YAVUZ DONAT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
YAVUZ DONAT etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

5 Mart 2015 Perşembe

DERİN DEVLET NEDİR..? 1


DERİN  DEVLET NEDİR..? 1




Derin Devlet

Derin devlet dizisi sona erdi. 6 gün Süleyman Demirel'i yazdık. 4 gün de Kenan Evren'i. En çok gelen sorulardan biri derin devlet dizisinin zamanlaması ile ilgiliydi. Neden şimdi?...

Tarihi Mektup


12 Eylül 1980 askeri müdahalesinin ilk yazılı belgesi SABAH'ta. Demirel, 12 Eylül sabahı Genelkurmay Başkanı Org. Kenan Evren imzalı "Feshedildiniz, Hamzakoy'a gidiyorsunuz" mektubunu ilk kez Yavuz Donat'a açıkladı

Yönetime el koyduk hükümet feshedildiEvren "Sayın Süleyman Demirel" diye başladığı mektubu "TSK yönetime el koymuştur. Hükümetiniz feshedilmiş, parlamento üyeliğiniz düşmüştür. Talimatı getiren subayın ikazlarına uyunuz" diye sürdürüyor.

Su testisi su yolunda kırılır, haydi gidelimDemirel'in o gün "Saat 05.30. Nahit Menteşe mektupla geldi. Saat 06.45. Evden ayrıldık. Su testisi su yolunda kırılır. Allah'ın takdiri ne ise o olur. Gidelim" notu düştüğü günlüğün sayfası da SABAH'ta...

Bir saat sonra Hamzakoy'aEvren'in mektubunda "Hamzakoy-Gelibolu'ya götürüleceksiniz. Bir saat içinde hazır olunuz" diye yazıyor. Demirel ve Ecevit'i eşleriyle birlikte gösteren bu fotoğraf mektuptan iki saat sonra Hamzakoy yolunda çekildi.

***















Derin devlet yaşayan bir olay (4 Nisan 2005 Pazartesi)
Kenan Evren'le yaptığımız konuşmanın"ilk bölümünün" yayınlandığı gün...
Demirel, Evren'in sözlerini dikkatle okudu.
- Sayın Demirel... Derin devlet konusu okuyucularımızdan büyük ilgi gördü.
- Elbette... Türkiye'nin büyük bir olayı... Yaşayan bir olay.
- Efendim sizi kimler aradı?
- Kimler aramıyor ki?.. Devletin işlemesi lazım... Geçmişte yaşananbirtakım arızalar, Türkiye'nin gelecekte daha iyi olması bakımındanönemli... Herkes önemsemeli.
Süleyman Demirel:
- Birkaç gündür tepkileri değerlendiriyorum... Olumlu... Kötüleyenyok... Aranan istikrardır... Hikaye anlatılmadı... Geçmişten dersçıkarılarak, geleceğe ümitle bakılması için tecrübeler aktarıldı.
- Efendim, deniliyor ki, Demirel neden derin devlet işinin daha da derinine inmedi? 



















Ben sorulara yanıt verdim...Şimdilikbu kadar verdim... Belki bir başkazaman...... Bir başka bahara

Derin devlet dizisi sona erdi.
6 gün Süleyman Demirel'i yazdık.
4 gün de Kenan Evren'i.
En çok gelen sorulardan biri:
- Derin devlet dizisinin zamanlaması... Neden şimdi?
Cevap, İbrahim Tatlıses'ten esinlenmeli:
- Oxford vardı da okumadık mı?
Daha önce derin devleti anlatan oldu da, yazmadık mı?

Demirel "dört duvar arasındaydı."
Dışarı çıkmak istiyordu, doktorlar bırakmıyordu.
Ziyaretçi kabul etmek istiyordu, doktorlar engel oluyordu.
Açıkçası "doluydu."
Böyle bir dönemde sohbet derin devletten açılınca...
Biraz "kurcaladık."
"Zemberek" boşaldı.

En çok sorulan sorulardan bir başkası: 















   Konuşulanların tamamı yazıldı mı?.. Yazılmayanbölümler ne kadar? 
Yanıt:
Dinlediklerimizin hepsini yazmadık.
Bir kısmı "ambargolu."
Beyanın sahibi "of the record" dedi... Yazılmamak üzere... Teypte olsa bile, kağıda dökmedik.

"Değişik çevrelerden" arayanlar oldu.
Ellerinde "belge, bilgi" olanlar.
"Konuşmak" isteyenler.
İçlerinde "devletin önemli yerlerinde görev yapmış olanlar" da var.
Hepsi de derin devletle ilgili "bir şeyler" anlatacaklar.
Hangi birini yazalım?
Soli Özel aradı:
- Okuyucu kimliğimle telefon ediyorum... Derin devletin yazılmasıgerekiyordu... Teşekkür ederim.
Ahmet Taşgetiren, yazdıklarımızla yakından ilgilenenlerdendi.
Şöyle dedi:
- Devam edecek misiniz?.. Etmelisiniz... Demirel biraz daha derineinecek mi?.. İnmeli.

Kimbilir...
Belki bir başka bahara.

Baba'nın dağarcığı (5 Nisan 2005 Salı)














Kenan Evren'in anlattıklarının ikinci bölümünün yayınlandığı gün. Demirel, Evren'i okudu.

- Sayın Demirel... Bazı kişiler, içlerinde siyasetçi de var, üniversite hocası da, gazeteci de... Diyorlar ki... Sayın Demirel'in dağarcığında daha çok şey olmalı.
- Doğru... Var.
- Yine diyorlar ki... Baba, derin devlet olayının tümünü anlatmalı.
- Anlatırız, anlatmasına da... Neyse.
- Neden neyse?
- Başka türlü anlatırız.
- Ne zaman?
- Şart mı?
- Talep var.
- Hele tamamen iyileşip, çalışmaya başlayalım.

