TİMUR SOYKAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
TİMUR SOYKAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Mart 2015 Pazar

Johnson Mektubu İnönü'nün Oyunu,





Johnson Mektubu İnönü'nün Oyunu,



Haluk Şahin, Gendaş Yayınları'ndan çıkan kitabı 'Johnson Mektubu'nda ABD Başkanı Johnson ile Başbakan İnönü'nün dostluğunu da anlatıyor.

ABD Başkanı Johnson'ın 1964'te Kıbrıs'a çıkarma yapmaya giden Türk gemilerini geri döndüren ünlü mektubunun ardında İnönü var

TİMUR SOYKAN 


MEKTUP  METNİ; 

(    JOHNSON MEKTUBU
Sayın Bay Başbakan,
Türkiye Hükümetinin, Kıbrıs'ın bir kısmının askeri kuvvetle işgal etmek üzere müdahalede bulunmaya karar vermeyi tasarladığı hakkında Büyükelçi Hare vasıtasıyla sizden ve Dışişleri Bakanınızdan aldığım haber beni ciddi surette endişeye sevk etmektedir. En dostane ve açık şekilde belirtmek isterim ki geniş çapta neticeler tevlit edebilecek böyle bir hareketin Türkiye tarafından takip edilmesini, Hükümetinizin bizimle evvelden tam bir istişarede bulunmak hususundaki taahhüdü ile kabili telif addetmiyorum. Büyükelçi Hare, görüşlerimi öğrenmek üzere birkaç saat tehir etmiş olduğunuzu bana bildirdi.
Yıllar boyu Türkiye'yi en sağlam şekilde desteklediğini ispat etmiş olan Amerika gibi bir müttefikin, bu şekilde neticeleri olan tek taraflı bir kararla karşı karşıya bırakılmasının, Hükümetiniz bakımından doğru olduğuna hakikaten inanıp inanmadığınızı sizden sorarım. Binaenaleyh, böyle bir harekete tevessül etmeden önce Birleşik Amerika Devletleri ile tam istişarede bulunmak mesuliyetini kabul etmenizi hassaten rica etmek mecburiyetindeyim.
1960 tarihli Garanti Antlaşması ahkamı gereğince böyle bir müdahalenin caiz olduğu kanaatinde bulunduğunuz intibaındayım. Bununla beraber Türkiye'nin mutasavver müdahalesinin, Garanti Antlaşması tarafından sarahaten men edilen bir hal sureti olan takvimi gerçekleştirme gayesine matuf olacağı yolundaki anlayışımıza dikkatinizi çekmek zorundayım. Ayrıca, söz konusu Antlaşma teminatçı Devletler arasında istişareyi gerektirmektedir.. Birleşik Amerika bu durumda, tek taraflı harekete geçine hakkının henüz kabili telif olmadığı kanaatindedir.
Diğer taraftan, Bay Başbakan, NATO vecibelerine de dikkat nazarınızı celp etmek mecburiyetindeyim. Kıbrıs'a vaki bir Türk müdahalesinin Türk-Yunan kuvvetleri arasında askeri bir çatışmaya müncer olacağı hususunda zihninizde en ufak bir tereddüt olmamalıdır. Dışişleri Bakanı Rusk, Lahey'de yapılan son NATO Bakanlar Konseyi toplantısında, Türkiye ile Yunanistan arasında bir harbin "kelimenin tam manasıyla düşünülemez" olarak telakki edilmesi gerektiğini beyan etmişti. NATO'ya iltihak esası icabı olarak, NATO memleketlerinin birbirleriyle harp etmeyeceklerini kabul etmek demektir. Almanya ve Fransa NATO'da müttefik olmakla yüzyıllık husumet ve düşmanlıklarını gömmüşlerdir; aynı şeyin Yunanistan ve Türkiye'den de beklenmesi gerekir. Ayrıca, Türkiye tarafından Kıbrıs'a yapılacak askeri bir müdahale Sovyetler Birliği'nin meseleye doğrudan doğruya karışmasına yol açabilir. NATO müttefiklerinizin tam rıza ve muvafakatleri olmadan Türkiye'nin girişeceği bir hareket neticesinde ortaya çıkacak bir Sovyet müdahalesine karşı Türkiye'yi müdafaa etmek mükellefiyetleri olup olmadığını müzakere etmek fırsatını bulmamış olduklarını takdir buyuracağınız kanaatindeyim.
Diğer taraftan Bay Başbakan, bir Birleşmiş Milletler üyesi olarak Türkiye'nin vecibeleri dolayısıyla da endişe duymaktayım. Birleşmiş Milletler Ada'da sulhu korumak için kuvvet temin etmiştir. Bu kuvvetlerin vazifesi zor olmuştur, fakat geçen son birkaç hafta zarfında, Ada'daki şiddet hareketlerinin azaltılmasına tedrici bir şekilde muvaffak olmuşlardır. Birleşmiş Milletler Arabulucusu henüz işini bitirmemiştir.. Hiç şüphem yok ki, Birleşmiş Milletler üyelerinin çoğunluğu, Birleşmiş Milletler gayretlerini baltalayacak olan ve bu zor meseleye Birleşmiş Milletler tarafından makbul ve barışçı bir hal tarzı bulunmasına yardım edebilecek herhangi bir ümidi yıkacak olan Türkiye'nin tek taraflı hareketine en sert şekilde tepki gösterecektir.
