YÜZDE ON BARAJINI AŞARIM DERKEN YENİDEN DÜŞÜNMENİN GEREKLİLİĞİ
Feyzi Çelik
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
08.01.2015
ÇÖZÜMÜN UÇURUMUNDAKİ SÜREÇ VE KÜRDİSTAN
08.01.2015
Sadece yüzde10'luk seçim barajının oluşu, Türkiye'de demokratik hukuk devletinin olmadığının en önemli göstergesidir. 12 Eylül'ün Türkiye toplumuna dayattığı Anayasa'daki köklü değişiklikler, AB Uyum yasaları bile barajın kalkmasında etkili olmadı. Barajın varlığı, Kürt siyasetinin önünü kesme şeklinde olsa da Kürt siyasetinin dışında kalan geniş toplumsal/siyasal kesimlerin de önünü kapatmaktadır. Son iki seçimde görüldüğü gibi Kürt siyaseti "bağımsız adaylar" gösterek barajı kısmen olsa da delerken, bunun dışında kalanlar ya barajı aşamamakta ya da başka partilere oyunu vermek zorunda kalmaktadır.
Bu nedenle yüzde 10 barajı Türkiye'nin demokratikleşme sorunudur. Konunun bireysel başvuru şeklinde olsa da AYM'nin gündemine gelmesi dahi AKP hükümetini telaşlandırmaya yetmiştir. AKP, devlet zor ve imkanlarını kullanarak AYM'nin olası yüzde 10 barajının iptalinin önünü kesmiştir. HSYK Seçimleri öncesi taktiğini bu kez AYM'ne karşı kullanmıştır. AYM Başkanı bu konudaki feryatlarını dile getirmiştir. Sonuçta, AYM Önce "kabuledilebilirlik/esastan" inceleme aşamasına gelmesine rağmen çok önceden verebileceği bir kararı son anda vermesi, AYM üzerinde İdare ve Yürütmenin baskı kurduğunun en önemli belirtisidir. Yargının bu şekilde baskı altına alınışı olmayan demokrasiyi adeta katletmiştir. Barajda direten, AYM'yi ve diğer yargısal mercileri kendi yedeğine koyan siyasi bir güçten demokratik adım ve sorunlara çözüm beklemek mümkün değildir. Durum böyle iken, yüzde 10 barajı varken, HDP'nin parti olarak seçime katılma kararını verdiğini açıklamış olması, HDP yüzde 10 Barajını aşar mı/aşmaz mı? Tartışmasını gündeme getirdi. HDP Eş Genel Başkanı "barajları tarumar edeceğiz" diyerek HDP olarak seçime gireceklerinde ısrarlı olduklarını dile getirmekten çekinmiyorlar. Bu kararlı tutuma rağmen yüzde onluk barajın aşılması konusunda büyük bir belirsizlik vardır. Bu belirsizliklerin aşılması, HDP'nin başta Aleviler olmak üzere, sosyalist/sol, demokrat/liberal, dezavantajlı gruplarla sağlam ilişki ve ittifak geliştirmesine bağlıdır. CB Seçimlerinin kendisine özgü koşulları buna uygun bir ortam oluşturmasına rağmen bunun değerlendirildiği söylenmese de toplumun değişik kesimlerinin kendiliğinden buna destek verdiği görüldü. Bu realiteye rağmen bunu daha ileriye taşımak bakımından hiçbir şey yapılmayışı karşısında yüzde onluk barajlı seçime HDP olarak katılmak büyük bir risk.