Süleyman Demirel:
- Sözlerimiz güncelin üzerinde... Kişilerle ilgisi yok... Polemik amacınıgütmüyor... Kimseyi hedef almıyor... Aranan, devlette istikrardır...Devletin işlemesidir... Devlet sokakta bulunmadı ki.

Derin Demirel (6 Nisan 2005 Çarşamba)


Kenan Evren'le sohbetin üçüncü bölümüyayınlandı. Demirel sabah ilk olarak onu okudu.
Süleyman Demirel: 


















  Bütün bunlar... Yani anlattıklarımız,Türkiye'de derin devletinmevcudiyetini ispatlamak içinanlatılmadı... Devletin, başkaülkelerde olduğu gibi işlemesi içinanlatıldı. 

Efendim bir de "derin Demirel" var... Bildiklerinizi tam anlatmıyorsunuz.
- Olur, anlatırım anlatmasına da... Derin devlet neden devreyegiriyor?.. Veya soruyu şöyle soralım: Devlet bir gün niçin derin devletoluyor?
- Niçin?
- İşte Türkiye bunu düşünsün... Benim istediğim, devlete güvenin enüst seviyede tutulması... Sistemin darbesiz, müdahalesiz işlemesi.
Demirel:
- İşleyen devlet için, işleyen demokrasi şart... Aslolan bu... Saygınparlamento, saygın siyaset, saygın siyasetçi... İşleyen demokrasi içinhalkın demokrasiye sahip çıkması ve çıkarılması lazım... 

Ben diyorumki, halkın devlet üzerindeki hakimiyetiartsın. 















- Sayın Demirel... Çok kişi diyor ki Demirel bir kapalı kutu... Devletin kara kutusu... Daha açık konuşsun, her şeyi söylesin.
- Çok mu istiyorlar.
- Evet.
- Öyleyse... Dur bakalım...

Devrim Demirel


Kenan Evren bize demişti ki:
- İstanbul'a gittim... Harp Akademileri Komutanı Org. Bedrettin Demirel'e sordum... Ne yapalım?.. Bana dedi ki: Müdahale... Başka çare yok.
Dün merhum Org. Bedrettin Demirel'in oğlu Devrim Demirel telefon etti:
- Evren Paşa, babamın okul arkadaşı... Harbiye'den de sıra arkadaşı... Babamın anılarına göre, Kenan Paşa bu konuyu ilk önce babama açmış... Babamın yanıtı da şöyle olmuş:
- Komutanım... Ordunun alt kademesi rahatsız... Alt kademeden serzenişler geliyor.
Devrim Demirel " bu ayrıntıyı yazarsanız ailece memnun olacağız" dedi.
Yazıyoruz. 












Erkan Mumcu

Sayın Demirel... Bir Ispartalı daha Genel Başkan oldu... Sayın Erkan Mumcu.
- Gönülden başarılar dilerim.
- Ne yapar?.. Şansı nedir?
- Siyasette laf başta değil, sonda söylenir... Siyaset karmaşıktır, şartları değişiktir... Zaman gösterir... Shakespeare diyor ki: Siz işin sonuna bakın.

Demirel'in ajandası

İsmet İnönü "günlük" tutardı. Günün önemli olaylarını "ajandasına" not ederdi. İnönü'nün alışkanlığını Demirel sürdürüyor.
Günün önemli konularını "Süleyman Demirel başlıklı ajandasına" not ediyor. İşte Demirel'in 12 Eylül 1980 sabahı el yazılı notları. "Su testisi suyolunda kırılır" sözü de ihtilal sabahı notlarının arasında.

Derin mektup














12 Eylül döneminde askeri yönetim tarafından, siyasi liderlere yazılanmektuplar hep "Bay" diye başlardı.
"Bay Süleyman Demirel" gibi.
"Bay Bülent Ecevit" gibi.
Bunun tek istisnası var.
12 Eylül günü sabaha karşı Kenan Evren'in yazdığı mektup.
"Sayın Süleyman Demirel" diye başlayan ve "bir saatiçinde hazırlanıp evi terk etmesi" istenen mektup.
Bu mektubu, derin devlet dizisi bağlamında Demirel'in "özelarşivinden" gün ışığına çıkarıyoruz.

Yeni adres Hamzakoy

Demirel'e mektup yazan Evren, "Yeni adresiniz Hamzakoy, isterseniz eşinizi de götürebilirsiniz" diyordu. Demirel ve eşi Nazmiye Hanım ile Bülent Ecevit ve eşi Rahşan Hanım, o gün aynı uçakla yeni adreslerine götürüldüler.

Demirel: Evren'in değerlendirmeleri dürüst













Sayın Demirel... Sayın Kenan Evren'in değerlendirmelerini okudunuz... Ne diyorsunuz?
Sayın Evren'in değerlendirmeleri gayet dürüst... Gerçekleri olduğugibi aksettirmiş... Sizin yazı dizinizdegeçmişteki olayların şu veya buşekilde cereyan ettiği meselesinegirilmedi... Başka bir şey yapıldı.
- Yapılan nedir?
- Sayın Evren'in ve benimkonuşmalarım, bir büyük olayın, bazısayfalarıdır... Olayın tümü içinsöylenecek çok şey var... SABAH'tayayınlananlar, büyük olaya dair birfragmandır.

Demirel:
- Türkiye'de ilk defa iki Cumhurbaşkanı, fevkalade karışık bir devriniçine dair düşüncelerini, gerçekçi ve hislerden uzak biçimdesöylediler... Türkiye için aydınlatma ve aydınlanma yönünden büyükolaydır.

