KUL AZMAYINCA ALLAH YAZMAZ. Tepki Toplumu Olmak., BÖLÜM 2
G) TEPKİ TOPLUMU OLMAZSAK İLAHİ İKAZLAR KAÇINILMAZ OLUR
İyilik de, kötülük de, mutlaka sahibine ulaşır. Hak etmeden insana ne iyilik gelir, ne de kötülük. İnsan çalışmasının mükafatını, ihmallerinin de cezasını görür. Bunun için Müslüman, başkaları rezaletler üretirken o, faziletler üretmelidir.
Bugün, her an ilahi uyarılar ve felaketlerle ikaz edilip duruyoruz. “Neden, niçin” demiyoruz, çaresine bakmıyoruz. Halimizle bağlantı kurmuyoruz.
Hiçbir felaket sebepsiz değildir. Kul azmayınca Allah yazmaz.
Şair:
“Kula hiç zulmeder mi Hüdâsı,
Kulun çektiği kendi cezası” demiştir.
Yunus 44 : “Allah kimseye zulmetmez, insan kendi kendine zulmeder” buyrulmuştur.
Düzelmezsek, düzeltmez isek, ilâhi ikazlar ve musibetler eksik olmayacaktır.
Bilelim ki, karşı olmadığımız her kötülük, birgün mutlaka bize veya yakınlarımıza acı verecektir. Acı çekmemize neden olacaktır.
Filler, atlar yırtıcı hayvanlar saldırdığı zaman bir araya geliyorlar, yavrularını arlarına alıyorlar, hem kendileri hem de yavrularını korumuş, kurtarmış oluyorlar.
Bufalolar, aslanların yatırıp yemeğe hazırlandığı arkadaşlarını kurtarmak için bir araya geliyorlar, aslanlarına üzerine yürüyorlar, böylece hem arkadaşlarını koruyorlar hem de korktuklarından emin oluyorlar.
Bazı hayvanlar, sıra ile nöbet tutuyorlar, tehlike anında bağırıp çağırarak alarm veriyorlar, varlıklarını devam ettiriyorlar.
Hz. peygamber de bize uzanan uyarılar var:
1- “Bir toplulukta bir takım günahlar işlenir, işlemeyenler, o günahları işleyenlerden daha güçlü ve daha çok oldukları halde engel olmazlarsa, mutlaka Allah hepsine birden cezâ verir” (Ebû Dâvûd, Melâhim, 17; İbn-i Mâce, Fiten,20)
2- “Bir gün peygamberimize içimizde iyi insanlar varken, helâk olur muyuz?” diye sormuşlar. O da, “Evet, ahlâksızlık ve günah çoğaldığı zaman helâk olursunuz buyurmuşlardır.” (Buhâri, !iten, 4, Müslim, Fiten, 4)
3- “Fuhuş yaygınlaştıkça yer sarsıntısı olur” (Feyzü’l Kadir, 1/401)
4- “Bir yerde zinâ açıkça işlenir, içıkça faiz yendiğinde yer sarsıntıları olur!” (Hakim, Müstetrek, 2/37)
5- ibn Mes’ûd (r.a.)’dan rivayet edilen bir hadis-i şerife göre Peygamber sallallahü aleyhiye sellem şöyle buyurmuştur:
***
“İsrail oğulları arasında bozgunluk şöyle başlamıştır: Bunlardan birisi günah işleyen diğer birisine rastlar, be adam, Allah’tan kork, yapmakta olduğun işi bırak; zira o işi sana helâl değildir, der. ertesi gün yine o adama aynı halde rastlar. Böyle olduğu halde, o adamla yiyip içmekten ve onunla düşüp kalkmaktan çekinmezdi. Onlar böyle yapınca Allahü Teala, onların kalplerini birbirine benzetti. Sonra, İsrail oğulları içinde kâfir olanlar isyanları ve hududu aşmaları yüzünden, Dâvud ve Meryem oğlu İsa diliyle lânetledirler. Onlar, yaptıkları günahlardan birbirini menetmeye uğraşmazlardı. Bu ne çirkin bir şeydi. Bunlardan bir çoğunun kâfirleri dost tuttuklarını görürsün. Onların nefisleri kendilerin ne fena şeye, Allah’ın gazabına götürdü. Onlar azab da daim kalacaklardır. Bunlar Allah Peygamber’e ve ona gönderilen Kitab’a inanmış olsaydılar, kafirler dost etmezlerdi. Fakat onların çoğu fasıkdırlar”, mealindeki ayeti okudu, sonra şöyle buyurdu.
