Bir 28 Şubat neden olmasın, En güzelinden bir tanesi
“Kızıl Elma Konuşuyor”
Güngör Türkeli
18.08.2003/Sayı:37
Bir 28 Şubat neden olmasın, en güzelinden bir tanesi 12 Eylül’ü de yaşadık.
Bir 28 Şubat neden olmasın, en güzelinden bir tanesi
Türk Ordusu Mustafa Kemal’in Ordusu’dur, ilericidir
TÜRKSOLU: Güngör Bey, siz Türk Ordusu’nun içinden gelen biri olarak gerek Ordu’nun iç yapısını ve dinamiklerini gerekse siyaset kurumuyla olan ilişkisini yakından bilen birisisiniz. Şu anda da biliyorsunuz bir AKP iktidarı var ve bu iktidar aradan geçen sekiz aylık süreçteki bütün icraatlarıyla Türk devleti açısından açık bir tehdit durumuna gelmiş bulunuyor. Ordu ile AKP arasındaki ilişkilere baktığımızda da ortada açık bir çatışmanın var olduğunu görmemek mümkün değil. Bu çatışma çoğu zaman tarafların birbirlerini açıkça suçlayan açıklamalarıyla da gündeme geldi. Türk siyasal yaşantısına baktığımızda da aslında bu çatışmanın çeşitli dönemlerde ve çeşitli şekillerde defalarca ortaya çıktığını hepimiz yakından biliyoruz. Sizin Ordu-siyaset ilişkisine yönelik değerlendirmeleriniz nelerdir?
GÜNGÖR TÜRKELİ: Ordu her şeyden önce Cumhuriyet Ordusu. Mustafa Kemal’in kurduğu Ordu, bir Osmanlı ordusu değil. Hep ileriye dönük çağın değerlerini, teknolojiyi izleyen bir Ordu, başka bir orduya benzemez. Cumhuriyet Ordusu’nun kuruluşundan bu yana baktığımız zaman hep ileriye dönmüş ama zaman zaman da geriye çevrilmeye çalışılmış.
Ordu içinde de gerici siyasetlere araç olan komutanlar olmuş. Ben o zamanlar teğmendim ve bir Genelkurmay Başkanı başbakanın paltosunu tutuyor, Milli Savunma Bakanı Genelkurmay Başkanı’na eliyle işaret ederek “Buraya gel” diyebiliyordu.
Ama Mustafa Kemal’in Ordusu’nun anlayışı o değildi. 60 sonrasına bakınız, 68 dediğimiz kuşağın ilerici, devrimci gelişiminde Ordu’nun genç kesiminin de içerisinde olduğunu biliyorsunuz. Genç Kemalistler Ordusu içinde Talat Turhan’ın arkadaşlarından biriyim. Fakat komutanlar kim? Cevdet Sunay. Cevdet Sunay kim? “Ben bu ülkeyi lise mezunu komünist gençlere bırakamam. İmam Hatip Liselilere bırakırım” diyen sonradan da cumhurbaşkanı olan bir komutan. Sonra Genelkurmay Başkanı olan Memduh Tağmaç kim? Geldiği zaman bir demeç vermek istiyor. Demeci hazırlayan kurmaylar Atatürk, Atatürkçülük, devrim ve devrimcilikten söz ediyorlar. Bunların üzerini çiziyor. AP hükümeti var o zaman. “Beni hükümetle karşı karşıya getirmeyin” diyor. Amerika ile sorun çıktığı başka bir zaman da bilgisine baş vuruluyor, o zaman da “Beni Amerika ile karşı karşıya getirmeyin” diyor. Amerika’yla olan ilişkileri belirleyen sözleri çiziyor demeçte.
Şimdi böyle bir dönemi de yaşadık. Bir 12 Eylül’ü de yaşadık. Bir karşıdevrimdir 12 Eylül. Din devletine yönelik ya da Türk-İslam sentezci bir ekibe teslim etti ülkeyi. Ama Ordu -bugüne baktığınızda göreceksiniz ki- artık o Ordu değil.
Fakat çok da tasfiyeye uğramıştır. Ordu’nun Atatürkçü kesimi çok da budanmıştır. Ne zamandan beri, 12 Temmuz 1947 İsmet Paşa’nın Amerika’yla imzaladığı anlaşmadan beri.