Her şeyden önce Türkiye'de "çözüm süreci" kapsamında HDP'ye yönelik oluşturulmuş bulunan "HDP/AKP" birlikteliği algısı ciddi bir şekilde işlenmeye devam ediyor. HDP'nin bu konudaki itirazlarına da "kulaklar tıkanmış" durumdadır. HDP'nin potansiyel ittifak kurabileceği Birleşik Haziran Hareketi(BHH) de bunlara dahildir. Çünkü, BHH kendisini HDP'den çok CHP'ye yakın görmektedirler. BHH içinde yer alan ÖDP bile HDP'yle ittifakı CHP'yle ittifak şartına bağlamaktadır. Oysa, CHP ile ittifak yapılması halinde, HDP'nin BHH veya başka bir bileşenle hareket etmesine gerek yoktur. HDP isterse, CHP'yle, CHP isterse HDP'yle kendi başlarına seçim ittifakı yapabilirler. HDP ve KSH'nin özellikle ÖDP üzerinden ittifak çağrısında bulunması CHP dışında oluşabilecek ittifakla ilgilidir. ÖDP, bundan kaçınmak için CHP'yi ön plana alarak, HDP'ye CHP'nin de içinde bulunduğu BHH/CHP ittifakına katılmaya çağırmaktadır. ÖDP'nin bu çağrısı biçimsel olmaktan öte bir anlama sahip değildir. Çünkü CHP/ HDP ittifakının olmayacağını bilmektedir. CHP, tıpkı 1970'li yıllarda güçlü solu kendi içine çekip, içini boşaltıysa BHH adı altında kendisine çekmeyi amaçlamaktadır. BHH de bunu görecek durumda değildir. Kaldı ki, onların HDP ile birlikte hareket etme niyetleri olmuş olsaydı bu amaçla kurulan HDK'ye olumlu bakarak katılım verebilirledi. Onlar belki de KSH'nin de etkisiyle de olsa HDK'ye soğuk baktılar. Onların HDK'ye soğuk bakışı, HDP'yi bir seçim partisi olmak işlevinden uzaklaştırarak BDP'lileşmesine neden oldular.
Bu nedenle yüzde 10 barajı Türkiye'nin demokratikleşme sorunudur. Konunun bireysel başvuru şeklinde olsa da AYM'nin gündemine gelmesi dahi AKP hükümetini telaşlandırmaya yetmiştir. AKP, devlet zor ve imkanlarını kullanarak AYM'nin olası yüzde 10 barajının iptalinin önünü kesmiştir. HSYK Seçimleri öncesi taktiğini bu kez AYM'ne karşı kullanmıştır. AYM Başkanı bu konudaki feryatlarını dile getirmiştir. Sonuçta, AYM Önce "kabuledilebilirlik/esastan" inceleme aşamasına gelmesine rağmen çok önceden verebileceği bir kararı son anda vermesi, AYM üzerinde İdare ve Yürütmenin baskı kurduğunun en önemli belirtisidir. Yargının bu şekilde baskı altına alınışı olmayan demokrasiyi adeta katletmiştir. Barajda direten, AYM'yi ve diğer yargısal mercileri kendi yedeğine koyan siyasi bir güçten demokratik adım ve sorunlara çözüm beklemek mümkün değildir. Durum böyle iken, yüzde 10 barajı varken, HDP'nin parti olarak seçime katılma kararını verdiğini açıklamış olması, HDP yüzde 10 Barajını aşar mı/aşmaz mı? Tartışmasını gündeme getirdi. HDP Eş Genel Başkanı "barajları tarumar edeceğiz" diyerek HDP olarak seçime gireceklerinde ısrarlı olduklarını dile getirmekten çekinmiyorlar. Bu kararlı tutuma rağmen yüzde onluk barajın aşılması konusunda büyük bir belirsizlik vardır. Bu belirsizliklerin aşılması, HDP'nin başta Aleviler olmak üzere, sosyalist/sol, demokrat/liberal, dezavantajlı gruplarla sağlam ilişki ve ittifak geliştirmesine bağlıdır. CB Seçimlerinin kendisine özgü koşulları buna uygun bir ortam oluşturmasına rağmen bunun değerlendirildiği söylenmese de toplumun değişik kesimlerinin kendiliğinden buna destek verdiği görüldü. Bu realiteye rağmen bunu daha ileriye taşımak bakımından hiçbir şey yapılmayışı karşısında yüzde onluk barajlı seçime HDP olarak katılmak büyük bir risk.