“Hayır, ya mârufu emiri ve münkerden nehyeder, zâlimi zulmetmekten men eder, onu hakka çevirir ve hak üzerinde dururusunuz, yahud Allah Tealâ kalblerinizi birbirince benzetir. Sonra sizi de İsrail oğullarını lânetlediği gibi lânetler.” (Ebû Dâvud ve Tirmizi)
N. Fazıl’ın ifadesiyle biz görevimiz yapalım da utanan biz olmayalım:
Tohum saç, bitmezse toprak utansın!
Hedefe varmayan mızrak utansın!
Hey gidi küheylan, koşmana bak sen!
Çatlarsa, doğuran kısrak utansın!
Eski çınar şimdi Noel ağacı;
Dallarda iğreti yaprak utansın!
Ustada kalırsa bu öksüz yapı,
Onu sürdürmeyen çırak utansın!
Ölümden ilerde varış dediğin,
Geride ne varsa, bırak utansın!
Ey binbir tanede solmayan tek renk,
Bayraklaşmıyorsan bayrak utansın!
H) NEYE KİME TEPKİ?
Cenab-ı Allah : “Müslümanlar arasında kötülüğün, ahlaksızlığın yayılmasını arzu edenlere dünya ve ahirette can yakıcı azaba vardır” (Nur:19) diye bildirmiştir.
Hz. Peygamber : “İyiyi kötü, kötüyü ise iyi gördüğünüz de haliniz nice olur?” (Büyük Hadis Külliyatı:7908) diyor.
“Bir kimsenin yanında bir Müslüman, alçaltılıp da, ona yardım etmeye, müdafa etmeye gücü yettiği halde, yardım etmezse, Allah onu Kıyamet gününde bütün yaratıkların huzurunda alçaltır.” (B.H. Külliyatı:7909) buyurmuş, tepkisizliğin akıbetini bildirmiştir.
- Bugün, bizi tehdit eden en büyük tehlike, Nemelâzımcılıktır. Önce İslam’a uymayan halimize tepki, şarttır.
- İnancımıza, kültürümüze yönelik iç ve dış düşmanlara tepki…
- Ahlaki, milli çöküntüye, müstehcenliğe ve bunları alevlendiren yayın basın organlarına tepki göstererek, seviyesiz programlara karşı çıkmalıyız. “Ben almasam başkaları alıyor”, “Ben seyretmesem başkaları seyrediyor” diyerek ilgisiz kalamayız. Görevimizi kusursuz ve devamlı yapmalıyız.
Hz. Peygamber bir gün Ashabına:
- “İster zalim olsun, ister mazlum olsun kardeşinize yardım edin”
- “Ya Rasûlallah! Mazluma yardım edelim, zalime nasıl yardım edelim?” diye sorar. Bunun üzerine Peygamber (s.a.) :
- “Onu zulümden vazgeçirerek” buyurur.
Halk isterse, bir çok zalimi zulmünde vazgeçirebilir. Nasıl mı, “Almaz”, “Okumaz”, “Seyretmez”, “Alkışlamaz”. Tepki gösterir, karşı olduğunu iletir. Bak ne oluyor o zaman…
Amerika’da bir İrlandalı müstehcen gazete çıkarır. Amerika vatandaşı, tepki gösterir; satın almaz. 3 gün sonra gazete çıkmaz. Kapanır. Biz ne yapalım:
- Topluma en büyük saygısızlık olan müstehcenliğe,
- Dini milli değerlerimize saldırılara,
- Aile yapımıza, gençlerimize karşı faaliyetlere…
- Kur’an’a, Kur’an kurslarına, İmam Hatip Liselerine karışı oynanan oyunlara,
- Bu milleti Alevi, Sünni, Kürt-Türk gibi bölmeye çalışan hainlere,
- İslâm’ın emri olan analarımızın, bacılarımızın ve İslâm kadının onuru olan baş örtüsü düşmanlarına,
- Her gün bir yenisi sahneye konan fitne hareketlerine,
- Müthiş bir şekilde tahrik edilen yozlaştırma ve yabancılaştırma oyunlarına,
- Rezalet noktasına gelen ahlaksızlığa,
- Tiksinti veren din düşmanlığına karşı çaresiz değiliz. Bizi kukla gibi oynatanlara, esir de değiliz.
