TARTIŞMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TARTIŞMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Aralık 2016 Çarşamba

GÜNDEMİ BELİRLEYEN TARTIŞMA: BAŞKANLIK SİSTEMİ



GÜNDEMİ BELİRLEYEN TARTIŞMA: BAŞKANLIK SİSTEMİ





GÜNDEMİ BELİRLEYEN TARTIŞMA: Başkanlık Sistemi





    Ülkemizin değişmeyen ve belirleyici etkileri olan gündem maddelerinden önde gelenlerinden biri hükümet sistemi ve demokrasi tartışmalarıdır. 

   Bu tartışmalar özellikle 12 Eylül 1980 Darbesi’nden sonra gündemden hiç düşmemiştir. Demokrasimizin gelişememesi, siyasi sorunların çözülememesi, istikrarsızlıkların ana nedeni olarak 1982 Anayasası ve mevcut hükümet sistemi gösterilmiştir. Türkiye’de uzun yıllardır devam edegelen hükümet sistemi tartışmaları, çoğu zaman teorik analizleri tekrar etmekten öteye geçememiştir. Siyaset uzmanlarının değerlendirmelerinde bu tartışmalar, genellikle kısır kavramsal tartışmalar şeklinde olduğu ifade edilmiştir. Konu üzerinde çalışan uzmanlar “ İdeal bir Anayasal ” çerçevenin varlığının, hiçbir sistem içerisinde anayasal organlar arasında ideal ve barışçıl bir ilişkiyi garanti etmediği görüşünü savunuyorlar. Zira çerçevesi anayasalarla belirlenen devlet başkanı, parlamento ve hükümet arası ilişkilere etki eden pek çok faktörün bulunduğunu belirtiyorlar. “Tarihi ve siyasi miras, parti ve seçim sistemi, parlamento çoğunluğunun yapısı ve hatta bazen siyasi aktörlerin kişilik özellikleri, aynı hükümet sistemini uygulayan ülkelerde çok farklı neticeler doğurduğunu” dünyadaki uygulama örnekleriyle değerlendiriyorlar. Ülkemizde süregelen hükümet sistemi tartışmalarında özellikle 2003 yılından beri giderek artan bir şekilde üstüne durulan sistem Başkanlık Sistemi’dir. Bu tartışmalar son aylarda iktidar ve muhalefetin karşılıklı olarak yaptıkları açıklamalarla yeni bir boyut kazanarak Başkanlık sisteminin referanduma getirileceğinin ifade edilmesiyle siyasi gündemin acil ve önemli bir maddesi haline geldi. Başbakan Binali Yıldırım ve MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin karşılıklı Başkanlık Sistemi yorumları, Başkanlık konusunu yeniden Türkiye’nin birinci gündem maddesi durumuna getirdi. İlk önce MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “Başkanlık Sistemi” konusunun Meclis’e gelmesi gerektiğini söylemesi; Başbakan Binali Yıldırım’ın da Başkanlık Sistemi’nin Meclis’e getirileceğini belirtmesi üzerine kamuoyunun dikkatleri TBMM üzerinde yoğunlaştı. Ülkemizde ağırlıklı bir şekilde 2003 yılından beri tartışılan Başkanlık Sistemi’nin ne olduğu, bu sistemde nelerin değişeceği, siyasi sistemdeki sorunları çözüp çözemeyeceği, demokrasiyi nasıl etkileyeceği, yararları (avantajları) ve sakıncaları (dezavantajları), gibi sorular vatandaşlar arasında yoğunluk kazanır ve cevaplar aranırken, Başkanlık, Yarı Başkanlık ve Parlamenter Sistem karşılaştırmaları yapılmaya başlandı. Başkanlık Sistemi’nin Kavramsal Çerçevesi Başkanlık sistemi, “hem yürütme organının başı hem de devlet başkanı olan başkanın, sabit bir süre için halk tarafından seçildiği ve yasama organının başkanı düşüremediği, başkanın da yasama organını feshedemediği bir sistem olarak tanımlanmaktadır.” Bu tanım detaylandırıldığında Başkanlık Sistemi’nin, Yasama, Yargı ve Yürütme organlarının birbirinden keskin hatlarla ayrıldığı bir yönetim biçimi olduğu belirtilir. Başkanlık Sistemi’nde Yürütme Yetkisi halkın doğrudan seçtiği Başkan’dadır. Buna karşılık Parlamenter sistemlerde Yürütme Yetkisi Bakanlar Kurulu’ndadır. Başkanlık Sistemi’nde yürütme organı olarak halk Başkanı seçer. Yasama organını (Parlamento/ Meclis) da halk seçmektedir. Ancak Başkanlık Sistemi’nde halk bir başbakan seçmez. Bakanlar, Başkan tarafından halkın verdiği yetkiye dayanarak seçilir. Başkan, meclis tarafından çıkarılan kanunu veto edebilir, Parlamento da gerekli yeterli çoğunluk ile Başkan’ın kararını veto edebilir. Başkanlık Sisteminin Genel Kabul Görmüş Özellikleri 

