbul Babıali’yi basıp, bakanları vurarak hükümeti deviren subayların 35′inci maddesi var mıydı?.
Bu İç hizmet kanun ve yönetmeliğinin bir bölümünde hala, hayvanlı birliklere ait sayısız maddeler ve bölümler vardır. Türk ordusunda hayvanlı birlikler kalkalı 40 yıl oldu. Tımar nasıl yapılır, gebre nasıl kullanılır, yemler nasıl verilir, koşum takımlarının bakımı gibi sayısız, galubeladan kalma komik ve mizah konusu onlarca madde niye oralarda duruyor? Herhalde sıra gelmedi!.
Çözüm süreci diye yavaş beyinleri ikna etmek için kullanılan, PKK’nın temel istekleri konusunda halka masal anlatanlar, siz daha devam edin. Elbette herkes çözüm istiyor ve bu mesele kökü saçağı ile bitirilmeden ülkeye huzur gelmeyecek..
Ama bu, İmralı fırıldağının politik manevralarına boyun eğerek değil. Bunların çözüm süreci, Ege türküsündeki sözlere benziyor: “Çöz de gel Mustafa Ali’m çözde gel!” Mustafa Ali çözdü mü çözmedi mi, bilen yok ama; çözüm süreci yutturmacası bu hükümeti öyle bir çözecek ki, bir daha da kimse yukarı çekip bağlayamayacak..
Gün yurtsever ve mert insanların günüdür.
Türkiye Stalin Rusya’sına döndü.
Gerçek yürür ve onu hiç kimse durduramaz.
Haine şeref kazandırarak, Türk milletini bir haysiyetsizlik dalgası altında boğmak kimsenin haddine değildir. Çokluk diye bir şey yoktur. Çokluk şeylerin birikmesi anlamına gelir. Sonuç olarak bir tek varlık vardır. O’da bilinçli yurtsever bireydir. Baştakilerin ziftlendiği ve yandaşların kayrıldığı bir memleket adam olmaz..
Gençlik; yurdun görülmeyen gücüdür ve geleceğin kurucusudur.
Rejimin ve toprakların şansı da onlardır..
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı


http://hepar.org.tr/taslari-bile-guldurmek.aspx

PEŞMERGEYE YOL VERİLDİ..

PEŞMERGEYE YOL VERİLDİ..

SATRANC OYUNU VE PİYONLAR... <TÜRK HALKI NE ZAMAN ŞAH MAT DİYECEK > MERAK EDİYORUM.. SON HAMLENİZİ - HAK VE EŞİTLİK PARTİSİYLE YAPINIZ..
2015 SON ŞANSINIZ..
PARTİMİZ İL VE İLÇE BİNALARINA BEKLİYORUZ..

BOYUN EĞİŞİN MÜKÂFATI ESARETTİR

BOYUN EĞİŞİN MÜKÂFATI ESARETTİR

kopru_gecis_slayt

12 Haziran 2013  

Halkın idarede söz ve hak sahibi olduğu demokrasi yolu, kolay olmadığı için, zor göze alınan bir yoldur. Bu yol, çok sayıda insana en çok sorumluluk yükleyen bir güzergâhtır. Başarısızlıklar, sapmalar olmaktadır ve olacaktır da. Demokrasilerdeki özgürlük, insandaki baskı altından kurtulma, hak arama ve fırsat kollama gibi bir duygu ve davranışları ortaya çıkararak bir yaşama biçimine dönüşecektir.

Demokrasi için en büyük tehlike kötü yasalarla onu ‘’ bir sayı sisteminden başka bir şey olmadığı’’ şekline dönüştürmektir. Bu durumda ellerine geçirdikleri araçlarla sansür uygulayarak, iletişim ve reklam yoluyla düşünce ve fikir hareketlerini yönlendirerek, sözde halkın isteğine dayanan totaliter hükümetler ortaya çıkar. Demokrasi eninde sonunda ya sürüp gidecek ya da ne pahasına olursa olsun sürdürmeye çalışan inançla birlikte çöküp gidecektir. Demokrasi evde başlar ve ancak yüksek nitelikle yurttaşlık bilinciyle ve gerçek değerleriyle yaşatılabilir.

Demokrasi demek, erdemli insan demektir.
Ayrıca demokrasi sarp ve dikenli bir yoldur, emek ve fedakârlık gerektirir.

Demokrasinin halkoyuna ve halk duygusuna bağlı olduğu yolundaki beylik söz; tatbikatta hiç böyle değildir. İnsanlar genel olarak inanmak istedikleri şeylere inanırlar. Bilinmeyenden, yenilikten ve değişmekten korkarlar. Demokrasinin serbest söz, serbest basın, serbest toplantıya olan inancı, demokrasiye açıklık kazandıran nedenlerden biridir, çünkü rejim karşıtları başa geçtiler mi, bu özgürlükleri hiçe sayan da yine onlar olacaktır. Para pulla desteklenen bu kimseler, yıkıp çökertme işine durmadan devam edeceklerdir.

Her devirde olduğu gibi, halka cahil ve kandırılabilir yığınlar muamelesi yapmaya devam eden siyasiler olacaktır. Tavır koyamayan toplumlarda bu tutum olağan bir hal alacaktır. Acaba insanlar özgürlüğü kendilerine dert emişler midir? Siyasi tarih ve devrimler tarihinin süreleri ile tüm insanlık devirlerinin içerisindeki yerine bakıldığında çok çabaladıklarını söylemek zordur.

Net olan şey şudur: Hiçbir coğrafyada toplumun tamamının katılımıyla yapılan siyasal bir hareket veya devrim yoktur.