Biz, ne yapıyoruz? Sadece şikayet etmekle yetiniyoruz. Devlet adımımızda bizim gibi şikayet ediyor. Halbuki o icraat adamı, şikayet adamı değildir. O çare adamıdır.
Şikayet çare değil. Necip Fazıl’ın dediği gibi: “Cayır cayır kaşınmanın ne bite ne pireye faydası vardır”
Son zamanlarda vatandaş tepki konusunda sindirilmiştir. Demokratik haklarını kullanamaz hale gelmiştir. Zaman zaman tepki gösteren kimse, suçlu muamelesi görüyor onun için sessiz kalmayı tercih ediyor.
İdealsiz insan istendiğinden, bazı şeylere tepki gösterenlere ceza verilebiliyor.
Bazen de tepki gösteren olmuyor, olsa da yalnız kalıyor. Nasreddin Hocayı Timur’a gönderen halkın çadırın kapısından dönüverdiği gibi…
İnsanlar yaşadıkları sıkıntılardan dolayı tepki göstermekten çekiniyor. Tepki gösteremeyenlerin bu sıkıntısı, yakınlarına şiddet olarak yansıyor. Eşini çocuklarını dövüyor, öldürüyor… Veya intihar ediyor.
Tepki gösteren boşalıyor, ruhî bunalıma düşmüyor. İlim adamlarının ifadesine göre Psikolojik yapısı zarar görmüyor, cinnet geçirmiyor. Gerilimden kurtuluyor, stres yükünde kurtuluyor.
Bu tepki, kırıp, yıkıp, etrafa zarar verme şeklinde olursa insan rahatlamaz, vicdanı rahatlamaz. Bir noktada zarar veren insan olarak vicdan azabına dönüşür.
Tepki, hukuki, tepki, meşru olmalıdır. Zarar vermek tepki göstermek değildir.
Tepki göstereceğim diye vatan kurtaran Şaban olmamak lâzımdır. Yani zarar da vermemek gerekiyor.
İşte bir tepki örneği:
Misyonerler broşür dağıtıyor, ücretsiz İncil dağıtıyor diye bizim dinleyicilerimiz de : “Hadis verelim, Kur’an meali verelim” dediler. Çok üzücü ve düşündürücüdür. Birkaç kişi ile sınırlı kaldı. Vermede de almada da ilgi görmedi.
Aslında alternatiflerle karşı çıkmak en etkili cevap olacaktır.
Güzel bir tepki örneği de İngiltere’de bir mahallede hayat kadınları mesken tutar. Oradan oturan Müslümanlar da, sokak başlarına oturur, müşteri olarak gelen arabaların plâklarını alırlar. Hiçbir müdahale etmedikleri halde müşterileri uzaklaştırmış olurlar ve hayat kadınları da o bölgeyi terk eder.
Kötülükle, kötülerle mücadele edilmek istenirse yol çok ve hayra vesile olmak da kolay.
***
İ) NASIL TEPKİ GÖSTERELİM
Şikayet, çare değil demiştim. Kızmak, sövmek, lânet okumak da çare değil. Atalarımız : “Sövmekle şeytanın sayısı artar” demişlerdir. Kızgınlık, şikayet ve öfke, acizlik ifadesidir. Bu yolla kimse kendini kurtaramaz, bir sonuç da alamaz.
Vücudumuz, mikroplara karşı savunma mekanizmasını nasıl hareket geçirip kendini koruyorsa, bizde savunma ile, tepki ile kendimizi koruyabiliriz. Değerlerimiz koruyabiliriz.
Kötü gidişatı seyretmeyip “Dur!” diyen toplumlar varlığını korur.
Tepkisiz olmak, seyretmek ve rıza göstermek, teslim olmak demektir. Bu da felâket olur. Düşünün ki, birileri gemiyi deliyor. Bu, gemideki herkesin batması demek olur. Tepki gösterilirse, herkes kurtulur.