• Yürütme gücünün tek sahibi olan Başkan halk tarafından seçilmektedir. 

• Yasama ve yürütme organlarının görev süreleri sabittir. 

• Yasama ve yürütme organları birbirinin varlığına son verebilecek hukuki araçlara sahip değildirler. Yürütme organı, yasama organını feshedemez ve yasama organı yürütme organını düşüremez. Anayasa hukukçularına göre başkanlık sistemini parlamenter sistemden ayıran temel özellik Yürütme ve Yasama organlarının göreve geliş ve görevde kalma şeklidir. Parlamenter sistemde halk sadece parlamentoyu seçer; hükümet Meclis içinden çıkar ve Meclis’e karşı sorumludur. Parlamenter sistemlerin çoğundabu bağımlılık karşılıklıdır, yürütmenin de parlamentoyu feshetme ve erken seçime gitme imkânı vardır. Başkanlık sisteminde ise parlamento ve başkan bağımsız bir şekilde seçilir ve görevde kalmak için ötekinin kabulüne ihtiyaç duymaz. Başkan yürütmenin tek sahibi olup, kabine tamamen kendisine bağlıdır ve ayrıca yasama sürecine ilişkin önemli role sahiptir. Başkanlık sistemindeki başkanların kabineye hâkimiyeti ve yasama sürecine ilişkin rolü, onları, başkanları halk tarafından seçilen parlamenter rejimlerden ayıran önemli bir kriterdir.Diğer bir deyişle, tek başına başkanın halk tarafından seçilmesi sistemin “ Başkanlık ” olarak nitelendirilmesini mümkün kılmaz. Başkanlık sisteminde öne çıkan iki özellik dikkat çekmektedir. Bu özelliklerden birincisi başkanın “güçlü demokratik meşruiyet” iddiası, ikincisi ise görev süresinin “sabit” olmasıdır. Bazı anayasa hukukçuları, Başkanların güçlü meşruiyetlerinin yasama organının meşruiyetiyle denklik sağladığını belirterek, ikisinin karşı karşıya gelmesi durumunda sistemin çıkmaza girme ihtimaline dikkat çekmektedir. Bu ihtimalin özellikle “ABD’den farklı olarak parti disiplini olan ülkelerde yüksek olduğu” belirtilmektedir. Aynı şekilde başkanın görev süresinin sabit olmasının “siyasi sürecin esnekliğini” yok ettiğini ve koşulların gerektireceği değişikliğe imkân vermediğine de dikkat çekilmektedir. Başkanlık sisteminin farklı bir yönü (özelliği) de devlet bürokrasisi üzerindeki kontrolün yasama ve yürütme arasında paylaşılmış olmasıdır. Uzmanlara göre bu durum Başkanın kendi atadığı bürokrasi üzerindeki kontrolünü zayıflatmakta, dolayısıyla modern devletin karmaşık işlerini yürütebilmesine sekte vurmaktadır. 