Her şeyden önce Türkiye'de "çözüm süreci" kapsamında HDP'ye yönelik oluşturulmuş bulunan "HDP/AKP" birlikteliği algısı ciddi bir şekilde işlenmeye devam ediyor. HDP'nin bu konudaki itirazlarına da "kulaklar tıkanmış" durumdadır. HDP'nin potansiyel ittifak kurabileceği Birleşik Haziran Hareketi(BHH) de bunlara dahildir. Çünkü, BHH kendisini HDP'den çok CHP'ye yakın görmektedirler. BHH içinde yer alan ÖDP bile HDP'yle ittifakı CHP'yle ittifak şartına bağlamaktadır. Oysa, CHP ile ittifak yapılması halinde, HDP'nin BHH veya başka bir bileşenle hareket etmesine gerek yoktur. HDP isterse, CHP'yle, CHP isterse HDP'yle kendi başlarına seçim ittifakı yapabilirler. HDP ve KSH'nin özellikle ÖDP üzerinden ittifak çağrısında bulunması CHP dışında oluşabilecek ittifakla ilgilidir. ÖDP, bundan kaçınmak için CHP'yi ön plana alarak, HDP'ye CHP'nin de içinde bulunduğu BHH/CHP ittifakına katılmaya çağırmaktadır. ÖDP'nin bu çağrısı biçimsel olmaktan öte bir anlama sahip değildir. Çünkü CHP/ HDP ittifakının olmayacağını bilmektedir. CHP, tıpkı 1970'li yıllarda güçlü solu kendi içine çekip, içini boşaltıysa BHH adı altında kendisine çekmeyi amaçlamaktadır. BHH de bunu görecek durumda değildir. Kaldı ki, onların HDP ile birlikte hareket etme niyetleri olmuş olsaydı bu amaçla kurulan HDK'ye olumlu bakarak katılım verebilirledi. Onlar belki de KSH'nin de etkisiyle de olsa HDK'ye soğuk baktılar. Onların HDK'ye soğuk bakışı, HDP'yi bir seçim partisi olmak işlevinden uzaklaştırarak BDP'lileşmesine neden oldular.
BHH ile CHP'nin ortak ve temel hassasiyetleri birbirine yakındır. Her ikisi "Laikliği" nerdeyse "demokratikleşmenin" önüne koymaktadırlar. Özellikle, Alevi toplumunun "zorunlu din dersi" eylemlerini kendilerine mal ederek, Alevilerin olası HDP'yi desteklemelerinin yolunu da kapatmış oluyorlar. Gerçi bu konuda HDP'nin de kayda değer bir adımı olmadı. Aysel Tuğluk'un zaman zaman dile getirdiği "seküler kesimlerle" ilişki kurulması yönündeki açıklamaları da bir yankı bulmadı. Alevi toplumunda da "çözüm süreci" nedeniyle oluşan AKP/HDP algılanmasında bir değişiklik de olmadı. Öyle görülüyor ki, Alevilerin taleplerini kendi talepleri içine alan BHH'deki bileşenlerin CHP listelerinden aday gösterilme olasılığı, HDP'yle birliktelik olasılığından daha yüksektir. Bu durumda, HDP'nin oyunu artırması, AKP'den alacağı Kürt oylarına bağlıdır. CB Seçimlerinin iki turlu olduğu gerçeği dikkate alınarak birinci oylamada AKP'ye oy vermiş Kürtlerin Demirtaş'a oy verme eğiliminin devam edip etmeyeceği belirsizdir. Görünen odur ki, AKP'den HDP'ye büyük bir kayma olma ihtimali yoktur. Muhafazakar/sağ bir aday olan E. İhsanoğlu'nun adaylığı nedeniyle CHP'den Demirtaş'a kayan oylar yeniden CHP'ye dönecektir. Bu durumda HDP'nin CB seçimlerinde aldığı oyu almama ihtimali çok yüksektir. Yine CB seçimlerinde HDP'nin en güçlü adayını göstermesi, tek aday olması nedeniyle onun etrafında kenetlenmesinin oyların artışı üzerindeki etkisi de göz önünde bulundurulmalıdır. HDP içindeki sosyal ve siyasal dengeler nedeniyle aday gösterilecekler/gösterilmeyecekler arasındaki yarış ve çekişme aday gösterilmeyenlerin küsmesine de neden olabileceğinin olası oy kaybı üzerinde az da olsa bir etkisi olacağı kuşkusuzdur. Bu nedenle de barajı aşmak zordur.