Herkesin mutlaka yapabileceği bir şey vardır. Yapılan herşey de mutlaka bir iz bırakacak, mutlaka bir ses verecektir. Bir şeyler yapanlar da unutulmayacaktır.
Şöyle anlatırlar : İstiklâl Savaşı sonrası, bir gazi, köyüne döner şehit arkadaşlarını ziyarete gittiği mezarlıkta eski bir dostu ile karşılaşır, arkadaşı bir mezar gösterir. “Bu vurdu” der, o mezara okurlar. Bir diğer mezar için “Bu vurdu, ne vuruldu” der ona da okurlar. Üçüncü bir mezar için “Bu ne vurdu, ne vuruldu bu samanlıkta saklandı” der. “Buna işenir deyip” çiş ederler.
Tepki gösterirken çok dikkatli olalım. Kırıp, yığmak, kesip öldürmek, cezasını vermek bizim yapacağımız şey değildir. Tepki, meşru ve medenî şekilde olur. Hani “vur” deyince, öldürme örneği vardır ya, bir şeyi yaparken tepki gösterirken suçlu duruma düşmemek gerekir.
Tepki gösterirken; yeri olup olmadığına, ortamın müsait olup olmadığına iyi bakmak gerekir. Arada provakatörlerin, ajanların olup olmadığına dikkat edilmelidir.
Diyelim ki, bugün Türkiye’de 40 kadar erotik dergi var, lağım kanılımı, ne olduğu belli değil. Ne yapılacak? Efendim, gazeteler müstehcen kokuyor. Ne olacak? gayet basit, almayacaksın, okumayacaksın, beslemeyeceksin.
Bakkal içkimi satıyor. “Niye satıyorsun, satma” desen fitne çıkacak. İlerdeki bakkala gidip oradan alışveriş edeceksin. Tepkini göstereceksin. Hem görevini yapacaksın, hem de yanlış iş yapanı da hizaya getireceksin. Tepki gösterirken, fitneye sebep olmayacaksın. Taşlı, sopalı, yakıp yıkarak, zarar vererek tepki olmaz. Bu yol yıkıcı, vatan, millet düşmanlarının tepki şeklidir. İnsanımızın bölünmesine, emniyet güçleri ile sürtüşmeye neden olacak tepki şekli bizim tepki şeklimiz olmaz. Polis bizim polisimiz, ordu bizim ordumuz,bu millet bizim milletimiz, bu vatan bizim vatanımız. Hiçbirine zarar gelsin istemeyiz.
Bazı tepki şekilleri de şöyledir:
Atıp tutmakla tepki olmaz. Atıp tutan vazife yaptığını zannediyor. Hareket geçmiyor. Oturup seyretmeye devam ediyor.
Karalama, itham, insaf yolu da yanlıştır. Bazıları da böyle rahatlıyor. Köşesine çekiliyor açıyor ağzını…
Sadece tepki insanı değil, biraz da etki insanı olmalıyız. Çoluk çocuğa, hanıma, yanında çalışanlara hep bağırıp çağırmak değil, doğruya güzele çağırmak, düzeltmek gerek…
Biri Allah Rasûlü’ne laubali davranıyor:
Bu laubaliliği geriden seyreden Hz. Ömer ise her defasında izin ister:
- Ya Rasulallah, bunun adam olacağı yok, izin ver de haddini bildireyim!
Tabi istediği izni bir türlü de alamaz.
Bir gün bakar ki işini bitirmek istediği adam mescidde hem kendinden ön safta…
Gelir:
- Ya Rasulallah, o adamı gördüm mescide. Hem de ön saftaydı.
Tebessüm eden Efendimiz tarihi açıklamasını yapar:
- Ey Ömer, der, senin (Tepkiselliğine) uyup da izin verseydik, şimdi cehenneme bir adamı göndermiş olacaktık. (Tepkiselliği) değil (etkselliği) tercih ettik, cennete bir adam kazandık!
Ve Efendimiz ilâve eder:
- Hüner cehenneme bir adam göndermek değil cennete bir adam kazanmaktır.