  Başkanlık sisteminin ayırt edici önemli bir özelliği, yasamanın yürütmenin görevine son verememesidir. Bu özelliğe göre yürütme organı varlığı için yasamanın desteğine muhtaç değilse bu sistem başkanlık sistemidir. Yasama hükümetin görevine son verebiliyorsa ya parlamenter ya da yarı-başkanlık sistemi söz konusu olur. Hükümeti görevden alabilen tek organ yasama ise, parlamenter sistemden söz edilir. Şayet hem parlamento hem başkan (herhangi bir usulle) hükümeti görevden alma yetkisine sahipse yarı-başkanlık sistemi söz konusudur. Anayasa hukukçularının değerlendirmelerine göre Başkanlık sisteminin ideal tipi ya da orijinal örneği, ABD hükümet sistemidir. Bu nedenle başkanlık sistemine özgü temel kurumlar da bu ülkede oluşmuş ve başka ülkelerde bunlar üzerinde birtakım değişiklikler yapılmıştır. Başkanın halk tarafından seçilmesi ve görevde kalmak için parlamento desteğine muhtaç olmamasın sistemin ortak özellikleri olarak diğer ülkelerde de geçerli ilkelerdir. Başkanlık Sisteminin Yararları ve Sakıncaları Parlamenter sistem, daha çok refah düzeyi yüksek ve siyasi istikrara sahip OECD ülkeleri arasında yaygınken, başkanlık ve yarı-başkanlık sistemi, görece yeni, siyasi ve anayasal istikrarı daha düşük demokrasilerde yaygınlık kazanmıştır. Başkanlık sisteminin yarar (avantaj) ve sakıncaları (dezavantajları) konusunda bu sistemde yürütmenin “katı görev süresi” iki tarafın da odaklandığı nokta olmuştur. Başkanlık sistemini savunanlar için bu katılık “hükümet istikrarı”nı, dolayısıyla siyasi istikrarı sağlayan bir güvencedir. Karşıt görüştekiler içinse parlamento-başkan uyumsuzluğu veya başkanın başarısız olması halinde sistemin kendini onarma imkânının bulunmaması anlamına gelmektedir ki bu durum siyasi krize ve demokrasinin çökmesine yol açabilir. Bu görüşe katılmayan bazı uzmanlar başkanlık sisteminin ileri sürülen zaaflarının ve başkanlık demokrasilerinin çökme nedenlerinin sistemden değil, ülkelerin sahip olduğu özelliklerden kaynaklandığını savunmaktadırlar. Başkanlık Sisteminin Yararları 

   • İstikrarlı yönetim: Başkanlık sisteminde yürütme organına verilen sabit görev süresi, istikrarlı hükümetlerin oluşumuna hizmet eder Hükümet krizleri yaşanmaz. Parlamenter sistemlere özgü olan ileriyi görememe ve belirsizlik sorunu yoktur. Hükümet istikrarı toplumsal istikrara, dolayısıyla demokrasinin sağlamlaşmasına katkıda bulunur. 

   • Güçlü yönetim: Parlamenter sistemde parlamentoya karşı sorumlu olan başbakanlara göre, başkan, karar alırken daha fazla inisiyatif kullanabilir. Hızlı karar alabilir ve etkin bir yönetim sağlayabilir. Güçlü yürütme güçlü devleti doğurabilir. Oysa parlamenter rejimlerde hükümet, bir taraftan yetkilerini cumhurbaşkanıyla paylaşıp diğer taraftan parlamentonun baskısı altında kaldığından, yürütmenin gücü azalmakta ve yönetimde zafiyet meydana gelmektedir. 

   • Daha fazla demokrasi: Başkanlık sisteminin daha fazla demokrasi sağlayacağı görüşü vardır. Başkanlık sisteminde öncelikle seçmenler muhtemel hükümet seçeneklerini baştan görerek oy verir. Halkın hesap sorma imkânı daha fazladır. Sorumlunun teşhisi daha kolay hale gelmekte, halkın yeni seçimde bu teşhis ışığında isabetli karar verme şansı artmakta ve seçmenler için daha fazla seçme imkânı sağlamaktadır. Yasama organı için bir partinin adaylarını desteklerken yürütme organının seçiminde başka bir partinin adayını destekleme fırsatına sahip olurlar. Parlamento üyeleri, hükümetin devamı kaygısı taşımadan kanunlar üzerinde bağımsız karar da verebilirler. Aynı şekilde yürütme organı yasama organını feshetme yetkisine sahip olmadığından milletvekilleri daha özgür ve vicdani hareket etme imkânına kavuşurlar. Güçler ayrılığı ve sınırlı iktidar, bireysel özgürlüklerin de garantisi olmaktadır. Yürütme organının doğrudan halk tarafından seçilmesi daha fazla demokrasi demektir. Siyasi güç ve yetkiye sahip yürütmenin halk tarafından doğrudan seçilmesi, ona büyük bir güven, saygınlık ve meşruiyet sağlar. Başkanlık Sisteminin Sakıncaları 