Gerek HDP olarak gerekse Bağımsız adaylar şeklinde seçimlere girilmesi halinde aday profilinin Kürt toplumunda bilinirliği ve tanınırlığı olanlar üzerinde olmasına dikkat edilmelidir. Popülerliğine güvenilerek "Kadir İnanır" gibi isimlerin adaylıklarından kaçınılmalıdır. Çünkü bu gibi güçlü/popüler kişileri HDP siyasetine dahil etmek kolay değildir. Kaldı ki, bu gibi kişilerin oy artışı sağlamayacağı açıktır.
2007 ve 2011'de KSH'nin Mecliste temsil edilmeye başlamış olması, KSH'ne büyük bir mücadele alanı açmakla kalmamış KSH'ni devlet karşısında gerçek bir anlamda taraf durumuna getirmiştir. Tüm bu imkanlar, barajları işlevsiz duruma getiren "bağımsız adaylarla" seçime girmek sayesinde olmuştur. DTP'nin kapatıldığı, binlerce siyasetçinin hapse atıldığı dönemde dahi, parlamento dışında kalmayı seçmemiş KSH'nin meclis dışında kalmasının Kürt toplumuna büyük kayp ettireceği, bunun telafisinin imkansız olacağı bilinmelidir. Bunu en iyi hisseden de Öcalan'dır. Öcalan'ın ağırlığını koyup, meclis dışında kalma riskine girmeyeceğine inanıyorum. Aksi durumda HDP'nin hakkı olan milletvekillerinin AKP'ye "bonus" etkisi yapacağı kuşkusuzdur. Bunun tarihsel sorumluluğu çok ağır olabilir. Mecliste temsiliyeti olmayan Kürt siyaseti bilinmezliklerle dolu yeni bir "şiddet sarmalı" ile karşı karşıya kalabilir. Bu da hiç kimse için iyi olmayacaktır.
HDP'nin ne şekilde seçime gireceğini AKP de CHP de merakla izlemektedir. Parti olarak girilmesi halinde HDP'nin hakkı olan milletvekillerinin yerini alabilecek Hüda-Par veya Hak-Par'a yakın adaylarına kendi listesinde yer vererek onların seçilmesini sağlayabilir. (Hatta, AKP'nin yaptığına benzer bir durum CHP'nin Kürt bölgesinde AKP'nin yapacağına benzer adaylar gösterebilir.) Böylece, HDP'nin olmadığı mecliste onlar üzerinden HDP/DBP'ye alternatif bir grubu oluşturmak isteyebilir. Bir yandan BHH' in CHP üzerinden; Hüda-Par/Hak-Par, AKP üzerinden mecliste temsil olanağına kavuşurken, KSH meclis dışında kalabilir. Bunun KSH'nin bölünmesine yol açabileceğini de göz önünde bulundurmak gerekiyor. Eskiden olduğu gibi bağımsız adaylarla girilmesi halinde, AKP ve CHP'nin kendi tabanındakiler dışında arayışlara gireceklerini sanmıyorum.
***