İşte size tartışılamayacak kadar açık bir gerçekDPeygamberimiz : “Allah’a ve ahiret gününe inanan, ya hayır söylesin ya da sussun.” (Tirmizi Kıyamet:51)
Demek ki, ağzımızdan çıkana dikkat edeceğiz. İyi niyetli olacağız. O zaman hayıra vesile oluruz inşallah.
Tenkitte ölçüyü kaçırmamak gerekir. Küçük suça büyük ceza kesmemek gerekir. Abartmadan iyi niyetle davranılırsa, çok iyi sonuç alınacağına inanıyorum.
Hiçbir şey yapamadın; yapsan, söylesen fitneye dene olacak. işte o zaman Allah’ın şu buyruğun göre hareket edilir:
“İnkârcılara boyun eğme, onların eziyetlerine aldırma Allah’a güvenip dayan, vekil ve destek olarak Allah yeter” (Ahzab:48)
Demek ki çaresiz kalınınca Allah’a havale edilecek.
Bir kötülüğü ortadan kaldırmak imkânı yoksa boykot edersin. Gazali şöyle der:
“Bir yerde münker bulunursa, onu gidermek mümkün olmadığı takdirde, oraya gitmek, orada bulunmak doğru değildir. Çünkü oradaki bulunanlar üzerine Allah’ın lâneti iner.” (İhya:2/395)
Tepki göstermeden önce, inancımıza, varlığımıza ve haklarımıza saygıya davet etmeliyiz. Sonra, konuşmalıyız, anlatmalıyız, ıslahları için dua etmeliyiz. O da olmazsa Allah havale etmeliyiz. Şöyle bir olay anlatırlar:
Yatağan Medresesinde okuyan bir genci, takkeli ve elinde tesbih olduğu için bir görevli memur görür, evirip çevirip döver. Perişan halde hocasının yanına gelince hocası sorar :
- Ne oldu?
- Beni bir görevli dövdü, der. hocası sorar:
- Beddua ettin mi, bir şey dedin mi?
- Efendim, yalnız sen bilirsin Ya Rabbi, dedim deyince, hocası
- Eyvah, der. biraz sonra Karayüz pazarında atın ürküp, o kişinin kesilen danaların asıldığı çengele takılıp kaldığı haberi gelir. Hoca talebesine “Gördün mü?” der.
Mazlumun duası red olunmayan dualardandır.
Tepki göstermenin yolları çok. Zaten kalemim manası “Uzaklaşmak, terk etmek, karşı koymak” demektir. Ayrıca bugün elimizde telefon, fak, gibi çok önemli şeyler var. Bugün, gerçekten tepki gösterilseydi, bizi üzen, canımızdan bezdiren hiçbir şey olmazdı.
Eğer tepki toplumu olsaydık, bizden oy isteyen vekillerimize: “Ey vekilim! Ben seni niye seç tim? Bunun için mi oy verdim? Beni temsil edemedin veya beceremedin?” diye sorsaydık, böyle mi olurdu?
Diyelim ki, Ankara’ya ulaşamadık, vekilimize erişemedik. Burada her partinin il başkanlığı var temsilcisi var. Ona telefon açıp tepkimizi iletemez miyiz? Partiler, il başkanları niçin vardır, ne işe yarar? Sadece seçimden seçime oy istemek için mi vardır.
- Yapılan iyi iş için teşekkür edeceksin.
- İstemediğin bir şeyi istemediğini bildireceksin.
- Yapılmasını istediğin şey için teklif önereceksin.
- Bir partiye, takdir ediyorum, oyun senin.
- Bir partiye sen bunu nasıl yaparsın, nasıl evet dersin bundan sonra benden oy isteme diyerek yönlendirmen mümkün iken, verdiğin oyu takip etmiyorsun. Sen asilsin, onlar vekil, vekiline müdahale etmiyorsun, sonra da acı çekiyorsun, sızlanıyorsun.
Bir başka husus da birçok şeyden sorumlu olmamızdır:
- Artan müstehcenlikten,
- Bozulan ahlaktan,
- Cinselliğin ön plâna çıkmasından,
- Genel ahlaka aykırı programlardan,
- Çocukların, gençlerin yanlış yönlendirilmesinden,
- Boşanmaların artmasından, yıkılan aile yuvalarından,
- Örf, âdet ve yıkılan geleneklerden,
- Yanlış haberlerden, karalamalardan,
- Seviyesiz program, oturum ve reklamlardan şikayet edip duruyoruz. Şikayetten başka ne yapılıyor? Hiç.