NATO’ya girmek konusunda büyük çaba harcıyor İsmet Paşa döneminde Ordu. 1949 yılında yardımın ilk taksidi verilir. Tamamı dört taksitte verilecektir. Dikkat edin bugün de Amerikan kredisi dört taksitte veriliyor. 1941’de Rusya ile pazarlık yapıyor ona da dört taksitle veririm diyor. Rusya’ya diyor ki kiliseleri açacaksın, din özgürlüğü tanıyacaksın. Türkiye'ye şartı ne? Din özgürlüğü tanıyacaksın. 1949’da da 2. takside geldiği zaman üç yıllık Harp Akademilerini bir yıla indireceksin diyor. Türkiye 1 yıla indiriyor. Bu durum 1956’ya kadar sürüyor. Sizin diyor tabur seviyesinde komutanınız olsun, kurmayınız olmasın.
Ordu’yu bölme, parçalama, yok etme planı
Tabii 1949’dan bu yana bu şekilde Batıcı, Amerikancı ve Atatürkçüyüm diyen ama söylemiyle eylemiyle karşı-devrimci çizgiye geliyor. Ama Harp Okulu’nda verilen eğitimler doğru eğitimler. Oradan da genç subaylar, devrimci komutanlar yetişiyor. Ordu gericiliğe karşı en diri kurumdur. En diri, en bilinçli, en hesaplı kitaplı kurumudur.
Şimdi AKP ile ilişkileri görüyorsunuz. Bunun arkasında Yeni Dünya Düzeni’yle Amerikan emperyalizmi yatıyor. Ordu’yu bölme, parçalama, yok etme planı var. Çok açık biçimde bunu başbakan söylüyor; dışişleri bakanı söylüyor.
Neyin pazarlığını yapıyor? Kuzey Irak’a değil, sorunlu bölgelere, yani güneye Ordu’yu göndermeyi. Ne yapacak orda? “Benim askerim ölmesin orda, senin askerin ölsün” diyor. Üslubu da çok açık. Ve Ordu buna karşı direniyor. Emekli subayların, emekli generallerin hem sizin gazetenizde hem de diğer basında açıklamaları var. Hepsi “hayır, olmaz” diyor. “Amerikan askeri kendi sorununu kendi çözsün. Biz niye karışalım”
Dikkat eder misin, Mustafa Kemal o dönemde Sadabat Paktı gibi anlaşmalar yaparken hiç düşmanı var mıydı Türkiye'nin? Şimdi düşmanı olmayan hangi sınır komşusu var? Türk Ordusu’nun Mustafa Kemal geleneğini sürdürmesi engellenmek isteniyor. Yani bugüne bakarken 1923’ten itibaren bu yanaki süreci çok iyi irdelemek lazım.
TÜRKSOLU: O zaman şöyle diyebilir miyiz; Atatürk’ün ölümünden bu yana sürekli olarak Ordu ile emperyalist kuvvetler ve onların iç uzantısı gerici iktidarlar arasında bir çelişki, bir iç mücadele var. AKP iktidarı da bugün Türkiye üzerindeki emellerini gerçekleştirmek isteyen AB ve ABD emperyalizminin maşası konumunda ve bu nedenle ordu ile kaçınılmaz bir şekilde karşı karşıya geliyor.
ABD’nin önündeki en büyük engel Türk Ordusu
GÜNGÖR TÜRKELİ: Gerici iktidarlarla Ordu’nun mücadelesini demin de anlattım. 1949’da Harp Akademileri’nin 1 yıla indirilmesiyle başlar. Ama bütün tasfiyelere rağmen, bakınız bizim dönemde binlerce subay Ordu’dan atıldı. Şimdi YAŞ toplanacak, 63’lü ve 64’lü subay yoktur hepsi tasfiye edilmiştir. Dickson raporuna dikkat etmek gerekiyor. Yayınlanan raporda "Özellikle Ordu’daki radikal subayları temizleyeceksiniz" diyor. Yani Amerika’nın Türkiye'de önündeki en büyük güç Ordu’dur. Ve Ordu’nun tasfiye edilmesi lazımdır. AKP hükümetinin istediği de ABD’nin emrine uyarak bunu yapmaktır.
