Timsahların gözyaşları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Timsahların gözyaşları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Ocak 2017 Cuma

TİMSAHLARIN GÖZYAŞLARI,



Timsahların Gözyaşları


Altemur KILIÇ

27 Mayıs 1960 “Darbesinin” 50. yıldönümünü, mâlum organlar geçen yıllarda görülmemiş bir yoğunluk ve acılarla “timsah gözyaşlarıyla” andılar ve tefrika, diziler halinde anmakta devam edecekler... Çünkü “27 Mayıs darbesi” ve yıldönümü bugünkü ortamda Türk Ordusunun sicilli düşmanları için, zehirlerini akıtmak ve bu “darbe” üzerinden Orduya vurmak için müsait fırsat! Ortam müsait ve ibret malzemeleri çok!
 Bu darbe gerçekten Türk tarihinin en utanç verici, en acı olayı... “Travmanın”  etkileri bugüne kadar devam ediyor... Olaydan çıkarılması gereken çok dersler var.

Benim Acılarım 

Önce; dün yazdım, ben bu konuda objektif olamam. Acılarını ben de çektim, dipçik darbelerini, tekmeleri ben de yedim... Ama inanın, o dönemde tutuklandığımda, sonra da Yassıada’da, benim için en acı olan daha önce Kore’de giydiğim üniformayı taşıyanların hatta oradaki “silah arkadaşlarımın”, genç Harbiyelilerin bana yaptıkları muameleler idi. Kendi kendime hep, “Aman hislerine kapılma, kendi subaylarına, orduna düşman olma” diye telkinde bulundum! Ve tahliye olduğum gün Dolmabahçe yolunda, başlarında alay sancağı, askeri bir kıta görünce, hüngür hüngür ağladım. Hamdolsun orduma düşman olmamıştım ve asla olamazdım! Dramatize etmiyorum! 

Gül ve Sezer 
 
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, bu vesileyle “(Darbe) Unutuldu, geçti. Bir zamanlar resmî tatildi, milli bayramdı. 12 Eylül de geçti, gitti. Hepsi tarih oldu” demiş... Evet, geçti ama açıkçası, “deldi de geçti”. Bir daha tekerrür etmemeli! Ne var ki, eğer doğru sezmişsem, Gül’ün aynı zamanda  “Bu, engellenemez. Türkiye’nin dünya ile bütünleşmesi engellenemez...” sözleri altında, Ordu hakkında bir ima, dokundurma var!
Nitekim Hüseyin Gülerce köşesindeki yazısında, Gül’ün imalarına açıklık getiriyor; “Demek ki engellemek isteyenler var... Bir önceki Cumhurbaşkanı Sayın Ahmet Necdet Sezer, böyle bir değerlendirme yapar mıydı? Şimdi yapar mı? Yapmaz. Bunları, iki şahsiyetin karşılaştırılması için değil, iki zihniyetin farkını anlatmak için yazıyorum. Sayın Sezer’in temsil ettiği ulusalcı, askerci, totaliter zihniyetin, Türkiye’yi dünya ile bütünleştirme gibi bir derdi yok. Çünkü ’bizim özel durumumuz var’diyen bu zihniyet, 27 Mayıs’ların cuntacı, vesayetçi anlayışından besleniyor”...
Malum Mehmet Altan da Kazakistan’da Gül’le konuşmuş... Cumhurbaşkanı demişler ki:  “Büyüklük artık ekonomi, hukuk ve demokrasiyle ölçülüyor. Bu unsurlara sahipseniz askeriniz de güçlü olur”.
Gül’e sormalı; Türk Ordusu yıpratılırsa etkisiz hale getirilirse demokrasi, mi kalır?
Bu adamlar, kabuk bağlamış eski yaraları, kanatıncaya kadar kaşıyıp, timsah gözyaşları dökerek ne yapmak istiyorlar! Mâlum; Türk Ordusundan kurtulmak, “Nizam-ı Cedit” i kurmak!
Nitekim yaygın bir iddia ve endişevar; nizami Türk Ordusuna karşı “özel birlikler” kurulmakta!  AB’ye “uyum” kapsamında “Entegre Sınır Yönetimi” adı altında   “sınırların profesyonel birliklerce korunması projesi”, Başbakan Erdoğan imzalı genelge, 26 Mayıs’ta Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girdi... Buna göre, TSK sınırlardan çekilecek, görevi İçişleri’ne bağlı profesyonel birlikler üstlenecek.
Bu yeni birlikler nasıl, kimlerle teşkil edilecek hangi Komutanlar tarafından yönetilecek malum değil ama en azından şüpheli. Sakın, 27 Mayıs 1960’dan önce, bazıları tarafından kurulması düşünülen, “milis” kuvvetlerine benzemesin...
Bildiğim kadarıyla Genelkurmay, bu yeni  “düzene” veya  “düzmeceye”  karşıdır! Uzmanlar böyle bir ayrışmanın güvenlik zaafı yaratacağını savunuyorlar... Ama ne gam; Türk Ordusunun “vesayetinden” gücünden  kurtuluyoruz!..


***