   • Katılık: Başkanlık sistemlerinde yasama ve yürütme organları birbirlerinin görev sürelerini etkileyebilecek yetkilere sahip değildir. Yasama organı, Başkanın varlığını sona erdiremediğinden yürütme gücünün süresi sabittir. Bu durumda bir başkan ne kadar yeteneksiz olursa olsun görev süresini doldurmadan görevinden alınamayacaktır. Halk desteği veya meşruiyeti tartışmalı hale gelse de başkan, sabit süresi dolmadan değiştirilemeyecektir. Buna karşılık çok başarılı bir başkan, yeniden seçilme yasağı olan ülkelerde tekrar seçilememektedir. 

   • Çift meşruiyet: Başkanlık sistemlerinde yasama ile yürütme iki rakip gibi meşruiyet iddiasında bulunabilmektedir. Bu, her iki organın halk tarafından seçilmesinin doğal sonucudur. Özellikle parti sayısının çok olduğu veya ideolojik ayrımların derin olduğu başkanlık sistemlerinde bu iki gücün izlenecek politikalar üzerinde çatışma içine girmesi ihtimali güçlenmektedir. Bu çatışma, sistemin kilitlenmesine ve tıkanmasına yol açabilir. Her iki organın birbirinden bağımsız olması ve birbirinin yaşayabilirliği üzerinde herhangi bir yetkiye sahip olmaması uzlaşmayı çok zorlaştırabilir. Bu tür ihtimallerde ikisi de halk tarafından seçilen organlar demokratik meşruiyet iddiasında bulunabilirler. Bu tür durumlarda ordunun arabulucu güç olarak müdahale etmesi, 20. yüzyıl Latin Amerika’sında sıkça tecrübe edilmiştir. 

   • Sıfır toplamlı oyun: Yürütme gücü üzerinde yaşanan başkanlık yarışı, kazanan adaya yürütme gücünün tamamını sunarken, kaybeden adayın yönetim sürecindeki etkinliğini sıfırlar. Ya hep ya hiç oyunu söz konusudur. Kazanan aday bir sonraki seçime kadar yürütme gücünü tek başına kontrol edecektir. Kaybeden aday için parlamenter sistemlerde olduğu gibi garanti edilmiş muhalefet sıraları mevcut olmayacaktır. 

   • Siyaset yarışının dışarıdan katılanlara açık olması: Güçlü parti yapısının mevcut olmadığı başkanlık sistemlerinde başkanlık seçimlerinin kişiselleşmiş karakteri, dışarıdan gelenlerin iktidar yarışını kazanmaları ihtimalini doğurmaktadır. Bu yüzden başkanlık sistemlerinde adayların arkasında bir parti örgütünün bulunması gerekmez. Popüler herhangi bir aday, diğer politikacıların desteğine ihtiyaç duymadan, kendi kendini aday gösterip sahneye aniden çıkabilir. Ancak bu durum genellikle Latin Amerika’ya özgü bir olgu olarak görülmektedir. Halkın herhangi bir vesileyle tanıdığı, sempati duyduğu ve beğendiği kişiler siyasi tecrübeleri olmasa da başkanlık yarışında iktidarı ele geçirme şansı bulabilmektedir. 

   • Başkanlık sistemlerinin siyasi üslubu: Başkanlık yarışının çoğunlukçu (plebisitçi) doğası ve siyaset sürecinin toplam-sıfır kuralına göre işlemesi kutuplaşmaya yol açmaktadır. Kazananın her şeyi aldığı, kaybedenin her şeyi kaybettiği bir sıfır toplamlı oyunda uzlaşmaya değil kutuplaşmaya teşvik eden faktörler ön plana çıkmaktadır. Gelecek başkanlık seçimine kadar iktidarını koruyacağından emin olan başkan, gerek muhalefetin gerekse seçmen kitlesinin taleplerine karşı duyarsız hale gelebilir. 