TÜRKSOLU: Ordu ile parlamento arasındaki çelişkilerin en alevli olduğu dönem sizin döneminizdi. Şu an Ordu belli kesimler tarafından demokrasinin ve özgürlüğün önünde bir engel olarak gösteriliyor. Bu da ne yazik ki sol adına yapılıyor. Fakat o döneme baktığımızda Ordu’nun içinde sol bir yapılanma var ve bu yapılanmanın Ordu dışındaki sol ile de yakın ilişkisi var. O dönem Türk Solu ve devrimci gençlik hareketi Ordu’yu destekliyordu . Ama bugün gelinen noktaya baktığımızda tam tersi bir durum söz konusu, bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Subaylardan TİP için para alırdık
GÜNGÖR TÜRKELİ: Bakın ben Eskişehir’de üsteğmenken 62-63’lerde TİP adına paşadan 25 lira alıyordum. Subaylardan 15 lira alıyordum. Kiminle beraber İstanbul Barosu başkanı avukat Kazan’la. Bizde yedek subaydı o da. Doğan Avcıoğlu’nun Yön dergisi ençok okunan dergiydi ve Ordu içerisinde herkes izliyordu. Yön dergisi bir aydınlanmaydı. Ben teğmenken Yön dergisine imza koydum. Hatta Doğan Avcıoğlu “Yapma, etme, senin için iyi olmaz” dedi. Ben de “iyi olmazsa iyi olmaz be inanmışsam yaparım” dedim. Nitekim o zaman damgalanmışız ki sonradan emekliye sevk edildik Talat Turhan ve arkadaşları grubu olarak.
Bu süreç aynı zamanda büyük tasfiye operasyonlarının da yapıldığı bir süreçti. Ordu Amerika’nın kucağına itilmeye çalışılıyordu. Öz olarak baktığımızda Batı emperyalizminin, Amerikan emperyalizminin karşısında Türkiye çok stratejik konumda olan bir ülke. Burada emperyalizmin başarıya ulaşması için bir tek yolu var; Mustafa Kemal Ordusu’nu yok etmek. Bunu da başardıkları anda ülke bitmiştir. Şimdi bu yolda çalışıyorlar.
Yakın olayları izleyin göreceksiniz, temel hedef Ordu’dur. Ve Ordu’nun binlerce subayı 71 gerici harekatında 80 gerici harekatında tasfiye edilmiştir. En çok zaiyat veren Ordu mensuplarıdır. Okumasını bilen, düşünmesini bilen ne kadar subay varsa hepsi tasfiye edilmeye çalışılmıştır. Ama öyle köklü bir geleneği var ki Ordu’nun Mustafa Kemal onu çok iyi tespit etmiş, Türk subayını tanımlarken “Türk subayı ülkenin geleceğini tehlikede gördüğü anda benim çoluğum var çocuğum var, hayatım var demeyecektir. Ülke adına ölümü göze alıp ileriye atılacaktır” demiştir. İşte bu gelenek Türk Ordusu’nu buraya getirmiştir. Bu direnç devam ediyor.
TÜRKSOLU: Bir de baktığımız zaman 68 dönemi hem solun orduyla en çok kaynaştığı dönem hem de solun en çok kitleselleştiği dönemdi. Oysa bugün bakıyoruz AK Parti iktidarıyla Ordu’ya yönelik bir saldırı varken; bir yandan da sol la Ordu arasına mesafe konmaya çalışılıyor. Ordu’ya yönelik her türlü destek ise statükoculuk ve gericilik olarak adlandırılıyor. Ordu’yla yanyana durmaktan çekinen sol ise Şeriatçı partinin ve arkasındaki emperyalist güçlerin yedeği konumuna düşüyor. Ancak bundan rahatsızlık da duymuyor.
Amerika’nın kucağına oturan “sol”
GÜNGÖR TÜRKELİ: Dediğiniz gibi 60'larda sol gelişmiş, Ordu’yla ilişkileri iyi, ama Amerika rahatsız oluyor. Ve 64'te Dickson raporu çıkıyor ortaya. Ordu’daki radikal güçleri temizleyin' diyor.