Tayyip bey... Ve Çankaya...

Sayın Demirel... Siyaset mühendisisiniz... Cumhurbaşkanlığı seçimi için ne diyorsunuz?
- Cumhuriyet döneminde 59 hükümet, 10 Cumhurbaşkanı var... Veher Cumhurbaşkanı'nın gelişi, gidişi birbirinden farklı.














- Bu defa ne olacak? 
Türkiye'nin aradığı devlet istikrarı...Ve bütün kuralların işlemesi...Kurallar hür ve serbest bir ortamdaişlerse, telaşa gerek yok.

Demirel:
- Seçimle gelinecek yerlere insanlargelir ve giderler... Ne gelişleri problemolur, ne gidişleri... Ama kurallarişlemez veya işlemeyeceğine dair birizlenim doğarsa, problem çıkar.

- Genel Başkan olarak böyle bir Meclis aritmetiğini arkasına alan Tayyip bey, Cumhurbaşkanlığı seçiminde ne yapar?
- Cumhurbaşkanlığı gibi önemli bir makama insanların hevesetmemesi mümkün değil... Hele Cumhurbaşkanı seçtirecek siyasigücü elinde tutanlar, bunu, birine hediye ediyormuş gibi biristikamete sapmazlar... Kendileri için kullanırlar... Bu dayadırganacak bir şey değildir.















Demirel: 

Bugünkü Meclis çoğunluğunun seçeceği kimsenin,kamuoyu tarafından yadırganıp, yadırganmamasıayrı konu.
- Yani?
- Anayasa diyor ki, son turda Meclis'teki oylarınyarıdan bir fazlasını alan Cumhurbaşkanı olur... Bukesin... Yalnız, 2002 seçimlerinin getirdiği bir zaafvar.
- Nedir?
- Yüzde 35 oy ile Meclis'te yüzde 66 sandalye.

Demirel:
- Cumhurbaşkanı'nın daha yüksek bir temsili taşıması doğru olur...Yani şu söylenir: Yüzde 35 oyla geldi... Ama bunda hukuki yanlışlıkyok... Zaten hukuki doğrular yetse, siyasi krizlere hiç gidilmezdi.

- Sayın Demirel... Çare?.. Ve sonuç?
- Şu anda hiçbir çaresi yok... Çıkması, hukuken yanlış değil... Çıkar...Ama 2002 şartlarından dolayı zaman zaman tartışmalara sebep olur,o kadar. 


Demirel derin devleti anlatıyor

Yavuz Donat'ın Süleyman Demirel'le görüşmesi "45 dakika ile" sınırlıydı. Sınırı koyan doktorlardı.

Sayın Demirel... Derin devlet nedir?.. Derin devlet var mı? 
- Türkiye Cumhuriyeti devletinin kanunları var... Kurumları var... Kuralları var.
Derin devlet? 
- Kanunlar içerisinde kurulmuş organlar var... İstihbarat örgütleri var... Güvenlik birimleri var... Buralarda keyfilik, insan haklarına aykırı bir şey yok... Olmamalı da.
Efendim, derin devlet? 
- Çok itina ile söylüyorum, devlet yönetiminde zaaf belirirse...
Zaaf nasıl belirir? 
- Şöyle... Devletin kanunları vardır, uygulanamamaktadır... Valisi, kaymakamı vardır... Hakimi, savcısı vardır... Askeri, polisi vardır... Ama kanunlar uygulanamadığı için huzur yoktur.
Böyle durumda derin devlet mi devreye girer? 
- O zaman bu huzuru biz tesis edelim niyeti ile devletin içinden ve dışından talepler gelir... Bu bir devlet boşluğudur... Devlet, boşluğu kabul etmez... Türkiye maalesef bunu yaşamıştır.
Derin devlet olayı bu mudur? 
- Bu yaşandı... 1977-1978'lerde... 1979'da biz idareyi devraldığımız zaman tam bir devlet boşluğu vardı.
Devlet boşluğu olunca da devreye derin devlet giriyor... Öyle mi? 
- Derin devletin içinde kimler var?.. Olaya şöyle bakacaksınız... Derin devletin içindekiler yani normal zamanlarda belirli yetkileri kullanma durumunda olanlar, bir de bakarsınız, kurtarıcı haline gelmek isterler... Öyle hissederler kendilerini... Oysa kimse onlara görev vermemiştir.

Ülkeyi kim yönetecek?
Sayın Demirel. Hükümete oldukça uzun süreli avans tanınmıştı. Şu anda durum nedir? Ve sayın Recep Tayyip Erdoğan, bugün itibariyle, siyaset yolculuğunun hangi istasyonundadır? 