Bunlar neden kaynaklanıyor? İlgisizliğimiz ve tepkisizliğimizden değil mi? biraz hassas olunsaydı böyle olur muydu? Olmazdı.
Alo 178 RTÜK şikayet hattı var. Bundan kaçımızın haberi var? Haberi olanlar ne yapıyor? Koskoca bir HİÇ.
Radyo ve Televizyon üst kurulu halktan gelen takdirleri ve şikayetleri büyük bir titizlikle değerlendirerek, uyarma ve yayın durdurma gibi cezalar vermektedir.
Bu işlemler için de şikayetler gerekmektedir.
***
Yüce Allah Şöyle emrediyor:
- “Sizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü men eden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Al-i İmran:104)
İşte kurtuluş yolu bu. Görev de bu. Korunmak ve kurtuluş için hiç birşey yapmayacağız. Kurtulalım isteyeceğiz bu yanlış…
Şöyle bir soru aklıma geldi
- “Nasıl ve ne ile kurtulmayı düşünüyoruz?”
Bu soruyu herkes kendine sormalı ve cevabını da düşünmelidir.
SONUÇ
Misyonerler, Siyonistler, Ateistler, Allah, Peygamber, İslâm ve Müslüman düşmanları, maddi ve manevi fedakârlıklarla, harıl harıl çalışırken, Allah’tan af, Peygamberden şefaat ve cennet bekleyen Müslümanlar olarak bizim yatmamız olmaz, olanları seyretmemiz hiç yakışmaz.
Mukaddesatımıza uzanan dillere, ellere tepki gösteremez isek, şehit dedelerimizin, şehit babalarımızın, şehit kardeşlerimizin ve manevi tasarrufları olan büyüklerimizin kemikleri sızlar.
Milli, manevi değerlerimize hergün söven gazeteleri, her gün alır, eve sokar, onları beslersek, daha şiddetli sövmeye devam ederler. Bu fırsatı onlara vermemek lâzımdır.
Ailelerimize, gençlerimize yapılan sinsi saldırılar karşısında suskun kalırsak, evimzin baş köşesinden milli manevi değerlerimize saldıran Televizyon kanallarını seyretmeye devam edersek, bu vebalin altından nasıl kalkacağız?
Kötülüklerden hicret etmezsek, iyiliklere nasıl kavuşacağız?
Bunca yıkıma daha ne kadar dayanacağız? Tahribata daha ne kadar seyirci kalacağız?
İnsan kendini, ç ocuklarını, yakınlarını ve sahip olduğu değerleri, en önemlisi de emanetleri korumalıdır. Koruma yolları aramadıkça hiçbir şeyin sahibi olunamaz. Elindeki, avucundaki şeyler birer birer çıkar gider.
Aslında günümüz insanı alternatifsiz değil, çaresiz de değildir. Birçok imkana sahiptir. Hal böyle iken ne tarafımızdan tutulursa tutulsun eski bohça gibiyiz. Çark tersine dönüyor. İslâm ülkesinde namaz kılan, başörtüsü takan, dışlanıyor. Başka inancın sahibi olunca her türlü özgürlük varda müslümana niye yok? Onun inancını yaşamak hakkı değil mi?
Müslüman her şeyi sineye çeker, hâlâ uyanmazsa, uyandıracaklardır. Müslüman, şikayet ediyor, şikayetçi olmuyor. Namus gittikten sonra kapı dayaklamanın ne anlamı kalır? Birçok şey elden gittikten sonra hak aramanın da bir anlamı kalmaz.
Haklarımıza kaybetmeden sahip çıkalım, yanlışın, kötünün takipçisi olalım. Çareler hiçbir zaman bitmez. Bizim de problemlerimizin çaresi vardır; elik kalem tutan kalemi ile, ağzına söz yakışan dili ile, telefon, telgraf, faks, mektup imkanı olan elindeki fırsatı kullanarak,tepki görevin sürdürürse, bu millet, milli ve manevi değerleri ile var olacak, ideallerin temsil edebilecektir.