Aynı zamanda, Bay Başkan, askeri yardım sahasında Türkiye ve Birleşik Devletler arasında mevcut iki taraflı Anlaşma'ya dikkatinizi çekmek isterim. Türkiye ile aramızda mevcut Temmuz 1947 Anlaşmasının 4'üncü maddesi mucibince, askeri yardımın veriliş maksatlarından gayrı gayelerde kullanılması için Hükümetinizin, Birleşik Devletlerin muvafakatini alması icap etmektedir. Hükümetiniz, bu şartı tamamen anlamış bulunduğunu muhtelif vesilelerle Birleşik Devletlere bildirmiştir. Mevcut şartlar tahtında Türkiye'nin Kıbrıs'a yapacağı bir müdahalede Amerika tarafından temin edilmiş olan askeri malzemenin kullanılmasına Birleşik devletlerin muvafakat etmeyeceğini samimiyetimle ifade etmek isterim.
Mutasavver Türk hareketinin fiili neticelerine gelince, böyle bir hareketin Kıbrıs adası üzerinde on binlerce Kıbrıslı Türk'ün katledilmesine yol açabileceği keyfiyetine en dostane bir şekilde dikkatinizi çekmek mecburiyetini hissediyorum. Tarafınızdan böyle bir harekete tevessül edilmesi, infiali mucip olacak ve girişeceğiniz askeri hareketin himaye etmeye çalıştığınız kimselerin pek çoğunun imhasını önlemeye yeter derecede müessir olması imkânsız olacaktır. Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin mevcudiyeti böyle bir faciayı önleyemez.
Sözlerimi pek fazla sert bulabilir ve bizim Kıbrıs meselesinde Türkiye'nin ilgisine karşı bigane olduğumuzu düşünebilirsiniz. Durumun böyle olmadığını size temin ederim. Gerek alenen gerek hususi olarak, Kıbrıs Türklerinin emniyetini sağlamakta ve Kıbrıs meselesinin nihai hal tarzının konuyla doğrudan doğruya ilgili tarafların rızasına dayanması hususu üzerinde ısrar etmekte gayret gösterdik. Amerika Birleşik Devletleri'nin sizin lehinize yeter derecede faaliyet sarf etmediği hissini taşımanız mümkündür.
Fakat herhalde bilirsiniz ki politikamız Atina'da en sert şekilde infiale yol açmış (bizim aleyhimize orada nümayişler yapılmış) ve Amerika Birleşik Devletleri ile Başpiskopos Makarios arasında esaslı bir uzaklaşma husule getirilmiştir. Daha birkaç hafta önce yaptığımız görüşme sırasında Dışişleri Bakanınıza da söylediğim gibi, Türkiye ile olan münasebetlerimize çok büyük değer veriyoruz. Sizi kendisiyle temel ortak menfaatlerimiz olan büyük bir müttefik telakki etmişizdir. Sizin güvenlik ve refahınız Amerika halkı için ciddi bir alaka mevzuu olagelmiş ve bu alakamız en pratik şekillerde ifadesini bulmuştur. Biz ve Siz, komünist dünyasının ihtiraslarına karşı koymak üzere birlikte dövüştük. Bu tesanüt bizim için büyük bir mana ifade etmektedir. Hükümetiniz ve halkınız için de aynı derecede bir mana taşıdığını ümit ederim. Kıbrıs'la ilgili olarak Türk cemaatini tehlikeye maruz bırakacak herhangi bir hal tarzını desteklemeyi düşünmüyoruz. Nihai çözüm yolu bulmaya muvaffak olamadık, zira bunun dünyadaki en girift meselelerden biri olduğu aşikârdır. Fakat Türkiye ve Kıbrıslı Türklerin menfaatleri konusunda ciddi şekilde alakadar olduğumuz ve alakadar kalacağımız hususunda sizi temin etmek isterim.
Nihayet Bay Başbakan, en ciddi meseleyi, harp mı, sulh mu meselesini vazetmiş bulunuyorsunuz. Bu meseleler Türkiye ve Birleşik Devletler arasındaki iki taraflı münasebetlerin çok ötesinde giden meselelerdir. Bunlar, sadece Türkiye ve Yunanistan arasında bir harbi muhakkak olarak tevlit etmekle kalmayacak, fakat Kıbrıs'a tek taraflı bir müdahalenin doğuracağı, önceden kestirilemeyen neticeler sebebiyle, daha geniş çapta muhasemata yol açabilecektir. Sizin Türkiye Hükümeti'nin Başbakanı olarak mesuliyetiniz var, benim de Birleşik Amerika Başkanı olarak mesuliyetim mevcuttur. Bu sebeple, en dostane şekilde size şunu bildirmek isterim ki, bizimle yeniden ve en geniş ölçüde istişare etmeksizin böyle bir harekete tevessül etmeyeceğinize dair bana teminat vermediğiniz takdirde, meselenin gizli utulması hususunda Büyükelçi Hare'e vaki talebinizi kabul etmeyecek ve NATO Konseyi ile Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin acilen toplantıya çağrılmasını istemek mecburiyetinde kalacağım.
Bu mesele hakkında sizinle şahsen görüşebilmemizin mümkün olmasını isterdim. Mateessüf, mevcut Anayasa hükümlerimizin icabı dolayısıyla, Birleşik Amerika'dan ayrılamamaktayım.
Teferruatlı müzakereler için siz buraya gelebilirseniz, bunu memnuniyetle karşılarım. Genel barış ve Kıbrıs meselesinin aklıselimle ve sulh yoluyla halli hususunda sizinle benim çok ağır mesuliyet taşımakta olduğumuzu hissediyorum. Bu itibarla aramızda en geniş ve en samimi istişarelerde bulununcaya kadar sizin ve meslektaşlarınızın tasarladığınız kararı geri bırakmanızı rica ederim.
Hürmetlerimle
Lyndon B. Jonhnson