Talat Turhan’ın mahkemeye verdiği savunmada bir tespiti var. Bundan sonra yapılacak ilk iş Ordu’daki radikal güçlerin temizlenmesidir. Bunu 70’te söylüyor. 80’e bakın uygulama Talat Turhan’ın dediği uygulamadır. Ordu'daki radikal güçler temizleniyor. 27 Mayıs tasfiye ediliyor, CHP kapatılıyor. Bütün bunlar ne içindir? Ordu-sol ilişkisini bitirmek ve onları tasfiye etmek içindir. Bugün yapılmak istenen de budur. O dönemin solcuları - ki buna hayretle bakıyorum- ki bunlara dönek de deniyor, şimdi bakıyorum, tanıyamıyorum. Gitmiş Amerika’nın, Pentagon’un emrine girmiş. Batı emperyalizminin hizmetine girmiş, içimizdeki düşman haline gelmişlerdir.
TÜRKSOLU: Şimdiye kadar hep Ordu içindeki sol sempatisinden, sola yaklaşmalardan bahsettiniz. Ama bu dönemlerde ciddi anlamda öğrenci hareketleri var. Devrimci gençlik hareketi bütünüyle Orduyu destekliyordu ve mitinglerde “Ordu gençlik elele” sloganları atılıyordu. Bugünse farklı bir durumla karşı karşıyayız. Ordu düşmanlığı solun temel yönelimi haline gelmiş durumda ve neredeyse Ordu düşmanı olmadan solcu olmak mümkün değil? O dönem solun Ordu’ya bakışı tamamen farklı değil miydi?
GÜNGÖR TÜRKELİ: Farklıydı tabii ki. Biz o dönemlerde sivil giyinip mitinglere gidiyorduk. Onların eylemlerini destekliyorduk. Haklı buluyorduk, konuşuyorduk. Merhaba diyorduk, onlara imrenerek ve sevgiyle bakıyorduk. Pırıl pırıl gençlerdi ve haklıydılar.
TÜRKSOLU: O zamanki gençlik hareketi sempatinin ötesinde örgütlenme anlamında da Ordu’yla birlikteydi. Ordu içindeki örgütlenmeler ve bu örgütlenmelerin sol hareketle ilişkileri nasıldı. Özellikle sizin döneminiz Türkiye İşçi Partisi’nin büyük bir güç kazandığı ve hatta Meclis’e girmesiyle sonuçlanmıştı. Bunun ordu içindeki yansımaları nelerdi. TİP’in yarattığı etki Ordu içinde de hissediliyor muydu?
CHP’den umudu kesip TİP’e yönelmiştik
GÜNGÖR TÜRKELİ: Tabii. O zaman biz CHP’den ümidi kesip TİP’e yönelmiştik. En çok Yön ve Devrim dergisini okuyorduk. İlhan Selçuklar, Niyazi Berkesler, Aziz Nesinler...
TÜRKSOLU: Ordu’yla gençlik arasında teorinin ötesinde pratik anlamda da birliktelik vardı. Örneğin Ordu’nun vermiş olduğu kamplar, ortak eylemler, beraber çalışmalar...
GÜNGÖR TÜRKELİ: Eskişehir’deki bir eylemde polis gençleri kovalarken ben Orduevine almıştım. Orduevinde devrimci gençleri sakladım ve polislere de “siz buraya giremezsiniz, burası Orduevi” dedim. Komutan diyemez miydi “Bunlar anarşist niye aldın buraya” diye, ama demedi çünkü destekliyordu.
TÜRKSOLU: Solun ve devrimci gençliğin o günkü politikalarıyla Ordu’nun tavrı da büyük ölçüde uyuşmaktaydı. Belki de bu tür bir birlikteliğin oluşmasının en önemli sebebi buydu. Bugün de Türkiye kritik bir süreçten geçiyor ve Türk Ordusu’nun alacağı tavır son derece önemli. Ordu’nun Batı ittifakını sorgulamaya başlaması ve özellikle son dönemde Kuzey Irak’ta ve genel olarak Ortadoğu’da yaşanan gelişmelerde Ordu’nun düşman kuvvetlerle açık bir çatışmaya girme ihtimali artmış durumda. Doğal olarak Ordu’ya yönelik saldırılar da hız kazanıyor. Ordu’ya yönelik bu saldırıları siz neye bağlıyorsunuz?
ABD’nin Irak’ta ne işi vardı?