Türkiye, yönetilmesi zor bir ülke... Tek parti döneminde de zordu, çok partili dönemde de zor... Etraf problemli... Tarih ve coğrafya yönetime istikamet veriyor... Yönetimi güçleştiriyor veya kolaylaştırıyor.
Efendim, bugün durum nedir? 
- Dünü irdelemeden, bu konudaki analiz tam yapılamaz... Tarihten aldığımız şartlar var... 624 yıllık Osmanlı deneyimi var... Bu yönetimin içinde önemli unsurlar var... Pozitif unsurlar var... Güç var... Kudret var.
Yani, Osmanlı'dan bahsediyoruz. 
- Evet... Kurumların en başında "hanedan" var... Ve ikinci kurum "ilmiye." Yani alimler... Daha çok din alimleri... Üçüncü kurum "kalemiye" yani bürokrasi... Dördüncü kurum "seyfiye" yani askerler.
Bu durumda Osmanlı yönetiminde söz kimdeydi? 
- İlk bakışta söz padişahın... Ama ülke yönetimine baktığınızda ilmiyenin de, kalemiyenin de, seyfiyenin de söz hakkı var... Bu kendiliğinden işleyen bir olay... Yani padişah fetva almadıkça birtakım şeyleri yapamıyor.
Sayın Demirel... Osmanlı çöktü... Genç Cumhuriyet kuruldu... Gelelim bugüne. 
- Dur, acele etme... Osmanlı çok uluslu, çok dilli, çok dinli bir ülke... Böyle bir ülkenin yönetimindeki zorlukların önemli bir kısmı bugün intikal etmiştir.
Nasıl? 
- Genç Cumhuriyet kuruldu tamam... Ama Osmanlı'nın içinden çıkan komşu ülkelerle Türkiye'nin sorunları oldu... Ve bu bir savunma olayını doğurdu... Bu noktada altı çizilecek bir husus var. 




Altı çizilecek konu nedir? 















- Türkiye Cumhuriyeti'ni var eden, büyük Atatürk'ün gösterdiği istikamette 
hareket eden ordu hareketidir... Milletin ordusudur... Kurtuluş Savaşı bittikten sonra da askerin, Türkiye Cumhuriyeti üzerinde özel bir iddiası olmuştur. 
Bunu açar mısınız? 
- Atatürk Cumhurbaşkanı'dır, devletin kurucusudur, askerdir... İnönü ikinci Cumhurbaşkanı'dır, devletin ikinci kurucusudur, askerdir... Atatürk'ün çevresindekilerin bir kısmı askerdir... Sivil olarak ilk defa Celal Bayar görünüyor... O da Kurtuluş Savaşı'nın içinden geliyor.
Siz buradan nereye geleceksiniz? 
- İşte bu şartlarda, demokratik yönetime geçiliyor... Artık milli irade var... Millet iradesinin üstünlüğü var... Hakimiyet milletindir... Çok partili sistem var.
Öyleyse geldik bugüne... Muhalefet var... İktidar var... Başında Tayyip bey var. 
- Şimdi dikkatinizi bir noktaya çekiyorum... İktidar, seçimle gelir. Ve der ki... Milletten yetki aldım, ülke yönetiminde her şey artık benim hakkımdır... Ben nasıl istersem, ülke öyle yönetilecek... Bu bir jakoben düşüncedir.

Sohbetin bu noktasında, Demirel'in "telefon bağlanmasın" demesine rağmen, telefon çaldı.
Baba "dikkatimi dağıtmayın" diye kızdı.
Sohbete "kısa bir mola" verildi.
Demirel dedi ki:
- İşin püf noktasına geldik... Söyleyeceklerimin her satırı çok önemli.

Sayın Demirel... Jakoben düşünceden bahsediyordunuz. 
- Jakoben idare...
Yani, siyasi iktidarın yetkiyi kimseyle paylaşmak istememesi. İktidar benim, her şeye ben karar veririm demesi.
Bu jakoben düşünce. 















- Evet... Millet iradesini ben temsil ediyorum, yönetimde son söz benim felsefesi ... Jakoben inanış. Bu inanış ülke yönetimini bir yerde zorlaştırdı... Zira çok partili yaşama girildikten sonra birkurullar devleti ile karşı karşıyasınız... Devletin yönetimi adeta paylaşılmıştır... Burada iki önemli tezat var. 

Devlet yönetimindeki iki tezat nedir? 
- Biri, iktidarın gayri kabili taksimidir... Büyük bir konu.
Yani iktidar gücü paylaşılamaz konusu. 
- Evet... Doğru... İktidar gücü taksim edilemez ama...
Ama? 
- Bu gücü kullanırken, devletin yönetimine iştirak olan diğer kurumların fikrini alma var, danışma var, istişare var. Devlet yönetimine iştirak olan diğer kurumların fikrini almak, iktidarı taksim etme anlamına gelebilir mi? Gelebilir.
Öyleyse... Yorumunuz? 
- Burada her şey neyi, nasıl yapacağınıza bağlı.
Yani? 
- Bunu öyle yaparsınız ki, Anayasal kurumların düşüncesini alır, tartışır ve ona göre karar verirsiniz... Zira siyasi iktidarın kararlarını icra edecek olanlar da aslında yine bu kurumlardır.
Sayın Demirel... Yani "millet bana yetki verdi, istediğimi yaparım, yetkiyi kimseyle paylaşmam" felsefesi, jakoben yaklaşım. 
- Evet.
Geçmişte bu havaya girenler oldu mu?.. Adnan Menderes?.. Siz? 
- Evet, hep girdik... Adnan bey de jakobendi, ben de jakobendim.
Ve geldik bugüne... Bugün Türkiye'yi yöneten siyasi iktidar için ne diyorsunuz? 
- İyi niyetli oldukları kesin... Ama kendi siyasi iktidarlarını anlayış felsefeleri jakoben.
Tayyip bey? 
- Evet.

Süleyman Demirel'le görüşme süremiz "45 dakika ile" sınırlıydı.
Sınırı koyan "doktorlardı."
Saat 11.30'da konuşmaya başladık.
Saat 12.15'te "beyefendi" dedik:
- 45 dakika doldu... Bize müsaade.














Demirel, önce Dr. Aylin Cesur'a baktı.
Sonra saatine.
Ve bize döndü:
- Konuşmayı burada kesemeyiz... Bu konuyu yarım bırakamam.
O sırada konu "derin devlet" idi.
Demirel'e sorduk:
- Ne yapalım? Bir kez daha saatine baktı.
"Devam edeceğiz" dedi.
- Yarım saatin daha var.

