Lozan Barış Antlaşması’nın üzerinden 80 yıl geçmiş olmasına rağmen, hâlâ hakkında çok fazla bir bilgiye sahip olmadığımız bir antlaşmadır. Bu antlaşma ile ilgili birçok spekülasyon yapılmasına neden olmuştur. Görüşmelere katılanların bu konudaki anıları olayı aydınlatacağına, olaya daha gizemli ve bir şeylerin döndüğü izlenimi vermekten başka bir şeye yaramamıştır. (Dr. Rıza Nur’un anıları gibi) Atatürk’ün de Nutkunda söylediği gibi Lozan sadece bir barış antlaşması değil bir hesaplaşmaydı. Atatürk’ten dinleyelim: “Bir süre Ankara’da Lozan Konferansı görüşmelerini takip ettim. Görüşmeler hararetli ve tartışmalı geçiyordu. Türk haklarını tanıyan olumlu bir sonuç görülmüyordu. Ben bunu pek tabiî buluyordum. Çünkü Lozan barış masasında ele alınan meseleler yalnız üç dört yıllık yeni devreye ait ve onunla sınırlı kalmıyordu. Yüzyılların hesabı görülüyordu. Bu kadar eski, bu kadar karışık ve bu kadar kirli hesapların içinden çıkmak, elbette, o kadar basit ve kolay olmayacaktı.”
Lozan Konferansına Gidiş
Büyük Taaruz’un kazanılması üzerine Mudanya Ateşkes Antlaşması yapıldı. Ardından nihai bir barış antlaşmasının yapılması için hazırlıklar başladı. Türkiye’nin tezi, konferans için İzmir’in seçilmesiydi. Fakat itilaf devletleri İzmir’deki bir konferansın Yunanistan’ı inciteceğini ve İzmir’de olmasından dolayı bakanlığını Türklerin yapacağını düşündüklerinden tarafsız bir bölge olan İsviçre’nin Lozan kentini uygun gördüler. Bu arada İtilaf devletleri konferansta TBMM ile Saltanat yanlılarını birbirlerine karşı kullanmak amacıyla İstanbul Hükümetini de davet ettiler.
Bunun üzerine İstanbul Hükümeti Konferansa TBMM ile birlikte gitmek ve beraber bir program hazırlamak amacıyla Sadrazam Tevfik Paşa Ankara’ya başvurdu. Ankara’daki ekip, İstanbul Hükümeti ile birlikte katılmak istemediğinden bu teklifi sürekli oyalıyordu. Nihayet, artık oyalayamayacağını anlayınca saltanatı kaldırarak konferansa tek başına gitmeye karar verdi.(1.Kasım 1922) Yani saltanatın kaldırılmasının aceleye getirilmesinin temel nedeni Lozan olmuştur. Saltanatın kaldırılmasıyla Vahdettin yurtdışına çıktı. Osmanlı Halifeliğine kardeşi Abdülmecit getirildi. Böylelikle Hilafet ve Saltanat birbirinden ayrılmış oldu.
Konferansa Katılanlar
Konferans ile ilgili ilk sıkıntı buraya gönderilecek heyet konusunda oldu. Mustafa Kemal önce Fethi Okyar’ı göndermek istemiş, ardından Rauf Orbay’ı ve daha sonra da vaz geçerek İsmet İnönü’yü görevlendirmiştir. Lozan’a Rauf Orbay özellikle gitmek istiyordu. Çünkü Mondros Ateşkes Antlaşmasını Rıza Tevfik’le imzalayan heyette bulunuyordu. Bu antlaşmadaki suçlamalarını Lozan’la silmek istiyordu. Fakat o nasıl ki buradaki hatasını silmek için Lozan’a katılmak istiyorsa, rakipleri de buradaki yanlışlarını kullanarak onu heyetten çıkardılar. Halbuki İngilizcesi oldukça kuvvetli birisiydi. Heyette olması durumunda İsmet İnönü’den daha başarılı olabilirdi. İsmet İnönü’nün tercih edilmesini sağlayan başarısı ise, Mudanya Ateşkes antlaşmasındaki heyetin başında olmasıdır.
Lozan Konferansı’na katılan devletler de şunlardır: İngiltere, Fransa, ABD, İtalya, Japonya, Romanya, Sırbistan ve Yunanistan. Rusya ve Bulgaristan boğazlar ve kendileriyle ilgili konularda konferansa katıldılar. Türkiye, Rusya’nın doğrudan katılmasını istiyordu. Fakat İtilaf devletleri Türkiye’nin Rusya’nın desteği alabileceğini düşünerek bunu kabul etmediler.