  Otoritesinin temelinde plebisitçi unsurlar bulunan başkan, tüm halkın temsilcisi olduğu inancına kapılabilir. Kendi politikalarını halk iradesinin yansıması olarak görürken, muhaliflerin politikalarını dar çıkarların bencil planları olarak tanımlayabilir. Türkiye’de Başkanlık Sistemi Tartışmaları Siyasi rejim tartışmalarının Türkiye’nin gündeminde yer bulması 1960’lara kadar gitse de, hükümet sistemleri konusundaki tartışmalar ilk kez 1982 Anayasası’nın hazırlanması döneminde zayıf biçimde de olsa gündeme gelmiştir. 1987’den itibaren Başbakan Turgut Özal’ın açık bir biçimde gündeme getirdiği başkanlık sistemi tartışmalarını, 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel de kendi döneminde sürdürmüştür. AK Parti iktidarının ikinci döneminde başkanlık sistemine geçiş konusu daha üst bir seviyeye taşınmış, siyasi çevrelerde ve kamuoyunda bu sistem hakkında lehte ve aleyhte yoğun bir tartışma yaşanmaktadır. Başkanlık Sistemi Lehindeki Görüşler Başkanlık sistemini savunan Anayasa Hukukçularına ve siyaset bilimcilerine göre, parlamenter rejimlerin olağan dönemlerinde var olmayan kuvvetler ayrılığı gerçek anlamda başkanlık sisteminde bulunmaktadır. Bu sistem hem parlamentoya hem yürütmeye güç ve itibar kazandırır. Başkan halktan aldığı sabit süreli yönetim döneminde düşürülme korkusu olmadan çalışır. Yasamayı kendi denetimine alıp tüm devlet iktidarını elinde toplayamaz. Başkanı diktatör gibi tasavvur edenler, olağan parlamentarizmde başbakanın bir başkandan daha güçlü olduğunu gözden kaçırmaktadırlar. Başbakanın güçlü konumundan dolayı literatürde parlamentarizmi başbakanlık hükümeti olarak adlandıranlar çoktur. Türkiye’de mevcut durumda yürütmenin yasamayı da kontrol etmesini kuvvetler ayrılığına aykırı bulanlar, aynı zamanda kuvvetler ayrılığını öngören başkanlığa da karşı çıkmaktadırlar.

   Bunun nedeni Türkiye’de cari sistemde demokratik çoğunluklara karşı “ideolojik devlet iktidarını” temsil eden bir cumhurbaşkanlığının ve diğer vesayet kurumlarının sürdürülmek istenmesidir. Başkanlık sisteminde halkın seçtiği ve yürütme yetkisine tümüyle sahip bir başkanın yanında ayrı başı çekecek unsurlara zemin oluşturacak bir yetki belirsizliği olmayacaktır. Bürokratik kurumlar doğrudan demokratik meşruluğa sahip bir başkan karşısında kendi sınırlarını aşamayacaklardır. Seçim sisteminde, partilerin yapısında ve idari sistemde gerekli değişiklikler yapılmak kaydıyla başkanlık sistemi Türkiye’yi daha demokratik kılabilir. Başkanlık sisteminden duyulan korku diktatörlükten değil, halktandır. Konuyu değerlendiren uzmanlara göre, parlamenter rejim Türkiye’de yönetim istikrarsızlıklarına ve krizlere yol açmıştır. Ekonomik, sosyal ve siyasal olarak bu krizlerin bedeli çok ağır olmuştur. 21. yüzyıl hızlı ve etkin kararlar alabilen güçlü bir yönetimi gerektirmektedir. Türkiye’nin siyasi geleneği aslında başkanlık sistemine yabancı değildir. Başkanlık sistemi, toplumsal parçalanmışlığı giderecek, devlet millet kaynaşmasını sağlayacak bir kurum olarak değerlendirilmektedir. 

Atatürk, İnönü, Menderes ve Özal dönemlerinde başkanlık benzeri yönetimler hâkim olmuştur. 