Bir ara telefon çaldı.
Demirel açmadı ve "şu talimatı" verdi:
- Konuşmamın kesilmesini istemiyorum... Hiçbir telefon bağlanmasın.
"Konu" yine derin devletti.
Ve Demirel, ağzından çıkan her sözü ölçüp, biçip tartıyordu.
Dikkatinin dağılmasını istemiyordu.

35 yıldır Demirel ailesinin hizmetinde olan "emektar İsmail" bize çay getirdi.
Demirel'den, İsmail'e:
- Kapıyı kapat... Konuşmam bitene kadar hiç açılmayacak.
Baba o sırada "çıt çıkmasını... Sinek uçmasını" bile istemiyordu. Zira "asker ve siyaset" konusunu anlatıyordu.

"Bir şey daha" anlattı.
Yine "sözlerini hiç kestirmeden... Ve çok dikkatli bir üslupla."
Anlattığı, yıllar öncesine ait bir anıydı.
"Yazılmamak kaydıyla" dedi.
Demirel'le görüşmelerimizi teybe almazdık.
Bu defa resim çekmek, TV için film çekmek gibi işlerle de uğraştığımız için, Demirel'in önüne teyp koyduk.
Onun "yazılmayacak" dedikleri de teybe kaydedildi.
Bunu kendisine de söyledik.
Tepkisi şöyle oldu:
- Teyp, çözüldükten sonra, bu bölümü çekmecene koy... İleride yazarsın... Ama şu dönemde asla.
Konu yine "devletin derinliklerinde geçen bir olaydı."

Demirel 10 kiloyu nasıl verdi?














Demirel'i zayıflamış bulduk. "10 kilo verdim" dedi. Dr. Aylin Cesur:
- Beyefendi 12 yıldan sonra ilk kez 100 kilonun altına indiler.
"Nasıl" diye sorduk.
Demirel:
- Diyet yaparak.
Diyette neler yasak? 
Demirel güldü:
- Yasak yok. Yasaklara karşı yıllarca meydanları dolaşıp, mücadele vermedik mi? Yasaksız Türkiye diye bağırmadık mı?
Demirel'in diyetinde gerçekten "yasak" yok. Diyet bir "ekibin gözetiminde" yapılıyor. Ekibin başı Güven Hastanesi'nden Dr. Mustafa Cesur... Ve onun yanında bir diyetisyenler grubu.
Dr. Mustafa Cesur:
- Yasak yok. Beyefendi her şeyi yiyebilir, ama ölçülü. Tuz, yağ, şeker ve un ölçülü olacak. Protein de..
Demirel "her şeyi" yiyor. Ama günde toplam "1735 kaloriyi" aşmadan.
Demirel'in gıdasının "yüzde 55'i karbonhidrat." Yüzde 30'u "yağ." Yüzde 15'i de "protein."
Sayın Demirel... Günde kaç öğün yemek yiyorsunuz? 
- 3 ana, 3 ara öğün.
Açlık çekiyor musunuz? 
- Hayır.
Sayın Dr. Mustafa Cesur... Nasıl başardınız? 
- Bu sadece doktorun, diyetisyenin ve ahçının başarısı değil... Karşınızdaki insan da kilo vermeye istekli olacak.
Süleyman bey nasıl? 
- Uyumlu... Anlayışlı... Doktorları dinliyor.
Dr. Cesur'dan son sözler:
* İsteyen herkes kilo verebilir.
* Ama önce kilo vermeyi kafasında kararlaştıracak... Beyni hazır olacak.
* Konuya kilo vermek diye de bakmamak lazım. Bu bir dengeli beslenme olayı... Ve yaşam tarzı.

Eskiden Demirel, misafir geldiği zaman yerinden "ağır ağır" kalkardı.
Baktık şimdi "daha dinç... Daha hareketli."
"Hasta haliyle" bizi, kapıya kadar geçirdi.
- Beyefendi, maşallah, incelmişsiniz.
- Aslında herkes becerebilir... Doktorları dinlemek şart... Tabii, kendin de hazır olacaksın. 


http://arsiv.sabah.com.tr/ozel/derin911/dosya_900.html


..

24 Aralık 2014 Çarşamba

27 yıl sonra ortaya atılan şok iddia


29 yıl sonra ortaya atılan şok iddia



27 yıl sonra ortaya atılan şok iddia


29 yıl sonra ortaya atılan şok iddia
Özdağlar, Özal’ın eyalet planına karşı çıktığı için komploya uğramış!

ANAP’lı eski bakanlardan İsmail Özdağlar’a ait olduğu belirtilen açıklamalar eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut ve Tansu Çiller’e basın danışmanlığı yapan Mehmet Bican’ın “Terörle Sınanmak” adlı kitabında yer alıyor...



Kurmaylarıyla toplantı halindeydik

Kitaba göre Özdağlar olayı şöyle anlatıyor: O gün Özal’ın kurmaylarıyla toplantı halindeydik. Bakanlardan Hüsnü Doğan, Ahmet Kurtcebe Alptemoçin, Özal’ın Başdanışmanı Adnan Kahveci... Belki parti üst yönetiminden birkaç kişi daha... Konumuz Türkiye’nin eyaletlere dönüşmesiydi. Turgut Özal kafasındaki düşünceyi sadece aktarmıyor, kabul etmemiz için bastırıyordu. Ona göre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemiz bir eyalet hâlinde teşkilatlanacaktı. 