Aslında konferansa katılan devletler de bize göstermiştir ki kurtuluş savaşı bitmemiş, başka bir cephede devam ediyor. Eğer burada hakkımızı iyi savunmasak dökülen kanlar ve yapılan savaşlar boşuna olacaktı. İşin ilginç yanı Lozan’a giderken ciddi bir hazırlık da yapılmadı. Heyete isteklerimizi anlatan ve savunan bir dosya bile verilmedi. Bütün yapılanlar bir sayfalık bir bakanlar kurulu kararıydı. Onu da İsmet İnönü yazmıştı.
Heyetimizin başına İsmet İnönü getirildi. Aslında kendisi böylesine zor bir görevi almak istememiştir. Yanına Murahhas olarak Dr. Rıza Nur ile Hasan Saka verildi. Hasan saka maliye uzmanı olarak katılmıştı. Fakat maliyeden anlamıyordu. Kâtip olarak da Reşit Saffet Atabinen katıldı. Fakat kâtiplik yapacak bir fırsatı olmadı. Bizim danışmanlar Münir Ertegün (elçi), Zekai Apaydın (elçi), Mustafa Şeref Özkan, Veli Saltık (Milletvekili), Prof. Tahir Taner, Muhtar (bakan), Şükrü Kaya (bakan) Senüyiddin Başak (Hukukçu), Dr. Nihat Reşat Belker, Yahya Kemal Beyatlı, Ruşen Eşref Apaydın, Nusret Metya (Danıştay Başkanı), Şevket Doğruer (deniz subayı), Hüseyin Pektaş (Robert kolej öğretmeni), Cavit Bey (İttihatçı maliye bakanı), Fuat Ağralı (Sayıştay Başkanı), Hikmet Bayur (elçi), Şefik Bekman (milletvekili), Zühtü İnhan (iktisat profesörü) idi.
Bu danışmanların çoğu konferansla ilgilenmek yerine şahsi işleri peşinde koşmuşlardır. Çoğu da uzman değildir. Bu danışmanlardan Zekai bir kadına tecavüz edip olay çıkarmış, bir diğeri kumara dalmış oteli dolandırmış, bazıları da yabancılar adına casusluk yapmış, imtiyaz peşinde koşmuşlardır.
İstanbul Hahambaşısı Yahudi Haim Haum’un Halifeliğin kaldırılması konusunda yoğun bir çalışma içindeydi. Güya, bize yardımcı olması için katılmış, İnönü ile Lord Curzon arasında arabuluculuk yapıyordu. Gazeteci Hüseyin Cahit Yalçın, Kızılay Başkanı Hamit Hasancan da sivil olarak katılmışlardı.
Mustafa Kemal heyetten Doğuda bir Ermeni devleti kurulması talebini kesinlikle red etmelerini ve Kapitülasyonları kaldırmasını istemiştir. Bunun dışında barış için diğer tavizler verilebilecekti. Çünkü ülkenin uzun süren savaşlardan sonra barışa ihtiyacı vardı. Dayanma gücü kalmamıştı.
Konferans Başlıyor
Konferansta bütün ipler İngiltere heyeti başkanı Lord Curzon’un elindeydi. Her şeyi o dikte ettiriyordu. Fransızca, İngilizce ve İtalyanca resmi dil kabul edildi. Bunun dışındaki diller yasaktı. Bundan dolayı konferansın orijinal Türkçe metni bulunmamaktadır. Halbuki biz taraf olduğumuzdan Türkçe’nin de bu diller arasında sayılması gerekmekteydi.
Başkanlık hiçbir zaman bize verilmedi. İngiltere, Fransa ve İtalya arasında başkanlık dönüşümlü olarak uygulanıyordu. İlk toplantıya Fransız Başbakanı Puancare ve İtalyan Başbakanı Mussolini katıldı.
Antlaşmanın bazı maddeleri yazım sırasında aleyhimizde kaydırılmıştır. Bunda bizim Steno bilen kâtiplerimizin olmaması ve kasıtlı olarak antlaşmanın yüksek Fransızca ile yazılmış olmasını çok önemli bir yeri vardır. Ayrıca, itilaf devletleri gündemi bize danışmadan tespit ediyor, toplantının başlamasından birkaç saat önce bize gündem bildiriliyor, böylece toplantıya hazırlıksız girmiş oluyorduk.