İyilikler teşvik görmelidir. Kötülükler de tepki görmelidir. Kötülükler tepki görmezse çoğalır. Hastalıklara karşı yeterli ilâç kullanılmayınca hastalığın arttığı gibi tepkisizlik veya yeterli olmayan tepki de kötülüklerin artmasına neden olur.
Şer güçler nabız ölçüyor. Eğer tepki yeterli ise birçok şey durduruluyor veya geri çekiliyor. Öyleyse demokrasinin kuralları içinde tepki gösterilirse, şikayete ve sızlanmaya yer kalmayacaktır.
Ortalığın bozuk olduğu son zamanlarda Müslüman duyarlı olmalı, çok çalışmalı, meşru biçimde eliyle, diliyle tepki göstermeli, yetemediği yerde de kalbi ile buğzetmeli ve kötülüğe razı olmadığını ispatlamalıdır. Bir de elinde imkanı olmayanların dua etme fırsatı vardır.
İlgisiz ve sorumsuzluk, başta inanç, ideal ve cesaret noksanlığındandır.
Müslüman hergün kendisini sorgulamalıdır. Ben bugüne kadar ne yaptım. Bugün ne yaptım, bundan sonra ne düşünüyorum diye kendi kendine sormalıdır. Geçmişte durum iç açıcı değilse,hiç olmazsa bugün harekete geçmelidir.
Bir insan bir şeyler yapmamışsa, yapmıyorsa ve yapmama ihtimali varsa, gerçekten bu büyük bir talihsizliktir. Hayatın sonunda pişmanlığa sebep olacaktır.
Allah Muhammed ümmetine zeval vermesin. Yurdumuzu, bayrağımızı, milli ve mânevi varlığımızı korusun.
Kur’an’da şöyle bir ayet var:
- “Eğer Allah’ın, insanlardan bir kısmını diğerleri ile savması olmasaydı. Elbette yeryüzü alt üst olurdu.” (Bakara:251)
***
Son Sözlerimiz mısraların dili ile olsun, konuyu güzel mısralarla süsleyelim.
İnsanımızı aldatanları
Her şey haber yapanları
Vatandaşı ağlatanları
Nefretle kınıyoruz
Uykularımız bölenleri
Duygularımızı sömürenleri
Beyinlerimiz kemirenleri
Şiddetle kınıyoruz
Ahlaksızlığa soyunanları
Eyyamcılıkta kalanları
Riyakarlık yapanları
Hiddetle kınıyoruz
Tiraj düşkünü basını
Şansçılar furyasını
Ortaçağ kafasını
Hayretle kınıyoruz
Sözde aydın kafaları
Siz sömürgeci babaları
Siz çifte standartçıları
Esefle kınıyoruz
Yeter artık gerçeğe dönün
Biraz olsun doğruyu görün
Bıktık bu yalanlardan her gün
Yoksa sizi hep, hep kınıyoruz
Hikmet DİNÇ
* * *
İnsandır sanıyordum mukaddes yüke hamal:
Hamallık ki, sonunda ne rütbe var, ne de mal.
Bana kefendir yatak, sana tabuttur havuz;
Sen kıvrıl ben gideyim, son Peygamber kılavuz.
Yol O’nun, varlık onun, gerisi hep angarya;
Yüz üstü çok süründün, ayağa kalk Sakarya
Necip Fazıl
* * *
Âti’yi karanlık görerek azmi bırakmak…
Alçak bir ölüm varsa, eminim budur ancak!
Dünyada inanma, hani görsem de gözümle;
İmanı olan kimse gebermez bu ölümle.
Ey dipdiri meyyit, “İki el bir baş içindir”
Davransana… Ellerde senin, baş da senindir.
His yok, hareket yok, acı yok… leş mi kesildin?
Hayret veriyorsun bana sen böyle değildin.
Âlemde ziya kalmasa, halk etmelisin halk,
Ey elleri böğründe yatan şaşkın adam, kalk!
M. Akif
Özün Özü:
Bir kargaşa yaşanıyor. Varlık veya yokluk mücadelesi var.
Bu mücadelede herkes, kimliğine göre yerini almalı ve hedefi iyi seçmelidir.
http://www.mustafaoselmis.com.tr/tepki-toplumu-olmak/?atom_print=1
..