Özal, Türkiye’yi altıya bölüyordu

Karadeniz’de, Anadolu’nun içlerinde, Kuzey’de, Güney’de de beş eyalet daha olacaktı. Yani Türkiye’yi altıya bölüyordu Özal... Sanki onun yakasına yapışmış, hesap soruyormuşçasına, ’Bunu yapamazsınız!’ diye bağırdım galiba. Eyalet düzenine geçmemizin Türkiye’nin bölüneceği anlamına geldiğini, bunu yaparsak bu ülkeyi bize kazandıran başta Atatürk olmak üzere silah arkadaşlarının kemiklerini sızlatacağımızı söyledim... 

 
Adımı ‘rüşvetçi bakan’a çıkardılar

Toplantıda buz gibi bir hava esti. Başbakan başını önüne eğerek sustu. Kapıyı vurup çıktım! Bir hafta sonra bana öyle bir komplo düzenlediler ki; ne bakanlığım, ne milletvekilliğim, ne sağlığım, ne ailem ve yakınlarım kaldı. Adım ’rüşvetçi bakan’a çıktı. Yüce Divan’da 8 ay yargılandım, hapis yattım. Tek sebep, Başbakan ve arkadaşlarına Türkiye’nin bölünemeyeceğini açıkça haykırmamdı!’



Eyalete karşı çıktığı için komploya kurban gitmiş

Özal hükümetlerinin en genç bakanı İsmail Özdağlar’ın, eyalet sisteminin istendiği toplantıyı terk etmesi yüzünden rüşvet suçlamasıyla karşı karşıya kaldığı ileri sürüldü.
Eski Başbakan ve Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın, 13 Aralık 1983’te ilk hükümeti kurar kurmaz Türkiye’yi eyaletlere bölmek için kollarını sıvadığı iddia edildi. O dönem kapalı kapılar ardında yaşanan bu olaylar, eski başbakanlardan Yıldırım Akbulut ve Tansu Çiller’in de basın danışmanlıklarını yapan Mehmet Bican’ın “Terörle Sınanmak” kitabıyla açığa çıktı. Bican’ın kitabının “Giriş” bölümünde olay, bizzat Özdağlar’ın kendi anlatımıyla şöyle yer alıyor: “Telefonu çalıyor Hacettepe Üniversitesi istatistik Bölümü Başkanı’nın... Arayan, Turgut Özal’ın başbakanlık yaptığı dönemin bakanlarından İsmail Özdağlar. ‘Sayın Hocam...’ diyor, ‘Yurt dışından bir kuruluş, başarılı üniversite öğrencilerimizden beşine burs verecek; benden yardım istediler. Bu sizi ilgilendirir mi?’ İlgilendirmez olur mu hiç? Hoca, olumlu cevap veriyor. Özdağlar,” Öyleyse görüşelim, yanınıza geliyorum” diyor. Bölüm başkanı profesörün yanına gelen Özdağlar bursla ilgili açıklamalarda bulunuyor. Sonra öğle yemeği, çay, kahve...

Samimi havada konuşuyorlar

Bursla ilgili konuşmalar bitince, Özdağlar’ın geçmişte yaşadıklarım merak eden Hoca soruyor: ‘Ne yaptınız da böyle oldu?’ Soru, bir dönemim yarasını deşecek, o yaranın sahibini geçmişe götürerek üzecek cinsten... Ama soruyor işte, ‘Ne yaptınız da böyle oldu?’ diye.. Hoca, rüşvet olayından sonra o günlerde kamuoyunda dolaşan söylentileri sıralıyor Özdağlar’a... Hepsine, ‘Hayır’diyor Özdağlar. Ancak İsmail Özdağlar asıl itirafını bu sözlerinden sonra yapıyor. Her şeyi anlatıyor Hacettepeli profesöre:

Eyalet konulu toplantı

‘O gün Özal’ın kurmaylarıyla toplantı halindeydik. Bakanlardan Hüsnü Doğan, Ahmet Kurtcebe Alptemoçin, Özal’ın Başdanışmanı Adnan Kahveci... Belki parti üst yönetiminden birkaç kişi daha... Konumuz Türkiye’nin eyaletlere dönüşmesiydi. ‘Hoca, sessizce dinliyor Özdağlar’ı... Çok önemli bilgilere ulaştığı için heyecanlı, böyle bir fırsatı yakaladığı için çok seviniyor: ‘Ne yani, o toplantıda Türkiye’yi eyaletlere bölmenin hazırlığını mı yapıyordunuz?” Aynen öyle! Şimdi siz bu itirafımdan ne kadar etkilendiyseniz, o gün ben de şaşırıp kaldım, eyalet lafını duyunca dondum!’