Lozan görüşmeleri iki konferans şeklinde yapılmıştır. İlk konferans, itilaf devletlerinin Sevr’in benzerini bize dikte etmek istemesinden dolayı anlaşma yapılmadan dağılmıştı. Bunun üzerine erken seçim yapıldı. Yeni meclis, anlaşılamayan konuları sonraya bırakmak koşuluyla konferansa devam kararı aldı. İtilaf devletlerince Lozan Konferansı’nın adı “Şark işleri konferansıdır.” Normalde konferans ve antlaşmalardan sonra bir uygulama komisyonu oluşturulur. İnönü’nün bütün ısrarlarına rağmen bu uygulama komisyonu kurulmamıştır.
Lozan’da Tartışılan Meseleler
Boğazlar: İngilizler Boğazlar oldukça önem veriyorlardı. Boğazların askerden arındırılmasını istiyorlardı. Böylece Karadeniz’e donanma yerleştirmiş olacaklardı. Boğazlar askerlerden arındırıldı. Ve başkanın bir Türk olduğu uluslararası bir komisyonuna havale edildi. Amerika ve Rusya da İngilizleri desteklemişlerdir.
Musul: İngilizler Musul’u vermek istemiyorlardı. Hatta Musul’a karşılık bize Musul’un kuzeyi Süleymaniye’yi ve hatta bir rivayete göre Suriye’yi bize verme teklifini de biz kabul etmedik. Keşke kabul etseydik. İngilizlerin Musul ısrarı sadece bir petrol meselesi değil, Bağdat’ın güvenliği ve Hindistan’a giden yolun kontrolü açısından önemlidir. Yani stratejik nedenler petrolden önce gelmektedir.
Osmanlı Borçları (Duyunu Umumiye) ve Kapitülasyonlar: Bu konuda da hazırlıksız gidilmişti. Osmanlı’nın ne kadar borcu olduğu bilinmiyordu. Elde herhangi bir dosya yoktu. Osmanlıyı çökerten Kapitülasyonların her türlüsünden kurtulduk.
Esir ve Halkların Değişimi: Esirlerin karşılıklı değiştirilmesi ve Batı Trakya Türkleri dışındaki diğer Türklerin de değiştirilmesine, bunun karşılığında İstanbul’daki Rumlar hariç diğer Rumların verilmesine karar verildi.
Patrikhane: Türkiye aslında Patrikhanenin yurt dışına çıkartılmasını istiyordu. Bunu İsmet İnönü’nün şu sözü özetlemektedir. “Patrik efendinin artık İstanbul’da işi yoktur. Bu bir şahsi mesele değildir. Bir müessese meselesidir.” Fakat bu görüş kabul edilmedi. Patrikhanenin İstanbul’da kalmasına karar verildi. Kadir Mısıroğlu Patrikhane’nin kalmasını İngiliz heyeti başkanının bir doğum günü hediyesi olarak kendisine bağışlanmasını istemesine bağlar. Fakat mesele o kadar basit değildir. Patrikhane konusunun çok baş ağrıtacağını gören İnönü bu konudaki iddiasından vaz geçmiştir. Lozan Antlaşmasında Patrikhane ile ilgili doğrudan bir madde bulunmamaktadır. Bu konudaki taviz sözlü olarak verilmiş, Patrikhanenin İstanbul’da kalmasına karar verilmiştir.
Kıbrıs: Türkiye, 1914 yılında İngiltere’nin Kıbrıs’ı ilhak etmesini tanıdı. Kıbrıs Türkleri İngiltere vatandaşlığını elde ederek Türk vatandaşlığını kaybetmişlerdir.
Adalar: Türkiye ege adalarındaki haklarından İtalya lehine vaz geçmiştir. Yunanistan’a verilen adalarda hiçbir askeri üs ve araç bulunmayacak.
Mezarlıklar: Lozan antlaşması toplam 143 maddeden oluşmaktadır. Bu maddeden 20 tanesi mezarlıklarla ilgilidir. Yani İtilaf devletleri ölülerine gösterdikleri önemin yarısını bize ve haklarımıza göstermemişlerdir. Azınlıklar ve Hristiyanların haklarını da saydığımızda bu maddeler elliyi aşmaktadır. Yani yeni Türk devletinin kurulmasını sağlayan antlaşmanın özü, Hıristiyanlar, azınlıklar, mezarlıklar ve onların dini haklarıdır.