Bu dönemler diktatörlük tehlikesine yol açmamıştır. Yine aynı uzmanlara göre Latin Amerika ülkeleri Türkiye için örnek olarak verilemez; çünkü bunlar hem tarihsel-toplumsal olarak farklılık taşır hem de uzun bir sömürge geçmişleri vardır. Türkiye hâlihazırda yarı-başkanlığa yakın bir yerde durmaktadır. Bununla birlikte bir sistem değişikliğine gidilecekse reformlar tamamlanmalıdır. Vesayet anlayışı sona erdirilmeli, demokrasi işler hale getirilmeli, seçim sistemi değiştirilmeli, bürokrasinin ve ülkenin yapısal sorunları çözülmelidir ki sistem değişikliğinden sonuç alınabilsin. Başkanlık Sistemi Aleyhindeki Görüşler Başkanlık sistemine karşı olan uzmanlara göre başkanlık sisteminde özellikle yasama organı ile yürütme organı arasında çıkabilecek ihtilaflarla sistemin tıkanması riski yüksektir. Uzlaşma kültürünün gelişmiş olduğu ABD’de bile bu anlamda sorunlar yaşanırken Türkiye’de bu sistemin başarılı olması mümkün görünmemektedir. Hükümet sisteminde değişiklik yapılması demokrasiyi çöküntüye uğratacak krizlerden kaçınmayı garanti etmez. Bütün hükümet sistemlerinde kilitlenmeye yol açan asıl faktör, seçim sistemlerinin parti sisteminde aşırı parçalanma yaratmasıdır. Bu yüzden sağlam bir demokrasinin yolu hükümet sistemiyle değil, iki parti veya ılımlı çok parti yaratacak parti sistemiyle açılır. 

Dolayısıyla yapılması gereken, seçim kanunlarında parti sistemindeki parçalanmayı önleyecek ve partileri merkeze yaklaştıracak değişiklikler yapmak ve parlamenter sisteme işlerlik kazandıracak mekanizmalar geliştirmektir. 