6 eyalet

Devam ediyor İsmail Özdağlar: ‘Turgut Özal kafasındaki düşünceyi sadece aktarmıyor, kabul etmemiz için bastınyordu. Ona göre, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgemiz bir eyalet hâlinde teşkilatlanacaktı. Karadeniz’de, Anadolu’nun içlerinde, Kuzey’de, Güney’de de beş eyalet daha olacaktı. Yani Türkiye’yi altıya bölüyordu Özal... ‘Hoca soruyor: ‘Peki, Sayın Özal’m kafasında oluşturduğu bu görüşüne karşı sizlerin tavrı?’’ İşte tam oraya gelmiştim...’ diyerek kesiyor hocanın sözünü Özdağlar, ‘Şimdi anlatıyorum: Ben Sayın Turgut Özal’ın bu görüşüne karşı çıktım. Galiba sadece karşı çıkmadım, sesimi de yükselttim. Sanki onun yakasına yapışmış, hesap soruyormuşçasına, ‘Bunu yapamazsınız!’ diye bağırdım galiba. Eyalet düzenine geçmemizin Türkiye’nin bölüneceği anlamına geldiğini, bunu yaparsak bu ülkeyi bize kazandıran başta Atatürk olmak üzere silah arkadaşlarının kemiklerini sızlatacağımızı söyledim...’
Kapıyı vurup çıktım
‘Tepki ne oldu?’ “Toplantıda buz gibi bir hava esti önce. Başbakan başını önüne eğerek sustu, dolma kalemiyle oynamaya başladı. O kadar sinirlenmişti ki, kaleminin mürekkebi eline bulaştı; sileyim derken gömleğini de kirletti. Çevresindeki bakanlarla yönetim kademesindeki arkadaşlarım da gözlerini bana diktiler. Onlar da hiçbir şey söylemiyorlardı. Yapılacak tek şeyi yaptım, toplantıyı terk ettim, kapıyı vurup çıktım!’ İsmail Özdağlar, sözlerinin burasında, ‘İşte neden bu!’ diyor,’ Bir hafta sonra bana öyle bir komplo düzenlediler ki; ne bakanlığım, ne milletvekilliğim, ne sağlığım, ne ailem ve yakınlarım kaldı. Adım ’rüşvetçi bakan’a çıktı. Medya millete rezil-rüsva etti beni. Yüce Divan’da 8 ay yargılandım, hapis yattım. Beni hayat boyu bu utançla yaşamaya mahkûm ettiler. Tek sebep, anlattığım bu olaydı. ANAP iktidarının bir bakanı olarak Başbakan ve arkadaşlarına Türkiye’nin bölünemeyeceğini açıkça haykırmamdı!’

Yüce Divan’da yargılandı

ANAP Manisa Milletvekili İsmail Özdağlar, Turgut Özal’ın 13 Aralık 1983’te oluşturduğu ilk kabinesinde, Devlet Bakanı’ydı. Petrol taşımacılığı konusunda armatör Uğur Mengencioğlu’ndan rüşvet istediği iddiaları ortaya atılınca, Özal bu iddianın ortaya çıkarılması için Başdanışmanı Adnan Kahveci’yi görevlendirmişti. Bu olay basına yansıyınca, Özdağlar bakanlık görevinden istifa etmiş, (5 Ocak 1984) hakkında TBMM’ye verilen soruşturma önergesi kabul edilerek, Yüce Divan’a sevk edilmişti. (15 Mayıs 1985)

Rüşvet iddiası kanıtlanamadı

Özdağlar, hem TBMM’deki görüşmeler sırasında, hem de Yüce Divan’da hep suçsuz olduğunu söyleyerek, komploya kurban edildiğini savundu. Yüce Divan’ın Özdağlar’a kestiği ceza 2 yıl hapis, 30 bin lira ağır paraydı. Özdağlar bu cezayı “Görevini kötüye kullanmak” tan aldı. Yüce Divan “rüşvet almak” suçlamasını yeterli görmedi. Özdağlar, Yüce Divan’ın bu kararı üzerine milletvekilliğinden istifa etti (24 Şubat 1986), TBMM Genel Kurulu da milletvekilliğini düşürdü. (5 Mart 1986)
Ölünceye kadar eyalet için çalıştı

Bican’ın kitabında Özal’ın, Türkiyenin eyaletlere bölünmesi fikrinden ölünceye kadar vazgeçmediği ve Cumhurbaşkanlığı döneminde de faaliyetlerini sürdürdüğü şöyle anlatılıyor: “Devlet Bakanı İsmail Özdağlar’ın başının yenildiği gün toplantı masasına konulan ‘Türkiye’nin eyaletlere bölünebileceği’düşüncesi, Turgut Özal’ın iktidarında hem Başbakanlık Konutu’nun hem de Köşk’ün ana gündem maddelerinden biri olup çıkıyor. Yüzlerce askerimizi şehit eden, Kürt köylerini basarak kendi ırkından insanları bebek, kadın, ihtiyar demeden katleden Abdullah Öcalan’ın gemi azıya alıp terörü dağlardan kentlere indirmesi, Turgut Özal’ın görüşlerini hiç etkilemiyor. O terörün, Kürtlerin taleplerinin karşılanmasıyla çözümlenmesinden hiç vazgeçmiyor. ‘Türkiye’de eyalet sistemini oluşturursak, sorun çözülecek’ diye bakıyor bu önemli meseleye... Öldüğü tarihe kadar aynı görüşleri taşıyor Özal, ancak Türkiye’yi bölmeye gücü yetmiyor.” 

DYP-SHP hükümetini  etkilemek istiyorKitapta, Özal’ın eyaletlere bölünme fikrini DYP-SHP Koalisyon üyelerine kabul ettirmek için çalışmalarda bulunduğu ise şöyle anlatılıyor: “Özal’ın bu niyetini ANAP’tan, HEP’ten bilmeyen yok. Ama nedense o tarihte dillendirilmiyor. Dillendiren nadir kişilerden biri Hürriyet Yazarı Yavuz Gökmen. Gökmen’in yazısında önemli bir olay anlatılıyor. Olay şu: Turgut Özal, ölümünden bir süre önce, Kürt kökenli milletvekilleriyle konuşuyor Çankaya Köşkü’nde. ‘Size Kürt meselesinin çözümünü anlatacağım. Bu işi çözeceğim ve bu yapacağım son hizmet olacak. İyi dinleyin beni’ diyor.