Azınlıklar Sorunu: Lozan’da Türkiye’nin azınlık tanımı dinidir. Yani gayri Müslimler azınlık sayılmış, Türk olmayan Müslümanlar (Kürt-Çerkez vb.) azınlık sayılmamıştır. Çünkü onlar Müslümandır. Yani Osmanlı’dan beri gelen alışkanlık devam etmiştir. Hatta Balkanlardaki Türk sorunu da bu çerçevede görülmüştür. Bütün Müslümanlar Türk sayılmıştır. Bu bakışa göre nüfus mübadelesinde birçok Arnavut, Türk diye gönderilecektir. Onlara her türlü dini özgürlük ve hoşgörü gösterilecektir. Buna karşılık Anadolu’daki birçok Ortodoks Hıristiyan’ı olan Türkler de Milli Mücadeleyi desteklemelerine rağmen Rum diye Yunanistan’a verilmiş ve bu Türkler de orda Rumlaştırılmıştır. Özellikle Karaman Hristiyan Türkleri bunlardandır.
Kürt sorunu da aynı mantık içerisinde düşünülmüştür. Kürtler, Müslüman olduklarından azınlık kabul edilmemiş, devleti kuran asli unsurlardan sayılmıştır. O dönemin Kürt aydınların çoğu da Mustafa Kemal ve ekibini desteklemekteydiler.
Azınlıklar için ayrı bir hukuk (Osmanlı Sistemi) oluşturulması teklif edilmiştir. Çünkü Türkiye Müslümandır. Fakat Dr. Rıza Nur, kurulacak devletin laik olacağını ve ayrı bir hukuka gerek olmadığını belirtmiştir. Türkçeden başka dil konuşan Türk vatandaşları mahkemelerde kendi dillerini kullanabilecekler. Azınlıklar, kendi dilleriyle eğitim ve sosyal çalışma yapabilecek. Azınlıkların aile ve kişisel hukuku gelenek ve göreneklerine göre düzenlenecektir.
10. Diğerleri: Osmanlı Devleti tarafından İngiltere’den peşin para ile alınan ve kendisine verilmeyen gemilerin paralarından vaz geçilecek. Osmanlı devletinin diğer devletlerdeki her türlü mal ve arazilerin bedeli istenmeyecek. Türkiye’nin Almanya, Avusturya, Macaristan ve Bulgaristan’dan alacağı ile bu devletlerin Türkiye’den alacakları itilaf devletlerine devir edilmiştir.
Sonuç Olarak:
Lozan’la yeni Türk devletinin kurulduğu ve Osmanlı devletinin yıkıldığı kabul edildi. Lozan’da en çok tartışılan konuların başında Musul konusu gelir. Bu konuda daha sonra İngiltere lehinde çözülmüştür. Lozan’da Halifeliğin kaldırılması konusunda Yahudi Hahambaşının büyük gayretleri oldu. Bu olay üzerine daha sonra halifelik kaldırıldı. Bu da yeni devletin bağımsızlığını tanıtmak için ödediği bir bedel olmuştur. Lozan, hakkında aslında çok fazla şey bilmediğimiz bir antlaşma olma özelliğini korumaktadır. Bizlere bazı bedeller karşılığında bağımsızlık verildi. Bu bedelin başında Halifeliği kaldırma, yani Müslümanları lidersiz bırakma, alfabe ve İslam dini karşıtı bir politikaydı. Bunun için bize fazla baskı yapmalarına gerek yoktu çünkü Cumhuriyeti kuran kadronun zaten böyle bir gündemi yoktu. Şunu unutmamak lazımdır ki eğer ülkemizi İngilizler işgal etmiş olsaydı bundan daha fazla İslam karşıtlığı yapamazdı. Yani o Kemalistlerin söylemekten haz duyduğu “eğer Atatürk olmasaydı bugün namaz bile kılmazdınız” görüşünün yanlış olduğu ortadadır. Çünkü ezanı yasaklayan ve camileri ahıra dönüştüren kadro bu kadro olmuştur. Görünüşte bağımsız olduk ama aslında başka türlü köleliğe razı olduk. Bu gerçek pazarlıklar bir gün elbet ortaya çıkacaktır.
..