İSTANBUL - Gazeteci-yazar Haluk Şahin, 1987'de yayımladığı 'Gece Gelen Mektup' kitabını, yeni bulgular ve araştırmalarla genişletti. Şahin, 'Johnson Mektubu' isimli yeni kitabıyla, ABD Başkanı Lyndon B. Johnson'ın imzasını taşıyan ve 1964 yılında Kıbrıs'a çıkarma yapmaya giden Türk gemilerini geri döndüren mektubun gizli kalmış yönlerini aydınlatıyor. 

'Mektup, diplomatik oyun' 

Haluk Şahin, Türkiye-ABD ilişkilerinde dönüm noktası olan tehdit dolu mektubun, dönemin Başbakanı İsmet İnönü'nün 'diplomatik oyunu'nun sonucu olduğu tezini ortaya atıyor.
Tanıklıklara göre, Kıbrıs'a çıkarma yapacak askeri gücün olmadığını düşünen ve iç politikada eleştirilen İnönü, savaş gemilerini Kıbrıs'a gönderirken bir yandan da ABD Büyükelçisi'ne haber verilmesini istiyor. ABD'nin çıkarmaya engel olacağını bilen Başbakan İnönü, Johnson'ın mektubuyla rahatlıyor, iç politikadaki baskıdan kurtuluyor, Kıbrıs'ta Türkleri katleden Rumlara gözdağı veriyor. 