Hikmet Çetin dinlemek istemiyor

O görüşmede DYP-SHP Koalisyon Hükûmeti’nin Gaziantep Milletvekili Dışişleri Bakanı Hikmet Çetin de var. Özal’ın amacının ne olduğunu bildiği için anlatacaklarından rahatsızlık duyuyor ve görüşmenin Köşk dışına taşınmasından korkuyor. ‘Sayın Cumhurbaşkanım, geç oldu, biz gidelim’ diyor. Özal da, bu telaşlı uyarı üzerine susuyor. Yavuz Gökmen, ‘Özal ne diyecekti?’ diye kendi kendine sorarak, şunları yazıyor: ‘Özal, çözümü idari yapı değişikliğinde, valilerin seçimle işbaşına gelmelerinde görüyordu. Türkiye’de Güneydoğu dahil her yöre, kendi kendini yönetecekti. Devlet sadece birlik sağlayıcı bir üst organ olacaktı. Böylece savaş bitecek, Türkiye parçalanmadan özgür bir yapıda ileriye yürüyecekti...’

Kenan Evren  8’e bölecekti

Özal’ın Başbakanlığı döneminde Cumhurbaşkanlığı yapan 12 Eylül ihtilalinin başındaki isim Orgeneral Kenan Evren de benzer fikirleri taşıyordu. Kitapta bu durum şöyle anlatılıyor: 12 Eylül döneminde Kürt kelimesinin telaffuzunu dahi yasaklayan, Kürtlere haksız ve adaletsiz uygulamalarıyla ünlenen Evren Paşa değişiyor, “eyalet” ten yana tavır alıyor. Eyalet sistemine bakış açısını, “Aslında bu düşüncem yeni değil. Daha 1980’li yılların başında bunları düşündüm. Çünkü Ankara’dan 81 ile hakim olmak zor, uykularım kaçıyordu” söylemiyle dile getiren Evren, bu fikre nasıl geldiğini bakın nasıl anlatıyor:
 “Cumhurbaşkanı iken Bavyera’ya gitmiştim. Baktım üç bayrak çekmişler. Biri Türk, öteki Alman bayrağıydı. Bu üçüncüsü ne bayrağı diye sordum. ’Burası Bavyera eyaleti, onun bayrağı’dediler. Birçok ülkede bu var. Amerika da böyle yönetiliyor. Pakistan da. Yönetim zorlaşınca ülkeler eyaletlere bölünüyor. Şimdi bakıyorum ortada vatan kurtaran aslanlar geziniyor. Tutturmuşlar ’Bir karış toprak vermeyiz’diye. Toprak niye gitsin? Bunlar dünyaya ayak uyduramayan insanlar. Huzur bulmak istiyorsak cesur adımlar atmalıyız. Biz bölge idare mahkemelerini kurarken bu zihniyetle hareket ettik. Türkiye’yi birtakım bölgelere böldük. Yetkileri oraya devrettik. Türkiye mutlaka bir gün bu adımları atacak. Yoksa huzur bulmamız mümkün değil” Evren’e göre Türkiye 8 eyalete bölünebilir. İşte o eyaletler: Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Erzurum, Diyarbakır, Eskişehir, Trabzon.

Gizli plan 4 yıl sonra deşifre oldu

İsmail Özdağlar’ın “kapıyı çarpıp çıktığını” söylediği o görüşmeden 4 yıl sonra, 1989’da Özal’ın eyalet planı Hürriyet gazetesine manşet oldu. Hayri Birler imzasıyla verilen “Türkiye dokuz eyalete ayrılıyor” başlıklı haberde, Amerika’daki eyalet sisteminin örnek aldığı vurgulanarak, “Gizli şekilde yürütülen bu çalışmanın yarı başkanlık sistemine geçişin ilk adımı olacağı öne sürülüyor” deniliyordu. Cumhurbaşkanı koltuğuna oturan Turgut Özal’ın Başbakanlığı döneminde başlattığı ve Türkiye’nin idari sistemini değiştireceği belirtilen çalışmayı Mehmet Keçeciler’in yürüttüğü de ifade ediliyor...

İsmail Özdağlar: Gündeme   gelmek istemiyorum

Telefonla kendisine ulaştığımız İsmail Özdağlar, böyle konularla gündeme gelmek istemediğini söyledi. Özdağlar, kitapta adı geçen öğretim üyesiyle konuştuğunu, ancak sözlerinin bazılarının çarpıtıldığını ileri sürdü. Olayın üzerinden çok uzun zaman geçtiğini anlatan Özdağlar, bölünme ve eyalet tartışmalarına hayatı boyunca karşı olduğunu söyledi. Özdağlar, “Ben Türk devletinin ayrılmasını istemiyorum. Kardeşçe yaşamamızı istiyorum” diye konuştu.


BU HUSUSTA  BENİM GÖRÜŞÜM ;  

VATAN DAŞ OLARAK BENDE ŞU İDDİADA BULUNUYORUM ARAŞTIRINIZ.. PETROL TAŞIMACILIGI YATAR ARKA PLANDA..  YUNAN BANDRALI PANAMA GEMİLERİNİ KİM ÇALIŞTIRIYORDU..? PETROL TAŞIMACILIGINI KİM YAPIYORDU? TÜRKİYE PETROLÜNÜ ARAPLARDAN HANGİ ÜLKEDEN ALIYORDU.. ÖZDAĞLAR  LİBYA CEZAYİR  PETROLLERİ İÇİN DAHA UCUZA MAAL EDECEGİNDEN KİMLER RAHATSIZ OLDU? POLİSA NIN SAHİBİ DURUP DURURKEN GEMİ İŞİNE NEDEN GİRDİ.? ÖZDAĞLAR TAŞIMACILIGI  TÜRK GEMİLERİYLE YAPMA KARARI ALDIGINDA KİMLER RAHATSIZ OLDU..BUNLARI ARAŞTIRIN HERŞEY ORTAYA CIKAR..SAYGIYLA..