Hareketin çapı ne kadar büyük olursa olsun, katılanların en yüksek oranı %30’dur. %70 her zaman bekler, sular durulunca kazananın yanında yer alır.

Bütün şerefli işler, başlangıçta imkânsız görünür…

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/boyun-egisin-mukafati-esarettir.aspx

Yalama Taşları

Yalama Taşları

Fukara Sümükleri, Yalama Taşları ve Başı Bulutlarda Bir Başefendi
Cazim Gürbüz
cazim_gurbuz_slayt
Geçgeç yapıyorum eyyamcı sermayenin puşt ekranlarında. Hep onlar… Fukara sümüğü gibi yapışmışlar tartışmalara, söyleşmelere, haberlere, haber programlara…
Fermente edilmiş iktidar gübresinden beslenmekteler sığırkuyrukları, güzelavratotları, deli batbatlar, ayrık otları.
Başak’ın baş’ını yiyip ak’ını bırakıyorlar bürokrasi kımılları. İhale süneleri bastı sonu “ye” ile biten daireleri. Keneler yapıştı “düzenleme kurulları”na.
Eşiktekini bozdu bunlar, beşiktekini de. Darı’dan ufağı da GDO’lu bunların, mercimekten büyüğü de… Yemlikleri de bol… Yandaşlar kesif yemle besiye çekilmiştir… Yemliklerde “yalama taşları”. Komut büyük yerden: “Yalama taşları yalanacaaak! Yalaaaa!” Yalama taşlarında İmralı Süreci, BOP Minerali, Barzani Tuzu, Vitamin ABD.
Hani var ya “açılım açılım” diyerek ortalığa saçılanlar. Ağlamadan, bağlamadan, yağlamadan ve genişlemeden sorumluların en hassosunun başkanlığında “içini doldurma” toplantılarında; içi, koynu ve altı doldurulanlar.
Bunlar puşulular ve puslularla goygoy yaşları döküp döktürmekteler.
Alçak kurdan, fahiş faizden, oynak borsadan, sıcak paradan, sağanak vergiden canı yanan ülkemde; kötümserlik, bezginlik, umutsuzluk ve bitiklik kol gezmekte…
Düşleri vücutlarının deliklerine bağımlı bu tuzu kuruların sokma akıldır tüm projeleri.
Anayasa’yı tartıştır, Dicle’nin ötesindeki “Ana Tasa” yı sürece sok, ötele, itele, o yana doğru. Gittiği gibi gelmeyecek sanki, yuttur babana yuttur, tabana yuttur.
Küresel melanetin o azgın sularında, siyasal rafting ya da sörf yapabiliyor musun? Hayır.
Okyanus ötesinden estirilen kasırgalara karşı tükürebiliyor musun inadına? Hayır!
Pusu atabiliyor musun “ilerleme raporlarına”, psikolojik ve gayrinizami savaşabiliyor musun ABD laboratuarlarında üretilen haşerelere karşı? Hayır.
Ya ne, yaptığın ne ki Başefendi?
Devlerin gölgesine yatıp kendi gölgen propagandasını yapmaktasın.
Devler azıcık çatınca kaşını, ödün kopup ödün vermektesin.
Allah ile aldatmaktasın, inanç sömürüp satmaktasın.
Başefendi dedim de… “Kimdir?” diye merak edenlere azıcık anlatalım:
Bu Başefendi
Kırk yıl Cumhuriyet’e ve kuranlara gizli gizli ilendi
Din’i kin’le ölçendi
Mağduru oynayıp merhamet dilendi
Türklüğe düşman bir bozuk gendi.
Eşkıya takibinden takip eşkıyalığına geçildiğinde
Çocuklar gibi şendi
Partisi pırtısı ak kefendi
Tek ayak üstünde yalanlar üfürendi
Sahne-i siyasette dili üç sivrili dirgendi
Kızıldan yeşile dek her renge girendi
Yeter mi bu eşkal? Çizebildiniz mi robot resmini?
Başefendi!… Ah Başefendi ah!
Biz ne başlar gördük ne başlar… Yazdık o başları, başların türevlerini…
Bir tetkik buyur da sonra mütalaa edelim:
Mağrur başlar, eğik başlar, dik başlar, yumuşak başlar, akılsız başlar, delibaşlar, diribaşlar, boynuzlu başlar, kavak yeli esen başlar, şimşir taraklı kel başlar, belalı başlar, çileli başlar, sıkışık başlar, sancılı başlar, kafayı bulan başlar, kafasını arayan başlar, düşünen başlar, standart başlar, üşüyen başlar, üşüten başlar.
Başıbozuk, başı kabak, başıboş.
Baştan kokan balıklar, başı soğuklar… Başı bağlananlar, başına devlet kuşu konanlar, başına çorap örülenler, başından kaynar su dökülenler, başını kaşıyamayanlar.
Baştankara olanlar, başı çekenler, başa güreşenler… Baş koyanlar, başvuranlar, başı vurulanlar… Başında taşıyanlar, başta taşınanlar.
Bu baş işi yaman, belalı, çetin ve çetrefil bir iştir Başefendi. Aman başına mukayyet olasın ha! Başın dönmesin sakın, baştan çıkarmasın seni elebaşılar, başından büyük yerlere sulanmayasın! Yoksa başın bir ağrır ki çaresi yoktur, Nemrut gibi başını bir yerlere vurur durursun.
Hadi “Baş baş”, başı bulutlarda Başefendimiz, sonra görüşürüz…
http://hepar.org.tr/yalama-taslari.aspx