Bu mekanizmalar parlamentarizmin rasyonelleştirilmesi, yapıcı güvensizlik oyu ve alternatif başkanlık sistemidir. Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Mevcut Sistem Sorunlar Barındırıyor” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan mevcut sistemin sorunlar barındırdığını, “Türkiye’ye özgü Başkanlık Sistemi” ile sorunların çözüleceği ve Başkanlık sisteminin Türkiye’ye sıçrama kazandıracağı görüşünü kamuoyu ile paylaşmaktadır. Başkanlık sistemi olmazsa, yarı başkanlık sistemi ve partili başkanlık sistemlerinin de mevcut tıkanıklığın aşılmasını sağlayacağını ifade etmektedir.Kamuoyuna yansıyan tartışmalarda muhalefet partileri tarafından reddedilen başkanlık sistemi konusunda, AK Parti kulislerinde en çok ABD’dekine benzer bir sistem konuşuluyor. Ancak, Meclis’i feshetme yetkisi ve kararname çıkarma yetkileri muhalefet partilerinin temel itiraz noktasını teşkil ediyor. Yarı başkanlık sistemi seçeneğinde ise Fransa’daki başkanlık sisteminin bir benzeri konuşuluyor. Anayasa görüşmeleri sırasında bu sistemin ayrıntılarının da görüşülebileceği ileri sürülüyor. AK Parti’de çeşitli Senaryolar Üzerinde Çalışılıyor AK Parti’de, partili cumhurbaşkanlığı sistemiyle cumhurbaşkanı ve başbakanın aynı partiden olmasına rağmen yetkilerin cumhurbaşkanında toplanacak olması nedeniyle taraflar arasında bir yetki çatışmasının yaşanmayacağı değerlendiriliyor. AK Parti’de anayasa değişikliği ve başkanlık sistemi ile ilgili yapılan çalışmalarda Anayasa değişikliği sonrası 2019’a kadarki ‘geçiş dönemi’nde yürütme erkinin işleyişine ilişkin çeşitli senaryolar üzerinde durulduğu belirtiliyor. Bu kapsamda AK Parti’nin, Anayasa değişikliği konusunda MHP’ye üç farklı teklif sunduğu sızan haberlerden anlaşılıyor. Sunulan tekliflerden biri “Geniş kapsamlı” olarak ifade ediliyor. Bu teklif yeni bir Anayasa yaklaşımını ortaya koyuyor. “Orta paket” olarak ifade edilen ikinci teklif ise yürütmenin görev, yetki ve sorumluluklarının çerçevesini belirliyor. İki madde halinde kısa bir düzenleme şeklinde sunulan üçüncü teklifte, Cumhurbaşkanı’nın partisi ile bağının kurulması öngörülüyor. AK Parti ve MHP arasında sürdürülen görüşmelerde 10 veya 12 madde içerdiği belirtilen “orta paketin” ön plana çıktığı ifade ediliyor. AK Parti ile MHP’nin üzerinde yoğunlaştığı bu pakette, Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu’nun birlikte devam edeceği ve 2019 yılına kadar yaklaşık üç yıllık bir “geçiş süreci” düşünülüyor. Cumhurbaşkanı’nın temel hak ve özgürlükler dışında Kanun Hükmünde Kararname (KHK) çıkarma yetkisinin olması yönündeki yaklaşım üzerinde durulduğu bu formülde hükümetin hazırlayacağı yasa tasarılarının TBMM’ye gönderilmesini içeren mevcut sistemi devam edebileceğinin de tartışıldığı sızan bilgiler arasında yer alıyor. AK Parti’nin başkanlık içeren Anayasa değişikliği ile ilgili hazırladığı taslak metinin MHP’ye sunmasının ardından iki partinin görevlendirdiği milletvekilleri bir araya gelerek yaptıkları değerlendirmelerden sonra bazı maddelerde revizeler yaptılar. AK Parti’nin sunduğu teklife ilişkin MHP’nin ilettiği görüş ve önerileri kapsamında Cumhurbaşkanı’nın yeni sistemde siyasi ve cezai sorumluluk alanlarının tanımlanması ve bu konudaki mekanizmaların işletilmesi noktasında gerekli çoğunluklarla ilgili hassasiyetlere yer verildi. AK Parti’nin; MHP’nin bazı önerilerini yerinde bulduğu ancak bazı önerilerine ise sıcak bakmadığı ifade edildi. Başbakan Yıldırım ve MHP Genel Başkanı Bahçeli’den Ortak Açıklama: “AKP ve MHP Anlaştı” AK Parti ve MHP heyetleri arasında yapılan görüşmelerde varılan sonuçların değerlendirilmesinden sonra Başbakan Binali Yıldırım ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli Çankaya Köşkü’nde yeni anayasayı görüşmek üzere bir araya geldi. Anayasa değişikliği müzakereleri konusunda yaklaşık 1,5 saat süren Yıldırım-Bahçeli görüşmesinde iki parti arasındaki son pürüzler değerlendirildi. Başbakan Binali Yıldırım ile MHP Genel Başkanı Bahçeli görüşmeden sonra varılan sonuçları düzenledikleri ortak basın toplantısında kamuoyuna duyurdular. MHP lideri Devlet Bahçeli, “Bugünkü görüşmemiz son değerlendirmeler ışığında olumlu geçmiştir. İnşallah çok kısa bir süre içerisinde TBMM’ye bir metin sunulmuş olacaktır” dedi. Başbakan Binali Yıldırım ise, “Anayasa değişikliği konusu memleketimizin gündemindedir. Bu konuda MHP ile birlikte yürüttüğümüz müzakereler belirli bir olgunluğa erişti. Önümüzdeki hafta AK Parti olarak Anayasa değişiklik teklifimizi Meclis’e sunmuş olacağız. Tabii ondan sonraki iş Meclis’imizin iradesidir. Meclis’te 330’u aşan bir kabulle geçmesi gerekiyor ki ondan sonra referandum süreci başlasın. Referandum süreci de milletimizin vereceği bir karardır. Ülkemiz milletimiz için inşallah hayırlı bir karar olacaktır diye düşünüyoruz. Biz, niyet hayr akıbet hayr anlayışıyla hareket ettik. Biz artık ülkenin sistem tartışmasıyla zaman kaybetmesini istemiyoruz. AK Parti kendi anayasa değişikliği olarak bu teklifi sunacak. Şüphesiz sunacağımız bu teklif, MHP’nin de üzerinde mutabık kaldığı veya müzakere edip uzlaştığımız bir metin olacak. Dolayısıyla Meclis görüşmelerinde buna göre de işlem görecek.” dedi. AK Parti ve MHP’nin anlaşmasıyla Başkanlık Sistemi’nin yolu açıldı. Başbakan Yıldırım ile MHP Genel Başkanı Bahçeli’nin anlaşmasından sonra yapılan değerlendirmelere göre Haziran ayında ilk adımın atılması bekleniyor. Bu süreçte öncelikle MHP’nin de ikna edilerek başkanlık sisteminin yaşama geçirileceği değerlendiriliyor.