'Aman paşam nasıl olur...' 

"İsmet Paşa, Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin'e diyor ki: 'Çağır Amerikan Büyükelçisi'ni, adaya çıkacağımızı söyle'. Erkin hayretler içinde kalıyor ve 'Aman paşam nasıl haber veririz. Hemen, yapmayın bu haltı, derler, müdahale edip durdururlar' cevabını veriyor. Paşa, 'Sen söyle söyle' diye ısrar ediyor". 1966'da Johnson mektubunu
Hürriyet gazetesinde yayımlayarak olay yaratan Cüneyt Arcayürek, 4 Haziran 1964 günü yaşananları Haluk Şahin'e böyle anlatıyor. 

Türkmen: Nota bekleniyordu 

Şahin, Gendaş Yayınları'ndan çıkan 'Johnson Mektubu' isimli kitabında tarihi mesajı, Amerika, Tür-kiye ve Yunanistan cephesinden tanıkların ifadeleriyle değerlendirirken,
'İsmet Paşa ne yapmaya çalışıyor?' sorusuna da yanıt arıyor.
Kitapta dönemin bazı tanıkları, İnönü'nün Kıbrıs'a çıkarma yapma niyetinde olmadığı konusunda birleşiyor. Johnson'ın mektubu sırasında Washington'daki Türkiye Büyükelçiliği'nde müsteşar olan İlter Türkmen'in açıklamasına kitapta yer veriliyor:
"Biz, Johnson'ın mektubunu tahrik ettik. Hükümet böyle bir notanın gelmesini bekliyordu. İsmet Paşa'nın hakikaten müdahaleye niyeti olsaydı, Amerikan hükümetinin fikrini sormazdı. Amerikan sefirini çağırıyor ve diyorlar ki, 'Biz Kıbrıs'a müdahaleye karar verdik. Sizin bu konuda bir görüşünüz var mı?' Adamlar da müdahaleyi engellemek için ne kadar ağır bir mesaj göndermek gerekiyorsa, o kadar ağır bir mesaj gönderiyorlar." 

'Askeri güç yetersizdi' 

Adının açıklanmaması koşuluyla gazeteci Haluk Şahin'e bilgi veren İsmet İnönü'ye yakın bir diplomat da, mektup olayını şöyle açıklıyor:
"Türkiye, Kıbrıs'a çıkarma yapmaya askeri açıdan hazır değildi. Çıkarma en zor askeri operasyonlardan biridir. İsmet Paşa durumun farkındaydı. Kısacası tüm hazırlıklara ve jestlere rağmen, o zaman Türkiye çıkarma yapmayacaktı. Ancak İnönü, askeri müdahaleyi kullanarak gözdağı vermek de istiyordu. Bu yüzden gemiler, keşif uçakları yola çıktı. Sonra Amerika'nın 'Durun, çıkmayın' demesi sağlandı. O zaman çıkarma yapılmamasının sorumlusu Amerika oldu." 

'Şahinlere karşı koz' 

Şahin, CIA için de araştırmalar yapan Amerikalı tarihçi George S. Harris'in Türk-Amerikan ilişkilerini konu alan bir kitabından da alıntı yapıyor:
"Amerikalıların, güneyde asker topladığını ve gemilere yüklendiğini nasıl olsa öğreneceğini, o zaman Yunanistan'a ve Kıbrıslı Rumlara baskı yaparak gerilemelerini
sağlayacağını umuyordu. Herhalde Washington'ın kendisine 'Sadece barışçı yolları kullanın' türünden bir uyarı göndereceğini bekliyordu ki, böyle bir uyarı ordu içindeki 'şahin'lere karşı kullanabileceği bir koz olacaktı..."
Kitabın 'Yeni bilgilerin ışığında' başlıklı bölümünde ise, gazeteci Cüneyt Arcayürek'in görüşleri yer alıyor: 

'Paşa mektubu kullanıyor' 

"İsmet Paşa'nın böyle yapmasının nedeni basit: Başarılamaz. Adaya neyle gideceksin?
İsmet Paşa uçak gönderme gibi bazı sınırlı hareketlere izin veriyor, o kadar. Derken mektup geliyor, İsmet Paşa rahatlıyor. Öyle anlıyorum ki, İsmet Paşa bunu kullanıyor. Daha sonra onu eleştirenlerden Demirel,
İsmet Paşa'nın yaşadıklarının ne kadar haklı oldu-ğunu yaşayarak gördü. 1967 Kıbrıs bunalımında aynı şeyleri yaşadı." 