GÜNGÖR TÜRKELİ: Bana göre çok önemli bir şey var, Amerika bizimle çok uğraşıyor. 50 bin tane belge var. Neden Ordu’yla uğraşıyorlar, çünkü Ordu’yu temizledi mi amacına çok daha kolay ulaşacak. Özellikle Avrasya’daki amaçlarına. Çünkü bana göre dünyanın geleceği Ortadoğu ve Avrasya’da belirlenecek. Amerika’nın Irak’ta ne işi vardı. Yalan dolan bir sürü belgeyle niye saldırdı? Hele Afganistan’da ne işi vardı?
Avrasya politikası. Biliyorsunuz bir “Sanghay Beşlisi” kuruldu. Sonra altı oldu onlar. Amerika şimdi onları yok etmeye çalışıyor. Çin, Japonya, Singapur... Bugün Avrasya’ya egemen olan, dünyaya hakim olacak demektir. Çünkü bütün petrol yatakları, enerji kaynakları, doğalgaz buradadır. Amerika bunu açıkça söylüyor zaten.
DEV-GENÇ’lilerle Toros Kampı
Konuyu değiştirip biraz da isterseniz biraz da Toros Kampına değinelim. 1969-1970 Turan Feyizoğlu onu yanlış yazmış. Biz DEV-GENÇ’le sürekli tartışıyorduk. Bana “Sen askersin nasıl karşılıyorsun bu kampın giderlerini” diyorlardı. Tabi bunlar genç çocuklardı. Başta Ulaş Bardakçı vardı. Mustafa Kemal Çamkıran, Oktay Yetimhan, İrfan Uçar, Ramazan Aktolga, Ahmet Sinai gibi isimlerdi. Ben bunları çağırdım, gelecek kişi sayısını onlara bıraktım. Sekiz kişi geldiler. Toroslarda, köylüyle ilişki nasıl kurulur, yön tayini nasıl yapılır gibi sekiz gün süren bir kamp yaptık.
Ben bu kamp sürecince yalnız değildim. Ordu’dan arkadaşlarla sürekli beraberdik. Asker arkadaşlar sürekli bana bilgi veriyorlardı. Yani Ordu’da devrimci kanadı çeken kişilerle birlikteyik.
TÜRKSOLU: Ordu’nun son dönemlerde düştüğü durum ortada. Şeriatçılar, liberaller, iş birlikçiler demokratikleşme adı altında Ordu’yu tasfiye planlarını sürekli gündeme getiriyorlar. Bunun yanında AB ve ABD’de zaten başından beri Ordu’ya düşman. Şu anda Türkiye’nin bölünmesi planlarının önünde engel olarak Ordu görülüyor. Ancak Ordu sıkışmış durumda, içerde AKP tarafından kuşatılmaya çalışılırken uluslararası arenada da emperyalist güçler tarafından sıkıştırılıyor. Bu durumda Ordu bu kuşatmayı yarmak için ne yapmalı sizce?
GÜNGÖR TÜRKELİ: Pek öyle sanmıyorum. Özkök Paşa bizim devre arkadaşımız. 1959 mezunuyuz ikimiz de. O çok çalışkan, zeki ve tam bir Kemalist’ti. Hava Kuvvetleri Komutanı benden bir devre sonradır. Onu da çok iyi tanırım.
Ordu Doğan Güreş’ten sonra Atatürk çizgisine gelmiştir. Doğan Güreş en Amerikancı politikaları izlemiştir. Yine Çevik Bir tam Amerikancıdır.
Onlar için bütün değerler Amerikan değerleridir. Hiç kuşku duymayın perde arkasında neler olduğunu bilmiyoruz ama şimdiki komutanlar ve gelecekler Atatürk çizgisini kaybetmeyeceklerdir.
TÜRKSOLU: Somut olarak ne yapılmalı? Çünkü gelinen nokta artık Türkiye için bir var olma ya da yok olup gitme aşaması.
GÜNGÖR TÜRKELİ: Şimdi Norveçliler açmaza girdiklerinde Mustafa Kemal gibi düşünelim derlermiş. Biz de O’nun gibi düşünelim. Bizde Harbiyeli ruhu var. Ölünceye kadar da öyle olacak.
Kesin olarak Türk Ordusu da Mustafa Kemal gibi düşünüyor. Bir 28 Şubat neden olmasın, en güzelinden bir tanesi.
http://www.turksolu.com.tr/37/soylesi37.htm