TEMİZ TOPLUMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TEMİZ TOPLUMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2019 Cuma

SİYASAL KİRLİLİKTEN TEMİZ TOPLUMA

SİYASAL KİRLİLİKTEN TEMİZ TOPLUMA


DOÇ. DR. AHMET ÖZER


         Bu gün karşı karşıya olduğumuz soygun ve talan düzeninin teşhiri sadece bugünü değil yarını da ilgilendiriyor. Çünkü siyasetin geleceği de bu durumu belirleyecek ve etkileyecektir.
Muhtemelen ya bu kirliliğe bulaşan (ve yıllardır hükmünü sürdüren) siyasi kadrolar tasfiye olacak ya da daha da güçlenerek tüm sistemi ele geçireceklerdir. Çünkü durum siyasetle yakından ilişkilidir. Bu kadroların tasfiyesi ya da daha da yerleşmesi sonuçta bir sistem sorunudur. Sistemi değiştirmeden bu düzeni değiştirmek mümkün değildir.
         Türkiye’de kirlenmeye neden olan unsurların başında siyaset yapma tarzı yer almaktadır. Çünkü devlet, siyaseti bir meslek haline getirmiş olanlar için yönetilmesi gereken bir aygıt olarak görmekten çok paylaşılması gereken bir ganimet olarak  görülüyor. Siyasi iktidara talip olan siyasi elit bu ganimete ulaşmak için büyük çaba ve para harcıyor. Söz konusu siyasi elitin peşinden gidenler de çoğunlukla  bu ganimetten pay alma güdüsü ile hareket ediyorlar. “Bal tutan parmağını yalar.”, “Devletin malı deniz, yemeyen domuz.”  deyimleri bu durumun halk arasında ne kadar yaygın hale geldiğini gösteriyor. Bu kısır döngü, çift ahlaka dayanan ikili bir yönetim tarzını ortaya çıkarıyor. Bir yanda kitaplarda yazılı olan, mitinglerde, demeçlerde savunulan sözde ve teoride savunulan yönetim anlayışı; öte tarafta bankaların soyulduğu, vurgun ve talanın yürürlükte olduğu bir sistem pratikte gelişmeye devam ediyor. Bir yandan herkesin yararına ‘tümü’ ve ‘geneli’ sürekli vurgulayan formel devlet anlayışı, öte taraftan bu soygunun yoksullaştırdığı halk kitleleri yer alıyor. Bir yanda yapanın yanına kar kaldığı siyaset şemsiyeli bürokratik devlet anlayışı, öte tarafta programlarında yer alan ama bir türlü işlemeyen, işletilemeyen şeffaf demokratik devlet özlemi yer alıyor. Asıl sorun da bu ikili, riyakar ilişki ve işleyişin yarattığı yeni tarz yaşama biçiminde ve bu uçurumun yaratığı girdapta yatıyor. Ve kangren yapı, kamu kaynaklarını yutan korroprasi bilindiği halde -belki bilerek- bir türlü düzeltil(e)miyor.
         Bu gün bazı bankaların içini boşaltarak soyanların adalet önüne çıkarılmasının halkta yaratmış olduğu infial ve destek bu uçurumun boyutlarını gösteriyor. Bir taraftan toplumda temiz siyaset arzusu yükselirken, öte taraftan eğer sürece diğerleri gibi sonuç vermezse ve toplumun bu konuda adalet talepleri yerine getirilmezse soygun düzeni bir kez daha kesintisiz sürmeye devam edecektir. Unutulmamalıdır ki temiz topluma giden yol temiz siyasetten geçiyor. Gelinen noktada Türkiye’nin her zamankinden çok temiz siyasete ihtiyacı vardır. Siyasi partiler bu ihtiyacı karşıladıkları oranda halk desteğini güçlü bir biçimde alabilecek, böylece de güçlendikleri oranda politikalarını uygulama fırsatını elde edeceklerdir. Ancak bu hemen olacak bir iş değil. Böyle bir sonuca ulaşmak için atılması gereken adımlar vardır.
·Her şeyden önce sistem yeniden yapılanmalıdır. Mevcut sistem tıkanmıştır. Artık işlememekte veya kötü işlemektedir. Toplum bu bozuk düzene, eskimiş kurumlara ve işlemeyen sisteme karşı değişim istiyor. Ancak değişim, demokratikleşme ve şeffaf yönetim bazı kesimlerin (bu soygun düzeninden pay alanların) işine gelmediğinden ayak diremekte ve engellemektedirler. Bu oyunu bozmak gerekir. “Kral çıplak!” demenin vakti gelmiş ve hatta geçmektedir de. Artık örgütlü bir siyasal gücün halkın sesi olarak bunu gür bir biçimde haykırması gerekiyor.
·İkincisi, mafya, siyaset ve devlet ilişkileri açığa çıkarılmalı, bu ilişki ağını kuran bürokratlar teşhir edilerek adalet önüne çıkarılmalıdır.  Adalet sistemi herkese eşit ve adil uygulanan, hızlı işleyen bir yapıya kavuşturulmalıdır. Çünkü adaletin işlemediği ya da geç işlediği yerde mafya doldurmaktadır. Bu da ona rant, güç hatta prestij kazandırmaktadır.
·Üçüncüsü, devleti ve toplumu dipten saran ve kemiren ağa karşılık, üstte ise hamaset nutukları ile toplumu oyalayan ve uyutan siyaset mekanizması ve onun aktörleri teşhir edilmelidir. Bu bağlamda “örgüt-lider-delege-milletvekili oligarşisi” içinde “yağmacı kültürün taşıyıcısı” haline gelmiş olan siyaset yapma tarzına son verilmelidir. Kuşkusuz buna en iyi son verecek güç kamuoyunun baskısı ve halkın oyudur.
·Dördüncü olarak, lider sultasına son verilmeli, parti içi demokrasi, örgüt, kadro, tüzük ve programlar buna göre düzenlenmelidir. Adaylar seçimde yapacakları dev harcamaların kaynağını açıklamalı, seçilmişleri izleme ve denetleme kurulları yaygınlaştırılmalı, bu kriterlere uymayan seçilmişleri “geri çekme” sistemi ile görevine son verme mekanizması geliştirilmelidir. Unutulmamalıdır ki kendisi demokratik olmayan bir parti ülkeye demokrasi getiremez ve kendisi temiz olmayan siyasal kadrolar temiz toplumun yolunu açamazlar.
·Son olarak (bu yazımın sınırları içinde) şu söylenebilir: Devlet yapılanması içinde KİT’lerin ve kamu bankalarının siyasi kirliliği cazip hale getiren konumları değiştirilmelidir. Siyasi iktidarlar genellikle kamuya ait  olması gereken kaynakları kendi kişisel çıkarları için kullanmakta veya eşe-dosta ve siyasi bağımlılarına peşkeş çekmektedir. Ve bunu yapanlar adeta ödüllendirilir cesine  tekrar seçilmekte ve daha üst görevlere gelebilmektedirler. Çünkü sistem kirliliği teşvik eden bir yapı kazanmıştır. Hal böyle olunca tek tek dürüst insanlarla sonuca gidilemez. Çünkü birini değiştirirseniz sistem diğerini yaratıyor. O halde soruna sistemle başlamak gerekiyor. Bunun için de önce anayasa değişikliğinden başlanmalı ve acilen siyasi partiler yasası değiştirilerek adil ve demokratik hale getirilmelidir. Ondan sonra ortaya çıkacak bir siyasal irade, cesur ve hür biçimde sorunun üzerine giderek yukarıdaki değişiklikleri gerçekleştirebilir.