Yılmaz ÖZDİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yılmaz ÖZDİL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Mart 2020 Cuma

Manidar.,

Manidar.,


Yılmaz Özdil,
21 OCAK 2014


Sandıklar açılmış, Silivri’de tutuklu bulunan Mehmet Haberal, Mustafa Balbay ve Engin Alan’ın yanı sıra, KCK’dan tutuklu olan altı aday milletvekili seçilmiş; Meclis’e girmeye hak kazanmışlardı.

Hakları gasp edildi, serbest bırakılmadılar. TBMM düğüm oldu, çalışamaz hale geldi. Çünkü, CHP yemin etmemiş, boykot etmişti. Demokrasi konusunda attı mı mangalda kül bırakmayan AKP fena sıkışmıştı. Ayrıca, Keriz Feneri ayyuka çıkmış, Türkiye ayağı afişe olmuştu, gemicikler manşetlerdeydi.

*
Şakk!

Aziz Yıldırım Hapse atıldı.

E tabii futbol bu, hayat memat meselesi… Değil bazı milletvekillerini, TBMM’yi komple içeri tıksan bile kimse dönüp bakmazdı gari… Muhteşem bi zamanlamayla gündem değişivermişti. Birinci sayfalar başta aşağı Fenerbahçe’ydi; ana haber bültenleri, tartışma programları aralıksız Fenerbahçe’ydi. Aziz Yıldırım tutuklandıktan sadece 24 saat sonra, kaşla göz arasında, Zahid Akman ve Kanal 7’nin sahibi Zekeriya Karaman, Keriz Feneri’nden tutuklandı. Aziz Yıldırım’ın tutuklanması gazeteleri ve ekranları öylesine kaplamıştı, öylesine kamufle etti ki, Keriz Feneri tutuklaması haber bile yapılmadı; gargaraya getirildi. Aziz Yıldırım haberlerinin ardı arkası kesilmeyince, siyaset gündemden düştü, CHP’nin de gardı düştü, direnişten vazgeçti, Meclis’e gelip yemin ettiler. AKP açısından tüm sorunlar çözülmüştü.

*
Bir sene sonra, memleket gene allak bullaktı. Tayyip Erdoğan bağıra bağıra, ya Beşar men dakka dukka falan diye atıp tutuyordu ki, Beşar men dakka dukka yaptı, Fantomumuzu vurdu. Kıç kadar Suriye, asrın liderine(!) posta koymuştu, höt zötlenen Türkiye madara olmuştu. Pilotlarımız kayıptı. Nasıl vurulduklarını bilmediğimiz gibi, cenazelerinin nerede olduğunu bile bulamıyorduk. AKP fena sıkışmıştı.

*

Şakk!


Aziz Yıldırım Serbest bırakıldı.
Hem suçlu bulundu, hem hapse mahkûm edildi, hem tahliye edildi. Nefis bi karar, nefis bi zamanlamaydı. Ne yapsak da Fantomu unuttursak diye kafa yoran yalaka basınımıza ilaç gibi gelmişti. Manşetlerde, ekranlarda günlerce top çevrildi, tribünler oyalandı. O arada… Altı sene evvel Başbakan’a suikast yapacaklar diye yaygarayla tutuklanan subaylar, beraat etti. Çünkü, suikast muikast yoktu, hepsi palavraydı, hepsine iftira atılmıştı, buna rağmen hepsi ordudan atılmıştı. Aziz Yıldırım haberleri medyayı öylesine kaplamıştı, öylesine kamufle etmişti ki, hayatları kaydırılan subaylarımız tek sütun haber bile olmadı, gargaraya getirildi. Dün akşam ne yediğini unutan ahalimize güveniliyordu. Ahalimiz kendine duyulan güveni boşa çıkarmadı, Fantom dahil, hepsini unuttu! AKP açısından tüm sorunlar çözülmüştü.

*
Bir sene sonra… Ayakkabı kutusu, para sayma makinesi, 700 bin dolarlık kol saati, Bilal, bacanak.

*
Şakk!

Aziz Yıldırım yargıtay filan.

*
Öbürleri manidar’sa…
Bu “joker manidar” galiba.
Nereye lazımsa, oraya!


*****

4 Kasım 2017 Cumartesi

Paralel Devlet



Paralel Devlet

Yılmaz ÖZDİL


Adalet eski bakanı, Yargıtay imamı’nın Pensilvanya imamı’na danıştığını söyledi.
Ki, bunu söyleyen bakan da imam.
Başbakan, zaten imam.

*
İmam imama danışmış…
İmamın imamı şikâyet ediyor.

*
Emniyetin imamı’nı manşet yaptılar.
Televizyonda tartışıldı.
Sunucu imam.

*
Emniyetin imamı’nı engellemek için İstanbul’a vali-emniyet müdürü getirdiler.
O da imam.

*
Banka genel müdürünün evinde ayakkabı kutusu yakalandı, adam aslında imam.
Bu ne parası lan böyle dediler.
İmam hatip yapıcaz dedi.

*
İmam’ın ayakkabı kutusu yakalanınca…
Kabine değiştirildi.
Yeni ekonomi bakanı, imam.
Yeni bilim bakanı, imam.
Yeni başbakan yardımcısı, imam.
İmam adalet bakanı belediye başkan adayı olunca, yeni adalet bakanı atandı, o da imam.