'Ülkenin kaderi değişirdi' 

Araştırmasının bir savı kanıtlama iddiası olmadığını yazan Şahin, 25 yıldır aşama aşama ilerleyen çalışmasında, dönemin tanıklarının verdiği bilgilerle şu sonuca ulaşıyor:
"Johnson'ın mektubunu, büyük devlet adamı
İsmet İnönü adeta tahrik etmiş, neredeyse zorla yazdırmış, böylece Türk ordusunun kendisini rizikoya atmasını önlemiştir. Kıbrıs önlerinde alınacak bir askeri yenilgi,
sadece Kıbrıs'ın değil, Türkiye'nin de kaderini değiştirirdi. Yunanlılara, Rumlara yenilerek itibarını kaybetmiş bir ordu, Türkiye'nin atacağı her adımda bir faktör ve ayak bağı olurdu." 

ABD'nin sırtındaki kambur 

Türkiye ile Yunanistan arasında arabuluculuk
yapan Birleşmiş Milletler temsilcisi Dean Acheson'un, "Amerika, Türkiye'nin antlaşmalardan doğan müdahale hakkını önlemekle büyük bir sorumluluk yüklenmiştir" sözlerine yer veren Şahin, mektubun, Türkiye'nin askeri olarak Kıbrıs'a müdahale edecek yeterliliğe ulaştığında, bir avantaja dönüştüğünü anlatıyor:
"Gerçekten de Türkiye, Amerika' nın üstlendiği bu yeni sorumluluktan hem 1967 hem de 1974 bunalımlarında yararlanmasını bilmiştir. Mektup, Amerika'nın sırtında sürekli bir kambur olmuştur. 

Sovyetler keşfedildi 

İkincisi mektup, Türkiye'deki anti-Amerikan hareketlere bir ivme sağladığı gibi, bir çeşit yasallık 'kabul edilebilirlik' kazanmıştır. Johnson'ın yazdığı mektup, NATO'nun ve Türk dış politikasının 'tabu' konular arasından çıkmasında önemli rol oynamıştır. 15 yılı aşkın bir süre Amerika'nın dümen suyundan ayrılmayan Türkiye, artık Sovyetler ve Ortadoğu ülkeleriyle de iyi ilişkiler kurması gerektiğini kavramaya başlamıştır. 

Silahta bağımlılığa son 

Cüneyt Arcayürek de kitapta yayımlanan görüşlerinde, Türkiye'nin Johnson'ın mektubundan çıkardığı başka bir dersi ise şöyle anlatıyor:
"Türkiye kendi hayati çıkarlarını korurken, kullanacağı silahlar konusunda önemli bir ders çıkardı. Ne diyordu ABD Başkanı Johnson'ın mektubu? 'Benim sana verdiğim silahlarla bunu yapamazsın' diyordu. O zaman anlaşıldı ki, silah açısından tek bir devlete
bağımlı olmak iyi bir şey değil. Bu mektuptan
sonra çıkarma gemileri yapılmaya başlandı." 


Mektubun verdiği mesajlar 
Başpiskopos Makarios'un yönettiği Kıbrıs Cumhuriyeti'nde, Yunanistan ile birleşmeyi (Enosis) savunan silahlı Rum grupları, 1964 yılında Türkleri öldürerek etnik temizlik yapıyorlardı. Buna karşı garantör ülkelerden biri olan Türkiye, Londra ve Zürih anlaşmalarına dayanan müdahale hakkının doğduğunu belirterek, harekete geçti. Amerikan Büyükelçisi'ne, Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahale edeceği haberi verildi. Washington'dan 5 Haziran 1964 günü müdahaleyi
engellemeye çalışan mesaj geldi.
Gazeteci-yazar Haluk Şahin kitabında, Ankara'da şok yaratan ABD Başkanı Johnson'ın imzası bulunan mesajı şöyle özetliyor:
1 - Türkiye, müdahale etmek için antlaşmalardaki tüm koşulları yerine getirmemiştir.
2 - Türkiye'nin Kıbrıs'a müdahalesi, onu Sovyetler Birliği ile karşı karşıya bırakabilir. Bu durumda NATO ve ABD Türkiye'yi savunmayabilir.
3 - Amerika'nın Türkiye'ye verdiği silahlar, savunma amaçlıdır, Kıbrıs'ta kullanılamaz.
4 - ABD Başkanı Johnson, karşılıklı görüşmeler için Başbakan İsmet İnönü'yü Washington'a davet ediyor.
Bunlardan özellikle ikinci ve üçüncü maddelerin Ankara'da şok yarattığı biliniyor.
Şu soru ilk kez kamuoyunun gündemine geliyor: Türkiye'nin tüm savunmasını ve silahlanmasını NATO ve Amerika sepetine koyması, acaba hata mıdır? Eğer öyleyse ne yapmalı? Johnson'ın mektubunu 'dönüm noktası' yapan işte gündeme getirdiği bu türden sorular.
Türk-Amerikan ilişkilerindeki etkisiyle, Türk dış politikasının sınırlamaları konusunda açtığı yeni perspektiflerle
'Johnson mektubu'nun titreşimleri, bugün de devam ediyor. Diplomasi tarihinde etkileri bu kadar derinlere giden bir ikinci belge bulmak gerçekten zor. 



Yeni bulgular yargıları değiştirdi

Çalışmasını 'tanıklar kitabı' olarak niteleyen Haluk Şahin, mektup olayı tanıklarının anlattıklarını izleyince, 1964'te Türkiye'de oluşan yargıların yanlış
olduğu sonucuna ulaşıyor:
"Bazı yargıların haksız ve yanlış olduğu da ortaya çıkıyor. Bunlardan bir tanesi, o zaman çok yaygın olan Amerika'nın Yunanistan'ı Türkiye'ye tercih ettiği yolundaki tezdir. George Ball ve Papandreu'nun yazdıklarını okuduktan sonra, bu iddiada ısrar edilebileceğini sanmıyorum. Hatta sempati ibresinin Türkiye'ye daha
yakın olduğu anlaşılıyor. İkincisi, Johnson'ın azılı bir Türk düşmanı olduğu yolundaki gene o zaman çok yaygın olan kanı..."
Şahin'in bu sonuca ulaştığı tanıkların kitapta yer alan yorumlarından bazıları şöyle:
Johnson'ın mektubunu yazanlardan Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball: "Başpiskopos (Makarios), gazetelerde gördüğüm resimleriyle
bende saygıdeğer bir din adamı izlenimi bırakmıştı. Oysa şimdi karşımda kaba saba, ilkesiz, 51 yaşında bir adam vardı... Başpiskopos'un temel amacı, Kıbrıslı Rumların
Kıbrıslı Türkleri keyiflerince öldürmesi için Türk müdahalesine set çekmekti.
'Olağanüstü bir insan'
...Şunu belirtmeliyim ki İnönü'ye olan saygım büyüktü. Bir arada bulunduğumuzda, karşılıklı olarak birbirimizden hoşlandığımızı dobra dobra konuşup anlaşabileceğimizi hissediyorduk... Başbakan
İnönü olağanüstü bir insandı."
Dışişleri Bakanı Dean Rusk'un, Şahin'e yazdığı mektuptan:
"O mektubun yazılışında ve gönderilişinde Başkan Johnson ile birlikte çalıştık. Türkiye'de şok etkisi yapmışsa, bunu anlayabiliyoruz, ama eğer iki ülke arasında savaş çıkmasına engel olduysa, aklımızdan geçen tastamam buydu işte..."
Johnson mektubunu yazanlardan Dışişleri Bakan Yardımcısı Joseph Sisco:
"...İnönü çok bilge bir insandı. Onu dinlerken etkilenmemek imkânsızdı. Yazık ki İngilizce iyi bir biyografisi yok."
Johnson'ın 1997'de yayımlanan telefon konuşmalarından: "Kıbrıs'ta durum çok ciddi. Adada Türklerin dört katı kadar Rum bulunuyor. Türkiye de, Yunanistan da bizim dostumuz. Adadaki Rumlar, Türkleri katledip duruyor."

..