*
Emniyetin imamı var diye,
emniyetin başına başka imam
getirilince… İçişleri eski bakanı İdris Naim Şahin, olmaz böyle şey dedi, bastı istifayı, ki, kendisi imamdır.

*
Bana imamını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim yani.

*
Ve, Anayasa’daki devlet “laik” diye tarif ediliyorken, devletin içi-dışı imamsa…
Paralel devlet daha nasıl olur birader!

***

20 Ocak 2017 Cuma

Abdurrahman Efendi



Abdurrahman Efendi


Yılmaz ÖZDİL


Alex de Souza’nın Memleketi Brezilya’ya giden ve Beşiktaşlı Bobo tarafından karşılanan Başbakanımız, Kendisine madalya takılan törende, “ Bu Vesileyle, Türkiye-Brezilya ilişkilerine ışık tutmuş olan Abdurrahman Efendi’yi yad ediyorum ” dedi.

E merak ediyor insan...

Kimdir bu Abdurrahman?


Sene 1865... “İzmir” ve “Bursa” isimli iki Osmanlı gemisi, Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na çıkacak, Afrika’yı dolaşıp, Basra Körfezi’ne gidecektir. Abdurrahman Efendi, bu gemilerin “kadı”sıdır. Brezilya’ya uğrarlar, Rio de Janeiro limanına demir atarlar. Rio’da Afrika’dan köle olarak getirilmiş, zenci Müslümanlar vardır. Brezilya devleti, bu kölelere “din baskısı” yapmaktadır. Abdurrahman, kölelere acır, Brezilya’da kalır, hepsine dinini öğretir,4 sene sonra İstanbul’a döner ve hatıralarını yazdığı “Brezilya Seyahatnamesi”ni kaleme alır.

Dolayısıyla, “Brezilya Seyahatnamesi”ni okuyan herkes, Abdurrahman Efendi’yi sevgiyle yad eder.

Ancak, hatıralarını kaleme alan biri daha vardır! O gemilerin mühendisi, Faik.

“Türk Denizcilerinin İlk Amerika Seferi” isimli kitabında, şöyle anlatır.

Sene 1865... “İzmir” ve “Bursa” isimli iki Osmanlı gemisi, Akdeniz’den Atlas Okyanusu’na çıkacak, Afrika’yı dolaşıp, Basra Körfezi’ne gidecektir. Bağdat Kadısı Abdurrahman Efendi, Bahriye Kadısı olarak tayin edilir ve bu gemilere atanır. Akdeniz’i geçerler, Cebelitarık Boğazı’ndan çıkarlar, ki, bi fırtına bi hortum, rotayı kaybederler... Git babam git, aha Afrika sahilleri diye, yanlışlıkla taaa Brezilya’ya çıkarlar iyi mi... Rio de Janeiro limanına demir atarlar. Tabii, giriş izinleri olmadığı için, Brezilyalılar “Birader siz kimsiniz?” der, “Kardeş, yanlışlık oldu, fırtına geçsin kaçıcaz” cevabını verirler. Karaya inmeleri yasaktır... Rio’da köle Müslümanlar vardır. Bizim levendlerin gemide namaz kıldığını görünce, ufak ufak yanaşırlar, bakarlar ki, kılık kıyafet itibariyle “ulema” var, Abdurrahman Efendi... “Şeyh” filan demeye başlarlar, küçük küçük hediyeler getirirler. Fırtına geçer, gemiler yola çıkmak üzeredir... Abdurrahman Efendi’nin zaten Bağdat’ta hayatı kaymış, Basra gözünde büyüyor, e burda da el üstünde tutuluyor, üstüne cam gibi kızlar filan, “Ben kalıyorum abi” der... Kriz çıkar... Kaptan izin vermez, çünkü Brezilya yasalarına göre, karaya ayak basması yasaktır. Ne olur biliyor musunuz? Abdurrahman, araziye uyar... Evet, gemiden kaçar, sırra kadem basar... Kaptan, liman yetkililerine haber verir, “Bizim kadı kaçtı, yakalayın” der... Ararlar, tararlar, kadı yok... “İhbar etme” görevini yerine getiren kaptan suçsuz bulunur, gemilerin ayrılmasına izin verilir, gemiler demir alır, Abdurrahman Brezilya’da kalır.

Faik’in hatıraları burada bitiyor... Abdurrahman’ın hatıralarından öğrendiğimize göre, şehir şehir dolaşır, evlenir, 4 sene sonra sıkılır, İstanbul’a döner, “Brezilya’da tanıdıklarım var, ticaret ilişkileri sağlayabilirim” der. Kimse sallamaz... O da oturur, “Brezilya’yı nasıl Müslüman yaptığını” anlatan kitabını yazar, kendi kendini “ulema” ilan eder.

Başbakanımızın, “yad ediyorum” dediği Abdurrahman, işte bu.

Kadere bakın ki, Abdurrahman İstanbul’a döndü ve ciddiye alan olmadı... Başbakanımız da, Brezilya’dan dönene kadar, son kamuoyu anketlerine göre, İstanbul’u ve Ankara’yı kaybetti!

Bakalım, Arjantin’de neler olacak...
İster misin, Şili’yi de fethedeyim derken Kayseri’yle Konya’yı da kaybetsin.



***